aofsorular.com
ULİ301U

Türkiye’de Strateji ve Güvenlik

8. Ünite 20 Soru
S

Türkiye'de güvenlik kavramı ne zaman kullanılmaya başlanmıştır?

Türkiye’de güvenlik kavramı, ilk olarak İkinci Dünya Savaşı’nın ardından askeri çevrelerce kullanılmış; 1961 Anayasası’nda Milli Güvenlik Kurulu’nun oluşturulmasıyla birlikte siyasal söyleme yerleşmeye başlamıştır. Bu tarih ve düzenleme öncesinde askeri ve sivil anlamda yaygın olan “ulusal savunma” söylemi, yerini “ulusal (milli) güvenlik” kavramına bırakmıştır.

S

Kamuoyunda ‘Kırmızı Kitap’ olarak da bilinen MGSB nedir?

Kamuoyunda ‘Kırmızı Kitap’ olarak da bilinen MGSB, MGK’nın Temmuz 2018’de gerçekleştirilen yapısal değişime kadar Bakanlar Kurulu adına, bu tarihten itibaren ise Cumhurbaşkanı adına hazırladığı ulusal güvenlik konusundaki en temel politika belgesidir. İlgili kurumlar bu belge ışığında genel politika ve stratejilerini belirlerler. Gizli bir belge niteliğinde hazırlanan MGSB, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekâsı ve Türk Milleti’nin refahına ilişkin izlenecek milli güvenlik siyasetinin esaslarını içeren; Türkiye
Cumhuriyeti’nin milli menfaati ve milli hedeflerini, milli hedeflere ulaşılması için takip edilecek iç ve dış güvenlik ile savunma siyasetlerine ilişkin esasları kapsayan bir yol haritası şeklinde tanımlanmaktadır.

S

Milli Güvenlik Akademisi ne zaman ne amaçla kurulmuştur?

Milli Güvenlik Akademisi:1952 yılında Harp Akademileri Komutanlığına bağlı bir kurum olarak İstanbul’da Milli Savunma Akademisi adıyla kurulmuştur. 1997’de İstanbul’dan Ankara’ya taşınan MGA çalışmalarını, 2012 yılında kapatılana kadar MGK Genel Sekreterliği binasında sürdürmüştür. Son olarak 14 Kasım 2016 tarihinde İstanbul’da eski Harp Akademileri Komutanlığı tesislerinde kurulan Milli Savunma Üniversitesi bünyesinde Milli Savunma ve Güvenlik Enstitüsü adıyla yeniden tesis edilmiştir. MGA, açık olduğu dönemlerde, ulusal güvenlik ve ulusal güvenlik politikası kavramları ile devletin ulusal güvenlik politikası hakkında üst düzey Silahlı Kuvvetler mensupları ile kamu kurum ve kuruluşlarında ve zaman zaman da özel sektörde çalışan üst düzey görevliler ile aday yöneticilere eğitim vermiştir.

S

Türkiye’nin güvenlik kültüründe Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisini ortaya
koyan öğeler nelerdir?

Türkiye’nin güvenlik kültüründe Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisini ortaya koyan öğelerden ilki, “yalnız kalma ve toprak kaybı” korkularıdır. Osmanlı İmparatorluğu ondokuzuncu yüzyılda Avrupalı büyük güçlere bağımlı hale geldikçe, “ayrılma ve toprak kaybı korkusu” güvenlik kültürünün temel yönü haline gelmiştir. Bu korku esasında Sevr Antlaşmasıyla pratiğe dökülmüş; özellikle Soğuk Savaşın sona ermesinin hemen ertesinde Türkiye’nin terörle mücadelesi ve Avrupa Birliği ile yürüttüğü sorunlu ilişkiler güvenlik söyleminde bu unsurların belirleyiciliğini artırmıştır (Bilgin, 2005). Türkiye’nin güvenlik kültüründe Osmanlı İmparatorluğu’nun etkisini ortaya koyan öğelerden ikincisi, güç dengesi sistemidir. Osmanlı İmparatorluğu özellikle ondokuzuncu yüzyılda bekasını büyük güçlerle ilişkilerinde dengeleme politikası izleyerek sağlamış ve bu sayede toprak bütünlüğünü koruyabilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti de İmparatorluğun gücünün azalması sonucunda Avrupalı büyük güçlerle ilişkilerinde güç dengesini güvenlik davranışının ayrılmaz bir unsuru haline getirmesi yaklaşımını devralmıştır. Buna ek olarak, Avrupalı güçleri birbirlerine düşürmeye dayanan bu tutum, Osmanlı politikasında diğer devletlere karşı şüpheciliği getirmiş; komşularla yaşanan sorunlu ilişkiler ise bu şüpheciliği artırarak aynı zamanda her an savaşmaya hazır olmaya dayalı bir stratejiyi gerektirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun Türkiye’nin güvenlik kültürüne bir diğer mirası da, İmparatorluğun özellikle yakın çevresinde yarattığı olumsuz algılamalardır. Örneğin, Türkiye’nin Kuzey komşusu Rusya’ya karşı güvensizlik algılamalarının temel dayanağı Osmanlı tarihinde bulunabilir. Onyedinci yüzyıldan itibaren güttüğü yayılmacı politikalar, Rusya’yı Osmanlı’nın baş düşmanı haline getirmiş ve Rusya karşısında alınan yenilgiler, Osmanlı İmparatorluğunu gücünün zayıfladığı gerçeğiyle yüzleştirmiştir. Ondokuzuncu yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nu “Avrupa’nın hasta adamı” olarak tanımlayan I. Nicola bir Rus çarıdır. Türkiye’nin güvenlik kültürünü etkileyen ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan miras edindiği bir başka tarihsel unsur da Batılılaşmadır. Onsekizinci yüzyılda Osmanlı devletinde başlayan Batılılaşma hareketi Türkiye’nin Batı odaklı politikalarını harekete geçirmiş ve güvenlik politikalarına liberal unsurların girmesini sağlamıştır. Batılılaşmanın Cumhuriyet döneminde Türkiye’nin Batılı devlet sistemi içindeki yerini güvence altına alma çabasında önemli bir etkisi olmuştur.
Türkiye’nin özellikle Soğuk Savaş döneminde Batının güvenlik kurumları içinde sahip olduğu rolü, Batılı kimliğinin tanınması anlamında bir güvence sağlamıştır. Ayrıca bu kurumlar, Türkiye’nin güvenlik sorun ve çıkarlarını ifade edebildiği önemli fırsatlar olarak da işlediğinden güvenlik politikalarının önemli bir unsuru olmuştur.

S

Türkiye’nin resmi güvenlik söylemini şekillendiren coğrafi unsurlar nelerdir?

Coğrafi açıdan bakıldığında ise, jeostratejik konumu Türkiye’nin resmi güvenlik söylemini şekillendiren diğer bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Askeri bakış açısından Anadolu yarımadası stratejik bir bölgedir; üç tarafında yer alan denizler ve doğudaki dağlık arazi geçilmesi zor doğal sınırlar konumundadır. Bu çerçevede Türkiye’nin genel olarak savunma avantajı vardır. Buna karşılık, jeostratejik konumunun yarattığı güvensizlik unsurları da mevcuttur. Örneğin, Boğazlar Türkiye’yi stratejik açıdan uluslararası bir güç konumuna getirmekle birlikte, önemli bir güvenlik sorunu da yaratmaktadır. Bu sorun, ondokuzuncu yüzyıl Avrupa diplomasisinin temel unsurlarından birisini oluşturan Boğazların kontrolünü ele geçirme mücadelesinden, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği’nin Rusya’nın Boğazların kontrolüyle ilgili tarihsel taleplerini yeniden gündeme getirmesine ve Soğuk Savaş sonrasında geçiş rejiminin ne olması gerektiği tartışmalarına kadar sürekli tehdit olarak algılanan bir güvenlik konusudur. Jeostratejik konumunun ortaya çıkardığı güvensizliğe bir diğer örnek de, Türkiye’nin fazla sayıda ve çok farklı nitelik, rejim, ideoloji ve hedeflere sahip komşuları olmasıyla ilgilidir. Örneğin, Ortadoğu Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasından beri istikrarsızlıkların hâkim olduğu bir bölgedir. Ortadoğu’da Türkiye’nin güvenlik politikası istikrara dayanır ve bölgede istikrarı bozacak her unsur Türkiye için güvenlik sorunları oluşturur. Nitekim, Filistin sorunu, Arap-İsrail savaşları, İran-Irak savaşı, Körfez savaşı ve daha yakın dönemlerde Irak’ın işgali ile Arap Baharı olarak adlandırılan halk ayaklanmaları gibi kriz ve çatışmaların tümü Türkiye’nin yakın güvenlik bölgesinde meydana gelmektedir. Bu noktada, Türkiye’nin coğrafi konumunun kendisine sağladığı bazı avantajları da göz ardı etmemek gerekir. Türkiye Soğuk Savaş döneminde, özellikle Sovyetler Birliği’nin çevrelenmesi bağlamında Batı için önemli bir stratejik konumda bulunduğundan, Batı ittifakının güvenlik şemsiyesi altında yer alarak kendi güvenliğini de sağlamıştır. Buna karşılık, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Türkiye’nin bu konumu önemli bir dönüşüm geçirmiş, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle kendisini daha güvenli hissetmeyen az sayıdaki ülkeden birisi olarak kalmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılması Türkiye için önemli bir güvenlik sorununu ortadan kaldırmakla birlikte, dağılmanın yarattığı boşluk Türkiye’nin çevresinde yeni güvenlik tehditlerine yol açmıştır. Türkiye bu dönemde ortaya çıkan yeni çatışma alanlarıyla (Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu) çevrelenmiş olduğundan, Soğuk Savaş sonrasında önemini yitirdiği düşünülen stratejik konumu, kısa sürede yeniden Türkiye’nin güvenlik algılamalarının dayanağı olarak işlemeye başlamıştır.

S

Kardak krizi nedir?

Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan Kardak Krizi, Türk bandıralı bir geminin (Figen Akad) Aralık 1996’da Ege denizindeki Kardak kayalıklarında karaya oturması sonrasında iki ülkenin kurtarma ekipleri arasında yaşanan anlaşmazlıkla patlak vermiştir. İki ülke de kayalıkların kendi karasularında bulunduğunu iddia edince, önce Yunanistan, ardından da Türkiye’nin adacıklara bayrak dikmesiyle tırmanan kriz, iki ülkenin sıcak çatışma eşiğine geldiği noktada ABD’nin arabuluculuğu ile çözüme kavuşturulmuştur. ABD Başkanı Clinton’ın iki ülke hükümetleriyle yaptığı temaslar sonucunda bayraklar indirilmiş, asker ve gemiler bölgeden çekilerek kriz sona erdirilmiştir. 

S

Türkiye’nin güvenlik politikalarında ikinci değişim dönemi ne zaman başlamıştır?

Türkiye’nin güvenlik politikalarında ikinci değişim dönemi, 11 Eylül 2001’de ABD’ye karşı gerçekleştirilen saldırılar sonrasında, NATO kapsamında gerçekleştirilen Afganistan operasyonu ve ABD’nin Irak’ı işgali sürecinde başlamıştır.

S

Milli Güvenlik Kurulu'nun kuruluş sureci nasıldır?

1933’te Yüksek Müdafaa Meclisi ve Umumi Katipliği, 1949’da da Milli Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği olarak faaliyet gösteren yapı, 1961 Anayasası ve 11 Aralık 1962 gün ve 129 sayılı Kanunla Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği olarak yapılandırılmıştır. Daha sonra 1982 Anayasası uyarınca çıkartılan 9.11.1983 tarih ve 2945 sayılı Kanunla yeniden düzenlenen ve yetkileri artırılan MGK ve MGK Genel Sekreterliği’nin bazı görev ve yetkileri 2001 ve 2003’de AB uyum süreci kapsamında kısıtlanarak MGK’daki asker ağırlığı ortadan kaldırılmış, Nisan 2017 Referandumu ile değişen yönetim sistemi çerçevesinde 10 Temmuz 2018 tarihinde çıkarılan 1 sayılı “Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ve 15 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanan 6 sayılı “Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin Teşkilat ve Görevleri Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” ile bugünkü halini almıştır. Halihazırda Cumhurbaşkanın, Cumhurbaşkanı Yardımcıları, Adalet, Milli Savunma, İçişleri ve Dışişleri Bakanları, Genelkurmay Başkanı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlarından oluşan ve Genel Sekreteri doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanan MGK’da sivil ağırlığı ve kontrolü artmış, yetkileri ise büyük ölçüde aynı kalmıştır.

S

Arap Baharı Türkiye'nin Güvenlik Stratejilerini nasıl etkilemiştir?

Aralık 2010’da başlayan, Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’de otoriter iktidarların değişmesine yol açan Arap Baharı 2011’de Suriye’de iç savaşa dönüşerek Ortadoğu bölgesinde genel bir istikrarsızlık ve değişim süreci başlatmıştır. Bu çerçevede ortaya çıkan belirsizlikler bölgenin önemli bir aktörü olan Türkiye’nin güvenlik ve dış politikalarını doğrudan etkilemiştir. Türkiye hem uluslararası sistemin büyük aktörlerinin hem de tüm bölgesel aktörlerin müdahil olduğu Suriye iç savaşından, bu ülkeyle sahip olduğu uzun kara sınırı ile ekonomik-siyasi bağlantıları ve muhatap olduğu yoğun mülteci akını nedeniyle en fazla etkilenen ülkelerden biri olmuştur. Arap Baharı sürecinin bu anlamda Türkiye’nin dış ve güvenlik politikalarına ilk belirgin etkisi, 2000’li yıllarda bölgeye yönelik politikalarında öne çıkarttığı “yumuşak güç” politikasının yerini geleneksel politikalara dönüşün almış olmasıdır. Suriye’de başlayan iç savaşla dönüşen bölgesel jeopolitik durum, Türkiye açısından özelde sınır güvenliği sorununu, genelde ise askeri güvenlik bakış açısını öne çıkarmıştır. Suriye iç savaşıyla bağlantılı şekilde gelişen mülteci akını, radikal terörizm ve Kürt sorununun yanı sıra, Suriye’de askerleri veya destekledikleri silahlı gruplar üzerinden farklı politikalar yürüten devletlerin varlığı da, tüm bunları toprak bütünlüğü ve ülkenin bekâsına yönelik ciddi tehditler olarak ağılayan Türkiye için sert/askeri güvenlik politikalarını öne çıkartmak bir bakıma kaçınılmaz olmuştur. Uluslararası sistemin şekillenişine etki etme konusunda büyük güçler arasındaki rekabeti yeniden gündeme getiren, terörizm, mülteciler ve vekalet savaşları gibi güvenlik gündemlerini ortaya çıkaran Suriye iç savaşı, Türkiye’nin yalnızca
komşuluk ilişkilerinde ve sınır güvenliğinde değil, bir yanda ABD ve AB ile diğer yanda Rusya ve İran ile ilişkilerinin seyrinde de kırılmalara ve gerginliklere yol açmıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin dış ve güvenlik politikalarının özünü oluşturan denge arayışını sürdürmek Türkiye açısından güçleşmiş, bu da ülkedeki “güvensizlik” algısını artırarak, güvenlik politikalarının bu bağlamda şekillenmesine katkıda bulunmuştur.

S

2017 Anayasa değişikliği sonrası MGK Genel Sekreterliği Teşkilat Yapısı'nda kimler bul

MGK GENEL SEKRETERİ
GENEL SEKRETER
ÖZEL DANIŞMANLIĞI
ÖZEL KALEM MÜDÜRLÜĞÜ
HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ
PROTOKOL MÜDÜRLÜĞÜ
GENEL SEKRETER YARDIMCISI
SEFERBERLİK VE SAVAŞ HAZIRLIKLARI PLANLAMA DAİRESİ BAŞKANLIĞI
SEKRETERYA HİZMETLERİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
ARAŞTIRMA VE DEĞERLENDİRME DAİRESİ BAŞKANLIĞI
PERSONEL VE İDARİ İŞLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI

S

Milli Güvenlik Akademisi ne zaman lağvedilmiştir?

Milli Güvenlik Akademisi, 2012 yılında Harp Akademileri Kanunu’nda yapılan değişiklik ile lağvedilmiştir.

S

Hasta Adam ifadesi ne zaman kim tarafından kullanılmıştır?

NICOLA
(1796-1855):
1825-1855 yılları arasında Rus Çarı. “Hasta adam” ifadesini İngiliz Büyükelçisi Sir Hamilton Seymour ile Osmanlı İmparatorluğu’nuın bölüşümü üzerine yürüttüğü müzakerelerde kullanmıştır. 

S

Türkiye’nin coğrafi konumunun kendisine sağladığı avantajlar nelerdir?

Türkiye’nin coğrafi konumunun kendisine sağladığı bazı avantajları da göz ardı etmemek gerekir. Türkiye Soğuk Savaş döneminde, özellikle Sovyetler Birliği’nin çevrelenmesi bağlamında Batı için önemli bir stratejik konumda bulunduğundan, Batı ittifakının güvenlik şemsiyesi altında yer alarak kendi güvenliğini de sağlamıştır. Buna karşılık, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Türkiye’nin bu konumu önemli bir dönüşüm geçirmiş, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle kendisini daha güvenli hissetmeyen az sayıdaki ülkeden birisi olarak kalmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılması Türkiye için önemli bir güvenlik sorununu ortadan kaldırmakla birlikte, dağılmanın yarattığı boşluk Türkiye’nin çevresinde yeni güvenlik tehditlerine yol açmıştır. Türkiye bu dönemde ortaya çıkan yeni çatışma alanlarıyla (Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu) çevrelenmiş olduğundan, Soğuk Savaş sonrasında önemini yitirdiği düşünülen stratejik konumu, kısa sürede yeniden Türkiye’nin güvenlik algılamalarının dayanağı olarak işlemeye başlamıştır.

S

Kriz yönetimi nedir?

Kriz yönetimi; Türkiye’nin güvenliğini ilgilendiren uluslararası krizlerde anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözümüne ve ayrıca BM ve bağlı olunan ittifaklar çerçevesinde uluslararası krizlerin çözümüne katkı sağlamaktır.

S

Kolektif güvenlik nedir?

Kolektif güvenlik; başta NATO olmak üzere, uluslararası ve bölgesel ittifaklar/kuruluşlar içerisinde aktif olarak yer almaktır.

S

Türkiye ileri savunma stratejisini ne zaman benimsemiştir?

Türkiye, Soğuk Savaş sürecinde askeri stratejisini neredeyse bütünüyle NATO politika ve stratejileri çerçevesinde belirlemiştir. Türkiye’nin NATO’ya girdiği dönemde NATO’nun benimsemiş olduğu “sınırlı savaş stratejisi”, Türkiye’nin Sovyet saldırılarını ittifakın desteği ulaşana dek sınırlarında oyalamasını, böylece bir yandan da düşmanı zayıflatmasını öngörmekteydi. NATO 1954’te Sovyet saldırılarına konvansiyonel de olsa nükleer silahlarla karşılık vermeyi öngören “kitlesel karşılık stratejisi”ni benimsediğinde, Türkiye ABD’nin nükleer silahlarını yerleştireceği üsleri sağlayan ülkelerden biri olarak, stratejisini bu konumuna odaklamıştır. Fakat, NATO 1960’ların sonuna yaklaşıldığında kitlesel karşılık yerine, taktik nükleer silahlar yanında konvansiyonel güçleri de dâhil eden bir strateji olan “esnek karşılık stratejisi”ni benimsediğinde, Türkiye konvansiyonel
çatışmayı yerleşim yerlerinden uzakta tutma zorunluluğu ile karşı karşıya kalmış ve “ileri savunma” stratejisini benimsemiştir.

S

İkibuçuk savaş stratejisi nedir?

Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle yeni tehdit odaklarının tanımlanması, Türkiye için yeni bir strateji ihtiyacını doğurmuştur. 1990’lı yılların ilk yarısında askeri stratejinin temel motivasyonu Soğuk Savaş sonrası dönemde yalnızca NATO’ya dayanılarak güvenliğin sağlanamayacağı, dolayısıyla Türkiye’nin kendi stratejisini belirlemesi gerektiği düşüncesi olmuştur. Bu düşüncede Türkiye’nin Sovyetler Birliği’ni çevreleme kapsamında NATO için önemini yitirmesi, ayrıca Avrupa’da NATO’yu dışarıda bırakacak bir güvenlik yapılanmasına dair girişimler nedeniyle Avrupa güvenlik şemsiyesinden dışlanma endişesi etkili olmuştur. Bu çerçevede, ülkenin aynı anda iki bölgede savaşırken, içten gelecek saldırılara karşı da hazırlıklı olmak üzerine kurulu yeni bir strateji gündeme gelmiştir. İkibuçuk Savaş Stratejisi olarak da adlandırılan bu stratejide Yunanistan’la birlikte güneyde Suriye, içerde de PKK önemli tehdit odağı olarak hesaba katılmıştır.

S

Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemi güvenlik politikalarının temelini ne oluşturmuştur?

Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemi güvenlik politikalarının temelini, Batı ittifakı içinde yer alma, ilişkilerini bu ittifak çerçevesinde şekillendirme ve kuzeydeki komşusu Sovyetler Birliği’nden gelen tehdidi bertaraf etme anlayışı oluşturmuştur.

S

Doksanlı yıllarda Türkiye'nin destek verdiği harekatlar nelerdir?

Bu çerçevede Türkiye, 1995’den bu yana Balkanlardaki NATO harekâtlarına aktif olarak katılmaktadır. Türkiye, Bosna-Hersek’te IFOR (Operation Joint Endeavour) ve SFOR (Stabilization Force), Kosova’da KFOR (Kosovo Force) ve Makedonya’da “Essential Harvest”, “Amber Fox” ve “Allied Harmony” harekatlarının tümüne destek vermiştir. NATO’nun Bosna-Hersek’teki SFOR harekâtının 2004 yılı sonunda tamamlanmasının ardından, AB tarafından NATO imkân ve yeteneklerinden yararlanılmak suretiyle EUFOR-ALTHEA isimli yeni ve ayrı bir harekat başlatılmıştır. Türkiye ALTHEA Operasyonuna da destek vermiş ve en fazla katkı sağlayan AB üyesi olmayan ülke olmuştur.

S

1982 Anayasası’nın yapılış aşamasında yürütmenin başı olarak Cumhurbaşkanı’na ulusal güvenlik konularında verdiği yetkiler  artırılarak ne zaman Cumhurbaşkanı’na devredilmiştir?

1982 Anayasası’nın yapılış aşamasında yürütmenin başı olarak Cumhurbaşkanı’na ulusal güvenlik konularında verdiği yetkiler Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemine geçiş sürecinde yapılan 16 Nisan 2017 Referandumu ile artırılarak, daha önce Anayasada Başbakan ve Bakanlar Kurulu’na verilen yetkiler de Cumhurbaşkanı’na devredilmiştir.