aofsorular.com
SOS311U

Beden ve Sağlık

6. Ünite 20 Soru
S

Bilim, tıp ve ataerkillik ilişkisinin tarihsel gelişimi nasıl açıklanabilir?

Batı düşünce tarihinin ilk dönemlerinden itibaren zihin ile beden, akıl ile duygu, bilim ile doğa arasında bir ikilik inşa edilmiş, yani bu kavramlar birbirlerine karşıt olarak görülmüştür. Bu düşünce içinde erkekler akıl, düzen, zihin ve bilgiyle, kadınlar ise aksine duygular, beden ve doğayla ilişkilen- dirilmiştir (Lloyd, 1996, s.28-32). Böylece erkekler akla sahip, bilimsel düşünen, rasyonel davranan nesnel ve mantıklı varlıklar olarak, kadınlar ise akla sahip olmayan, duygularıyla hareket eden, dengesiz, öznel ve mantıksız varlıklar olarak düşünülmüştür. Modern bilimin geliştiği ilk dönemlerde bilim; nesnel, evrensel, gayri şahsi ve rasyonel ola- rak tanımlandığı ve bu özellikler erkeklerle ilişkili görüldüğü için, kadınlar bilim alanından sistematik olarak dışlanmış ve bilim erkeklere özgü bir alan hâline gelmiştir (Keller, 1987, s.47). Modern bilimin 17. yüzyılda ve neredeyse doğa bilimleriyle eş anlamlı olarak doğuşuyla birlikte bilgi; doğaya hükmetme, doğayı kontrol altına alma olarak anla- şılmaya başlanmıştır. Erkeklerin hedefinin, aklı ve bilgiyi kullanarak doğayı kontrol altına almak olarak kabul edildiği bir dünyada kadınların doğayla ilişkilendirilmesi, kadın üzerinde kurulan tahakkümün köklerini oluşturmuştur. Böylece kadınlar bir yandan bilim alanından dışlanırken diğer yandan bilimin nesnesi haline dönüşmeye başlamışlardır.

Modern bilim için çok önemli bir kurum olan Birleşik Krallık Bilim Akademisinin (The Royal Soci- ety) açılışında, kurucu üyelerden biri olan Joseph Glanvill, yaptığı konuşmada şu ifadeyi kullanmıştır: “duygular denetimi ele geçirdiğinde ve kadın- ların borusu ötmeye başladığında, hakikatin hiç- bir şansı yoktur” (Öztürk-Türkmen, 2011, s.26). Dönemin bilim insanlarının kadına bakış açısını yansıtan bu ifade, kadınların gerçeğe, bilgiye ulaşma olasılığı olmayan varlıklar olarak algılandığını ve kadınların akılla, erkekler kadar ilişkilendirilmemesinin kadınlara yönelik bir ayrımcılığa nasıl dönüştüğünü göstermektedir.

S

Kadınların bilim alanına erkeklerle nicelik ve nitelik bakımından eşit olarak kabul edilmemesi, sağlık kurumuyla ilgili ne tür ayrımcı davranışlara yol açmıştır?

Kadınların bilim alanına erkeklerle nicelik ve nitelik bakımından eşit olarak kabul edilmemesi, sağlık kurumuyla ilgili bir dizi ayrımcı davranışa yol açmıştır. Örneğin, hastalıkların teşhis ve teda- visi için yapılan bazı önemli deneyler, sadece erkek- ler üzerinde yapıldığı halde sonuçlar kadınları da içerecek şekilde bütün topluma genellenmiş, bu da kadın sağlığı üzerinde olumsuz etkilere neden ol- muştur (Holden, 1997). Örneğin, kalple ilgili bazı hastalıklarda teşhis testleri erkeklere göre tasarlan- mış, kadınlara uygun olmayan bu testler nedeniyle hasta olan kadınlara yeterli teşhis konamamıştır (Shaw vd., 2000). Bir diğer örnek AIDS hastalı- ğıyla ilgilidir. AIDS ile ilgili 1985-1995 yılları ara- sında geniş çaplı tıbbi araştırmalar yapılmıştır. Bu dönemde AIDS’in en sık görüldüğü bölgelerde has- taların çoğunluğu kadın olduğu hâlde araştırmaya katılanların %95’i erkeklerden seçilmiştir

S

Bilim ve toplumsal cinsiyet ilişkisi neden önemlidir?

Bilim bir toplumsal kurumdur ve diğer toplumsal kurumlarla ilişki içindedir, bu nedenle toplumsal cinsiyetle, siyasetle ve ekonomiyle olan ilişkisinden bağımsız düşünülemez.

S

Beden ve toplum ilişkisinin tarihsel gelişimi nasıl açıklanabilir?

Bedene yüklenen anlam da beden ve toplum arasındaki ilişki de toplumsal değişmeyle birlikte dönüş- müştür. Antik Yunan’da bedenle ilgili farklı görüşler olsa da egemen olan düşünce ruh ve bedenin karşıt olduğu ve ruhun bedenden üstün olduğu düşüncesidir. Sokrates ve Platon’un savunduğu bu görüşe göre ruh, bedenin arzu ve kötülüklerinden ancak beden öldüğünde kurtulacaktır. Bu düşünce Antik Roma’da da devam eder ve ilahi olanla ilişkilendirilen ruh daha önemli görülürken beden ise dünyevi, kırıl- gan ve daha önemsiz bir varlık olarak düşünülür. Ortaçağ boyunca Avrupa’da beden, dünyevi arzu ve istekleri yüzünden günah işleme riski doğuran, ruhu tehlikeye atan bir varlık olarak görülmüş, bedenle ilgili bu olumsuz düşünceler ancak Rönesans döneminde değişmeye başlamıştır. Buna rağmen özellikle belirtileri dışarıdan görülen cüz- zam, veba gibi hastalıkların, işlenen günahların cezası olduğu düşünülmüş ve hastalıklarla beden arasında, bedenle de günah arasında kurulan iliş- ki varlığını sürdürmüştür. Antik dönemde ruh ve beden arasında kurulan karşıtlık, Aydınlanma düşüncesiyle beraber zihin ve beden arasındaki karşıtlığa dönüşmüştür. Descartes’a göre zihin, aklın ve zekânın kaynağıdır ve özne de zihinle denktir. Beden ise et ve kemikten ibaret bir makinedir ve akıl dışı olduğu düşünülen duygula- rın ve aşırılıkların kaynağıdır. Descartes’ın zihin/ beden arasında kurduğu ve Kartezyen dualizmi olarak adlandırılan bu hiyerarşik ikilik akıl/duy- gu, kültür (bilim-teknoloji)/doğa, evrensel/özel, kafa emeği/kol emeği, erkek/kadın ikiliklerine de yansımış ve modern toplumlarda insan düşüncesine egemen olmuştur. Zihin ve beden arasında kurulan bu hiyerarşi, günümüz toplumlarında hâlen gözlenmekte, akıl ve zekâ ile ilgili eylemler, bedenle ilgili eylemlerden daha değerli kabul edilmektedir

S

Histeri hastalığı ile kadınların toplumsal cinsiyet rolleri arasındaki ilişki nasıl kurulmuştur?

Histeri hastalığı, 19. yüzyılda kadınları geleneksel ev içi rolleriyle sınırlamanın bir yolu olarak kullanılmıştır. Bu dönemin tıbbi söylemi erkeklerde beynin, kadınlarda ise yumurtalıkların ve rahmin baskın olduğu, üstelik beyin ve yumur- talıkların aynı anda gelişemediği iddiasına dayan- mıştır (Bern, 1993). Bu nedenle ev dışında ücretli bir işte çalışan, çalışmak isteyen ya da yüksek öğre- nim görmek isteyen kadınların biyolojik yeniden üretim zorunluluklarını inkâr ederek kendilerini histeri riskine attıkları düşünülmüştür. Sonuç ola- rak, toplumsal cinsiyet rollerine aykırı davranan kadınlar hasta olarak etiketlenmiş, birçoğu da zor- la tedavi edilmeye çalışılmıştır (Devereux, 2014). Kadınların eğitim almak istemelerini bir hastalık (histeri) belirtisi olarak kabul eden tıp, erkeklerin çıkarına olacak şekilde kadınların ataerkil norm- larla sınırlandırılmasına aracılık etmiştir. Bu sadece hasta ve sağlıklı arasında yapılan bir ayrımın değil, aynı zamanda normal olan ve olmayan arasındaki ayrımın bir ifadesidir çünkü tıp, böylece kadınlar için normal olan davranışın eğitim almamak ve üc- retli bir işte çalışmamak olduğunu iddia etmiş olur. Bu örnekler kadınların bedene, özellikle de üreme organlarına indirgendiğini göstermektedir.

S

Günümüzde kadınların bedene indirgenmesinin örnekleri nelerdir?

Kadınların bedene indirgenmesinin göstergelerini günümüzde de görmek mümkündür. Örneğin mühendislik, doktorluk, bilim insanlığı gibi meslekler akılla ilişkilendirilen ve dünya genelinde erkeklerin daha yoğun olduğu mesleklerdir. Ka- dınların yoğun olduğu profesyonel meslekler ise anaokulu ve ilkokul öğretmenliği, hemşirelik gibi çocuk ve hastalarla ilgili, şefkat ve bedensel emek gerektiren işlerdir.

S

Young'a göre kız ve erkek çocukların davranış farklılıklarının temel nedeni nedir?

Young (1980) kız ve oğlan çocuklarının bir şeyleri yapma biçimini öğrenirken cinsiyetlendirilmiş biçimde öğrendiklerini, Straus’un saptadığı farklılıkların nedeninin bu olduğunu belirtir. Kız çocuklarına oturup kalkma, yürüme bile öğreti- lirken zarar görmemeleri, kirlenmemeleri, elbise- lerini yırtmamaları, bedenlerini göstermemeleri, yani bedenlerini sınırlayarak kullanmaları öğretilir. Dolayısıyla hareketleri erkeklerin yaptığı gibi değil, kadınlara yakışacak biçimde nazik ve kibar şekilde yapmayı öğrenmiş olan kız çocuğu, kültürün ve dö- nemin ürünüdür. Kısacası kız çocukları bedenlerini çekingen bir şekilde kullanırlar ve yaşları arttıkça bu çekingenlik de artar. Young, kadınların bedenleri ile sınırlı bir ilişki kurdukla- rını, kendilerini genellikle hareketin öznesi değil nesnesi olarak gördüklerini ve bunun nedeninin de toplumsal cinsiyete bağlı rollere göre toplumsallaşma olduğunu savunur.

S

Toplumsal inşacı feminizme göre toplumsal cinsiyet eşitsizliği nelere sebep olmaktadır?

Toplumsal inşacı feminizme göre fiziksel bedenlerin kadınlarda güzelliği, erkeklerde gücü vurgulayan kültürel ideallere uyacak şekilde dönüşmesinde, toplumsal cinsiyet en önemli etkenlerden biridir. Bu görüşe göre bedenler, maddi ve kültürel dünyada toplumsal olarak inşa edilirler, yani fiziksel oldukları kadar semboliklerdir de. Bedenlerin toplumsal ola- rak inşa edildiğini söylemek maddi gerçekliklerini ya da kadın ve erkek bedenlerinin fiziksel farklılıklarını inkar etmek değildir. Ancak hangi bedenin güzel ol- duğundan ya da kadın ve erkeklerin sporda ya da çalışma hayatında fiziksel kapasitelerinin ne olduğun- dan bahsettiğimizde kültüre, etnik duruma, zaman ve mekâna, zenginlere ve yoksullara göre değişebilen toplumsal pratiklerden ve yargılardan bahsediyoruz demektir

S

Kadın bedeninin disipline edilmesinin tarihsel kökenleri nelerdir?

Toplum, bedeni özellikle kadın bedenini ideal kabul edilen biçime uyması için yüzyıllarca disipline etmiştir ve günümüzde de etmeye devam etmektedir. Bu disipline etme sürecinin bazı kısımları kadınlar için oldukça zararlı olmaktadır. Örneğin Avrupa’da kadınar, 15. yüzyıldan itibaren sıkı korseler ve ağır elbiseler giymek zorunda kalmış, bu korseler 18. yüzyılda son derece yaygınlaşmıştır. Bu korseler kadınların tek baş- larına giyinip soyunmalarını bile imkânsız kılan, fizik- sel hareketi, hatta solunumu büyük ölçüde kısıtlayan, Şekil 6.1’de görülebileceği gibi sağlığı tehdit eden araçlardır ve kadın bedenini sınırlamak, terbiye etmek ve susturmak için kullanılmışlardır

S

Jean Baudrillard'ın beden ve topluma ilişkin görüşleri nelerdir?

Jean Baudrillard (1999), bedenin tüketim toplumu içinde bütün nesnelerden daha değerli bir nesne olduğunu düşünür. Fiziksel ve cinsel açıdan yüzyıl- larca baskı altında kaldıktan sonra gelen özgürleş- meyle birlikte, beden yeniden keşfedilmiştir. Medya, özellikle de reklamlar, bedeni temizlikle, diyetle, te- rapiyle, estetik ameliyatlarla değiştirilebilecek, gençli- ğe, zarafete, çekiciliğe ulaşmamızı sağlayacak bir araç olarak gösterir. Artık bireyin sağlıklı olup olmadığı,

bedeninin nasıl göründüğüne bakılarak anlaşılır. Ça- ğımızda sağlığın biyolojik bir zorunluluk ya da yaşa- mın sürmesiyle ilgili bir durum olmadığını düşünen Baudrillard’a (1999) göre, sağlıklı olmak artık statü sağlayan sosyal bir zorunluluktur. Tüketim toplu- munda önemli olan sağlığı korumak değil, başkaları tarafından görülmek ve arzu edilmektir, bu yüzden arzu edilmeyi sağlayacak olan zindelik ve güzellik ol- madan tek başına sağlık çok fazla prestij sağlamaz.

S

Tolumdaki bireylerin güzellik kalıplarına uymaya çalışması süreci nasıl işlemektedir?

Medya, bireylere bedenlerini daha çekici ve alımlı bir hale getirmeleri yönünde sürekli baskı yapar ve bireyler de kendilerine dayatılan beden modelleri- ni ve güzellik anlayışını kabul edip içselleştirir. Bu normlara uymaya çalışan bireyler, biyoteknolojik ya da farmakolojik müdahaleler talep eder ve böylece bedenlerine yatırım yaparlar. Dolayısıyla beden, bir yandan bir tüketim nesnesi (fetiş), diğer yandan yatı- rım yapılabilecek bir sermayedir. İdeal bedenin nasıl olması gerektiğine ilişkin kural, norm ve modeller önceden belirlenmiştir. Bireyler güzellik, kadınsılık, erkeksilik normlarına, önceden belirlenmiş bu beden modellerine ulaşarak uymaya çalışırlar.

S

Foucault’nun beden ve topluma ilişkin temel düşünceleri nelerdir?

Foucault’ya göre modern toplumda bireyler normalin ne olduğu konusundaki bilgiyi içselleştirirler ve kendi kendilerinin gardiyanı olurlar, böylece bedenlerin dışarıdan zorlayıcı bir güçle denetlenmesine ve disipline edilmesine gerek kalmaz.

S

Günümüzde zayıf ve ince olmaya yönelik beklentiler kimlerde ne gibi sonuçlara yol açmaktadır?

Günümüzde zayıf ve ince olmaya yönelik beklentilerin, diğer bir deyişle narinlik zorbalığının kadınlarda anoreksiya ve bulimiya gibi önemli yeme bozukluklarına neden olduğu ve sağlığı tehlikeye attığı bilinmektedir. Bu tür yeme bozukluklarında iyileşme, eski hale geri dönme oldukça zor bir süreçtir ve bu durum ölüme bile yol açabilir. ABD’de yapılan bir çalışma, ülke genelinde lise çağında olan kadınların yarısının diyet, egzersiz, kusma veya ilaçlarla zayıflama çabası içinde olduğunu, üs- telik lise öğrencisi olan kadınlar içinde notları iyi olan, okul etkinliklerine katılan, daha çok arkadaşı olan, daha popüler olan kadınların bu zayıflama çabasını daha çok sergilediğini

S

Siborg nedir?

Siborg, biyolojik bedenin bazı işlevlerini yerine getirmesi için teknolojik parçalar eklenmiş olan, yani biyolojik bir organiz- manın robot parçalarla birleştirilmesiyle oluşan bir varlıktır.

S

Medikalizasyon nedir?

Medikalizasyon (tıbbileştirme) günlük yaşamın ya da toplumsal sorunların nor- mal olan yönlerinin tıbbi sorunlar olarak kavramsallaştırılarak bunlara tıbbî müda- hale ve çözümler önerilmesi sürecidir.

S

Mensturasyon dönemi tarih süresince ne şekilde sembolize edilmiştir?

Mensturasyon, kadın bedeninin doğal döngüsünün bir parçasıdır. Ancak tarih boyunca kadınlara bunun utanılması, saklanması gereken bir durum olduğu öğretilmiş; mensturasyon kanı kirlilikle, bu sürecin kendisi de kirlenmekle ilişkilendirilmiştir. Ataerkil toplumlarda mensturasyon kanaması uta- nılması, saklanması gereken bir durum olarak kabul edilir. Hatta Hindistan’daki Hindu toplumu gibi bazı toplumlarda, mensturasyon sırasında kadınların ailelerine yemek pişirmesi ya da dinî törenlere katılması yasaktır, kadının kanaması bitene dek günlük işleri yapmayı bırakması ve bir odada tek başına yaşaması beklenir. Mary Douglas Saflık ve Tehlike adlı kitabında bu durumu toplumsal normlarla ilişkilendirir. Douglas’a  göre, beden ürünlerinden veya sıvılarından hangisinin saf, temiz, hangisinin kirli, pis ve tehlikeli olarak görüldüğü, toplumsal ve politik bağlam da semboliktir.

S

Simone De Beauvoir'a gore kadınların nesne olmasına gebelik ve doğum süreçlerinin nasıl bir etkisi vardır?

Simone De Beauvoir da gebelik ve doğum süreçlerinin kadınların özne olmasını zorlaştırdı- ğını belirtir. İkinci Cins (De Beauvoir, 2010) adlı eserinde, kadınlarla erkekler arasındaki biyolojik farkları reddetmeden kadınların rollerinin biyo- lojilerinden kaynaklanmadığını, toplumsal ola- rak inşa edildiğini savunur. Kadınlığın toplumsal olarak inşa ediliş süreci, aynı zamanda kadınların sürekli olarak ezilmesi sürecidir ve bundan kurtul- manın yolu, kadının erkek tarafından korunan bir nesne olmaktan vazgeçip kendini gerçekleştiren bir özne olmasıdır. Ancak, erkek bedeni özgürken kadın bedeni hamilelik, doğum yapma, menstu- rasyon gibi nedenlerle kısıtlanmış haldedir. Bu du- rum kadınların kendi kapasitelerini gerçekleştirme potansiyellerini sınırlar, kadınların kendini birey olarak var etmesini çok zorlaştırır

S

Menapoz sürecinin kadın bedeninde bir eksiklik olarak görülmesi nelerin sonucudur?

Menopoz süreci de mensturasyon ve doğum gibi kadın biyolojisinin doğal döngüsünün bir aşa- masıdır. Ancak günümüzde bu süreç bir hormon yetersizliği ya da üreme organlarının işlev kaybı ola- rak tanımlanmakta, bu ifadelerden de anlaşıldığı gibi olumsuz bir süreç olarak görülmekte ve teda- vi edilmeye çalışılmaktadır. Menopozun hastalık olarak, bir çeşit yetersizlik olarak görülmesinin iki temel nedeni olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki kadınların asıl işlevinin çocuk doğurma olduğu id- diasına dayanan ataerkil bakış açısı, ikincisi ise ilaç endüstrisinin satışlarını artırma çabasıdır.

S

Mensturasyon ve menopozun medikalize edilmesinin temelinde hangi düşünce yatar?

Mensturasyonun ve menopozun medikalize edilmesi kadın bedeninin en doğal halleriyle hastalıklı olduğu iddiasına dayanır, normal bedenin erkek bedeni olduğu ve kadınları kadın yapan süreçlerin tıp eliyle iyileştirilmeye çalıştırıldığı görüşünü yansıtır.

S

Ataerkil toplumlarda kadınların cinselliği hangi mekanizmalarla kontrol altında tutulur?

Kadınların cinselliği ataerkil toplumda bir dizi mekanizmayla kontrol altında tutulur. Bunlara kısaca değinelim:

  • Kadınların evlilik içinde kocalarına cinsel hizmet sunmak zorunda olduğu kabul edi- lir. Bu nedenle evlilik içindeki tecavüzler çoğu toplumda uzun zaman tecavüz olarak kabul edilmemiştir. Bir kişiyi isteği dışında cinsel birleşmeye zorlamak tecavüzdür ve bu kişilerin evli olması bu tanımı değiştir- mez. Günümüzde ABD, İngiltere ve Tür- kiye gibi pek çok ülkede evlilik içi tecavüz suç olarak kabul edilmekte ama çoğu Afri- ka, Ortadoğu ve Asya’da bulunan pek çok ülkede de suç olarak kabul edilmemektedir.

  • Erkeklerin evlilik dışında cinsel deneyim- ler yaşamaları genellikle görmezden gelinir veya övülürken aynı durum kadınlar için geçerli değildir. Hatta birçok ülkede ka- dının evlilik dışı cinsel yaşamı “namus ci- nayeti” adı verilen kadın cinayetlerine yol açmaktadır ve bazı ülkelerde bu durum ce- zada indirime neden olmaktadır. Bekaretin korunması normu da evlilik dışı cinsel iliş- kinin engellenmesine yönelik bir normdur. Bekaret kontrolü adli durumlar dışında aile veya öğretmenler tarafından talep edilebile- cek bir muayene değildir. Buna rağmen çok sayıda kadın bu kontrole maruz kalmakta ve bedeninin kontrolünün kendisinde ol- madığını düşünmekte, depresyona girmek- te, hatta intihara kalkışmaktadır.

  • Kadın sağlığı açısından kürtaj da son derece önemli bir konudur. Cinsel ilişkinin kadın için üremeye yönelik olduğu kalıp yargısı nedeniyle bir kadının ataerkil toplumlarda kürtaj yaptırabilmesi zorlaşabilmekte, ka- dınlar bu konuda bazen ahlaki, bazen yasal engellerle karşılaşabilmektedirler.

• Bazı toplumlarda kız çocuklarının cinsel haz almalarını engellemek için ve tıbbi bir gerek olmaksızın cinsel organlarının bir kısmı kesilmektedir. Kadın genital mutilas- yonu/ klitoridektomi ya da kadın sünneti adı verilen bu uygulama hem kadını kendi bedenine ve cinselliğine yabancılaştırmakta hem de sıklıkla hijyenik olmayan şekilde yapıldığı için enfeksiyona neden olarak cid- di sağlık sorunları yaratmaktadır. Bu gibi vakalar kadın cinselliğinin sadece üreme amaçlı olduğu ve kadının haz almaması ge- rektiği yönündeki düşüncelere dayanır.

• Kadınlar kendi istekleri dışında cinsel iliş- kiye veya seks işçiliğine zorlanabilmekte, bedenleri bir meta olarak kullanılabilmek- tedir. Kadınları buna zorlayan bazen kendi ailelerinin üyeleri olabilmektedir.

• Kadınların kıyafetlerine yönelik normlar, yine kadın cinselliğini sınırlandırma ile il- gilidir. Cinsel davranışları sınırlandırmak veya önlemek adına erkekler kadınların ne giyeceğini belirlemekte, bazı kıyafetleri “yasaklamakta”dır.

• Tecavüz de kadın bedenine yönelik kont- rolün araçlarından biridir. Kate Millett (1991) tecavüzü bir grubun (erkekler) diğer bir gruba (kadınlar) politik gücünü zorla dayatma aracı olarak tanımlar. İktidar, rı- zaya dayalı bir şekilde elde edilemediğinde şiddete başvurulur. Bu şiddet saldırı, alıkoy- ma, dayak, cinayet biçimini alabileceği gibi tecavüz biçimini de alabilir. Kate Millet’in yaklaşımına benzer şekilde Susan Brown- miller, Barbara Mehrhof ve Pamela Kearon da tecavüzün bir politik baskı altına alma eylemi olduğunu, erkeklerin kültürel açıdan erkekliklerini inşa ederken kullandıkları bir ideolojik araç olduğunu belirtir (Donovan, 2001, s.277-278).

• Kadın cinselliği de dâhil olmak üzere cin- sellik, heteronormativite üzerinden kontrol altında tutulmaktadır. Heteronormativite,normal cinsel yönelimin heteroseksüellik olduğu, cinselliğin ve evlilik ilişkisinin sade- ce bir kadın ve bir erkek arasında gerçekle- şebileceği iddiasıdır.