aofsorular.com
HUK403U

Tanzimat Dönemi’nde (1839-1876) Yönetim Yapısı

5. Ünite 20 Soru
S

Osmanlı'da merkezileşme eğilimi ne zaman başlamıştır?

18. yüzyıl sonundan başlayarak kendisini hissettiren merkezileşme eğilimi, II. Mahmut’un saltanatı sırasında (1808-1839) daha da güçlenmiştir.

S

II. Mahmut orduyla ilgili olarak hangi ıslahatı gerçekleştirmiştir?

18. yüzyıl sonundan başlayarak kendisini hissettiren merkezileşme eğilimi, II. Mahmut’un saltanatı sırasında (1808-1839) daha da güçlenmiştir. Osmanlı devlet teşkilatı içinde idare organındaki en esaslı değişiklikler, II. Mahmut zamanında başlamıştır. Islahata askeri alandan başlayan II. Mahmut, reformların önünde bir engel olarak duran Yeniçeri Ocağı’nı kaldırarak “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye” adıyla düzenli ve eğitimli bir ordu kurmuştur.

S

Devlet işlerinin yürütülmesinde gelişen yeni anlayışla birlikte hazine ile ilgili ne tür değişiklikler gerçekleştirilmiştir?

Devlet işlerinin yürütülmesinde yeni anlayışın gerektirdiği kurumlar, 1836 yılında kurulmaya başlamıştır.  Osmanlı maliyesi, geleneksel devlet hazineleri olan Hazine-i Amire ve Darphane-i Amire’yle birlikte 1826 yılında kurulan Hazine-i Mansure (Mukataat Hazinesi) adlarıyla ayrı hazinelerle yürütülüyordu. 1838 yılında işlemlerde düzen ve birlik sağlamak amacıyla söz konusu hazineler birleştirilerek Umur-ı Maliye Nezareti kuruldu. Böylece gelir ve giderler tek hazinede toplanacak, taşrada vergi işleri tek elden kontrol edilecek, usulsüzlük ve vergi adaletsizliği önlenerek gelirler artırılacaktı. Taşra teşkilatı da merkezî maliye teşkilatına bağlanarak yeniden düzenlenecekti.

S

Osmanlı Devleti'nde  Adliye Nezareti nasıl kurulmuştur?

1836’da çavuşbaşılık ve Divân-ı Hümayûn’a bağlı tezkereci kalemi birleştirilerek Deavi Nezareti kurulmuş, daha sonra adı Adliye Nezareti olarak değiştirilmiştir.

S

Mühr-ü Hümayun nedir?

Mühr-i Hümâyûn, saltanatı sembolize eden mühürdür. Padişahların mutlak vekâletine sahip olduğuna işaret etmek üzere sadrazamlara verilen çoğu zaman altından yapılan mühürdür.

S

Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye nedir?

Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye, Tanzimat’tan sonra oluşturulan yeni meclislerin başında gelir. Bu meclisin en önemli görevi, kanun ve tüzükleri hazırlamak ve suç işleyen üst düzey memurları yargılamaktı.

S

Tanzimat Fermanı'na göre modern, hızlı işleyen, merkezi devlet hangi temel esaslar üzerine inşa edilecektir?

3 Kasım 1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı’nın getirdiği yeni prensipler, Osmanlı İmparatorluğu’nun artık yeni bir anlayışla yönetilmek istendiğini göstermekteydi. İmparatorluk, bu fermanla geleneksel yapısından sıyrılarak yeni bir hukuk ve devlet anlayışına yönelmekteydi. Ferman’a göre; modern, hızlı işleyen, merkezî devlet üç temel esas üzerine inşa edilecekti: Birinci esas; Osmanlı vatandaşlarının can, mal ve ırz dokunulmazlıklarının sağlanması ve bunun devletin garantisi altına alınmasıdır. İkincisi, mali ve ekonomik yapının üzerine oturtulacağı, herkesin geliriyle orantılı vergi vermesini sağlayacak düzenlemelerin yapılmasıydı. Üçüncüsü ise derin sosyal ve ekonomik etkileri olabilecek askerlik yükümlülüğünün adil ve belirli bir süre için yapılmasını sağlayacak önlemlerin kararlaştırılmasıdır. Bu üç temel esas, gerçekte imparatorluğun bütün kurumlarının yeni baştan gözden geçirilmesini gerektiren geniş kapsamlı reformların yapılmasını gerektiriyordu.

S

Meclis-i Âli-i Umûmî'nin özellikleri ve görevleri nelerdir?

Tanzimat Fermanı’nın ilânından sonra kurulan önemli diğer bir meclis de “Meclis-i Âli-i Umûmî”dir. Meclis-i Hâss-ı Umûmi ya da Meclis-i Vâlâ-yı Umûmi de denilen bu meclisin üye sayısı zaman zaman 300 kişiye ulaşmaktaydı. Meclis-i Âlî-i Umûmi; görev, yetki ve işleyişi bakımından geniş yetkilere sahipti. iki görevi olan Meclis-i Umûmi, olağanüstü durumlarda geniş üyeli yapısıyla temsili bir nitelik arz ederek geleneksel Meclis-i Meşveret gibi bir işlevle toplanmaktaydı. Meclis-i Umûmi’nin diğer görevi de haftada iki gün yapılan rutin toplantılarıydı ve Meclis-i Vâlâ kararlarının bir kez daha ele alınıp onaylandığı bir senato işlevini görmekteydi. Hem Meclis-i Vâlâ hem de Meclis’i Umûmî’nin kararları padişahın onayından geçtikten sonra yürürlüğe girmekteydi.

S

Ölümüyle Tanzimat Dönemi'nin kapandığı kabul edilen kişi kimdir?

Ölümüyle Tanzimat Dönemi'nin kapandığı kabul edilen kişi Sadrazam Mehmed Emin Âli Paşa'dır.

S

Kurulan ilk nezaret meclisi hangisidir?

Tanzimat Dönemi’nde kabineyi oluşturan nezaretlere bağlı, nezaret meclisleri de bulunmaktadır. II. Mahmud tarafından 1836 yılında başlatılan, modern Meclis-i Vükelâ’nın kurulması gayretleri Tanzimat’tan sonra amacına ulaşmış ve modern Bâbıalî ortaya çıkmıştır. Bu amaçla kurulan nezâretler de her biri uzmanlık kurulu olan Nezâret Meclisleriyle desteklenmiştir. Bu yolda kurulan ilk meclis 1838 yılında kurulan Sanayi ve Ticaret Meclisidir.

S

Osmanlı İmparatorluğu’nda anayasal sisteme giden yolu açan hadiseler nelerdir?

19. yüzyıl Osmanlı devlet yapısında merkezî idare ve kanun yapma yetkisini kullanan hükümet kurumları ve meclisler, Tanzimat Dönemi’nde artan entelektüel hayatın meydana çıkardığı fikir hareketleri ve yazılı basın, özellikle 1865 yılından sonra Yeni Osmanlılar Cemiyeti’nin muhalefeti parlamenter monarşi isteklerini ön plana çıkarmıştır. Tanzimat’ın ortaya çıkardığı yeni aydın kitlesi Tanzimat’ı eleştirerek Kanûn-ı Esasi’yi gündeme getirmiştir. Hem yurtiçinde hem de yurtdışında hızlanan muhalefetin, Meşveret Meclislerini örnek göstererek, bir millet meclisi kurulması talepleri Osmanlı ‹mparatorluğu’nda anayasal sisteme giden yolu açmıştır. Yeni Osmanlı aydınları, ülkenin Müslüman ve gayrimüslim vatandaşları tarafından seçimle belirlenen temsilcilerinin oluşturduğu bir millet meclisince yönetilmesinin, dağılmakta olan çok uluslu imparatorluğu bir arada tutacağı görüşündeydiler. Bütün bu gelişmelerin sonucunda, 1876 yılında II. Abdülhamit tarafından Osmanlı’nın ilk anayasası olan Kanun-i Esâsî ilan edildi. Yeni meclis, padişah tarafından atanan Meclis-i Âyan ve seçimle oluşan Meclis-i Meb’ûsân olmak üzere iki yapılı bir Meclis-i Umûmî olarak şekillenecekti. Yasama, bu iki meclisle birlikte Şûrâ-yı Devlet’in yasa tasarılarının hazırlanması sürecine katılması şeklinde oluşmaktaydı.

S

Osmanlı yönetimi geleneksel tımar sistemine bağlı vergi düzeni bozulunca neye başvurmuştur?

Osmanlı yönetimi, geleneksel tımar sistemine bağlı vergi düzeni bozulunca, iltizama başvurmak zorunda kalmıştı.

S

İltizam sistemi nedir?

Osmanlı yönetimi, geleneksel tımar sistemine bağlı vergi düzeni bozulunca, iltizama başvurmak zorunda kalmıştı. İltizam adı verilen sistem, devletin vergi gelirlerini önceden merkezî hazinede toplamak için ihaleye vermesidir. Vergi ihalesini alan kişiler olan mültezimler, bu işi yaparken devlete peşinen ödediği paradan daha fazlasını halktan çıkarmaya çalıştıkları için vergi mükellefi tebaa ağır vergiler altında bunalıyordu.

S

Muhassılların görevleri nelerdir?

Tanzimat’ın ilk uygulamaları vergi işlerini düzenleyebilmek için yapılmaya başlanmıştır. Meseleyi Meclis-i Vâlâda detaylı bir şekilde tartışan Tanzimat bürokratları, halkın yıllardır şikâyetçi olduğu iltizam usulünden vazgeçilmesine karar vermişlerdir. Bu amaçla iltizam usulü kaldırılarak taşraya muhassıl adı verilen görevliler gönderildi. 24 Ocak 1840 tarihli talimatla görev ve sorumlulukları belirlenen muhassılların temel görevi, verginin adil bir şekilde toplanmasıydı. 1840 tarihli talimat, muhassıllara vergi toplama görevi dışında Osmanlı ülke yönetiminde bir ilki gerçekleştirme sorumluluğu da yüklüyordu. Çünkü talimatın ikinci bendi, taşrada meclislerin kurulmasını öngürüyordu. Bendin devamında bu meclislerin nasıl oluşturulacakları da belirtilmişti. Buna dayanarak vergilerin belirlenip, toplanmasında muhassıla yardım edecek olan Muhassıllık Meclisleri kurulmuştur. Bu meclisler, muhassıl başkanlığında iki kâtip, kadı, müftü, zabit ve meclisin bağlı bulunduğu bölgenin dört ileri geleninden oluşmaktaydı. Ayrıca, bölgede gayrimüslim cemaat varsa bunları temsil etmek üzere metropolit ve kocabaşlardan iki temsilci de meclise atanıyordu.

S

Muhassıl uygulamasında ortaya çıkan sorunlar nelerdir?

Bu uygulamada, mültezimlerin sabote etmeleri ve vergi ödememeye alışmış olanların çıkardıkları engellemeler nedeniyle, beklenen yararı sağlayamayarak başarısız oldu. Halk genellikle gerçek gelirini gizlemiş, özellikle gayrimüslim tebaanın gelirleri olduğundan fazla yazılarak pek çok usulsüzlük yapılmıştı. Artan şikâyetlerin önü alınamayınca pek çok yerde isyanlar çıkmış ve imparatorluğu bir huzursuzluk ortamı kaplamıştı. Devlet gelirlerinin önemli bir kısmı toplanamayınca Mart 1841’de muhassıllık kaldırılarak tekrar iltizam uygulamasına geri dönülmüştür.

S

Islahat Fermanı'yla vurgulanan öğeler nelerdir?

1856 Paris Konferansı ile Avrupa devletler camiasına kabul edilen Osmanlı İmparatorluğu, bu antlaşmayla Avrupalı devletlerin Tanzimat Fermanı hükümlerinin genişletilerek uygulaması taleplerini kabul etmiştir. Bu nedenle Babıâli 25 Şubat 1856’da Islahat Fermanı’nı ilan etmiştir. Tanzimat Fermanı’nın hükümlerini tekrarlayan Islahat Fermanı, Müslüman ve gayrimüslim tebaa arasındaki mevcut eşitsizliklerin giderilmesini öngörüyordu. Kanunlar önünde eşitlik, vergi eşitliğinin sağlanması, mahkemelerde gayrimüslimlere şahitlikte eşitlik tanınması, karma mahkemelerin kurulması ve gayrimüslim tebaanın hem merkezî hem de taşra idare meclislerinde üye bulundurmaları öngörülüyordu. Kısaca, Islahat Fermanı’yla idare daha geniş ve katılımcı bir yapıya kavuşturulmaya çalışılmıştır. Osmanlı İmparatorluğundaki gayrimüslim tebaanın koruyuculuğunu üstlenen Avrupa devletlerinin gayrimüslimler için yeni imtiyazlar elde etmeye çalışmaları, onların imparatorluğun iç ve dış işlerine müdahale etmelerinin de yolunu açmıştır.

S

Islahat Fermanı'yla vurgulanan eşitlik ilkesi nasıl halk tarafından nasıl karşılanmıştır?

Islahat Fermanı ile bir kere daha vurgulanan eşitlik prensibi, genel olarak tebaa arasında hoşnutsuzluk yaratmış, Müslüman tebaa, fermanın getirdiği eşitlikten hoşlanmamıştır. Gayrimüslim tebaa da fermanla getirilen askerlik yükümlülüğünden dolayı memnuniyetsizlik içerisindedir. Gayrimüslimler arasında yüzyıllardır sürdürmekte oldukları imtiyazlı konumlarını kaybettikleri için Rumlar da çıkarlarının zedelendiğini düşünüyorlardı. Rusya’nın Ortodoks Hristiyanlar, Fransa’nın Katolikler arasında yaptıkları kışkırtmalar, imparatorluk için ayrı bir sorun oluşturuyordu. Islahat Fermanı’nın ilanını izleyen yıllarda özellikle Balkanlar’da Bosna, Hersek, Sırbistan, Niş; Orta Doğu’da Suriye ve Lübnan’da hoşnutsuzluklar artmış ve ayaklanmalar çıkmıştı. Rumeli bölgesinde isyanlar giderek yaygınlaşıyordu. Balkanlar’da Slav ayrılıkçı hareketlerini destekleyen Rusya, Bâbıâlî nezdinde bunların koruyuculuğunu üstlenmişti. Müslümanlar da Bosna-Hersek, Suriye ve Lübnan’da ayaklanmışlardı.

S

Lübnan Nizamnamesi neden hazırlanmıştır?

Niş’te çıkan karışıklıklar Avrupa devletlerinin müdahalelerine yol açmış, Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Paşa, 1860 yılında Rumeli vilayetlerini denetlemek üzere Varna’ya gitmişti. Bu sırada Orta Doğu’da Dürzîler ile Marûniler arasında çatışmalar meydana gelmişti. Olaylar Avrupa devletlerinin de müdahalesiyle bir iç sorun olmaktan çıkarak uluslararası bir boyut kazanmıştı. İngiltere, Fransa, Avusturya, Rusya ve Osmanlı hükümetlerinin katılımlarıyla oluşturulan bir komisyon, 9 Haziran 1861 tarihli Lübnan Nizâmnâmesi’ni hazırladı.

S

Lübnan Nizamnamesi'nin sonuçları nelerdir?

Niş’te çıkan karışıklıklar Avrupa devletlerinin müdahalelerine yol açmış, Sadrazam Kıbrıslı Mehmet Paşa, 1860 yılında Rumeli vilayetlerini denetlemek üzere Varna’ya gitmişti. Bu sırada Orta Doğu’da Dürzîler ile Marûniler arasında çatışmalar meydana gelmişti. Olaylar Avrupa devletlerinin de müdahalesiyle bir iç sorun olmaktan çıkarak uluslararası bir boyut kazanmıştı. İngiltere, Fransa, Avusturya, Rusya ve Osmanlı hükümetlerinin katılımlarıyla oluşturulan bir komisyon, 9 Haziran 1861 tarihli Lübnan Nizâmnâmesi’ni hazırladı. Cebel-i Lübnan Vilayeti’ne özerk bir statü veren nizâmnâmeye göre, vilayet Hristiyan bir mutasarrıf tarafından yönetilecekti. Mutasarrıfın başkanlığında, üyeleri Lübnan’daki etnik toplulukların temsilcilerinden oluşan bir meclis görev yapacaktı. Mutasarrıf, Suriye ve Beyrut’ta bulanan Osmanlı valilerinden bağımsız davranabilecekti. Cebel-i Lübnan Vilayeti’nin Osmanlı İmparatorluğu’na bağlılığı yalnızca yıllık bir vergi ödemekle sınırlandırılacaktı. Avrupalı büyük güçlerin baskısıyla ortaya çıkan bu düzenlemenin Osmanlı’yı parçalayabilecek bir model olma riski taşıması, Bâbıalî’yi yeni arayışlara sevk etmiştir.

S

1864 Vilayet Nizamnamesi'nin özellikleri ve getirdiği değişiklikler nelerdir?

1864 tarihli Vilayet Nizâmnâmesi’ne göre her daireye “vilayet” adı veriliyordu. Vilayetler sancaklardan, sancaklar kazalardan, kazalar da köylerden oluşuyordu. Vilayet idaresi valiye, sancak idaresi mutasarrıfa, kaza idaresi de kaymakamlara veriliyor; köylerde ise seçimle gelen muhtarlar görev alıyordu. Nizamnamede göze çarpan belli başlı özellikler; başta idare amirleri olmak üzere, bütün memurların vazifelerini düzene koyması, belediye teşkilatı ve nahiye idarelerinin kurulmasıyla köy ihtiyar heyetlerinin görev ve yetkilerinin genişletilmesidir. 1864 Vilayet Nizamnamesi, vilayetlerin yönetiminde Vilayet İdare Meclisi ve Vilayet Umumi Meclisi adlarını taşıyan iki kurulun söz sahibi olmasını öngürüyordu. Bu kurullarda, Müslüman ve gayrimüslimlerin temsilcisi olarak seçilen üyelerin yer alması halkın yönetime katılmasını sağlamak amacını taşıyordu. Ayrıca, vilayet yönetiminde valinin başkanlığında toplanacak olan bir dizi danışma meclisleri kurulmuştu. Vilayet İdare Meclisi, Liva İdare Meclisi ve köylerde İhtiyar Meclisleri oluşturulmuştur. Vilayet İdare Meclisi’nde, valinin dışında kadı, mektupçu, defterdar ve hariciye memurları bulunacaktı. Ayrıca, müftü, gayrimüslimleri temsilen ruhani liderleri ve yerel halkın temsilcisi olarak halk tarafından seçilen ikisi Müslüman, ikisi gayrimüslim üye olmak üzere dört kişi meclise katılıyordu. Sancak ve kazalarda da bu meclisler aynı şekilde oluşturulacaktı. 1864 Nizâmnâmesi’yle bu meclislerin yanı sıra, hukuk, cinayet ve ticaret mahkemeleri de vilayet yönetiminde yer alan yeni idare ve yargı organları olmuşlardır.