aofsorular.com
EDB108U

Avrupa ile Siyasi ve Kültürel İlişkiler

1. Ünite 19 Soru
S

Amirutzes kimdir?

Amirutzes: Bizanslı bilim adamı. Felsefe ve coğrafya konularında sarayda danışmanlık yapmıştır. Fatih Sultan Mehmet, Amuritzes’e dünya haritası yaptırır.

S

Michelangelo kimdir?

Michelangelo: (1475- 1564)
Rönesans dönemi İtalyan ressamı,
heykeltıraş, mimar ve şai

S

Leonardo da Vinci kimdir?

Leonardo da Vinci: (1452- 1519) Rönesans dönemi İtalyan ressamı.Aynı zamanda müzisyen, mimar,
mühendis, matematikçi, yazarve heykeltıraş olan Leonardo da Vinci’nin en tanınmış yapıtları Mona Lisa ve Son Akşam Yemeği’dir

S

Nâme-i Hümayun nedir?

Nâme-i Hümayun: Osmanlı padişahları tarafından Müslüman ve Hristiyan hükümdarlarla,
Osmanlı Devleti’ne bağlı olan hanlıklara, emirliklere ve voyvodalara gönderilen mektuplara denir.

S

Avrupa’daki teknik ve bilimsel gelişmelerin tüm dünyaya yayılması Osmanlı Devleti’ni nasıl etkilemiştir?

Avrupa’daki teknik ve bilimsel gelişmelerin tüm dünyaya yayılması, toprak kaybetmeye başlayan ve eski gücünü yitirme tehdidiyle karşı karşıya kalan Osmanlı Devleti’ni de derinden etkiler. Coğrafi keşifler, Avrupa’daki bilimsel, teknik, endüstriyel gelişmeler ve sanayi devrimi, Avrupa’ya ilerleyişi duran ve içteki karışıklıklarla mücadele eden Osmanlıları çözüm arayışlarına iter. 17. yüzyıl ortalarında eski gücünü yitirmeye başlayan Osmanlı Devleti, ekonomik olarak zayıflamaya ve ticari anlamda da güç kaybetmeye başlar. Avrupa’daki gelişmelerin Osmanlı Devleti’ne olumsuz etkisi başlangıçta daha çok ekonomik
alandadır. 18. yüzyılda Avrupalıların ucuz fiyata aldıkları Osmanlı hammaddelerini işlenmiş olarak Osmanlılara yeniden satmaları, fabrika ürünleriyle el yapımı ürünlerin rekabet edemeyecek hale gelmesi ve Avrupalı tüccarların sadece İstanbul’da değil Anadolu’nun çeşitli illerinde de ticaret yapmaya başlamaları Osmanlı ticari sisteminin güç kaybetmesine ve Avrupa lehine dönmesine yol açar (Budak, 2008, s. 31-32).Yenilgilerin ve Avrupa’ya karşı tutum değiştirilmesi gerektiğinin resmî belgeleri niteliğinde olan Karlofça (1699) ve Pasarofça (1718) antlaşmalarının sonucu olarak toprak
kaybedilmesi, Osmanlıların yüzünü Avrupa’ya çevirmesinde oldukça etkilidir. Karlofça Antlaşması’yla on altı yıl süren savaşların sona ermesine rağmen Osmanlı Devleti bu savaştan hem maddi hem de manevi zararlarla çıkar. Elden çıkan toprakların yanı sıra ülkeidari, mali, askerî ve sosyal bakımdan güç yitimine uğradığı gibi düzende ve güvenliktede bozulmalar ve bazı zafiyetler görülür. Karlofça Antlaşması, Osmanlı yayılmasının ve hâkimiyetinin durduğunu ve Osmanlı gücünün artık Avrupalı devletler nezdinde silindiğini belgelemesinden dolayı diplomatik bir önem de taşır. Zira artık büyük Avrupa devletleri, bu antlaşmadan sonra ortak çıkarları için Osmanlı’nın içişlerine karışma hakkına sahip olduklarını kabul ettirme yolunda adımlar atarlar. Bununla birlikte bu antlaşmadan sonra Osmanlı hükûmeti de önceden önem vermediği İngiltere, Fransa, Flemenk gibi bazı Avrupa devletlerinin etkisi altında kalmaya başlar ve bu devletlerle antlaşma yoluna giderek mevcut durumunu idare etme çabası içine girer. Karlofça ve Pasarofça Antlaşmaları ile bu antlaşmalardan sonraki temaslar, Avrupa’yla daha yakından ilişki içinde olma gerekliliğini de ortaya çıkarır. Barış için aracı olmak isteyen İngiltere, Felemenk ve Fransa
elçileriyle yapılan görüşmeler diplomasi alanında daha sağlam gelişmelere sebep olur ve
Avrupa hükümdarlarına gönderilen mektuplarla dostluk tezahürlerine yer verilir (Uzunçarşılı, 1988b). Toprak kayıplarının artmasından dolayı Avrupa devletleriyle yakın ilişkiler kurulması ve ıslahatlar yapılması yönünde çözüm önerileri ortaya atılır. 17. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin teknolojik düzeyi ile Avrupa’nın teknik gelişmişliği arasında doldurulması güç bir uçurum görülmeye başlanır. Bu uçurumun en belirginleştiği alan ise askerlik teknolojisidir (Berkes, 2006, s. 73). Aradan geçen yüzyıllar boyunca
Avrupa devletleri Osmanlı’nın savaş tekniklerini öğrendikleri gibi bu alanda Osmanlı’yı
oldukça geride bırakmışlardır. Zira 18. yüzyılın başlarında Rönesans’ın inşa ettiği değişiklikleri algılayan, coğrafi keşifler sayesinde üretim imkânlarını genişleten, skolastik düşüncenin ve feodal sistemin sınırladığı çerçevelerden çıkarak yeni ve gelişmiş hayat şekilleri yaratmaya başlayan bir Avrupa karşısında ilmî hayatı durmuş, iktisadi düzeni ve üretim güçleri savaşlar, isyanlar ve kargaşalıklarla altüst olmuş bir Osmanlı İmparatorluğu mevcuttur (Tanpınar, 2003, s. 42).
Bütün bu çözülme sürecinde Avrupa’yı yakından incelemek, oradaki bilimsel gelişmeleri ve özellikle sosyo-kültürel hayatı takip etmek arzusu Lale Devri olarak bilinen 1718-1730 yılları arasında iyice belirginleşir. Yeni ve Avrupai bir yaşam anlayışının benimsenmesi yolunda adımların atıldığı ve barışçıl bir anlayışın hüküm sürdüğü bu devrin bütününde Avrupa etkilerini görmek mümkündür. 18. yüzyıla kadar daha çok savaşlar nedeniyle ilişki içerisinde bulunan Osmanlı Devleti ile Avrupa, bu yüzyılın ilk yarısından
itibaren birbirlerini sosyo-kültürel açıdan da tanıma gereği duyarlar. Nitekim bu devirde,
Fatih Sultan Mehmet’ten beri İstanbul’da yaşayan yabancı topluluğu da yavaş yavaş yüksek
tabakanın arasına girmeye başlar (Tanpınar, 2003, s. 44).

S

Lale devri ve sonrasında Avrupa ile siyasal ve kültürel ilişkiler nasıldı? 

Avrupa’daki teknik ve bilimsel gelişmelerin tüm dünyaya yayılması, toprak kaybetmeye başlayan ve eski gücünü yitirme tehdidiyle karşı karşıya kalan Osmanlı Devleti’ni de derinden etkiler. Coğrafi keşifler, Avrupa’daki bilimsel, teknik, endüstriyel gelişmeler ve sanayi devrimi, Avrupa’ya ilerleyişi duran ve içteki karışıklıklarla mücadele eden Osmanlıları çözüm arayışlarına iter. 17. yüzyıl ortalarında eski gücünü yitirmeye başlayan Osmanlı Devleti, ekonomik olarak zayıflamaya ve ticari anlamda da güç kaybetmeye başlar. Avrupa’daki gelişmelerin Osmanlı Devleti’ne olumsuz etkisi başlangıçta daha çok ekonomik alandadır. 18. yüzyılda Avrupalıların ucuz fiyata aldıkları Osmanlı hammaddelerini işlenmiş olarak Osmanlılara yeniden satmaları, fabrika ürünleriyle el yapımı ürünlerin rekabet demeyecek hale gelmesi ve Avrupalı tüccarların sadece İstanbul’da değil Anadolu’nun çeşitli illerinde de ticaret yapmaya başlamaları Osmanlı ticari sisteminin güç kaybetmesine ve Avrupa lehine dönmesine yol açar (Budak, 2008, s. 31-32). Yenilgilerin ve Avrupa’ya karşı tutum değiştirilmesi gerektiğinin resmî belgeleri niteliğinde olan Karlofça (1699) ve Pasarofça (1718) antlaşmalarının sonucu olarak toprak kaybedilmesi, Osmanlıların yüzünü Avrupa’ya çevirmesinde oldukça etkilidir. Karlofça Antlaşması’yla on altı yıl süren savaşların sona ermesine rağmen Osmanlı Devleti bu savaştan hem maddi hem de manevi zararlarla çıkar. Elden çıkan toprakların yanı sıra ülke idari, mali, askerî ve sosyal bakımdan güç yitimine uğradığı gibi düzende ve güvenlikte de bozulmalar ve bazı zafiyetler görülür. Karlofça Antlaşması, Osmanlı yayılmasının ve
hâkimiyetinin durduğunu ve Osmanlı gücünün artık Avrupalı devletler nezdinde silindiğini belgelemesinden dolayı diplomatik bir önem de taşır. Zira artık büyük Avrupa devletleri, bu antlaşmadan sonra ortak çıkarları için Osmanlı’nın içişlerine karışma hakkına
sahip olduklarını kabul ettirme yolunda adımlar atarlar. Bununla birlikte bu antlaşmadan sonra Osmanlı hükûmeti de önceden önem vermediği İngiltere, Fransa, Flemenk gibi bazı Avrupa devletlerinin etkisi altında kalmaya başlar ve bu devletlerle antlaşma yoluna giderek mevcut durumunu idare etme çabası içine girer. Karlofça ve Pasarofça Antlaşmaları ile bu antlaşmalardan sonraki temaslar, Avrupa’yla daha yakından ilişki içinde olma gerekliliğini de ortaya çıkarır. Barış için aracı olmak isteyen İngiltere, Felemenk ve Fransa elçileriyle yapılan görüşmeler diplomasi alanında daha sağlam gelişmelere sebep olur ve
Avrupa hükümdarlarına gönderilen mektuplarla dostluk tezahürlerine yer verilir (Uzunçarşılı, 1988b). Toprak kayıplarının artmasından dolayı Avrupa devletleriyle yakın ilişkiler kurulması ve ıslahatlar yapılması yönünde çözüm önerileri ortaya atılır.
17. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin teknolojik düzeyi ile Avrupa’nın teknik gelişmişliği arasında doldurulması güç bir uçurum görülmeye başlanır. Bu uçurumun en belirginleştiği alan ise askerlik teknolojisidir (Berkes, 2006, s. 73). Aradan geçen yüzyıllar boyunca Avrupa devletleri Osmanlı’nın savaş tekniklerini öğrendikleri gibi bu alanda Osmanlı’yı oldukça geride bırakmışlardır. Zira 18. yüzyılın başlarında Rönesans’ın inşa ettiği değişiklikleri algılayan, coğrafi keşifler sayesinde üretim imkânlarını genişleten, skolastik düşüncenin ve feodal sistemin sınırladığı çerçevelerden çıkarak yeni ve gelişmiş hayat  yaratmaya başlayan bir Avrupa karşısında ilmî hayatı durmuş, iktisadi düzeni ve üretim güçleri savaşlar, isyanlar ve kargaşalıklarla altüst olmuş bir Osmanlı İmparatorluğu mevcuttur (Tanpınar, 2003, s. 42). Bütün bu çözülme sürecinde Avrupa’yı yakından incelemek, oradaki bilimsel gelişmeleri ve özellikle sosyo-kültürel hayatı takip etmek arzusu Lale Devri olarak bilinen 1718-1730 yılları arasında iyice belirginleşir. Yeni ve Avrupai bir yaşam anlayışının benimsenmesi yolunda adımların atıldığı ve barışçıl bir anlayışın hüküm sürdüğü bu devrin bütününde Avrupa etkilerini görmek mümkündür. 18. yüzyıla kadar daha çok savaşlar
nedeniyle ilişki içerisinde bulunan Osmanlı Devleti ile Avrupa, bu yüzyılın ilk yarısından itibaren birbirlerini sosyo-kültürel açıdan da tanıma gereği duyarlar. Nitekim bu devirde, Fatih Sultan Mehmet’ten beri İstanbul’da yaşayan yabancı topluluğu da yavaş yavaş yüksek tabakanın arasına girmeye başlar

S

Tipografi nedir?

Kabartma biçimlerle ilgili basım yöntemi. Yazıyı belli bir biçime sokma tekniği.

S

Joseph Von Hammer kimdir? 

Joseph Von Hammer (1774- 1856)Avusturyalı tarihçi, diplomat ve doğubilimleri uzmanı. 1799 yılında elçilik görevlisi olarak
İstanbul’a gelen Hammer, Osmanlı tarihiyle ilgili eserleriyle ünlüdür

S

Voltaire kimdir? 

Voltaire (1694-1778) Fransız yazar ve filozof. Voltaire, düşünceleriyle Fransız Devrimi ve Aydınlanma hareketini etkilemiştir

S

J. J. Rousseau kimdir? 

J. J. Rousseau (1712-1778) Siyasi fikirleri ile Fransız İhtilali’ni etkileyen Rousseau, sosyal eşitlik, sosyal ve siyasi haklar, din,
politika, eğitim, ahlak gibi konular üzerine yoğunlaşmıştır. Edebî eserlerinde romantizme bağlıdır.

S

Metternich kimdir?

Metternich (1773-1859) Avusturyalı diplomat. 1809’da Avusturya başbakanı olan Metternich, Fransız İhtilali
ile geniş bir çevreye yayılan milliyetçilik ve cumhuriyetçilik gibi düşünce sistemlerine karşıdır

S

III. Selim’in Avrupa ile ilişkilerinde hangi konulara önem vermiştir? 

III. Selim yüzünü Avrupa’ya, özellikle de Fransa’ya dönen yenilikçi bir padişahtır. İlk defa onun zamanında Avrupa’da daimi elçilikler kurulur. İlk elçiler Londra, Viyana, Berlin ve Paris’e üçer yıllığına gönderilir. Avrupai tarzda teknik okullar açılır. Bu okullarda Fransızca zorunlu ders olarak okutulur. III. Selim’in Avrupa’ya özel elçi olarak gönderdiği Ebubekir Ratip Efendi, padişaha beş yüz sayfalık birrapor sunar. III. Selim döneminde tophane, tersane ve mühendishanenin düzenlenmesi için Fransa’dan birçok uzman getirtilir. Teknik öğretime önem verilir ve teknik okullar açılır. Bu okulların kurulmasında yabancı uzmanlardan istifade edilir. Fransa, İngiltere, İsveç gibi ülkelerden mühendisler ve ustalar getirtilir. III. Selim döneminde Fransız elçileri de imparatorluk içinde etkin bir rol oynama çabası içinde olurlar. Bu çerçevede Fransız elçileri, Fransa’nın yeni rejimini tanıtmak ve Osmanlı İmparatorluğu’yla birlikte Avusturya ile Rusya’ya karşı savaşmak için çaba sarf ederler.

S

II. Mahmut döneminde Osmanlı - Avrupa ilişkileri  sonucu  yapılan yenilikler nelerdir?

III. Selim gibi yüzünü Batı’ya dönen II. Mahmut döneminde de İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Osmanlı
Devleti’ni bölme ve paylaşma girişimleri devam eder.Bu döneme kadar Osmanlı padişahları orduda düzenlemeler yapmak ve Avrupa’nın askerî tekniklerindenistifade etmek için genellikle Fransa’dan subay ve mühendis getirtmektedirler. Fransa’nın politikasındanrahatsız olan II. Mahmut ise askerî yenileşmeler içinPrusya’ya yönelir.Bu dönemde ilk kez Avrupa’ya öğrenci gönderilir, dahaönceki dönemde olduğu gibi eğitimde Avrupalı hocalardan istifade edilir. Avrupa’ya gidecek olanlar için pasaport uygulamasına geçilir. Tanzimat’ın ilanında ciddi bir rolü olan Mustafa Reşit Paşa, bu dönemde Londra’ya elçi olarak gönderilir. Sadık Rıfat Paşa ve Mustafa Sami Efendi, Avrupa’daki gözlemlerini yansıtan sefaretnamelerini padişaha sunarlar.
Avrupa ile ilişkilerin sonucu olarak II. Mahmut Avrupalı hükümdarlar gibi devlet dairelerine resimlerini
astırır. Osmanlı’da opera gösterileri yapılmaya başlanır.

S

Sultan Abdülmecit dönemindeki Avrupa ile ilişkileri ve Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesinde Avrupa’nın etkisini nedir?

Tanzimat Fermanı, siyasi, ekonomik, adli ve kültürel düzenlemeleriyle İmparatorluğun bir zihniyet/medeniyet değiştirme projesidir. Tanzimat’tan önce Doğu’nun düşünce sisteminden ayrılmayarak Avrupa’dan sadece birtakım örnekler alınmıştır.
Tanzimat’a kadar Avrupa devletler hakları sisteminin dışında kalan Osmanlı Devleti, Tanzimat Devrinde bu sisteme dâhil olmaya çalışır. Tanzimat Fermanı, Avrupa’dan bazı olumsuz tepkiler almasına rağmen fermanla ilgili olumlu görüşler daha fazladır.
Tanzimat’tan sonra Avrupa devletlerinin Osmanlı’nın iç işlerine müdahalesi de artar. Kültürel olarak da Avrupa ile ilişkiler bu dönemde yoğunlaşır. 1842’de yabancı kumpanyalar gelerek İstanbul’da temsiller vermeye başlarlar. Sultan Abdülmecit, Avrupalı ustaların idaresi altında bir saray orkestrası kurar. Sultan Abdülmecit, yabancı elçilerin kabulleriyle ilgili bazı yeni kurallar da getirir. Yabancı elçiler daha önceden padişahla bire bir görüşmemelerine rağmen Kırım Savaşı öncesinde Padişah, elçilerin
görüşme taleplerini kabul eder.

S

Dışarıdan gelecek ciddi tehlikelerin bertaraf edildiği ve Osmanlı Devleti’nin gücünün, hâkimiyetinin kabul edildiği yükselme çağında Osmanlıların Avrupa ülkeleri ile ilişkileri nasıldı?

Dışarıdan gelecek ciddi tehlikelerin bertaraf edildiği ve Osmanlı Devleti’nin gücünün, hâkimiyetinin kabul edildiği yükselme çağında Osmanlılar, Avrupa’dan yararlı gördükleri teknik unsurları alıp uygulamada bir sakınca görmemişlerdir (Budak, 2008, s. 89).Örneğin 15. yüzyılda Osmanlılar tarafından Avrupa icadı olan bazı toplar kullanılır. Avrupalı topçular ve top yapımcıları da bunlarla beraber ülkeye gelirler. Gemi inşasında Venedik örnek alınır; kadırga tasarımı ve yapımında Venedik tersanelerindeki gelişmeler yakından takip edilir. Osmanlılar, gemi yapımı ve haritacılık gibi alanlarda Avrupa’dan önemli bilgiler edinirler. 16. yüzyılda da birçok Avrupa haritası Osmanlıların eline geçer. Nitekim ünlü Osmanlı haritacısı Piri Reis, bazı Avrupa dillerini bilir, Avrupa haritalarını ve coğrafya kitaplarını rahatlıkla kullanır. 16 ve 17. yüzyıllarda da Avrupa’da ilerlemeye başlayan savaş teknolojilerinin ve silahların getirtilmesi için çaba harcanır. Osmanlı bilim adamları da Avrupa’nın coğrafyası, tarihi ve tıbbi gelişmeleriyle ilgili araştırma yaparlar. Mercator’un Atlas Minor adlı eserine sahip olan Kâtip Çelebi (1609-1657), 1653- 1655 yılları arasında bir Fransız kaçağının yardımıyla bu eseri Türkçeye çevirir (Lewis, 2014, s.11, 62-63). Ayrıca Kâtip Çelebi Cihannüma adlı eserinde Gerhard Mercator, Abraham Ortel,Philipp Cluver gibi birçok Avrupalı yazarın çalışmalarından da faydalanır (Budak, 2008,s. 69). Osmanlıların bu devirde Avrupa’da gelişmeye başlayan coğrafya bilimine ilgilerini gösteren bir başka eğilim de IV. Murat’ın Hollandalı Doğubilimci Golius’a Osmanlı’ya bağlı bölgelerin bir haritasını yapması için teklifte bulunmasıdır. Ancak padişahın bu teklifi kabul edilmez (Lewis, 2014, s. 63-64). Osmanlı Devleti’nin Avrupa kültürüne aşina olmasında Avrupalı elçilerin etkisi de görülür. 1672’de İstanbul’a gelen ve Fransız büyükelçiliğinde görev yapan Galland, günlüklerinde elçilik binasında 8 Ocak 1673’ten itibaren pazar günleri oyunlar sergilendiğini yazar (Özgül, 2006, s. 23). Zira Fransız elçisi Marquis de Nointel, elçilik binasına İtalyan Farnese tiyatrosunun küçük bir örneğini yaptırır ve bu tiyatroda çeşitli oyunlar sahnelenir. Corneille’in Le Cid, Moliere’in Le Depit Amoureux (Küskün Âşıklar), L’Ecole des Maris (Kocalar Okulu), Sganarelle, A. Montfleury’nin La Femme Juge et Partie, Antoine Galland’nın hareketli bir komedisi ile Quatre Trivelins adlı oyunları oynanır (And, 1971, s. 77). “Büyükelçi Nointel, oyunları İstanbulluların da seyredebilmesi için özel olarak biramfiteatr yaptırmış; hattâ Müslüman kadınlar için bir de kafes hazırlatmıştır” (Özgül,2006, s. 23). Büyükelçi Nointel, Paris’e gönderdiği raporda Türklerin opera izlemesi karşısındaki şaşkınlığını dile getirir.18. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nin Avrupa ile ilişkileri, siyasi olaylarve savaşlardışında, iki medeniyet arasındaki ekonomik ilişkilerin sınırlarını pek geçmez ve genellikle
ülkeye gelen ya da Osmanlı sınırları içinde yaşayan Avrupalılar ile elçiler tarafından idare
edilir. Kendilerine ülke içinde oturma hakkı verilen Avrupalılar, iki kültür arasındaki irtibatı sağladıkları gibi sarayın güvenini kazananlar önemli görevlerle Avrupa’ya da gönderilirler. Ancak bu ilişkilere rağmen fikir, sanat ve kültür alanında iki medeniyet arasında çokciddi etkileşimler görülmemiştir. Zira Batı’yla Haçlı seferleri ile başlayan devamlı ilişkilere
rağmen Lale Devri’ne kadar ne örf ve âdetlerde ne fikir ve sanat konularında ne de kültürel bağlamda belirgin bir etki söz konusu değildir. Avrupa’yı âdeta yeniden şekillendiren Rönesans hareketi ve söz konusu hareketin sonuçları Osmanlı Devleti’ne girmediği gibisızabilen bazı yenilikler de Osmanlı kültür hayatına ve ilmî çalışmalara pek bir şey katmamıştır. Ancak Osmanlı Devleti, yukarıda verilen örneklerde de görüldüğü gibi Batı’daki gelişmelerden büsbütün habersiz de değildir

S

Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa ile kültürel ilişkilerinde savaşların önemi nedir?

Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa ile kültürel ilişkilerinde savaşların ve savaşlar sonucunda imzalanan antlaşmaların etkisi de önemlidir. Nitekim 1526 yılında Petervaradin’i
alan, Mohaç’ta Macaristan’ı hezimete uğratan, Budin’e girerek Macar İmparatorluğu’na
son veren Osmanlı ordusu buradan alınan hazinelerle birlikte bazı heykelleri de İstanbul’a
getirir. Herkül, Apollon ve Diana heykelleri At Meydanı’nda İbrahim Paşa’nın sarayının
önüne dikilir. İslam geleneğine aykırı bu heykellerin dikilmesinden dolayı İbrahim Paşa’ya
Frenk İbrahim Paşa lakabı verilir ve Paşa halkın çok sert eleştirilerine maruz kalır (Budak,
2008, s. 25). Avrupa’nın eski krallarının tarihine ilgi duyan, aynı zamanda kendi çağdaşı
olan hanedanları da tanımaya çalışan İbrahim Paşa, Avrupalı sanatçılarla temaslar kurar,
bazı sanat eserlerini de sipariş eder. Bununla birlikte siyasal anlamda da Avrupa’daki gelişmeleri yakından takip eden İbrahim Paşa, İstanbul’a gelen Habsburg (Avusturya hanedanı) elçileriyle yaptığı muhtelif görüşmelerinde, Avrupa’daki gelişmelerden haberdar olduğunu hissettirir ve Osmanlı Devleti’nin güçlülüğünü her fırsatta ifade ederek Avrupalı
elçileri manevi baskı altında tutmaya çalışır (Emecen, 2000, s. 334).

S

Lale Devri tanımı nedir?

Osmanlı kaynaklarında Lale Devri adı bulunmaz. Lale Devri ifadesini ilk defa Yahya Kemal Beyatlı kullanır. Ahmet Refik Altınay
tarafından 1913 yılında İkdam gazetesinde bölümler halinde yayımlanan ve daha sonra basılan bir kitabın başlığında kullanılan
bu ifade, Osmanlı tarihinde barış, zevk, eğlence ve kültürel yenileşme döneminin başlangıcı olarak yer edinir.

S

İbrahim Paşa’nın sadrazamlığı sırasında Osmanlı-Fransız ticari ilişkileri nasıldı?

İbrahim Paşa’nın sadrazamlığı sırasında Osmanlı-Fransız ticari ilişkilerinde de oldukça
ilerleme kaydedilir. Fransa’nın Langedok şehrinde üretilen kumaşlar Osmanlı Devleti’nde
oldukça ilgi görür. Langedok’tan İstanbul’a her yıl binlerce top kumaş gönderilir. Bununla
birlikte Lyon’dan sırmalı kumaşlar, Marsilya’dan boyalı kumaşlar, tıbbi ecza ve ziynet eşyaları getirtilir. Osmanlı Devleti’nden ise hububat, pamuk ipliği, kahve ve işlenmemiş bazıhammaddeler ihraç edilir (Altınay, 2010, s. 83). Böyle bir ticari yoğunlukta her yıl Fransaile Osmanlı Devleti arasında neredeyse beş yüz ticaret gemisi gelip gitmeye başlar. Artık Osmanlı ülkesindeki ekonomik durum, ithalat ve ihracat işleri, bir önceki yüzyıla göreoldukça farklılaşmaya başlar. 17. yüzyılda ülkeye giren yabancı malların daha az olmasına karşın dışarıya gönderilen eşya sayısı ise daha fazladır. Ancak Avrupa’da sanayinin hızla gelişmeye başlamasıyla eşya çok daha ucuz elde edilmeye, dolayısıyla da ucuz satılmaya başlamıştır. Buna karşılık, Osmanlı imalatı eski tarzda devam ettiği için üretilen mallar daha pahalıya elde edilir ve ticari rekabet giderek zorlaşır. Bu durum, Osmanlı sanayine
ciddi anlamda sekte vurduğu gibi ithal edilen ürünlerin büyük bir kısmının lüks eşyalardan oluşması da güç kaybını büyük ölçüde etkiler. Öyle ki; devlet de ordu ve donanmasınaait birçok eşyanın yanı sıra gündelik ihtiyaçlarını bile Avrupa’dan karşılamaya başlar. Zira III. Ahmet ve sadrazamı Damat İbrahim Paşa’nın çevresi Avrupa eksenli bir değişimi ve
yeniliği destekleyen politika izlemektedirler. Yirmisekiz Çelebi Mehmet’in ülkeye dönmesinin hemen sonrasında onun getirttiği planların uygulandığı yapılarda Fransız mimarisinin izlerinin görülmesi de bunu açıkça göstermektedir. Avrupa etkisi sadece mimariyle sınırlı kalmayarak zamanla bütün hayatın içine sızmaya başlar (Budak, 2008, s. 91-92).

S

İbrahim Müteferrika’nın I. Mahmut’un tahta çıktığı yıl yazdığı Usûl’ül–hikem fî nizâmü’l–ümem adlı eseri ne hakkındadır?

İbrahim Müteferrika’nın I. Mahmut’un tahta çıktığı yıl yazdığı Usûl’ül–hikem fî nizâmü’l–ümem adlı eseri Avrupalılaşma hareketinin beyannamesi niteliğindedir (Tanpınar, 2003, s. 46). Söz konusu kitap, Osmanlı Devleti’nin değişen idari, askerî,
siyasi ve iktisadi şartlara ayak uydurmasına ilişkin birtakım çözüm önerilerini içerir.Müteferrika’nın eserini ayrıcalıklı kılan unsur, Avrupa’daki gelişmelerden haberdar olmasından dolayı tespitlerinde isabetli olması ve değişen zamanın şartlarını göz önünde tutarak çözümler önermesidir. Zira daha öncekiler aksaklıkların ve eksikliklerin nedenleriniülke sınırları içinde aramışlardır. İbrahim Müteferrika, Osmanlı Devleti güç kaybederken,Avrupa devletlerinin yükselmelerinin nedenlerini araştırır; bu devletlerden nelerin öğrenilmesi, nelerin alınması gerektiğini tespitlerle belirlemeye çalışır (Budak, 2008, s. 57-58).
Kitabın başında Latince bildiğini söyledikten sonra “monarkiya”, “aristokrasiye” ve “demokrasiya” adlarıyla üçe ayırdığı idare tarzını kısaca anlatır. Askerliğin öneminden bahseder, eski askerlik tarzıyla yenisi arasında mukayese yaparak yeni tarzın faydalarını anlatır ve Avrupa’nın gelişmesindeki sırrın burada olduğunu dile getirir. Ona göre Avrupa’nın
bütün dünyaya yayılması, bu ordu ve teşkilat sayesindedir (Tanpınar, 2003, s. 46-47).