ÖZALLI YILLAR (1980-1991)
1950 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümünden mezun olduktan sonra memuriyet hayatına nerde başlamıştır?
1950 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümünden mezun olduktan sonra aynı yıl memurluk kariyerine Ankara’da mühendis olarak başladı. Göreve başladıktan iki yıl sonra uzmanlığını geliştirmek üzere ABD’ye gönderildi. Teksas Tech Üniversitesinde ekonomi alanında uzmanlık yaptı; bu eğitimi daha sonraki yıllarda Özal’ın ekonomik dönüşüm yapması için gerekli altyapıya sahip olmasını sağladı.
1977 Yılında siyasete başlayan Özal hangi görevlerde bulunmuştur?
1977 yılında siyasete giren Özal, İzmir’de Millî Selamet Partisi (MSP)den milletvekili adayı oldu ancak seçilemedi. İki yıl sonra Demirel hükûmeti zamanında hem DPT Müsteşarı hem de Başbakanlık Müsteşarı olarak atanarak güçlü bir konum elde etti. 24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Paketi’nin asıl hazırlayıcısı olarak ekonomik dönüşüm hamlesinin öncüsü oldu. 12 Eylül 1980 tarihinde Genelkurmay Başkanı Kenan Evren liderliğinde gerçekleşen askerî darbeden sonra darbe lideri Orgeneral Evren tarafından, biraz da 24 Ocak Kararlarını uygulaması için ekonomiden sorumlu devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olarak atandı.
28 Ocak 1980 ekonomik istikrar programının mimarı kimdir?
12 Eylül askerî yönetimi, zamanın DPT Müsteşarı ve Başbakanlık Müsteşarı Özal tarafından hazırlanan ve Demirel hükûmeti tarafından hükûmet programı olarak kabul edilen 28 Ocak 1980 ekonomik istikrar programını uygulaması için programın mimarı Özal’ı kurulan geçici hükûmette başbakan yardımcısı olarak atamıştır. Özal da 28 Ocak kararlarını uygulamak ve ülkeyi ekonomik darboğazdan kurtarmak amacıyla kendisinden beklendiği gibi hızlı bir şekilde ekonomik tedbirler almış, kısa süre içinde %100’leri aşan enflasyon daha katlanılabilir rakamlara düşürülmüştür.
İkinci Cumhuriyet tartışmaları ne zaman başlamıştır ve içeriği nedir?
1990’ların başında kullanılmaya başlanan bu kavram, Türkiye’deki siyasal sistemin daha çoğulcu ve daha demokratik olmasını, bunun için de ülkedeki bütün bürokratik vesayet kurumlarının etkisinin ortadan kaldırılmasını öngören liberalizm ile sol bakış açılarının sentezine dayanan bir siyasi düşüncedir. İkinci cumhuriyet denilmesinin nedeni, yeterince demokratik olmaması ve vesayetçi bir azınlığın iktidarına dayandığı için birinci cumhuriyet devrimine yönelik getirilen eleştirilerdir.
Özal’ın söylemleri genel manada hangi hususlara dayanmaktaydı?
Özal’ın söylemi genel manada ekonomik ve siyasi liberalizme dayanmaktaydı. Çok farklı konuşmalarında sıklıkla ifade ettiği bazı ilkeler Özal düşüncesinin temel ilkeleri olarak ön plana çıkmaktadır. Bunlardan düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, teşebbüs (ekonomik girişimde bulunma veya yatırım yapma) özgürlüğü en sık vurgulananlardır. Bunların dışında muhafazakârlık/ahlakçılık, liberalizm ve sosyal adalet, gelenekselcilik de Özal konusunda yapılacak bir okumadan ortaya çıkabilen temel ilkelerdir.
Beyaz Türk-Siyah Türk kavramları ne ifade etmektedir?
Bazı akademisyenlerin ortalama Türkiye halkı ile devlet seçkinlerinin farklılığını vurgulamak için yaptıkları bir kavramsallaştırmadır. Beyaz Türkler Batılılaşmış, mavi renkli, eğitimli, seküler ve İstanbul şehrinin seçkinleri olarak bilinen ve ülkenin siyasi, ekonomik ve kültürel hayatını kontrol eden etkili bir azınlığı ifade etmektedir. Siyah Türkler ise Anadolulu, eğitim görmemiş, bıyıklı, esmer tenli ve geleneksel çoğunluğu ifade etmede kullanılır.
Türkiye’de yapılan en sert ve etkili darbe hangisi olmuştur ve günümüzdeki etkileri nedir?
12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleşen Türkiye’nin 3. askeri darbesi, bütün darbelerin en sert ve etkili olanıdır. Komuta kademesi tarafından gerçekleştirilen bu darbe ile ülke siyaseti keskin bir kırılma yaşamıştır. Üç yıl boyunca Millî Güvenlik Konseyi (MGK) üzerinden ülkeyi yöneten askerler, bu süre zarfında bugün hâlâ yürürlükte olan 1982 Anayasası’nı da hazırlatıp uygulamaya koydular.
Darbeden hemen sonra ilk olarak Türkiye’deki siyasal rejim ve rejimin istikrarını sağlama çabaları sonucunda kurulan hükumetin başına kim getirilmiştir?
Darbeden hemen sonra ilk olarak Türkiye’deki siyasal rejim ve rejimin istikrarını sağlama çabaları üzerinde duruldu. Bunun için de kısa süre içinde sert bir şekilde siyasi ve sivil alana müdahale edildi. Darbeden sadece bir hafta sonra Konsey üyeleri TBMM’de yemin ederek “meşruiyet” sağlamaya çalıştılar. Emekli bir amiral olan Bülent Ulusu’ya kurdurulan hükûmet için de Meclisten güvenoyu alınarak yönetim tam anlamıyla devralındı.
12 Eylül darbesi sonrası siyasi partiler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları açısından ne gibi sonuçlar doğurmuştur?
Darbeciler önce parlamentoyu ve hükûmeti dağıtarak bizzat devleti yönetmeye başladı. Hemen akabinde bütün siyasi partileri kapattı. Atatürk’ün partisi CHP bile kapatılmaktan kurtulamadı. Büyük partilerin liderleri Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan ve Alpaslan Türkeş zorunlu ikamete tabi tutuldular. Bu dört liderden Ecevit ve Demirel bir aylık bir gözaltı süresinden sonra serbest bırakılırken Erbakan 1.5 yıl, Türkeş ise 4 yıl tutuklu kaldılar. Ülkedeki bütün taşra idari teşkilatları da görevden alındı. Seçimle yönetime gelen bütün belediye başkanları görevden alındı, bütün belediye meclisleri feshedildi. Taşradaki idari görevlere subaylar getirildi. Tüm sendika, sivil toplum örgütleri, kitle örgütleri ve derneklerin de faaliyetleri durduruldu. Devam etmekte olan bütün grev ve lokavtlar kaldırıldı; Türk-İş dışındaki DİSK, MİSK ve Hak-İş gibi bütün işçi sendikalarının faaliyetlerine son verildi. Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Türk Hava Kurumu haricindeki bütün dernek ve sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri yasaklandı.
Danışma Meclisi ne zaman kuruldu ve görevi neydi?
29 Haziran 1981 tarihinde çıkarılan bir yasayla Kurucu Meclis kuruldu. Kurucu Meclis, MGK ve Danışma Meclisi olmak üzere iki kanattan oluşmaktaydı. Asıl yetki, Evren ve dört kuvvet komutanı olmak üzere beş generalden oluşan MGK’nin elindeydi. Anayasa, seçim kanunu ve siyasi partiler kanununu hazırlamak amacıyla kurulan 160 kişilik bir organdı. Üyelerinin 120’si valilerin vilayetlerindeki insanlar arasından önerdiği kişiler arasından, 40’ı ise doğrudan MGK tarafından seçilmişti. Danışma Meclisinin en temel görevi askerlerin istekleri doğrultusunda yeni bir anayasanın hazırlanmasıydı.
1961 ve 1982 Anayasaları arasındaki farklar nelerdir?
Birincisi, 1982 Anayasası 1961 Anayasası’na göre daha az katılımcı bir demokrasi modelini öngörmüştür. 1961 Anayasası’nın hazırlanmasında katılımcılık daha yüksekti. Ayrıca hak ve özgürlükler konusunda önceliği kurumlara ve devlete değil, bireye vermekteydi. Özgürlüklerin tanınması konusunda daha yasakçı bir metin olan 1982 Anayasası’nda ise kamu yararının kişilerin yararından önce geldiği anlayışı ve siyasi istikrarsızlık kaygısı sebebiyle temel haklarda ve özgürlüklerde sınırlamalara gidilmiş ve özgürlük alanı daraltılmıştır. İkincisi, 1982 Anayasası ülkedeki kurumsal vesayeti daha da ağırlaştırmıştır. 1961 Anayasası ile kurulan Anayasa Mahkemesi ve DPT gibi kurumların varlığını devam ettirmenin yanında 1982 Anayasası, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) gibi yeni vesayetçi kurumları da bunlara ilave etmiştir. Üçüncüsü, 1961 Anayasası’nda, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu olmak üzere iki kanatlı bir yasama organı öngörülmüştü. 1982 Anayasası bunu kaldırmış, yeniden tek kanatlı bir meclis oluşturulmuştur. Dördüncüsü, 1982 Anayasası yürütmeyi, özellikle de cumhurbaşkanlığı makamını güçlendirmiştir. Beşincisi, 1961 Anayasası’nın yapım aşamasında ve halkoyuna sunulması sırasında bazı siyasi partiler ve muhalefet grupları etkili roller oynamışlardı.
1982 Anayasası’nın halkoylamasıyla kabul edilmesinden sonra 1983’te yapılan seçimlere hangi partiler katılmıştır?
Askerler, ABD ve İngiltere benzeri iki partili bir sistemi hakim kılarak ülkeye istikrar getirmeyi düşündüler. Kapatılan partilerin yerine, askerlerin inisiyatifinde, sağ cenahta Turgut Sunalp adında bir emekli orgeneralin liderliğinde 16 Mayıs’ta Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) kurulmuştur. Yine askerî yönetimin onayıyla merkez solu temsil etmesi için askerî yönetimin başbakanlık müsteşarlığına getirdiği Necdet Calp liderliğinde 20 Mayıs’ta Halkçı Parti (HP) kurulmuştur. Ancak beklenmedik bir şekilde HP ile aynı gün Turgut Özal da ANAP’ı kurarak seçimlere katılma kararı almıştır. 12 Eylül askerî yönetimi ilk başlarda planları bozuluyor diye Özal ve ANAP’ın seçimlere katılıp katılmamasına izin verme konusunda tereddütler yaşamıştır. Neticede bu “yarım” partiden bir zarar gelmeyeceğine kanaat getirilerek ANAP’ın seçimlere girmesine müsaade edilmiştir.
6 Kasım 1983 seçimleri nasıl sonuçlanmıştır?
MDP, HP ve ANAP 6 Kasım 1983 tarihinde yapılan genel seçimlerde yarıştılar. ANAP seçimlerden birinci parti olarak çıktı ve oyların %45.1’ini alarak 211 milletvekili çıkarmayı başardı. HP %30.5 oy oranıyla 117 milletvekilliği kazandı. Askerin desteklediği MDP ise ancak üçüncü olabildi; %23.3 oy oranıyla sadece 71 milletvekili çıkarabildi.
13 Aralık’ta göreve başlayan Özal hükûmeti sonrasında ekonomide ne tür önemli gelişmeler olmuştur?
Özal birinci hükûmet döneminde ekonomide önemli yapısal adımlar atmış ve ekonomiyi modernleştirerek yeniden yapılandırmıştır. Ekonominin büyümesine ve ihracatın artmasına öncelik verilmiş,vergi sistemi yeniden yapılandırılmış, modern bir vergi toplama sistemi geliştirilmiştir. Türkiye’nin vergi sistemi Avrupa Birliği’nin vergi sistemi ile uyumlu hâle getirilmiştir. Özellikle Kasım 1984’te kabul edilen ve birkaç ay sonra yürürlüğe giren, %10’luk katma değer vergisi (KDV) çok etkili olmuştur. Kapsamlı bir vergi reform paketi de 1986 yılında uygulamaya konularak 3239 sayılı Yasa ile on iki farklı vergi yeniden yapılandırılmış ve emlak vergisi yerel idarelere devredilmiştir. 1982 yılında bir dönüşüm yaşayan KİT’ler, 1983 yılında 34 milyar TL zarar ederken piyasa şartlarında faaliyetlerde bulundukları 1984’te 465, 1985’te 834, 1986’da 795, 1987’de ise 859 milyar TL kar elde ettiler.
Siyasi Yasakların Kaldırılması İçin Referandum ne zaman yapılmıştır ve sonuç ne olmuştur?
1987 yılına gelindiğinde siyasi yasakların kaldırılması sorunu daha fazla tartışılmaya başlandı. Bunun üzerine Başbakan Özal konuyu referanduma sunmayı önerdi. Bütün muhalefet partileri (SHP, DYP, RP ve MÇP) siyasi yasakların kalkması için kampanya yürütürken iktidardaki Özal’ın ANAP’ı ise 12 Eylül’e neden olan liderlerin tekrar siyasete dönmemelerini istediği için “Hayır” kampanyası yürüttü. Bu kampanyadan, Özal’ın “Hayır’da hayır vardır” sözü akıllarda kaldı. Siyasi yasakların kalkıp kalkmaması konusunda 6 Eylül 1987 tarihinde yapılan anayasa değişikliği referandumunda kullanılan oyların %50.2’si evet yönünde, %49.8’i ise hayır yönünde olunca kıl payı da olsa yasakların kalkması sağlandı. Beklendiği gibi yasağı kalkan “Dörtler” hemen aktif siyasete girdiler. Demirel DYP’nin, Ecevit DSP’nin, Erbakan RP’nin ve Türkeş MÇP’nin genel başkanları oldular.
29 Kasım 1987 tarihinde yapılan erken genel seçimlerde hangi parti üstünlük sağlamıştır?
29 Kasım 1987 tarihinde yapılan erken genel seçimlerde ANAP, güçlü toplumsal tabanları ve liderlikleri olan SHP ile DYP gibi yeni muhalefet partileriyle ve yeniden siyasete dönen meşhur Dörtlerle yarıştı. Seçimlerde %36.3 oranında oy alan ANAP, 292 milletvekili kazandı. Merkez solda yer alan SHP %24.7 oy oranıyla 99 milletvekili çıkarırken merkez sağda yer alan DYP ise %19.1 oy oranıyla 59 milletvekilliği kazandı. Seçimlerin sonucunda Özal ikinci hükûmetini kurarak güvenoyu aldı ve değişim siyasetine kaldığı yerden devam etti.
Barış Suyu projesi nedir?
Başbakan Turgut Özal’ın Orta Doğu’daki barış görüşmelerine katkı sağlamak için, Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin suyunu iki farklı boru hattıyla su sıkıntısı çeken bölge ülkelerine ulaştırılmasını amaçlayan uluslararası bir projedir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin sekizinci Cumhurbaşkanı kimdir ve ne zaman seçilmiştir?
Türkiye’nin 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in yedi yıllık görev süresinin bitmesinin ardından 31 Ekim 1989 tarihinde Mecliste cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılmıştır. 31 Ekimde yapılan 3. tur oylamada Türkiye siyasi tarihinde bir ilk gerçekleşerek gerçek manada sivil bir siyasi lider olan Başbakan Özal cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Özal cumhurbaşkanı iken ülkenin dış politikasında etkili olduğunu gösteren en önemli gelişme hangisidir?
Özal’ın cumhurbaşkanı iken ülkenin dış politikasında etkili olduğunu gösteren en önemli gelişme Körfez Savaşı’dır. Cumhurbaşkanı Özal, Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgali üzerine başlayan Körfez Krizi ve Savaşı’nda çok etkin bir rol oynamıştır. Saddam Irak’ını Türkiye için de tehdit olarak gören Özal, Saddam’ı iktidardan düşürmek için çabalamıştır. Biraz da bu nedenle ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyona tam bir destek vermiştir. Bazıları bunu Amerikancı olarak niteleseler de o dönemde hemen hemen tüm dünya ülkeleri ABD ile birlikte hareket etmişlerdi. Özal, ABD’nin talebinden önce Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattı’nı kapatmış; BM kararından sonra da İncirlik Hava Üssü’nü koalisyon uçaklarının kullanımına açmıştır. Aslında bu gelişmeler, Özal’ın pro-aktif siyasetinin birer tezahürüydüler.
ANAP iktidardan hangi seçimle düşmüştür?
ANAP’ın 1989 yılındaki yerel seçimlerde ciddi bir düşüş göstermesi (%21) gerekçe gösterilerek hükûmetin meşruiyeti sorgulanmaya başlanmıştı. Partinin kurucusu olan Cumhurbaşkanı Özal’a da danışılarak 24 Ağustos 1991’de TBMM’de Seçim Yasası değiştirilerek genel seçimlerin 20 Ekim 1991 tarihinde yapılması kararlaştırıldı. ANAP ise %24 oy oranıyla ancak 115 milletvekili çıkararak iktidardan düştü.
ANAP’ın iktidardan düşmesinin nedenleri nelerdir?
ANAP’ın iktidardan düşmesinin nedenleri analiz edildiğinde birkaç faktörün önemli rol oynadığı görülür. Bunların başında Özal sonrasında genel başkan olan kişilerin Özal’ın başlattığı reform programını uygulayamamaları gelmektedir. Özellikle Mesut Yılmaz’ın başkanlığı döneminde ANAP sıradan bir merkez sağ partiye dönüştü. Bunun sonucu olarak da parti içinde ciddi bir ikilik, muhafazakârlar ve liberaller ortaya çıktı. Liberalleri temsil eden Yılmaz, muhafazakâr kanadın önde gelenlerini tasfiye edince ANAP önce birliğini sonra da ciddi bir şekilde gücünü kaybetti ve tabii ki 1983’ten beri iktidarda bulunan bir partinin yıpranmışlığı da ilave edilmelidir. İktidardaki her parti gibi ANAP da iki dönem hükûmet olmanın bedelini seçimlerde ödemek durumunda kalmıştır.