Dünya Ekonomisine Eklemlenme (1946-61)
Potsdam Konferansı'nda imzalanan ve İkinci Dünya Savaşı'nı sonlandıran barış antlaşması hangi temel başlıkları içermektedir?
İkinci Dünya Savaşı’nı sonlandıran barış antlaşması aşağıdaki
temel başlıkları içermektedir:
- Milliyetçiliğin ve militarizmin ortadan kaldırılması, (diğer bir ifade ile Nazizmin kökünün kazınması ve Almanya’nın askersizleştirilmesi),
- Almanya’nın ve Avusturya’nın (barış düzenlenene kadar) dört işgal bölgesine ayrılması, Berlin’e özel bir statü tanınması,
- Almanya’nın küçültülmüş sınırlarının ötesinde kalan Almanların, yeni Almanya’da iskân edilebilmesi için bulundukları bölgelerden “nazikçe” göçlerinin sağlanması
- Alman askeri gücünün kaynağı sanayi tesislerinin imha edilmesi (silah üretimi ile bağlantılı olanlar tamamen yok edilecek ve Alman yaşam standartlarının Avrupa ortalamasını aşmamasının sağlanması için diğer üretim alanların da kontrolüne gidilecek)
- İşgal bölgelerini yöneten askeri komutanlar arasında eşgüdümü sağlamak üzere Denetleme Kurulu oluşturulması ve onun gözetiminde yerel yönetimler ve Alman merkezi makamlarının görevlendirilmesi.
Varşova Paktı hangi amaçla kurulmuştur?
NATO’nun kuruluşu sonrası, 1955’te Federal Almanya’nın NATO’ya alınmasının da tetiklemesi ile Varşova’da sekiz sosyalist ülkenin imzaladığı Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması ile Varşova Paktı kurulmuştur.
Bretton Woods kriterlerinin kabul edilmesi ile birlikte hangi uluslararası kuruluşlar kurulmuştur?
İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan ekonomik ortam, savaş sırasında, 1944’de ABD’nin küçük bir şehri olan Bretton Woods’da oluşturulmuştur. Dünya’daki bütün ulusların, günümüzde de ekonomik hayatlarını en çok etkileyen kurumlar, Uluslararası Para Fonu (IMF, the International Monetary Fund) ve bugünün Dünya Bankası’nın (World Bank) bir parçası olan Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası (IBRD, the International Bank for Reconstruction and Development), bu şehirde toplanan Para ve Finans Konferansı’nda tartışılmış ve vücut bulmuşlardır.
Birinci Dünya Savaşı ile İkinci Dünya Savaşı arasında uluslararası piyasalarda hangi finansal sıkıntılar meydana gelmiştir?
Birinci Dünya Savaşı boyunca, savaşı finanse etmenin para değerleri üzerinde
aşındırıcı etkisi olmuştur. Savaş boyunca Merkez Bankası matbaaları savaşın maliyetlerini karşılamak için, hazine odalarındaki altınlardan daha fazla kâğıt para basmışlardır. Savaştan sonra ise, savaş tazminatları da aynı türde bir soruna neden olmuştur. Tazminatları ödemek üzere basılan paralar da -ticaret için zorunluluk olan- ülke paralarının değerlerinin karşılaştırılmasını zorlaştırmıştır. Ek olarak iki savaş arasında ülke paralarının değerleri üzerinde karşılıklı anlaşılmış bir kurun olmaması uluslararası ticareti daraltmıştır. Savaş arası dönemde, işsizlik ve enflasyonla bireysel olarak mücadele eden ülkeler, birbirlerini açlığa itercesine para ayarlamalarına (devalüasyon), kambiyo kontrollerine, gümrük vergilerini yükseltmeye ve dış ticaret ile ilgili miktar kısıtlamalarına yönelmişlerdir.
Altın para standardı Merkez Bankaları'nın para basma yetkilerine nasıl bir standart getirir?
“Altın para” ya da “altın standardı” sisteminde, Merkez Bankalarınca basılan paranın banka da birebir altın karşılığı vardır. Diğer bir ifade ile Merkez Bankası’nın kasasındaki altın, piyasadaki tüm kâğıt paradan az değildir. Böyle bir durumda piyasada dolaşan paranın değerini belirleyen aslında Merkez Bankası’nın kasasındaki altın vb. değerli madendir. Bu sistem Bretton Woods görüşmeleri ile değişmiştir.
Bretton Woods'ta küresel piyasalardaki para kurlarının belirlenmesi için nasıl bir standart getirilmiştir?
Savaş sonrası paraların altına bağlı olamayacağı gerçeği ile karşı karşıya olan ülkeler, Bretton Woods’ta, güvenilir bir paraya karşı kurun oluşması ile uluslararası ticarette para sorunlarının çözümlenebileceğini düşünmüşlerdir. Bu yapıda sadece doların altına karşı bir değeri vardır: 1 ons altın = 35 dolar. Diğer ulusal paralar dolara karşı bir değer (kur) ilan etmişlerdir. Bu yeni sistem “altın kambiyo” sistemidir ve 1970’lerdeki krize kadar, uluslararası ödemelerde uygulanacak olan sistem de budur.
Altın kambiyo sistemi dolara rezerv para özelliği kazandırmıştır. Diğer bir ifade ile altın kambiyo sistemi altında bütün Dünya’daki Merkez Bankaları kasalarında, dış ödemeler için altın ve dolar tutacak; dış ticaret ödemelerinde bu ikisini bir birine denk olarak kullanabileceklerdir.
Klasik iktisat teorisinden farklı olarak Keynes'in hangi iktisadi görüşü ileri sürmüştür?
Keynes teorisinde, toplam talebin bir ekonomide en önemli taşıyıcı güç olduğu iddia etmektedir. “Klasik iktisat teorisi” olarak adlandırılan kendisinden önceki teori ise arzın öncelikli olduğunu vurgulamaktadır. Bu basitçe Keynes’e göre talebi oluşturan hükümet (ya da devlet), işletmeler ve hane halklarının toplam harcamalarının değişmesinin ekonomik krize engel ya da neden olabileceği fikridir. Klasikler de aynı etkiyi arz yani üretimin yapacağını düşünmektedirler. Keynes ekonomide (1929 krizi gibi) bir sorun olduğunda talebi harekete geçirecek devlet müdahalelerinin ekonomiyi canlandırabileceğini iddia etmektedir. Müdahale ise devletin gelirlerine bağlı olmaksızın örneğin bireylerin gelirlerine zam yaparak ya da sonuçları uzun vadede alınacak kamu yatırımları yaparak oluşturulabilir. Bu nedenle Keynesyen iktisat teorisi ile açık bütçe finansmanı arasında bir ilişki vardır.
1946 İvedi Sanayi Planı hangi amaçla hazırlanmıştır?
Amaç, ülkenin savaş koşullarından barışa geçişini temin ederken, “hem sanayi, hem ziraatı geliştirecek ve ulaştırma işlerini genişleterek memleketi süratle bir kül haline koyacak çareler bulmak”tır. Plan diğerleri gibi, yatırım için devletin öncülüğünü önemsemektedir ve Etibank ve Sümerbank’ın aracılığı ile kullanılacak 300 milyon TL’lik bir finansman gerektirmektedir.
İç borçlanma nedir? Türkiye'de ilk kez ne zaman gerçekleştirilmiştir?
Genellikle kamu bütçesindeki hizmetlerin finansmanı için, hükümetlerin, ülke sınırları içinde kişi ya da kurumlara ulusal para cinsinden borçlanmasına iç borçlanma (istikraz) denilmektedir. İç borçlanma, bireysel tasarrufların devlet eliyle kullanılması nedeniyle, satın alma gücünün özel kesimden kamusal kesimlere aktarılması olarak düşünülebilir. 1933’e kadar Türkiye’de iç borçlanma yapılmamıştır. Bütçe açıklarının finansmanı için iç borçlanmaya ise ilk kez 1946-1950 döneminde gidilmiştir.
Sabit döviz kuru sistemi Türkiye'de hangi dönemlerde uygulanmıştır?
Türkiye’de Özal’lı yıllardaki değişikliklere kadar ayarlanabilir sabit döviz kuru ve sıkı kambiyo kontrolleri uygulanmıştır. Sabit döviz kuru sistemlerinde ulusal paranın yabancı paralar karşısındaki değeri, ülkenin para otoritesi tarafından resmi olarak belirlenmektedir. Sabit kurun ayarlanabilir olması, ulusal paranın değerinin belirlenen kriterlere göre zaman zaman ancak resmi otoriteler tarafından değiştirilebileceğini göstermektedir.
Dış ticaret dengesi ile ulusal paranın yurt dışı değeri arasında nasıl bir ilişki vardır?
Dış ticaret dengesi ile ulusal paranın yurt dışı değeri arasında yakın ve karşılıklı bir ilişki söz konusudur. Dengenin sonucu para üzerinde etkili olduğu gibi, para değeri değiştirilerek de ihracat ve ithalata müdahale edilebilir. Bir ülkenin dışarıya sattıkları (ihracat), dışarıdan aldıklarından (ithalat) çoksa, bütün ülke sınırlarından mal ve hizmet giriş ve çıkışlarını gösteren tablo “ödemeler dengesi” fazla verir ve ulusal paranın değeri yükselir (revalüasyon). Eğer ithalat ihracattan fazla ise ve bu süreklilik içeriyorsa, ulusal paranın değeri düşer (devalüasyon).
IMF'ye üye olmadan alınan 7 Eylül 1946 istikrar kararları ve kur düzenlemesi hangi nedenlerden dolayı alınmıştır?
IMF’ye üye olmadan alınan 7 Eylül 1946 istikrar kararlarının ve kur düzenlemesinin arkasında şu nedenler bulunmaktadır:
- İlk olarak savaş boyunca yüksek fiyatlarla gerçekleştirilen ihracatın sürdürülmesinin mümkün olmadığı düşünülmektedir.
- İhraç ürünlerimizin fiyatlarındaki olası bir düşüşün Türk üretici ve ihracatçılarını zor durumda bırakma endişesi taşınmaktadır.
- Dış ticaret büyük oranda kliring ve takas yöntemi ile (temelde malın malla değişimi ile) yapıldığı için, ticarettin avantaj mı dezavantaj mı yarattığını ödemeler dengesi aracılığı ile izlemek mümkün değildir.
- Kamu yöneticileri, savaş boyunca 1930’da belirlenmiş kuru koruyarak TL’nin dış değerini sabit tutmuşlardır. Fakat yurt içinde, gerek çalışan insan sayısının düşmüş olmasından gerek hükümetin düşük fiyatlı satın almaları nedeni ile insanların ürünleri saklamasına yol açmıştır. Bundan dolayı yüksek oranlı enflasyon yaşanmıştır.
1946 Devealüasyonu ödemeler bilançosunu nasıl etkilemiştir?
1946’da kur değişince yurt dışından alınan ürünlerin 1 doları, yurt içinde artık 2,8 lira edeceği için ithal ürünleri pahalanmıştır; daha önce yurt içinde 1,30 liraya üretilen bir ürün yurt dışında 1 dolardan satılırken, şimdi 2,8 TL’ye üretilenler 1 dolardan satılabileceği için ihracat ürünleri de ucuzlamıştır. Bu devalüasyonun ödemeler bilançosu dengeleme yöntemidir.
İthal ikamesi nedir?
İthal ikamesi, yurt dışından ithal edilmekte olan malların, koruyucu ve özendirici önlemlerle yurt içinde üretilmesini öngören bir sanayileşme politikasıdır. İthal ikamesi politikası, bir yandan yüksek gümrük koruma önlemleriyle ithalatı kısıtlarken bir yandan da teşvik önlemleriyle ithal edilen malın yurtiçinde üretilmesini sağlamaya yönelir. Bu politikada ülke içinde kurulan üretim birimleri, her türlü dış ticaret ve kambiyo politikalarıyla dış piyasanın rekabetinden korunmaya çalışılır.
Kalkınmanın finanse edilmesinde hangi kaynaklar kullanılır?
Kalkınmanın finanse edilmesinde kullanılabilecek kaynakları üç başlık altında sınıflamak mümkündür. Ülke içi tasarrufları hedef alan kaynaklar, dış borçlar, para basılması.
Ülke kaynakları, iç istikraz, zorunlu tasarruf veya çeşitli fon adları altında ifade edilebilirler ama nihayetinde devletin vergiler ya da iç borçlanma aracılığı ile oluşturduğu sermayeden ibarettirler. Bu kaynakların ikisi de bireylerin gelirlerin yüksek olmasına bağlıdır.
Dış borçlanma başka ülkelerinin ya da başka ülkelerdeki bireylerin tasarruflarının (servetlerinin) ödünç alınmasıdır. Ve kalkınmayı finanse etmenin ikinci yolu olarak düşünülebilir. Bu yöntem borcun alınış koşullarıyla ve yatırımların bu koşullardan daha iyi gelir getirmesi ile yakından ilişkilidir.
Yurt içindeki yatırımlar ulusal para cinsinden ise Merkez Bankası matbaasının çalıştırılması yani para basılması ile de karşılanabilir. Bu yöntem diğer iki yol düşünüldüğünde daha az tepki çeken, sadece hükümetin karar verebileceği bir seçenek olduğu için az acılı kabul edilen bir yöntemdir. Bununla birlikte üretim olmadan alım gücü yaratma şansı verdiği için, enflasyona neden olabilir ve bu nedenle bireylerden alınan vergiye benzer sonuçları vardır.
1958 İstikrar Tedbirleri öncesinde IMF ile anlaşılan kredi anlaşması hangi başlıkları içermektedir?
Üzerinde uzlaşılan kredi anlaşması;
- Para arzının kontrol altına alınması, kredi hacminin daraltılması
- Kamu iktisadi kuruluşlarının ürünlerinin fiyatlarının yükseltilmesi
- İhracat artırılmak için destekleme tedbirleri alınması
- Denk bütçe sağlayacak şekilde kamu harcamalarının azaltılması
- Yatırımlarda verimli ve kısa vadeli olanlara öncelik verilmesi
- Türk lirasının değerinin düşürülmesi temel başlıklarını içermektedir.
Ekonomi teorisi açısından kalkınma ve büyüme arasındaki farklılıklar nelerdir?
Ekonomi teorisi açısından kalkınma niteliksel bir dönüşümü simgeler, büyüme ise daha çok sayısal bir kavramdır. Örneğin eğitim, sağlık değişkenleri kalkınma göstergeleri olarak düşünülebilir. Ekonomik büyüme ile birlikte sağlık ya da eğitim hizmetlerinin gelişmesi ve insanların yaşamlarına kalite getirmesi beklenir.
1950'li yıllarda eğitim ve sağlık alanlarında nasıl gelişmeler yaşanmıştır?
Türkiye’de, dönemin başında 1950’de ilkokul için okul çağındaki çocukların %69’u, ortaokul çağındakilerin %5’i, lise çağındakilerin %1,3’ü okula gitmektedir. 1960’da bu oranlar sırasıyla %81, %15, %3 olmuştur.
1946’da Türkiye’de tüberküloza bağlı ölümler yüz binde 150 iken, 1960’da yüz binde 52’ye inmiştir. Dönemin başında 1950’de her bin bebekten 233’ü kaybedilirken, 1960 gelindiğinde bu oran 176’ya düşmüştür.
Öte yandan 1950-1955 arasında Türkiye’de ortalama insan ömrü 43,6’dır. Diğer bir ifade ile ülkede 50 yaşını görenler azınlıktadır. 1960-1965’de ise ortalama ömür 52,1’e yükselmiştir. Toplamda bütün yaşam kalitesine ilişkin göstergeler bir gelişme olduğunu göstermektedir.
1950'li yıllarda sanayi sektöründe nasıl gelişmeler yaşanmıştır?
Bu dönemde sanayi sektörü gelişmiştir. Sanayi sektörünün bu gelişiminde ilk kez devletin itmesinin değil, aksine devletin getirdiği bazı sınırlılıkların katkısı olduğundan söz edilebilir. 1954’den sonra dış ticaret hadlerinin daralması, gelirleri de artmış hane halklarının almak istedikleri ürünler için yurt içinde talep yaratmıştır. Taksitli satışlar kısa sürede alışıla gelen bir alış veriş türü haline gelmiştir ki düzenli bir gelirin göstergesi olarak düşünülmesi gerekir. İthalatın daralması, düzensiz geliri olan kentli büyük/küçük tacir sınıfını ilk kez kendisine güveneceği bir gelir seviyesine ulaşmasına neden olmuştur. Bu grup 1954’e kadar yabancı ürünlerin ithalatçıları, 1954’den sonra, ithalat imkânı kalmayınca yabancı ortakları ile içeride çoğunlukla montaj hatlarında üretim yapan Türkiye’nin ilk sanayicilerini oluşturmuşlardır.
1950'lerde Türkiye'nin köy ve kent nüfusları nasıl bir değişime uğramıştır?
1950’lerde kentleşme, uygulanan pek çok politikanın beklenmeyen bir sonucu, bir yan etkisi olarak ortaya çıkmıştır. Bunun ilk nedeni Türkiye’de yaşanan yüksek nüfus artış hızı olarak düşünülebilir. Türkiye Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren nüfus artırıcı politikalar takip etmiştir. 1940 ların ikinci yarısında bu artışın hızlanmasının diğer nedeni ise Cumhuriyetin ilk kuşağının doğurganlık yaşına gelmesi, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle silah altında olan grubun evlerine dönünce evlenmesi ve çocuk sahibi olmasıdır. 1927’de Türkiye nüfusunun 10 milyonu köylerde, 3 milyonu şehirlerde yaşamaktadır. 1950’de aynı rakamlar köy için 16 milyon, şehir için 5 milyon, 2010’da ise kente yaşayan insan sayısı 52 milyondur. 1935’deki nüfus sayımında kent nüfusunun yılda %1,9, köy nüfusunun ise yılda %2,4 büyürken; 1955 sayımlarında 1950-55 arasında kent nüfusu %6,4 büyürken, kır nüfusunun %1,8 büyüdüğü görülmüştür.