aofsorular.com
SOS310U

Edebiyatta Kadın ve Toplumsal Cinsiyet

6. Ünite 20 Soru
S

Orta Çağ kültüründe yaygın olan kadın düşmanlığına karşı mücadele eden ilk kadın şair ve ünlü eserinin adı nedir?

Orta Çağ’ın sonlarında Avrupa’da yaşamış olan Christine de Pisan Orta Çağ kültüründe yaygın olan kadın düşmanlığına karşı mücadele eden ilk kadın şairdir. The Book of the City of Ladies (Kadınlar Kentinin Kitabı) isimli yapıtı, Orta Çağ’da kadının ötekileştirilmesine yönelik itirazları dile getiren önemli bir eserdir.

S

18. yüzyılda İngiliz yazar Mary Wollstonecraft tarafından yazılmış olan ve kadın hareketinin ilk önemli yapıtı sayılan eser hangisidir?

18. yüzyılda İngiliz yazar Mary Wollstonecraft kadın hareketinin ilk önemli yapıtı olan A Vindication of the Rights of Woman (Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi)’ı yazar. Yazar bu kitabında, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde yer alan “kişinin doğal hakları”ndan kadınların yararlanamadığını, bu esaslara dayanmayan bir anayasanın eşitlikçi olamayacağını öne sürer. Kadınların erkeklerden zihinsel olarak daha aşağı olmadığını, kadınların böyle görülmelerinin sebebinin erkeklerle aynı eğitimi alamamaları olduğunu söyler. Wollstonecraft, kadının da erkeğin de akıllı varlıklar olarak görülmesi gerektiğini söylemiş ve akla dayalı bir toplumsal düzen tasarlamıştır.

S

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk büyük feminist çalışma olarak kabul edilen eser hakkında bilgi veriniz.

18. yüzyıldaki kutuplaşmış, erkek merkezli ideolojiye karışı çıkan Amerikalı eleştirmen, gazeteci Margaret Fuller, Woman in Nineteenth Century (On dokuzuncu Yüzyılda Kadın) isimli yapıtında, cinsiyet eşitiğine dayanarak kadının eğitim ve istihdama katılma hakkını savunur. Eser, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk büyük feminist çalışma olarak kabul edilir.

S

Virginia Woolf'un 1929 tarihli A Room of One’s Own (Kendine Ait Bir Oda) adlı eserinde üzerinde durulan konular nelerdir?

20. yüzyılda İngiliz edebiyatının önemli temsilcilerinden biri olan Virginia Woolf, 1929 tarihli A Room of One’s Own (Kendine Ait Bir Oda) adlı eserinde kadınların erkeklerle aynı eğitimi alamamasının, erkeklerle aynı deneyimleri yaşayamamasının, kadınların toplum içerisine karışamamasının bir sonucu olarak sanat ve diğer alanlarda geri planda kalmasının tarihini gözler önüne serer. Eser o döneme kadar yaşamış olan kadın yazarların ürettikleri sanat yapıtlarını sosyal koşullar içerisinde değerlendirir. Virginia Woolf ayrıca İngiliz edebiyatı kadın yazarlarının da eleştirisini yapmıştır. Woolf ’un incelemelerine göre ev yaşamı büyük ölçüde kadının doğal yaşamı olarak görülüyordu ve kadınlar arta kalan vakitlerinde yaratıcılıklarını çok az konsantrasyon gerektiren roman türü ile ortaya koymaya çalışıyorlardı. Bu durum, kadının, yaratıcı olarak edebiyat sahnesinde kendisini tam olarak ortaya koymasını engelliyor, yaşam alanlarında özgürce hareket eden erkeklere oranla daha kısıtlı eserler vermelerine neden oluyordu.

S

20. yüzyıldaki kadın hareketinin felsefî alanda incelenmesinin öncüsü sayılan ve İkinci Cins (Le Deuxieme Sexe) adlı eseri ortaya koyan Fransız yazar kimdir ve bu eserinde hangi sorulara değinmiştir?

20. yüzyıldaki kadın hareketinin felsefî alanda incelenmesinin öncüsü sayılan Fransız yazar Simone de Beauvoir, İkinci Cins (Le Deuxieme Sexe) adlı eserinde, kadının ataerkil düzende
“öteki” olarak pasifize edilişini, kadının bireysel ve toplumsal varoluşu üzerinden temellendirir. Bu eser, böyle bir bilincin ilk etkili dışavurumu olarak kabul edilir. Erkek, öteki bilinçlere karşı
çıkarak kendini özgür bir varlık olarak ortaya koyar. Bu özgürlüğü bir başka bilinci hapsederek, kadını egemenliği altına alarak yaşamaya çalışır. Peki neden kadınlar erkek egemen bir düzene kafa tutmazlar? Kendisini nesne konumundan özne konumuna taşıyamayan kadının bu boyun eğişi nereden gelir? Beauvoir bu sorulardan hareket ederek varoluşçu felsefe doğrultusunda kadının toplumdaki yerini konumlandırmaya çalışır. Başyapıtı İkinci Cins, kadınların özgürlük ve kimlik arayışında dünden bugüne bir başvuru kitabı olmuştur.

S

Virginia Woolf'un yaşamı hakkında kısaca bilgi veriniz.

1882’de Londra’da dünyaya gelen Virginia Woolf, Viktorya Dönemi’nin tanınmış yazarlarından Sir Leslie Stephen’in kızıdır. Woolf için aile kavramı çok önemlidir. Çünkü ev içinde eğitim görmüş, yaşamının büyük bir bölümü ailesinin etrafında dönmüştür. Woolf, Julia Duckworth ve Leslie Stephen’in beş çocuğundan dördüncüsüdür. Stephenlar İngiltere’nin orta-üst sınıfındandır. Londra’da, aydın bir çevrede yaşarlar. Beş kardeş, o yıllarda dünyaya gelen diğer çocuklardan farklı olarak dinsel bir baskı altında yetişmez. Onlar Victoria Çağı’ndan kalan baskıcı ahlâk kurallarına, tutucu törelere başkaldırırlar. Victoria Çağı’nın önemli yazarlarından olan babası, kızlarına baskı yapmaz, evin her bir yanını dolduran kitapları okumalarına izin verir. Babası baskın bir karakter olmamasına rağmen, salt kişiliğinin ağırlığı ile Virginia’yı ezmiştir. Virginia’nın feminizme yönelmesinde bu durumun etkili olduğu düşünülebilir. Virginia’nın küçük yaşta annesini kaybetmesi, çok sevdiği kardeşlerinin zamansız ölümü, annesini kaybettikten sonra üvey ağabeyi tarafından cinsel tacize uğraması, babasıyla arasındaki ezici ilişki, evliliği, İkinci Dünya savaşı sırasında çektiği acılar, ruhsal rahatsızlığı; yaratıcılığını derinden etkilemiştir.

S

Virginia Woolf'un romanları hangileridir?

Dışa Yolculuk (The Voyage Out, 1915) Gece ve Gündüz (Night and Day, 1919), Jacob’un Odası (Jacob’s Room, 1922) Mrs. Dalloway (1925), Deniz Feneri (To the Lighthouse, 1927), Orlando (1928), Dalgalar (The Waves, 1931) Yıllar (The Years, 1937), Perde Arası (Between the Acts, 1941)

S

Virginia Woolf'un yazmış olduğu denemeler hangileridir?

Varolma Anları (Modern Fiction, 1919) The Common Reader (1925), Kendine Ait Bir Oda (A Room of One’s Own, 1929), Hasta Olmak Üzerine (On Being İll, 1930), Londra Manzaraları (The London Scene, 1931), Üç Gine (Three Guineas, 1938), Güvenin Ölümü ve Diğer Denemeler (The Death of the Moth and Other Essays , 1942), Kaptanın Ölüm Döşeği ve Diğer Denemeler (The Captain’s Death Bed and Other Essays, 1950), Granit ve Gökkuşağı (Granite and Rainbow, 1958), Kadın ve Yazmak (Woman and Writing, 1904).

S

Woolf, "Kendine Ait Bir Oda"da hangi fikirleri savunur? 

Woolf, Kendine Ait Bir Oda’da kadına dayatılan geleneksel rollerden kurtuluşun, ancak kadınların ekonomik güce, kendilerine ait bir odaya ve zamana sahip olmaları halinde mümkün olabileceğini ileri sürer. Bu odayı, kadın yazarın deneyimlerini ifade etmekte kendisini rahat ve özgür hissedeceği bir yer metaforu olarak kullanır. Kadının kendine ait bir odasının olması her şeyden önce büyük bir sorumluluk getirir. Bu, zorlukların ötesinde bir kadının rahatsız edilmeden okuyup yazabileceği bir alan demektir ve bu durum ekonomik özgürlükle doğrudan bağlantılıdır. 19. yüzyılın başlarında evlerde ortak kullanıma ait olan bir salon vardır. Salonda nesir ve kurmaca yazmak, şiir ya da oyun yazmaktan çok daha kolaydır. Çünkü kadın sık sık başkaları tarafından bölünecektir. Ya çocuğuna bakmakla yükümlüdür ya da ocakta yemeği vardır. Kendine ait özel bir alan bulamayan kadın, ruhunun bütün zenginliğini kullanarak çok daha nitelikli eserler kaleme alabilecekken, sınırlı olan koşullar buna izin vermez. Halasından kalan mirasa kadınların oy kullanma hakkını kazandığı günde ulaşan Woolf, kendisine ait bir gelirinin olmasının, oy kullanma hakkına sahip olmaktan daha çok özgürlük kazandırdığını düşünür. Ona göre kendine ait bir alana sahip olmak yaratıcılığın önündeki en büyük engeldir. Kadının kendisini erkekten bağımsızlaştırması için ekonomik özgürlüğe sahip olması gerekir. Bu özgürleşme yolunda da kendine ait bir oda elzemdir. Kendine ait bir odaya ve bir gelire sahip olmak, 19. yüzyıla kadar ailenin ekonomik durumu çok iyi değilse kadınlar için imkansızdır. Bu zorlu durumun da üstesinden ancak eğitim ile gelinebilir.

S

 Woolf’a göre kadının “kendine ait bir dil”i nasıl olur?

19. yüzyıl edebiyatında kadın yazarlar kendi cinslerine karşı olan haksızlıklardan ve eşitsizliklerden şikayet ediyordu. Fakat öfkenin dile getirilmesi Woolf’a göre yazarın cinsiyetini metinde hissettirmesine sebep oluyor ve metni güçsüzleştiriyordu. Bu durum, kadının edebiyatta kendisini var etmeye çalışması değil, eleştirdiği güce karşı aynı silahı kullanıp onun yerine geçmek istemesi anlamına geliyordu. Bu şekilde kadının asla “kendine ait bir dil”i olamayacaktı. Woolf’a göre kadın yazar, yazarken özgür olmak için bir kadın olduğunu unutan bir kadın gibi yazmalıdır.
Ancak bu şekilde aklındakileri söyleyebilecek ve gerçek bir şair olabilecektir.

S

Woolf, Three Guineas (Üç Gine) adlı denemesinde hangi konunun üzerinde durur?

İkinci Dünya Savaşının gölgesinde yazılan Three Guineas (Üç Gine) adlı denemesi, eğitimli bir erkeğin Woolf ’a savaşın nasıl engellenebileceğine dair bir soru yöneltmesi ve ondan bağış istemesi üzerine yazdığı bir mektuba verdiği cevabı içerir. Bu denemesinde çağının eğitim olanaklarını sayısal verilerle destekleyerek gözler önüne serer. Hiçbir okul ve hiçbir üniversite detaylı sistemlerine rağmen savaşın önüne geçmekte başarılı olamamıştır. Woolf ’a göre eğitim sistemini büyük parasal fonlarla geliştirmeyi düşünmektense, mevcut eğitim sisteminin neden başarısız olduğunu sorgulamak daha elzemdir. Kız kardeşler, erkek kardeşlerinin eğitim fonlarına hem maddi hem manevi katkı sağlayarak onların eğitimi için kendi eğitimlerinden fedakârlık ediyorsa ve eğitim, savaşı önlemede başarısız oluyorsa, mevcut işleyiş tamamen değiştirilmelidir. Woolf ’a göre eğitim, tıp, matematik ve sanat gibi fakir insanlar tarafından icra edilebilen sanatlara dayalı; insan ilişkilerini, diğer insanların yaşamlarını ve kafalarını anlayabilme sanatlarını öğreten, beden ve aklın birlikte çalışmasının yollarını arayan ve insan yaşamında hangi yeni birleşimlerin sağlam bir bütünlük oluşturabileceğini bulmasını kolaylaştıran bir yapıda olmalıdır. Ayrıca öyle bir yapıya sahip olmalıdır ki, her nesil kendi ihtiyaçlarına göre yeniden inşa edebilmelidir. Eğer eski eğitim sistemi devam edecekse, sahip olunan her şey bir bez, petrol ve kibrite harcanmalı ve bu ikiyüzlü eğitim sistemi ateşe verilmelidir. Woolf ’a göre zaman kaybettiren bir savaş, kan akıtılan bir savaş kadar ölümcüldür ve kadınların zamanı yüzyıllarca mevcut zihniyet tarafından hiçe sayılmıştır. Bu yüzden, savaş gibi hayati bir meselede, kız kardeşlerin eğitimlerine ve iş sahibi olmalarına yardım edilmedikçe, kadınlar daha özgür ve önyargısız bir şekilde düşünemeyecek, dolayısıyla savaşın engellenmesinde herhangi bir yetkileri de olamayacaktır.

S

Fransız yazar, filozof ve gazeteci olan Simone de Beauvoir sahip olduğu güven duygusunun gelişiminde hangi faktörün büyük etkisi olduğunu dile getirmektedir?

Kaleme aldığı anlatılarda, çocukluğundaki aile yaşantısının kendisine güven aşıladığını, bu güven duygusunun gelişiminde büyük bir etkisi olduğunu sık sık dile getirir. Katolik olan annesi manastırda yetişen aşırı dindar biridir. Kendisinden iki yaş küçük kardeşi He-len ile birlikte aile içinde sıkı bir Katolik terbiye alırlar. Tanrı inancına sahip olmayan baba ise kızlarının annelerinin öğretileri ile yetişmesinde bir sakınca görmez. Simone, tanrıya ve annesine ait olan ruhsal alan ile kendisini mükemmelliğinden dolayı büyüleyen baba-sının dünyevi ilgilerinin –edebiyat ve politika- temsil ettiği düşünsel alan arasında ayrım yapmayı oldukça erken yaşta öğrenmiştir.

S

Simone de Beauvoir tarafından yazılmış romanlar hangileridir?

Konuk Kız ( L’Invitée, 1943) Başkalarının Kanı (Le Sang des Autres, 1945), Her Erkek Ölümlüdür (Tous Les Hommes Sont Mortels, 1946) Mandarinler (Les Mandarins, 1954), Les Belles İmages (1966), Yıkılmış Kadın (La Femme Rompue, 1967), Quand Prime le Spirituel

S

Simone de Beauvoir tarafından ele alınan otobiyografik hikayeler hangileridir?

Bir Genç Kızın Anıları ( Mémoires d’une jeune fille rangée, 1958), Olgunluk Çağı (La Force de l’âge, 1960), La Force des choses (1963), Sessiz Bir Ölüm (Une mort trés douce, 1964), Hesap Tamam (Tout compte fait, 1972), Veda Töreni ve Jean-Paul Sartre’la Söyleşiler (La Cérémonie des adieux suivi de Entretiens avec Jean-Paul Sartre: août – septembre 1974, 1981)

S

Halide Edib Adıvar'ın eğitim hayatı hakkında bilgi veriniz.

Halide Edib Adıvar, 1884 yılında İstanbul’da doğan yazar, siyasetçi ve akademisyendir. II. Abdülhamit devrinde Padişah Hazinesi kâtipliği yapan Mehmet Edib Bey ve Fatma Berifem Hanım’ın tek çocuğu olan Halide Edib, ilköğrenim hayatını evde özel dersler alarak tamamlar. Babası bir İngiliz hayranı olduğu için Halide Edib’i İngiliz usûllerine göre yetiştirir. Küçük kızının kıyafetleri, oynadığı oyunlar ve aldığı eğitim diğer çocuklardan farklıdır. 1893’te Amerikan Kız Koleji’ne verilince yeni bir çevreye giren Halide Edip, burada İngilizce öğrenir. Kısa sürede kolejden ayrılmak zorunda kalınca, evde Rıza Tevfik’ten Türkçe, edebiyat ve Fransızca, Salih Zeki’den matematik öğrenir. Arapça, İngilizce ve müzik dersleri de alır. 1899’da tekrar koleje başlar. 1901’te kolejden mezun olan ilk Müslüman Türk kadını olarak kaynaklara geçer. Farklı kültürlerle iç içe yaşamaya alışkın olan Halide Edip, daima başka kültürlerle kendi kültürünü karşılaştırıp gördüğü her farklı değerin kendi kültüründeki karşılığını sorgulamıştır.

S

Osmanlı Devleti’nde ilk feminizm hareketi olarak görülen cemiyetin adı nedir ve bu cemiyetin ünlü kurucularından biri kimdir?

Halide Edib, 1909’da Osmanlı Devleti’nde ilk feminizm hareketi olarak görülen, Türk kadınlarının aydınlanması doğrultusunda çalışmalar yapan Teali-yi Nisvan Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer almıştır.

S

Halide Edib Adıvar'ın romanları hangileridir?

Heyulâ (1909), Raik’in Annesi (1909), Seviyye Talip (1910), Handan (1912), Son Eseri (1913), Yeni Turan (1913), Mev’ud Hüküm (1918), Ateşten Göm-lek (1923), Vurun Kahpeye (1923), Kalp Ağrısı (1924), Zeyno’nun Oğlu (1928), Sinekli Bakkal (1936), Yolpalas Cinayeti (1937), Tatarcık (1939), Sonsuz Panayır (1946), Döner Ayna (1954), Akile Hanım Sokağı (1958), Kerim Usta’nın Oğlu (1958), Sevda Sokağı Komedyası (1959), Çaresaz (1961), Hayat Parçaları (1963)

S

Geçmişten günümüze kadının edebiyatta izlediği yol nasıldır?

Geçmişten günümüze kadının edebiyatta nasıl bir yol izlediğine bakacak olursak:

  • Erkeğin yanında esâmesi okunmayan kadın
  • Erkeğin gölgesinde kalan kadın
  • Erkekle eşit olan kadın
  • Erkeğe üstün olan kadın

şeklindedir.

S

Halide Edib Yeni Turan isimli ideolojik romanında hangi konuyu işlemiştir?

Halide Edib, Türkçülük fikrinin etkisiyle yazdığı Yeni Turan isimli ilk ideolojik romanıyla kadının sosyal hayatını daha geniş bir ölçüde ele almıştır. Romanın kadın kahramanı Kaya ile romanda kadının toplumu değiştirici rolü, eğitim ile toplumdaki yerini almasıyla başlar. Kaya ile birlikte kadının, erkeğin boyunduruğu altında yaşamasından çıkıp, milletin annesine ve öğretmenine dönüşümü gerçekleşir. Roman, eski değerleri savunan Yeni Osmanlılar Fırkası ile yeni değerleri savunan Yeni Turan Fırkası arasındaki çekişmeleri konu edinir. Yeni Turan düşüncesine bağlı, inançlı bir kadın olan Kaya, toplumsal yaşamı kendi sorunlarının üstünde görmüş, tek başına kalsa bile toplum için örnek olma görevini yerine getirerek toplumsal bir özne konumuna yükselmiştir.

S

Halide Edib'in Ateşten Gömlek romanı hangi dönemi anlatmaktadır? Konusu hakkında bilgi veriniz.

Halide Edib, Kurtuluş Savaşı günlerini anlattığı Ateşten Gömlekile kadının milli mücadelenin içindeki konumuna dikkat çeker. Millî Mücadele döneminde kitleleri arkasında sürükleyen, kurtaran ve kurtarılan, aşık olunan kadın imgesini yaratır. Ayşe, geleneksel maşuk rolüne uysa da geleneksel rollerdeki kadınlardan farklıdır. Fransızca konuşarak fikirlerini ve ülkesini savunan eğitimli bir kadın vardır karşımızda. Ayşe’nin kocası ve oğlu İzmir’in işgâli sırasında Yunan askerleri tarafından öldürülmüştür. Bu olay üzerine İstanbul’a giden Ayşe daha sonra Anadolu’ya geçer ve burada kurtuluş günlerine bir hemşire olarak katılır. Bizzat savaşın içindedir. Halide Edib, vatan, idealler uğruna savaşma, kendi aşkını ikinci plana atma gibi konularla kadının geleneksel rollerini sarsar.