aofsorular.com
HUK107U

Yasama

5. Ünite 22 Soru
S

Yasama fonksiyonunun  tanımı nedir?

Maddi bakımdan yasama fonksiyonu, genel, sürekli, objektif ve kişisel olmayan işlemler yapmak, yani kural koymak anlamına gelir. Şeklî anlamda yasama fonksiyonu ise yasama organı tarafından yasama usullerine uygun olarak yapılan bütün işlemlerdir. Türk Anayasa Hukuku bakımından yasama fonksiyonunun şeklî ve organik kritere göre tanımlanması gerekir. Çünkü, Anayasada yasama işlemlerinin mutlaka genel, soyut, objektif ve gayrişahsî olması gerektiğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Buna karşılık Anayasa, Meclisin, savaş ilanına karar vermek, milletvekilliğinin düşmesine ve dokunulmazlığın kaldırılmasına karar vermek gibi kural-işlem mahiyetinde olmayan bazı işlemleri yapabileceğini de kabul etmiştir. Öte yandan, Meclisin uygulamada kural-işlem mahiyetinde olmayan kanunlar çıkardığı da görülmektedir. Örneğin, memlekete olağanüstü hizmet veren bazı kişilere hidematı amme veya vatani hizmet tertibinden maaş bağlayan kanunlar, ilçelerin il yapılmasına ilişkin kanunlar, tabiî afetlerden zarar gören şehir ve kasabalara yardım yapılmasına ilişkin özel kanunlar kural-işlem mahiyetinde değildir. O hâlde, Türk Anayasa Hukuku bakımından yasama fonksiyonu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama usullerine uygun olarak yaptığı işlemleri ifade eder.

S

Yasama yetkisinin tanımı nedir?

Yasama yetkisi ise “Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanun yapma ve parlamento kararları alma yetkisi” olarak tarif edilebilir. Anayasaya göre, “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez” (m.7). Yasama yetkisi genellik, aslilik ve devredilmezlik özelliklerine sahiptir.

S

Yasama yetkisinin genelliği ne anlama gelmektedir?

Yasama organının kanun yapma yetkisi konu bakımından sınırlı değildir. Başka bir ifadeyle Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasaya aykırı olmamak kaydıyla dilediği konuda, ana hatlarıyla ya da ayrıntılı olarak kanun yapma yetkisine sahiptir. Buna yasama yetkisinin genelliği ilkesi adı verilir. Yasama organının, bir konunun genel ilkelerini kanunla düzenleyip,uzmanlığa ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütme organına bırakması yararlı olabilir, ancak bu konudaki takdir yetkisi tamamen yasama organına aittir. Dolayısıyla yasama organı ayrıntıların düzenlenmesini yürütmeye bırakabileceği gibi, bütün hususları kendisi düzenleyip o konuda yürütmenin yönetmelik veya diğer tür bir düzenleyici işlem yapmasına izin vermeyebilir. O hâlde, yasama yetkisinin genelliği nedeniyle yürütme organının, Anayasada münhasıran Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile düzenleneceği öngörülen konular dışında mahfuz (sadece yürütmeye ait) bir düzenleme yetkisi de bulunmamaktadır.

S

Yasama yetkisinin genelliğine rağmen, yasama organı Anayasa tarafından yetkisiz kılındığı veya yetkisi sınırlandırıldığı için yapamadığı işlemler nelerdir?

Öte yandan, yasama yetkisinin genelliğine rağmen, yasama organı Anayasa tarafından yetkisiz kılındığı veya yetkisi sınırlandırıldığı için bazı işlemleri yapamaz. Şöyle ki:
(1) Türkiye Büyük Millet Meclisi, mahkemelerin yerine geçerek yargı işlemi yapamaz. Örneğin, Meclis suç işleyen bir kişiyi yargılayarak ceza veremez. Zira, Anayasa bu yetkiyi yasama organına değil, “bağımsız ve tarafsız mahkemelere” vermiştir (m.9). Yine Anayasaya göre Meclis, “mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez” (m.138/son).
(2) Yasama organı, yürürlükte olan kanunların uygulanmasından ibaret olan işlemleri kanun yoluyla yapamaz. Örneğin, Meclis yürütme organınca yapılması gereken memur atama, ruhsat verme, vergi tarhetme gibi kanunların uygulanmasından ibaret olan bireysel işlemleri yapamaz. Çünkü, Anayasaya göre, yürütme yetkisi ve görevi yürütme organına aittir (m.8).
(3) Yasama organı, Anayasaya aykırı şekilde kanun yapamaz. Örneğin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, belli bir kişiye yükümlülük getiren veya belli bir kişiyi yürürlükteki kanunlarla önceden getirilmiş bulunan yükümlülüklerden kurtaran kanunlar çıkarması Anayasanın “hukuk devleti” ve “eşitlik” ilkelerine aykırı olacaktır. Anayasanın bu tür kanunların yapılmasını yasakladığında kuşku yoktur. Yasama organı, Anayasa ile açıkça yasaklanan ya da maddi içerik bakımından sınırlanan konularda da kanun yapamaz. Örneğin, basına sansür getiren bir kanun Anayasanın “basın hürdür, sansür edilemez” hükmüne (m.28); vatandaşlara karşılıksız çalışma yükümlülüğü getiren bir kanun ise Anayasanın “angarya yasaktır” (m.18) hükmüne açıkça aykırı düşer.

S

Yasama yetkisinin asilliği ne anlama gelmektedir?

Yasama organı bir kanun yaparken daha önce mevcut bir hukuk kuralına dayanmak zorunda değildir. Örneğin, yürütme organının bir yönetmelik ya da bireysel işlem yapabilmesi için bir kanuna dayanması gerekirken, yasama yetkisinin kullanılmasında bu söz konusu olmaz. Buna da yasama yetkisinin asliliği ilkesi denir.
Yürütme organının işlemleri kanunu izleyen ve kanuna dayanan (secundum legem) işlemlerdir. Yasama işlemlerinin ise anayasadan kaynaklanma zorunluluğu yoktur. Kanunlar, anayasa karşısında sadece kural-içi (intra legem) olmak durumundadır. Başka bir ifadeyle, kanunların yapılabilmesi için anayasanın herhangi bir hükmüne dayanılması zorunlu olmayıp, yapılan kanunun anayasaya uygun olması yeterlidir. Dolayısıyla anayasa-kanun ilişkisi ile, kanun-idari işlem ilişkisi birbirinden farklıdır. Bir ülkenin anayasası olmasa veya anayasada belli bir konuda kanun çıkarılabileceğine dair hüküm bulunmasa dahi, yasama organı kanun yapabilir. Ancak yürütme organı, belli bir alanda kendisini yetkilendiren bir kanun olmadıkça işlem yapamaz. Ancak daha önce belirtildiği gibi, yürütme yetkisine ilişkin konularda doğrudan Anayasanın verdiği yetkiyle çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri istisnadır. Bunların önceden var olan bir kanuna dayanma zorunluluğu yoktur. Kanunlar, yasama organının “teşebbüs kudreti”ne dayanır. Yani, yasama organı, belli bir kanunu çıkarabilmek için hiçbir metnin ön iznine tâbi değildir. Anayasadan aldığı “genel yetki” ile her konuyu doğrudan doğruya düzenleyebilir.

S

Yasama yetkisinin devredilmezliği ne anlama gelmektedir?

Anayasa’ya göre (m.7), “yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir. Bu yetki devredilemez.” Bu hükümden anlaşılacağı üzere Anayasa, yasama yetkisinin başka bir organa devredilmesini yasaklamıştır. Ancak Anayasada yasama yetkisinin devredilmesini yasaklayan bir hüküm olmasaydı bile yasama yetkisi devredilemezdi. Çünkü, kamu hukukunda hiçbir devlet organı, Anayasa ve kanunlarla kendisine verilen yetkileri, yetki veren metinlerde açık bir izin olmadığı takdirde başka bir devlet organına devredemez. Yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesiyle devredilmesi yasaklanan yasama yetkisi sadece kanun yapma yetkisi değil, Anayasa’nın 87’nci maddesi ve diğer hükümleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisine verdiği görev ve yetkilerin tamamıdır. Örneğin, Türkiye Büyük Millet Meclisi kanun yapma yetkisinin yanı sıra, savaş ilanına karar vermek, genel ve özel af ilan etmek, milletlerarası antlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak gibi yetkilerinin hiçbirisini yürütme organına veya yargı organına devredemez.

S

Şekli ve organik anlamda kanun nedir?

Şeklî ve organik anlamda kanun, Anayasanın öngördüğü yetkili organ tarafından, Anayasada belirtilen usul ve biçimde kabul edilerek yürürlüğe konulan yazılı hukuk kurallarıdır. Şeklî anlamda kanunda, kanunun muhtevası ve kapsamı önemli değildir. Kanun onu yapan organa göre nitelendirilir. Bu anlamda belli bir kişiye maaş bağlanmasına ilişkin kanun, bireyleri belli bir duruma sokan vatandaşlık ve kadro kanunları, Maliye Bakanlığının vergi toplama ve harcama yapmasına izin ve yetki veren bütçe kanunu gibi hukuk normu koymayan kanunlar da, yasama organınca yapıldıkları için şeklî anlamda kanun sayılırlar.

S

Maddi anlamda kanun nedir?

Maddi anlamda kanun ise yasama organı tarafından, belli usullere uyularak çıkarılan ve yürürlüğe girmesinden itibaren toplum için uyulması zorunlu olan genel, soyut ve sürekli kuralları ihtiva eden bir işlemdir. Örneğin, Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu birer dar anlamda maddi kanundur.

S

Maddi kanunun özellikleri nelerdir?

Maddi Kanunun Özellikleri: Maddi kanunlar yazılı, genel, soyut ve sürekli olma özelliğine sahiptir.
1. Kanunların yazılı olması, kanunun düzenlemesi içinde yer alan hukuk kurallarının Anayasa ile belirlenmiş yetkili organ tarafından yazılı ve kodifiye edilmiş bir şekilde kabul edilmesi ve kamuoyuna açıklanmasını ifade eder.
2. Kanunun genel ve soyut olması, kanunun muayyen bir kişi ya da olayı değil, aynı durumda bulunan bütün kişileri ve aynı nitelikteki bütün olayları kapsamına alması anlamına gelir. Bazı istisnaları olmakla birlikte, kural olarak belli bir kişi ya da olaya uygulanmak üzere kanun çıkartılmaz. Örneğin, üniversite öğretimini düzenleyen bir kanun bütün üniversite öğrencilerini kapsarken, tabiî afetten zarar gören bir şehre yardım yapılmasına ilişkin kanun sadece bu şehir bakımından uygulama alanı bulur.
3. Kanunların sürekli olması ise kanunların yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren düzenleme alanındaki bütün kişi ve olaylara her zaman uygulanması demektir. Kural olarak kanunlar sürekli uygulanmak üzere çıkarılır ve yürürlükte kaldıkları müddetçe uygulanırlar. Bununla beraber istisnai olarak geçici kanun çıkarılması da söz konusu olabilmektedir. Örneğin, bir yıl geçerli olmak üzere her sene çıkarılan ve devlete kamu harcamalarında bulunma ve kamu gelirlerini toplama yetkisi veren bütçe kanunu bu tür bir kanundur.

S

Kanunların teklif edilme usulü nasıldır?

Anayasa’ya göre (m.88), kanun teklif etmeye Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri yetkilidir. Kanun tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesine ilişkin usul ve esaslar İç tüzükle düzenlenmiştir.
Milletvekillerince verilecek kanun tekliflerinde bir veya birden fazla imza bulunabilir. Kanun teklifleri gerekçeli olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilir. Meclis Başkanı kanun tekliflerini ilgili komisyonlara doğrudan havale eder. Komisyonlar, şartlara uymayan kanun tekliflerini sahiplerine tamamlattırmaya yetkilidirler (İç tüzük, m.74).

Teklif sahibi, verilen teklifini gündeme alınmadan önce Genel Kurula bilgi verilmek şartıyla geri alabilir. Ancak, bu kanun teklifini diğer bir üye veya esas komisyon üzerlerine alırlarsa görüşmeye devam olunur. Bu teklifler gündeme alınmışlarsa geri alınmaları için Genel Kurulun karar vermesi gerekir (İç tüzük, m.75). Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından reddedilmiş olan kanun teklifleri, ret tarihinden itibaren bir tam yıl geçmedikçe Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı yasama dönemi içinde yeniden verilemez (İç tüzük, m.76).

S

Kanun teklifinin görüşülmesi nasıl gerçekleşmektedir?

Bir kanun teklifi hakkındaki komisyon raporunun Genel Kurula sevk edilip dağıtımı yapıldıktan kırk sekiz saat sonra görüşmelere geçilebilir. Ancak, esas komisyonun istemi üzerine Genel Kurul tarafından öncelikle görüşme kararı alınması hâlinde (İç tüzük, m.52/2) kırk sekiz saat beklenmeden de görüşmelere geçilebilir.
Kanun tekliflerinin Genel Kurulda görüşülmesi aşağıda belirtilen usule göre gerçekleşir (İç tüzük m.81):
1. Kanun teklifinin tümü üzerinde görüşme açılır.
2. Teklifin tümünün görüşülmesinden sonra soru-cevap işlemi yapılır.
3. Teklifin maddelerine geçilmesi oylanır.
4. Kanun teklifinin tümü hakkındaki görüşmeler tamamlanıp maddelere geçilmesi kabul edilirse, maddelerin tek tek görüşülmesine geçilir. Bu safhada teklifin maddeleri tek tek görüşülür.
5. Teklifin tümü oylanır. Maddelerine geçilmesi veya tümü kabul edilmeyen kanun teklifleri, Genel Kurulca reddedilmiş olur

S

Kanun teklifinin kabulü için gereken şartlar nelerdir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde kanun teklifinin kabul edilebilmesi, yani kanunlaşabilmesi için, Anayasa’nın 96’ncı maddesi uyarınca üye tamsayısının (600) en az üçte biriyle toplanan Meclis Genel Kurulunun, toplananların salt çoğunluğu ile kabul oyu kullanması gerekir. Toplantı yeter sayısı üye tamsayısının en az üçte biri olan 200’dür. Karar yeter sayısı ise, kural olarak toplantıya katılanların salt çoğunluğudur. Ancak bu sayı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından (151) az olamaz.

S

Kanunların yayımlanması ve yürürlüğe girmesi nasıl gerçekleşmektedir?

Anayasa’nın 89’uncu maddesine göre, kanunların yayımlanması görevi Cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı, Meclis tarafından kabul edilen kanunları on beş gün içinde yayımlar. Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde Meclise geri gönderir. Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu üye tamsayısının salt çoğunluğuyla (301) aynen kabul ederse, kanunun Cumhurbaşkanınca yayımlanması zorunludur. Geri gönderilen kanunun Meclis tarafından tekrar kabulünde üye tamsayısının salt çoğunluğu (301) şartı 2017 Anayasa değişikliği ile getirilmiştir. Önceki düzenlemede kanunun tekrar kabulü için salt çoğunluk kuralı yoktu. Meclis geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar geri gönderebilir. Anayasa değişikliklerine ilişkin hükümler saklıdır. Cumhurbaşkanının bütçe kanunlarını geri gönderme yetkisi yoktur.

Cumhurbaşkanın Meclis tarafından kabul edilen kanunları kısmen uygun bulmayarak Meclise gönderebilmesi yetkisi 2001 tarihli Anayasa değişikliği ile benimsenmiştir. Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilecektir. TBMM İç tüzüğüne göre (m.81/6), Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmayan bir kanunun sadece bu maddelerinin görüşülmesine Genel Kurulca karar verilirse sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün görüşülmesine Genel Kurulca karar verilmesi durumunda ise genel görüşme usulü uygulanır.
Cumhurbaşkanının kanunları geri göndermesi bir “uyarı yetkisi”dir. Cumhurbaşkanı geri gönderme yetkisini hem hukuka uygunluk hem de yerindelik bakımından kullanabilir.

S

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yapısı ne şekilde oluşturulmuştur?

1982 Anayasası’nın Cumhuriyet Senatosuna yer vermeyerek tek meclis sistemini benimsemiş olması oldukça yerinde bir tercihtir. Çünkü, anayasal sistemimize “demokratik nitelikli bir ikinci meclis” kazandırmak amacıyla getirilen Cumhuriyet Senatosu kendisinden beklenen “aydınlatma, yol gösterme ve fren görevlerini yeterince yerine” getirememiştir. Öte yandan Cumhuriyet Senatosunun genel oyla seçilen üyelerinin dışında, günlük dilde “kontenjan senatörü” olarak adlandırılan ve Cumhurbaşkanınca atanan onbeş üyesi ve eski cumhur başkanları ile Millî Birlik Komitesinin bir kısım üyelerinden oluşan “tabiî üyeleri” de bulunmaktaydı. Dolayısıyla Cumhuriyet Senatosu, üyelerinin tamamı halk tarafından seçilmediği için tam anlamda bir “demokratik ikinci meclis” özelliğine de sahip değildi.

S

Seçim sistemine ilişkin anayasal ilkeler nelerdir?

Temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkeleri: Anayasa belli bir seçim sistemini tercih etmemiştir. Bununla birlikte, Anayasa’nın 67’nci maddesinde 1995 yılında yapılan değişiklikle maddeye, “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir” hükmü eklenmiştir. Bu hükmün konulmasıyla, seçim sistemi ve diğer seçim kurallarının düzenlenmesinde, iki karşıt tercih olan “eşitlik” (partilerin oyları oranında parlamentoda temsil edilmesi) ve “fayda” (büyük partileri avantajlı hale getirmek suretiyle yönetimde istikrarı sağlamak) prensiplerinin dengelenmesi amaçlanmıştır. Anayasaya böyle bir hükmün konulması, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılacak seçim kanunlarının “temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini” bağdaştırıp bağdaştırmadığı açısından Anayasa Mahkemesince denetlenmesi sonucunu da doğuracaktır. Ancak, özellikle oyların sandalyelere dönüştürülmesi yöntemi, yani dar anlamda seçim sistemi tercihi bakımından birbirine karşıt iki prensibin (temsilde adalet ve yönetimde istikrar) dengelenmesi güç bir faaliyettir.
Seçim kanunlarında yapılacak değişikliklerin bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaması esası: 2001 Anayasa değişikliği ile Anayasa’nın 67’nci maddesine eklenen bir hükümle (f.7), seçim kanunlarında yapılan değişikliklerin, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaması esası benimsenmiştir. Bu düzenlemeyle Meclis’teki çoğunluğun (genellikle iktidar partilerinin) seçimlerden kısa bir süre önce seçim kanunlarını kendi yararları doğrultusunda değiştirerek seçime gitmeleri önlenmek istenmiştir. Seçime katılacak bütün partileri ve adayları ilgilendiren ve demokratik ilkelere dayanması gereken seçim kurallarının çoğunluk partileri tarafından belirlenmesi ya da değiştirilmesi seçimlerin âdil, eşit ve dürüst yapılmasını engelleyebilir. Bu hüküm karşısında, bir yıl sonra oy destekleri ve seçim taktikleri muhtemelen değişecek olan siyasi partiler, ileride kendilerine de uygulanacak olan seçim kanunları değiştirilirken mümkün olduğunca âdil ve dürüst kurallar konulmasını sağlamaya çalışacaklardır. Bu açıdan getirilen düzenleme yerindedir. Bununla birlikte, bu Anayasa hükmü, seçim kanunlarında değişiklik yapılması gerekli olan hâllerde, bir yıl sonraki seçimlere ilişkin olarak durumlarını belirleyemeyen partileri (özellikle de iktidar çoğunluk partilerini) belirsiz bir ortamda seçim kanunlarında değişiklik yapmaktan kaçınmaya itebilir.

S

Nisbi temsilin d'Hondt usulü nasıl çalışmaktadır?

2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu nisbi temsil sisteminin (m.2) d’Hondt usulünü (m.34) benimsemiştir. Adını Belçikalı bir matematikçiden alan d’Hondt usulünde, seçim çevrelerinde milletvekilliklerinin partilere ve bağımsız adaylara paylaştırılmasında seçim sayısının hesaplanması söz konusu olmadığı gibi, artık oy sorunu da ortaya çıkmamaktadır.
Milletvekili Seçimi Kanununun d’Hondt usulünü benimseyen 34’üncü maddesine göre, seçime katılmış siyasi partilerin, ittifakların ve bağımsız adayların adları alt alta ve aldıkları geçerli oy sayıları da hizalarına yazılır. Siyasi partilerin ve ittifakların oy sayıları, önce bire, sonra ikiye, sonra üçe.... ila o çevrenin çıkaracağı milletvekili sayısına ulaşıncaya kadar bölünür. Elde edilen paylar ile bağımsız adayların aldıkları oylar ayrım yapılmaksızın en büyükten en küçüğe doğru sıralanır. Seçim çevresinden çıkacak milletvekili sayısı kadar bu payların sahibi olan siyasi partilere, ittifaklara ve bağımsız adaylara rakamların büyüklük sırasına göre milletvekili tahsis olunur. Partilerin yurt dışı seçmenlerden aldıkları oylar seçim çevrelerindeki oylara eklenerek değerlendirilir. Her seçim çevresinde geçerli toplam oy, Yurt Dışı İlçe Seçim Kurulundan Ankara İl Seçim Kuruluna gelen toplam oyun diğer seçim kurullarından gelen oylara bölünmesiyle elde edilen oranda artırılır. O seçim çevresinde kullanılan toplam oylarla bu şekilde hesaplanan toplam oy arasındaki fark partilere, Ankara İl Seçim Kurulundan gelen oydaki hisseleri oranında taksim edilir ve elde edilen rakamlar o seçim çevresinde aldıkları geçerli oylara ilave edilir. Böylece Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 34 üncü maddesinde belirlenen esas seçim çevresinde kullanılan geçerli toplam oy miktarı ve partilerin aldıkları toplam geçerli oy miktarı bulunur (Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, m.94/B,f.10).

S

Milletvekili seçilebilme şartları nelerdir?

Anayasa'nın 76'ncı maddesi milletvekili seçilebilme şartlarını şu şekilde düzenlemiştir: 

  1. Türk vatandaşı olmak
  2. On sekiz yaşını doldurmuş olmak
  3. En az ilkokul mezunu olmak
  4. Kısıtlı olmamak
  5. Askerlikle ilişiği olmamak
  6. Taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymemiş olmak
  7. Kamu hizmetlerinden yasaklı olmamak
  8. Anayasa’nın 76’ncı maddesinde sayılan aşağıdaki suçlardan hüküm giymemiş olmak: Buna göre, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler.
S

Yasama sorumsuzluğunun tanımı, şartları ve özellikleri nelerdir?

Yasama sorumsuzluğu, milletvekillerinin yasama faaliyetlerini yürütürken açıkladıkları düşüncelerinden ve verdikleri oylardan dolayı sorumlu tutulamamalarını ifade eder.

Anayasa md. 83/I'e göre yasama sorumsuzluğunun şartları şunlardır:
1. Eylemin, Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş olması gerekir. Meclis çalışmaları deyimi; Meclis Genel Kurulu toplantıları, komisyon toplantılarını, siyasi partilerin grup toplantılarını ve meclis araştırması ve meclis soruşturması komisyonlarının Meclis dışındaki çalışmalarını ifade eder.
2. Eylem ve işlemin oy, söz ve düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş ve yapılmış olması gerekir. Oy, söz ve düşünce açıklamasının içeriği ne olursa olsun ve hangi konuyla ilgili olursa olsun yasama sorumsuzluğunun kapsamına dahildir. Bu nedenle hakaret ve sövme suçlarını işleyenler de sorumsuzluktan yararlanır. Buna karşılık, oy, söz ve düşünce açıklaması niteliğinde olmayan öldürme ve müessir fiiller (yaralama, dövme gibi) yasama sorumsuzluğunun kapsamına dahil değildir.
Yasama sorumsuzluğunun özellikleri ise şunlardır:
Yasama sorumsuzluğu cezai takibata karşı milletvekiline mutlak koruma sağlar. Buna karşılık, yasama sorumsuzluğu hukuki sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Bu nedenle milletvekillerine hakaret ve sövme eylemleri nedeniyle hukuk mahkemelerinde tazminat davası açılması mümkündür.
Yasama sorumsuzluğu süreklidir. Bu nedenle milletvekilleri hem milletvekilliği süresince hem de milletvekilliği sona erdikten sonra hiçbir cezai takibata tâbi tutulamazlar.
Yasama sorumsuzluğu Meclis tarafından kaldırılamaz. Milletvekilleri, Meclis çalışmaları sırasında söyledikleri sözleri ve açıkladıkları düşünceleri Meclis dışında tekrarlamaktan dolayı da yasama sorumsuzluğundan yararlanırlar. Ancak, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmışsa, milletvekilleri bu söz ve düşüncelerini dışarıda tekrarlamaktan sorumludurlar.

S

Yasama dokunulmazlığının içeriği nedir?

Yasama dokunulmazlığı, milletvekillerinin meclis üyelikleri süresince Meclis kararı olmadan cezai takibata uğramalarını engeller ve onların keyfi tutuklamalara karşı korunması amacını taşır.

Anayasanın yasama dokunulmazlığına ilişkin düzenlemesine göre (m.83/2-5), seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hâli ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu hâlde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri hakkında, seçiminden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez. Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasi parti gruplarınca, yasama dokunulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz.
Buna göre:
1. Yasama dokunulmazlığına sahip milletvekillerinin; seçimden önce veya sonra bir suç işlediklerinin iddia edilmesi hâlinde, tutulması, sorguya çekilmesi, tutuklanması ve yargılanması mümkün değildir. Buna karşılık, suç işleyen milletvekilleri hakkında dava açılabilir. Ancak yargılama yapılabilmesi için dokunulmazlığın kaldırılması ya da milletvekilliğinin sona ermesi beklenecektir.
2. Seçimden önce veya sonra verilmiş cezaların infazı ise, üyeliğin sona ermesinden sonra yerine getirilir. Bu hâlde, üyelik süresince ceza zamanaşımı durur.
3. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hâli, isnadın ciddiliği nedeniyle yasama dokunulmazlığının kapsamı dışındadır. Bu nitelikte bir suç işleyen milletvekili tutuklanabilir ve yargılanabilir.
4. Seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasa’nın 14’üncü maddesindeki durumlar yasama dokunulmazlığının kapsamı dışındadır. Bu hâlde, yetkili makamın, örneğin savcının durumu hemen Meclise bildirmesi zorunludur. Bu tür suçların dokunulmazlık dışında tutulmuş olması, amacı keyfi tutuklamalardan milletvekillerini korumak olan dokunulmazlık kurumunun mahiyetine aykırıdır.
5. Dokunulmazlığı Meclis tarafından kaldırılan bir milletvekili yargılanabilir.

6. Dokunulmazlığı kaldırıldıktan sonra, dokunulmazlığı kaldırılan kişiler tekrar milletvekili seçilecek olurlarsa, haklarında soruşturma, kovuşturma ve yargılama yapılabilmesi için yeniden dokunulmazlıklarının kaldırılması gerekir.

7. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, görevleriyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır. (AY.m.106/10).


Yasama dokunulmazlığı nisbidir.

Bu nedenle:
1. Sadece ceza takibatına karşı koruma sağlar. Ceza takibatının da istisnaları vardır. Yasama dokunulmazlığı hukuki sorumlulukla ilgili tazminat davalarının açılmasını ve sürmesini ise engellemez.
2. Kaldırılabilir.
3. Geçicidir

S

Milletvekilliğinin sona ermesi kapsamında milletvekilliğin düşmesi ve diğer sona erme halleri nelerdir?

Anayasa’nın 84’üncü maddesinde milletvekilliğinin düşmesini gerektiren hâller şu şekilde düzenlenmiştir:

  1. İstifa
  2. Kesin hüküm giyme ve kısıtlanma
  3. Milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar etme
  4. Devamsızlık

Diğer sona erme halleri ise şunlardır;

  1. TBMM seçimlerinin yapılması
  2. Cumhurbaşkanı seçilme
  3. Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan olarak atanma
  4. Ölüm ve gaiplik
S

TBMM'nin toplantı ve karar yeter sayısı kaçtır?

Anayasa’nın 96’ncı maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi, yapacağı seçimler dahil bütün işlerinde üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasada başkaca bir hüküm (Anayasanın ilgili maddelerinde yer alan özel karar yeter sayıları) yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz.

Bu düzenlemeye göre, üye tamsayı 600 olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplantı yeter sayısı 200 olmaktadır. Meclis Genel Kurul toplantısına 200’den az milletvekili katılırsa, toplantı yeter sayısı sağlanamadığı için toplantı yapılamaz. Meclis Genel Kurulu toplantısında bulunup da “çekimser oy” kullananlar da “toplantıya katılanlar”ın sayısına dahil edilir. Aynı şekilde, İç tüzüğe göre (m.146/2), “Genel Kurulda bulunup da oylamaya katılmayanlar yeter sayıya dahil edilirler.” O hâlde toplantıya katılan, fakat oy kullanmayanların sayısı, “toplantı yeter sayısı”na dahildir.

Anayasa, karar yeter sayısı için birlikte gerçekleşmesi gereken iki kural öngörmüştür:
1. Karar yeter sayısı toplantıya katılanların salt çoğunluğudur. İç tüzüğe göre (m.146/1), salt çoğunluk belli bir sayının yarısından az olmayan çoğunluktur. Örneğin, toplantıya katılan milletvekili sayısı 600 ise karar yeter sayısı 301; 400 ise 201; 300 ise 151’dir.
2. Karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından (151) az olamaz. Örneğin, toplantıya katılan milletvekili sayısı 200 ise karar yeter sayısı 101 değil 151’dir. Toplantıya katılanların sayısı 200 ila 301 arasında ise karar yeter sayısı her zaman 151’dir.

S

Yüce Divana sevk veya sevk etme kararı ile sonuçları nelerdir?

Meclis genel kurulunda görüşmeler tamamlandıktan sonra komisyon raporu Genel Kurulca karara bağlanır. Yüce Divana sevk kararı ancak üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyu ile alınır (AY.m.105,106). TBMM Genel Kurulu, hakkında meclis soruşturması açılan Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakanı Yüce Divana sevk edip etmeme kararını verirken, soruşturma komisyonunun raporu ile bağlı değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisince Yüce Divana sevk kararı alınırsa dosya, Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderilir (İçtüzük, m.112). Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcıları veya bakanların Yüce Divana sevk edilmesi görevlerini sona erdirmez. Yüce Divanda yargılanan Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakanlar, seçilmeye engel bir suçtan mahkûm olurlarsa görevleri sona erer. Bu görevlerde bulunan kişilerin uzun süre suç şüphesi altında kalmasını önlemek için Anayasa, Yüce Divan yargılamasının üç ay içinde tamamlanması gerektiğini hüküm altına almıştır. Yargılama bu sürede tamamlanamazsa bir defaya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin olarak tamamlanır (AY. m.105,106).