Türkçenin Söz Varlığı
Türkçe günümüzde kaç kişinin ana dili olarak konuşulmaktadır?
Türkçe, günümüzde çok geniş bir coğrafyada yaşayan iki yüz milyonun üzerindeki insanın ana dilidir.
Dil içi dünya görüşü nedir?
Bir dilin söz varlığının incelenmesi, o dili konuşan insanların tarihî macerasını ve hangi milletlerle ne tür ilişkilerde bulunduğunu ortaya koyacağı gibi milletin kültür ve düşünce dünyası ile kavramlar dünyasını da gözler önüne serer ki dilcilikte buna “dil içi dünya görüşü” denir.
Dillerin zenginliğinin başta gelen ölçüsü nedir?
Bir dilin zenginliği; ne sözcük sayısının çokluğuyla ne o dili konuşan insan sayısının fazlalığıyla ne de dilin konuşulduğu coğrafyanın genişliğiyle ilgilidir. Dillerin zenginliğinin başta gelen ölçüsü çeşitli duygu, düşünce ve kavramları anlatabilme gücüdür.
Soyutlama nedir?
Bir nesnenin özelliklerinden veya özellikleri arasındaki ilişkilerden herhangi birini tek başına ele alan zihinsel işlem, gerçeklikte ayrılamaz olanı düşüncede ayırmadır.
Hiçbir eğitim almamış ve yabancı bir dilin bozucu etkisinden uzak kalmış, yalnızca ana diliyle hayatını geçiren bir kişinin türetme ve soyutlamaları neden genellikle ana dilinin kurallarına uygun olur?
Çünkü insan ile ana dili ilişkisi, henüz doğmadan başlar ve insanın hem zihin yapısı hem de ses organları ana dilinin mantığına ve ses sistemine göre oluşur. Ana dilinin oluşturduğu bu zihin sistemi, kişinin gördüğü eğitime bağlı olarak gelişir ya da körelir.
Ana dilinden başka bir dili öğrenme durumuyla karşılaşan bir kişide beynin reaksiyonu nasıl olur?
Beyin, ana dilinden başka bir dili öğrenme durumuyla karşılaşan bir kişide önceleri direnç gösterir; ancak zaman geçtikçe durumu kabullenir. Bu direnmenin nedeni de yine ana dilinin insan mantığını kendi yapısına göre kurgulamış olmasıdır. Başka dillerin yıkıcı etkilerinden uzak kalan insanların zihnindeki bu kurgu gelişerek devam eder. Çünkü insan yaşadıkça deneyimi artar ve bu da dil becerilerine yansır. Bir insanın ana dilinin tüm imkânlarının farkında olması ve onları kullanması, hem o dilin içine doğmasıyla hem de bütün eğitimini o dille yapmasıyla çok yakından ilgilidir.
Sözcüklerde anlam genişlemesi nasıl olur?
Sözcükler, ilk ortaya çıktıklarında somut bir durum ya da kavramı karşılayan tek anlama sahip olur. Zaman ilerledikçe ve insanlar tarafından kullanıldıkça sözcüklerde anlam genişlemeleri olur. Anlam genişlemesiyle ortaya çıkan bu farklı anlamlar, bugünkü sözlüklerde maddeler hâlinde sıralanır. Bir sözcüğün çok anlamlı olması, o sözcüğün kullanılma sıklığıyla doğrudan ilgilidir. Bu anlam farklılıklarını bilerek dili kullanmak da o dille sanat eseri ortaya koymanın basamaklarından biridir.
Bir dildeki mecaz dünyasının zenginliği o dili nasıl etkiler?
Mecaz dünyasının zenginliği, yetenekli sanatçıların dili geliştirmesiyle ilgili olduğu gibi bu zenginlik, sanatçıların kendilerini daha iyi ifade etmelerinin de esasını oluşturur. Yani burada karşılıklı birbirini besleme söz konusudur.
Dillerin söz varlıklarında yer alan deyimin tanımı nasıldır?
Konuyla ilgili çalışma yapanların tanımlarından hareketle şöyle bir deyim tanımı yapılabilir: İki veya daha fazla sözcükten oluşan, anlatım gücünü artırmak için az çok mantık dışına kayan, gerçek anlamından uzak, ilgi çekici bir anlam yüküne sahip, bazı sözcükleri değişmeyip bazıları değişebilen, toplum tarafından ortaklaşa benimsenen kalıplaşmış söz gruplarına deyim denir.
Deyimler ve atasözleri arasındaki farklar nelerdir?
- Deyimler yargı bildirmezler.
- Atasözleri de deyimler gibi kalıplaşmış ifadelerdir. Ancak kalıplaşmanın biçiminde bazı farklılıklar vardır. Atasözlerindeki kalıplaşma deyimlere göre daha sıkıdır.
- Deyimler amaç bakımından da atasözlerinden farklıdır. Deyimlerin amacı bir durumu ya da kavramı özel bir kalıp içinde çekici ve etkili bir anlatımla belirtmek iken atasözleri öğüt verme, yol gösterme ya da tecrübe aktarma amacı güderler.
Deyimler ve birleşik sözler arasındaki farklar nelerdir?
- Deyimi oluşturan iki sözcük kesinlikle bitişik yazılmazken, birleşik sözlerin bir kısmı bitişik yazılır.
- Birleşik sözcüğü oluşturan iki sözcük arasında başka hiçbir ek ya da sözcük giremezken deyimde girebilir.
- Deyimleri oluşturan ikinci sözcük normal bir fiil olarak çekimlenir: Göz koydu, göz koymuş, göz koyar vb. “Göz mü koyuyor” kullanımında da deyimin iki sözcüğü arasına soru edatı getirilmiştir. Birleşik sözcükte bu mümkün olmaz.
- Birleşik sözcüğü oluşturan iki sözcük de değiştirilemezken, deyimi oluşturan sözcüklerden biri zaman zaman değiştirilebilir.
- Anlam bakımından da bu iki yapı birbirinden farklıdır. Deyimler derin anlama sahip yapılar iken, birleşik sözcüklerin böyle bir özelliği yoktur.
Bir atasözünün oluşup yaygınlaşması için gerekli olan koşullar nelerdir?
Öncelikle olaylardan ders çıkarmayı becerebilen bir kişinin etrafında olup bitenleri iyi gözlemlemesi, durumu kısa, keskin, insanların zihninde yer edebîlecek bir üslupla dile getirmesi ve bunun insanlar tarafından beğenilmesi gerekir. Atasözüne konu teşkil edecek olayın toplumun geniş kesimlerini ilgilendirecek bir niteliğe sahip olması gerekir ki insanlar, durumu özetleyen söze sahip çıkıp onu sonraki kuşaklara aktarma gereği duysunlar. Atasözlerinin ders verici olma nitelikleri en temel özellikleridir ve yine insan ihtiyacıyla ilgilidir. Yukarıdaki tanımdan çıkan bir başka özellik de atasözlerinin kesin bir yargı bildirmeleri gerekir ki bu yönleriyle deyimlerden kesin olarak ayrılırlar. Bu yapıların başka bir özellikleri ise deyimler gibi kalıplaşmış olmalarıdır.
İkileme nedir?
İkileme, anlatım gücünü artırmak, anlamı pekiştirmek, kavramı zenginleştirmek amacıyla aynı sözcüğün tekrar edilmesi veya anlamları birbirine yakın veya karşıt olan ya da sesleri birbirini andıran iki sözcüğün yan yana kullanılmasıdır.
Her dilde zaman içerisinde birtakım ses ve biçim farklılıkları oluşur. Bu farklılıklar, anlaşmayı zorlaştıracak düzeye ulaşmışsa şive ya da lehçe olarak adlandırılan kollar ortaya çıkar. Bu durumun en belirgin nedeni nedir?
Bu durumun en belirgin nedeni, bir dili konuşan insan ya da boyların birbirlerinden ayrılıp uzunca bir süre değişik coğrafyalarda ve farklı siyasî oluşumların yurttaşları olarak yaşamalarıdır. Ayrı yaşama süresinin uzunluğu ve kollar arasındaki ilişkinin uzun süre kopuk olması bazen bu kolların farklı diller olması sonucunu bile doğurabilir. Nitekim bugün yeryüzünde binlerle ifade edilen dilden söz edilmesinin sebebi budur.
Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra ağızlarla ilgili çalışmalar başlamış ve öncelikle halk ağızlarından sözcük derlemeleri yapılmıştır. Derlenen bu sözcükler hangi isimlerle yayınlanmıştır?
Derlenen bu sözcükler, önce Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi adıyla, sonra daha da geliştirilerek Derleme Sözlüğü adıyla Türk Dil Kurumu tarafından yayınlanmıştır.
Konuşma diline ait sözcüklerin yazı diline geçmesinin en önde gelen şartı nedir?
Konuşma diline ait sözcüklerin yazı diline geçmesinin en önde gelen şartı, bu sözcüklerin yazı diline ait çeşitli metinlerde kullanılmasıdır. Özellikle ortak ya da ölçünlü dili kullanan yazarların eserlerinde kullanılan ağızlara ait sözcükler, yazı diline geçmenin önemli bir aşamasını geçmiş sayılırlar. Bir sonraki aşama ise bu sözcüklerin yaygınlaşıp başkaları tarafından da kullanılır duruma gelmesidir.
Argo nedir?
Argo; toplumda belli bir sosyal sınıfa mensup olanların, daha çok toplum dışı olarak algılanan ve damgalanmış grupların, toplumun diğer kesimlerinden ayrılmak veya gizlenmek içgüdüsüyle kendilerine sözcük ve deyimlerle oluşturdukları konuşma sistemidir. Genel dilin sözcüklerine bazı özel anlamlar vermek ve özel birtakım sözcükler katmakla oluşan argo, bir çeşit özel dil sayılabilir.
Argonun tercih ettiği dil yapısı son derece karmaşık olmakla birlikte birtakım genel ilkeler belirlenmiştir. Bunlardan bazıları nelerdir?
Örtülü sözler kullanma, cins isimlerini daha çok sıfat olarak kullanılmaya uygun sözlerden seçme, eski sözlerden ve ağız unsurlarından yararlanma, genel dildeki sözcüklerin biçimini bozma, önüne ya da arkasına eklemeler yapma, iç düzenini değiştirme, birbirine karıştırma, kırpma, uzatma, hayvanları ve eşyaları konuşturma ve canlandırma, yabancı kökenli sözcükler kullanma ve yabancı ekleri yaşayan dildeki sözcüklere takıp farklı işlevler yükleme; “çalmak”, “ölmek”, “kaçmak”, “yalan söylemek” gibi sözcükler karşılık olmak üzere çok sa- yıda eş anlamlı sözcük kullanma; genel dildeki sözcüklerin anlamlarını kaydırma veya de- ğiştirme; ifadeye renk, abartı, mizah ve ince alay çeşnisini veren sözler oluşturma.
Türkçe'de kök ve bu kökten türetilen sözcüklerin anlamları arasında nasıl bir ilişki vardır?
Birkaç küçük ve nedenleri anlaşılabilir ses değişikliği yaşamış sözcük dışında, Türkçede sözcük kökleri değişmez ve sabit köklere çeşitli yapım ekleri getirilerek yeni sözcükler türetilir. Bu aynı kökten türetilen sözcüklerin anlamları genellikle sözcüğün kök anlamıyla bir biçimde ilişkili olur. Bazı durumlarda sözcük kökünün anlamı ile türemiş olanın anlam iliş- kisi hissedilemeyecek derecede zayıflamış olabilmektedir. Bunun nedeni çoğunlukla sözcüklerin dildeki kullanım sürelerinin uzunluğudur.
Dillerin kendilerine ait kök sözcük sayıları son derece sınırlıdır. Diller bu durumdan kurtulmak, varlık ve oluşları ifade edebîlmek için kendi yapılarına göre nasıl yollar geliştirmişlerdir?
Eklemeli dillerin geliştirdiği yolların en başta geleni, sözcük köküne değişik yapım ekleri getirerek yeni durum, varlık ve kavramları karşılamaya çalışmaktır. Aynı sözcüğe farklı anlamlar yüklemek de bu duruma, yani yenilikleri karşılamaya kendi içinde bulduğu bir başka çözümdür. Bu yüzden sözlükler, bir sözcüğün birden fazla anlamını sıralarlar. Bu çok anlamlılık, sözcüğün kullanım süresiyle ilgili olarak sonradan oluşmuş bir durumdur.