1980'lerde ülkede siyasi bir konjonktür yaratmak ve toplumsal denetim kurmak için oluşturulan resmi devlet ideolojisinin bir versiyonu haline gelen, eklektik unsurlar barındıran ve entelektüel derinlikten yoksun düşünsel eğilime ne ad verilmiştir?
Çözüm Açıklaması
Kökleri daha eski dönemlere gitmekle birlikte, 1980’lerde ülke gündemine damgasını vuran bir düşünsel eğilim; resmi devlet ideolojisinin bir versiyonu haline gelen Türk-İslam Sentezi’dir. Bu ideoloji kendi içinde tutarlı bir teorik sistem özelliği göstermemektedir. Siyasal konjonktüre bağlı olarak, daha doğrusu ülkede kontrollü bir siyasal konjonktür yaratmak üzere tasarlanmış, eklektik unsurlar barındıran ve entelektüel derinlikten yoksun bir “toplumsal denetim projesi”dir. Neo-liberal düşünceyle ve Amerikan dünya siyasetiyle olduğu kadar, sergilediği muhafazakâr milliyetçilik ve İslamcılık yorumuyla askerî rejimin beklentileriyle de örtüşen bir sistematiği vardır. En önemli özelliklerinden biri ise anti-komünizm eğilimidir. Sentezin oluşumunda, meşrulaştırılmasında ve kamuoyuna aktarılmasında bazı sosyologların da devrede olduğunu belirtelim. Türk-İslam sentezi, askerî yönetimin işbaşında olduğu ve etkisini sürdürdüğü 1980’lerin ortalarına kadar ülkede egemen söylemi oluşturmuş gündemi belirleme gücü giderek zayıflamasına rağmen sonraki dönemde de varlığını korumuştur. Bu resmi ideolojik yönelişin en önemli sonuçlarından biri, solun etkisinin azaltılmasına ve İslamcı akımın yükselişine yol açmış olmasıdır.
Soru 2
Aşağıdaki ifadelerden hangisi 1980’lerin ortalarından itibaren askeri yönetimin geri çekilmesi, eski kuşak liderlerin güç kaybederek yeni kuşak liderlerin güç kazanması ve bireyselleşme hareketinin yarattığı toplumsal değişimi açıklamaz?
Çözüm Açıklaması
1980’lerin ortalarından itibaren, askerî yönetimin geri çekilmesi ve sivil yönetimin işbaşına gelmesiyle siyaset arenasında sivilleşme yönündeki talepler güçlenmiştir. Sivilleşme arayışlarına liberal politikalar ve bireyselleşme doğrultusundaki yönelimler de eşlik etmektedir. Güncel siyaset, Soğuk Savaş dönemine özgü katı söylemlerin, eski kuşak liderlerin güç kaybetmesine ve yeni figürlerin ortaya çıkmasına izin vermektedir. Bu gelişmeye bağlı olarak toplumsal değişmenin doğrultusunu sağlıklı bir biçimde tayin etmek için sivil toplum unsurlarının ve sivil siyaset kurumunun etkinlik kazanması gerekliliği vurgulanmaktadır. Osmanlı ve Cumhuriyet Tarihi boyunca ordunun modernleşme girişimlerinde oynadığı öncü role ise eleştirel bir gözle bakılmaktadır. Yeni dönemde, yakın geçmişteki cunta rejiminin vesayetinden ve yükünden kurtulmaya çalışan Türkiye’de meydana gelen gelişmelerin özünde, devletin özellikle ekonomi alanındaki öncü rolünün tasfiye edilmesi olgusu bulunmaktadır. Çok geçmeden bu gelişme devletin toplumsal yaşamın (aile, kültür-sanat, din, eğitim, sağlık başta olmak üzere) hemen her alanındaki başat rolünün kısıtlandığı ve sivil toplum inisiyatiflerine gittikçe daha çok yer açan bir sürece doğru evrilecektir. Yükselen yeni değerlerin “sivilleşme”, “sivil toplum”, “demokratikleşme”, “toplumsal transformasyon (dönüşüm)” gibi kavramlarla ifade edilmesi değişimin yönünü göstermektedir.
Soru 3
Türk sosyolojisinde iki önemli kırılma noktası olan 1960 ihtilali ve 1980 ihtilali sırasıyla hangi gürüşleri beraberinde getirmiştir.
Çözüm Açıklaması
1980’lerde, siyasal ve toplumsal değişmelere bağlı olarak sosyal teori alanında da temel nitelikte birtakım değişimler gözlenmektedir. Sosyoloji literatüründe önceki dönemde yaygın olarak görülen konular ve yaklaşım tarzları 1980’lerin ortalarından itibaren aşınmaya ve terk edilmeye başlanmıştır. En başta da Marksist tez ve argümanlar sosyolojideki eski cazibesini ve gücünü yitirmiştir. Bu gelişmede askerî darbenin oynadığı rolü göz ardı etmemek gerekir. 1960 askerî darbesi nasıl Türkiye’de sosyolojinin ve sosyal bilimlerin gelişim seyrinde gözle görülür bir farklılaşmaya yol açmışsa, 1980 askerî darbesi de benzer bir farklılaşmaya, kopukluk ve kesintiye yol açmıştır. Bu iki dış müdahalenin sosyolojik/toplumsal teori açısından doğurduğu sonuçlar arasındaki önemli farklardan biri, ilkinde Marksizmin sosyolojiye duhul etmesi, ikincisinde ise ihraç edilmesidir. Konuyu öncelikle bu açıdan değerlendirmekte yarar bulunmaktadır. Türk sosyolojisinde iki önemli, ayırt edici kırılma noktasının başlangıç tarihleri 1960 ve 1980’dir. 1980 sonrasında Marksizmin bir sosyal teori olarak referans değerini yitirmesi sonucunda, önceki döneme damgasını vuran ekonomi-politik temelli terminoloji ve bakış açısı neredeyse büsbütün terk edilmiştir.
Soru 4
1980-2000 arası dönemde Türk sosyolojisinde öne çıkan tespitler için aşağıdakilerden hangileri söylenebilir?
I- Pozitivist yöntemin nesnelliği ön plana çıkartan görüşü önem kazanmıştır.
II- Disiplinler arası çalışmalar ön plana çıkarak konular çeşitlenmiştir.
III- Türkiye’ye dönük araştırmalarda ulusal ve yerel özgün kavramlaştırma çabaları göze çarpar.
IV- Yapılan çalışmaların Batı kaynaklı terminolojisi, motivasyon ve duyarlılıkları öne çıkar.
V- Kadın araştırmaları, etnik sorunlar, toplumsal cinsiyet, tüketim, şiddet, suç, çocuk ve aile araştırmaları gibi konular ele alınır
Çözüm Açıklaması
1980’lerde başlayan bir başka tartışma, epistemoloji ve sosyal bilim metodolojisi ile ilgilidir. Bu yönde gelişen tartışmalar sosyolojideki yeni arayışların da ilk habercilerinden biridir. Bu çerçevede pozitivizmin doğa bilimlerinden devraldığı kesinlik, yasa ve objektiflik kriterlerine yönelik ciddi eleştiriler gündeme gelmeye başlamıştır. İnceleme nesnesi toplum olan bilim disiplinlerinde (özellikle sosyolojide) pozitivist yöntemin nesnellik anlayışının sorgulandığı bir tartışma furyası açılmıştır. Bilimin toplumsal sürecin bir ürünü olduğu ve bilimsel yöntemleri mutlaklaştırmanın gereksizliği gibi fikirler bu dönemde revaç bulmuştur. Toplum bilimlerinde nesnelliğin mümkün olamayacağı ilkesi bu dönemde güçlenmiştir. Türkiye’de de bu yöndeki bilim kuramları yakından izlenerek aktarılmıştır. Yeni arayışlar temelinde kimlik tartışmalarının gündeme geldiği bir dönemde bilim metodolojisi tartışmalarının da alevlenmesi şaşırtıcı değildir. Sosyal bilim metodolojisine ilişkin tartışmalara bağlı olarak, yeni dönemde sosyolojide gözlenen bir başka gelişme, disiplinler arası çalışmaların öne çıkması ve konuların çeşitlenmesidir. Kadın araştırmaları, etnik sorunlar, toplumsal cinsiyet, tüketim, şiddet, suç, çocuk ve aile araştırmaları günümüzde Batı sosyoloji kürsülerinde revaçta olan konulardır. Benzer çalışma alanları Türk sosyolojisinde de doğmuştur. Bununla birlikte bu tür çalışmalar, bütünsel bir sosyolojik paradigmaya bağlı olmadığı için Türkiye’de sosyolojinin ana doğrultusunu tayin etmekten uzaktır. 1980-2000 arası dönemde Türkiye’ye dönük araştırmalarda niceliksel bir artış görülmekle birlikte yerli bakış açısına, özgün kavramlaştırma ve analizlere yönelişin aynı derecede güçlü olmayışı göze çarpmaktadır. Bunun başlıca nedeni olarak, genelde araştırmacının Batı merkezli söylem ve kavramlara bağımlılığının sürmesi gösterilebilir. Mevcut küreselleşme sürecine ve onun küresel hegemonik söylemine eklemlenme kaygısının ağır bastığının en açık belirtisi, yapılan çalışmaların Batı kaynaklı terminolojisi, motivasyon ve duyarlılıklarıdır.
Soru 5
1980 sonrası süreçte sosyoloğun devletten kopması, sosyolojik araştırmaları sivil, özel ve yerel grupların yönlendirmesi ve finanse etmesi beraberinde neleri getirmiştir?
Çözüm Açıklaması
Sosyolojik araştırma alanında bir başka gelişme, bilimsel üretimin giderek üniversitenin dışına taşmasıdır. 1980’lerin ortalarından itibaren özel yayınevleri, strateji kuruluşları, dernekler, büyükşehir belediyeleri kapsamında faaliyet gösteren ve bilim-kültür hizmeti veren kuruluşlar vb. devlet üniversitesinin yetişmiş unsurlarını da kendi faaliyetlerine ortak etmeye başlamışlardır. 1990’lı yılların başına gelindiğinde Türkiye’de çeviri kitaplarının yayını ve yabancı baskılı kitapların satışında bir patlamanın olduğu gözlemlenmiştir. Bu sayısal artışın bir anlamı bulunmaktadır: Sosyolojinin (yeni bakış açıları ve kavramlarla donanmış bir şekilde) yaşanmakta olan güncelliğe doğrudan müdahale etmesi ve araştırmalarda disiplinler-arasılığın gündeme gelmesi, katı uzmanlık alanlarının sınırını yumuşatmış, disiplinler arasındaki kompartımanlaşmanın belirsizleşmesine yol açmıştır. Bu gelişmenin yanı sıra devlet üniversiteleri de kabuk değiştirip yeni koşullara uyum sağlamaya çalışmaktadır. Vakıf üniversitelerince veya birtakım derneklerce gösterişli ilanlarla, lüks otellerde düzenlenen yerli katılımcısı bol uluslararası sempozyumların sayısında bir artış göze çarpmaktadır. Öte yandan, sosyologlar özellikle büyük kentlerde, yerel yönetimlerle ve vakıf kuruluşlarıyla yakından ilişkili (yönlendirme ve sponsorluk ilişkisi) olarak “sosyal doku analizleri”ne, “sosyal sorumluluk projeleri”ne, “kentsel dönüşüm ve soylulaştırma projeleri”ne vb. koşulmaktadırlar. Vakıf kuruluşları adına girişilen etnik kimlik, kadın, cinsiyet, göç, yoksulluk vb. araştırmaları gözde çalışma alanlarıdır. Yerel yönetimlerin özellikle finansal yönden merkezi yönetimden özerkleşmesi sonucunda sosyologların yaptıkları çalışmalar da nitelik değiştirmiştir. Geçmişte sosyolojik araştırmaları üniversite, DPT gibi devlet kuruluşları yönlendirirken, bugün sosyolog devletten kopmuştur; sosyolojik araştırmaları sivil, özel ve yerel çıkar grupları yönlendirmekte ve finanse etmektedir. Bu gelişmenin doğurabileceği olumsuz bir sonuç, sosyologun bağlandığı çıkarların genel toplum çıkarları olmaktan çıkmasıdır. Toplumda mevcut toplumsal parçalanma ve çatışma eksenleri belirginleşirken sosyolog da bir biçimde bu parçalanmaya hizmet etmeye koşulmaktadır.
Soru 6
1980 sonrası süreçte endüstri toplumlarında sosyolojik araştırmalarda özne olan “üretim” ve “emek” olgularının yerini post -endüstriyel toplum sürecinde “bilişim”, “tüketim” ve “boş zaman” olgularına bırakmasıyla aşağıdakilerden hangisi bu yeni dönemin sosyologlarının odaklandığı başlıca sorunlar arasında yer almaz?
Çözüm Açıklaması
Türkiye’de 1960’lı ve 1970’li yıllar boyunca sosyolojide iktisadi kalkınma sorunları gündemin başlıca konuları arasında yer alırken, 1980’lerden itibaren ana eğilimin siyasal-kültürel sorunlara (özellikle de laiklik, İslami yaşayış, örtünme, demokratikleşme, devlet-toplum ve din-devlet ilişkileri konularına) kaydığı görülmektedir. Bu eğilim değişikliğinde, dünyada ve Türkiye’de yaşanan güncel gelişmelerin izini sürmek mümkündür. Genel olarak sosyal teoride gözlemlenen bu değişme kendi başına ele alınamaz. Türkiye’de sosyoloji alanında meydana gelen eksen kaymasında dünya konjonktürünün dolaylı ve dolaysız etkilerini göz ardı etmemek gerekmektedir. Dünyada yaygınlık kazanan yeni eğilimler sosyal teoriye de yansımıştır. Sosyalizm alternatifinin yokluğu koşullarında Batı kapitalizminin ve onun söylemi giderek radikalleşmiş, egemen hale geçmiştir. Kamuyu gözeten devletçi/planlamacı stratejiler karşısında neo-liberalizmin şampiyon ilan edilişi ve Batı toplumları arasındaki endüstriyel, siyasal, teknolojik vb. rekabetin eski önemini yitirmesine bağlı olarak endüstri-temelli toplum tartışmaları da son bulacaktır. Sosyolojik araştırmalarda endüstri toplumuna özgü “üretim” ve “emek” olgularının yerine post-endüstriyel topluma özgü “bilişim”, “tüketim” ve “boşzaman” olguları önem kazanmıştır. Öte yandan geçmiş dönemin modernleşme teorilerine yönelik giderek güçlenen eleştirel bir dalga gözlemlenmektedir. Sosyolojiyi/sosyal bilimleri “post-endüstriyel toplum”un sorunları kuşatmıştır. Yeni dönemde sosyologların odaklandığı başlıca sorunlar “demokrasi”, “özgürleşme”, “sivilleşme”, “çokkültürlülük”, “küreselleşme”, “yerelleşme” vb. olmuştur.
Soru 7
Aşağıdaki ifadelerden hangisi 1990’larda dünyada ve Türkiye’de başat bir söylem olarak görülen kültürel melezlenmeyi açıklar?
Çözüm Açıklaması
1990’larda dünyada ve Türkiye’de başat bir söylem olarak kültürel melezlenme gündeme gelmiştir. 1970’lerin toplumcu, kitlesel ve dayanışmacı yaklaşımlarından 1980’lerde bireyci ve rekabetçi bir ortama doğru bir gelişme söz konusudur. Bu gelişmenin kültürel yaşamda da çok çeşitli ve boyutlu görünümleri olacaktır. En başta kültürel ürünler çatışmacı, muhalif ve eleştirel boyutunu yitirmiş; uzlaşma, uyum ve eğlence unsurları ön plana çıkmıştır. Kavram, Soğuk Savaş sonrası koşulları, kutuplaşmanın sonunu meşru kılan neo-liberal söylemin bir uzantısıdır. Soğuk Savaşın sona ermesiyle ideolojik kutuplaşmaların da miadını doldurduğu görüşü belirginleşmeye başlamıştır. Daha önce kıyasıya çatışan farklı cephelerden aydınlar ortak zeminlerde buluşmaktadırlar. Müslüman ve Marksist, liberal ve milliyetçi-muhafazakâr aydınlar arasındaki ayrımlar silinmeye yüz tutmuştur; aynı zeminlerde bir araya gelmekteler ve resmi otoritenin hegemonyasının kırılması noktasında uzlaşma sergilemektedirler. Bu zemin üzerinde “demokrasi”, “çoğulculuk” ve “sivil toplumun yüceltilmesi” gibi “yükselen değerler” melezleşmenin asli öğeleri haline gelmiştir. 1980’lerin ikinci yarısında, nispeten ılıman siyasal ortamda liberal değerler, mevcut siyasal-ideolojik yelpazenin hemen her alanında etkisini göstermiştir. Böylece sosyal-demokrat, sosyalist, İslamcı, milliyetçi arasındaki ayrım çizgileri muğlaklaşmıştır. Bu sürecin İslamın ve neo-liberal söylemin konjonktürel yükselişine paralel geliştiğini gözlemlemek mümkündür. Başka deyişle, Soğuk Savaş döneminde farklı toplumsal dönüşüm stratejilerine bağlanarak her yönden kutuplaşan aktörler arasında küresel çapta yükselen değerlerde bir ortaklık ve uzlaşma sağlanmıştır. Buna karşılık 2000’li yıllar, küreselleşmenin vaatlerinin umulan doğrultuda gerçekleşmediğini, toplumsal ve toplumlar arası düzeyde farklı çıkarların ortaklaşıp melezleşmediğini, aksine farklılaşma ve eşitsizliklerin görülmemiş biçimde serpilip güçlendiğini ortaya koymuştur. Bu durumda küreselleşmenin melezlik söylemi de inandırıcılık gücünü yitirecektir.
Soru 8
Sosyolojide Postmodern bakış açısı aşağıdaki ifadelerden hangisini içerir?
Çözüm Açıklaması
Postmodernizm, modernizme atfedilen akıl, ilerleme, temsil gibi idealize edilmiş ilkelere kuşkuyla yaklaşan, tepkiselliği yanında kinik bir muhafazakârlığı da içinde barındıran, belirsizliği, öznelliği dilsel bir anarşiyle ifade eden, bütünsele karşı tekili, kısmi olanı öne çıkaran bir düşünme tarzıdır. Postmodernizmin en büyük çelişkisi, geliştirdiği bütün olumlu argümanlara karşın insanlığa bütünlüklü ve umut dolu bir vaatte bulunmaktan kaçınması; tam tersine, toplum adına kurtuluşçu perspektifleri mahkum etmesidir. Postmodern teorisyenlerin toplum ve tarih anlayışı da sorunludur. Toplumun, ulusun ölümünü gündeme getirmektedirler; tarihsel gelişmeyi ve ilerlemeyi yadsıyan bulanık geçmiş ve bugün algıları belirsiz bir gelecek öngörüsüyle bütünleşmektedir. Başka deyişle onların gözünde tarih, her türlü belirlenimden yoksun, kaotik bir akıştan ibarettir. Postmodernistlerin yaklaşımları, modern iktisadi akılcılığın, üretim ve tüketimin standartlaştırılmış kalıplarının, buna bağlı modern endüstri örgütlenmesinin, ulus-devletin, tek-merkezli iktidar mekanizmalarının, demokratik-parlamenter düzenin ve bilinen bütün modern temsil mekanizmalarının, Aydınlanmacı aklın, soyut birey anlayışının, kısacası dern olan her türlü değer ve kurumun tahripkâr eleştirisine dayanmaktadır. Bu aşırı reddiyeci tutuma karşılık bölük pörçük bir dünya tasarımına sahip oluşları gözden kaçmamaktadır. Postmodernizm, Aydınlanmacı düşünce geleneğinin, tarihin, büyük kuramların, ideolojilerin, öznenin, toplumsalın sonunun geldiği iddiasıyla ilgi çekmeye çalışan, sansasyonellikten ve medyanın bütün imkânlarını kullanmaktan çekinmeyen ve kendi içinde bir bütünlük taşımayan yamalı bir akımdır. 1970’lerden bu yana postmodern literatürün ana hedeflerinden birinin Marksizm olması da rastlantı değildir. Marksizmin 1980-2000 tarihsel kesitinde görülen büyük geri çekilişinde neo-liberalizmle iç içe geçmiş postmodern yeni-muhafazakârlığın hâkim bir söylem olarak belirişinin önemli bir rolü vardır.
Soru 9
Ampirist, tümevarımcı ve işlevselci sosyoloji anlayışını benimsemekle birlikte, popülist bir üslubu benimsediği için çok okunmasına rağmen az eleştirilen Ankara Sosyolojisi dendiğinde ilk akla gelen sosyoloğumuz kimdir?
Çözüm Açıklaması
“Ankara Sosyoloji” denildiğinde, 1960’lı yıllar sonrası çalışmalarıyla göz dolduran bir isim, Emre Kongar akla gelmektedir. 1982 sonrasında YÖK üniversi protesto ederek akademisyenlikten ayrılan Kongar, çeşitli bürokratik görevlerde bulunmuş, ama sosyolojiden ve sosyolojik sorunsallar içeren eserler üretmekten kopmamıştır. Kongar, Mübeccel Kıray’ın daha önceki dönemde etkili olan ampirist, tümevarımcı ve işlevselci sosyoloji anlayışını benimsemekle birlikte, 1980’lerde bu anlayışın eski cazibesini yitirmeye başlamasına rağmen gündemde kalmayı başarmıştır. Eserleri çok baskı yapan, çok okunan ama az tartışılan sosyologlarımız arasındadır. Bunun nedenlerinden biri, Kongar’ın bilimsel jargondan kaçınan popülist bir üslubu benimsemiş olmasıdır.
Soru 10
Aşağıdaki tespitlerden hangileri günümüz Türk sosyolojisini tanımlayan ifadeler arasında yer alır?
I- Sosyolojimizin geçmiş birikiminden yararlanma ve sosyal tarihe bağlılık sağlam, uzun vadeli ve özgün teorilerin gelişmesinde etkilidir.
II- Küreselleşme ve postmodernizm adı altında çeşitli teori ve söylemlerin istilasına maruz kalmaktadır.
III- Sosyoloji yayınları, kısa ömürlü kavram ve açıklamaların hızla tüketilip atıldığı bir görüntü vermektedir.
IV- Batı etkisi altında, tek yönlü bir bağımlılık ilişkisi içinde biçimlenmiş ve biçimlenmeye de devam etmektedir.
V- Sosyolojide gelecek perspektifinin güçlenmesi, yön tayininde akılcı bir realiteyle geleceğe ilişkin çözüm önerilerinin gelişmesinde etkilidir.
Çözüm Açıklaması
Günümüzde ise durum değişmiştir; sosyolojinin “nesne”sini (toplum) yitirdiği ve bilim olma niteliğinin artık tartışmalı hale geldiği iddia edilmektedir. 1980- 2000 döneminde sosyolojiye hâkim olan ve günümüzde de sürmekte olan yaklaşım tarzı, aşina olduğumuz toplum tablosunun parçalandığı algısını beraberinde getirmiştir. Sosyal teoride görülen bu farklılaşma 1980’ler ve 1990’lar boyunca bir “liberasyon ve bireyselleşme imkânı/süreci” olarak sunulmuştur. Ancak günümüzde bu tasavvurun yol açtığı pratik gelişmelerin toplumda sürekli parçalanma, kutuplaşma ve gerginlikler ürettiği ve sürecin bizzat kendisinin yeni sorunların kaynağı olduğu görülmektedir. Türkiye’de sosyoloji büyük ölçüde Batı etkisi altında, tek yönlü bir bağımlılık ilişkisi içinde biçimlenmiş ve biçimlenmeye de devam etmektedir. Elbette belirli dönemlerde bu etki ve bağımlılığı kırmaya yönelik çabalar, özgünlük arayışları da görülmektedir, ancak bunlar hâkim eğilimi oluşturmaktan uzak kalmıştır. Bugün gelinen noktada Türkiye’de sosyoloji ve genel olarak toplumsal teori küreselleşme ve postmodernizm adı altında çeşitli teori ve söylemlerin istilasına maruz kalmaktadır. Son dönemde bağımlılık aşırı boyutlarda görülmektedir. Öyle ki, yeni açıklamalar rafine edilmeden, özümsenmeden, Türkiye için geçerli gerekli sonuçlar çıkarılmadan aktarılmaktadır. Sosyoloji yayınları, kısa ömürlü kavram ve açıklamaların hızla tüketilip atıldığı bir görüntü vermektedir. Gündem hızla değişmekte, geçmiş dönemin önemli yaklaşım ve tartışmaları silinmeye yüz tutmaktadır. Sosyolojimizin geçmiş birikiminden yararlanma kaygısının olmaması ve güncellik kaygısının ağır basması sağlam, uzun vadeli ve özgün teorik açılımların önünde bir engel oluşturmaktadır. Sosyolojide gelecek perspektifinin silinmesi, en geniş toplum kesitleri için yön tayinini ve geleceğe ilişkin çözüm önerilerini (ütopyaları) olanaksız hale getirmektedir
Soru 11
Aşağıdakilerden hangisi 1980’lerin başlarından itibaren ülkemizdeki öncelikli siyasal, ekonomik sonrasında da toplumsal alanda girdiği yörünge değişiklikleri arasındadır?
Çözüm Açıklaması
Küresel pazarın bir parçası olma ve ona uyum sağlama ideali
Soru 12
Aşağıdakilerden hangisi ülkemizde 1980 sonrası değişimin yönünü ifade eden kavramlar arasında yer almaz?
Çözüm Açıklaması
Komünizm eğilimi
Soru 13
Aşağıdakilerden hangisi 1980 sonrası Batılılaşma eyleminin toplumun çıkar ve beklentilerine uyumlu bir tarzda gerçekleşmesinin yolu olarak gösterilmiştir?
Çözüm Açıklaması
Sivil toplumun güçlendirilmesi
Soru 14
Aşağıdakilerden hangisi 1980 sonrasında Sosyoloji literatüründeki değişimin göstergelerine uygun değildir?
Çözüm Açıklaması
Kültürel konular yerine iktisadi sorunlara yönelim başlamıştır.
Soru 15
Aşağıdakilerden hangisi 1980 sonrası sosyolojik araştırmalardaki değişimin göstergelerinden değildir?
Aşağıdakilerden hangisi 1980 sonrası sosyolojik araştırmalarda önem kazanan olgular arasında yer almaz?
Çözüm Açıklaması
Üretim
Soru 17
Aşağıdakilerden hangisi 1980’lerde ülke gündemine damgasını vuran ve resmi devlet ideolojisinin bir versiyonu haline gelen Türk-İslam Sentezi’nin sonuçlarındandır?
Çözüm Açıklaması
Solun etkisinin azalması
Soru 18
1980 sonrası sosyolojik araştırma alanındaki gelişmelerden biri olan bilimsel üretimin giderek üniversitenin dışına taşması ve özelleşmesidir. Aşağıdakilerden hangisi bu sürecin dezavantajları arasında sayılabilir?
Çözüm Açıklaması
Sosyoloğun bağlandığı çıkarların genel toplum çıkarları olmaktan çıkması
Soru 19
Türk sosyolojisinde dönemden döneme değişen ve hâkimiyet kuran siyasal etkili yönelişlere mesafeyle duran, Doğu-Batı çatışması ekseninde bakış açısına sahip, “İstanbul Sosyoloji” anlayışını temsil eden ve Türk toplum tarihinin sorunlarını toplumlar arası ilişkiler açısından değerlendiren, yetiştirdiği öğrenciler ve geliştirdiği özgün sosyoloji anlayışı ile bugün kendi adıyla anılan bir sosyoloji ekolünün doğmasına yol açan sosyolog aşağıdakilerden hangisidir?
Çözüm Açıklaması
Baykan Sezer
Soru 20
Batı’da başlayan post-endüstriyel, postmodern ya da enformatik toplum tartışmalarına bağlı olarak Türk sosyolojisinde de kavramlar dünyası ve açıklama modelleri çeşitlenmiş, zenginleşmiştir. Bu doğrultuda ülkemizde özellikle “Batı-dışı modernlik, özgürleşim, demokrasi, melezlik” ve “tüketim, boş zaman, flâneur’lük, tikellik, yapısökümü, kök-sap” kavramları üzerinde duran sosyologlar aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?