aofsorular.com
ULİ301U

Stratejik Çalışmalarda Caydırıcılık ve Oyun Teorisi

4. Ünite 22 Soru
S

“caydırıcılık” anlayışı ile kastedilen nedir?

“caydırıcılık” Soğuk Savaş döneminin teorik çalışmalarında ve pratikte genel anlamıyla karşı tarafı saldırmaktan men etmeyi öngören kavramdır.

S

Stratejik Çalışmaların ana ilgi alanlarından olan oyun teorisi hangi konuları ele alır?

Stratejik Çalışmaların ana ilgi alanlarından olan oyun teorisi, özellikle devletlerarası çatışmalarda tırmanma, silahlanma yarışının dinamikleri, nükleer silahlanma ve pazarlık gibi konuları ele alır.

S

Oyun teorisi analizi ile çatışma ve işbirliği anlayışını geliştirdiğinden 2005’te Nobel ekonomi ödülüne layık görülen ekonomist kimdir?

ABD’li ekonomist Thomas C. Schelling, The Strategy of Conflict (1960), Strategy and Arms Control (1961), Arms and Influence (1977) ve Micromotives and Macrobehavior (1978) başlıklı kitaplarıyla tanındı. Schelling, oyun teorisi analizi ile çatışma ve işbirliği anlayışını geliştirdiğinden 2005’te Nobel ekonomi ödülüne layık görüldü.

S

Caydırıcılık teorisinin eksiklerini tamamlayacak bir araç olarak caydırıcılık analizlerinde yoğun olarak kullanılan teori nedir?

Oyun teorisi, özellikle Thomas Schelling’in sistematik ve bilimsel, dolayısıyla da yeterli olmadığını öne sürdüğü caydırıcılık teorisinin eksiklerini tamamlayacak bir araç olarak caydırıcılık analizlerinde yoğun olarak kullanılmıştır. Schelling’e göre oyun teorisi en iyi davranış biçiminin diğerlerinden beklenilen davranışa göre belirlendiği bir yaklaşım ortaya koyduğundan caydırıcılık teorisiyle uyumlu ve onu tamamlayıcıdır.

S

Stratejik Çalışmaların bir konusu olarak “caydırıcılık” anlayışı ne zaman ortaya çıkmıştır?

Stratejik Çalışmaların önemli bir ilgi alanını oluşturan caydırıcılık, Soğuk Savaş döneminin, dolayısıyla nükleer strateji çağının temel kavramlarındandır. Kavram olarak caydırma, insanlığın çatışma ya da diplomasi tarihi ile yaşıttır. Fakat, Stratejik Çalışmaların bir konusu olarak “caydırıcılık” anlayışı nükleer silahların ortaya çıkışıyla doğmuştur.

S

Genişletilmiş caydırıcılık nedir?

Genişletilmiş caydırıcılık, bir devletin koruduğu müttefik devlete karşı düşmanca davranışları caydırmasıdır. Tanımdan da anlaşılacağı gibi burada genel anlamda caydırıcılıktan farklı olarak, caydırıcı devlet kendisine yönelik bir tehdide maruz kalmamakta, müttefiki kabul ettiği başka bir devletin karşı karşıya olduğu olası saldırı tehdidini caydırmaya çalışmaktadır. Örneğin, İngiltere ve Fransa arasında 1947’de imzalanan Dunkirk Antlaşması, İngiltere’nin Fransa’ya herhangi bir saldırı halinde yardım edeceği taahhüdünü içerdiğinden Almanya’yı Fransa’ya saldırmaktan caydırmayı hedef­lemişti. Genişletilmiş caydırıcılık genel ve dolaysız caydırıcılık olarak karşımıza çıkabilir.

S

Genel caydırıcılık nedir?

Genel caydırıcılık, Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği liderliğindeki iki kutuplu düzende en yaygın görülen caydırıcılık türüdür. Burada caydırma, kesin ve yakın bir saldırı olasılığı olmasa da, taraf­lar arasındaki ilişkilerin düzenlenmesinde kullanılan bir yöntem olarak ortaya çıkmıştır.

S

Dalaysız caydırıcılık nedir?

Dolaysız caydırıcılık ise, taraf­lardan en az birisi ciddi ve kesin bir saldırı planı içindeyse ve karşı taraf da misilleme tehdidiyle bu saldırıyı önlemeye çalışıyorsa ortaya çıkan caydırıcılık türüdür.

S

Genişletilmiş genel caydırıcılık nedir?

Genişletilmiş genel caydırıcılık devletler arasında düşmanca ilişkilerin olduğu durumla ilgilidir, fakat herhangi bir devlete karşı doğrudan askeri kuvvet kullanımı hazırlığı görülmez. Temel olarak silahlanma yarışı, ittifaklar ve politika yapıcıların beyanları yoluyla yürütülür.

S

Genişletilmiş dolaysız caydırıcılık nedir?

Genişletilmiş dolaysız caydırıcılıkta, saldırgan devletin, bir başka devlete karşı saldırı olasılığı yakın tehdittir. Tehdide maruz kalan devlet ise bir başka devlet için korunan müttefik konumunda olduğundan, bu üçüncü devlet açık ya da örtülü olarak saldırganı caydırmak amacıyla misilleme yapacağı tehdidinde bulunur.

S

Caydırıcılığın öncü teorisyeni kimdir?

Caydırıcılığın öncü teorisyeni, Stratejik Çalışmaların gelişiminde önemli bir isim olan Bernard Brodie’dir. Brodie, İkinci Dünya Savaşı’nda Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombası atılmasının ardından, “bugüne kadar askeri hedefimiz savaşları kazanmaktı, fakat bu tarihten sonra temel amacımız onları önlemek olmalıdır” sözleriyle caydırıcılığın temelini atmıştır. Bu tarihten sonra caydırıcılık aşamalı olarak gelişmiş, dönemsel etkilerle şekillenerek, bir nükleer stratejiye dönüşmüştür.

S

Stratejik Çalışmalarda yaygın olarak kullanılan ayrım gözetildiğinde Caydırıcılık stratejisi dönemleri nelerdir?

Caydırıcılık stratejisinin gelişini belirli dönemlere ayırmak mümkündür. Bu kapsamda, 1945-1962 arası Zorlayıcı İkna Dönemi, 1962-1983 Karşılıklı Caydırıcılık Dönemi, 1983-1990 Savunmacı Caydırıcılık Dönemi ve 1990 sonrası Nükleer Stratejilerin Değişmesi Dönemi şeklindeki ayrım Stratejik Çalışmalarda yaygın olarak kullanılmaktadır.

S

Caydırıcılık stratejisinin gelişiminde ilk dönem olan 1945-1962 döneminde ikinci dalgayla birlikte hangi strateji gündeme gelmiştir?

ABD, Rusya ve NATO ilişkilerinde yürütülen caydırıcılık stratejileri ile ilgili olarak ortaya çıkan eleştiriler ve  bu çerçevede yapılan tartışmalar, caydırıcılık stratejisinin teorik anlamda en dinamik dönemi olan ikinci dalga çalışmaları ortaya çıkardı. İkinci dalganın öncü teorisyenleri Bernard Brodie, Thomas Schelling, Glenn Snyder ve Albert Wohlstetter’di. Caydırıcılık stratejisinin gelişiminde yaygın etkiye sahip olan bu çalışmaların çoğu, caydırıcılık analizlerini oyun teorisine, daha spesifik olarak “tavuk oyunu”na dayandırmıştır. 

S

Caydırıcılık dönemlerinden 1962-1983 dönemi bir diğer ifade ile karşılıklı caydırıcılık olarak nitelendirilen dönem nasıl başlamıştır?

Karşılıklı caydırıcılık olarak nitelendirilen dönem 1962’de ABD ve Sovyetler Birliği arasında çıkan Küba Krizi’yle başlamıştır. “Ekim Füzeleri” bunalımı olarak da bilinen bu kriz, ABD’nin 1962 ilkbaharından itibaren Küba’ya yerleştirilen Sovyet füzelerinin varlığını tespit etmesi ve ardından bu füzelerin ateşleme sistemlerinin Küba’ya ulaşmasına engel olmak için Ekim 1962’de adayı abluka altına almasıyla başladı. ABD’nin Küba karasularına giren gemileri batıracağını ilan etmesine rağmen Sovyetler Birliği önce gemileri durdurmayacağını açıkladı, fakat kısa sürede Küba’daki füzelerini kaldırmaya karar verdi. Bir taraf­tan ABD’nin caydırıcı etkisinin izleri ile iki tarafın doğrudan nükleer bir savaştan kaçınma arzusu göze çarparken, diğer taraf­tan, taraf­lar arasında Türkiye’deki Jüpiter füzeleri ile Küba’daki SSCB füzelerinin karşılıklı kaldırılması konusunda bir pazarlık olduğu da daha sonra ortaya çıkmıştı.

S

Karşılıklı caydırıcılık stratejisine geçilmesi süper güçler arasındaki nükleer silah yarışını neden tetiklemiştir? 

Karşılıklı caydırıcılık stratejisine geçilmesi süper güçler arasındaki nükleer silah yarışını dizginlemek yerine, daha da tetikledi. Bunun nedeni taraf­ların bu dönemde “ikinci vuruş” kapasitesine ulaşmalarıdır. Wohlstetter tarafından üretilen “ilk vuruş” ve “ikinci vuruş” kapasitesi kavramları caydırıcılığı anlamada önemlidir. İlk vuruş kapasitesi, buna sahip olan tarafın karşı tarafın misilleme, ya da “ikinci vuruş”, kapasitesini yok edebileceği ve nihayetinde kendisinin en az zararı göreceği anlamına gelir. Dolayısıyla, ilk vuruş kapasitesi, karşı tarafın nükleer bir saldırıyı atlatma kapasitesinin göreli olarak zayıf olması ya da olmaması halinde mümkündür. İkinci vuruş kapasitesine ulaşıldığında ise, karşı tarafın ilk vuruşunu atlatıp, ilk vuruşu yapanı yok edebilecek nitelikle bir ikinci vuruş yapabilmek mümkündür. Bu durumda taraf­lar karşı tarafı mutlak olarak yok etmek mümkün olmadığı sürece ilk vuruştan da kaçınacaklardır; fakat ikinci vuruş kapasitesine sahip olmak da sürekli silah gücünü artırmayı ve geliştirmeyi gerektirdiğinden silahlanma yarışı kaçınılmaz olacaktır.

S

SALT-I Antlaşması'yla taraflar hangi konular üzerine fikir birliğine varmışlardır?

1981’deki bir çalışmasında “sorumlu şekilde kullanıldıkları sürece nükleer silahların savaş çıkma olasılığını azalttığını ve devletlerin nükleer silahlar konusunda sorumlu davranmak için güçlü dürtüleri olduğundan, nükleer silahların yayılmasından korkulmaması gerektiğini” öne sürmüştü. Fakat, 1960’lı yılların sonlarına doğru süper güçlerin, özellikle de ABD’nin, bir savunma sistemi olarak anti-balistik füze sistemlerini (ABM) geliştirmeye başlamaları karşılıklı teyit edilmiş yok etme dengesinin sınırları konusunda düşünülmesine neden oldu. Örneğin, ABD Başkanı Richard M. Nixon ABD’nin savunma sistemleri geliştirmesinin, Sovyetler Birliği yıkıcılık kapasitesini daha da artırmaya teşvik edeceğini, bunun da dehşet dengesinin yönünü kitlesel tahribe çevireceğini dile getirmiştir. Yeni füze sistemlerinin dehşet dengesini bozup, kitlesel tahribe yönelinmesine yol açabileceğine dair kaygılar, taraf­ları 1969’da “Stratejik Silahları Sınırlandırma Görüşmeleri”nde (SALT) bir araya getirdi. 1972’de Moskova’da imzalanan SALT-I Antlaşması ile de taraf­lar başkentlerinin 150 km civarında 100’den fazla ABM bulundurmayacakları, bunlarla ilintili radarların sayısının iki büyük ve sekiz küçük radarla sınırlandırılacağı ve bu füzelerden başka devletlere vermeyecekleri konusunda anlaştılar.

S

Geleneksel Caydırıcılık Teorisinin temel varsayımları nelerdir?

Geleneksel Caydırıcılık Teorisinin temel varsayımları şunlardır:

1.Saldırgan ve caydırıcı tarafların karar alıcıları rasyoneldir; mevcut koşulları rasyonel olarak değerlendirirler.
2. Nükleersilahlar gibi çok yüksek riskli tehditlersaldırganlığı teşvik etmez, yatıştırır.
3. İki tarafın da değer sıralaması benzerdir, en azından büyük ölçekli şiddetten kaçınma gibi temel değerleri paylaşırlar.
4. Her iki taraf da nükleer silahların kullanımı gibi stratejik kararların alınmasında, karar alma yapısı üzerinde merkezi kontrole sahiptir.

S

Tüm oyunların paylaştığı temel özellikler nelerdir?

Oyunların tümü temel bazı özellikleri paylaşırlar:
i. Oyunda iki ya da daha fazla oyuncu olmalıdır;
ii. Oyun, oyunculardan biri ya da daha fazlasının alternatif­ler arasından seçim yapmasıyla başlar;
iii. İlk seçim yapıldıktan sonra diğer oyuncunun alternatif­lerini belli derecede sınırlayan bir durum ortaya çıkar; 
iv. Oyuncuların birbirlerinin seçimleri hakkında bilgisi olabilir ya da olmayabilir (oyuncuların birbirlerinin seçimlerini bildikleri oyunlara mükemmel enformasyon oyunları denir);
v. Oyun başarılı seçimler içerirse “sona erdirme kuralı” vardır;
vi. Her oyun kesin bir durumla sona erer.

S

En bilinen anlatımıyla "Tavuk Oyunu" nedir?

Tavuk oyunu birçok şekilde hazırlanabilir. En bilinen anlatımı çalıntı arabalarını birbirlerine doğru son süratle süren gençleri içeren oyundur. Bu oyunda her oyuncunun iki seçeneği vardır: yoldan sapma ya da sapmama. Bu nedenle oyunun dört olası sonucu olacaktır. İki oyuncu da yoldan saptığında, ikisi de “tavuk” olur ama hiçbiri prestij kaybetmez. A saptığında B sapmazsa, A “tavuk” olur ve B prestijini artırır. Aynı şekilde, A değil B saparsa, bu sefer de B prestij kaybederken A kazanır. Son olarak, ikisi de sapmadan yollarına devam ederse, çarpışırlar ve bu oyun ölümle sonuçlanır.

S

Mahkum ikileminin en bilinen örneği nedir?

Stratejik Çalışmaların doğasına ışık tutabilecek ikinci oyun mahkûmun ikilemidir. Bu oyunun en bilineni, tutuklanan iki şüphelinin birbirinden ayrı tutularak sorgulanması örneğidir. Soruşturmayı yapan, şüphelilerin suçlu olduğundan emindir ama elinde kanıt yoktur. Şüphelilere yalnızca itiraf etme ya da etmeme seçenekleri sunulur. Şüphelilerin ikisi de suçlu olduklarını itiraf etmeyerek susarsa, ikisi de hafif birer cezayla kurtulur. Her ikisi de itiraf ederse, ikisi de suçlanabilir ama itiraf ettikleri için alabilecekleri en ağır cezadan daha az ceza alırlar. Fakat sadece birisi itiraf eder, diğeri susarsa itiraf eden işbirliği yaptığı için çok düşük bir ceza alırken, diğeri en ağır cezayı alır.  iki şüpheli de faydalarını maksimize etmeye çalıştığından, ikisi için de en rasyonel tercih itiraf etmek olacaktır. Burada başat strateji, iki şüphelinin de itiraf ederek 5’er yıl ceza almalarıdır. Fakat bu örnekte en rasyonel sonuç en iyi sonuç demek değildir. İkisi de sessiz kalsa 1’er yıl cezayla kurtulacaklardır, ama her şüpheli diğerinin itiraf edebileceği olasılığını hesaba katacağından konuşmayı tercih edecektir. Örneğin A sessiz kalmayı seçse, B’nin itiraf etmesi en kötü sonuca (10 yıl ceza) neden olacaktır. Bu durumda şüpheli minimax stratejisine göre kötü sonuçlar içinde kendisine en az zararı verecek olanı seçme, yani itiraf etme yoluna gidecektir. Buna bir başka açıdan da bakmak mümkündür. Sessiz kalması karşısında örneğin A’nın önündeki seçenekler 1 yıl ya da 10 yıl hapis cezası, itiraf etmesi karşısında ise 3 ay ve 5 yıldır. Bu durumda A, 3 ayı 1 yıla ve 5 yılı da 10 yıla tercih edecektir. B ile iletişim kurma olasılığı da olmadığından, B ne seçerse seçsin A için rasyonel olan itiraf etmek olacaktır. Bu nedenle, oyunda denge/bel noktası taraf­ların susarak 1 yıl cezayla kurtulması değil, ikisinin de itiraf ederek 5’er yıl ceza almalarıdır. Mahkûm ikilemi oyunundan çıkarılabilecek en önemli ders, bazı oyunlarda farklı ve karşılıklı olarak tercih edilecek seçenekler olduğundan, rasyonel hesabın her iki oyuncunun da felaketine yol açabilecek olmasıdır. Bu oyun uluslararası ilişkilere uyarlandığında, kriz ortamında taraf­ların istemeseler de nasıl çatışmaya sürüklenebileceklerini göstermektedir. Bu durum için yine iki ülke arasındaki silahlanma yarışı iyi bir örnek oluşturur.

S

Oyun teorisinin eksikleri nelerdir?

Oyun teorisi belirgin varsayımlara dayanmaktadır. Örneğin, matristeki rakamlar taraf­ların sonuçlara atfettikleri değerleri yansıtır, ama keyfi bir durum da yaratır. Bu keyfilik analizi yapanın ilgili konu hakkındaki bilgisini yansıtır. Yine, oyun te­orisinde karar alıcıların tercihlerinin sabit olduğu, çeşitli alternatif­ler konusunda yeterli bilgiye sahip oldukları, ortaya çıkacak sonucun değerini doğru algıladıkları varsayılmaktadır. Oysa gerçek hayatta zaman baskısı, eksik ya da yanlış bilgi gibi unsurlar nedeniyle bu süreç sorunludur. Ayrıca, oyuna dâhil tüm taraf­ların doğrudan oyunu aynı şekilde algıladıkları varsayılmaktadır. Algılama sorunu oyun
teorisinin en önemli eksikliklerinden birisidir. Algılamaları oyunlara dâhil etmeye yönelik çabalar 1960’ların sonlarından itibaren başlasa da, bunları içeren modeller yaygın olarak kullanılmamışlardır. Mahkûm İkilemi ve Tavuk Oyunları oyun teorisi kapsamında en fazla başvurulan oyunlar olmakla birlikte, en basit modellerdir. Söz konusu basit modelleri sayılan eksikleri açısından geliştirmek yönünde ciddi çabalar harcanmış, bilgisayar yazılımlarındaki gelişmelerden de faydalanılarak ciddi çalışmalar yapılmış,
fakat analiz için yaygın olarak kabul edilen ve kullanılan yeni bir oyun ortaya koyulamamıştır. Bunun en önemli sebeplerinden birisinin modellerin anlaşılmalarını güçleştiren matematiksel karmaşıklıklarıdır. Bu durumda teoriyi basit modellerin ötesine götürme çabaları büyük oranda teknik kalmakta ve dolayısıyla çoğu araştırıcı için anlaşılmaz olmaktadır.

S

Oyun teorisinin yararlı yönleri nelerdir?

Oyun teorisinin rasyonellik varsayımı, çatışma durumlarını etik hesaplardan uzak, taraf­ların nasıl davranmaları gerektiğine göre değil, rasyonel olarak nasıl davranabileceklerine göre inceleme ve bu bağlamda da çatışmayı düşman tarafın bakış açısına göre değerlendirme olanağı sağlar. Oyun teorisi farklı olası sonuçlar ortaya koymasıyla sezgisel bir değere de sahiptir. Uluslararası çatışmanın doğası ve dinamikleri konusunda önemli ipuçları verir. Dikkatleri yapısal özelliklere çekerek, çatışmaların devlet adamlarının kötülüğünden ve beceriksizliklerinden kaynaklandığı türündeki değerlendirmelerden uzaklaşılmasını sağlar. Yine çok çeşitli alternatif çözümler ortaya koyduğu ve bir sorunda her zaman en iyi çözümün seçilmeyebileceğini gösterdiği için de önemlidir. Stratejik Çalışmalar alanına dahil edildiği ve en sık kullanıldığı Soğuk Savaş yıllarında oyun teorisinden beklenen, belirli bir stratejik durum içinde aktörler için ‘tek bir en rasyonel tercih’ belirlemek olmuştur. Bir diğer deyişle oyun teorisiyle yekpare rasyonel çözümlere ulaşılması beklenmiş ve bu çerçevede her zaman başat stratejilere ağırlık verilmiştir. Oysa sayılan tüm eksik ve yararlı yönleri göz önünde bulundurulduğunda bu teoriden beklenmesi gerekenin doğrudan tercihi belirlemesi olmadığı açıktır. Oyun teorisinden beklenecek olan aktörlerin içinde bulundukları durumu anlamalarını ve önlerindeki seçenek, iletişim olanakları ile vaat, pazarlık, tehdit ve blöf gibi taktikleri görebilmelerini sağlamak olmalıdır.