aofsorular.com
SOS312U

Mehmet Ali Şevki Sevündük ve İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu

3. Ünite 27 Soru
S

Mehmet Ali Şevki Sevündük kimdir?

Mehmet Ali Şevki Sevündük, 1882 yılında İstanbul’da doğdu. 1907 yılında Hukuk Mektebi’nden mezun oldu. 1903-1908 yıllarında Maliye Düyunu Umumiye Kalemleri Kâtipliği, ardından Kavala İdadi Hayriyesi Ders Nazırlığı ve Muallimliği yaptı. 1918’de Darüleytam Müdürü Umumi Muavinliği’ne, 1924 yılında da Çamlıca Kız Orta Mektebi Müdürlüğü’ne getirildi. Mehmet Ali Şevki Bey, 1930’lu yıllarda ise sırası ile Kadıköy Erkek Mektebi Tarih-Coğrafya Muallimliği, Vefa Lisesi Coğrafya Öğretmenliği ve 1938-1940 yıllarında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tecrübi Sosyoloji Okutmanlığı yaptı. Bu görevinden hastalığı nedeniyle ayrılmak zorunda kaldı ve 1963’te öldü.

S

Mehmet Ali Şevki Sevündük Science Sociale akımından nasıl faydalanmıştır?

Sevündük, Science Sociale’in genel yaklaşımından yola çıkarak monografik incelemelerin önemini vurgulamış, monografi ve anket örnekleri hazırlayarak uygulamış bir sosyologtur.

S

Mehmet Ali Şevki bey 'Science Sociale ekolünü canlandırmak için ne yapmıştır?

Mehmet Ali Şevki Bey, 1918’den itibaren, Meslek-i İçtimai dergisiyle Science Sociale ekolünü canlandırmayı, etkili hale getirmeyi dener. Köy sosyolojisini merkeze alan çalışmalar planlar. Çalışmalarında, ekolüne bağlı olarak monografi, anket ve gözlem tekniklerini kullanan araştırmalar yürüten Sevündük, bu teknikler aracılığı ile ülkenin nasıl tanınabileceğini de göstermeyi dener.

S

Mehmet Ali Şevki Sevündük 'Science Sociale' ekolünü nasıl tanımlamıştır?

Mehmet Ali Şevki Bey, Science Sociale ekolünü, ekolün bilim anlayışını ve araştırmalarda kullandığı teknikleri ayrıntılı olarak anlatmıştır. Buna göre, her bilim bir ampirizm döneminden sonra gelmektedir. Bu dönemde, olayların yüzeysel gözleminden iyi kötü yararlanılmaya bakılır. Bilim tekdüze ve sıkı bir ampirizm ihtiyacı gösteren alanlardan doğar. Sosyoloji de böyledir. Sosyal krizler tarihte sık görülür. İdeal toplum düşüncesinde olanlar, böyle bir toplum kurmak isteyenler eksik olmamıştır. Ancak bunun nasıl olabileceğini bilimsel olarak bilmek gerekir. Toplumsal determinizme fiziki determinizm kavrandıktan sonra varılmıştır. Sosyal bilimlerde de obje ile yöntem birbirini etkiler. Sosyoloji konu üzerine kurulmuş değildir. Doğrudan doğruya gözleme dayanır. İkinci el vesikalarla sosyoloji yapılamaz. Sosyolojinin objesi tarih değil, insan gruplarıdır. Bunun için monografik ankete başvurulur. Olaylar yerinde ve yaşarken gözlemlenir. Bu biçimde, uygulama yaparak bilimin gelişmesi uygun olur.

S

Mehmet Ali Şevki bey ilk sosyolojik içerikli köy araştırmasını nerede yapmıştır?

Mehmet Ali Şevki Bey sosyolojik içerikli ve fiili köy çalışmalasını, 1930’larda Kurna Köyü Monografisi ile gerçekleştirmiştir. Nurettin Şazi Kösemihal, “memleketimizde ilk monografik tetkikte bulunmak şerefi” Mehmet Ali Şevki Bey’e aittir sözleri ile bu çalışmayı selamlamaktadır. Bu çalışmada, 1936 yılında Kurna köyünün bir sürüsü olduğunu, sığır sayısını, çok eşliliğin yaygın olup olmadığını, köyde kaç ev, kaç koşum hayvanı, aile büyüklüğü ve köyün nüfusunu öğreniyoruz. Kurna’da Sevündük’ü hayrete düşüren şey, İstanbul gibi ülkenin en kalabalık ve en eski tüketim merkezinin bir adım ötesinde, evinin ihtiyaçları için aile bireyleriyle üretim yapan bir yapının bulunmasıdır.

S

Mehmet Ali Şevki beyin eğitim sosyolojisi konusunda görüşleri nedir?

Mehmet Ali Şevki Bey, ekolünün görüşleri doğrultusunda eğitimin önemine değinmekte ve sosyal bir kurum olan eğitimin toplumsal, ekonomik ve siyasal yapıya bağlı olduğunun altını çizmektedir. Ona göre, ülkemizin, ekonominin her alanında gereksinim duyduğu girişken iş adamları yetiştirecek bireyci bir eğitim felsefesine ihtiyacı vardır. Bireyler aileden ve okullardan aldıkları bu eğitim sayesinde iş yaşamında başarılı olacakları nitelikleri kazanmaları gerekmektedir. Batı Avrupa’nın gelişmesi, bireyci aile ve onun yetiştirdiği kişisel girişkenlerin ürünüdür. Sosyolojinin gösterdiği yola girmek için, aile ve tüm eğitim sistemini kökten değiştirmek gerekir. İş yaşamını örgütleyecek bağımsız ve bireyci kişilikler yetiştirecek bir aile ve okul eğitimi, toplumsal değişme ve gelişmenin yolunu açacaktır. Bu eğitim sistemi, bireyci aile tipi ve girişken kişilikler ortaya çıkaracaktır.

S

Mehmet Ali Şevki beyin aile sosyolojisi konusunda görüşleri nedir?

Prens Sabahattin’in görüşlerini bu dönemde tekrarlayan Mehmet Ali Şevki Bey, bireyci aileyi çağdaş uygarlığın yaratıcı olarak değerlendirmekte ve bireyci ailenin buna uygun eğitimle, bağımsız ve girişken bireyler yetiştirdiğini, bu özelliklerle donatılmış bireylerin de gelişmeyi sağladığını belirtir. Bir başka anlatımla, uygarlığın yaratıcısı olan bireyci ve çağdaş aile, bu yapıya uygun bir eğitimle birlikte donatılmış, bağımsız ve girişken bireyler yetiştirir (Sencer, 1988: 56-57). Bireyci ailenin ideali çocuğun bir an önce kendini kurtaracak duruma gelmesidir. Özerklik evlilikle değil, yaşla gerçekleşir. Bu özerklik aile tarafından aşama aşama hazırlanır. Baba evinden ayrılan kişisel sorumluluğunu yüklenmiş ve aileye dayanmaktan kurtulmuştur. Kendi ayakları üzerine durabilme yetisine sahiptir.

S

Mehmet Ali Şevki bey Osmanlının uygar uluslar arasında yer almamasını nasıl açıklamaktadır?

Mehmet Ali Şevki bey, Osmanlının uygar uluslar arasında yer alamamasını Müslümanlığa bağlamamaktadır. Dinin tek başına belirleyici olamayacağı görüşünde olan Sevündük’e göre, toplumsal değişmenin itici gücünü dinde değil, toplumsal yapıda aramak gerekir. Osmanlı toplumunun geri kalışının temel nedeni, öteki Asya Türk toplumları gibi üzerinde yaşadıkları coğrafya koşulları gereği, kamucu toplum tipine girmeleridir. Bu tür coğrafi yapının yarattığı durağanlık Osmanlı için de geçerlidir. Çobanlık, tarihten önceki steplerde nasılsa bugün de o durumdadır. Doğal çevrenin toplumsal çevre üzerindeki egemenliğinin yarattığı durağanlık Osmanlı’da da sürmüştür.

S

İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu kimdir?

İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu 1886 yılında İstanbul’da doğdu. 1908 yılında Darülfünun’dan mezun oldu. Öğrenciliği sırasında bazı memurluklarda bulundu. Eğitimle ilgili incelemeler yapmak üzere Avrupa’ya gönderildi. Ardından Darülfünun’a hoca olarak atandı. 1917’de Ziya Gökalp’in önerisi üzerine Eğitim Sosyolojisi dersleri vermeye başladı. Öğretim üyeliği sırasında, 1918’de Orta Öğretim Genel Müdürlüğü ve 1919’da Teftiş Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulundu. Bir süre Edebiyat Fakültesi Dekanlığı ve 1923’ten itibaren bir dönem İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü yaptı. 1927-1930 yıllarında Gazi Terbiye Enstitüsü Müdürlüğü görevinde bulundu. 1933 Üniversite reformu sırasında kadro dışı bırakıldı. 1941 yılında tekrar üniversiteye dönen, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Pedagoji Profesörlüğüne atanan Baltacıoğlu, 1943-1950 yıllarında iki dönem milletvekilliği yaptı. 1950 yılında emekliye ayrılmasına karşın bilimsel çalışmalarına devam eden Baltacıoğlu, 1978 yılında Ankara’da öldü.

S

İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu'nun görüşleri nasıl biçimlenmiştir? 

Baltacıoğlu’nun dünya görüşü, olaylara bakışı, bilim anlayışı, üniversiteden mezun olduğu 1908’den itibaren, II. Meşrutiyet döneminde şekillenmeye başlamıştır. Onun bilimsel görüşlerini belirleyen üç isimden söz etmek mümkündür: Eğitim alanında J. J. Rousseau, felsefe alanında H. Bergson ve sosyoloji alanında E. Durkheim. Bu üç ismi tamamlayan bir dördüncü isim de Ziya Gökalp’tir. Bilimsel düşüncelerini şekillendiren bu isimlerden sonra hayran olduğu ve Türk gençlerinden örnek almalarını istediği kişilikler ise Mustafa Kemal Atatürk ile İsmet İnönü’dür.

İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, sosyolojizm ekolüne mensup bir sosyologtur. Ona göre, Durkheim Okulu, sosyolojinin ulaştığı son aşamadır. Bu anlayışını defalarca ifade etme gereği duymuştur. Bir yazısında, Darülfünun’daki sosyoloji, estetik, pedagoji, psikoloji ve İslam sanatları tarihi derslerinde E. Durkheim’in ünlü eseri “Sosyoloji Yönteminin Kuralları” adlı kitabın mantığından hiç ayrılmadığını ve yine sosyoloji kitaplarını yazarken Durkheim ve Gökalp’e bağlı kaldığını belirtir.

S

Baltacıoğlu E. Durkheim'in hangi sosyoloji görüşlerini desteklemektedir?

Baltacıoğlu, E. Durkheim’in sosyoloji görüşlerden de hareket ederek din, dil ve sanatsız bir toplum olamayacağını belirtir. Buna göre, ilkel toplumlardan günümüze kadar toplumları şekillendiren üç kuvvet bulunmaktadır. Yeryüzündeki tüm toplumlar dinsiz, dilsiz, sanatsız olmadığı gibi, bunlarsız ne bilim, ne ekonomi, ne teknik, hiçbir sosyal kurum, kültür ve uygarlık olamaz, gelişemez. Durkheim’e bağlı olarak, toplumsal olguları sıralarken ekonomiye de son sıralarda yer veren Baltacıoğlu, sosyal olayların coğrafi, biyolojik, psikolojik faktörlerle açıklanmasının mümkün olmadığını, sosyal olayların yine sosyal olaylarla açıklanabileceğini belirtir.

S

Baltacıoğlu, bir eğitimci, sosyolog ve felsefeci olmanın dışında ne gibi özellikleri vardır?

Baltacıoğlu, sadece bir eğitimci, sosyolog ve felsefeci değildir. O, aynı zamanda çok yönlü bir bilim, düşün ve eylem insanıdır. Türkiye’nin temel sorunları karşısında sürekli fikir üretebilen bir sosyolog, psikolog, felsefeci, düşünür, edebiyatçı, sanatçı, hikaye-roman-piyes yazarı, hattat, ressam ve hatta duvar ustası, marangoz, bahçıvandır. Kendisinin de Yeni Adam’daki yazılarında belirttiği gibi milliyetçi, Batıcı, gelenekçi, laik, cumhuriyetçi ve devrimci bir kişiliktir.

S

Baltacıoğlu'nun sosyoloji açısından yazdığı eserleri nelerdir?

Sosyolojizm ekolüne mensup bir sosyolog olan İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun sosyoloji açısından bazı eserleri şunlardır: Mürebbiler, Tarih ve Terbiye, Tiyatro, İçtimai Mektep, Türke Doğru (2 Cilt), Batıya Doğru, Sosyoloji, Halkın Evi, Pedagojide İhtilal, Ziya Gökalp, Türk Milliyeti, Adam Nasıl Yetişir Nasıl Yetiştirilir, Türk Plâstik Sanatları, Kültürce Kalkınmanın Sosyal Şartları, ve Atatürk: Yetişmesi, Kişiliği, Devrimleri. Bunlardan başka onlarca kitap yayınlayan Baltacıoğlu, 1934’ten 1978’e kadar çıkardığı Yeni Adam dergisi ile de kültür tarihimize ve sosyolojiye büyük katkılar sunmuştur.

S

Baltacıoğlu'nun din sosyolojisi konusunda görüşleri nedir?

Baltacıoğlu da din sosyolojisi konusunda sosyolojizm ekolü çizgisi doğrultusunda din sosyolojisine ilişkin görüşlerini ortaya koymuştur. Buna göre, dünyada hiçbir toplum dinsiz değildir. Dinsiz bireyler olabilir ama dinsiz toplum olmaz. Anormal olan dinin kendisi değil, din yaşayışının anormal şekilleridir. Din ile bilim de çatışmaz. Bu çatışma yarım aydınların kafalarında mevcuttur. Taassup denilen hastalık da sadece onların kafalarında vardır. Bilim softalarının bilimi bilim olmaktan çıkarmaları gibi, onlar da dini din olmaktan çıkarırlar.

Baltacıoğlu, toplumsal kurumların ve toplumsal ilişkilerin temeline dini yerleştirir. Din, toplumsal yapıyı, ekonomiyi, toplumsal kalkınma düzeyini belirleyen temel kurumdur. E. Durkheim’in “Din Hayatının İlkel Biçimleri” adlı eserinden etkilenen Baltacıoğlu, dinin ortaya çıkışı konusunda şöyle demektedir: Toplumların ileriye doğru geçirdikleri aşamalara bağlı olarak din fikri de somuttan soyuta doğru bir dönüşüm geçirmiştir. İlkel toplumlar arasında yer alan klanlarda totem çok defa bir hayvan, bir bitki iken, toplumlar çeşitli aşamalardan geçerken dinsel tasavvurlar da aşama aşama soyutlaşmaya başladı ve bir süre sonra tanrı kavramına erişti.

S

Baltacıoğlu dini bir sosyal olgu olarak nasıl tanımlar?

Dini tüm toplumlarda görülen sosyal bir olgu olarak ele alan Baltacıoğlu, dinin bu yanı ile sosyolojinin konusu olduğunu, sosyolojinin diğer konuları olduğu gibi dini de bir sosyal kurum olarak ele aldığını belirtir. Baltacıoğlu’na göre dinin başlıca iki konusu vardır. Bunlardan birincisi, inceleme konusunu olarak din; ikincisi de inanma konusu olarak dindir. Diğer yandan, dinler üç açıdan incelenir. Bunlardan birincisi, din sosyolojisinin sosyal bir varlık, sosyal bir kurum olarak incelediği dindir. İkincisi, din psikolojisinin, psikolojik bir varlık, tek insan bilinci olarak incelediği dindir. Üçüncüsü de, din metafiziği tarafından tüm bir varlık olarak incelenen dindir.

S

Baltacıoğlu'nun 'din' anlayışı nedir?

Baltacıoğlu, din konusunda milliyetçi ve reformist bir anlayışa sahiptir. Ona göre, dini yok saymak onu gerici güçlerin tekeline bırakmak demektir. Oysa dinde reform yapmak ve herkesin dini ile ilgili içeriği anlamasını sağlamak gerekir. Bunun yolu da, Kuran’ın Türkçe’ye çevrilmesi ve Türk halkının dinini aracısız anlamasını sağlamaktır. Türk halkı Allah’ın dediklerini aracısız ve doğru anladığında, softaların elinden kurtularak ulusal benliğine kavuşur; ulusal ekonomi, endüstri ve demokrasi alanlarında istenilen düzeye ulaşır. Toplum olarak dilimiz, sanatımız gibi dinimizi de öğrenmemiz gerekmektedir. Bu ulusun aydınlarının, bilginlerinin yapacağı en büyük iş; bir ulusun dinini, dilini, sanatını halkına doğru olarak anlatmasıdır. Bunlar yapıldığı takdirde dinsizlik ve gericilik gibi unsurlarla savaşmak mümkün olur.

S

Baltacıoğlu'na göre 'dil' neden önemlidir?

Baltacıoğlu’na göre millet birliğinde din gibi dil de millî gelenekler bakımından çok önemlidir. Dinden sonra, toplumun var olmasında dil ikinci etkendir. Dilsiz kalkınma, reform ve millet olamaz. Dilsiz kişilik olmadığı gibi, dilsiz millet de yoktur. Dil sadece anlaşma aracı değil, aynı zamanda kaynaşma aracıdır. Ona göre, dilde “Türke doğru” demek, “dilde halka doğru” demektir. Dil sadece akılla, mantıkla kavranabilecek rasyonel bir varlık değildir. Onun da bir psikolojisi ve estetik yanı vardır. Dilden kaynaklanan sanatlar; zeka, metafizik, ahlak, din, insan kişiliği kadar, bütün değerleri taşıyabilir. Dilin, din ve sanat gibi milletin kurucu unsurları arasında yer alması bundan ileri gelmektedir. Dilimizin ruh ve zevk geleneklerinin kaynakları halk efsaneleri, masalları, menkıbeleri, halk şairlerinin eserleri, fıkralar, bilmeceler, tekerlemeler, koşmalar, maniler, destanlar, ilahiler ve atasözleridir.

S

Baltacıoğlu'nun 'millet' hakkındaki görüşleri nedir?

Baltacıoğlu, din ve millet ayrımına şiddetle karşı çıkar. Ona göre din ile millet etle tırnak gibidir ve bu nedenle birbirinden ayrılamaz, ayrı ayrı düşünülemez. Ona göre, Türk millî kimliği yeniden oluşturulurken, toplum şekillenirken din, dil, sanat ayrı ayrı ele alınamaz. Millî kişiliğin birinci özü milliyetçilik, ikinci özü dindir. İslâmiyet’te millet yoktur düşüncesi yanlıştır. Millî kişiliğin üçüncü özü ise sanattır. Her milletin aynı zamanda kendine göre bir sanat anlayışı vardır.

İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, milleti, toplumsal evrimin ulaştığı son aşama olarak ele alır. Toplumların evrimini kabile, aşiret, derebeylik, site ve millet şeklinde sıralar. Bir toprak ve bir tarihle beliren millî gerçeği unutup, henüz bir hayalden, bir dilekten ibaret olan insanlık kavramını benimsemek ise bir toplumun kendi kendinden vazgeçmesi anlamına gelmektedir.

S

Baltacıoğlu'nun 'milliyetçilik' anlayışı nedir?

Kendine özgü bir milliyetçilik anlayışına sahip olan Baltacıoğlu, ulusu gelenek birliğine dayandırır. Ona göre ırk birliği kesinlikle ulusu meydana getirmez. Bazılarına göre millet toprak birliğidir. Toprak birliği de millet birliğini sağlayamaz. Yine kültür birliği tezi de bu birleşme için yeterli değildir. Bir milleti millet yapan ırk, toprak, kültür birliği gibi tezleri reddeden Baltacıoğlu, bu tezlerin yerine gelenek birliğini koymaktadır. Bir başka anlatımla, Baltacıoğlu milleti gelenek birliği ile açıklamaktadır. Baltacıoğlu’nun daha geniş bir tanımlaması ile milleti; dilde, dinde, ahlakta, zevkte, mitte, hatta teknikte “gelenek birliği”dir.

S

Baltacıoğlu'nun 'Batıcılık'la ilgili düşünceleri nedir?

Baltacıoğlu’nun din, dil, millet ve milliyetçilik ile ilgili görüşlerini, Batıcılıkla ilgili düşünceleri tamamlar. Ona göre, Batı uygarlığı temsil etmektedir. Uygarlık işi her şeyden önce bir akıl ve yöntem işidir, bunu iyi anlaşılması gerekir. Herkes bilir ki Batı’ya gitmek, Avrupalılaşmak demektir. Ancak Batı’ya gitmek başka, bunu doğru olarak yapabilmek başkadır. Avrupalılaşmanın ne olduğunu Batılı kafayla, Batılı yöntemlerle anlamaya çalışmalıyız. Hiçbir ulus yozlaşarak Avrupalılaşmadığı için Avrupalılaşma olayını kültür değiştirme, gelenek değiştirme süreci dışında düşünmek, aramak en doğru yoldur. Uygarlık uluslararasıdır. Avrupa uygarlığı deyince, Avrupa’da bu uygarlığın öbeğine giren uluslarda ortaklaşa olan teknikleri anlamamız gerekir. Medeniyet teknikten ibarettir. Örneğin müziğin melodileri kültüre, tekniği uygarlığa girer. Avrupalılaşmak Batı uygarlığına gitmek demektir. Batı uygarlığına gitmek ise Batı tekniğine gitmektir. Batı’ya doğru parolasının doğru anlamı, Batı tekniğine doğrudur.

S

Baltacıoğlu'nun 'kültür ve uygarlık' hakkında görüşleri nedir?

E. Durkheim -Z. Gökalp yani sosyolojizm ekolüne mensup olan Baltacıoğlu, Ziya Gökalp gibi kültür ve uygarlık ayrımı yapar. Gökalp’te olduğu gibi Baltacıoğlu da, uygarlığın aklı, yöntemi, tekniği temsil ettiğini; kültürün ise millete özgü ve milli olduğunu belirtir. Uygarlık uluslar arasıdır, öğrenilebilir, kurulabilir, alınabilir. Millet ise doğar, öğrenilmez, yaşanır. Vicdan kaynaklı olan her şey Türke, akıl kaynaklı olan her şey Batıya doğru olmalıdır.

Baltacıoğlu, Batı’dan kültür değil uygarlığın alınması gerektiğini belirtir. Ona göre, biri alınırsa diğeri de gelir anlayışı yanlıştır. Mimari, müzik, edebiyat gibi yaşantımızın her alanında Türklere özgü özellikler vardır. Kültürü bozulmayan milletler ölmez. Millet, doğrudan doğruya bir kültür birliği, bir gelenek birliğidir.

S

Baltacıoğlu'nun 'Faşizm'le ilgili düşünceleri nedir?

Batıcı, laik, milliyetçi bir sosyolog olan Baltacıoğlu kesin bir dille faşizme ve ırkçılığa karşı çıkmaktadır. Irk kuramını reddeden Baltacoğlu, millet kuramından yanadır. Ona göre millet, “ırk gibi bir şey fakat etnik değil, kültürel bir soydur. Her tinsel ve töresel soy gibi millet de mistik bir orijine dayanır ki bu orijin, mitolojidir. Millet mistik bir varlıktır” . Ona göre, ırk biyolojik bir gerçekliktir. Irkın taşıyıcısı kalıtımdır. Irk, hayvani bir olgu, millet ise sosyal bir gerçekliktir. Milliyetin taşıyıcısı sosyal kalıtım, yani gelenektir. Milliyet, ahlaki bir olgudur. Bir millet farklı ırkları içine alan ahlaki bir birliktir . Millet, aralarında din, dil, ahlak, zevk, zihniyet gelenekliğinden ibaret alışkanlığın verdiği bir dayanışmayla, yalnız faaliyet ayrılığından ve uzmanlıktan ibaret organik bir dayanışmada bulunan bireylerden oluşmuş bir toplumdur. Bu anlayışa göre millet gelenek birliğinin meydana getirdiği bir topluluktur

S

Baltacıoğlu'nun 'eğitim' ile ilgili düşünceleri nedir?

İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, profesyonel yaşamına eğitimci olarak başlar ve ülkemizde de bu yönü ile tanınır. Bir başka ifade ile Türkiye’de Ziya Gökalp’in sosyoloji alanında yerine getirdiği işlevleri, eğitim alanında Baltacıoğlu yerine getirmiştir. Mesleğinin ilk yıllarında, Osmanlı eğitim politikalarını belirleyen Osmanlıcı, bireyci ve kozmopolit eğitim anlayışının karşısında toplumcu bir eğitimden yana olmuştur. Ezberciliğe dayalı bir eğitim anlayışının yerine uygulamalı eğitime dönük bir anlayış geliştirmiştir. II. Meşrutiyet yıllarında yazdığı eğitim kitaplarıyla okullarda hangi dersin nasıl öğretilmesi gerektiğine, ders anlatımında hangi tekniklerin daha başarılı sonuçlar vereceğine dair kitaplar kaleme almıştır.

S

Baltacıoğlu’na göre eğitimin görevi nedir?

Baltacıoğlu’na göre eğitimin görevi toplumun istediği insanı yetiştirmektir. Ülke hangi alanlarda hangi tip yetişmiş insana ihtiyaç duyuyorsa o insanları yetiştirecek eğitim tekniklerini bulmak zorundadır. Bunun için öncelikle bireyin içerisinde yaşadığı toplumu sosyolojik tekniklerle incelemeli, o toplumun bireyini psikoloji, biyoloji, psikanaliz ve benzeri bilimler aracılığı ile tahlil etmeli ve ortaya çıkacak sonuçlara göre bir ulusal pedagoji anlayışı geliştirilmelidir. Ancak bu anlayış üzerine kurulacak bir eğitim sistemi ile ulusal kültür idealine göre milli insan tipi yetiştirilebilir.

S

Baltacıoğlu'na göre dinin kalkınmaya etkisi nedir?

İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, kalkınma konusunda da dini ön plana çıkarmaktadır. Ona göre, dinsiz milliyetçilik olamayacağı gibi dinsiz kalkınma da olamaz. Bu, Avrupa’da böyle olmuş, Türkiye’de de böyle olacaktır. Batı dinde reform yaptıktan sonra demokrasiye ulaşıp kalkınmayı başlatmıştır. Biz de dinde reform yaparsak, Kuran’ı ana dile çevirip dinde aracıları ortadan kaldırırsak kalkınma ve demokrasiye ait pek çok sorunu halletmiş oluruz. Kısaca, din, dil ve sanat reformu olmadan kalkınmak mümkün değildir.

S

Baltacıoğlu'na göre kalkınmanın ilkeleri nelerdir?

Kalkınmanın birinci ilkesi gelenekler, ikinci ilkesi nüfus yoğunluğu, üçüncü ilkesi de eğitimdir. Başka bir anlatımla, kalkınmak için gelenekleri tanımak ve korumak; nüfusu artırmak, sıklaştırmak, ülkeyi köy yığını olmaktan kurtarmak; ticaret, tarım, endüstri kişiliği yaratan bir eğitim tekniği bulmak; mekanik toplum yapısından organik toplum yapısına geçmek ve Batılı toplumlara benzemek gerekir. Bunlarla birlikte, kalkınma işi, aynı zamanda mantık, görgü, iyi niyet, pozitif bilgi, teknik, bilim politikası işidir. Bunları gerçekleştirmek için bilime başvurmak gerekir. Bir ulusun kalkınabilmesi için kültürün öz kaynağı olan halka, uygarlığın laboratuarı olan uluslar arası tekniğe gitmesi de gerekir. Kalkınma konusunda önemli bir diğer unsur da plandır. Toplum işlerinde en korkunç şey, çalışmamak değil, plansız çalışmaktır.

S

Baltacıoğlu'nun 'sanat' ile ilgili düşünceleri nedir?

Sanata, “sanat toplum içindir” tezi ile yaklaşan Baltacıoğlu, sanatın kökeninde toplumun bulunduğunu belirtir. Sanat toplumdan kaynaklandığı ve toplum için üretildiğine göre, sanatçının görüşü de halkın tümünün görüşünden ayrılamaz. Sanat eserleri de din, ahlak, iktisat gibi bütün sosyal olaylarla temel bir ilişki içerisindedir. Sanat eserinin olabilmesi için seyirci, okuyucu, dinleyici bir grubun olması lazımdır. Sanatçı icat eder ama kendisi için değil. Baltacıoğlu’na göre bugünkü sanatı anlamak için toplumu tanımak gerekir. Çünkü bugünkü sanat toplumun eseridir. Sanat, çağdaş sanat eserlerine değer veren, teknik veren bu toplumun sosyal deneyimleridir.

Baltacıoğlu, ulusal müzik, ulusal tiyatro, ulusal edebiyat, ulusal mimari, ulusal dans gibi geleneklere ve ulusallığa dayalı resim, dekor, şehircilik, heykel, moda oluşturma yönünde görüşler öne sürmektedir. Ona göre, vicdan kaynaklı olan her şey Türk’e doğru, akıl kaynaklı olan her şey Batı’ya doğru olmalıdır. Kısaca, Baltacıoğlu, sanatta Batı tekniğini, toplumsallığı ve kültürü esas almakta, her sanat dalını yaratılmak istenilen modern ulusal değerlerle bütünleştirmeye çalışmaktadır.