Karar Verme Teorisi
Karar verme yaklaşımlarında hangi birimin davranışları hangi yolla analiz edilir?
Karar verme yaklaşımlarında, analiz birimi olan devletlerin davranışları analiz edilmektedir. Bu yaklaşım devletlerin dış politikalarını bireylerin davranışlarından yola çıkarak analiz eder ve bu davranışların uluslararası sistem üzerindeki etkilerini inceler.
Karar verme teorisinin devlete bakış açısı realistlerden hangi noktalarda farklılaşmaktadır?
Karar verme teorisi, devleti realist teorideki gibi rasyonel kararlar veren üniter, yekpare bir aktör olarak görmemekte; devlet dendiğinde devlet adına karar veren ve karar verme sürecine katılan bireylere de işaret edilmektedir. Dolayısıyla neorealistlerin (yeni realistlerin) üzerinde durduğu gibi, rasyonel kararlar verdiği varsayılan devletin, dış politikasını açıklamak için sadece uluslararası sistemin anarşik doğasına bakmak yeterli değildir. Çünkü; devlet adına hareket eden bireyler, gruplar ve örgütlenmeler, çeşitli durumlarda devletin kararlarını etkileyebilir ya da sınırlayabilirler.
Karar verme teorisinde, bireylerin davranışlarının rasyonelliğine ilişkin ne tür görüşler vardır?
Karar verme teorisini savunanların bir kısmı, karar vericinin rasyonel davranacağından yola çıkarak, rasyonel bir insanın tüm alternatiflerden haberdar olarak ve sonuçlarını iyi düşünerek en doğru ve faydalı tercihi yapacağını varsaymaktadır. Burada fayda kavramından kastedilen, rasyonel insanın, beklenen faydayı maksimum kılmaya çalışacağıdır. Diğer bir deyişle tüm mevcut alternatifler araştırılmakta, herbirinin gerçek değeri ölçülmeye çalışılmakta, olasılıklar üzerinde düşünülmekte ve karar verici en uygun tercihi yapmaktadır. Ancak mutlak anlamda rasyonelliğin sağlanması, neredeyse imkânsız bir durumdur. Çünkü; uluslararası ilişkilerde bilgilerin sınırlı olması, bilgiye ulaşmanın ve bu arada geçen zamanın maliyeti, bunları yaparken gizliliğin korunmaya çalışılması, karar vericilerin, tüm alternatifleri dikkate almalarını önlemektedir. Bu nedenle rasyonellik, mutlak anlamda bir rasyonellik yerine, sadece görünen alternatifler arasında, en tatmin edici olanı seçme durumudur. Bu durumu yeterli bulanlar için, daha fazla araştırma yaparak geçirilecek zamanın maliyeti, potansiyel kazanımlardan daha fazladır. Zira bu yaklaşımda liderler için zamanın, karar vermede önemli bir unsur olduğuna da dikkat çekilmektedir.
Her saldırgan karaktere sahip bireyin dış politika davranışı benzerlik gösterir mi?
Bir başka ülkeye karşı saldırgan bir dış politika izleyen ülkedeki karar vericilerin bireysel özelliklerinin bunu desteklemesi başka faktörlerin bu süreçte daha etkili olmadığı anlamına gelmez. Ayrıca her saldırgan karaktere sahip bireyin dış politika davranışı aynı olmayabilir. Çünkü; saldırganlığın dış politikaya yansıması, bireyden bireye değişebileceği gibi, devlete göre, içinde yer alınan sisteme göre ve devletin karşı karşıya olduğu ülkeye göre de değişebilir. Bu konudaki araştırmalar, bu tür faktörlerin birey davranışı üzerindeki etkisinin bir ulusal gruptan diğerine değiştiği gibi uluslararası ilişkilerin ortamına göre de farklı olabildiğini göstermektedir.
Karar verme teorisinde temel değişken (bağımsız değişken) ve bağımlı değişken nedir?
Karar verme sürecinde, olayların algılanmasından başlayarak, kararın verilmesine kadar geçen tüm süreci etkileyen önemli bir faktör, karar vericinin kişisel özellikleridir. Diğer bir deyişle karar vericinin içinde yer aldığı siyasal sistem, yakın çevresi, kamuoyunun ve baskı gruplarının etkileri, devletin sahip olduğu kaynaklar, diğer devletlerin politikaları, uluslararası sistemin yapısı, bölgesel ve uluslararası güç dağılımı koşullarının tümünün aynı kaldığı varsayıldığında da farklı karar vericilere göre devletin karar ve politikaları (bağımlı değişken) değişebilmektedir. Dolayısıyla karar verici ve onun kişisel özellikleri, karar verme teorisi için temel değişken (bağımsız değişken) olarak alınmaktadır.
Verba'nın, karar vericinin kişisel özelliklerinin uluslararası ilişkiler konusundaki kararlarını hangi koşullarda ve nasıl etkileyeceğine ilişkin varsayımları nelerdir?
Verba (1969: 221-22), karar vericinin kişisel özelliklerinin uluslararası ilişkiler konusundaki kararlarını hangi koşullarda ve nasıl etkileyeceğine ilişkin bazı varsayımlarda bulunmaktadır:
Birinci varsayım; bireyin konuya ne kadar ilgi duyduğuna ilişkindir -diğer değişkenler aynı kalmak koşuluyla- birey konuya ne kadar ilgi duyuyorsa, kişisel özelliklerinin etkisi de o denli fazla olacaktır. Kişinin konuya ilgisi arttıkça, subjektif ve irrasyonel unsurlar ağırlık kazandığı için bu durum, kararın rasyonel olmasını olumsuz yönde etkiler.
İkinci varsayım; kişinin söz konusu uluslararası olay hakkındaki bilgi birikimine ilişkindir. Kişinin bilgisi ne denli fazlaysa kişisel özelliklerin etkisi o denli az olacaktır.
Üçüncü varsayım; kişinin uluslararası sorun çözme yeteneğine ilişkindir. Bu yeteneği ne denli fazlaysa kişisel (subjektif) özelliklerinin karara etkisi o denli az olacaktır.
Dördüncü varsayıma göre; kişi konuyu ne derece rasyonel bir değerlendirmeye tabi tutarsa bireysel özelliklerin etkisi o denli az olacaktır.
Beşinci varsayıma göre; kişinin olayı etkileme gücünün fazla olduğunu bilmesi ölçüsünde, kişisel özelliklerinin karara etkisi azalır.
Altıncı varsayım; beşinci varsayımla da ilgili olup, kişinin kararlarının sonuçlarından sorumlu olması ölçüsünde, kişisel özelliklerin etkisinin azalacağı doğrultusundadır.
Jervis’in karar verme sürecinde algılama ya da yanlış algılamaya ilişkin varsayımları nelerdir?
Jervis’in (1969: 240-53) algılama ya da yanlış algılamaya ilişkin varsayımlarından birincisine göre, karar vericilerin yaklaşımları ve imajları, edindikleri bilgileri belirlemekte ve etkilemektedir. Örneğin; Sovyetler Birliği’nin saldırgan olduğu inancını taşıyan bir karar verici, bu devletin her hareketine kuşkuyla bakacak ve kendi ülkesine yönelik hareketlerini bir tehdit olarak değerlendirecektir. İkinci varsayıma göre karar vericiler, yerleşik düşüncelere bağlı kalma, kendi tezlerinin değişmesine yol açacak yeni bilgilere karşı kapalı davranma eğilimindedir. Üçüncü varsayıma göre aktörler, kendilerine ulaşan bilgileri toplu olarak değil de parça parça geldiğinde, bu bilgileri, mevcut bilgi ve imajlarıyla çatışsa bile özümseyebilmektedirler. Dördüncü varsayıma göre, karar vericinin imajı, içinde bulunduğu siyasal sistemin kazandırdığı deneyimlerden, kendi deneyimlerinden ya da dünya tarihiyle ilgili öğrendiklerinden etkilenmektedir. Beşinci varsayıma göre, karar vericilerin başından geçen bazı olayları çağrıştırması dolayısıyla aynı olay, farklı karar vericiler tarafından farklı algılanabilmektedir. Altıncı varsayıma göreyse bir politikayı belirleme konumunda olan bir karar verici, bunun karşı tarafça kendi istediği biçimiyle algılandığını varsayar. Yedinci varsayıma göre karar vericiler, kararların karşı taraf üzerinde öngörülen etkiyi yapamayacaklarının farkında olmayabilirler. Sekizinci varsayıma göre karar vericiler, diğer ülkelerin kendilerine yönelik düşmanlığını, her zaman olduğundan biraz fazla abartırlar. Dokuzuncu varsayıma göre karar vericiler, diğer ülkelerin davranışlarını olduğundan daha planlı, daha disiplinli ve daha koordineli olduğunu sanırlar. Onuncu varsayıma göre karar vericiler, diğer ülkenin büyükelçisinin tutum ve davranışının, o ülkenin politikasını tamamen yansıttığını düşünür. Onbirinci varsayıma göre karar vericiler, diğer ülkelerin davranışlarını ve
tepkilerini tamamen kendi politikalarının şekillendirdiği noktasında abartılı bir değerlendirme içinde olabilirler. Onikinci varsayıma göre karar vericiler, kendi ülkeleri hakkındaki imajlarıyla diğerlerinin kendileri hakkındaki imajının aynı olduğunu sanırlar. Onüçüncü varsayıma göre karar vericiler, kendi açılarından çok önemli olan bir olayın, diğer ülke karar vericileri için de aynı derecede önemli olduğunu düşünürler. Ondördüncü varsayıma göre karar vericiler, kendi yaklaşımlarına uyan ve destekleyen verilerin ve kanıtların, diğer bakış açıları ve yaklaşımlar için de uygun kanıtlar olduğunu düşünerek yanılgıya düşebilirler.
Küçük değişiklikler modeli ne tür bir uygulamadır?
Roger Hilsman’a göre, küçük değişiklikler yöntemi dış politika kararlarının verilmesinde sıkça görülen bir uygulamadır. Buna göre bir karar verici, baştan verdiği kararları daha sonraki aşamalarda revize ederek genişletmekte ve geliştirmektedir. Zaman içerisinde, verilen kararda, dış çevrede meydana gelen değişikliklerin etkisiyle daha önceden hesaplanmayan ve düşünülmeyen bir takım değişikliklere gidilmektedir. Normal koşullarda karar vericiler, rutin konular üzerinde durmakta, daha önceden kurulu ilişkilerin korunmasına yönelik kararlar almaktadırlar. Ancak, kimi karar vericiler, önceki kararlarında değişikliğe gitme ve daha ileri adımlar atma gereği duyabilmektedir.
Rastgele adımlar (sarhoş yürüyüşü modeli) devletlerin dış politikasını nasıl açıklar?
Kaldırımda yürüyen bir sarhoşun hareketinden yola çıkılarak geliştirilen bu modelde, devletlerin dış politikası zikzaklar çizmekte, bir sarhoşun adımları gibi bir sonraki aşamayı tahmin etme imkânı bulunmamaktadır. Bu durum, yolda yürüyen bir sarhoşa bakan birinin, sarhoşun bir sonraki adımını nereye atacağını bilememesi gibidir. Böyle birinin sürekli ileriye gitme olasılığı ne kadar fazlaysa değişik yönlere hatta geriye gitme olasılığı da bir o kadar fazladır. Dolayısıyla bazen karar vericilerin aldığı kararlarda ve politikalarda da böyle bir rastgelelik söz konusu olmaktadır. Rastgele adımlar, devletlerin dış politikalarındaki öngörülemeyen değişiklikleri açıklamada zaman zaman kullanılan bir modeldir. Her adımda, devletlerin politikalarının bir çıkış ya da hareket noktası bulunmakta, bir sonraki adım için de az ya da çok bir rastgelelik söz konusu olmaktadır. Politika sürekli farklı etkilere açık olduğundan, her an değişiklik gündeme gelebilmektedir. Dolayısıyla politikanın sonucunu baştan tahmin etme imkânı bulunamamaktadır.
Kumarbazın iflası modeline göre karar vericiler politika oluşturmada nasıl bir tutum sergilerler?
Karar vericiler, ülkeleri için tahmin edilen ya da edilemeyen olaylar karşısında kaynaklarını artırmaya çalışırlar. Dış politikalarını oluştururken kendilerine büyük bir hareket alanı sağlayarak, herhangi bir hareket rastgelelik gösterse bile (rastgele adımlar modelinde olduğu gibi), uçurumun kenarından uzak durmaya çalışırlar. Düşmanları karşısında eksik bilgilenme olasılığına karşı dikkatli davranırlar ve diğer tarafın hareketlerindeki rastgelelik taşıyan unsurları doğru değerlendirir, gelişmeleri mümkün olduğunca denetimlerinde tutarlar. Kendi hareketlerinden şüpheye düştüklerinde Edmund Burke’ın “devlet adamı kötülükte bulunma ve düşman kazanma konusunda her zaman cimri davranmalıdır” sözünü hatırlamalıdırlar.
Küçük gruplarla karar alma, geniş örgütlenmelerdeki karar alma durumundan hangi noktalarda farklılık göstermektedir?
Küçük gruplarla karar alma, birçok yönden geniş örgütlenmelerdeki karar alma durumundan farklılık göstermektedir. İlk olarak, bürokratik örgütlenmelerde, kişilerin bireysel çıkarlarını öne çıkarma eğilimi yerine, işbirliği yapma eğilimi öne çıkmaktadır. Ayrıca, zamanın azlığı ve olayın doğurduğu stres ve baskı da önemli bir farktır. Yoğun stres altında insanların etkin çalışamadıkları ifade edilse bile, yapılan araştırmalar, küçük gruplarda hafif baskı altında bulunmanın karar vericilerde verimliliği ve üretkenliği artırdığı, moralleri yükselttiği ve problem çözme yeteneğini geliştirdiğini ortaya koymuştur. Belli bir noktaya kadar stresin, yeni fikirlerin doğmasına yol açtığı, uyumlu davranmayı artırdığı; ancak belli bir noktadan sonra davranış bozukluğuna yol açtığı gözlenmiştir. Dolayısıyla stresin, ne çok fazla, ne de çok az olmaması halinde, grubun yeteneğini artırıcı bir etkiye sahip olduğu ileri sürülmektedir. Belli ölçüde stres, bireysel davranmayı azaltırken grup içinde işbirliğini artırmaktadır.
Küçük gruplarla karar vermenin olumsuz tarafları nelerdir?
Zaman baskısı söz konusu olduğunda, bireyler arasında daha çabuk uzlaşma sağlanmakta, bu işbirliği karar alınmasını kolaylaştırmaktadır. Fakat bunun bir olumsuz tarafı da grupta hiç kimsenin farklı görüş beyan etmemesi ya da etmekten kaçınmasıdır. Ayrıca özellikle küçük gruplarda, karmaşık enformasyonla uğraşabilme ve onları mevcut bilgileriyle bütünleştirebilme ve değerlendirme yetenekleri, bu tür grupların bir kriz anındaki başarılarını belirleyen önemli bir faktördür. Grup içindeki çok sayıda karar vericinin bunu yapabilecek yetenekte olması, bireyler arasında çatışmaya yol açma ihtimali olsa da bu çatışma, alternatif politikaların bir araya getirilmesinde ve sentezinde önemli bir işleve sahip olmaktadır. Farklı görüşlerin cezalandırıldığı ve hoş karşılanmadığı bir gruptaysa değişik görüşlerin ortaya konması mümkün olmayacaktır.
Standart uygulama prosedürlerinin sağladığı kolaylıklar nelerdir?
Rutin sorunlarda genellikle standart kurallar daha fazla uygulanmaktadır. Bu tür yerleşik kuralların olması sürekli tekrarlanan sorunların çözümlenmesinde büyük kolaylık sağlar. Alışılagelen konular için bürokratlar da ayrı ve özel bir zaman harcamamış olur. Genellikle rutin sorunlar, üstleri tarafından belirlenmiş kurallar doğrultusunda daha alt tabakadaki bürokratlar tarafından çözülmektedir. Aslında birçok dış politika eylemi bu yöntemle kararlaştırılmaktadır. Sadece gizlilik özelliği olan ya da beklenmeyen olaylarda, liderler devreye girer.
Graham Allison’un (1993: 346-47) üzerinde durduğu karar verme modelleri hangileridir?
Karar vericilerin, devlet adına karar alırken rasyonel davrandıklarını varsayan “rasyonel politika modeli” Graham Allison’un (1993: 346-47) üzerinde durduğu üç karar verme modelinden biridir. Diğer modeller, örgütsel süreç modeli ve bürokratik modeldir.
Rasyonel modelde temel aktör olan devlet, belirlenmiş hedeflere ne tür eylemlerle ulaşmaya çalışır?
Rasyonel modelde temel aktör olan devlet, stratejik sorunları hesap ederek, belirlenmiş hedeflere, iyice tasarlanmış bilinçli eylemlerle ulaşmaya çalışmaktadır. Rasyonel politika modeli, Morgenthau’nun rasyonel devlet adamı, Hoffmann’ın rulet oyuncusu ve Schelling’in oyun teorisinde açıkça görülmektedir. Uluslararası ilişkilerde temel aktör olan ulusal devlet, çıkarlarını maksimum kılmaya çalışır ve stratejik sorunlara mantıklı çözümler getirir.
Örgütsel süreç modeli, devlet politikasının hangi süreçle ilişkili olabileceğini ifade eder?
Devletler her zaman tek başlarına rasyonel karar verecek kadar bütünsel bir yapı içinde olmayabilirler. Devlet, birçok yarı feodal gevşek yapılı örgütsel topluluğun bir araya gelmesinden oluşmuş bir görünüme sahiptir. Hükümet liderleri, formel anlamda bu örgütsel yapının en üstünde yer almaktadır. Bu yapı, devletin sorunları algılamasını etkilemektedir. Devlet, seçenekleri tanımlayıp olası sonuçları tahmin etmeye çalışırken örgütsel süreç aracılığıyla gelen enformasyondan etkilenmektedir. Dolayısıyla, örgütsel süreç modeline göre devlet politikası, her zaman liderlerin temkinli davranışının sonucu olmayıp, belirli davranış kalıplarına göre hareket eden örgütlerin çıktıları olabilmektedir.
Allison’un modelinde "bürokratik politika" neye denir?
Allison’un üçüncü modeli bürokratik politika modelidir. Buna göre, devletin tepe örgütünün başında bulunan liderler, kuşkusuz monolitik bir grup oluşturmamakta, herbirinin kendi doğruları bulunmaktadır. Ayrıca her biri, rekabetçi bir yapı içerisinde, kendini merkezde görebilmekte ve kendi düşüncelerini tek doğru olarak kabul edebilmektedir. Bu oyunun adına bürokratik politika adı verilmektedir. Buna göre, hükümetin hiyerarşik yapısı içinde belli bir pozisyonu olan oyuncular arasında sürekli bir pazarlık süreci yaşanmaktadır.
Örgütsel süreç modelinin bürokratik politika modelinden farkı nedir?
Örgütsel süreç modelinde belirtildiği gibi devletler, çok sayıda örgüt arasında kurulmuş gevşek yapılı bir ittifakın ürünü olan, çoğu zaman yarı feodal yapılardır. Bürokratik politika modelindeyse böyle bir örgütler yumağı halinde olan yapı içerisinde karar alma süreci, bürokratik rekabetle açıklanmaktadır. Buna göre, politik kararlar nispeten bağımsız hükümetsel ya da hükümetsel olmayan örgütlenmeler ve gruplar arasındaki rekabete dayanmaktadır.
Şelale modeli kim tarafından ortaya atılmıştır?
Şelale modeli Karl Deutsch tarafından ortaya atılmıştır.
Şelale modeline (cascade model) göre, ülke içinde kararlar nasıl belirlenir?
Şelale modeline (cascade model) göre, ülke içinde kararlar, karmaşık, karşılıklı bağımlılık içeren ve yukarıdan aşağıya doğru beş ana grup arasında işleyen bir iletişim ağıyla belirlenmektedir. Bu gruplar arasında sürekli iletişim ve etkileşim bulunmaktadır. Her bir grup kendi içinde kara kutu benzeri bir kapalı sistemi andırmaktadır. Ancak her bir grup kendi değer sisteminin (ve kendi bilgisinin) etkisinin yanısıra, dışarıdan gelen girdileri de (diğer gruplardan gelen mesajlar, bilgiler ve onların deneyimlerini) değerlendirerek dışarı ya bir çıktı (davranış ya da karar) olarak vermektedirler. Bu çıktılar, geri besleme (feedback) süreciyle hem kendisine yeniden girdi olarak dönerek daha sonraki karar ve davranışlarında etkili olmakta, hem de diğer grup ya da sistemler için yeni girdiler (diğer gruplar için mesaj bilgi ve deneyim) haline gelmektedir.
Şelale modelinde grupların en üstünde kimler bulunur?
Grupların en üstünde, gelişmiş ülkelerde bile genel nüfusa oranları yüzde 2-3’ü geçmeyen sosyo ekonomik seçkinler bulunmaktadır. Bu grup, toplumun refahı ve gelir seviyesi ve sosyo ekonomik statü bakımından küçük bir azınlığını oluşturmaktadır. Bu grupta büyük fabrikatörler, sermaye sahipleri, borsa yatırımcıları, işverenler ve büyük şirketlerin üst düzey yöneticileri yer alır. Deutsch, bu grupları dikkate alırken sistem içine bunların ailelerini, sahip oldukları kurumları, bankaları ve şirketleri de dâhil etmektedir. Ancak bu grupların da bir bütün olarak bakıldığında, monolitik (yekpare/türdeş) bir özellik taşımadıkları görülmektedir. Bunlar bir takım iletişim kanallarıyla birbirlerine bağlıdırlar ve kendi içlerinde de bir haberleşme ağına sahiptirler. Dolayısıyla benzer düşüncelere, deneyimlere, tercihlere, yöntemlere, alışkanlıklara, hatta alt grup kültürlerine bakıldığında benzer görüşlere, çıkarlara ve davranış biçimlerine sahip oldukları ve birbirleriyle oldukça sık temas içinde bulundukları gözlenmektedir.
Şelale modelinde üçüncü düzeydeki grupta kimler yer alır?
Üçüncü düzeydeki grubu kitle haberleşme seçkinleri; özellikle gazeteciler, magazin habercileri, televizyon, radyo çalışanları, reklam şirketleri, ajansları ve yayıncılık sektörüyle bu sektördeki kuruluşlar oluşturmaktadır. Bu grup da öncekiler gibi kendi içinde girdi çıktı sürecinde oluşan karar ve davranışları hem kendisine tekrar, hem de diğer kara kutu niteliğindeki gruplara ve dış dünyaya çıktı olarak göndermektedir.
Şelale modelinde dördüncü düzeydeki grupta kimler yer alır?
Dördüncü düzeyde yerel kanaat önderleri adı verilen ve ülkeden ülkeye değişmekle beraber, toplum içinde kitle iletişim araçlarına ve dış politikaya yakın ilgi duyan ve ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 5-10’unu oluşturan grup yer almaktadır. Bunlar kadın ya da erkek olsun, kitle iletişim araçlarını takip eden, dış politika konularına yakın ilgileri dolayısıyla da bu haberleri ve bilgileri yorumlama yeteneğine sahip olan kişilerdir. Komşularına ve çevrelerine kendi yorumladıkları bilgileri aktararak, onların kendi görüşleri çerçevesinde bir kanıya ve görüşe sahip olmalarını sağlamaktadırlar. Kitle iletişim araçlarının yaydıkları görüşleri paylaşmaları halinde onların etkilerini daha da artırıcı bir etkiye sahip olmaktadırlar. Aynı kanaatte olmamaları, karşı olmaları ya da önemsememeleri halindeyse medyanın etkisini azaltıcı ya da etkilerini ortadan kaldırıcı bir etkiye de sahip olmaktadırlar.
Şelale modelinde siyasal ve hükümetsel seçkinler kaçıncı düzey grupta yer alır?
Siyasal ve hükümetsel seçkinler, yukarıdan aşağıya ikinci düzey grupta yer alırlar.