aofsorular.com
EDB402U

XIX. Yüzyılda Encümen-i Şuara

3. Ünite 26 Soru
S

Encümen-i şuara ne demektir?

Asırlar boyu, “Padişah sarayında veya vilayetlerdeki şehzadelerin saraylarında, etraflarında birer muhit edinmiş devlet büyüklerinin konaklarında tertib edilen ve şairlerin de hazır bulunduğu içki ve şiir meclislerinin” ismine genel olarak “encümen-i şuara” denilmiştir.

S

Encümen-i şuara nerelerde kurulmuştur?

Ekâbirin konak, köşk ve sahilhaneleri haricinde, şairlerin kendi evlerinde, müdavimi oldukları meyhanelerde ve dükkânlarda, mevsim müsaade ederse, bağ ve bahçelerde toplanıp encümen-i şuara kurdukları olmuştur.

S

Encümen-i Şuara ilk defa ne zaman ve nerede toplanmaya başlamıştır?

1861 yılı baharında -muhtemelen Mayıs, Haziran gibi- Hersekli Ârif Hikmet Bey’in Laleli Çukurçeşme’deki evinde buluşmaya başlamıştır.

S

Encümen-i Şuaralar bir dernek ciddiyetinde toplanırlar mı?

Hayır. Encümen-i şuaralar bir dernek oturumu ciddiyetinde toplanmazlar. Şüphesiz ki, her toplantıda bulunmaya çalışan müdavimleri vardır; lakin belki bir o kadar da davet edildiği yahut merak ettiği için bir iki sefer katılıp arkasını getirmeyen isimler çıkacaktır.

S

Şiirdeki kudretiyle kendini kabul ettiren ve encümenin reisi mevkiine oturtulmuş olan kimdir?

Emtia Gümrüğü Tahrirat Müdürü Leskofçalı Mustafa Galip Bey (1829-1867)

S

Encümenin ev sahibi kimdir?

Sadaret Mektubî Kalemi’nden Hersekli Ârif Hikmet Bey’dir (1839-1903)

S

Encümen-i Şuara’nın diğer müdavimleri kimlerdir?

Takvim-i Vekayi ve Matbaa-i Amire Nazırı Ruznamçecizade Mehmet Lebib Efendi (1785-1867), Rumeli Kazaskeri Mustafa İzzet Efendi (1801-1876), Nakşibendi şeyhi “Bazü’l-enver” Osman Nurettin Şems Efendi (1813-1893), sabık alay emini Koniçeli Musa Kâzım Bey (1821-1889), İsmail Paşazade (Üsküdarlı/ Kör/ Yek-çeşm/ Deli) İbrahim Hakkı Bey (1822-1895), Manastırlı Hoca Salih Naili Efendi (1823-1876), İstanbul Emtia Gümrüğü Manifatura Memuru Manastırlı Salih Faik Bey (1825-1900), Mabeyn-i Hümayun Beşinci Kâtibi Abdülhamit Ziya Bey (1829-1880), Rüsumat Emaneti Heyet-i Tahririyesi kâtiplerinden İbrahim Halet Bey (1837-1878), Hariciye Nezareti Mektubî Kalemi’nden Recaizade Mehmet Celal Bey (1838-1882), Mabeyn-i Hümayun Kitabeti’nden Mazlum Paşazade Memduh Faik Bey (1839-1925), Niğdeli Deli Hikmet Bey (?-1888’den sonra), Emtia Gümrüğü Tahrirat Kalemi Başkâtib Muavini Namık Kemal Bey (1840-1888), Mezahib Odası hulefasından Miratçi Mustafa Refik Bey (1843?-1865)

S

Encümen-i Şuara’nın müdavimi sayılmamasına rağmen zaman zaman mahfele dahil olduğu bilinen şairler kimlerdir?

Hayrettin İrfan Paşa (1815-1888), Bursalı Mustafa Eşref Paşa (1819-1894), Sadaret Mektupçusu Maraşlı Yusuf Kenan Bey (1830-1876), Hariciye Nezareti Mektubî Kalemi’nden Pepe Mustafa İsmet Efendi (1832-1892), Babıali Tercüme Odası’ndan Sadullah Rami Paşa (1838-1890)

S

Encümen-i Şuara’ya kaç tane anlam verilebilir?

Encümen-i Şuara’ya iki türlü anlam verilebilir. Bu mahfele, kuruluş ve dağılış tarihleri, müdavimlerinin isimleri belli olan bir edebî topluluk olarak yanaşılabilir; bir topluluk değil, şiirdeki tavrını batılılaşma karşısındaki konumuna göre belirleyen “mutavassıtîn”in bir parçası olarak bakılıp Yenişehirli Avnî’den Muallim Naci’ye kadar aynı zihniyeti paylaştığı düşünülen şairlerin tamamını kucakladığı düşünülebilir. Bu takdirde, 1861’den önce ölmüş, sağ ama İstanbul dışında yahut henüz doğmamış olan şairler de encümene mensup sayılabilirler.

S

Encümen-i Şuara mensuplarını bir araya getiren sebepler nelerdir?

  1. Encümen-i Şuara müdavimlerinin birbirlerini tanımalarına sebep olan ilk vesile, hemen hemen hepsinin de soy, doğum yahut memuriyet gibi sebeplerle Rumeli’ye olan bağlarıdır.
  2. Şairlerin aynı meslekte, aynı büroda veya aynı amir idaresinde çalışmaları sebebiyle kurulmuş dostlukları encümenden önce başlayıp sonra da yıllarca sürmüştür.
  3. İtikadi kıymetleri de encümen şairlerini birbirine yaklaştıran önemli etkenlerdendir.
  4. Encümen mensuplarının aşağı yukarı hepsi de aynı konakların müdavimidir ve aynı devlet büyüklerinin himayesinde yaşarlar. Gerçi, ne konaklar eski hiyerarşinin azametini taşır ne de rical-i devlet, şaire geleneğin gözüyle bakar; ama değişip çağa ayak uydurarak da olsa, şair-devlet adamı münasebetinin sürdüğü fark edilir.
  5. Encümen şairleri, mensubu oldukları tarikatlerin dergâh ve tekkelerinde rastlaşmış, tanışmış ve ahbap olmuşlardır. Devrin edipleri, tekkelerdeki mistik havayı teneffüsle kalmaz; dinî, fikrî, edebî, hatta siyasi konularda tartışma ve ‒tekkenin meşrebi müsaitse‒ içki meclislerine katılma imkânını da bulurlar.
  6. Encümen müdavimlerinin sıkça uğradıkları kahvehane ve meyhaneler aynıdır. Yeni tanıştıkları şairleri de beraberlerinde buralara getirdikleri için, Encümen-i Şuara’nın parça parça önce bu umumi yerlerde toplandıklarını söylemek mümkün.
S

Tanpınar Encümen-i Şuara için hangi tabiri kullanır ve bu tabir hangi anlama gelir?

Tanpınar, Encümen-i Şuara için “son pleiad” tabirini kullanır. La Pléiade (yedi yıldızdan oluşan Süreyyâ burcu), Fransızların en eski edebî toplaşmalarından biridir. Encümen şairleri, içinde bulundukları ikilem bakımından onlara benzerler. Hem ana dillerini müdafaa eder, hem Arapça ve Farsça’nın -Pléiade’da Grekoromen dillerin- büyük kolaylık ve geniş imkânlar tanıyan lügatlerinden kopamazlar. Hem millî vezin ve nazım şekillerine dönülmesi gerektiğini düşünür, hem de klasik kalıplardan sıyrılamazlar.

S

İbnülemin encümenden ne şekilde bahseder ve bu ne anlama gelir?

İbnülemin, encümenden bahsederken, “Bu encümen Arab’ın Sûk-ı Ukazına âdeta nazire idi” cümlesini sarf ederek ona Şark geleneği içinde bir yer bulmaya çalışır. Sûku’l-Ukâz tabiri ise Cahiliye devri Araplarının Mekke yakınlarında her yıl kurdukları panayırı ifade eder. Her kabilenin en iyi şairleri burada yarışır ve birinci seçilenin şiiri Kâbe duvarına asılırdı.

S

Arif Hikmetin evinde toplanan encümenin reisi mevkiinde bulunan kimdir ve neden düşüncelerini rahatça ifade edemez?

Ârif Hikmet’in evinde toplanan encümenin reisi mevkiinde bulunan Galip, gerçi etkileyici şahsiyeti ve edebî kudreti ile şairleri etrafında toplar; fakat düşüncelerini sohbet esnasında rahatça ifade etmesine engel olan bir kusuru vardır; kekeleyerek konuşur.

S

Galip kendisine “sözcü” olarak kimi seçmiştir?

Galip’in kendisine “sözcü” olarak Hikmet’i seçtiğini söylemek yanlış olmaz.

S

“Vatan, millet” gibi sosyal kavramlar kim aracılığı ile şiire girdiği kabul edilmektedir?

XVIII. asrın sonlarında belirginleşen bir süreç, Kemal’le şiire girdiği kabul edilen “vatan”, “millet” gibi sosyal kavramların yavaş yavaş girdiğini göstermektedir.

S

Galip’in hangi kıtası milli hislerin ifadesinde yol göstericidir?

Hudâ me’yûs kılma gönlümü ikbâl-i milletten

Haberdâr eyle Rahman ismini ahvâl-i milletten

Olup mecrûh peykân-ı kazâdan tâir-i devlet

Demâdem hûn akar çeşmim gibi şehbâl-i milletten

S

Encümen-i Şuara’nın edebiyat anlayışı nasıl ifade edilebilir?

Encümenin edebiyat anlayışı, yenilikler taşırsa da bunları ‒edebî akımlar etrafındaki gruplaşmalarda rastlandığı cinsten‒ kendine has unsurlar olarak görmek mümkün değildir. Encümenin asli özelliğini bir “mutavassıt” duruşu oluşturur. Mutavassıtın duruşu, konumunu biri İstanbul’da, diğeri Paris’te seçilmiş iki nirengi noktasını birden kullanarak belirlemenin ilginçliklerini taşır. Encümen-i Şuara müdavimleri de bir asırdır sürüp giden yenileşme gayretlerinin bir parçası olarak çağdaşlaşmaya çalışan şiirdeki kültürel ikilemi hisseder ve bir kutupta “köhne” Doğu’nun, diğer kutupta “alafranga” Batı’nın şiir malzemesi dururken birini tercih yerine, her ikisinin karışımından yeni bir terkip bulmaya çalışırlar. Batı sanatı karşısında mutavassıt Türk sanatkârının “ben olarak kalırken o olmak” ideali, XVIII. asır sonlarından günümüze kadar bir kültür politikası olagelmiştir. Encümenin şiir çalışmalarını bu sürecin ve bu arayışın bir halkası olarak düşünmek doğru olur.

S

Gelenekte şiirin klasik dilin asli arayışı nelerdir?

Gelenekte, şiirin klasik dilinden üç temel sapma, bir başka söyleyişle, dilin üç asli arayışı görülür; “saf/ sırf/ kaba” Türkçe, “sade” Türkçe, “Sebk-i Hindî”.

S

Galip’in şiir dili için görüşü nedir?

Galip, şiir dili’nin gündelik dilin üstünde, özel bir dil inşa etmek olduğu; onu öğrenmek ve anlamak için de özel bir gayret harcanması gerektiği fikrindedir.

S

Faik hece veznini aydın edebiyatçılara tanıtmak amacıyla hangi eseri yazmıştır?

Faik, hece veznini aydın edebiyatçılara tanıtmaya karar verip ‒Ahmet Cevdet Paşa’nın teşvikiyle‒ Türkçe Aruz adındaki kitabını kaleme alır.

S

Nazım ne demektir?

Nazım, şiirin vezin ve kafiye gibi biçimsel olan tarafına denir.

S

Encümen müdavimlerinin estetik tercihlerindeki değişimler nelerdir?

XIX. asır şiirinde devrin fikrî ve sosyal realitelerini işlemeye başlayan şair, bu tavrı ile cemiyetin bir ihtiyacına cevap verdiğini düşünmektedir. Encümen müdavimleri, estetik bakımdan tatminkâr bulmadıkları, ama söylenmesinin gereğine de inandıkları gazelleri yanında; edebî açlıklarını bastıran, haz almalarını sağlayan şiirler de yazarlar ve kendilerine model olarak, klasik şairlerin hayallerle süslü iç dünyalarını aksettiren Sebk-i Hindîyi seçerler. XIX. asrın ortalarında, şiir “tebliğ”ci bir anlayışa hızla teslim olurken encümen şairlerinden birkaçının da bu akışa kapıldıkları ortadadır; lakin, ezici çoğunluk “beliğ” şiirin hasretiyle Sebk-i Hindîye koşmakta, aradığı elitist tavrı orada bulmaktadır. Geleneğin şiirinde mevcut olan kelime oyunları, duygu girdapları, incelmiş dikkatler, hatta nükteler bile hiç değilse bin yıllık bir süre içinde yavaş yavaş olgunlaşmıştır; her şey gayet hesaplıdır ve artık kavranması kollektif bir kültür birikimi ile kolayca mümkün olmaktadır. Oysa Sebk-i Hindî, şairin şahsi zekâ, şahsi hassasiyet ve şahsi yaratıcılık ile eser vermesine; şiir okurunun şahsi algısı, şahsi duyguları ve şahsi şuur dışı ile kavrayıp anlamlandırmasına açık bir şiir estetiği getirir ki, modern şiirin/ şairin yapmaya çalıştığı da birebir budur.

S

Encümen-i Şuara’nın ardından şairleri neler beklemiştir?

Encümenin dağılması, ona dâhil olan şairlerin de ortadan kalkması demek değildir. Şairler, yeni şiirin şartlarına ve imkânlarına göre kendi edebî tercihlerini değiştirmek ve geliştirmek suretiyle varlıklarını sürdürmek zorundadırlar. Zamana direnen bir şiir yazmak isteyen şair, zamana direnmekten vazgeçmek zorundadır. Kemikleşmiş tercihlerinden vazgeçemeyenler veya vazgeçmekten yana olmayanlar adları anılmayarak, anıldığında da olumsuz eleştiriler vesilesiyle anılarak yavaş yavaş unutulurlar.

S

Encümen-i Şuara’nın ardından Eşref Paşa’nın dizeleri neler olmuştur?

Eski yolu terk ile kühen-sâl olan azmaz

Unvân-ı nev-îcâdı kalem çatlasa yazmaz

S

Muallim Naci, Kazım Paşa’yı nasıl tanımlar?

Muallim Naci, Kâzım Paşa’yı “medar-ı iftihar-ı millet” olarak görür

S

İbrahim Necmi, Milli Mücadelenin ortasında Arif Hikmet’i nasıl anmaktadır?

İbrahim Necmi, Millî Mücadelenin ortasında, herkes birer “millîci” olmuşken bastırdığı edebiyat tarihinde, Ârif Hikmet’i “şeklen eski, fikren yeni manzumeleri ile şöhret-i mahsusa kazananlardan” diye anar