Hilmi Ziya Ülken ve Niyazi Berkes
Hilmi Ziya Ülken kimdir?
Hilmi Ziya Ülken 1901 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. İstanbul Sultanisi’nde lise öğrenimini tamamladıktan sonra Mülkiye’ye devam etti ve 1921 yılında mezun oldu. Öğrencilik yıllarında Reşat Kayı ile beraber Anadolu dergisini 12 sayı el yazması olarak çıkardı. Burada Osmanlıcılığa ve Turancılığa karşı Türkiyeciliği savundu. Anadolu folkloru ve kültürü üzerine yazılar yazdı. Anadoluculuk görüşü bu dönemde şekillenmeye başladı. Atatürk tarafından 1933 yılında Berlin Kütüphanesine araştırmaya gönderildi. Buradan dönüşte yeni kurulan Ankara Üniversitesi’ne Türk Tefekkür Tarihi Doçenti oldu. 1940 yılında felsefe kürsüsü, 1942 yılında sosyoloji kürsüsü profesörlüğüne atandı. Bu dönemde sosyoloji çalışmaları arttı. 1957 yılında Ordinaryüs Profesörlüğe yükseldi. 1971 yılında 70 yaşında emekliye ayrılmasına rağmen 1973 yılına kadar ders vermeye devam eden Ülken, 5 Haziran 1974 tarihinde İstanbul’da vefat etti.
Ülken'in eserleri nelerdir?
Hilmi Ziya Ülken çok yönlü ve çok üretken bir akademisyendir. Çok sayıda basılı eseri vardır. Bazıları ders notu şeklinde ve bazılarında tekrarlar yapılmış olmasına rağmen özgün eserleri dikkate değer miktardadır. Ülken’in kitap halinde basılmış 75 adet eseri, 42 adet Fransızca makale ve tebliği yaklaşık 165 civarında Türkçe makale ve tebliği vardır. Ülken felsefe, sosyoloji ve psikoloji alanında eserler vermiştir. Ayrıca yazdığı romanlar vardır.
Ülken sosyolojinin gelişimi hakkında ne düşünmektedir?
Ülken’e göre sosyolojinin gelişmesinde birbiriyle çatışan bazı akımlar vardır. Hepsinin gayesi ‘insan’ gerçeğini veya insanla ilgili olan bütün alemi en iyi şekilde aydınlatmaktır. Özellikle sosyolojinin ilk ortaya çıktığı tarih kesitine bakacak olursak, toplum hayatında önemli değişmeler ve problemler dikkati çeker. İnsanoğlu tarih boyunca karşılaştığı problemleri çözmek için sürekli gayret gösterdiği halde, kendi içinde yaşadığı toplumun problemlerine de ilgi göstermesi çok doğal bir hadisedir. Dolayısıyla Batı dünyasında Fransız ve Sanayi Devrimleri sosyolojinin gelişmesinde etkili olan faktörlerden sayılır. Bunlara Batı düşüncesinin gelişmesi ve büyük mesafe almasını da eklemek uygun olur. Bu gelişmeler Avrupa’da sosyolojinin bir bilim alanı olarak gelişmesini sağlamıştır.
Ülken'e göre Türkiye'de sosyoloji ne zaman ortaya çıkmıştır?
Ülken’e göre sosyolojinin ortaya çıkmasında Tanzimat önemli bir dönüm noktasıdır. Tanzimat sonrasında Meşrutiyetin ilan edilmesi ülkeye belli bir özgürlük ortamı sağlamıştır. Bu özgürlük ortamından faydalanan zamanın Osmanlı aydınları kendi ülkelerinin ve toplumlarının problemleriyle daha yakından ilgilenmeye başlamışlardır. Bu da sosyolojinin gelişmesine olumlu katkı sağlamıştır. Ülken bu birikim içinde yetişmiştir. Sosyoloji alanındaki görüşleri hem Batı sosyolojisinin temel kavramları, hem de Türk sosyolojisinin çıkış noktasındaki problemlerin etkisiyle şekillenmiştir.
Osmanlının son döneminde toplumun dağılma tehlikesine karşı çözüm önerisi olarak ortaya atılan üç fikir akımı nelerdir?
Osmanlının son döneminde toplumun dağılma tehlikesine karşı çözüm önerisi olarak üç fikir akımı ortaya çıkmıştır. Bunlar, “bizi bir arada tutan siyasi coğrafyadır.” diyen Osmanlıcılar, “millet olmamızın bütünleştirici unsuru İslam dinidir ve İslam birliği ile çözülmekten kurtuluruz.” iddiasındaki İslamcılar ve “bir sosyolojik birim olarak asıl gerçekliğin millet olduğunu” kabul eden Türkçüler'dir.
Ülken Türkçülük üzerine yapılan eleştiriler üzerine hangi görüşü geliştirmiştir?
Ülken doğrudan doğruya Türkçülük üzerine eleştirilerle Anadoluculuk görüşünü geliştirmiştir. Türkçülü- ğün dünya şartlarında gerçekçi olmadığını düşünen Ülken, bunun karşısında sos- yolojik gerçeklere daha uygun gördüğü Anadoluculuğu ileri sürmüştür. Bu yakla- şım tamamen sosyoloji bilimi çerçevesinde yapılmıştır.
Ülken'e göre sosyolojinin konusu nedir?
Ülken sosyolojinin, sosyal yapılar içinde meydana gelen olayları, değişmeleri, sosyal ilişkileri incelediğini belirtir. Bunlar arasında sosyal ilişki alanının önemli olduğunu düşünür. Bu sosyal ilişki kavramının dayandığı temel ise, iş- organizasyon olaylarıdır. Bir iş-organizasyon hadisesi bir taraftan insanların doğup büyümesi, yaşaması, düşünme ve hissetmesi, karşılıklı duygu ilişkisine girmesi; diğer yandan da bazı ortak tasavvurlara sahip olması, ortak değerler edinmesiyle meydana çıkar. Sosyal değerler sosyal iş-organizasyonu’nun fonksiyonudurlar. İş-organisazyon hadiseleri sosyal sahanın temelini teşkil eden çift karakterli hadiselerdir. Sosyal sahada bütün sosyal olayların temeli Ülken’e göre, iş-organizasyon olaylarıdır. Bu temel olaylar üzerinde meydana çıkan din,
ahlak, hukuk, sanat, tefekkür gibi sosyal olaylara “müştak içtimai hadiseler” (ikincil sosyal olaylar) ismini verir.
Ülken'e göre sosyolojide hangi yöntemler sosyal gerçekliğin bilgisine ulaşmada etkilidir?
İnsan bir taraftan şuurlu ve iradeli bir varlıktır, diğer taraftan ise tabiat şartlarıyla kuşatılmıştır. Ortaya çıkan olaylar ve ilişkiler, çok karmaşık bir karşılıklı tesirler şebekesi içinde meydana gelmektedir. O halde bu karşılıklı tesirler şebekesini keşfetmek önemlidir. Sosyolojinin yakın tarihinde geliştirilen üç yöntem öne çıkar. 1- Sosyal Monografi, 2- İstatistik Yöntem, 3- Tarihî Yöntem. Bunlar sosyal gerçekliğin değişik boyutlarını ortaya çıkarmak için kullanılır. Ülken bu üç yöntemin birbirini tamamlayıcı şekilde kullanılabileceğini düşünür. Çünkü Ülken’in düşündüğü sosyal gerçekliğin bilgisine ancak böyle ulaşılabilir.
Ülken' göre 'sosyoloji' nedir?
Sosyoloji, “en objektif ve en yoğun tortulardan başlayarak derece derece kaideler, yaygın kanaatler ve değerler, nihayet şahsi değer yaratmalarına kadar yükselir.”
Ülken'e göre sosyolojide araştırma nasıl yapılmalıdır?
Sosyolojide her sosyal zümre hiçbir genellemeye başvurmadan ayrı ayrı incelenir, ondan sonra aralarında ilişkiler araştırılır. Böylece sosyal gerçekliği idare eden en genel münasebetlere ve kanunlara yükselmek mümkün olur. Bu anlamda Ülken tümevarım yöntemini kullanmak gerektiğini belirtir. Toplum katı bir nedensellik ilişkisi içinde değildir. Genel kanunlar konusunda önceden hüküm vermek son derece yanıltıcıdır. Bir de bu hükümlerle toplumda meydana gelen tek ve özel durumları açıklamaya çalışmak daha da yanlıştır. O halde yöntemi buna göre belirlemek gerekir. Özelden genele doğru yükselen bir araştırma yöntemi en doğru olanıdır.
Toplum içindeki karşılıklı ilişkiler ve meydana gelen olayların yasalarına ulaşılmasında dikkat edilecek konu nedir?
Toplum içindeki karşılıklı ilişkiler ve meydana gelen olayların yasalarına ulaşılmasında dikkat edilecek bir konu da nedensellik meselesidir. Genel hükümlere eğilimli olan ilk sosyologlar, toplumda tabiatta olduğu gibi değişmez yasalar olduğunu kabul etmişlerdir. Buna göre toplumsal alanda meydana gelen bütün olay ve ilişkilerde katı bir nedensellik (determinizm) vardır. Bilimselliğin ölçüsü bu nedenselliğin çözümlenmesidir.
Ülken'in nedensellik (determinizm) konusundaki düşünceleri nedir?
Ülken’e göre son araştırmalar göstermektedir ki toplumsal alanda katı nedensellik hâkim değildir. Bu varsayım yanlıştır ve yanlış sonuçlara neden olmaktadır. O takdirde toplumsal alanda egemen olan yapıyı doğru anlamak gerekir. Ülken’e göre toplumun karmaşık örgüsüne yalnız bir cephesinden bakmak daima yanlış olmuştur. İki olay türünden birine asıl, diğerine gölge olay diyemeyiz. Çünkü ikisi de zamandaş olaylardır. Buna rağmen Ülken’e göre, sosyolojinin sahasında sosyal ilişkilerin incelenmesine temel olaylardan başlamak gerekir. Sebep yerine fonksiyon, katı determinizm yerine ihtimali determinizm koymak gerekmektedir. Buna göre toplumun yapısı ancak ihtimalî determinizm ile kavranabilir.
Ülken'e göre 'toplum' nedir?
Toplum, ne fertler toplamından ibaret bir yığın ne de tamamen organizmaya benzeyen bir gerçeklik veya bir varlık sahasıdır. O ancak içine aldığı fertler arasında, fertliklerinden ayrı bir hareket, duygu ve düşünce tarzı halinde bütünleşen bir varlıktır.
Ülken, Toplum Yapısı ve Soyaçekme kitabında toplumu nasıl açıklıyor?
Ülken, Toplum Yapısı ve Soyaçekme kitabında toplumu şöyle açıklıyor: “Biz toplum deyince bir karakterler bütününü, ferdî davranışlar toplamını, taklit veya tenkit ile yayılan psikolojik bir hali anlamıyoruz. Toplum deyince gerek maddi gerek manevi olarak, bizi kuşatan işler, fiiller, hareketler, inançlar ve değerler sistemini anlıyoruz.”
Toplumun değişmesine sebep olan unsurlar nelerdir?
Toplum hayatında birçok sebep değişmeye neden olur. Bunlar arasında insan nüfusundaki hareketler, iklim ve coğrafyanın etkisi, siyasi organizasyonlar ve gelişmeler, dinî ve ahlakî şartlar önemli olarak sayılabilir. Bunların sadece birini değişmenin sebebi olarak genellemek yanlıştır. Sosyoloji tarihinde bu yanlışa çok düşülmüştür. Bu sayılan faktörler bazı dönemlerde bazı toplumları farklı derecelerde etkilemiştir. Modernleşme döneminde Batı dünyasında ekonomik ve siyasi gelişmeler toplum hayatının yeniden şekillenmesini sağlamıştır. Aynı derecede benzer bir değişme bizim toplumumuzda yaşanmamıştır. Avrupa’daki gelişmelere ulaşabilmek için bizde de birtakım yenileşme çabaları görülmüştür. Bu örnekte bile değişmenin şartlarının ve sonuçlarının birbirinden farklı olduğunu görürsünüz.
Ülken'e göre 'millet' nasıl meydana gelmiştir?
Ülken, milletin belli bir tarihî süreç içinde ve belli bir vatan üstünde insanların yoğrulmasıyla meydana geldiğini düşünüyor. Bu yoğrulma esnasında milletleşen insanlar ortak kültür meydana getiriyorlar ve siyasî olarak bütünleşiyorlar. Milletin emarelerinden birisi de bu anlamda devlet kurmak ve bu devletin mensupları olmaktır. Yani vatandaş olmak milliyetin önemli göstergelerinden birisidir. Vatandaş olan birey kendi milletine ve devletine karşı bazı hak ve görevlere sahiptir. Eşit haklara sahip bireyler o milletin ortak kültürüne ve o devletin hukuk kurallarına uyarlar. Millet bu anlamda tek faktörlü bir olgu değildir. Millet tanımlamasında da Ülken’in çok faktörlü yöntem anlayışını görmek mümkündür. Milliyeti oluşturan bağlar birden fazladır ve en önemlisi kişilerin bunun bilincinde olmasıdır.
Niyazi Berkes kimdir?
Niyazi Berkes 1908 yılında Kıbrıs’ta doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Aynı fakültenin Tarih Bölümünden sertifika aldı. İstanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi’nde sosyoloji üzerine çalıştı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde ve McGill Üniversitesi Graduate Studies and Research fakültesinde öğretim üyeliği yaptı. 1945 yılına kadar DTCF’nde çalıştı. 1952’de yurtdışına gitti. Kanada McGill Üniversitesi İslam Araştırmaları Enstitüsü’nde profesör oldu. 1958-1959 yıllarında Hindistan’da Aligarh Üniversitesi’nde de ders verdi Pakistan, Endonezya ve Japonya’yı ziyaret etti. Emekli olduktan sonra İngiltere’ye yerleşen Niyazi Berkes, 18 Aralık 1988’de İngiltere’de Hythe’da öldü.
Niyazi Berkes'in eserleri nelerdir?
Niyazi Berkes’in ilk çalışmalarından birisi, Bazı Ankara Köyleri Üzerine Bir Araştırma kitabıdır. Bu eser Türk sosyolojisinde ilk monografiler arasında yer alır. Berkes’in en önemli eseri “The Development of Secularism in Turkey” ismiyle 1964 yılında İngilizce olarak basıldı. Kitabın Türkçesi 1973 yılında “Türkiye’de Çağdaşlaşma” ismiyle yayınlandı.
Berkes çok yönlü bir düşünür ve yazardı. Tarihten sosyolojiye, felsefeden gezi yazılarına kadar geniş bir alanda kitaplar yayınladı. Ağırlıklı olarak Türkiye’nin geçirmekte olduğu sosyal değişimi analiz etmeye çalıştı. Batılılaşma veya çağdaşlaşma serüveni olarak kabul edilen bu değişim sürecini kavramsal çerçevede tartıştı. Batıcılık, laiklik, teokrasi, sosyalizm, ulusçuluk, toplumsal devrimler gibi kavramları kullandığı kitap başlıkları buna örnektir.
“Türk İktisat Tarihi” adlı eserinde Osmanlı Türk toplum yapısını, ekonomik özelliklerini ve meydana gelen yapısal değişimleri ayrıntılı olarak ele aldı. Suriye, Lübnan, Mısır, Tunus ve Cezayir’e yapmış olduğu gezilerden elde ettigi izlenimlerini İslamlık, Ulusçuluk, Sosyalizm adlı kitabında topladı.
Berkes'in 'çağdaşlaşma' konusundaki düşünceleri nedir?
Berkes özellikle modernleşme yerine çağdaşlaşma kavramını kullanır. Bunu eserlerinde yaptığı kavram analizlerinde gösterir. Çağdaşlaşma bir süreci ifade eder. Bu süreçte geleneksel ve kalıplaşmış yapılar yeni biçimlere dönüşmektedir. Bu yeni biçimler batı medeniyetinin son merhalesi olarak karşımıza çıkmakta ve bizi iki yüzyıldır meşgul etmektedir. Bunun için Osmanlı döneminde önemli adımlar atılmış, Islahat ve Tanzimat Fermanları yayınlanmış, I. ve II. Meşrutiyet girişimleri ile sistem değişikliğine gidilmiş, eğitim ve askerlik alanında köklü reformlar gerçekleştirilmiştir. Özet olarak bizim tarihimizin son yüzyılları geri kalmışlıktan kurtulmak için alınan radikal kararlarla ilerlemeye çalışmakla geçmiştir. Buna cumhuriyet devrimlerini de ilave etmek gerekir.
Berkes laiklik ve sekülerleşmenin önemini nasıl açıklamaktadır?
Berkes Türk toplumunda çağdaşlaşma serüvenini incelerken, toplumdaki sekülerleşmeye ve laikliğe özel bir önem verir. Bir toplumun çağdaşlaşması için, ilerlemesini engelleyen her türlü eski kalıplardan kurtulması gerekir. Batı toplumları skolastik bir yapı oluşturan dinî taasuptan modernleşme sayesinde kurtulmuşlardır. Modernleşmenin en önemli özelliklerinden birisi insan aklının öne çıkartılması ve toplumsal hayatın sekülerleştirilmesidir. Bu anlamda laiklik bir siyasi sistem olarak Batı toplumlarını Kilise ve İncil baskısından kurtarmış ve rahatlatmıştır. Berkes bu süreci önemser ve Türkiye’nin çağdaşlaşmasında laiklik ve sekülerleşmenin önemini vurgular.
Berkes'in laiklik konusundaki görüşleri nedir?
Laiklik Berkes’e göre sadece din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması değildir. Bu tarz bir anlayış zaten çok yüzeysel bir yaklaşımı gösterir. Hâlbuki mesele geri kalan bir toplumun ilerleyebilmesi için yapılanları ve yapılması gerekenleri anlayabilmektir. Bu yüzden Berkes bir düşünür olarak meseleye yaklaşır. Almış olduğu akademik eğitimin birikimini kullanır. Meseleyi tarihi süreç ve felsefi anlam bütünlüğü içinde değerlendirir. Kavramın ortaya çıktığı ve geliştiği tarihsel ve toplumsal şartlar ile bizim şartlarımızın farklılığına dikkat çeker. Türk modernleşmesinde laiklik ilkesinin önemli bir merhale olduğunu düşünür. Sonuçta Berkes için laiklik toplumun çağdaşlaşması için bir temel değer olarak anlam kazanır.
Berkes'in secularizm konusundaki görüşleri nedir?
Laiklik kavramı Hristiyanlık’taki anlamında bize tam olarak uymaz. Konu sadece din-devlet ayırımı davası olmaktan daha geniş olduğu için, Berkes’e göre tek başına kullanılması uygun değildir. Batı’nın bir kesiminde laicism terimine eş olarak kullanılan secularism sözcüğü meseleyi anlatmakta daha kapsamlıdır. Çünkü burada anlatılmak istenen bir toplumun eski engellerinden kurtularak çağdaşlaşmasında esas olan unsurlardır. Laiklik veya sekülerlik bu çağdaşlaşma sürecinde son derece önemli ilke olarak kabul edilmelidir. Bu iki terim doğrudan çağdaşlaşma ile birlikte anlam kazanmaktadır. Bu çağdaşlaşma ise Türk toplumunun kendisine özgü şartları içinde çağdaşlaşmasıdır.
Sekularizm ne anlama gelmektedir?
Protestanlığın etkisi altındaki ulusal kültürlerin dilinde kullanılan sekularizm kavramı, geleneksel katılaşmış kurum ve kurallar karşısında zamanın gereklerine uyan kurum ve kuralları geliştirme anlamını içinde taşır.
Berkes 'dinselleşme'yi nasıl tanımlamaktadır?
Berkes çağdaşlaşma ile birlikte dinselleşme eğiliminin devreye girdiğini düşünür. Dinselleşme, çağdaşlaşmaya karşı kaplumbağanın kabuğuna çekilmesi gibi bir korunma çabasıdır. Her çağdaşlaşma döneminin arkasından bir dinselleşme humması başlar. Bu dinselleşme eğilimi gerçek anlamda dini bir gelişme değil, yenileşmeye karşı bir zırh ve bir dirençtir. Hristiyan batı dünyasında bu direncin merkezi ruhani bir yapıya sahip olan kilisedir. Fakat bu durum, kiliseler ve toplumların yaklaşımlarına göre farklılıklar gösterir. Aynı şekilde İslam dini ve Müslüman toplumlar için de farklı yansımalar vardır. Bu farklı yansımalar tarihi sürece göre de değişik boyutlarda ortaya çıkar.
Berkes'in Batıcılık konusundaki düşünceleri nedir?
Berkes’e göre Batı medeniyeti ve Batılılık aldatıcı bir kavramdır. Ortak bir tanımlama yapmak mümkün değildir. Dolayısıyla bizim geri kalmışlığımızı Batılılaşarak aşmamız söz konusu olmaz. Her toplum kendi devrimlerini gerçekleştirmedikçe ilerleme sağlayamaz. Batılılar kendi dışındaki toplumları ilerletmek bir tarafa kendilerine peyk haline getirmek isterler. Batı’nın emperyalist yönü burada devreye girer ve bizi esir almaya çalışır. Bunun için Berkes’e göre Batılılaşmak yerine Batılılaşmamak esastır. Batılılığın ve Batılılaşmanın bugün bir anlamı kalmıştır. O da şudur: “Batıcılık geri kalmış toplumların aydınlarının, kendi toplumlarının kalkınamaması gerçeğinin karşısında, ilerlemiş toplumları görmekten gelen aşağılık duygusunu hafifletmek için yapıştıkları bir hayal, bir toplumsal sakatlığın aydınlar arasında nükseden bir görüntüsüdür.”
Atatürk'ün verdiği mücadele ile şekillenen Türk Ulusculuğu nasıl bir akımdır?
Türk ulusçuluğu Atatürk’ün verdiği mücadelede şekillenmiştir ve Kemalizm adıyla da ifade edilebilir. Bu anlamda Kemalizm veya Türk ulusçuluğu geçmişin kalıplaşmış geleneklerine bağlı olmayan, geleceği dönüştürecek devrimci atılımların gücünü taşıyan ilerlemeci bir akımdır. Aksi taktirde çağdaşlaşma için ihtiyaç duyulan adımları atma imkanı olmaz. Bu arada Türk ulusçuluğu taklitçi bir Batıcılığa da karşıdır. Çünkü Osmanlı’da gözlemlenen hayranlık derecesindeki Batı taklitçiliği bu milletin gelişmesinde hiçbir katkı sağlamamıştır. Dolayısıyla Türk ulusçuluğu bağımsızlığa önem veren, ulus devlet modelinde millet egemenliğine dayanan, toplumun gelişmesi için gerekli radikal kararları devrim niteliğinde alabilen bir anlayıştır.