aofsorular.com
EDB402U

XIX. Yüzyılda Nesir

6. Ünite 20 Soru
S

XIX. yüzyıl da Paris ve Londra’ya okumaya gidenlerin dönüşlerinde edebiyatta “eski yüzyılların Sebk-i Hindî ve Mahallîleşme gibi üslup arayışları düzeyinde” bir farklılaşmaya sebep oldukları bilgisi doğru mudur?

Hayır çünkü Bu farklılaşma, eski yüzyılların Sebk-i Hindî ve Mahallîleşme gibi üslup arayışları düzeyinde değil, büsbütün toplum hayatını etkileyecek bir yönelişti

S

Encümen-i Şuara, XVII. yüzyıl şairlerini örnek alan edip ve şairler tarafından mı kurulmuştur?

Evet. çünkü Kendilerine XVII. yüzyıl şairlerini örnek alan edip ve şairler tarafından kurulan Encümen-i Şuara, divan şiirinin düştüğü yerden yine kendi imkânlarını kullanarak kalkabileceğine dair bir anlayışa sahipti. İlk müdavimleri arasında Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın da bulunduğu bu topluluk üyelerinin temel asgari müşterekleri şiirde eskiye yönelişi ve klasik tarzı devam ettirme hususundaki kabul ve ısrarlarıdır

S

Edebiyatta özellikle şiirde hem muhteva hem de şekil hususunda kesin dönüşüm ve yenilenme ancak Abdulhak Hamit (Tarhan) tarafından mı gerçekleşmiştir?

Evet. Çünkü Tanzimatçıların edebiyat anlayışlarına göre eski edebiyat, diliyle, nazım şekilleriyle, mazmunları ve edebî sanatlarıyla bütünüyle terk edilmesi gereken bir “ucube” idi. Başını Namık Kemal’in çektiği bu anlayış sahipleri teoriyi pratiğe dönüştürmede, özellikle de dilde sadeleşme hususunda, pek başarılı olamamışlardı. Edebiyatta özellikle şiirde hem muhteva hem de şekil hususunda kesin dönüşüm ve yenilenme ancak Abdulhak Hamit (Tarhan) ile gerçekleşir.

S

Himaye (patronaj) geleneği içinde kasideciliğin önemli yerinin olması Klasik Türk edebiyatının şiir merkezli bir edebiyat olmasının temel gerekçelerinden birisi midir?

Evet. Himaye (patronaj) geleneği içinde kasideciliğin önemli yeri vardı. Diğerleri de Şiir, vezin ve kafiyenin sağladığı ahenkle daha estetik bir yapı arz ettiği için sanat ortaya koymanın en doğal ve işlevsel yolu idi.  Eski eğitim sisteminde ezberin yeri büyük olduğu için tamamen öğretici eserler bile kolay ezberlenebilmesi için manzum olarak yazılıyordu. Edebiyatçılar şairlik kabiliyetleriyle değerlendirilirdi

S

Encümen-i Daniş ile birlikte dilde sadeleşmeye öncelik verildiği bilgisi doğru mudur?

Doğrudur. Çünkü Mustafa Reşit Paşa’nın emriyle Cevdet Paşa tarafından kaleme alınan bildiride Encümen-i Daniş tarafından hazırlanacak eserlerde herkesin kolayca anlayıp yararlanabileceği bir dil kullanılması isteniyordu. Nitekim Tercüman-ı Ahval’in ilk sayısının, Şinasi tarafından yazılan başmakalesinde “umum halkın anlayabileceği” bir dil öngörülüyordu. Bununla birlikte tıpkı şiir sahasında olduğu gibi nesirde de bu dönüşüm çok kolay olmamıştır

S

Nesir dilinin tarihsel gelişimi içinde biyografilerin, biyografi geleneği içinde de şair tezkirelerinin önemli yeri var mıdır?

Vardır. Nesir dilinin tarihsel gelişimi içinde biyografilerin, biyografi geleneği içinde de şair tezkirelerinin önemli yeri vardır. XIX. yüzyılda Türk aydını yeni bir uygarlık arayışına yönelince pek çok başka alan gibi değişen ve yenileşen insan, edebi sahada da bir beklenti içine girmiştir. Toplumda derinden hissedilen ikilem biyografiye de yansır. XVIII. yüzyılın klasik tezkirelerinin yerini, bu yüzyılda sistemsiz, muhtasar veya tamamlanamamış müsveddeler hâlindeki tezkireler alır. Dönemin en önemli tezkiresi Fatin Davut’un Hatimetü’l-Eşar’ıdır

S

Hammer’in “Geschicte der Osmanischen Dichtkunts [Osmanlı Şiir Sanatı Tarihi (I-IV, Pesth 1836-1838)] adlı eseri, kuruluştan 1834 yılına kadar geçen dönemde yetişen 2200 Osmanlı şairinin biyografisini içeren” bir eser midir?

Evet. Hatta Fatin Davut, Esat Efendi ve Arif Hikmet klasik geleneği sürdürürken Mehmet Siracettin ve Mehmet Tevfik, mevcut birikimi değerlendirip bütün Osmanlı şairlerini tek bir eserde toplamaya çalışırlar. Fakat bunda başarılı olunamaz. Öyle ki tezkirelere bütüncül bir gözle bakmak, geleneksel birikimi çağının anlayışına göre ele almak ve daha önemlisi sonuçlandırıp yayınlamak bile Hammer’e kısmet olmuştur

S

Kemalü’ş-Şuara resimli, kaynakları hakkında bilgi veren dipnotlu bir tezkere midir?

Evet. XIX. yüzyılın en önemli tezkiresi sayılan Hatimetü’l-Eşar’dan sonra bu yüzyılın şiiri için özellikle şair biyografileri konusunda en önemli başvuru kaynağı Kemalü’ş-Şuara’dır. İlk basımı yapılırken adı Son Asır Türk Şairleri olarak değiştirilen bu eser (İstanbul 1930- 1942), resimli olması, kaynakları hakkında bilgiler vermesi, dipnotları ve eleştirel yaklaşımı bakımından hem modern hem de en hacimli tezkiredir

S

Recaizade Mahmut Ekrem’in Kudemadan Birkaç Şair’i ve Muallim Naci’nin Osmanlı Şairleri şair biyografilerini içeren eserlerdir?

Doğru,  XIX. yüzyılda tezkire sayılmasa da şair biyografilerini içeren başka eserler kaleme alınmıştır. Recaizade Mahmut Ekrem’in Kudemadan Birkaç Şair’i dokuz şairden bahseden küçük bir eser olmakla beraber sadece biyografilerle kalmaması, kimi edebî tespit ve değerlendirmelerle şairleri el alması, özellikle de “eski” şairlere “yeni” bir sanatkârın gözüyle bakılması açısından kayda değer bir çalışmadır (1888). Muallim Naci’nin Osmanlı Şairleri (Kurnaz 1988) de içerdiği şair biyografileri ve örnek metinlerle adının anılması gereken eserlerdendir

S

Teracim-i Ahval-i Ulema ve Meşayıh Osman Gazi’den III. Murat dönemine kadar geçen dönemde yetişen bilginlerin ve şeyhlerin kısa biyografilerini içeren bir eser midir?

Evet. Mektubizade Abdülaziz’in, tespit ettiği zeyilleriyle birlikte Şakayık’ı özetleyen eseri Teracim-i Ahval-i Ulema ve Meşayıh ise Osman Gazi’den III. Murat dönemine kadar geçen dönemde yetişen bilginlerin ve şeyhlerin kısa biyografilerini içerir

S

Ahmet Rıfat Verdü’l-Hakaik  sadrazam biyografilerini içeren bir eser midir?

Evet. 1808-1863 yılları arasında görev yapan 24 sadrazamı içerir. Bununla birlikte Bağdatlı Abdulfettah Şefkat ise Ahmet Cavit’in Verd-i Mutarra’sına yazdığı zeyilde 1805-1808 yılları arasında görev yapan sadrazamların biyografilerini yazmıştır. Sadrazamların hayatlarını anlatma geleneği XX. yüzyıla da taşmış, asrın başlarında Mehmet Memduh Paşa ve İbnülemin Mahmut Kemal de bu konuda eser vermişlerdir

S

Mehmet Süreyya’nın Sicill-i Osmanî adlı eseri, “Osmanlı’nın kuruluşundan 1899’a kadarki dönem içinde yaşamış, her meslekten tanınmış kişilerin ve devlet kademelerinde görev almış bürokratların biyografilerini içerir” bilgisi doğru mudur?

Doğru. Çünkü Bu eserde, Osmanlı’nın kuruluşundan 1899’a kadarki dönem içinde yaşamış, her meslekten tanınmış kişilerin ve devlet kademelerinde görev almış bürokratların biyografileri alfabetik sırayla toplamıştır (İstanbul 1893). Aynı müellifin 1831- 1875 yılları arasında göreve gelen devlet adamlarının atama, azil ve vefat yıllarını kaydettiği Nuhbetü’l-Vekayi isimli başka bir eseri vardır.

S

Üss-i Zafer de; Sahhaflar Şeyhizade Mehmet Esat Efendi, tarihte Vaka-i Hayriyye olarak anılan yeniçeriliğin kaldırılması olayını mı anlatır?

Evet. Ataullah Efendi’nin yerine 1825’de görevlendirilen Sahhaflar Şeyhizade Mehmet Esat Efendi, tarihte Vaka-i Hayriyye olarak anılan yeniçeriliğin kaldırılması hadisesini Üss-i Zafer adlı eserinde anlatmıştır. Fransızca ve Rumcaya da çevrilen eser, hem eski harflerle (İstanbul 1876), hem de yeni harflerle yayımlanmıştır

S

Tezakir, maruzat ve 1774-1826 olayları içeren 12 ciltlik Osmanlı tarihi hukukçu Cevdet paşanın mı eserleridir?

Evet. Ahmet Cevdet Efendi, Encümen-i Daniş’in kararıyla 1774-1825 arasındaki olayların tarihini yazmakla görevlendirilmiştir. Büyük bir gayretle eserini yazmaya başlayan müellif, “paşa” unvanıyla çeşitli idari görevlere getirilmiş ve fırsat buldukça yazdığı 12 ciltlik tarihini cilt cilt muhtelif yıllarda bastırarak 1884’te tamamlamış; eser 12 cilt hâlinde bütün olarak ise 1891 yılında basılmıştır. Cevdet Paşa, 1774-1826 arasındaki olayları tasvir ettiği muazzam eserini sadece olayların nakli değil, sebep ve sonuç bağlantıları, tahlil ve tenkitleriyle modern bir tarihçi hüviyetiyle ortaya koymuştur. Ahmet Cevdet Paşa, meşhur tarihinden başka belgelere dayalı şahsi hatıraları niteliğindeki tespitlerini de “tezkire” adını verdiği 40 cüz hâlinde “tezkire”nin çoğulu Tezakir adı altında toplamıştır (Ahmet Cevdet Paşa 1953-1967). Cevdet Paşa, bizzat II. Abdulhamit’in emriyle yazdığı, adı geçen padişahın 1892’de tahta çıkışından itibaren gelişen olayları ise Maruzat adı altında kaleme almıştır. Tezâkir’in belgesel dilinden uzak bir üslupla yazdığı bu eserinde dönemin devlet adamlarını ağır bir dille eleştirmiştir (Ahmet Cevdet Paşa 1980).

S

Hayrullah Efendi’nin Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye Tarihi “Batı kaynaklarını da göz önünde bulundurulduğu ve olayların objektif bir bakış açısıyla değerlendirildiği bir eserdir” bilgisi doğru mudur?

Doğrudur. Abdülhak Hamit Tarhan’ın babası Hayrullah Efendi, Osmanlıların atalarından başlayıp Sultan I. Ahmet’e kadar geçen dönemi yazdığı Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye Tarihi’nde Batı kaynaklarını da göz önünde bulundurmuş ve olayları objektif bir bakış açısıyla değerlendirmiştir. Ali Şevki Bey, Hayrullah Efendi’nin vefatı üzerine yarım kalan esere kısa bir zeyil yazmıştır

S

Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin anlattığı Fransa ile kendi gördüğü Fransa arasındaki farklılıkları vurgulayan elçi muhip efendi midir?

Evet. XIX. yüzyılın ilk sefaretname müellifi Abdurrahim Muhip Efendi’dir. Abdurrahim Muhip, nişancılık payesiyle büyükelçi olarak 1806-1812 yılları arasında gönderildiği Fransa elçiliği sırasındaki izlenimlerini Küçük Sefaretname ve Büyük Sefaretname olarak adlandırdığı iki ayrı kitap hâlinde anlatmıştır. Küçük Sefaretname’sinde Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin anlattığı Fransa ile kendi gördüğü Fransa arasındaki farklılıkları vurgular

S

Musavver İran Sefaretnamesi n Bozoklu Osman Şakir Efendi tarafındna kalem alınan resimli bir çeşit seyahatnamedir?

Doğru. Yasincizade Seyyit Abdulvehhap Efendi’nin 1811 yılındaki İran elçiliği seyahatinin, tercüman olarak maiyetine verilen Bozoklu Osman Şakir Efendi tarafından kaleme alındığı Musavver İran Sefaretnamesi’dir. Adından anlaşılacağı gibi “resimli” bir sefaretname olan eser, yol boyunca görülen yerlerin ayrıntılı tasvirleri ve resimlerini barındırmasıyla bir nevi seyahatname özelliği de göstermektedir

S
  1. yüzyılda yazılan iki surname; İstanbullu Mehmet Lebib Efendi’nin ve Abdunnafi İffet Efendi’nin (Abdî) yazdıkları mıdır?

Evet. XIX. yüzyılda kaleme alınmış, müellifi bilinen iki mensur sûrname tespit edilmiştir. İlki, divanı da bulunan İstanbullu Mehmet Lebib Efendi’nin yazdığı, II. Mahmut’un kızı Mihrimah Sultan’la Ferik Mehmet Paşa’nın 1836 yılındaki düğünlerini konu edinen Sûrname’dir. Başlangıç ve bitiş kısımları ile manzum olan eserin iç kısımlarında sık sık şairin kendisine ve başka şairlere ait manzumeler vardır. Eserde günlerce devam eden düğüne gelen davetlilerin tek tek adları, cihaz (çeyiz) ve arus (gelin) alayı, yapılan türlü eğlenceler, nişan alayı, ziyafetler teferruatlı bir şekilde anlatılmıştır. Bu dönemde yazılan diğer sûrname ise yine divan sahibi bir şair olan Abdunnafi İffet Efendi’nin (Abdî) yazdığı Sûrname-i Selatin’dir. Edebiyatımızda son sûrname olarak bilinen bu eserde Sultan Abdülmecit’in kızları Cemile Sultan ve Münire Sultan’ın 1858 yılında gerçekleşen düğünleri anlatılmaktadır. Konu olarak diğer sûrnamelerdeki geçit törenleri ziyafet ve eğlencelerin nitelendiği bu sûrnamenin oldukça ağır ve külfetli bir dili vardır

S
  1. yüzyılda doğrudan hanımlara yazışma usul ve esaslarını öğretme amaçlı eserler kaleme alınmış mıdır?

Evet. Bunlar; Mehmet Fuat’ın Hanımlara Mahsus Usul-i Kitabet ve İnşa’sı (İstanbul 1899) ve Ahmet Erib’in Hanımlara Münşeat’ı (İstanbul 1892) dır.

S

Kavaid-i Osmaniyye, Türkiye’de basılan ilk gramer kitabı Abdurrahman Fevzî’nin Mikyasu’l-Lisan Kıstasu’l-Beyan’ı ilk Türkçe gramer kitabı mıdır?

Evet. Keçecizade Mehmet Fuat Paşa ve Ahmet Cevdet’in müştereken yazdıkları Kavaid-i Osmaniyye, Türkiye’de basılan ilk gramer kitabıdır (İstanbul 1864). Arapça ve Almancaya da çevrilen eserin sonradan birçok kere daha basılması ilgi gördüğünü göstermektedir. Abdurrahman Fevzî’nin Mikyasu’l-Lisan Kıstasu’l-Beyan’ı ise Divanu Lugati’t-Türk ve Bergamalı Kadrî’nin Müyessiretü’l-Ulum’unu hariç tutarsak Türkçenin ilk gramer kitabı kabul edilebilir. Önceki gramer kitaplarından farklı olarak Lisan-ı Türkî’nin (Türkçenin) yapısını incelemesi açısından önemli ve değerli bir eserdir