Türkiye’de Sosyolojinin Kurumsallaşması
Modernite kavramının karakteristik özellikleri nelerdir?
Modernite, on sekizinci yüzyıl ortasındaki Avrupa Aydınlanmasını takip eden, sekülerleşme, rasyonelleştirme, demokratikleştirme, bireyselcilik ve bilimsel düşünmenin yükselişi ile karakterize olan bir dönemdir.
Türkiye’de sosyolojinin varlık göstermesinde tarihsel dönüm noktaları olarak sayılabilecek iki önemli gelişme hangisidir?
Birincisi, Osmanlı İmparatorluğu’ndan başlayan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni de kapsayan bir süreç olarak yeni perspektifler kazandıran Batı Avrupa’nın toplumsal, fikirsel ve siyasal bileşiminin hedef alındığı Osmanlı Modernleşmesidir (Mardin, 2008: 9).
İkincisi, Osmanlı’dan beri hem askerî bürokrasinin hem de düşünsel, entelektüel birçok alanda sürekliliğin devam ettiği bir süreç olarak ve modernleşme politikalarının gerek söylem gerekse pratik uygulamalarının devam ettiği Türk modernleşmesidir (Özlem, 2002: 462).
Türk modernleşmesinde Türk toplumunu çağdaş uygarlık yörüngesine oturtmanın iki yolu nedir?
Birincisi; gelenekçilik tutumunu yok etmektir. İkincisi; bu yörüngeye uygun kurallar, örgütler yerleştirmek ve toplumun yeni kuşaklarını bu doğrultuda yetiştirerek gelenekle çağ arasında bağ kurmaktır (Berkes, 1978: 522).
Ziya Gökalp, Türkiye sosyolojisine ne tür katkılar sağlamıştır?
Ziya Gökalp, Fransız kaynaklı Comte-Durkheim okulunun temsilcisi olarak Türkiye’de sosyolojiye katkı sunmuştur. Kıta Avrupası’nın kuramsal sosyolojik
ekolü Ziya Gökalp aracılığıyla Türkiye'ye girmiştir. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak adlı eserinde ise bu akımlar arasında çatışmanın aksine uyum olduğunu öne sürerek bu üç akımın sentezini önerir (Gökalp, 2010: 16). İmparatorluktan ulus-devlete geçen süreçte yaşanan sorunlar ve bunalımlar, siyasal karışıklıklar, ekonomik durum, savaş ve kültürel değişim beraberinde
Türkiye’nin ulusal uyanış ve kimliğini bulmayı hedefleyen bir dayanışma
ve bütünleşmeye gitmeyi gerekli kılmıştır (Parla, 1993: 17). Gökalp’e göre, Türkleşmek, İslamlaşmak, muasırlaşmak gibi farklı eğilimlere işaret eden üç
kutsal ülkü birbirleriyle uyuşabilir. Batı medeniyetinin sadece maddi unsurları ve bilimsel yöntemleri alınmalıdır. İslamiyet’in dinî inançları alınmalı fakat siyasi, hukuki ve toplumsal gelenekleri bir tarafa bırakılmalıdır. Kültürün hissi ve ahlaki tüm değerleri Türk mirasından devşirilmedir.
Prens Sabahattin Türkiye sosyolojisine ne tür katkılar sağlamıştır?
Anglo-Sakson ülkelerinde ağırlık kazanmış olan uygulamalı sosyolojik ekol (Science Social) Prens Sabahattin aracılığıyla Türkiye’ye girmiştir (Coşkun, 1991: 74).Sabahattin’e göre, toplumun eğitim ve yönetim gibi iki temel sorunu bulunmaktadır. Mevcut toplumsal yapı ve merkezî anlayış karşısındaki çözümlerinden biri Adem-i Merkeziyetçilik (merkez dışılık) diğeri de Teşebbüs-i şahsi (özel girişimcilik) dir. İmparatorluğu’n kurtuluşu, bütüncül toplumsal yapının ve merkezî yönetim anlayışının Tanzimat, Islahat, Meşrutiyet ile değil toplumsal yapının kökten değişmesiyle gerçekleşebilir (Berkes, 2002: 390).
Osmanlı/ Türk toplumundaki, ilk dönem sosyoloji alanındaki gelişmeler, neden Ziya Gökalp'ın yaklaşımına göre ilerlemiştir?
Osmanlı/Türk toplumunda Avrupa’dakine benzer sınıflı bir toplumsal yapıyı
doğuracak tarihsel ve sosyokültürel dinamiklerin olmayışı, ilk dönem sosyolojik
düşüncemizin görece daha muhafazakâr bir minvalde gelişmesini gerektirmiştir.
Bu bakımdan Türkiye’de, örneğin Fransız sosyolog Le Play’in takipçisi Prens
Sabahattin’in; “adem-i merkezciliği” savunan ve devletçi (kamucu) bir yapıdan bireyci (liberal) bir yapıya geçişi öneren sosyolojik görüşleri yerine, Ziya Gökalp’ın, Durkheim sosyolojisinin, iş bölümüne dayalı, organik dayanışma hâlindeki toplum anlayışına dayanan görüşlerinin sağladığı perspektife, merkezî ve yekpare bir ulus-devletin kurulmasına yoğunlaştırdığı sosyolojik çabası kabul görmüştür. Bu dönemden itibaren , “batılılaşma” kavramı da artık sıkça duyulmaya başlayacak ve sosyolojik tartışma içerisinde yerini almaya başlayacaktır (Aktay, 2002: 70).
1930'lu yıllardaki Türkiye sosyolojisinin özellikleri nelerdir?
1930’lu yıllarda, Türkiye’de sosyolojinin seyrine bakıldığında daha çok siyasetle
yakından ilişkilerin hakim olduğu görülmektedir. Sosyoloji, bir nevi devlet
bilimi olarak belirerek gelişme göstermektedir. İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e
geçiş sürecinde sosyologların ilk dönemlerde, ülkedeki siyasal değişme ve gelişmelere bağlı olarak etki ve belirlemelere açık oldukları görülmektedir. Sosyoloji, İmparatorluğu’n dağılışı ve büyük siyasi güçlüklerle mücadele edildiği bu dönemde gündeme gelerek çözüm önerilerinin odağı olmuştur (Özcan, 201: 100).
1940'lı yıllardaki Türkiye sosyolojisinin genel özellikleri nelerdir?
1940’lı yıllarda, Fransız, Alma ve Amerikan sosyolojisindeki gelişmeler yakından
takip edilerek yapılan çalışmalar ülkemize aktarılmıştır. Hilmi Ziya Ülken
ve Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu Alman ve Fransız sosyolojisi, Niyazi Berkes Amerikan sosyolojisinde yetkin isimler olarak bilinmektedir (Kaçmazoğlu, 2011: 92). Dönemin koşulları dikkate alındığında, Türk sosyologlarının Ziya Gökalp ve Emile Durkheim’den etkilenerek sosyoloji anlayışlarını şekillendirdikleri görülmektedir.Ziya Gökalp’ın öncü çalışmaları, kendi kişisel gayret ve başarıları ile taçlanarak Türkiye’de sosyolojinin kurumsallaşmasında, üniversite çatısı altına alınıp bir statüye kavuşturulmasında, yeni üniversite anlayışının gelişmesinde ve yükseköğretimin yeniden yapılandırılmasında oldukça etkili olmuştur. Birçok araştırmacıya esin kaynağı olan Gökalp, tarihten etnolojiye; ilahiyat çalışmalarından Türkiyat araştırmalarına kadar uzanan geniş yelpazesiyle Türkiye’de sosyolojiye çok yönlü bir perspektif sunmuştur (Gökçe, 2000: 74).
"Tecrübi Sosyoloji" ne anlama gelmektedir?
Tecrübi Sosyoloji; sosyometri, sosyografi, içtimai zümreler ve farklılaşma, ekoloji, içtimai değer, müessese ve yapı tetkikleri, içtimai hareketlilik, değişimlere ait tetkiklerin gerek köy, şehir gibi sahalar üzerinde yapılmakta olan kısmına gerekse istatistikle incelenecek tarafına verilen isim olduğu gibi, umumi
veya nazari sosyoloji de aynı tetkiklerin neticeleri üzerindeki terkibi çalışmalara, kanun araştırmalarına ve faraziye kurumlara verilen isimdir.
İstanbul Ekolü'nün önde gelen temsilcilerinden olan Hilmi Ziya Ülken' in sosyoloji anlayışı nedir?
İstanbul ekolünün önde gelen temsilcilerinden ve sosyal bilimlerin birçok
alanında hâlâ en yetkin çalışmaların sahibi olma özelliğini koruyan Hilmi Ziya
Ülken, sosyoloji görüşünü ilmi tetkiklere, statistik ve monografik çalışmalara ve
sosyal ilişkiler bütünündeki tüm etkenleri hesaba katan bir anlayış içindedir (Ülken, 1947: 2). Ülken, tecrübi sosyoloji araştırma dendiği zaman Türkiye’de ilk akla gelecek sosyologlardan biri olma özelliğine sahiptir. Baykan Sezer (2008), “Ülken örneğinde bir düşünürün başka bir ülkede çıkması çok zordur”; Kaçmazoğlu ise “Ülken, çok yönlü bir sosyolog olarak, sosyolojinin Türkiye’de kurumsallaşması, yerleşmesi ve gelişmesi için büyük çaba harcamıştır” sözleri ile ifade etmektedir (Kaçmazoğu, 2013: 146).
Ankara Ekolü temsilcisi olan Niyasi Berkes'e göre Batılılaşma hareketleri uygulanmasına ilişkin sorunlar nelerdir?
Niyazi Berkes, Türkiye’de sosyolojinin tarihsel süreçte 1908 yılında gerçekleşen
İkinci Meşrutiyet’in ilanı temelinde gerçekleşen Batılılaşma hareketleri ekseninde
ortaya çıktığını ifade etmektedir. Ona göre, Batılılaşma kavramının uygulanmasında ortaya iki sorun çıkmaktadır. Birincisi; Batı uygarlığının hangi toplumsal temellerin üzerine kurulduğudur. İkincisi; Türk kültürünün tarihsel ve toplumsal kaynak ve temellerinin ne olduğudur (Berkes, 1985: 138). Türk toplumunun yapısını anlamak amacıyla, Osmanlı toplumunu derinlemesine incelemiştir. Osmanlı üzerine yazdığı “The Development of Secularism in Turkey” adlı doktora tezi ayrıntılı bir biçimde dönemi ele almasıyla önemli bir eser niteliğindedir (Kayalı, 2008: 747). Köyün yapısını ekonomi ve coğrafi açıdan inceleyerek, üretim süreci ile demografik olarak hane halkı nüfusu arasındaki ilişki üzerinde sosyolojik ve antropolojik çözümlemeler yaparak katkı sunmuştur (Berkes, 1985: 32). Berkes’in Osmanlı toplum yapısını incelediği Türkiye’de Çağdaşlaşma (1978) eseri özgün değeriyle önemini korumaktadır (Gökçe, 2003: 4).
1940’lı yıllarda Türk sosyolojisi açısından kuramsal ve metodolojik gelişmeler nelerdir?
1) Türkiye Sosyolojisinde, Fransız etkisi tek kaynak olma özelliğini yitirilerek yeni gelişen Amerikan ve Alman kaynaklarıyla paylaşım gerçekleşmiştir.
2) Ankara Ekolü oluşumu ile İstanbul Ekolü tek olma ayrıcalığını yitirmiştir.
3) Marksist anlayışa yönelimler artmıştır.
4) Köy ve şehir sosyolojileri çizgisinde önem kazanan çalışmalar Modernleşme/ Batılılaşma ekseninde ivmesini devam ettirmiştir.
5) Türk sosyolojisinin amacı, Erken Cumhuriyet döneminde olduğu gibi artık rejimi savunan resmî ideoloji sınırları içinde kalmak değil, problemlere karşı somut çözüm yolları bulmaya çabalamaktır (Kaçmazoğlu, 2013: 62-63).
1950'lı yıllardaki Türkiye sosyolojisinin genel özellikleri nelerdir?
1950’li yıllarda, dünya konjonktüründe ve Türkiye’de yaşanan tarihsel ve
toplumsal değişim ve dönüşümler, Türkiye’deki sosyoloji çalışmalarını da aynı
doğrultuda etkileyerek ivme kazanmıştır. Fransız merkezli çalışmaların dışında
Amerikan merkezli çalışmalar da artarak ülkemizde yayılmaya başlamıştır. Türk
sosyolojisini farklı özellikleriyle ele alan araştırmalarda öncelikli olarak yapısal fonksiyonalist sosyoloji anlayışı benimsenmiştir.
1950’li yıllarda Batılılaşma ve toplumsal değişme konularına yönelik çalışmalarıyla öne çıkan Mümtaz Turhan milliyetçi ve muhafazakâr anlayışın Türkiye’de ateşli savunucusu olarak Batı’nın bilim anlayışını ve araştırma ruhunu ve resmî ideolojiyi benimsemiştir (Kongar, 2012: 219-220). Ülke sorunlarına karşı bütüncül ve millî kültürü benimseyen bir anlayış sergilemekte, ülkenin önündeki kaçınılmaz ve zorunlu tek seçeneğin Batılılaşma olduğunu ileri sürmektedir. Turhan’ın Kültür Değişmeleri en önemli kitaplarından biridir. Ona göre, Batılılaşmanın neresinde durduğumuza ilişkin iki sorun bulunmaktadır. Birincisi; millî kültür unsurlarıdır. İkincisi; Batı medeniyetinden alınması uygun görülen kültürel unsurlardır (Turhan, 1969: 270).
Diğer isim Cahit Tanyol'dur. Sosyolojisinde homojen, sınıfsız ve çelişkisiz toplum anlayışını savunmuş ve Ziya Gökalp öncülüğünde kurumsallaşan İstanbul Ekolü geleneğini sürdürmüştür. Çalışmalarında metodolojisini, aktarmacılık ve yerelleştirme eklektizmi içinde biçimlenen bütüncül bir sosyoloji oluşturmaktadır. Amerikan sosyolojisinin tesiri altında köy monografileri ve Ziya Gökalp’ın etkisiyle pragmatik Marksist bir sosyoloji anlayışı öne çıkar. Özellikle Türk modernleşmesi konusuna eğilerek bu bağlamda ahlak, laiklik ve din konularına eğilmiştir (Çat, 2010: 40). Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünün nedenlerini soyguncu devlet yapısına bağlamaktadır. Ona göre, Osmanlı’nın soyguncu devlet anlayışı statik olmasına karşın Batı toplumu üretici, bencil, sömürücü ve zalim nitelikler taşıyan dinamik bir yapıya sahiptir. Bu dinamik yapı, kapitalizmin ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır. Batı’da özel mülkiyetin kutsallığı siyasal anlamda sömürgeci bir karaktere bürünürken toplumsal alanda sınıf çatışması olarak yansımaktadır (Tanyol, 1990: 52).
1960' lı yıllarda Türkiye'de hangi sosyoloji yaklaşımları benimsenmiştir ve bu yaklaşımların özellikleri nelerdir?
İki köklü sosyoloji geleneğinin de filizlendiği görülmektedir. Birincisi, Amerikan sosyolojisi olarak beliren yapısal-fonksiyonalist sosyoloji ekolüdür. İkincisi, tarihsel sosyoloji olarak tarihsel araştırmalara ağırlık veren anlayıştır.
Türkiye sosyolojisi, Amerikan sosyoloji çizgisindeki pozitivizm, ampirizm ve sosyal determinizm odaklı küçük sosyal gruplar üzerinde bu dönem çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Böylece, saha araştırmalarına dayanan uygulamalı sosyoloji verimlilik açısından dönüm noktasını yaşamıştır.
Ayrıca, Türkiye’nin değişim dinamiklerini ortaya koymak amacıyla, Tarihsel sosyoloji anlayışına ağırlık verilmiştir (Ünal, 2008: 150). Tarihsel sosyoloji; 1) Toplumu, bütün topluma nüfuz eden tesir boyutlu ve geçmişe uzanan zaman boyutlu olaylarla anlamaya çalışır. 2) Toplumsal ve kültürel farklılıkları toplumsal
boyut bağlamında incelemeyi kendine konu ve görev edinir (Bkz. Özdemir, Ç. (2003). Sorgulanan Sosyoloji, Eylül Yayınevi, İstanbul).
1970 yılında, Türk toplumbilimi açısından yeni bir dönemin başlangıcını oluşturan sosyoloji konferansını hangi kurumlar düzenlemiştir?
1970 yılında, ülkemizde sosyal bilim araştırmalarının geliştirilmesine yönelik,
Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsüyle Türk Sosyal Bilimler Derneğinin 1970 yılında düzenlediği bir konferans Türk toplumbilimi açısından yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Türk sosyal bilimcilerini bir araya getiren bu toplantıda sunulan bildiriler, konferans sonunda kitap hâlinde yayımlanmıştır.
Bu kitap, 1970’li yılların sosyal araştırma konusundaki genel akademik birikimini
yansıtması açısından örnek teşkil eden bir yayın olma niteliğindendir.
1970' lere damgasını vuran Cemil Meriç'in sosyoloji yaklaşımı nedir?
Bir mütefekkir(düşünür) olarak nitelenen Cemil Meriç, bu dönemde Türkiye
sosyolojisine önemli katkılar sunan zirve isimlerden biri olmuştur. Meriç’in, özellikle “Bu Ülke” (1985), “Saint-Simon: İlk Sosyolog İlk Sosyalist” (1980), “Mağaradakiler” (1978), “Umrandan Uygarlığa” (1979) adlı eserleri Türkiye sosyolojisinin gelişiminde döneme damgasını vurmuştur. İnsan zihninin yarısının Doğu, yarısının Batı olduğunu vurgulayarak “ışık doğudan gelir” demektedir (Meriç, 1984). Çalışmalarının odak noktasını oluşturan Batılılaşma kavramı, Türk düşünce hayatı bakımından doğu-batı eksenli ve kültürel bağlam içinde değerlendirilmesi gereken bir meseleyi içermektedir. Avrupa, kendinden olmayanı öteki olarak değerlendirirken Türk aydını da Batılılaşma adına “medeniyet” kavramı odağında bilinçsiz, bir tek çizgili modernleşme ihanetine düşmektedir. Temel yanlış, kültür yerine irfanı tercih etmemek ve medeniyet kavramı yerine daha derin ve kapsayıcı olan ümran kavramını tercih etmemektir (Çeğin, 2010).
1980'li yıllardaki sosyolojik araştırmalar, metodoloji ve söylem analizleri açısından hangi temeller üzerine kurulmuştur?
1980 sonrası dönemde tarihüstü, evrenselci, tümelci, pozitivist, nomotetik sosyoloji veya bilim paradigması giderek gözden düşmüştür. Artık tarihselci, yerel, tikelci, hermeneutik, idiografik (somut, tekil, biricik olana göndermede bulunan) sosyoloji/ bilim paradigması benimsenmiştir. İşlevselcilik, yapısalcılık, sembolik etkileşimcilik gibi yaygın kabul gören pozitivist metodolojilerin yerini yorumsamacı (hermeneutik), postpozitivist metodolojiler ve söylem analizleri almıştır (Özcan, 2013: 144).
1980’li yıllarda Türkiye sosyolojisi için öne sürülen iki varsayım hangisidir?
1980’li yıllarda Türkiye sosyolojisi için öne sürülen varsayımlar bulunmaktadır. Birincisi; Sosyolojinin Türkiye’de siyasal konjonktüre bağlı olarak şekillenmesidir. İkincisi; sosyolojinin Türkiye’de özellikle 1980’den sonra kurumsallaşmaya başlamasıdır.
1990' lı yıllarda Türk sosyoloji araştırmalarının kuramsal ve tematik olarak odaklandığı kavramlar nelerdir?
1990’lı yıllardan itibaren Türk sosyolojisinin ortaya koyduğu kuramsal ve tematik
çeşitlenmeler; küreselleşme ve postmodernizm teorilerinin entelektüel
çevrelerin ilgisine mazhar olması neticesinde filizlenmiştir. 1990’larda tartışmaya
sokulan güncel kavramlardan biri de Batı-dışı modernlik kavramıdır. Bu kavramla
sosyolojideki modernleşme literatürünün bakış açısı tersine çevrilmiştir (Şahin,
2017: 37).
2000’li yıllarda, Ankara, İstanbul, Mimar Sinan, Boğaziçi, ODTÜ, Ege ve Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji bölümlerinde yapılan araştırmalarda öne çıkan çalışma konuları hangileridir?
2000’li yıllarda, Ankara, İstanbul, Mimar Sinan, Boğaziçi, ODTÜ, Ege ve Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji bölümlerinde şiddet, kadın, yaşlanma, yoksulluk, eşitsizlik, işsizlik, ayrımcılık, teknoloji, kimlik, gençlik, turizm, çevre ve kimlik yapılan alan araştırmalarının konularını içermektedir.