Küresel Zenginlik veya Refahın Gelişimi ve Göstergeleri
Ekonmik büyüme ve gelişme hangi sonuçları beraberinde getirir?
Ekonomik büyüme veya gelişme, sonunda refaha yol açacağı için genel olarak birey ve toplumlar için arzulanan bir şey olarak kabul edilir. Çünkü ekonomi büyüdükçe, kişi başına düşen gelir artacak, kişi başına düşen gelir artışıyla da bireylerin, arzuladıkları mal ve hizmetlerden, hem çeşit hem de miktar olarak daha fazla tüketmeleri yoluyla, daha iyi bir hayat sürmelerine imkân sağlanmış olacaktır. Ekonomik gelişme ile sadece kişi başına düşen gelirde değil, sağlık, eğitim, güvenlik ve gelir dağılımı alanlarında da ilerlemelerin olması beklenir. Bu da, daha yüksek bir refah düzeyini ifade eder.
Refah düzeyi yüksek toplum deyişi neyi ifade eder?
Refah düzeyi yüksek toplum dendiğinde, belirli bir ekonomik zenginliğe ek olarak, çalışma ortamlarının yaratıcılığı özendirici ve yenilik dostu olması, hukuk kurallarının demokratik biçimde oluşturulup herkese eşit ve adil uygulanması, karar süreçlerine demokratik katılım, her düzeyde iyi yönetişim, eğitim kalitesi ve beşeri sermayenin gelişme durumu, beden ve ruh sağlığı, koruyucu sağlık hizmetleri, ulusal ve kişisel düzeyde güvenlik, bireysel özgürlüklerin sağlanması ve hakların korunması, farklılıklara hoşgörü ortamı, sivil toplumun gelişmesi, bireylere destek sağlayan sosyal ağ yapıları, doğal dengenin korunması, çevre dostu kentleşme ve yapılaşma gibi birçok alanda mukayese edilen ülkelerden veya toplumlardan görece daha iyi durumda olma kastedilir.
Kalkınmanın sürdürülebilir olması için hangi ilkeler gözetilmelidir?
Bu yüzden sürdürülebilir kalkınma sadece şimdiki kuşakların istek ve ihtiyaçları gözetilerek sağlanamaz. Doğa üzerinde gelecek kuşakların da hakları olduğunu unutmadan, özellikle ekolojik dengenin bozulmamasına, geri döndürülemez zararlar verilmemesine özen gösterilerek sağlanabilir. Bunun için aşağıdaki ilkeler gözetilerek yapılan kalkınma ancak sürdürülebilir olur.
• İnsan ve diğer canlılar için hayat kalitesinin bozulmamasına veya mevcuttan daha geriye götürülmesine yol açmamaya özen göstermek
• Tüm kararlarda hakkaniyet ve adaleti gözetmek
• Karar süreçlerine olabilecek tüm paydaşların katılımını sağlamak ve ortaklık içinde hareket etmek
• Çevreyi korumaya özen göstermek ve ekolojik kısıtlılıklara saygılı olmak, sınırları zorlamamak
• Sadece bugünkü değil gelecekteki nesilleri de düşünerek hareket etmek.
Sürdürülebilir kalkınma süreci nasıl tanımlanır?
Hem şimdi hem de gelecekteki ihtiyaç ve isteklerin daha iyi karşılanabilmesi için doğal kaynakların kullanımı, yatırımların yönetimi, teknolojik gelişme ve kurumsal değişimin birbiriyle uyumlu biçimde yürütüldüğü değişim süreci.
Milli gelir hesabı nasıl yapılır?
Ülkelerin zenginliğini gösteren en önemli gösterge yıllık yapılan üretim ve o üretim karşılığı elde edilen gelirdir. Ulusal düzeyde gelir ile üretim madalyonun iki yüzü gibidir. Yapılan üretim, aynı zamanda yaratılan geliri gösterir. Bu gelirin nüfusa oranı farklı ekonomileri karşılaştırmak için kullanılır. Milli gelir hesapları çok önemli objektif bir gösterge olmakla birlikte toplumun refah düzeyini tam olarak yansıtmayabilir. Bu yüzden kişi başına düşen milli gelir mukayeselerinde bazı konuların dikkatten kaçma- ması gerekir.
Milli gelir hesaplaması içersine hangi hizmetler dahil edilmez?
Öncelikle, milli gelir hesaplarına kayıtlı veya kayıt dışı olsun sadece piyasalaştırılan ekonomik faaliyetler katılır. Kişilerin refahının önemli bir parçasını oluşturan para ödenmeden yapılan ev işleri, çocuk büyütme, yaşlılara bakma gibi hizmetlerinin hesaplanması görece zordur. Bazı mal ve hizmetler kayıt dışı olduğu için bazıları da piyasa dışı olduğu için gözden kaçmış olabilir. Kayıt dışı ekonomik faaliyetler, dolaylı yöntemlerle hesaplamalara dahil edilmesine karşın piyasa dışı üretimler halen kapsam dışı kalmaktadır. Kreş ödemeleri milli gelir hesaplarına girer ama babaanne/anneanne veya dedelerin çocuklarıyla ilgilenmeleri, onların bakım ve yetiştirilmelerindeki rolleri kayıt dışı olduğu için değil, piyasalaştırılamayan işler içinde yer aldığı için kapsam dışında kalır.
Gelir düzeyi karşılıştırılan ülkelerin hangi özelliklerinin benzerliği dikkate alınmalıdır?
Gelir düzeyi karşılaştırılan ülkelerdeki gelir dağılımını ve sosyal güvenlik sistemlerinin benzer olup olmadığını da dikkate almak gerekir. Ayrıca aynı gelir düzeyi aynı süre çalışma ile elde edilmemişse, bir ülke diğerine göre daha az mesai ile üretim yapıyorsa bireylerin boş vakti daha çok demektir. Refahın önemli bir parçası olan ve kişinin istediği gibi kullanabileceği zamanı ifade eden boş vakit de bireysel mutluluğun önemli bir bileşenidir.
Toplumların refah düzeyleri arasındaki dramatik farklılaşma ne zaman başlamıştır?
Toplumların refah düzeyleri arasındaki dramatik farklılaşmanın başlangıcı, yaklaşık iki asır öncesine dayanmaktadır. Ülkeler arasında gelir dağılımındaki önemli farklılaşmalar bundan sonra meydana gelmiştir. Yani, bütün farklılıklarına rağmen dünya üzerinde asırlar boyu insanlık, kişi başına oranla birbirine çok yakın bir üretim gerçekleştirmiş ve dolayısıyla toplumlar arasında benzer bir refah düzeyi korunmuştur.
Yapılan kaba hesaplara göre 1000 yılında, kişi başına düşen gelir ortalamasına göre, şimdiki gelişmiş ülkeler, geri kalmış ülkelerin, çok az da olsa, gerisindeydi. O devirlerde, şimdi gelişmiş başlığı altında gruplanan ülkelerde ortalama kişi başına düşen gelir yaklaşık 405 dolar, (1990 yılı dolar değerine göre) şimdi gelişmemiş başlığı altında toplanan ülkelerde ise 440 dolardı. Kişi başına düşen ortalama gelir rakamlarını birbirine oranladığımızda (405/440= 0.92) şimdiki gelişmemiş ülkeler, o tarihlerde 0.08 puan daha zengin durumdaydı. Bu oran 1500’lü yıllarda 1.32, 1820 de ise ancak 1.97’ye ulaşabilmiştir. Yani 800 yıl boyunca şimdi gelişmiş olan ülkelerin gelir düzeyi, geri kalmışlara göre yaklaşık ancak iki kat artabilmiştir. 1820’den sonra, 180 yıl içinde, ara hızla açılmış; 1998 yılında gelişmiş ülkelerin kişi başı ortalama geliri 21.470 dolara yükselirken, geri kalmışlarınki ise 3.102 dolarda kalmış; oran 6.92’ye çıkmıştır.
Ekonomik gelişmenin esas ve nihai sebebini bulmak neden zordur?
Ekonomik gelişmenin esas ve nihai sebebini bulma konusunda zorluk içinde olduğumuz bir çok yönden görünmektedir. Her şeye rağmen, ekonomik gelişmenin nedenlerini maddi altyapı, yani coğrafya, yer üstü ve altı zenginlikleri, iklim gibi faktörler ile maddi olmayan üstyapı, yani insanların üretimi sonucu ortaya çıkan, kurumlar, inançlar ve değerler olmak üzere iki ana gruba ayırıp ele alabiliriz.Birinci grupta yer alan değişkenlerin ekonomik gelişmeyi olumlu etkilediği açıklama gerektirmeyecek kadar apaçık. Verimli topraklarda ve daha uygun iklim şartlarında yaşayanlar diğerlerine göre daha müreffeh olabilirler. Ama bu günümüzdeki petrol benzeri zenginliğe sahip çok sınırlı sayıdaki ülkenin zenginlik nedenini açıklayabilir. Bunun dışındaki ülkelerin zenginlik nedenleri çok karmaşık süreçler içeriyor.
Fiziksel sermaye birikiminin ekonomik gelişmede nasıl bir rolü vardır?
Günümüzdeki küresel üretimin kökeninde büyük oranda maddi (fiziksel) sermaye birikimi yatar. Fiziksel sermaye birikimi, toplumların ekonomik gelişmelerinde önemli bir faktördür. Fiziksel sermaye birikimi, hem teknolojik buluşlara paralel olarak eski üretim araçlarının yenilenmesi, yeni üretim araçlarının geliştirilmesi ve çoğaltılması, hem de talebe uygun nihai üretim için gerekli ara mal ve hammadde temini bakımından ekonomik gelişmenin en önemli itici gücüdür.
Fiziksel sermaye birikimi, hem üretim artışının nedeni, hem de sonucudur. Bir ekonomide yapılan yıllık üretimde ilgili nüfusun günlük ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde bir artış olmazsa, sermaye birikimi sağlanamaz. Bu yüzden sermaye birikimi, üretim artışının sonucunda ortaya çıkar. Öte yandan üretimin artışı da, gerekli sermaye birikimi sağlanınca gerçekleşmektedir.
Az geliri olan bir ülke, ancak tüketim ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir gelire sahip olduğu için, daha az tasarruf yapmakta, daha az tasarruf yapınca da daha az sermaye biriktirmekte, daha az sermaye birikimi de daha az üretimle sonuçlanmaktadır. Bu tanımlama fakirliğin kısır döngüsü olarak adlandırılmaktadır. Bu durumu aşmak için az gelişmiş ülkelerin neler yapması gerekmektedir?
Küreselleşme süreci, sermayenin hareketliliğine getirdiği kolaylık ve hız bakımından gelişmekte olan ülkelerin büyüme için ihtiyaç duydukları sermayeyi bulmalarında önemli bir avantaj sağlamaktadır. Tabii ki, kurumsal yapıların ve siyasal ortamın da buna elverişli olması gerekir. Bu bağlamda fiziksel sermayesi kıt olan ülkelere küreselleşme iyi bir imkan sunmaktadır.
Teknolojik ilerlemeler, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hangi farklı sonuçları doğurabilmektedir?
Gelişmiş ülkelerde bir teknolojik gelişme veya verimlilik artışı olduğu zaman bu, fiyatların değişmemesi ve ücretler ile diğer faktör paylarının artmasıyla sonuçlanmaktadır. Aynı şekilde gelişmekte olan ülkelerde bir teknolojik gelişme ortaya çıktığında, sosyal güvenlik sistemlerinin ve sendikal hakların zayıf olması, tarımsal üretimde rekabetin yoğun olması gibi nedenlerle, verimlilik artışı faktör gelirlerinin artmasıyla değil, fiyatların düşmesiyle sonuçlanmaktadır. Bu da, bir ekonomik olgunun sonuçlarının, siyasal, kurumsal, kültürel yapıları nasıl etkilediğine güzel bir örnektir.
Dünya ekonomisinin büyüme hızı ile ülkeler arasındaki ticari ilişkilerin artması arasında nasıl bir ilişki bulunmaktadır?
Dünya ekonomisinin büyüme hızı ile ülkeler arasındaki ticari ilişkilerin artması arasında doğru yönlü ilişki bulunmaktadır. Örneğin 1820’de dünya üretiminin sadece yüzde 1’i ihraç edilmekteydi. Bu oran 1913’de 8.7’ye, 1992’de de 13.5’e yükselmiştir. Genellikle ulusal ekonomilerin diğer ekonomilerle olan ilişkilerini arttırmak suretiyle etkinliklerini artırarak daha hızlı büyüme sağladığını görmekteyiz.
Diğer ekonomiler ile etkileşimin olabilmesi, ekonominin dünya üzerindeki yeri ve diğerleriyle bağlantı imkanlarına bağlıdır. Bu yüzden ulaşımın zor ve pahalı olduğu, kara, deniz, demir veya hava yolu ulaşım imkanlarının az olduğu yerlerde üretim patlamasını beklemek pek gerçekçi olmaz. Coğrafi konumun uygunluğu, diğer ekonomilere coğrafi bağlantıya uygunluk ile ilgili olduğu kadar ulaştırma teknolojisindeki konumla da yakından ilgilidir. Gemi teknolojisinde iyi iseniz, uzun mesafeleri çok büyük yük gemileri ile kısa sürede aşarak öne geçersiniz. Bu duruma örnek olarak, daha kestirme yollar bulmak, bu amaçla Süveyş ve panama kanalının açılmasının etkilerini düşünebilirsiniz.
Beşeri sermayenin gelişiminin önemi nedir?
Dünya ekonomisindeki en önemli gelişmelerden birisi beşeri sermayenin gelişmesi alanındadır. Beşeri sermaye, kısaca insanın üretime katkı sağlayan eğitim, beceri, tecrübe ve düzenli çalışabilme gücünü ifade eder. Hangi tür üretim olursa olsun, bireylerin üretimde bulunabilmek için, yaptıkları işin niteliğine göre farklılaşan bilgi, beceri, tecrübe ve çalışma arzusu ile belirli düzeyde kas veya beyin gücüne sahip olmaları gerekir. Bunlardan birisi eksik olursa beşeri sermaye tam olarak üretime dönüşemez. Örneğin kişi eğitimli ve tecrübeli ama bedensel olarak hasta veya bedensel olarak da sağlam ama zihinsel olarak işine yoğunlaşabilecek durumda değilse, diğer yeteneklerinin üretime dönüşmesi yeterli olmaz. Bedenen veya ruhen sağlıklı ama üretimin gerektirdiği bilgi, beceri ve tecrübeden yoksunsa, yine üretime yeteri kadar katkıda bulunamaz. Dolayısıyla etkin bir üretim için, beşeri sermayenin tüm unsurlarının birlikte hazır olması gerekir.
Sosyal sermayenin ekonomi için önemi nasıl açıklanabilir?
Sosyal sermayeyi, bireylerarasındaki ilişki ağı, formel ya da enformel kural ve güvene bağlı olarak ortak hedeflere yönelebilme veya insanların bir grubun üyesi olmaları nedeniyle çevresindekilere duydukları güven ve dayanışma hissi sonucu oluşan üretim imkânları olarak tanımlayabiliriz.
İktisadi açıdan bu sermaye türü etkin ekonomik performans, toplum sağlığı ve mutluluğu, suçun azaltılması, eğitim ve etkin bir devlet mekanizması oluşturulması bakımından son derece önemlidir.
Bir toplumda sosyal sermaye bireyler arasındaki güven, dayanışma, birlikte çalışma arzusu ve bunu mümkün kılan ilişki ağlarının karşılıklı etkileşimi sonucu oluşur.
Sosyal sermayenin ulus, grup ve birey ölçeğinde ekonomik sonuçları birçok bilimsel araştırmada irdelenmiştir. Hepsinde sosyal sermaye ile ekonomik gelişme arasında pozitif ilişki bulunmuştur.
Bir kurumun ekonomik büyümeye ve gelişmeye katkısı hangi değerler bütünüyle ortaya konulmalıdır?
Ekonomik büyüme ve gelişme, sadece “ekonomik” olarak adlandırılan faktörlerin sonucu olarak oluşmaz. Piyasaların rekabetçi biçimde oluşmasına imkan sağlayan bir sanayi organizasyonu, mülkiyet haklarını ve piyasa kurallarının devamını sağlayıcı sağlam bir hukuk sistemi, yatırımcıları gelecekte ne olabileceği konusunda kuşkuya, belirsizliğe düşürmeyen bir siyasal istikrar ortamı da ekonomik gelişme için sosyal ve beşeri sermaye kadar önemlidir. Hatta sosyal sermayenin oluşumu, siyasal, kültürel, hukuksal ve kurumsal faktörlerin etkin etkileşiminin bir sonucu olarak da görülebilir. Bu bağlamda, yolsuzluk, tasarruf davranışları, savunma ve askeri harcamaların boyutu, vizyon sahibi liderliğin olup olmaması da ekonomik performansı etkileyen faktörler arasında yer alır.
Bu kurumsal ve siyasal ortamın bir bölümü, doğrudan devlet örgütlenmesinin niteliği ile bir kısmı da toplumun ekonomiyi etkileyen kültürel alışkanlık ve değer yargılarıyla ilişkilidir. Ayrıca güven ortamını artırıcı sonuç doğuran her kültürel ve kurumsal unsur, yatırım ve üretim üzerinde olumlu etkide bulunur.
Yönetişimin ekonomik büyüme ve gelişimindeki rolü nedir?
İş süreçlerinde yer alan herkesin kabili- yetlerinin ortaya çıkarılması ve olası tüm katkılarının alınmasını sağlamaya dönük, her düzeydeki kişilerin görüşlerine önem ve değer veren, yukarıdan aşağıya doğru katı talimatlarla iş görme yerine şeffaf ve karşılıklı görüş alışverişini öne çıkarmayı amaçlayan yönetme biçimi.
Bu yeni yönetme tarzının iki temel amacı vardır.
Birincisi, olabilecek en geniş bilgiye, en etkili yollarla ulaşma ve onları karar süreçlerinde değerlendirmedir. Bu çerçevede her ölçekte formel bilgi akışının yanında hiyerarşide yeri olmayan, bazı durumlarda konunun paydaşı veya uzmanı dahi olmayanların da katılıp görüş bildirdikleri, bu yolla olabilecek her türlü öneri ve yaklaşımın değerlendirilmesine imkan sağlayan “beyin fırtınası” tarzı bilgilenme toplantıları oldukça ilgi görmektedir. Bu tür “beyin fırtınası” tarzı toplantılar, daha sonra ortaya çıktığında “keşke önceden bilseydik” denebilecek bilgilerin zamanında toplanmasını ve karar süreçlerinde kullanılmasını sağlar.
Yönetişimin ikinci amacı, karar veren ve uygulayanlara, karar ya da uygulama aşamalarında hem yapabileceğini düşündükleri azami katkıyı yapmalarına imkan verilmesi, hem de önceden açıklanan şeffaf süreçlerle katkı vadeden herkesin taahhütlerini yerine getirmesi temin edilerek her düzeyde hesap verebilirliğin artırılmasıdır.
Dünya ekonomilerinin başarı düzeyini belirlemeye yönelik hangi kriterler geliştirilmiştir?
- Kişi Başına Düşen Milli Gelir
- Ekonomik Büyüme ve Kalkınma
- İstidam ve İşsizlik
- Dışa Açıklık ve Ekonomik Özgürlük Düzeyi
- Gelir Dağılımı
- Fiyat İstikrarı
- Beşeri Kalkınma
- Küresel Karşılaştırma İndeksleri
İşsizlik, üretimin tam istihdam seviyesinin altında gerçekleşmesi nedeniyle hangi sorunların ortaya çıkmasına yol açar?
-
Toplumun tümü için üretim, gelir ve dolayısıyla refah kaybı
-
Devlet için vergi kaybı
-
(varsa) İşsizlik ödemelerinin artması nedeniyle çalışanlar üzerinde vergi yükünde artış
-
İşsizler ve yakınlarında ruhsal çöküntü veya ‘işe yaramazlık’ duygusunun oluşması
-
Toplumsal sisteme yabancılaşma ve bunun sonucu olarak toplumsal kurallara uymama (suç işleme) eğiliminin artması
-
Nüfusun bağımlılık oranının artması nedeniyle çalışanların reel kazançlarının azalması
İşsizliğin yol açtığı sorunların siyasal ve sosyal alanda sarsıcı etkileri olduğu için ulusal ve uluslararası politik karar mercileri işsizliğe karşı diğer sorunlara göre daha fazla duyarlı davranırlar.
Bir ekonominin ne düzeyde özgür olduğu hangii kriterler çerçevesinde belirlenir?
• Dış ticarete getirilen sınırlamalar
• Devlet harcamalarının ve vergilerin GSMH içindeki payının az veya çok olması
• Sözleşmelerin işlerlik kazanabilmesi için mahkemelerin karar alma hızı ve alınan kararların yaptırım gücü
• Çalışma hayatına ilişkin düzenlemeler
• Sermaye hareketleri ve bankacılık faaliyetleri üzerindeki kısıtlamalar
• Kayıt dışı ekonominin boyutları
Ekonomik özgürlük ile ekonomik büyüme ve refah artışı arasında doğru yönlü bir ilişkiden bahsedilebilir. Ekonomik özgürlüğün daha yüksek olduğu ekonomiler daha çok refah yaratabilmektedir.