İslam Tarihi ve Uygarlığı
Arabistan'da İslamiyet'ten önce yaşam koşulları nasıldı? Açıklayınız.
Arabistan, 4. ve 6. yüzyıllar arasında yoksulluk ve bedevîleşme olarak tabir edilen bir tür karanlık çağa gömülmüştür. Müslümanlar söz konusu dönem Cahiliye olarak isimlendirilir. İslâmiyet’in doğuşundan önceki dönemde, Arap halkı bedevî kabileleri şeklinde örgütlenmişti. Geçimlerini, sürülerinin yanı sıra kervan ticareti ve yağmacılıkla sağlıyorlardı.. Kabilenin siyasî örgütlenmesinde liderliği, adına seyyid veya şeyh denilen önderler üstlenmişti.
Arabistan’da İslamiyet’ten önce dini anlayış nasıldı?
Arabistan, 4. ve 6. yüzyıllar arasında yoksulluk ve Bedevileşme çağı olarak tabir edilen bir tür karanlık çağa gömülmüştür. Müslümanlar, söz konusu dönemi Cahiliye olarak isimlendirirler. İslâmiyet’in doğuşundan önceki dönemde, Arap halkı, bedevi kabileleri şeklinde örgütlenmişti. Göçebelerin dini, eski Sâmîler’in putperestliğiyle yakından ilgili olup, ayrıca en önemlileri Lât, Menât, Uzza ve Hübel olan ilahları da mevcuttu. Göçebeler, ilahlarını bir kutsal emanet gibi taşırlar ve savaşlarda mutlaka yanlarında bulundururlardı. Dini inkâr etmek ihanet anlamına geleceği gibi, dine riayet, aynı zamanda siyasî itaatin de göstergesiydi. Putperestliğin dışında, Arabistan’da Hanîf dini denilen İbrahim milletinin dini de iz bırakmış gibiydi. Bunlar, şirki asla kabul etmeyip, bir Allah’a inanmak ve Allah’ın rızasına uymak, doğruluğa meyletmek, Hacca gitmek, sünnet olmak gibi dinî gelenekleri yerine getirenlerdir.
Hz. Muhammed’in peygamber olmadan önceki hayatını açıklayınız.
Doğumundan önce babası Abdullah’ın ölümü, Peygamber’in ağır şartlar altında büyümesine sebep olmuştur. Bundan sonra dedesi Abdülmuttalib ve annesi Âmine’nin himayesinde büyüyen Hz. Muhammed, bir süre sonra Halime isimli bir sütanneye verilmiştir. Hz. Muhammed, sütanne yanında dört yıl kaldıktan sonra annesinin yanına gönderilmiştir. Amine, oğlunu akrabalarıyla tanıştırmak ve özellikle babasının kabrini ziyaret etmek için Medine’ye götürdüğü sırada dönüş yolunda hastalanıp hayatını kaybetmiştir. Beraberinde bulunan Ümmü Eymen, onu dedesi Abdülmuttalib’e teslim etmiş, fakat dedesinin yanında geçen mutlu günler de çok kısa sürmüştü. Ölüm yatağındayken dedesi, torununu, oğlu Ebû Tâlib’in himayesine bırakmıştır. Hz. Hatice ile evleninceye kadar Ebû Tâlib’in yanında süren yaşamı, zaman zaman ailenin koyunlarını gütmekle, oniki yaşını tamamlamasıyla birlikte, amcasının yanında ticaretle uğraşarak geçmiştir. Mekke’nin önde gelen ailesi Kureyş zenginlerinden olan Hatice adına yaptığı ticaret seferi, ilerideki evliliğinin temelini de atmıştır. Bu tarihten sonra Hz. Muhammed’in hayatında bir refah dönemi başlamış ve Hz. Hatice ile olan evliliğinden dördü kız ikisi erkek olmak üzere altı çocuğu olmuş, ancak erkek çocukları kısa süre içinde hayatlarını kaybetmişlerdir. Ayrıca, Mısırlı Mâriye’den de İbrahim isimli bir oğlu daha olmuş o da iki yaşma gelmeden hayatını kaybetmiştir.
Hz. Muhammed’e peygamberlik çağrısı nasıl gelmiştir?
Hz. Muhammed, 40 yaşma yaklaştığı zaman, iç dünyasına dönük bir yaşam biçimini tercih etmiş ve özellikle Haram aylarda (Zilkâde, Zilhicce, Muharrem ve Recep) Hira Dağı’ndaki bir mağaraya çekilmeye başlamıştır. Hz. Muhammed’e Peygamberlik çağrısı kırkıncı yaşma doğru, Ramazan ayında bir gece, Hira dağında gelmiştir. Cebrail, tefekkür halinde olan Hz. Muhammed’e görünmüş ve Oku! demiştir. Bu ilk mesajı, diğer vahiyler izlemiş ve Kur’an’da yerini bulmuştur.
Müslümanları, Kureyşlilerin zulmünden kurtarmak isteyen Hz. Muhammed nasıl bir yol izlemiştir?
Müslümanları, Kureyşlilerin zulmünden kurtarmak isteyen Hz. Muhammed, bir kısım Müslüman’ın, Habeşistan’a göç etmesini gerekli görmüştür. Nihayet, Müslümanlara uygulanan zulüm ve baskılar, yeni dinin Mekke’de tebliğ edilemeyeceğini ortaya koymuş ve Hz. Peygamber, Taif’e göç etmeye dönük sonuç alınamayan bir denemeden sonra Medine ahalisinin şehirlerine yerleşme teklifini kabul etmiştir.
Hicret’in İslamiyet açısından önemini açıklayınız.
Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göçü - Hicret- bir dönüm noktasıdır ve haklı olarak Müslüman takvimine başlangıç teşkil etmiştir. Tarihler (M.S. 622) Re- biü’l-evvel ayının 12. gününü işaret ederken Hz. Muhammed, Medine’ye ulaştı. Mekke’de, Peygamberi olduğu dini tebliğ etmeye çalışırken Medine’de siyasî ve sosyal işlerle de meşgul olan bir önder haline gelmiştir. Medine’de kurulan yeni düzenin kısmen istikrara kavuşturulmasıyla Mekke’ye giden ticaret ve kervan yolları üzerinde bulunan Medine şehri, daha güçlü ve önemli hale gelmiştir. Hz. Muhammed, bu mühim ticaret yolunu kontrol altında tutmak için önemli girişimlerde bulunmuş ve Mekke ticaretine karşı düzenlenen seferlerle Mekke etrafında bir kuşatma çemberi kurulurken Medine’deki Müslümanların servet ve itibarı da artmıştır.
Bedir savaşının sonuçları nelerdir?
Bedir’deki savaş, Müslümanların galibiyetiyle sonuçlandı. Ebu Cehil ve pek çok İslâm düşmanının öldüğü savaşta, Müslümanlar toplam 14 kayıp vermiş ve önemli ganimetler elde etmiştir.
Uhud savaşı nasıl başlamıştır?
Bedir’deki mağlubiyetin ardından Kureyşliler, yaklaşık 3.000 kişilik bir ordu ile Medine’yi hedef aldılar. Hz. Muhammed’in, şehirde kalarak savunma yapılmasını önermesine rağmen ortaya çıkan farklı görüşler sonucunda Mekkelilerin şehrin dışında karşılanmasına karar verildi. Savaş, Medine’ye çok yakın olan Uhud Dağı eteklerinde yapıldı. Başta, Hz. Hamza olmak üzere birçok Müslüman savaşta şehit olmuş ve Kureyş, bu savaştan çok az kayıpla, galip ayrılmıştır.
Müslümanlar Hendek savaşını nasıl kazanmışlardır?
Yaklaşık 10.000 kişilik bir Mekke ordusu Medine’ye gelerek şehri kuşatmıştır. Selman-ı Farisî’nin, Fars ülkesinde saldırıya uğrayan bir şehrin hendek kazılarak savunulacağı görüşü, Müslümanlar tarafından ilgiyle karşılanmıştır. Yirmi gün süren savaşta kazılan hendekler, Kureyş’i büyük şaşkınlığa uğratmış ve tükenen erzak da dağılmalarına sebep olmuştur. Hendek savaşında Müslümanlardan 6 kişi şehit olmuştur.
Hudeybiye Anlaşmasının Müslümanlar açısından önemini açıklayınız.
Hicret’in 6. yılında Hz. Peygamber, binden fazla kişiyle birlikte, Mekke’ye doğru yola çıkmış, bu duruma Mekke ileri gelenleri itiraz etmişlerdir. İki taraf, Mekke yakınlarındaki Hudeybiye’de buluşarak adına Hudeybiye denilen bir anlaşmaya varmışlardır. Anlaşma ile Müslümanların, Mekkelilerle eşitliği sağlanmış ve birçok kabilenin Hz. Peygamberle ittifak yapması sonucu, Medine’nin hâkimiyeti öne çıkmıştır. On yılı kapsayan anlaşmayla Müslümanlar, ertesi yıl Mekke’ye, Hac seferinde bulunmak ve orada üç gün kalma hakkını da elde etmişlerdir. Hudeybiye Anlaşması sonrasında Hz. Peygamber civar kabileleri İslâm’a davet ederek ve komşu ülkelere mektuplar göndererek dış ilişkileri başlatmıştır.
İslamiyetin yeni gelişme döneminde Hz. Peygamber’in asıl hedefi neydi?
Bu dönemde, Peygamber’in asıl hedefi, Mekke’yi ele geçirmek ve Kâbe’yi putlardan temizlemekti. 630 senesinin Ocak ayında, Medine’den yola çıkan İslâm ordusu, kısa süre içerisinde kan dökmeden Mekke’yi ele geçirmiştir.
Hz. Peygamber’in vefatından önce gerçekleştirdiği askerî seferlerin sonuncusu Tebük Seferi (630) olmuştur. Burada bir savaş yapılmamış, kuzey sınırlarını emniyet altına almak için bir dizi anlaşma imzalanmıştır.
Hz. Ebubekir’in Halifeliği zamanında halifenin yaptığı hizmetler nelerdir?
Hz. Ebûbekir, ilk olarak, kabileler arasında ortaya çıkan Ridde hareketlerini önlemekle işe başladı. Halifenin en büyük hizmetlerinden biri, yalancı peygamberler ve irtidâd olaylarının kökünden halledilmesi olmuştur. Bir kısım gönüllü Hâlid b. Velid komutasında asilerin üzerine gönderilmiş ve 633 yılında yalancı peygamber Müseylime’ye karşı kazanılan Arkaba (veya Akrabâ) zaferinden sonra Yemame bölgesi, Medine’nin hâkimiyeti altına girmiştir. Bu zafer, İslâm fetih hareketlerinin de başlangıcı anlamına gelir. Nitekim, Irak, Suriye ve Mısır’a komşu bölgelerdeki fetihler de bu döneme rastlar. Hz. Peygamber zamanında, vahiy kâtipleri tarafından kâğıt parçaları, kürek kemikleri, deri üzerine yazılarak ezberlenen Kur’an, Vahiy kâtiplerinden Zeyd b. Sâbit başkanlığındaki bir heyet tarafından Hz. Ebûbekir döneminde kitap (Mushaf) haline getirilmiştir.
Hz. Osman ‘ın halifeliği döneminde halifelik makamının itibarının zedelenmesinin nedenleri nelerdir?
Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer döneminde Emevîlere rağbet edilmemiş, Hz. Osman ise halifeliği süresince kendi akrabalarına yakınlık göstermiş başta Muaviye olmak üzere Emevî soyundan olan valiler büyük arazi sahibi olmuşlardı. Bütün bunlar, halkı devlet idaresinden soğutmuş ve her tarafta genel bir hoşnutsuzluk yaratmıştı. 656 yılında memnuniyetsizliklerini ifade etmek için Mısır’dan Medine’ye gelmiş olan bir grup, halifenin evini basarak onu ağır şekilde yaraladılar. Bu olayın ardından Hz. Osman hayatını kaybetti. Hz. Osman’ın öldürülmesi, İslâm tarihinde bir dönüm noktası olup İslâm’da birliğin ifadesi olan halifelik kurumunun dinî itibarı zedelenmiştir.
Hz. Ali’nin Halife seçilmesinden sonra siyasi alanda mücadele eden hangi gruplar ortaya çıkmıştır?
Hz. Ali hilafete geçtiğinde bir takım gruplar da siyâsî alanda mücadele ediyorlardı. Bu gruplar:
1) Liderliğini, Suriye ve Filistin valisi Muaviye’nin yaptığı Emevîler,
2) Talha ve Zübeyr’in içinde bulunduğu ve daha sonra Hz. Ayşe’nin etrafında toplanacak Medine grubu,
3) Allah’ın emri ve Peygamber’in sünneti üzerine yaşamayı seçen dindar grup,
4) Hz. Ali ve onu destekleyenler.
Hz. Alinin ölümünden sonra gelişen önemli olaylar nelerdir?
Hz. Ali’nin ölümünden sonra oğlu ve halefi durumunda bulunan, mizacı gereği barışsever olan Hz. Hasan, hakkını Muaviye’ye devretmek zorunda kaldı. Bu durum sonrasında Muaviye, Irak’a girerek halkın biat etmesini sağlamış ve halifeliği bütün İslâm Devleti’nde tanınarak Emevi Devleti’nin temelleri de atılmıştır.
Kerbela olayı nedir? Açıklayınız.
Yezid’in halife olması ve Emevilerin yürütmüş olduğu siyaset, Suriye yönetimine duyulan öfkeyi arttırmış ve Hz. Peygamber’in torunu, Hz. Ali’nin küçük oğlu Hz. Hüseyin’in etrafında, Emevî hilafetine muhalif bir hareketin doğmasına sebep olmuştur. 680 yılında Hz. Hüseyin ve taraftarları, Şam yönetimine son vermek amacıyla harekete geçtiler. Ancak, Hz. Hüseyin ve ailesinden birçok kişi Emevîler tarafından Kerbelâ’da katledildi. Kerbelâ Olayı olarak anılan bu hadise, Emevî iktidarına karşı muhalefeti güçlendirmekle kalmayıp muhalefetin Hz. Ali ailesi etrafında toplanmasına sebep olmuştur. Nitekim Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edilmesinin ardından, İran, Mekke ve Medine’de isyanlar çıkmıştır.
Muaviye dönemi fetih hareketleri hangi bölgelerde devam etmiştir?
Muaviye b. Ebû Süfyan, dört halife döneminden sonra Emevî Devletini kurdu. Bu devirde fetih hareketleri üç yönde devam etmiş olup, birincisini Türkistan yönündeki hareketler oluşturuyordu. Bu bölgeye yapılan seferler sonucunda Emevî orduları, Kâbil, Buhara, Sicistan, Nesef ve Baykent gibi yerlerin yanı sıra büyük ganimetler de elde etmişlerdi. Anadolu ve İstanbul, fetih hareketlerinin yoğunlaştığı ikinci bölgedir. Muaviye, Bizans İmparatorluğu’na karşı yapılan mücadeleyi daha aktif bir içeriğe kavuşturmuş ve İstanbul üzerine bir sefer yapılmış ama sonuç alınamamıştır. Bu arada deniz seferlerine yeniden başlanmış, Kıbrıs, Rodos, Sakız gibi adalar alınmış ve İstanbul’a yapılacak seferlerde önemli bir üs haline gelecek Kapıdağ yarımadası da fethedilmişti. Fetih hareketlerinin son bölgesini Kuzey Afrika oluşturur. Kuzey Afrika’daki mücadele daha çok Berberîlere karşı verilmiş, bir kısmı İslâmiyet’i kabul ederken bazıları da cizye vermeye devam etmişlerdir.
Endülüs Emevi Devleti nasıl kurulmuştur?
Arap fethi öncesinde Hıristiyan olan Ispanya’da halkın, derebeyleri ve rahiplerin baskılarından bıkmış olması, Müslümanların bu topraklara ayak basmasıyla birlik¬te kısa sürede Islâm dinini kabul etmelerini sağlamıştır. Fetihten sonra yapılan göç¬lerle birçok Arap ve Berberi buraya yerleşmiştir. Özellikle, 742 tarihinde ayaklanan Berberîleri bastırmak için gönderilen Suriyelilere buraya yerleşme hakkı verilmiş ve kendilerine Şamî ya da Suriyeli denilmiştir. Ispanya’da, Suriyelilerin güçlü duruma gelmesi, Emevî hanedanına mensup Abdurrahman b. Muaviye (756-788)’ye gerekli ortamı hazırlamış ve 756 tarihinde Kurtuba’yı ele geçiren Abdurrahman Endülüs Emevî Devleti’ni kurmuştur. Ölümünden sonra tahta çıkan oğlu Hişzm b. Abdurrahman (788-796) döneminde Hıristiyanlara karşı mücadele verilmiştir. Hi- şâm’m oğlu Hakem (796-822) döneminde uzun yıllar sürecek isyanlar, Endülüs’e Hıristiyan saldırılarını kolaylaştırmıştır.
Endülüs Emevi Devleti’nin yıkılışı nasıl olmuştur?
XI. yüzyıl itibarıyla, Endülüs Emevî Devleti iç karışıklıklar ve iktidar mücadelleri nedeniyle parçalanmaya başlamıştır. Kurtubalıların Endülüs Emevî tahtında yaptıkları değişiklik, çöküşü hızlandırmış ve küçük beylikler dönemi başlamıştır. Son Emevî hükümdarı III. Hişâm, Kurtuba’ya gelerek tahta oturmasına rağmen yaptığı işlerin halk tarafından ilgi görmemesi üzerine tahtını terk etmek zorunda kalmıştır. Kurtubalıların hilâfeti bütünüyle ortadan kaldırmaları, Endülüs Emevî Devleti’nin varlığına da son vermiştir.
Abbasi Devleti nasıl yıkılmıştır?
1242 yılında Mustasım son Abbasî ha¬lifesi olarak tahta geçmiştir. Moğol hükümdarı Hülâgû ordularıyla Bağdat üzerine yürümüş ve şehri kuşatarak Abbasî ordularını yenmiştir. Kısa süre sonra halife de Hülâgû ve ordusundan nasibini almış, ailesiyle birlikte hayatını kaybetmiştir. Abbasî Devleti, 1258 yılında Hülâgû tarafından ortadan kaldırıldıktan sonra 1261 tarihinde Mısır’da Kölemenler tarafından halife ilan edilen Mustansır ile birlikte gölge halifeler dönemi de başlamış olur.
Arapçanın gelişmesinde İslamiyet’in yayılmasının önemi nedir?
İslâmiyet’ten önceki dönemde siyasî, toplumsal, kültürel konuların işlendiği geniş bir yelpazede Arapça’nın kullanıldığı zengin bir şiir geleneği vardı. İslâmiyet’in yayılması ile birlikte bu dil, fethedilen topraklarda konuşulan yerel dillerin de katkısı ile ortak bir iletişim aracına dönüşmüştür. Böylece, XI. yüzyıla gelindiğinde Arapça, İran’dan Pireneler’e kadar konuşulan ortak dil olmuştur. Arapça, aynı zamanda, Farsça, Türkçe, Urduca gibi dillerin üzerinde önemli etkiler bırakmıştır.
Islâm dünyasındaki önemli bilim insanları ve yaptığı çalışmalar nelerdir?
Emevî Halifesi Ömer b. Abdülaziz (717-720) döneminde, Basralı bir Yahudi olan Mâsarcaveyh, Süryani tıp kitaplarından bazılarını Arapça’ya çevirerek Arap tıbbının temellerini atmıştır.
Cundişapurlu, Hristiyan bir hekim olan Huneyn b. İshak bunların en önde gelenlerinden biri olup özellikle, Hipokrat’tan yaptığı çeviriler, Arap tıp dünyasının gelişmesinde büyük rol oynamıştır.
Râzî (865-925) ve Avrupalıların Avicenna olarak isimlendirdikleri Ibn Sînâ (980-1037)’dır. Râzî’nin tıptaki öncü çalışmalarının yanında, İbn Sînâ’nın gerek tıp gerek felsefe alanındaki çalışmaları, İslâm dünyasının yanı sıra Avrupa’da da derin etkiler bırakmıştır. Bîrûnî de astronomi, matematik, fizik gibi alanlarda önemli çalışmalara imza atmıştır.
Abbasî halifesi Me’mûn döneminde, bilimlerdeki gelişmelere paralel olarak eski Yunan mirasının etkisi ile felsefe alanında da yeni çalışmalar yapılmıştır. Bu dönemde, Aristo’nun eserlerinin çevrilmesi ile birlikte zengin bir felsefe geleneğinin oluşması için gerekli adımlar atılmaya başlamış ve böylece yalnızca İslâm dünya¬sını değil Hristiyan dünyayı da etkileyecek çok önemli filozoflar ortaya çıkmıştır. Eflatun ile Aristo’nun düşüncelerini bir sentez haline getirmeye çalışan Kindî (ö. 850), en önemli filozoflardan biridir. Benzer şekilde, Aristo’dan sonra felsefenin ikinci babası olarak nitelenen Fârâbî (ö.950) ve Gazâlî (ö. 1111) de İslâm tarihinin en önemli filozofları arasındadır. Bu dönemin diğer iki önemli ismi ise İbn Sînâ ve Ibn Rüşd (ö.1198) olarak sıra¬lanabilir. Özellikle, Avrupalıların, Averroes olarak adlandırdıkları İbn Rüşd, batı felsefesinin gelişmesine çok önemli katkı yapmıştır.
Ortaçağ Islâm dünyasında önemli sanat alanları nelerdir?
Abbasî halifeleri Mehdî, Hâdî ve Hârûn Reşîd döneminde, müzik alanında parlak eserler verilmiştir. Abbasî halifelerinin müzik çalışmalarını yakından izledikleri ve destekledikleri görülür. Abbasî halifeliği döneminde Bağdat’ın yanı sıra Samarra, Basra ve Kûfe şehirleri de önemli sanat merkezlerine dönüşmüştür. Bu merkezlerde cam ve seramik sanatları açısından önemli eserler verilmiştir. Ayrıca Kûfe, kitap ciltleme ve süsleme sanatında da öne çıkmıştır. Nihayet, İslâm dünyasının en önemli sanat dalları arasında yer alan hat sanatında da oldukça önemli hattatlar yetişmiştir. Bunlar arasında hiç şüphe yok ki en meşhur olanı, ibn Mukla (ö. 939) dır.
İslam Dünyasında en önemli mimari eserler nelerdir?
Erken dönem İslâm mimarîsini oluşturan iki temel yapı birimi, câmi ve saraydır. Özellikle, Emevîler ve Abbasîler döneminde inşa edilen câmi ve saraylar, mimarî açıdan oldukça önemli eserlerdir. Hz. Peygamberin Medine’de yaptırdığı ilk câmiinin ardından Amr b. As, 642 yılında Fustat’ta bir câmi yaptırmıştır Emevî halifesi Velid tarafından yaptırıldığı düşünülen Kudüs’teki Mescidü’l-Aksa, Islâm mimarîsinin en önemli eserleri arasında yer alır. Kudüs’teki bir diğer önemli mimarlık eseri ise Ömer Câmii olarak da anılan ve Abdülmelik tarafından Hicret’in 72. yılında yaptırılan Kubbetü’s- Sahra’dır. Yine, Kayravan Câmii (670-726) ve Şam’daki Büyük Camii de Emevî döneminin önemli eserleri arasında yer alır. Emevî döneminde, câmilerin yanı sıra pek çok saray da yaptırılmıştır. Bunun ilk örneği, Amman yakınlarında, Halife I. Velid tarafından inşa ettirildiği sanılan Kusayr-ı Amra Sarayı’dır. Benzer şekilde, Halife Hişâm b. Abdü’l-Melik tarafından 728 yılında Şam yakınlarında yaptırılan Kasrü’l-Hayri’l-Garbî de bir başka önemli Emevî eseridir. Yine, Şam’ın güneyinde inşa edilen Mışatta Sarayı (734-744) da Emevî döneminin görkemli yapıları arasındadır. Emevîlerin, İspanya’daki kolu olan Endülüs Emevî Devleti’nin bıraktığı birçok eser de mimarî açıdan oldukça önemlidir. Kurtuba’da yaptırılan Büyük Câmii (961-966) bunlardan biridir. Gırnata (Granada)’da yaptırılan ve bugün hâlâ ayakta duran, Elhamra Sarayı da Endülüs Emevîleri’nin dünya mimarîsine hediye ettiği en önemli eserlerdendir.