aofsorular.com
HUK403U

II. Meşrutiyet Dönemi’nde (1908-1918) Yönetim Yapısı

7. Ünite 20 Soru
S

ittihatçıların oluşumuna kaynaklık eden hareket kimler tarafından başlatılmıştır?

İttihatçıların oluşumuna kaynaklık eden hareket, Fransız İhtilali’nin yüzüncü yıl dönümünde Askeri Tıbbiye’deki dört genç tarafından başlatıldı. İshak Sukuti, Abdullah Cevdet, Mehmed Reşid ve İbrahim Temo isimli birbirinden farklı etnik kimliklere sahip dört Tıbbiyeliyi böylesi önemli bir olayın yıl dönümünde bir araya getiren temel neden, mevcut rejime duydukları tepkiydi.

S

Jön Türk nedir?

Jön Türk: 19. yüzyıl başlarından itibaren hem Avrupa hem de Osmanlıdaki statüko karşıtı, ilerici ve liberal gruplar bu isimle nitelendirilmiştir.

S

“İttihad-ı Osmani” ismi 1889 yılında nasıl değişmiştir?

1889’da Paris’e giden ve burada Meşveret isimli bir gazete çıkaran Ahmed Rıza, İstanbul’daki Tıbbiyelilerle temasa geçmiş ve kurulan bağlantı sayesinde örgüt ismini “Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti” olarak değiştirmişti. İsim, Comte’un pozitivist fikirlerinden etkilenilerek değiştirilmiş ancak Osmanlı birliğine verilen önem “ittihat” kelimesinin muhafaza edilmesiyle gösterilmişti.

S

Jön Türklerin temel amaçları nelerdir?

Jön Türklerin en derin özlemlerinin “hürriyet” olduğu doğru değildir. Söz konusu idealist grubun iki ana amacı vardı: 1- Vatanı içinde bulunduğu kötü durumdan kurtarmak. 2- Milleti içinde bulunduğu zulüm ve esaretten çıkarıp insanlığa layık bir biçimde yaşatmaktı.

S

Jön Türkler hedeflerine ulaşmak amacıyla hangi yaklaşımı temel almışlardır?

Jön Türklerin en derin özlemlerinin “hürriyet” olduğu doğru değildir. Söz konusu idealist grubun iki ana amacı vardı: 1- Vatanı içinde bulunduğu kötü durumdan kurtarmak. 2- Milleti içinde bulunduğu zulüm ve esaretten çıkarıp insanlığa layık bir biçimde yaşatmaktı. Bu hedeflere ulaşmak için Jön Türklerin yol haritasını, pozitivist okulun kuramcıları çizmiştir. Le Bon, Comte, Buchner ve Durkheim gibi isimlerin hem sivil hem de askeri sınıfa mensup Jön Türkler arasında bu kadar popüler olması da bu nedenledir. Jön Türk çevresine egemen olan bir anlayışa göre “hayat”; “fizik ve kimyadan ibaretti.”. Hayat kavramını elle tutulabilir bir nesne gibi tanımlamakla, ona bağlı her unsurun bilimsel yöntemlerle analiz edilebileceği sonucuna ulaşmışlardı. Jön Türklerin kendilerini “sosyal tabip” olarak adlandırmalarının arkasında böylesi bir çıkarım yatıyordu. Jön Türkler geldikleri sosyal katmanın da etkisiyle halkı, yapılacak reformların dışında bırakılması gereken bir nesne olarak görmediler. Fakat seçkinci bir potada eritilen bu projede halka etken değil, edilgen bir duruş uygun görülmüştü.

S

Jön Türklerin seçkinci düşünceleri nasıl şekillenmiştir?

Jön Türklerin seçkinci düşüncelerini şekillendiren kişi, Fransız sosyolog Gustave Le Bon’du. Halkın bir yığından farkı olmadığını ve parlamentodaki milletvekillerinin de bu yığının bir uzantısı olduğunu iddia eden Le Bon, ideal devletin bir elit tabaka tarafından yönetilmesi gerektiği fikirleriyle Jön Türkleri fazlasıyla etkilemiştir. Jön Türkler, Abdülhamid yönetimini sineye çekip kendi düşüncelerine tepki vermeyen halkı “her halk layık olduğu yönetim biçimince idare edilir” prensibiyle projelerinin bir parçası olmaktan çıkarmıştır. Öyle ki Ahmet Rıza ve çevresi, Jön Türk kongrelerinde halk kanalıyla devrim yapılması fikrini, “kaba ve cahil kimselerin desteği ile devrim yapılmasının mümkün olmadığı” gerekçesiyle kesin bir şekilde reddetmişlerdi. Abdülhamid Dönemi’nde Askerî Okullar Baş Müfettişi olan Colmar Von Der Goltz Paşa tarafından yazılan ve mektepli subaylar arasında da çok popüler olan “Silahlı Ulus” isimli eserde, ısrarlı bir şekilde kuvvetli hükümet fikrinin altı çizilmiş ve askeriyenin devletin en önemli hizmetkârı olması istenmiştir. Bu da bizi Jön Türklerin aklındaki devlet biçimine getiriyor.

S

Jön Türkler güçlü devlet anlayışına nasıl yaklaşmışlardır?

Kuvvetli Devlet: Yirminci yüzyılın başında devlet kuramlarına yön veren kavram Reichstaat (hukuk devleti) olmuştur. Güçlü devlet anlayışını sistemin merkezine yerleştiren bu görüş, devletin hem kendi içindeki işleyişini hem de halkla olan ilişkisini güçlü yasal bağlarla tanımlamıştır. Jön Türk devlet anlayışı bu kadar biçimsel olamazdı çünkü doğayı organik bir yapıda çözümleyen bakış açısı, fazlasıyla sosyal darwinist prensipten beslenmekteydi. İktidarın temeli bilgi ve bilgiyi elinde tutan kesim de iktidarda olmalıydı. Güçlü devlet prensibinin Jön Türk çevrelerince hararetle desteklenmesinin bir diğer sebebi de kendilerinin bürokratik kalemlerde yetişmiş kişiler olmalarından kaynaklanıyordu. Hizmet anlayışının somutlaşmış bir şekli olan devlet memuriyeti ve onun kendine özgü yapısı, Jön Türk düşünce ikliminin ana damarlarından birini oluşturmaktaydı.

S

Jön Türklerin hiyerarşiye yönelik düşünceleri nelerdir?

Jön Türk düşüncesini biçimlendiren bir diğer konu da hiyerarşi olmuştur. Jön Türkler için hiyerarşi önemliydi ve mutlaka olmalıydı. Var olanı yıkmak değil, yeni baştan tanımlamak istiyorlardı. Bu aynı zamanda onların ütopist olmayan fikir adamları olduğunun da bir göstergesiydi. Bu nedenle mevcut hiyerarşik yapı değiştirilip piramit şeklindeki toplum katmanının tepesine mektepli elit oturmalıydı. Önemli işler ancak elit kesimce yapılabilirdi, dolayısıyla bu da onlara toplumu yönetme hakkı vermekteydi.

S

1911 yılına gelindiğinde ittihatçıların fikirlerinde ve eylemlerinde ne gibi değişiklikler görülmüştür?

1911 Sonbaharına gelindiğinde ittihatçılar, iki yıl öncesinde savundukları düşüncenin artık tam tersini savunmaktaydı. Yemen, Arnavutluk ve Trablusgarb’ta devam eden savaşlar, ittihatçıların yönetim anlayışını tartışmaya açmıştır. Kuruluş ilkelerinden ödünler verdikçe kendi içerisinde de bölünmelere uğrayan cemiyetten fırkalar, partiler çıkmış bu ise meclis çoğunluğunu tehlikeye düşürmüştür. Hürriyet’in ilan günlerinde “cemiyet-i mukaddese” olarak nitelenen ittihatçıların yasallığı, 1911’lere gelindiğinde sıradan vatandaşlar tarafından dahi sorgulanıyordu. Siyaset dışı kalmak için partileşmeyen ancak büründüğü gizemli havanın rejimi zehirlemesine mâni olamayan ittihatçıların, yerel seçimlerde Hürriyet ve itilaf’a karşı başarısızlığa uğramasıyla Anayasa’nın yönünü tekrar saraya çevirme düşüncesine kapılmaları aynı sıralarda oldu. 7, 35 ve 43. maddelerle ilgili değişiklikler için toplanan komisyon, hazırladığı tasarıyı üzerinde bir ay boyunca tartışılacağı meclise sevk etmişti. Tartışmalar adeta geçmişini reddederek, padişah için yetki artırımı isteyen ittihatçılar için hazin olmuştur. Üç yıl gibi kısa bir sürede rejimin tüm değerlerini alt üst eden ittihatçı kurmaylar, parlamentonun statüsünü 1876 tarihine geri çevirmekle kalmamış, içerisindeki muhalişerden arındırmak için ülkeyi yeni seçimlere götürmüştür. Ülke adım adım Balkan Savaşı’na doğru sürüklenirken, Sadrazam Said Paşa kanalıyla verilen teklifi benimseyen yeni kurulan ittihatçı parlamento, meclis feshini sadrazam teklifi, sarayın onayına bırakmıştır. Ancak yeni değişikliğin hemen aynı yıl içerisinde ittihatçı parlamentoyu dağıtmak için kullanılması, ittihatçıların siyasi gerçeklerin çok da ayırdında olmadığını gözler önüne sermişti.

S

Meşrutiyetin fiilen bitişi hangi yıl gerçekleşmiştir?

İttihatçılar on yıl içerisinde yedi anayasa değişikliğine imza attı. Bu yedi değişikliğin tek bir amacı vardı; mevcudiyetlerini sağlamlaştırmak. En son 1918’de getirdikleri tek maddeli değişiklikle (md. 69) savaş durumunun devamı hâlinde meclisin seçimlere gitmeden uzatılabileceği karar altına alınmıştı. Öncesinde meclis kompozisyonu üzerinde kafa patlatan İttihatçılar, 1913 yılındaki darbeyle rejimin kontrolünü ele almışlar ve muhalişerden temizledikleri parlamentoyu seçime götürmeye dahi artık gerek görmemeye başlamışlardı. 1898 Askeri Tıbbiyesi’nde üzerine yeminler içilen metnin yirmi yıl içinde düşürülen durumu, aynı zamanda miras alınan ve sürdürülen siyasi kültürün de yansımasıydı. Anayasa maddelerinin peşi sıra değiştirilmesi, 1908 Temmuzu’nun iyimserliğinden hızlı bir şekilde uzaklaşılmasına yol açmıştı. 1918’deki düzenlemeyle de “meşrutiyet artık fiilen bitmişti.”

S

Kamil Paşa hükümeti nasıl düşürülmüştür?

Yapısal reformlar nedeniyle hükümet, kısa sürede kendisini destekleyen çevreleri dahi kaybetmiştir. Kamil Paşa’nın ittihatçıları kabineye alması dahi sempati yaratmamıştı. Önce Bulgaristan ardından da Girit’in bağımsızlık bildirileri, öfkenin farklı boyutlara tırmanmasına neden olmuş ve sonunda sadrazam aleyhine verilen gensoruyla parlamento, hükümeti düşürmüştür.

S

Hilmi Paşa hükümetteyken neden görevden istifa etmesi sağlanmıştır?

31 Mart ile mevcut rejimin, dolayısıyla ittihatçıların ne kadar kırılgan olduğu görülmüştü. Güvenlik güçlerinin takviye edilmesinin yanı sıra Cemiyet, nezaretlerde de kontrolü ele almak istemiş ve Bâbıâli’nin “Mart performansı”ndan memnun olmadığını açık bir şekilde göstermişti. Bu amaçla meclis tarafından reddedilecek, her nazıra bir -ittihatçı- yardımcı/müşavir verilmesi yasa tasarısına imza atmıştır. Ancak oylamadan meclis çoğunluğunun kaybolduğunu gören ittihatçılar, sistemi yeniden kurgulamaya karar vermişler ve bu amaçla da önce Hilmi Paşa’nın görevden istifa etmesini sağlamışlardı. Gönüllerindeki isim, Mülkiye’den hocaları, Hürriyet’in ilanı sonrasında kısa sürelerle Dâhiliye ve Maarif Nazırlıklarında bulunan Roma Büyükelçisi Hakkı Bey’dir.

S

Hakkında 15 gensoru verilen hükümet hangisidir?

Hakkı Paşa hükümeti döneminde ülkenin adım adım Balkan Savaşlarına sürüklendiği günlerde ittihatçılar partizan tutumlarıyla tüm toplumu siyasi kamplaşmanın kucağına atmıştır. itilafçı-ittihatçı çekişmesinden toplumun hiçbir kesimi kendisini kurtaramamış, memurlar da bu anaforun içerisine hızlı bir şekilde çekilmiştir. Her ne kadar Hakkı Paşa kabinesi memurlara parti yasağı, siyasi yazılar yazma tedbirleri getirmişlerse de partizanlık kalem odalarına kadar inmiştir. Uluslararası politikada yaşanan sıcak gelişmeler karşısında memurlar dahi seferberlik durumuna geçirilmiş, hükümetin süreci kontrol etmekte zorlanması ve ortaya çıkan güvensizlik nedeniyle öncekilerde görülmeyen şekilde hükümet hakkında tam on beş gensoru verilmişti.

S

31 mart olayları sonrasında ittihatçılar hangi nezareti kaldırmışlardır?

İttihatçıların 31 Mart Olayı’ndan sonra güvenlik önlemlerine daha çok ağırlık vermesi manidardır. Abdülhamid rejimince kurulan Zaptiyye Nezaretini kaldırılarak yerine mülkiye ve hukuk mezunu personelle donatılan Emniyet-i Umumiye Müdürlüğü kurulmuş, diğer yanda taşraya daha kolay nüfuz edebilmek için Dâhiliye Nezareti’nde bir teftiş birimi oluşturmuştur.

S

Hürriyetin ilanından sonra gelen değişim Meclis-i Vükelâ'nın yapısını nasıl değiştirmiştir?

Hürriyet’in ilanından sonra nezaretler yeni baştan ele alınmış ve bu değişim Meclis-i Vükelânın yapısına da yansıtılmıştı. İmparatorluğun sonuna kadar değişiklik göstermekle beraber Meclis-i Vükelâ toplam on iki nazırdan oluşacaktı; Sadrazam, Şeyhülislam, Hariciye, Harbiye, Adliye ve Mezahip Nazırı, Şura-yı Devlet Reisi, Dâhiliye, Maliye, Maarif, Nafia, Ticaret ve Ziraat, Evkaf, Posta-Telgraf-Telefon Nazırı.

S

Seraskerliğin kurulmasından sonra savaş işlerinden ellerini çeken sadrazamların en yakın yardımcısı kimdir?

Seraskerliğin kurulmasından sonra savaş işlerinden ellerini çeken sadrazamların en yakın yardımcısı sadâret kethüdasıydı. II. Mahmut reformlarıyla bu makam, Dâhiliye Nezaretine tahvil edilmişti. 1858 yılında sadrazam yardımcılarına resmen sadâret müsteşarı payesi verilmişti.

S

Muhasebe-i Umûmiye İdaresi'nin yapısı nasıldır?

Muhasebe-i Umûmiye İdaresi, genel müdür ve bir müdürün idaresi altında dört kalemden meydana geliyordu. İlki olan Muvazene Kaleminin, bütçeyi hazırlama, nezaretlerden gönderilen bütçeleri kontrolden geçirme, munzam ve fevkalade ödenekler hakkında kanun taslakları hazırlama, masraf hesaplarını toplama, Divan-ı Muhasebatın (Sayıştay) senelik raporlarını yayınlama gibi görevleri bulunuyordu. Defter-i Kebir-i Umûmi Kalemi, merkez kurumlarındaki muhasebe müdüriyetlerinden gönderilen tediyename, havalename bilançolarıyla hazine muhasip sorumluları tarafından gönderilecek borç cetvellerini inceleme ve kıyaslamayla hazinenin genel hesaplarını çıkarma işlemlerine bakıyordu. Tedkik Kalemi, Defterdarların hesaplarıyla gönderecekleri bilançoları inceleme, defterleri kaydetmeye, muhasebeyle ilgili her türlü yazışmayla icra ve teftişlerle ilgili taslakları inceleyerek gereğini bildirmek gibi yükümlülükleri vardı. Dördüncüsü, Hesabat-ı Atika Kalemi, yıllar içinde biriken düzensiz borçların işlemlerine bakmak ve tasfiyesiyle sorumluydu

S

II. Meşrutiyetin ilanından sonra Dahiliye Nezareti'nin merkez teşkilatı nasıl şekil almıştır?

II. Meşrutiyet’in ilanından sonra başlatılan tensikatla kurum gözden geçirilmiş ve merkez teşkilatı şu birimlerden oluşturulmuştu; müsteşarlık dışında muhaberat-ı umûmiye dairesi, şifre, evrak kalemleri, muhasebe idaresi, hukuk müşavirliği, muhacirin, matbuat, memurin, hapishaneler, nüfus, sicil-i ahval idareleri, haremeyn tercümanlığı, mülkiye müfettişliği

S

Osmanlı taşrası hangi düzenlemeler doğrultusunda şekillenmiştir?

Osmanlı taşrası üç önemli düzenleme sonucunda şekillendirilmişti. Bunların ilki 1864 Vilayat Nizamnamesi, ikincisi 1871 İdare-i Umûmiye-i Vilayat Nizamı ve sonuncusu 1876 İdare-i Umûmiye-i Vilayat Talimatnamesi’ydi. Her üç düzenleme sonucunda Osmanlı taşrası; vilayet - liva (sancak) - kaza - nahiye ve köy birimlerine bölünmüştü. Her bir düzenleme taşra teşkilatına yönelik ayrıntılı açıklamalar ve sınıflamalar getirmiş ve bunun sonucunda etkileri günümüzde de hissedilen bir yapı ortaya çıkarmıştı. Teşkilatın zirvesinde, merkezin ajanı olarak da tarif edilen vali bulunuyordu.

S

Bir Osmanlı vatandaşının belediye meclisine üye seçmesi ve seçilebilmesi için aranan şartlar nelerdir?

Bir Osmanlı vatandaşının belediye meclislerine üye seçebilmesi için; dairenin bulunduğu şehir ve kasabada yaşaması, 25 yaşını tamamlaması, Osmanlı vatandaşı olması, medeni hukuk anlamında reşit olması, sabıka kaydı bulunmaması ve daire sınırları içerisinde yılda en az 50 guruş (İstanbul için 100 guruş) vergi vermesi gerekmekteydi. Üyeliğe seçilmesi içinse mahalli halktan olması, Osmanlı tabiiyetinde bulunması ve hukukuna sahip olmasının yanında Türkçe bilmesi, emlakı için yılda 100 guruş (İstanbul’da 250 guruş) ödemesi, hâkimlik makamında veya belediye için çalışan mühendis veya yabancı imtiyazlı bir iş adamı olmaması ve sabıka kaydının temiz olması şarttı.