Genel Değerlendirme: Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikasının Temel Özellikleri
Soğuk Savaş’ın bitmesinin Türkiye’nin dış politikasındaki etkileri nelerdir?
Soğuk Savaş döneminin kapitalist Batı dünyasını komünist Doğu Bloku'ndan koruyan "tampon" ülke olan Türkiye, 1989’da Berlin Duvarı'nın yıkılmasının ardından kendi kimliğini ve pozisyonunu yeniden keşfetme çabası içine girmiştir. Bu yıllarda Rusya'nın henüz kendini toparlayamamış olması, Türkiye'nin yeni kurulan Türk Cumhuriyetleri ile kültürel ve duygusal temelli bir dış politik açılım içine girmesine yol açmıştır. Ancak kısa süre sonra Rusya'nın toparlanması ile bu bölgede Rusya hakim güç haline tekrar gelmiş, Türkiye'nin Türk Cumhuriyetler ile oluşturmak istediği yapı ikinci planda kalmıştır.
Turgut Özal’ın dış politikasının temel özellikleri nelerdir?
Özal’ın pragmatik ve büyük ölçüde de ABD ekseninde dış politika yürütmüştür. Özal dış politikada statükocu durumdan vazgeçilip aktif bir politikanın sürdürülmesi gerektiğini düşünmüştür. SSCB’nin dağılmasının ardından Orta Asya’da kurulan Türk Cumhuriyetlerine yönelik olarak Türkiye, ABD’nin de teşviki ile hem "model" hem de "lider" olmaya çalışmıştır. Ne var ki bölgede Rusya ve İran faktörlerinin varlığı ve Türkiye’nin öz kaynaklarının, araçlarının kısıtlılığı, Türkiye’nin bu rolünü sınırlı tutmuştur.
Turgut Özal’ın ölümü sonrasında Türkiye’nın dış politikasında hangi unsurlar öncelik taşımaya başlamıştır?
Özal sonrası Türk dış politikası Avrupa politikalarına da yeniden yoğun ilgi göstermeye başlamıştır. 1993 sonrasında Türkiye aniden AB’nin önemli konu başlıklarından birisi hâline gelmiştir. Burada Türkiye’nin motivasyonu, AB entegrasyon sürecinden dışlanmamak, modernleşme-Batılılaşma hamlesine AB yoluyla devam etmek ve özellikle Yunanistan karşısında çıkarlarını koruyacak bir statüye sahip olmak şeklinde özetlenebilecek nedenler etkili olmuştur.
AB içindeki muhafazakâr politikacılar Türkiye’nin üyeliğine hangi gerekçeler ile karşı çıkmaktadır?
Türkiye’nin AB üyelik süreci diğer aday ülkeler gibi objektif kriterler çerçevesinde değil de daha çok "kimlik" bağlamında yapılan tartışmalar ile geçmiştir. AB içinde özellikle muhafazakâr politikacıların başını çektiği yeni egemen görüş, AB’nin bir medeniyet projesi olduğu ve bu medeniyetin de Türkiye’yi kapsamadığı şeklindedir.
1997-1999 döneminde Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinde Yunanistan nasıl bir politika izlemiştir?
Yunanistan bu dönemde hem AB genişlemesini bloke etme tehdidi ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni, Kıbrıs’ın bütününü temsil edecek şekilde AB genişleme süreci içine yerleştirmiş hem de Türkiye’ye AB üzerinden baskı oluşturulması konusunda çaba göstermiştir.
Lüksemburg Zirvesi’nde alınan kararlara Türkiye nasıl tepki göstermiştir?
Lüksemburg Zirvesi’nde Türkiye beklediğini alamayınca AB ile siyasi diyaloğu kestiğini açıklamış ve kendisine eşit koşullarda adaylık statüsü verilinceye kadar başta Kıbrıs ve Yunanistan konuları olmak üzere siyasi konularda AB’yi taraf kabul etmeyeceğini beyan etmiştir.
Lüksemburg Zirvesi sonrası ABD’nin Türkiye’nin AB üyeliği için oynadığı rol nedir?
Zirve sonucunda Türkiye’nin Avrupa’dan uzaklaşma belirtilerinin ortaya çıkması gerek AB içinde gerekse ABD tarafında olsun AB’den kopan Türkiye’nin Batı ittifakından kopabileceği yönünde bir düşünce oluşturmuştur. Bu sebeple ABD, AB üzerinde Türkiye’nin aday ülke ilan edilmesi için ciddi bir baskı kurmuştur.
Realist dış politika nasıl tanımlanmaktadır?
Realist dış politika, bir ülkenin dış politikasını devletlerin yegâne aktörler olduğuna inandığı uluslararası sistemde, uluslararası çıkarlarını maksimum kılacak rasyonel davranışlarla güç elde etme mücadelesine göre belirlemesidir.
Liberal dış politika nasıl tanımlanmaktadır?
Liberal dış politika, bir ülkenin dış politikasını, uluslararası sistemde devletlerden başka aktörlerin de var olduğuna inanarak, ortak değer ve prensipler etrafında barışa dayalı bir düzenin oluşturulabileceği düşüncesiyle güç elde etmekten ziyade barışın korunması yönünde belirlemesidir.
2000’li yıllarda Türkiye’nin Rusya algısı hangi yönde değişmiştir?
Rusya, Türkiye açısından çekinilecek bölgesel bir aktör olmaktan ziyade iş birliği yapılacak bir ülke haline gelmiş. Dolayısıyla bu durum hem Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerinde hem de bölgesel etkisinde önemli bir faktör hâline gelmiştir.
Soğuk Savaş sonrası Türk dış politikası hangi dönemler altında sınıflandırılabilir?
Özal yönetimindeki dış politika birinci dönemi oluştururken ardından başlayan koalisyon hükûmetleri dönemi ikinci dönemi ve AKP dönemi ise üçüncü dönemi oluşturmaktadır.
Davutoğlu’nun dışişleri bakanı olduktan sonra Türkiye’nin benimsediği prensipler nelerdir?
Bu prensipler şu şekilde özetlenebilir:
- Ülke içerisinde güvenlik ve demokrasi arasında bir denge kurularak bölgesinde aktif rol oynayan bir Türkiye
- Komşularla sıfır sorun politikasını hayata geçirmek
- Balkanlar, Orta Doğu, Kafkaslar ve Orta Asya gibi bölgelerdeki ülkelerle etkili ilişkiler geliştirmek
- AB, ABD ve Rusya gibi küresel aktörler arasında bir denge politikası izleyerek uyum içinde bir dış politika yürütmek
- Uluslararası örgütlerin etkin kullanılmasına yönelik bir diplomasi stratejisi benimsemek
AKP hükümetlerinin dış politikada uygulamaya koyduğu “vizyon odaklılık” kavramı nasıl tanımlanmaktadır?
2000’li yılların başlarına kadar hakim olan klasik Türk dış politikasının aksine bu dönemde Türkiye, uluslararası olaylarda ve gelişmelerde "bekle-gör" anlayışından vazgeçmiş ve ilgili süreçlere müdahil olmuş, kriz dönemlerinde çözüm odaklı çalışmalar yürütmüştür. "Vizyon odaklılık" olarak ifade edilen bu anlayış ile Türkiye başta bölgesinde oluşan krizlere ve problemlere doğrudan ve etkin müdahale edici politikalar oluşturmaya çalışmaktadır. Bunun yanında Türkiye tarihsel derinliğinden dolayı bölgesindeki her gelişmeye karşı bir hassasiyet içindedir.
AKP hükümetlerinin dış politikada uygulamaya koyduğu "proaktif diplomasi" kavramı ile ne ifade edilmektedir?
Davutoğlu, proaktif diplomasi ile önleyici diplomasi kavramlarını bir arada kullanmaktadır. Çevresindeki sorunlardan Türkiye'nin çok etkilendiği, bunun yanında o ülkelerdeki halkların da Türkiye’den beklentileri olduğunu belirten Davutoğlu, bu noktada sorunlara ilişkin aktif ve temelde önleyici diplomasi faaliyetlerini Türkiye'nin yürütmesi gerektiğini belirtmiştir.
Dış politikada proaktif diplomasi ile önleyici diplomasinin kullanıldığı örnek durumlar hangileridir?
Suriye ile İsrail, İran ile Batı dünyası ve Boşnaklar ile Sırplar arasındaki uyuşmazlıklarda üstlendiği ara buluculuk rolü proaktif diplomasi ile önleyici diplomasinin kullanıldığı durumlara örnek olarak gösterilebilir.
Turgut Özal döneminde ABD eksenli olarak oluşturulan dış politikanın 2007 sonrasında izlenen dış politikadan farklılıkları nelerdir?
Türkiye 2007 sonrasında ABD ekseni ya da AB odaklı bir dış politika ile değil, alternatifler üreterek gerçek anlamda kendine özgü küresel bir dış politika izleme çabasında olmuştur. Ancak bu durum bahsi geçen ülkeler ve bölgelerle ilişkileri ve iş birliğini kesmek ya da azaltmak anlamına gelmemektedir. Türkiye'nin yıllar boyu sadece Yunanistan'a endeksli bir dış politika stratejisine bağımlı hâle gelmiş olmasından vazgeçilmiştir.
Dış politikada "düzen kurucu aktör" kavramı ile ne ifade edilmektedir?
Düzen kurucu aktör kavramı, Türkiye'nin diğer ülkelerle ilişkilerde ve uluslararası örgütlerde aktif bir şekilde rol almasını amaçlayan bir rol tanımlamasıdır. Buna göre Türkiye bir “düzene sonradan intibak eden değil, bizzat düzenin kurulmasına öncülük eden bir ülke olarak küresel ortamda yerini almak çabasındadır ve bu gücü, derinliği ve kapasiteyi kendisinde görmektedir.
Hangi gerekçelerle Türkiye'nin eksen kayması yaşadığı ileri sürülmektedir?
Türkiye'nin Batı Bloku'ndan uzaklaştığı ve Avrupa Birliği hedefini artık öncelemediği ifade edilmekte, özellikle Orta Doğu’da izlediği politika ve Osmanlı mirası ile İslam vurgularından dolayı ortaya eksen kaymasının yaşandığı ileri sürülmektedir.
Türkiye'nin 1923-1945 arası dönemde izlediği dış politika nedir?
Türk dış politikasının oluşum içinde olduğu bu dönemde Osmanlıdan devralınan miras ve ardından ülkenin siyasal yapısının inşası uğraşları, bu dönemde dış politikanın tarafsız ve var olan sistemin muhafazası yönünde oluşmasına neden olmuştur. Türkiye bu kapsamda ortaya çıkan uluslararası sorunlarda taraf olmayı seçmemiş ve kendisini bu anlamda etkileyebilecek sorunlardan uzak kalmaya çalışmıştır. Keza II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar bu duruşunu korumaya çalışan ülke, savaşın bitimine doğru değişme sinyalleri veren uluslararası sistemi fark etmiş ve daha ideolojik bir sisteme doğru evrilen dünyada aslında Osmanlıdan bu yana siyasal bir tercih olarak yakın durduğu Batıya daha da yaklaşarak hem kutuplaşmanın, yani blok siyasetinin içine girmiş hem de yeni uluslararası sistemdeki yerini almıştır.
Türkiye'nin 1945-1964 arası dönemde izlediği dış politika nedir?
1945-1964 dönemi Soğuk Savaş'ın başladığı ve en hararetli sürecini yaşadığı dönemdir. Bu dönemde uluslararası sistem ideolojik bir kutuplaşmaya gitmiş, dünya Doğu ve Batı Blokları olarak ikiye ayrılmış ve Türkiye, Batı Bloku içinde yer almıştır. Bu dönemde Türk dış politikası blok siyasetine uygun bir şekilde yürütülmüş, hatta blok siyaseti içinde kalmak bazı dönemler ülkenin varlık nedeni ve sonucu olarak görülmüştür. SSCB'nin önünde Batı dünyasının güvenliği bakımından son derece önemli bir rol üstlenen Türkiye, zaman zaman blok siyasetine etki eden değil, sadece etkilenen bir ülke olarak da dış politikasını belirlemek durumunda kalmıştır.