II. Meşrutiyet’ten 2000’li Yıllara Türkiye’de Ekonomi Politiğin Evrimi
II. Meşrutiyet'in ilanında önemli aktörlerden olan Jön Türk hareketinin liberal düşünce ile ilgili amacı nedir?
Meşrutiyet’in ilanını sağlayan siyasal muhalefetin en önemli aktörlerinden olan Jön Türk hareketi liberal dönüşümleri amaçlamaktadır. Bu dönüşümler yalnızca siyasi alanla sınırlı değildir. Ülke ekonomisi ve iktisat anlayışı da meşrutiyet ile doğan liberal ortamdan etkilenir.
II. Meşrutiyet’le beraber gündeme gelen "mali devlet yerine iktisadi devlet" görüşüne göre asıl önemli olan nedir?
II. Meşrutiyet’le beraber gündeme gelen bir diğer husus mali devlet yerine iktisadi devlet görüşünün desteklenmeye başlanmasıdır. Bu görüşe göre önemli olan fazla vergi toplamak yani fiskal amaçlar gütmek olmayıp, toplumun çıkarlarını göz önüne alarak iktisadi girişimleri özendirmektir ki; bunun aynı zamanda uzun vadede vergi gelirlerini de artıracağı öngörülür.
Liberal iktisadi düşüncenin savunucusu ve taraftarı olan Mehmet Cavit Bey'e göre yegâne amaç nedir?
Tanzimat’taki öncülerde olduğu gibi Mehmet Cavit Bey için de yegâne amaç kapitalistleşmektir. Bu görüşü benimseyenlere göre bu ancak özel mülkiyete saygılı ve serbest ticareti kabullenmiş bir sistemde mümkün olabilecektir. Oysa Osmanlı İmparatorluğu’nda lonca ve gedik usulü iş özgürlüğünü ve sanayileşmeyi engellemektedir.
II. Meşrutiyet liberalizminde aradığını bulamayan hükümet ve aydın çevresinin yeni eğilimi ne olmuştur?
Birinci Dünya Savaşı II. Meşrutiyet liberalizmini temelinden sarsacak etkiler yapar. Pazar mekanizmasının etkinliğini yitirmesi, liberalizmde aradığını bulamayan hükümeti ve aydın çevresini başka arayışlara iter. Bu yeni düşünce Alman kökenli “millî iktisat”tır.
Ziya Gökalp'e göre Müslüman-Türk unsur merkezli milli iktisadı anlayışı nasıldır?
Gökalp’e göre milli iktisat, etnik homojenlikle sağlanabilir. Müslüman-Türk unsurun yalnızca asker ve memur; gayrimüslimlerin zanaatkâr ve tüccar oldukları bir toplum çağdaş devlete dönüşemez. Müşterek vicdana sahip olmayan bu iki unsur arasında gerçek bir işbölümü yoktur. Yine Gökalp’e göre Müslüman-Türk unsur askerlik ve memurluğun yanı sıra iktisadi yaşama da atılarak milli iktisadı kuracaktır.
I. Dünya Savaşı ile oluşan zeminde İttihatçı hükümet Müslüman-Türk unsur lehine iktisadi girişimleri nasıl şekillenmiştir?
Savaş, devletin ekonomiye Müslüman-Türk unsur lehine sonuçlar verecek müdahalelerde bulunması için fırsatlar yaratır. İttihatçı hükümet “milli iktisat” ve “iktisadi uyanış” adı altında bir Müslüman-Türk girişimci sınıf yaratmaya yönelik politikalar izler ve sermaye birikimini hızlandıran spekülatif kazançlara göz yumulur. Bu politikanın somut yansıması olarak 1908–1913 döneminin aksine, 1914–1918 döneminde kurulan anonim şirketlerde Müslüman unsur öne çıkar.
Birinci Dünya Savaşı döneminde iaşe sorunu nasıl ilerleme göstermiştir?
Temel tüketim mallarının yokluğu ve kıtlığı karşısında hükümet, önce karne uygulamasına başvurur. Ardından karaborsa ve stokçuluğun artması karşısında hükümet, narh uygulamasına geçer. Buna karşın iaşe sorunu Birinci Dünya Savaşı süresince çözümlenemez, aksine karaborsa ve istifçilikten yüksek gelirler elde eden bir sınıf yani harp zenginleri sınıfı türer.
Yabancıların Osmanlı İmparatorluğu’nda iktisadi güçlerine karşı Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan tepki sonrası ortaya konan somut uygulamalar nelerdir?
Yabancıların Osmanlı İmparatorluğu’nda iktisadi güçlerine karşı Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan tepki, yasal düzenlemelerin yanı sıra bazı somut uygulamalarla da gündeme gelir. Bu bağlamda yabancı şirketlerin işlettiği Aydın, Kasaba, Suriye, Mudanya demiryolları ve İstinye Tersanesi satın alınarak millileştirilir. Zonguldak limanının satın alınmasına karar verilir. Kabotaj ticaretinde tekel oluşturmuş olan Yunan bayraklı gemilerin bu alandaki üstünlüklerine karşı, kabotaj ticaretinin Osmanlı gemileriyle gerçekleştirilmesi, yani kabotaj hakkının Osmanlı bayraklı gemilere verilmesi kararlaştırılır.
Osmanlı Devleti’nde yabancılara başta ekonomi alanında tanınmış ayrıcalıklar olan kapitülasyonlar ne zaman geçerliliğini yitirmiştir?
Kapitülasyonlar Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına kadar XIX. ve XX. yüzyıl başlarındaki bazı tek taraflı girişimlere karşın kaldırılmamış ve ancak Lozan Antlaşması ile geçerliliğini yitirmiştir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ekonomik ve toplumsal alandaki en önemli hedef nedir?
Cumhuriyet’in ilk yıllarında ekonomik ve toplumsal alandaki en önemli hedeflerin başında yerli girişimci sınıf yaratmak gelir. Kemalistlerin savaş ve işgalin ardından Cumhuriyet ile başlayan süreçte İttihatçıların bıraktığı noktadan millî iktisat politikasını sürdürdüklerini de söylemek mümkündür.
Türkiye İktisat Kongresi'nin 17 Şubat 1923’te "Lozan görüşmelerinin kesintiye uğradığı bir sırada" toplanması hangi amacı taşımaktadır?
17 Şubat 1923’te, Lozan görüşmelerinin kesintiye uğradığı bir sırada, İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi 4 Mart 1923’te sona erer. Kongre’nin Lozan Barış görüşmelerinin kesintiye uğradığı sırada düzenlenmesi toplumun tüm tabakalarının birliğini gösterme amacını taşımaktadır.
1920'lerde uygulanan milli iktisat politikasında temel hedef nedir?
Millî iktisat politikasının temeli, sermaye birikiminin yetersiz olduğu ülkede devlet eli ile sermaye birikimini artırmak ve böylece iktisadî gelişmeyi sağlamaya yönelik girişim ve oluşumları gerçekleştirmektir. Bu politika, 1920’lerde devletin doğrudan değil dolaylı etki ve müdahalesi ile gerçekleşir. Müslüman-Türk unsurun ekonomide egemen konuma gelmesi temel hedeftir.
Devletçiliği bir araç olarak gören Ahmet Hamdi Başar, öne sürdüğü iktisadî devletçilik kavramını nasıl açıklamaktadır?
Ahmet Hamdi’ye göre iktisadî devletçilik: “Aynı cinsten olan kuvvetleri müşterek gaye yolunda birleştiren yegâne vasıtadır. Memlekette bir iktisadî uzviyetin en mütekamil şeklini mütalaa eden program iktisadî devletçiliğin esasını teşkil eder. Ancak bu demek değildir ki, iktisadî devletçilik, yalnızca bir programdan ibarettir; program ancak büyük esasın bir vasıtasıdır; asıl iktisadî devletçilik bu programı vücuda getirecek ve buna tatbik edecek esaslar ve prensiplerin heyeti mecmuasıdır.”
Atatürk devletçiliği nasıl tamamlamaktadır?
Atatürk: "... Devletçiliğin bizce mânası şudur: Fertlerin hususî teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlarını ve birçok işlerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket iktisadiyatını Devleti eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri ferdî ve hususî teşebbüslerle yapılamamış olan şeyleri bir an evvel yapmak istedi ve görüldüğü gibi, kısa bir zamanda yapmağa muvaffak oldu. Bizim takip ettiğimiz bu yol, görüldüğü gibi, liberalizmden başka bir sistemdir.”
1934’de uygulamaya konan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nın (BBYSP) ana hedef ve stratejisi nedir?
1934’de uygulamaya konan Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı’nın (BBYSP) ana hedef ve stratejisi, ülkenin yerüstü kaynaklarını değerlendirerek ithalata konu olan özellikle şeker, dokuma ve kağıt başta olmak üzere temel gereksinim maddelerini yurt içinde üretme; yerel veya bölgesel tarımsal üretime ve doğal kaynaklara dayanan sınai üretim birimleri kurma; kurulacak sanayi tesislerinin, kuruluş yerlerinin hammadde ve işgücü kaynaklarına yakın olmasıdır.
Bretton-Woods anlaşmasının Amerikan Doları, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası (DB) ile bağlantısı nedir?
Bretton-Woods’u imzalayan ülkelerin başlıca sorunu mübadele sistemindeki likiditenin elde bulunan altının fiziki hacmiyle sınırlı kalmasını önleyecek bir sistem bulmaktır. Bu sorun Amerikan dolarının altına çevrilebilirliği kuralını getiren altın kambiyo standardının yaratılması ile çözülür. Başka bir deyişle Amerikan doları, altına eş düzeyde bir uluslararası rezerv para olarak kabul edilir. Aynı anlaşma ile kambiyo kurlarının istikrarını sağlamak maksadıyla milletlerarası bir para fonunun ve üye memleketlerin imar ve kalkınma işlerini kolaylaştırmak maksadıyla da milletlerarası bir imar ve kalkınma bankasının kurulmasına karar verilir. Böylece Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) ve kurulduğu sıradaki adı ile Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası veya bugünkü adı ile Dünya Bankası’nın (DB) da temelleri atılır.
1948'de gerçekleşen Türkiye İktisat Kongresi, 1930'larda ve İkinci Dünya Savaşı sonrası ekonomi politikaları ile ilgili neyi göstermektedir?
1948 Türkiye İktisat Kongresi, düzenlendiği dönemin koşulları istikametinde değerlendirildiği zaman, Türkiye’de 1930’larda egemen olan iktisadî devletçiliğin İkinci Dünya Savaşı sonrası, savaş öncesinde olduğu biçim ve niteliğiyle varlığını sürdüremeyeceğini göstermesi açısından önemli bir iktisadî olay olarak tarihe geçer.
14 Mayıs 1950’de gerçekleşen genel seçimlerde iktidara gelen DP'nin iktisadi devletçilik karşısındaki tutumu nedir?
DP’de liberalizmin fikri temelleri ve alt yapısı bulunmaz. İktidar partisi CHP’ye karşı iktisadi devletçilik aleyhtarı bir söylem üreten DP, iktisadi devletçiliği reddetmekle birlikte, ekonomide devletin yeri ve rolünü bir kenara bırakmaz.
1950’lerin ikinci yarısında uygulanan ithal ikameci sanayileşme politikası ile 1930’larda uygulanan devletçi sanayileşme politikası karşılaştırıldığında aralarında temel farklar nelerdir?
İthal ikameci sanayileşme politikasının en önemli özelliklerinden biri özel sektörün sanayi içindeki ağırlığının artmaya başlamasıdır. Yine bu dönemde kamu yatırımları ve devlet işletmeciliğinin olanakları özel sermaye birikimi lehine kullanılır. İlk bakışta devletçi modele benzemekle birlikte ithal ikameci modelde devlet kesiminin özel sektöre desteğinin ön plana çıkmasıyla ondan ayrılan yeni bir “karma ekonomi” modeli ortaya çıkar. Bu yapı içinde devletin rolü çeşitli müdahale araçları ile özel girişimi sınırlamak ve denetim altında tutmaktan çok onu teşvik etmek olur. Bu bağlamda gerekli altyapı yatırımları ve özel sektörün altından kalkamayacağı bazı temel sınai ve tarımsal maddeler ve ara malların üretimi devlet tarafından gerçekleştirilir.
Keynesyen iktisat, ne üzerine öneriler getirmektedir?
Adını İngiliz İktisatçı John Maynard Keynes’ten alan Keynesyen iktisat, tam istihdam sorunu ve tasarruf ile yatırım arasındaki ilişki üzerine öneriler getirmektedir. Buna göre tam istihdamın sağlanması için gerektiğinde devletin ekonomiye müdahalesi söz konusu olabilir. Devlet üretimin gerilememesi, işsizliğin ortadan kalkması ve talep azlığını sona erdirmek için yatırımlar gerçekleştirmelidir.