aofsorular.com
SOS112U

İktidar

1. Ünite 26 Soru
S

"Sosyal düzen" kavramı neyi ifade etmektedir?

Toplumların belli bir zaman diliminde sosyal yaşamı göreli olarak istikrarlı ve tahmin edilebilir kılan belli ilişki tarzları, örüntüleri, biçimleri barındırdığı farz edilir. ‘Sosyal düzen’ kavramının ifadesi olan bu ön kâbul, hemen hemen tüm sosyal bilimlerin çıkış noktasıdır ve sosyolojik yaklaşımlar ilgilerini, sosyal düzeni oluşturan, sivil toplumu ortaya çıkaran (Keane, 1994) sosyal süreçlere yöneltirler.

S

Sosyal düzeni açıklamaya çalışan üç ana sosyolojik yaklaşım nelerdir?

Sosyal düzenin kaynağının ne olduğunu ve bu düzenin nasıl sürdürüldüğünü anlamaya, açıklamaya çalışan üç ana sosyolojik yaklaşımdan bahsedilebilir:

• Düzeni zorlamaya (çatışmaya) dayandıran yaklaşım,

• Düzeni çıkarlara dayandıran yaklaşım,

• Düzeni değerlere dayandıran yaklaşım.

S

Sosyal düzenin zor kullanmakla mümkün olabileceğini benimseyen anlayış hangi filozofların düşüncelerinden temellenmektedir?

Düzenin ancak zor kullanmakla mümkün olabileceğini benimseyen bu anlayışa göre, sosyal yaşamda düzenin ve itaatin çimentosu zor kullanmadır. Machiavelli, Hobbes gibi filozofların düşüncelerinde ve Freud’un psikanalizinde temellenen yaklaşıma göre insan, doğası gereği bencil, hedonist ve iktidar arayışındadır. Her birey saldırganlık ve cinsellik güdüleriyle doğar. İnsana ait bu özellikler ve güdüler, toplumsal istikrar için bir risktir. Böylesi bir varlığı zapt etmenin tek yolu zor kullanmaktır. Bu güdüler insanın doğasında vardır ve insan doğası toplumsal yaşamla değişmez. Kısaca, bu anlayışa göre sosyal düzenin nihai üreticisi zor kullanmadır ve düzen, itaat emredenlerin zor kullanma tehditleri olduğu sürece var olur.

S

Sosyal düzeni uzlaşının ürünü olarak gören düşünce hangi temellere dayanmaktadır?

Sosyal düzeni uzlaşının ürünü gören yaklaşım, ‘insan kendi kendine yeten, rasyonel bir varlıktır’ iddiasındaki bireyselci görüşe dayanır. Her birey, sahip olduğu özel amaçlar doğrultusunda hareket eder. Bu amaçlar gurur, güven arayışı, haz, elemden sakınma, kar arayışı, itibar, tanınma, kamusal saygı görme örneklerinde olduğu gibi birbirinden farklılaşabilir. İnsanlar, rasyonel çıkarlarının peşinde koşarken, doğal engellerle ve tehlikelerle yüz yüze gelirler. Bu engelleri bertaraf etmek için ise rasyonel bir tercihte bulunarak başkaları ile işbirliği içine girerler. İşte bu işbirliği beraberinde sosyal düzeni getirecektir. Yani çıkarlar, kendi başına, uzlaşma mekanizmasının dolayısıyla da toplumsal düzenin temelini oluştururlar.

S

Durkheim sosyal düzeni hangi çerçevede ele almaktadır?

Sosyal düzeni örf, adet ve alışkanlıkların ürünü olarak gören Durkheim’a göre, sosyal düzenin kurulması ve sürdürülmesinde devletin önemi göreceli olarak azdır. Özellikle modern toplumlarda bireyciliğin ön plana çıkmasıyla asıl olan sosyal dayanışmadır (Nash, 2010, s. 15). Bir başka biçimde söylenirse, iş bölümünün sonucu olarak ortaya çıkan devletin, sosyal düzenin işleyişinde hayati bir rolü yoktur. Düzenin sigortası, bireylerin davranışlarına yön veren semboller, inançlar ve değerlerdir.

S

Sosyal inşa kuramcıları dendiğinde, akla öncelikle gelen sosyologlar kimlerdir ve fikirleri ne şekildedir?

Sosyal inşa kuramcıları dendiğinde, akla öncelikle sosyologlar Peter Berger ve Thomas Luckmann gelir. 1966 yılında yayınlanan ve 2008 yılında Türkçe’ye kazandırılan Gerçekliğin Sosyal İnşası Bir Bilgi Sosyolojisi Denemesi (çev. Vefa Saygın Öğütle, İstanbul: Paradigma Yayınları) adlı eserlerinde, Berger ve Luckmann, özetle bireylerin ve toplumun gerçeklik diye gördüğü veya anladığı şeyin kendisinin bir inşanın ürünü olduğunu iddia etmektedirler. Onlara göre gerçeklik ya da buradaki tartışmamızla ilişkilendirerek söylersek ‘düzen’ bireylerin ve grupların toplum içindeki etkileşimlerinin bir ürünüdür (Giddens, 2008, s. 190).

S

Sosyal düzen içeridine "siyasal sistemler" ya da "rejimler" ilk olarak nasıl oluşur?

Dayanağı ya da kökeni ne olursa olsun her toplumun tanımı gereği, öngörülebilir davranış örüntülerinden oluşan bir düzen üzerine oturduğu varsayılır. Bu toplumlar, genel sosyal örgütlenmelerinin bir bileşeni olarak sosyal düzenlerinin devamını garanti edecek özgün siyasal örgütlenmeler, siyasal sistemler yani rejimler geliştirirler. Bu siyasal sistemler diğer yandan bir toplumun başka toplumlarla olan dış ilişkilerini de yönetir. Bir ilişkiler şebekesi olan siyasal sistemler, toplum içinde kolektif kararların nasıl ve kim tarafından alınıp yürütüleceğini, yani siyasetin nasıl işleyeceğini, bu işleyişi mümkün kılacak iktidara erişim mekanizmalarının neler olacağını kapsar (Heywood, 2000).

S

Günümüzdeki yaygın siyasal sistemler hangileridir ve tarihsel açıdan siyasal sistemler kaça ayrılmaktadır?

Günümüzdeki yaygın siyasal sistemler, ulus devletli siyasal sistemlerdir. Ancak insanlık tarihinde bu, yeni bir olgudur. İnsanlık tarihinde bu tür merkezî, resmî yönetim örgütlenmesinin olmadığı çok sayıda toplum vardır. Bu çerçevede tarihsel olarak, siyasal sistemleri farklılaşmamış, ayrışmamış (devlet-toplum ayrışması yaşanacak kadar merkezileşmemiş) ve farklılaşmış, ayrışmış (merkezî ve resmî yönetsel kurumlar geliştirmiş) ayrımı yapmak mümkündür. Kabile toplumları ayrışmamış, sanayi toplumları ise ayrışmış siyasal örgütlenmelere örnektir (Dowse ve Hughes, 1986).

S

"İktidar" kavramı ne şekilde tanımlanmaktadır?

İktidar, bir bireyin yahut bireyler topluluğunun kendi istekleri doğrultusunda, rızaları olup olmadığına bakmaksızın diğer insanların davranışlarını etkileyebilme, yönlendirebilme veya denetleyebilmesi; toplumu yönetme, yönlendirme gücü, bu gücü elinde bulunduran otorite, ilişki veya organ anlamına gelmektedir.

S

Sosyal bilimlerde iktidarın tanımlanmasında sıkça gönderme yapılan sosyolog kimdir ve bu kavramı nasıl tanımlamaktadır?

Sosyal bilimlerde iktidarın tanımlanmasında sıkça gönderme yapılan Weber’e (1995, s. 92) göre ise iktidar; bir toplumsal ilişkide, bir kişi ya da grubun kendi iradesini, dirençleri aşıp yerine getirme olanağıdır. Yani iktidar, bir toplumsal ilişki, sosyal yaşam düzleminde ortaya çıkan bir olgudur.

S

Özü itibarıyla tartışmalı bir kavram olan iktidar, Steven Lukes’in yaklaşımında hangi farklı yüzleri ile ele alınmaktadır?

Bir etkileme, belirleme becerisi olarak iktidarın farklı yüzleri, boyutları ortaya çıkar (Heywood, 2007, s. 13). İktidar bazen karar verme, gündem belirleme, gündemi saptırma becerisi olabileceği gibi bazen de hegemonik (ikna ederek) tarzda başkalarının düşüncelerini, isteklerini veya ihtiyaçlarını belirleme (Lukes, 1974) şeklinde ortaya çıkabilir. Bir anlamda iktidar ilişkisinin bir tarafı (A), çıkarıyla çatışsa da diğer tarafı (B) etkiler; B’ye gerçek çıkarının ne olduğu öğretilir, B’nin durumu belirlenir, onun için erişilebilir olan bilgiler yönlendirilebilir. Bu açıdan propaganda, ideoloji aşılama, psikolojik kontrol gibi uygulamalar da iktidarla ilgilidir. Bu yolla insanların tercihleri bile belirlenebilir. Böylece bazı meseleler kamusal tartışmanın dışında tutulabilir. Bu açıdan iktidarın bir görünen açık işleyişi bir de doğrudan gözlemlenemeyen işleyişi vardır. Örneğin bir iktidar gündemi belirleyerek, tartışmaları sınırlandırarak, hakikatin ne olduğunu belirleyerek, ıslah ederek, normalleştirerek istenilen kararların çıkmasını sağlayarak işleyebilir. Hatta bu tür işleyiş daha da etkili olabilir.

S

Toplumsal düzlemde işleyen iktidar farklı kaynaklara bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Söz konusu farklı kaynaklar nelerdir?

Toplumsal düzlemde işleyen iktidarın farklı kaynaklara bağlı olarak ortaya çıkabileceğini söyledikten sonra, söz konusu kaynakların neler olduğu sorusuna bir cevap vermek gerekir. Bu kapsamda üç temel kaynaktan bahsetmek mümkündür: fiziksel, ekonomik ve sembolik.

S

Otorite nedir?

En genel anlamıyla otorite bir iktidar biçimidir ve bazen de meşru iktidar, yönetme hükmetme olarak görülür. Otorite, bir zorlama veya manipülasyondan ziyade kâbul görmüş itaat yükümlülüğüne dayanır. Zor kullanma görünümünde itaat, kaba kuvvete dayalı olarak tesis edilir. Oysa otorite ilişkisi kaba kuvvete dayanmaz. İtaat âdeta kendiliğindendir. Bir iktidar ilişkisinde emir verenlerin emir vermesini bir hak, diğerlerinin de bu emre itaati bir ödev olarak görmesi otorite ilişkisidir. Otoritede zor kullanma yoktur. İtaat kendiliğinden ortaya çıkar ve bu yüzden otorite görünümündeki iktidar ilişkisi, en ucuz ve en kesin sonuç alıcı iktidar ilişkisidir.

S

Weber otoriteyi kaç tipe ayırmıştır ve bunlar nelerdir?

Weber'in otorite tipolojisinde 3 kategori bulunmaktadır. Bunlar; "geleneksel otorite", "karizmatik otorite" ve "yasal-ussal otorite" olarak sıralanmaktadır.

S

Weber'in tanımladığı geleneksel otorite nedir?

Weber’in otorite tipolojisindeki üç kategoriden ilki geleneksel otoritedir. Buna “ezeli geçmiş”in otoritesi de denebilir. Hatırlanamayacak kadar eski uyma ve kâbul etme alışkanlıklarının kutsallaştırıldığı görenekler, geleneksel otoriteyi temsil ederler (Weber, 2004, s. 132). Burada otoriteyi icra eden kişi ya da kişilerin belirlenmesinde geleneksel kurallar etkilidir. Bir kişinin otoritesine itaat edilmesinin gerekliliği de o kişinin geleneksel konumundan kaynaklanır (Weber, 2005, s. 55). Kralların, kraliçelerin ya da dini erkanın otoritesini, geleneksel otorite örnekleri olarak sıralamak mümkündür.

S

Weber'in tanımladığı karizmatik otorite nedir?

Weber’in otorite tipolojisindeki ikinci kategori “karizmatik otorite”dir. Karizmatik otorite, olağanüstü ve Tanrı vergisi kişiliğin otoritesidir. Yani, bir kişiye duyulan mutlak bağlılık ve güvene, söz konusu kişinin kahramanlığına ya da başka niteliklerine inanmaya dayalı otoritedir. Peygamberlerin otoritesi, siyaset alanında seçimle iş başına gelen komutanın otoritesi, büyük demagogların ve siyasi liderlerin otoritesi bu tür otorite için verilebilecek en belirgin örneklerdir.

S

Weber'in tanımladığı yasal-ussal otorite nedir?

Weber, son olarak yasalara dayanan otoriteden ya da “yasal-ussal otorite”den bahseder. Bu otorite yasalar ve rasyonel kurallardan devşirilen “yetki”ye inanmaya dayanır. Modern bürokrasilerde istihdam edilmiş memurların ve benzeri siyasal güç sahiplerinin otoritesi bu tür bir otorite örneğidir (Weber, 2004, s. 132).

S

"İdeal tip" nedir?

Verili bir toplumsal malzemenin belirli özelliklerini vurgulamak için oluşturulan, gerçekliğin hiçbir yerinde var olması gerekmeyen bir ‘saf tip’. Söz konusu özelliklerin ille de istenir olmaları gerekmemektedir. Bunlar yalnızca tanımlayıcı özelliklerdir (Giddens, 2008, s. 1062).

S

Sosyal iktidarın kaç biçimi vardır ve bunlar nelerdir?

Sosyal iktidarın üç biçimi vardır. Bunlar:

• Ekonomik iktidar: Nadir olan mal ve kaynakları elde tutup diğerlerinin emek gücüne sahip olmak,

• İdeolojik iktidar: Bir otorite tarafından desteklenen belirlenmiş bir yapıya ait fikirleri ve inançları elde tutmak,

• Siyasal iktidar: Fiziksel zor kullanmayı mümkün kılan birtakım donanımlara sahip olma ile temellenmiş yetki.

S

Siyaset sosyolojisi kapsamında, iktidarın sosyal hayatta işleyişi, paylaşımı ve dağılımını açıklamaya çalışan modeller nelerdir?

İktidar ilişkileri her tür toplumda, tüm toplumsal düzlemlerde ortaya çıkan eşitsiz, asimetrik ilişkilerdir. Sosyologlar, özelde de siyaset sosyologlarının üzerinde uzun süre durdukları ana meselelerden biri de iktidarın toplumda nasıl yayıldığı, nasıl paylaşıldığı meselesidir. Sosyal iktidar olgusunun kapsayıcılığı ve karmaşıklığı çerçevesinde iktidarın kimler tarafından nasıl kullanıldığına ilişkin açıklama modelleri geliştirilmiştir. Siyaset sosyolojisi kapsamında, iktidarın sosyal hayatta işleyişi, paylaşımı ve dağılımını açıklamaya çalışan üç ana modelden bahsedilebilir (Macionis, 2012): Marksist (Eşitlikçi) Model, Weberci Elitist Model ve Çoğulcu Model.

S

Marx'a göre, siyaset alanının tarihsel açıdan ana faktörü nedir?

Marx’a göre siyaset alanının ana aktörü tarihsel olarak sosyal sınıflardır. Diyalektik bir süreçte işleyen tüm insanlık tarihi, ezen ve ezilen sınıfların mücadelesinin tarihidir. Bundan dolayı sınıflar, ana siyasal aktörler olarak, sosyal ve siyasal değişimi, dönüşümü anlamanın, kavramanın anahtarıdır. Tüm toplumlar, benzer sosyal ve ekonomik konuma sahip kişilerden oluşan, rekabet hâlindeki, zaman zaman da çatışan sınıflara bölünmüştür. Marksizm’e göre, modern sanayi toplumlarında bu bölünme, ezilen sanayi işçisi sınıfı (proleterya) ve üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulunduran burjuvazi arasındaki ayrımda açığa çıkar. Üretim araçları üzerindeki denetim, iktidarın dağılımı da dâhil olmak üzere her şeyi belirlediğinden iktidarın, özellikle de iktisadi gücün toplumdaki dağılımı, güçlülerin lehine olacak şekilde eşitsizdir. Marx’ın iktisadi güce dayalı bu iki sınıflı modeline göre eşitsizlikler, burjuvazi ile proleterya arasında giderilemez bir çatışmaya yol açmaktadır. En nihayetinde bu çatışma kaçınılmaz olarak, kapitalizmin sonunu getirecek bir sürecin motoru olacaktır

S

Neo-Marksizm nedir?

Neo-Marksizm: Karl Marx ve Friedrich Engels’in fikirlerine dayanan, fakat bunları, genellikle diğer entelektüel geleneklerden (örneğin, psikanalizden, Weberyan sosyolojiden veya anarşizmden) aldığı unsurlar ile değiştirme yoluna giden ya da aşan sosyolojik çözümleme ekollerine ya da toplum teorilerine atfedilen bir terimdir (Marshall, 1999, s. 529).

S

Teknokrasi nedir?

Teknokrasi: Bir yönetim biçimi olarak teknokraside tüm karar verme süreçleri teknik uzmanların elindedir. Sadece bilgi, deneyim ve yetenek sahibi bilim insanlarının, örneğin mühendisler veya teknisyenlerin yönetim kademelerinde yer aldıkları bu yönetim biçiminde devletin, ekonominin ve sanayinin idare edilmesi süreçlerinden siyasetçiler dışlanmışlardır.

S

"Oligarşinin Tunç Kanunu" kavramı neyi ifade etmektedir?

Oligarşinin Tunç Kanunu: Max Weber’in öğrencisi Roberto Michels’in büyük örgütlerde gücün az sayıda kişinin elinde toplanması ve dolayısıyla demokrasinin güçleşmesi anlamında kullandığı terim (Giddens, 2008, s. 1069).

S

Weberci Çoğulcu modeli açıklayınız.

Seçkin kuramının aksine çoğulcular, toplum üyelerini, siyasal süreçte etkin rol alan yurttaşlar olarak görürler. Çoğulculara göre siyaset, çıkar grupları arasındaki rekabetten ibarettir; bu rekabette hiçbir grup diğeri üzerinde mutlak bir hâkimiyet kuramaz çünkü her bir grup farklı kaynaklara erişim olanaklarına sahiptir. Böyle bir toplumda da devlet, halk, toplum yekpare, tek tip bir bütün değildir. Toplumu oluşturan çoğul gruplar, değişen derecelerde de olsa hükümeti etkilemek adına sürekli pazarlık hâlindedirler ve siyasal süreç bu pazarlıklar üzerine inşa edilmiş uzlaşılarla işletilir.

S

Foucault iktidarı nasıl ele alır?

Foucault iktidarı, kullanımı ve sonuçları açısından ele alır. Klasik iktidar çözümlemelerinin iktidarı, ‘adli, hukuki’ bir yaklaşımla, topluma düzen dayatan devlet merkezli bir kapasite olarak ele aldığını, oysa iktidarın ilişkisel boyutuyla sosyal bünyenin tüm düzlemlerinde beklenmedik yerlerde beklenmedik biçimlerde ortaya çıktığını belirtir. Foucault’ya (1982, s. 220) göre iktidara yönelik klasik hukuki yaklaşımlar eksiktir çünkü iktidar ilişkileri modern zamanlarda nitelik değiştirmiştir. Modern öncesi dönemlerde öldürerek, bastırarak var olan iktidar, modern dönemlerde disipline ederek, normalleştirerek, yaşatarak, üreterek, yayılarak işler. Zaten Foucault’ya (1984, s. 209) göre iktidarı olumsuz, kısıtlayıcı, yasaklayıcı tek yönlü işleyen bir olgu olarak görmek, iktidarın sosyal alanda söylem ve kurumlarda nasıl işlediğini görmemizi engeller. İktidar çoğuldur, tek bir siyasal merkezden doğmaz, bir elitin ya da devlet gibi kurumun elinde değildir. İktidar sayısız noktadan doğar. Ayrıca iktidar her zaman kısıtlayıcı değildir; hakikat ile özdeşleşerek bilgi aracılığıyla bireyleri özneler-uyruklar ve nesneler olarak üretir.