Küreselleşme, Kültür ve Tüketim
Küreselleşmeyi mümkün kılan başlıca iki dinamik hangileridir?
Küreselleşmeyi mümkün kılan başlıca iki dinamik vardır. Bunlardan ilki sermayenin dünyadaki bütün ulusal sınırları geçersizleştirerek olağanüstü bir akışkanlık kazanması ve dünyayı ortak bir pazara dönüştürmesi, ötekiyse iletişim ve enformasyon teknolojilerindeki baş döndürücü gelişme ve özellikle de internet ağlarıyla birlikte bütün dünyayı sarmış ve yine ulusal sınırları geçersizleştirmiş olmasıdır.
*Küresellik* terimi hangi amaçla kullanılır?
Mevcut sınırların, hudutların çoğunu geçersizleştiren küresel ekonomik, politik, kültüre veya çevresel ilişkilerin ve akışların belirlediği bir toplumsal durumu ifade etmek için küresellik terimi kullanılırken, küreselleşme de içinde bulunduğumuz toplumsal durumu küreselliğe dönüştüren toplumsal süreçlere karşılık gelir.
*Akışkanlık" teriminin küreselleşmeyle olan ilişkisini belirleyiniz ve akışkanlık olgusuna bir örnek veriniz.
Bauman'ın görüşlerinden yola çıkarak açıklayacak olursak aslında küreselleşme artan akışkanlıklar ve insanların, nesnelerin, mekânların, büyüyen çok yönlü akışları ile bunların karşılaştığı ve yarattığı yapıları içeren dünya çapındaki bir dizi süreçtir. Akışkan olguların en önemli özelliği sadece kolay bir şekilde hareket etmeleri değil, aynı zamanda bir kere hareket etmeye başladıklarında onları durdurmanın zor olmasıdır. Akışkan olgulara en iyi örnek, paranın sembolik işaretler olarak küresel çapta anlık olarak hareket ettiği küresel finans piyasalarıdır. Finans piyasaları dışında internet ya da sosyal paylaşım ağları üzerindeki etkileşimler, pornografi, göçmen- lerin küresel hareketleri (Ritzer, 2010a: 20-46) ya da 2020 yılı itibarıyla küresel olarak karşı karşıya olduğumuz Covid-19 pandemisi küresel düzeydeki akışkan olgulara örnek oluşturur.
Akışkanlık kavramıyla yakından ilgili olan akıntı (flows) kavramı neye karşılı gelir? Bu kavrama bir örnek veriniz.
Akıntı kavramı “insanların, malların, bilginin ve mekânların, kısmen küresel engellerdeki gözeneklerin çoğalmasından kaynaklı hareketlerine karşılık gelir. Küresel düzeyde hareket hâlinde olan göçmenler akıntının bir örneğidir. İnsanların dışında moda, hava kirliliği, hatta mekânlar bile dünya etrafında akıntı oluşturur. Söz gelimi, göçmenlerin geldikleri yerlerde göç ettikleri mahalleleri yeniden yaratmasının dışında havaalanları ve alışveriş merkezlerinin bizatihi kendileri akıntılara örnek oluşturur.
*Zıplama* metaforu neden geliştirilmiştir?
James Ferguson küresel eşitsizlikleri vurgulamak için Afrika gibi bazı bölgeler için akıntı değil de “zıplama” metaforunu kullanmanın daha doğru olacağını savunmuştur. Bu metafor bazı alanların güçlü ve olumlu biçimde küreselleşmenin etkisi altında kaldığını, bazılarının kalmadığını ifade eder. Ona göre, kreselleşmeyi sadece akıntılar metaforu ile ele almak yerine hem akıntılar hem de bir yerden bir yere zıplayan süreçler olarak düşünebiliriz.
*Ekonomik küreselleşme* ile *küreselleşme* arasındaki ilişki nedir?
Küreselleşme ekonomik küreselleşmeye eşdeğer değildir ve küreselleşmeyi ekonomik küreselleşmeye indirgememek gerekir. Yine de, bugünkü anlamıyla küreselleşmenin ekonomik temelli bir olgu olduğu ve bu olgunun önemli toplumsal, siyasal ve kültürel tezahür- leri ve sonuçları olduğu söylenebilir.
Fordist üretim modeliyle Toyotaist üretim modeli arasındaki başlıca farklılık nedir?
Bu fark eski kapitalizm ile yeni kapitalizm arasındaki farkla yakından ilgilidir. ilgi temellerinin dijitalleştiği ve küresel düzeyde işlenip depolanmasında sınırların kalktığı enformasyon odaklı ekonomik yapı, eski kapitalizmin bildik klasik üretim sistemini temsil eden Fordist kitle üretiminin aksine daha esnek, parçalı, yatay bir modeli hakim kıldı. Japon otomobil firması Toyota’nın üretim anlayışına atıfla Toyotaizm olarak da adlandırılan bu yeni ekonomik yapılanma, üretilen ürünlere pazar bulmak yerine, var olan pazarın ve müşteri profilinin taleplerine göre üretimi benimsedi ve böylece belirsizlikleri en aza indirgedi. Ayrıca şirketlerin örgütlenme modelleri dijital teknolojilerin çalışma ilkelerini taklit ederek küresel ve eşzamanlı iletişimi mümkün kılan çok-merkezli ve çok-düğümlü bir yapıyı üstün kıldı.
Castells'in *gerçek sanallık* dediği olgunun medyayla ilişkisi nedir?
Enformasyonel ekonominin egemenliğinin en önemli kültürel etkilerinden biri medyanın modern toplumda merkezi ve biçimlendirici kurum haline gelmesidir. Çağdaş kültürde modern medyanın merkeziliği, bir kitle kültürünü değil, Castells’in “gerçek sanal-lık” dediği şeyi yaşama geçirmektedir. Bundan dolayı artık insan çeşitliliğini bastıran, kitle yönelimli, homojen bir kültürden çok, rekabet üstünlüğünün ürün farklılaştırma ve izleyici bölümleme yoluyla kazanıldığı, çeşitlilik gösteren bir kültür endüstrisi söz konusudur. Castells’in ifadesiyle, “biz küresel bir köyde değil; küresel üretilip yerel olarak dağıtılan, kişiye özel kulübelerde yaşamaktayız”
*Kutuplaşma* kuramı temelde hangi fikri savunur?
Kültürel farkçılık (ya da kutuplaşma) kuramı kültürlerin küreselleşmeden ya da çoklu kültürel süreçlerden ya da akıntılardan fazla etkilenmemiş olduğunu ve “ısrarlı bir şekilde birbirlerinden farklı kalmaya yatkın” olduğunu vurgular. Bu vurgu, kültürlerin küreselleşmeden hiç etkilenmediği anlamına gelmemekte, sadece etkinin kısmî olduğu ve her zaman nasılsalar öyle olmayı sürdürdükleri anlamına gelmektedir.
Kültürel Farkçılık ya da kutuplaşma yaklaşımının en güzide örneği nedir?
Samuel Huntington'un Medeniyetle Çatışması tezi kutuplaşmanın en güzide örneğidir. Ona göre, jeopolitik soğuk savaşın sona ermesi ile birlikte, politik-ekonomik farklılıklar, esas olarak kültürel nitelikteki yeni fay hatlarının gölgesinde kalmakta; çok eski kimlikler, düşmanlıklar ve husumetler yeniden su yüzüne çıkmaktadır.
Homojenleşme ya da kültürel çakışma nedir?
Homojenleşme ya da farklı bir kavramsal ifade ile kültürel çakışma tezi küreselleşmenin dünya çapında, küresel düzeyde giderek artan bir aynılığa, tek- tipliliğe yol açmaya yatkın olduğu görüşüne dayanır. Bu pozisyonu paylaşan yaklaşımlar genel olarak küreselleşmenin standartlaş(tırıl)mış kültür ürünlerinin küresel düzeyde tüketilmesine ve böylelikle tektip, ortak bir yeme-içme, eğlenme, giyinme, yani ortak bir beğeninin oluşmasını mümkün kılarak kültürel düzeyde standartlaştırıcı ve homojenleştirici bir rol oynadığını vurgular.
Frankfurt Okulu'nun Kültür Endüstrisi olarak andığı olgu neye karşılık gelir?
Kültür ürünlerini, baştan henüz tasarım aşamasındayken birer metâ olarak tasarlayarak üreten ve onları tüketen bireylere de “sahte bir mutluluk” sağlayan devasa ölçekteki sisteme kültür endüstrisi denir. Kültürel alanda sinemadan müziğe, edebiyattan resme farklı alanlarda üretilen ürünlerin/eserlerin piyasa koşullarında daha çok “satabilmesi” için, mon- taj bandında üretilen diğer ürünler/metâlar gibi, oluşturulmuş bir popüler beğeni standardına uygun şekilde artık seri olarak üretilmektedir
Frankfurt Okulu'na göre Kültür Endüstrisi ile ilgili en temel sorun nedir?
Frankfurt Okulu düşünürleri olan Horkheimer ve Adorno'ya göre kültür endüstrisi ile ilgili en temel sorun, bu endüstrinin gerçek bir kültür değil, kendiliğindenliği olmayan şeyleşmiş bir kültür üretmekte olmasıdır.. Modern kitle toplumunda, eskiden olduğu gibi, yüksek kültür ve alt kesimlerin kültürü diye iki ayrı kültür kalmamıştır. Bu farklılık kitle kültürünün “stilize barbarlığı” içinde yok olup gitmiştir. Adorno şöyle der: “Kültür endüstrisi, tüketicilerin kasten ve tepeden bütünleştirilmesidir. Binlerce yıl boyunca birbirinden ayrılmış yüksek kültür ve düşük kültür alanlarını da birleştirmeye zorlar ve bunu her ikisinin de zararına olacak şekilde yapar.”
Frankfurt Okulu düşünürlerine göre Kültür Endüstrisi dünyayı nasıl denetim altına almıştır ve bunun kültüre olan olumsuz etkisi nedir?
Kültür endüstrisi kavramı televizyon şebekeleri gibi önemli ölçüde modern kültürü kontrol edip denetleyen rasyonel olarak örgütlü-bürokratik yapılara işaret etmektedir. Gelişmiş kapitalizmdeki kültürel üretimin yapılanması her şeye damgasını vuran bir tekdüzelik sorunu yaratmıştır. Adorno ve Horkheimer’in kendi sözleriyle; “Bugün kültür her şeye benzerlik bulaştırır. Filmler, radyo ve dergiler bir sistem meydana getirir. Bu alanların her biri kendi içinde ve hep birlikte söz birliği içindedir.” Kısaca bütün dünya kültür endüstrisinin süzgecinden geçirilir.
Adorno, Kültür Endüstrisi ve ve Kitle Toplumunun yarattığı yıkıma karşı hangi umudu ortaya koymuştur?
Adorno, her ne kadar Kültür Endüstrisi konusunda oldukça karamsar olsa da metinlerinde kültür endüstrisinin bilinci tümüyle tutsak alamadığına dair vurgular yapar. Adorno bir metni yazarının niyetine göre incelemenin bizi bir yere götürmeyeceğinin altını çizere üretim, ürün ve tüketim arasındaki kopuşa da dikkat çeker. En naif film izleyicileri bile filmde gördüklerinin gerçek olmadığının farkındadır. Hatta gördüklerine inanmama durumundadırlar. Yani bilinç ile serbest zamanın bütünleşmesi tam anlamıyla başarılamamış, bilinç bütün baskılara rağmen özgür kalmıştır. Ona göre bireylerin gerçek çıkarları bütünlüklü bir kuşatmaya karşı hala direnmektedir.
*McDonaldlaştırma* ne demektir?
Küreselleşme sürecinde *rasyonalitenin irrasyonelliği* sürecine bir örnek veriniz.
McDonaldlaştırma süreci rasyonelitenin irrasyonelliğine en açık örnektir. Çünkü çalışanlar daha iyi yaşam sürmek için gayet rasyonel bir nedenle çalışmak istemiş fakat insani olmayan ortamlarda çalışmak zorunda bırakılarak insanlıktan uzaklaştırılmış, böylece başlangıçtaki rasyonel amaca ters düşen irrasyonel bir sonuç doğmuştur. Küreselleşme bakımından, rasyonalitenin irrasyonel hale gelmesindeki en önemli unsur, McDonaldlaştırmanın küresel homojenliğin giderek artan bir yüzü haline gelmesidir.
Kültürel Emperyalizm nedir?
Temel önermesi oldukça basit olsa da kültürel emperyalizm tezi aslında karmaşık ve çelişkili bazı fikirler içerir.. Birbirinden oldukça farklı bir dizi tahakküm söylemini bir araya getiren bu tez; Amerika’nın Avrupa üzerindeki, Batı’nın dünyanın geri kalanı üzerindeki, merkezin çevre, modern dünyanın hızla kaybolmakta olan geleneksel dünya, kapitalizmin neredeyse her yer ve herkes üzerindeki tahakkümü esasına dayanır.
Kültürel Emperyalizm tezinin karamsarlığına yönelik en etkili karşı çıkış nedir?
Tomlinson tarafından dile getirilen bu karşı çıkış kültürel emperyalizm tezinin bu kültürel ürünlerin sadece mevcut olmasından yola çıkarak, daha derin kültürel ve ideolojik etkileriyle ilgili çıkarımlar yaptığını, fakat bu ürünlerin “yerel” olan tarafından nasıl anlamlandırıldığına dair düşünümsel ve yorumlayıcı bir bakış açısı içermediğini savunur. Hâlbuki kültürel/coğrafi bölgeler arası hareketler daima yorum, tercüme, kendine mal etme, mutasyon, uyarlama ve yerelleştirme içerir. Dolayısıyla, Tomlinson'a göre, kapitalist tüketici ürünlerinin ve medya metinlerinin küresel yaygınlığına bakarak bundan bir örnek kapitalist bir tek kültür doğduğu anlamını çıkaran savlardan, kusurlu bir kültür kavramından yola çıkmaları nedeniyle kuşku duyulmalıdır
Küyerelleşme kavramı hangi ihtiyaca karşılık ortaya çıkmıştır?
Küreselleşme teorisinin yanlış bir yorumunun ortaya çıkardığı yerellik ve küresellik arasındaki ikilik ve bir nevi çatışmalı ilişki, Robertson tarafından küyerelleşme kavramının ortaya konulmasıyla büyük ölçüde düzeltilmiştir. Robertson, bu kavram ile heterojenliğin yok olmak yerine küreselleşmiş bir toplumun ayırt edici özelliği olduğunu iddia etmiştiir.