Uluslararası Politik Ekonomide Farklı Yaklaşımlar
"Oyun metaforu" nedir?
Birden çok kişinin taraf olduğu ve sonuçta kazanç ve kayıpların meydana geldiği ilişkilerde pozitif, negatif ve sıfır toplamlı olmak üzere üç durumdan bahsedilebilir ve oyun metaforu ile izah edilir. Buna göre pozitif toplamlı oyun, toplam kazancın kayıplardan fazla olma durumunu (ticaret), sıfır toplamlı oyun, kazanç ve kayıpların eşit olma durumunu (şans oyunları), negatif toplamlı oyun da tarafların toplam kayıplarının kazançlarından daha çok olduğu durumları (savaş) ifade etmek için kullanılır.
Denge ve çatışma eksenli yaklaşımlar, devletler arasındaki ilişkilerin veya küresel süreçlerin açıklamasında öne sürülen görüşleri nasıl etkilemiştir?
Denge ve çatışma eksenli yaklaşımların, devletler/ülkeler arasındaki ilişkiler veya küresel süreçlerin açıklamasında öne sürülen görüşler arasında ağırlıklı yer tuttuğu söylenebilir. Bu bağlamda kullandıkları kavramlar farklılaşsa da, liberalizm, modernleşme teorileri ve yeni uluslararası işbölümü yaklaşımları denge merkezli; merkantilist, Marksist, bağımlılık teorileri ise, çatışma eksenli yaklaşımlar çerçevesinde ele alınabilir.
Denge veya çatışmayı merkeze koyan yaklaşımlar hangi olgu ve süreçlere odaklanır?
Denge yaklaşımları, sosyal gerçekliğin parçalarının anlaşılmasında, tarafları bir araya getiren uzlaşma, çıkar birliği ve dayanışma öngören olgu ve süreçlere odaklanır. Çatışmacı yaklaşımlar ise olay, olgu ve süreçlerde çatışma, güç mücadelesi (gücü ele geçirme ve onu başkalarına -birey, toplum, devlet- baskı ve boyun eğdirme amaçlı olarak kullanma), baskı unsurlarının açığa çıkarılmasına yönelir. Hem denge hem de çatışma yaklaşımlarının, farklı ağırlık ve özelliklerde de olsa sosyal gerçekliğin özellikleri arasında mutlaka yer alması nedeniyle bir açıklama ve ikna gücü bulunur.
Merkantilizm nedir?
Geniş anlamıyla, 16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa’da feodalizmin çözüldüğü ve yerine mutlakiyete dayalı milli devletlerin kurulduğu dönemlerde etkili olmuş; bir ülkenin siyasal ve ekonomik gücünün başlıca kaynağının altın, gümüş vb. değerli madenler olduğunu; ülkenin zenginleşmesi ve güçlenmesinin dış ticaret dengesinin fazla vermesine bağlı bulunduğunu; dolayısıyla ihracatın teşvik edilerek ithalatın kısıtlanması, müdahaleci ve yerel ekonomiyi dışa karşı korumacı bir dış ticaret politikası izlenmesi gerektiğini savunan yaklaşımlara merkantilizm denir.
16. yüzyıldan itibaren merkantilizm nasıl gelişmiştir?
16. yüzyıl itibariyle dünyada coğrafi keşifler ile başlayan Yeniçağ ile birlikte feodal sistemin ziraat ve zanaate dayanan ekonomisinin yerini, genişleyen ve önem kazanan uluslararası ticaret almaya başlamıştır. Avrupa’da yaşanan sosyo-kültürel ve siyasal değişiklikler ile dönemin egemen iktisadi yapılanması olan merkantilizm birbirine paralel olarak gelişmiş; bir anlamda merkantilist öğreti, dış dünyadan hammadde ve kıymetli madenler temin etme girişimleri şeklinde başlayıp, sonraları çok daha kapsamlı boyutlara ulaşmış olan sömürgecilik sürecinin düşünsel zeminini hazırlamıştır. Merkantilizmin Fransa’da uygulanan biçimine Kolbertizm, Almanya ve Avusturya’da uygulanan biçimine Kameralizm, İngiltere ve İspanya’da uygulanan biçimine ise Bulyonizm denmektedir.
Klasik merkantilistlere göre gücü korumanın yöntemi nedir?
Klasik merkantilistler ticaretin sıfır toplamlı bir oyun olduğunu, yani, ticarette bir tarafın kazanmasının ancak diğer tarafın kaybetmesine bağlı olduğunu, bu yüzden gücünü korumak veya güçlü olmak isteyen her devletin dış ticarette kazançlı çıkmak için kendi vatandaşlarını daha avantajlı durum getirecek tedbirleri almalarının gerekli olduğunu, gücün ancak bu yolla edinilebileceğini veya korunacağını savunmuşlardır. Onlara göre, gücü korumanın iki etkili yöntemi vardır. Birincisi, kendi haline bırakıldığında, yani devlet müdahalesi olmadığında piyasa sistemi dış tiacret dengesinin başka ülkeler lehine sonuçlanmasına yol açabilir. Çünkü dış ticaretin taraflarından olan ülke içindeki karar birimlerinin kendi lehlerine olacak kararları, her zaman ülke lehine sonuçlar vermeyebilir. Bu yüzden, merkantilistlere göre, diğer ülkelerle yapılacak ticarette, başka ülkelere bağımlılığı azaltmak, iç pazarlarını geliştirmek ve kendi kendine yeter durumda olabilmek için ithalata ağır vergiler koymak, buna karşın ülkeye altın gümüş girişini sağlayacak ihracatı teşvik ve kolaylaştırıcı politikalar izlemek gerekir. Gücü korumanın ikinci yöntemi, güçlü bir ordu kurmak ve bu yolla sömürgeler bularak oralardan, güçlü bir devlet olabilmek için gerekli harcamaları karşılayacak değerli madenler veya hammaddeler getirmektir.
Merkantilist yaklaşımın ilkeleri nelerdir?
Merkantilist yaklaşımın ilkeleri, millilik (ulus merkezcilik), müdahalecilik, metal sevgisi ve sömürgeciliktir.
Merkantilistlere göre ulus merkezcilik neden önemlidir?
Merkantilistlerin odak noktası, bireylerin değil devletin veya toplu olarak ulusun zenginleşmesinin yollarını ortaya koymaktır. Bir ülkenin zenginleşmesi başka ülkelerin aleyhine işleyebilir. Bu nedenle uluslararası ekonomik ilişkileri, çoğu zaman, uyum değil, çatışma şekillendirir. Bu savaş, bir tür değerli maden, yani para savaşıdır. Bu savaşta başarılı olmanın yolu güçlü bir orduya sahip olmaktan geçer. Merkantilistlere göre fazla nüfus hem ordu için gerekli, hem düşen ücretler sayesinde dış ticaret avantajı sağladığı için ülke yararınadır. Ulusal zenginliğe doğrudan veya dolaylı katkı sağlayacak her şey faydalıdır.
Merkantilistlere göre devletin ekonomiye müdahalesi neden gereklidir?
Bir ulusun ve devletin çıkarları ancak devletin güçlü olması ile sağlanabilir. Ülke içinde kişisel çıkarın ülke çıkarına öncelenmemesi; ulusal çıkarın da diğer uluslarınkinin önünde tutulabilmesi, devletin ekonomiye doğrudan müdahalesini gerektirir. İç gümrüklerin kaldırılması; dış ticaretin kontrol edilmesi; iç pazarların genişletilmesi; sanayileşmenin teşviki; kolonilerle olan ilişkilerin düzenlenmesi; köprü, liman, yol ve benzeri altyapı yatırımlarının yapılması; malî yapının düzenlemesi ancak devlet müdahalesi ile mümkün olur. Bu yüzden devlet aktif olarak ekonomide rol almalıdır.
Devletlerin sömürgecilik faaliyetleri içine katılmasını merkantilistler nasıl meşru göstermişlerdir?
Tarihte ilk defa sistemli bir biçimde, devletlerin sömürgecilik faaliyetleri içine katılmasının, daha da ileri gidilerek korsanlığın bile meşru sayılabileceğinin dile getirilmesi merkantilistler sayesinde mümkün olmuştur. Çünkü en önemli hedef olan ulus devletin ayakta durması veya güçlenmesi için gerekli olan harcamaların finansmanında kullanılacak altın ve gümüş, elde edilme yöntemlerinden bağımsız olarak, büyük değer ve saygı görmeye başlamıştır. Merkantilistlere göre, yeni maden yatakları bulma, dış ticarette fazla verme veya başka toplumları sömürgeleştirme yoluyla da olsa ulus devletin bekası için gerekli olduğu ölçüde altın ve gümüş temini saygıdeğerdir. Mümkün olduğunca çok değerli madeni kendinde toplamanın yolları; maden yataklarını işletmek, dış ticaret avantajı yoluyla ihracat fazlası yaratmak ya da sömürgecilik ve zor kullanma yoluyla ülke dışından değerli madenleri ülke içine getirmektir. Sömürgecilik, yeni madenler yanında hammadde, profesyonel meslek erbabı işgücü, üretim maliyetlerini düşürmeye yardımcı olacak köleler ve üretilmiş malları satacak yeni pazarlar da sağlayacaktır.
Neomerkantilizm nedir?
Ağırlıklı olarak tarife dışı engellerle ulusal ekonomileri diğer ekonomilere karşı korumayı amaçlayan politika taraftarlığıdır. Günümüzde, serbest ticaretin dünya refahını artırdığı gerekçesiyle dış ticaretin önünde açıktan engel oluşturan ithal ürünlerden ilave vergi alınması (tarife) veya miktar kısıtlamaları (kota) öngören düzenlemeleri yasaklayan veya kısıtlayan devletlerin imza koyduğu uluslararası anlaşmalar bulunmaktadır. Bu anlaşmalara rağmen açıktan yapılamayan ama örtük usullerle iç piyasayı ucuz yabancı ürünlerden korumayı amaçlayan birçok engellemelerle merkantilist bakış açısının günümüzde de halen etkili bir yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz. Bu yüzden bu gibi uygulamalara da neomerkantilizm denmektedir.
"Tarife dışı engeller" nedir?
Günümüzde, ülkesindeki piyasaları negatif etkileme ihtimali olan malların ülkeye girişini engellemek için doğrudan vergi uygulamak yerine tarife dışı engeller olarak isimlendirilen birçok yeni yöntem kullanılmaktadır. Tarife dışı engellerin başında miktar sınırlamaları gelmektedir. O da tarife gibi açıktan bir sınırlama olduğu ve uluslararası ticaretin önündeki engelleri kaldıran anlaşmalara açık aykırılık oluşturduğu için pek kolay tercih edilmemektedir. Ama aşağıdaki gibi düzenlemeler ithalatı zorlaştırma ve ihracatı kolaylaştırma amaçlı olarak yapılmaktadır:
• Üretim ve tüketimde ulusal sağlık ve güvenlik standartları oluşturma
• Gümrük işlemlerini karmaşık ve ağır işler hale getirme, bu yolla ithalatçıları yıldırma
• Belirli alanlardaki ithalatı belli ulusal mercilerden alınacak özel belgelere bağlı hale getirme ve o belgelerin alınmasını bilerek zorlaştırma
• İthalatçılara ayrıntılı olarak ürünlerin menşeini belgeleme yükümlüğü getirme, böylece fiilen ithalatı geciktirme veya imkansız hale getirme
• Yabancı ürünlerle rekabet eden işletmelere yüksek vergi indirimi uygulama
• İhracatçı şirketlerin vergi borçlarını erteleme
• İhraç mallarına vergi iadesi getirme
• Desteklenmek istenen sektörlere ucuz kredi temin etme
• Yurt içi üretime ucuz enerji desteği sağlama
• İşçilik maliyetlerinin bir kısmının devletçe üstlenilmesi
• Bazı nihai malların üretiminde tamamen veya belirli oranlarda yerli ara malı kullanma mecburiyeti getirme
"Bebek Endüstri Tezi" nedir?
Pazara yakınlık, hammadde veya işçilik bakımından potansiyel olarak karşılaştırmalı üstünlüğü olduğu düşünülen bir endüstrinin başlangıçta aynı alanda gelişmiş piyasalarla rekabet edememesine karşın geçici bir süre korunması halinde zamanla gelişmiş ülkelerdeki aynı sektörlerle rekabet edebileceğini savunan yaklaşımdır.
Diyalektik epistemoloji nedir?
Diyalektik, doğa, toplum ve düşüncenin kendi içlerinde taşıdıkları iç çelişkinin doğal bir sonucu olarak sürekli hareket ve değişim halinde bulunmalarıdır. Diyalektik mantık ise, tez, anti-tez ve sentezden oluşan bir üçlemedir. Tez, bir olay, olgu yahut sürecin olumlanmasıdır. Anti-tez ise tezin olumsuzlanmasıyla elde edilir. Tez ile anti-tezin çatışmasıyla sentez oluşur ve sentez yeni bir tez olarak anti-tezini içinde taşıyarak doğar. Bu süreç devinimin esasını oluşturur.
Karl Marks, üretim tarzı kavramını nasıl açıklamıştır?
Üretim tarzı kavramı, Marksın materyalist toplum çözümlemesini sunduğu teorik çerçevenin temel taşını oluşturur. Buna göre her biri kendine özgü özellikleri olan ve toplumsal evrimin bir aşamasını gösteren dört üretim tarzı vardır. Bir üretim tarzı, üretim güçleri ve üretim ilişkileri olmak üzere iki unsurdan meydana gelir. Üretim güçleri, bir toplumun var olabilmesi için gerekli maddi üretimin yapılabilmesinde rol alan üretim araçları (toprak, hammadde, makine vs) ile bu araçları kullanabilecek teknik bilgi, üretim tecrübesi ve iş alışkanlıklarına sahip insan emeğine denmektedir. Üretim ilişkileri ise üretim sürecinde ortaya çıkan mülkiyet ve iş ilişkileridir. Üretim güçleri ile bunların gelişmişlik düzeyine tekabül eden üretim ilişkileri, birlikte üretim tarzını meydana getirirler.
"Azgelişmişliğin Gelişmesi Tezi" nedir?
Andre Gunder Frank’ın Latin Amerika ülkelerindeki incelemelerinden hareketle geliştirdiği ve azgelişmişlik durumunun kendiliğinden ortaya çıkmadığını, gelişmiş ülkelerin kaynaklarına el koyması yoluyla oluşturulduğunu, geri kalmış ülkelerin dünya kapitalizminin gelişmesine paralel olarak, uzun yıllardan bu yana dünya işbölümüyle bütünleşmiş olmalarına bağlayan yaklaşımdır.
"Singer-Prebish Tezi" nedir?
Dış ticarette gelişmiş ülkelerin gelirleri artarken azgelişmiş ülkelerin ihraç ürünleri olan tarımsal ürünlere olan talepleri aynı hızda artmamasına karşılık azgelişmiş ülkelerin gelirleri yükseldikçe sanayileşmiş ülkelerden ithal ettikleri endüstriyel ürünlere olan taleplerinin daha hızla yükselmesi nedeniyle dış ticaret hadlerinin uzun dönemde azgelişmiş ülkeler aleyhine, gelişmiş ülkeler lehine bir seyir izlemesidir.
Wallerstein’ın dünya ekonomi sistemi teorisi nedir?
Dünya Ekonomi Sistemi, ülke içinde burjuvazi (sömüren) ve proleter (sömürülen) ilişkisi gibi uluslararası alanda da merkez (çevre ve yarı çevre ülkelerini sömüren), yarı çevre (merkez ülkeler tarafından sömürülen, çevre ülkelerini sömüren) ve çevre (hem merkez hem de yarı çevre ülkeleri tarafından sömürülen) olmak üzere üç grup ülke arası ilişkilerden oluşan kapitalist dünya ekonomi sistemidir.
Liberalizm nedir?
Liberalizm, kamu otoritesinin ekonomik, sosyal, dinsel gibi süreçlere müdahale etmesine, ya da bu süreçlere kendi istediği doğrultuda yön vermek yönündeki girişimlerine karşı çıkılması gerektiğini ileri süren görüştür.
Adam Smith'e göre "Mutlak Üstünlük" nedir?
Mutlak üstünlük, ülkelerdeki mutlak maliyetlerin farklılığı nedeniyle uluslararası serbest ticaretin, ticarete katılan her ülke için yararlı olmasıdır.
Adam Smith'e göre "Mukayeseli/Karşılaştırmalı Üstünlük" nedir?
Mukayeseli/Karşılaştırmalı Üstünlük, sadece mutlak olarak maliyetlerin farklılaşması değil karşılaştırmalı olarak da maliyetlerdeki farklılığın, uluslararası serbest ticareti, ticarete katılan her ülke için yararlı hale getirmesidir.
"Büyük Buhran" hangi döneme verilen isimdir?
Büyük Buhran, Amerikan hisse senedi piyasasında başlayıp önce Amerikan ekonomisinin ardında da dünya ekonomisinin durgunluğa girdiği 1929 yılından başlayıp on yıllık dönem boyunca yaşanan ekonomik sıkıntılardır.
Say Yasası nedir?
Say Yasası, kısaca her arz kendi talebini yaratır olarak ifade edilen ve bir üretim sırasında üretime katkıda bulunan faktör sahiplerine yapılan ödemelerin o malın satın alınmasını sağlayacak miktarda gelir meydana getirdiğini ifade eden kuraldır.
"Para aldanması" nedir?
Para Aldanması, nominal-reel ayırımına dikkat edilmemesinden, paranın satınalma gücündeki değişimin bilincinde olmamadan kaynaklanan aldanmadır. Örneğin, insanlar, ücretlerde meydana gelecek bir indirime şiddetle karşı çıkarken, parasal ücretler aynı kaldığı halde fiyatlar genel düzeyinin yükseltilmesi sonucu reel ücretlerindeki azalmaya karşı daha az duyarlı olurlar.
Hegemonyacı istikrar teorisi nedir?
Hegemon devlet, diğer güçlü ülkelerin de kendilerine yarar sağlayacağını umarak uluslararası sisteme uyabilecekleri bir düzen oluşturabilme güç ve iradesi olan devlettir. Hegemonyacı İstikrar Teorisi ise uluslararası ekonomik sistemde güçlü bir devletin varlığının sisteme istikrar getireceği, bu istikrar sayesinde diğer ülkelerin ekonomik büyüme ve kalkınma için stratejiler geliştirebilmelerine uygun ortam hazırlayarak onların da yararına olacağını ileri süren teoridir.
Nelere uluslararası kamusal mal denir?
Uluslararası Kamusal Mallar, oluşturulduğunda, oluşturma maliyetine katılıp katılmadığına bakılmaksızın her ülkenin ilave bir ödeme yapmadan yararlanabildiği sermaye, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını sağlayan kurum ve kurallar ile temiz hava ve güneş gibi ulusal kimliğine bakılmaksızın kullanmak isteyen herkese açık mallardır.
"Yeni Uluslararası İşbölümü Teorisi" nedir?
Yeni Uluslararası İşbölümü Teorisi, dünya üzerinde ana aktörlerin ulus devletler olmadığı; hammadde, ucuz işgücü ve pazara uzaklığa göre coğrafi yer seçimi yapan ve dünya üretiminde gittikçe ağırlığını artıran, maliyetleri düşürmek için üretim merkezlerini gelişmiş ülkelerden daha az gelişmiş bölgelere doğru kaydıran uluslararası firmaların önderliğinde yeni bir üretim süreci olduğunu ileri süren teoridir.
Rasyonel tercih nedir?
Rasyonel tercih, alternatifleri olan konularda olası tüm seçeneklerin sıralanması, her birinin maliyet ve getirilerinin hesaplanması ve buna bağlı olarak en uygun kararın verilmesi durumudur.
Toplumsal cinsiyet nedir?
Toplumsal cinsiyet, kültürel olarak kadın ve erkeklere özgü olarak tanımlanan özellik, tutum ve davranışlardır. Toplumsal cinsiyet kadın erkek tüm bireylerin düşünce tarzlarını, karar süreçlerinin işleyişini ve oluşturulan kurumların yapısını derinden etkilemektedir.
Kadın haklarındaki gelişmelerin ekonomik sonuçları nelerdir?
Kadın ve erkeklerin farklılaşan hak ve yükümlülüklerinin bir kısmı hemen fark edilmeyen birçok sonucu vardır. Temel haklardan olan, erkeklerle eşit olarak okula gitme, oy kullanma ve çalışma haklarının bazı dolaylı ekonomik sonuçları vardır. Örneğin, okula gitme, ücretli işlerde eşit koşullarda çalışma ve sosyal güvenceler bakımından daha gelişmiş toplumda yaşayan kadınlarda doğurganlık oranı düşmektedir. Bunun birçok ekonomik sonucu olmaktadır. Düşen doğurganlık, orta ve uzun dönemde işgücü arzının düşmesine yol açar, ülkenin işgücü maliyetleri yükselebilir ve bu yüzden ülke işgücü yoğun sektörlerde rekabet avantajını kaybedebilir. Öte yandan doğurganlığın düşmesi, toplamda kullanılan doğum izni, süt izni gibi kesintiler olmadığı için kadınların işgücü verimliliğini artırabilir. Ayrıca doğurganlığın düşmesi, az çocuklu bir aile için bir sonraki kuşak (özellikle de kız) çocuklara daha iyi beslenme, daha iyi okuma ve daha iyi çalışma ortamı hazırlanması anlamına gelebilir. Dolayısıyla özellikle doğurganlığı etkileyen her türlü karar, kültürel, politik ve ekonomik boyutlar kazanır.