Kadın Hakları ve Aile Mevzuatı
Toplumsal cinsiyet ve kaynağı nedir?
Toplumsal cinsiyet, toplumun kadınlığa ve erkekliğe atfettiği anlamlardır. Kadın ve erkeklerin biyolojik farklılıklarından değil bu farklara atfedilen toplumsal anlamlardan kaynaklanır.
Toplumsal cinsiyeti nasıl öğreniriz?
Çocukluktan başlayarak sosyalleşme içinde öğrenir ve benimseriz. Ailemizle başta olmak üzere etrafımızdaki insanların bizi nasıl gördüğü, nasıl düşündüğü ve nasıl davranmamızı beklediği davranışlarımızı şekillendirir. Örneğin kız çocuklarına, yumuşaklığın sembolü olan pembe yakıştırılır, oyuncak olarak bebek verilir ve anne rolü benimsetilirken, erkek çocuklarına güven ve gücün sembolü olan mavi ve iktidarı imleyen diğer koyu renkler yakıştırılır; futbol oynamak gibi birkaç çocuğun birden oynayacağı ve birilerinin diğerlerine galip geleceği oyunlar öğretilir.
Ataerkil toplumsal cinsiyet rejimleri nedir?
Erilin baskın ve dişilin ikincil olduğu toplumsal cinsiyet rejimleridir.
Patrimonializm nedir?
Patrimonializm geleneksel baba rolünde bir gücün halkı dışarıdan yönetmesidir.
Max Weber Ekonomi ve Toplum adlı eserinde ataerkilliği nasıl tanımlamıştır?
Patrimonialismi (kalıtsalcılık) erkeklerin hane reisi olmasına dayanan yönetim biçimi olarak ifade eden Weber, buna bağlı olarak da ataerkillik (patriarchy) kavramını haneyi ve toplumu erkeklerin yönettiği sistem olarak açıklar.
Ataerkillik nedir?
Ataerkillik, toplumsal hiyerarşinin toplumsal cinsiyetle örüldüğü bir toplumsal sistemdir. Ataerkil toplumlarda, toplumsal cinsiyet rolleri hem erkeklere hem de kadınlara dayatılır ve kadınların biyolojik farklılıkları, toplumsal, kültürel ve politik baskı araçlarına dönüşür.
Ataerkil toplumsal cinsiyet rejimlerinin ana unsuru nedir?
Ataerkil toplumsal cinsiyet rejimlerinin ana unsuru kadınların baskı altına alınmasıdır. Ataerkilliğin bir başka temel unsuru ise kadınların kendilerine dair tanım ve söylem geliştirmesinin engellenmesidir. Öteleme, ezme ve susturma ancak sistematik yok sayma ve görmezden gelme ile mümkündür.
Ataerkilliğin objektif ve ideolojik var oluşu nedir?
Objektif var oluş şudur : “Kadınlar ve erkekler içinde bulunduğumuz toplumda objektif olarak eşitsiz koşullarda doğarlar. Örneğin, kız çocukları okutulmaz erkek çocukları okutulur. Mülkiyet erkeklerin üstünedir. Dolayısıyla ataerkillik objektif olarak vardır.
Ataerkiliğin ideolojik var oluşu toplumsal cinsiyet sınıflandırmasının içselleştirilmesi ile yakından ilişkilidir. Toplumların dişilliğe ve erilliğe ait bir takım yerleşmiş algıları, kalıplaşmış yargıları vardır ve bunları bizler sorgulamadan içselleştiririz. Bu kalıplar geçmişten gelirler; hiç farkında olmadan uygularız onları ve böylece bizim içimizden hayatımızdan geçerek geleceğe doğru uzanırlar. Nitekim cinsler-arası eşitsizlik, kadınlık, erkeklik ve bunlara dair algılar geçmişten gelir, bugün yaşanır ve böylece geleceğe aktarılır.” Ataerkillik böylece hem objektif olarak var olan hem de ideolojik olarak var olan bir toplumsal yapı olarak karşımıza çıkar.
Toplumsal cinsiyette eşitlik ve hakkaniyet nedir?
Toplumsal cinsiyette eşitlik (gender equality); “fırsatları kullanma, kaynakların ayrılması ve kullanımında, hizmetleri elde etmede bireyin cinsiyeti nedeniyle herhangi bir ayrımcılığa uğramaması demektir.
Toplumsal cinsiyette hakkaniyet (gender equity); kadın ve erkeğin farklı gereksinimi ve güçlerinin olduğu, bu farklılıkların belirlenerek iki cinsiyet arasındaki dengeyi düzeltecek şekilde gerekenlerin yapılması anlamına gelmektedir.
İnanç, gelenek, töre vb. nedenlerle kadınların insan haklarının ihlali mümkün olur mu?
İnsan hakları evrenseldir; kadınların insan hakları evrenseldir. Bu demektir ki; kadınlar hangi toplumun ya da topluluğun parçası olursa olsunlar, hangi kültür içinde yaşarlarsa yaşasınlar, hangi ekonomik, siyasal, doğal koşul altında olurlarsa olsunlar bu haklar aynı şekilde geçerlidir. “İnanç, gelenek, töre vb. nedenlerle kadınların insan haklarının ihlali kabul veya göz ardı edilemez. Kadın haklarını düzenleyen çağdaş uluslararası mevzuat ve önerilerde dünyada kadınlara yönelik farklı kültürlerin varlığı ve renkliliği kabul edilmektedir. Ancak gelenek ve töre kisvesi altında kadınların evrensel insan haklarının ihlal edilemeyeceği uluslararası normlarda açık bir şekilde yer almaktadır.
Olumlu ayrımcılık nedir?
Kadın erkek eşitliği politikaları toplumsal fırsatlardan yararlanmada geride kalanlara ve toplumun ürettiklerinden payına düşeni alamayanlara öncelik veren, onların hak ettiklerini daha kolay almalarına yardımcı olan araçlardır. Eğer eşitliğe ulaşmaya ve gizli/açık ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yönelik bir politik istek varsa, eşitlik politikaları ve özel önlem uygulamaları bunun için gerekli temel araçlardandır. Özel önlem terimi, toplumsal yaşamda yapısal eşitsizlik ve ayrımcılığa maruz kalanların fırsat eşitliğinden yararlanabilmesi için, gerekli durumlarda fırsat önceliği sağlama ilkesine dayanan olumlu eylem ya da olumlu ayrımcılık denen önlemleri tanımlamak için kullanılmaktadır”. Olumlu ayrımcılık, eşitliğin sağlanması için sadece fırsat eşitliğinin yeterli olmadığını, önemli olanın sonuçta bir eşitlik durumu yaratılması olduğunu anlamamızda ve uygulamamızda çok önemlidir. Sosyal hizmet, sosyal güvenlikten, farklı toplumsal grupların ihtiyaçlarına, suçluluktan tıbbi-psikiyatrik alana kadar hayatın bir çok veçhesinde kişinin haklarına ulaşmasında ve devletle ilişkilenmesinde bir aracı rolü oynamaktadır. Bu nedenle yaşamın sağlıktan suçluluğa çok farklı alanlarında kadınlara karşı yapılan ayrımcılıkların tespit edilmesinde, bu ayrımcılıkların ortadan kalkması için özel önemlerin düşünülmesinde ve uygulanmasında sosyal çalışmacılar aktif rol almakla yükümlüdürler.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde kadın haklarına ilişkin neler yapılmıştır?
19. yüzyılın ortalarında eğitimde bazı önemli adımlar atıldı. 1856 yılında kadınların köle ve cariye olarak alınıp satılmaları yasaklandı. 1858 yılında Kız Rüştiyeleri açıldı ve ‘Arazi Kanunnamesi’ ile kız çocuklar kadınlar miras yoluyla mülkiyet hakkını kazandı. 1869’da yayınlanan ‘Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’ ile kızlar için zorunlu sübyan mektepleri açıldı. 1870 yılında ise ‘Dar-ül Muallimat’ yani kız öğretmen okulu açıldı.
Osmanlı Imparatorluğu döneminde kadın haklarına ilişkin ihlaller nelerdir?
Osmanlı toplumu, hala, zaman zaman sultanın örfi hukukuyla da tamamlanan İslam hukukunun, şeriatın egemen olduğu bir toplumdu. Şeriat ise, kadınların erkeklere göre “doğal” olarak ikincil konumda olduklarını varsayıyordu. “Kuran’da kadınların hiçbir hakkının bulunmadığı” savı doğru değildi ama var olan hakların erkeklerle eşit sayılmayan bir kesime tanınmış olduğu da açıktı.
Evlilik ve aileye ilişkin yasalar erkeğin çokeşliliğine izin veriyordu. (Bu “izin”, ekonomik koşullar nedeniyle erkeklerin çoğunluğu tarafından uygulanamamış olsa bile, yasal statü açısından erkek üstünlügüne işaret eden bir olgudur.) Ayrıca cariyelik sistemi de yürürlükteydi ve erkekler istedikleri kadar köle kadınla birlikte yaşayabilirlerdi. Boşanma, erkek açısından kolaylaştırılmış durumdaydı ve bazı istisnalar dışında kadının boşanma hakkı yoktu. Aynı anlayışın bir uzantısı olarak, çocukların velayeti de babanın ve baba ailesinin üzerindeydi. Kadınların mülkiyet ve miras hakları bulunmakla birlikte, kadının mirastan aldığı pay erkeğinkinin yarısıydı.”
Osmanlı toplumsal düzeninde kadınların kamusal alana çıkışı büyük ölçüde engellenmişti, ancak belirli durumlarda izin veriliyordu. Bu izinli durumlar da en ince ayrıntılara kadar düzenlenmişti. Osmanlı çok hukuklu bir toplumdu ancak toplumsal gündelik yaşam İslami usul ve esaslara düzenlenmişti. “İslami yasanın egemen olduğu bu düzende, Kuran’a göre evin geçimini sağlamakla yükümlü olmayan kadının ‘doğal’ yeri, ailenin ve evin içiydi. İslam hukukunun geçerli olduğu bütün toplumlar gibi Osmanlı’da da, kentsel mekan, cinsiyete göre çok keskin bir biçimde ayrılmış durumdaydı.” Çalışmalar gösteriyor ki, Osmanlı’da hakim olan “kadını ‘mahrem’ sayan ve dolayısıyla da kamusal alandaki varlığını ‘zorunluluk’ halleriyle sınırlayan, engellemediği durumlarda da katı bir biçimde denetlemeye çalışan bir anlayıştır. Osmanlı toplumunda, kadınlar aleyhine eşitsizlik kurumsallaşmış durumdadır.”
Osmanlı Imparatorlugu döneminde kadına ilişkin eşitsizlik ne zaman ve hangi olay sonrası konu edilmeye başlamıştır?
Kadına yönelik eşitsizlik, Tanzimat döneminden sonra yavaş yavaş konu edilmeye başlamıştır. Bunun nedeni, feodalitenin çözülmesi, aydınlanma düşüncesinin yavaş yavaş kitlelere yayılması, çeşitli ülkelerde özgürlük ve ulusçuluk hareketlerinin birbirini tetiklemesidir. Fransız devriminin ardından özgürlük, adalet ve eşitlik arzusu tüm dünyada yayılmaya, aydınlanmanın bireylerin kendi akılları olduğu ve bu akılla yaşamlarına yön vermelerinin de temel hakları olduğu ilkesi genel kabul görmeye başladı. Bu düşünceler 18. yüzyıldan başlayarak Osmanlı toplumunda da yeşermeye başladı.
1869 yılında yayınlanan kadınların kendileriyle ilgili fikirlerini yazdıkları ilk kadın dergisi hangisidir?
Terakki-i Muhadderat
Hangi meşrutiyette kadınlara hangi yasal haklar verilmiştir?
1876 Birinci Meşrutiyet ile kadınlara yeni yasal haklar verilmemiştir. 1908 İkinci Meşrutiyet’in ilanından 1917’de Hukuk-ı Aile Kararnamesi evlenme ve boşanmayı düzenleyen ilk Osmanlı kanunu olarak yayınlandı. Bu kararname, kızlar için 9 erkekler için 10 yaşından itibaren akdedilen evlilikleri uygun görüyor, bazı koşullarda kadınlara boşanma hakkı veriyor, erkeklerin karılarını kayıtsız şartsız boşayabilme yetkilerini yineliyor ve “çok karılı” evliliği ilk eşin rızasına bağlayarak bir nebze sınırlıyordu. Ancak bu kararname mülkiyet, çocukların büyütülmesi gibi aileyi ilgilendiren diğer konulara değinmiyordu.
İlk feminist kadın derneği hangisidir?
1913 yılında kurulan ‘Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti’, yani günümüz Türkçesiyle, Osmanlı Kadının Hukukunu Savunma Derneği’dir. Bu dernek aynı zamanda Kadınlar Dünyası adlı bir dergi de yayınlıyordu.
Cumhuriyetin Kuruluşu ve Tek Parti Dönemindeki (1923- 1950) kadın haklarına ilişkin önemli gelişmeler nelerdir?
1.Cumhuriyetin ilanının hemen ardından yazar Nezihe Muhittin (1889-1958) başkanlığında “Kadınlar Halk Fırkası” kurulması için örgütlenilmiş, ancak bu siyasi oluşuma o dönemde henüz kadınların siyasi hakları sağlanmadığından izin verilmemiştir.
2. 7 Şubat 1924’te yine Nezihe Muhittin’in başkanlığında Cumhuriyet’in ilk kadın derneği olan “Türk Kadınlar Birliği” kurulmuştur. Dernek, Cumhuriyet’in reformlarına destek veren çalışmalar yapmıştır.
3. 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı; eğitimde sağlanan birlik ile kızlar ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.
4.Aynı yıl medeni kanun hazırlanması için çalışmalar başladı. 1925’de şapka devrimi hareketinde Gazi, çarşaf ve peçenin kaldırılmasını hedefliyor, kadınlar için ‘onlar yüzlerini cihana açsınlar’ diyor, kadınların kapatılmasına ve bunu meşrulaştıran dini otoriteye karşı çıkıyordu. 1924’de hazırlanan tasarı sonuç vermemiştir, 1926 yılında Avrupa’daki aile kanunlarının en mükemmeli sayılan İsviçre Medeni Kanunu’nun örnek alındığı Türk Medeni Kanunu kabul edilmiştir. 1926 Türk Medeni Kanunu’nu ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanabilmesi durumu ortadan kaldırılmış, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanınmıştır.
5. Kadınlara siyasetin kapısını aralayan 20 Mart 1930 tarihli Belediye Kanunu ile kadınlar ilk kez belediye seçimlerine katılma hakkı elde ederken kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları 1933 yılında Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak verildi.
6. 5 Aralık 1934’te Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 10. ve 11. maddeleri değiştirilerek kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı ve 1 Mart 1935’te ilk kadın milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yerlerini aldı.
Cumhuriyet Döneminde kadınlarla ilgili ilk yasal düzenlemeler nelerdir?
1. 1936’da kadınların çalışma hayatını düzenleyen ilk kanun yapılmıştır: 1936 İş Kanunu erkek, kadın ve çocukların çalışma koşullarını düzenlemiştir. Doğum izni yasalaşmış ve kadınların yeraltında veya sualtında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması yasaklanmıştır. Bu kanunda sosyal sigortaların kurulması da öngörülmüş, ancak bu gelişme İkinci Dünya Savaşı sonrasında yapılabilmiştir.
2. 27.06.1945 tarihli ve 4772 sayı¬lı İş Kazaları, Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortaları Kanunu ile İş Kazaları, Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortası uygulanmaya başlamış;
3. 1950 yılında 5417 sayılı İhtiyarlık Sigortası Kanunu (SGK, 2012) ile yaşlılık sigortası kadın ve erkekler için eşit bir hak olarak düzenlenmiştir.
4. 1952’de Sağlık Sosyal Yardım Bakanlığı bünyesinde Ana Çocuk Sağlığı Müdürlügü kuruldu ve ana çocuk sağlığı hizmetleri ana çocuk sağlığı merkezleri modeli ile verilme¬ye başlandı.
5. 1965 yılında Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile gebeliği önleyici araçların satış ve dağıtımı ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj yasallaştı.
6.1966’da eşit değerde iş için kadın ve erkek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 100 sayılı ILO (International Labor Organisation) (UÇÖ – Uluslararası Çalışma Örgütü) sözleşmesi onaylandı.
1980’lerden bu yana kadın haklarında yaşanan gelişmeler nelerdir?
1. 1985 yılında Türkiye kadınlar insan haklarının temel belgesi olan Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı.
2. 1990 yılında Başbakanlığa bağlı Kadının Statüsü ve Sorunları (KSS) Genel Müdürlüğü kuruldu.
3. 1995’de Pekin IV. Dünya Kadın konferansında alınan kararlar paralelinde “Üniversitelerde Kadın Sorunlarına İlişkin Araştırma Merkezleri”nin kurulmasına başlandı.
4. 1997 yılında, Türk Ceza Kanununun kadının ve erkeğin zinasının suç oluşturmasını farklı unsurlara bağlayan 440 ve 441. Maddelerinde yer alan hükümler, kadın erkek eşitli¬ğine aykırılık gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir.
5. 1998 Ailenin Korun¬masına Dair Kanun kabul edilmiş olup; 4320 sayılı Kanun ile aile için şiddete uğrayan ki¬şilerin korunmasına ve şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılmasına ve kararda belirtilen uzaklaştırma süresi için nafaka ödemesine ilişkin tedbirlere hükmedilmesine yer verildi. 1998’de gelir vergisinde aile reisinin beyanname vermesi uygulaması kaldırıldı. Kadınlar kocalarından ayrı olarak beyanname verme hakkına sahip oldular; aynı yıl aile hukuku bölümünde köklü değişiklikler yapılan Medeni Kanun Tasarısı tartışmaya açıldı”.
6. Devlete ait sığınma evleri olan kadın konuk evleri 12 Temmuz 1998 tarih ve 23400 sa¬yılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunan “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na Bağlı Kadın Konukevleri Yönetmeliği” uyarınca hizmet vermeye başlamışlardır.
Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun’un 159. maddesinin Anayasa Mahkemesi ile iptali hangi yılda olmuştur?
1990 yılında kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun’un 159. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nce iptali ile 1992 yılında madde resmen yürürlükten kalkmıştır.
1980’lerden bu yana ülkemizde kadın haklarında yaşanan gelişmeler nelerdir?
1.1985 yılında Türkiye kadınlar insan haklarının temel belgesi olan Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesini (CEDAW) imzaladı.
2.1990 yılında Başbakanlığa bağlı Kadının Statüsü ve Sorunları (KSS) Genel Müdürlüğü kuruldu.
3.1995’de Pekin IV. Dünya Kadın konferansında alınan kararlar paralelinde “Üniversitelerde Kadın Sorunlarına İlişkin Araştırma Merkezleri”nin kurulmasına başlandı. “Bu konu, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’nın 11.12.1995 tarih ve 25677 sayılı yazıları ile KSS Genel Müdürlüğünün önerisine de işaret edilerek, Üniversite Rektörlüklerine “Geleceğin Türk toplumu için kadının statüsü ve sorunları konularına duyarlı, bilgili ve yetenekli kadınların yetiştirilmesi amacıyla Yükseköğretim Kurumları bünyelerinde Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezleri’nin yaygınlaştırılmasında yarar görüldüğü bildirilmiştir. Bundan sonra, ülkemizde halen Ankara, Hacettepe, Gazi, İstanbul, Marmara, ukurova, Ege, Gaziantep, Mersin, Yüzüncü Yıl, Eskişehir, ODTÜ, ankaya ve Atılım Üniversiteleri olmak üzere toplam 14 üniversitede kadın sorunları ile ilgili araştırma ve uygulama amaçlı merkezler kurulmuşve bunlar bugüne kadar çeşitli çalışmalar yürütmüşlerdir.”
4. “1989 yılında Jale Baysal, Füsun Akatlı, Şirin Tekeli, Füsun Yaraş ve Aslı Davaz’ın kurucusu olduğu Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı hayata geçti. Yasal olarak 1989 Aralık ayında faaliyete geçen vakfın kütüphanesi 14 Nisan 1990 tarihinde, İstanbul’un Haliç Fener semtinde Büyükşehir Belediyesi’nin tahsis ettiği ve bugün de kullanılan tarihi binada açıldı.”
5. 1990 yılında kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun’un 159. maddesinin Anayasa Mahkemesi’nce iptali ile, 1992 yılında madde resmen yürürlükten kalkmıştır.
6.1990 yılında mağdurun hayat kadını olması halinde tecavüz cezasının indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu 438. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
7.1997 yılında, Türk Ceza Kanununun kadının ve erkeğin zinasının suç oluşturmasını farklı unsurlara bağlayan 440 ve 441. Maddelerinde yer alan hükümler, kadın erkek eşitliğine aykırılık gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir.
8.1998 Ailenin Korunmasına Dair Kanun kabul edilmiş olup; 4320 sayılı Kanun ile aile için şiddete uğrayan kişilerin korunmasına ve şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılmasına ve kararda belirtilen uzaklaştırma süresi için nafaka ödemesine ilişkin tedbirlere hükmedilmesine yer verildi.
9.1998’de gelir vergisinde aile reisinin beyanname vermesi uygulaması kaldırıldı. Kadınlar kocalarından ayrı olarak beyanname verme hakkına sahip oldular; aynı yıl aile hukuku bölümünde köklü değişiklikler yapılan Medeni Kanun Tasarısı tartışmaya açıldı”
10.Devlete ait sığınma evleri olan kadın konuk evleri 12 Temmuz 1998 tarih ve 23400 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş bulunan “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na Bağlı Kadın Konukevleri Yönetmeliği” uyarınca hizmet vermeye başlamışlardır.
2001 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilip 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren Yeni Türk Medeni Kanun ile kadınlara yönelik ne tür değişiklikler olmuştur?
• Evlenme yaşı: Eskiden evlenme yaşı kadınlar için on dört erkekler için on yedi idi.
Yeni yasa ile kadın ve erkek farkı olmadan herkes on yedi yaşını bitince evlenebiliyor
(Md. 124/1).
• Boşanma koşulları yeniden düzenlendi: Boşanma nedeni olan ‘cana kast ve pek
fena muamele’ye ‘onur kırıcı davranış’ eklendi. ‘Terk’ nedeninin koşulları değişti.
• Boşanma davasının açılabileceği yer düzenlemesi değişti: Eskiden sadece ikâmetgah
yerinde açılabilirken yeni yasadan sonra tarafların son altı ayda oturdukları yerin
mahkemesinde açılabiliyor.
• Nafaka yeniden düzenlendi: Eskiden sadece kadınlara verilen ya da ancak kadının
refah içinde olması halinde erkek tarafından talep edilebilen bir şeyken, artık her
iki taraf da eşit. Erkeklerde eğer boşanmada kendileri daha çok kusurlu değillerse
nafaka talebinde bulunabilmekteler (Md. 175).
• “181/2 madde ile de bir yenilik gelmiştir. Boşanma davası devam ederken davacı
ölür ve sağ kalan davalının mirascıları davaya devam ederek davalının kusurunu
isbat ederlerse davalı davacının mirascısı olamaz. Eskiden boşanma davası sırasında
davacı ölürse dava kendiliğinden düşüyor ve sağ kalan eş evlilik henüz resmen
ve kesin olarak sona ermediği için ölenin mirascısı olabiliyordu.
• “Riyaset” sorunu: Artık evlilik birliklerinde “ailenin reisi” yok. Bunun sonucu olarak
oturulacak evin seçiminde, evlilik birliğinin yönetiminde eşler beraberce hak
sahibidir. “Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar”
(Md. 186). Kadının ev içi emeğinin evlilik birliğine bir katkı olduğundan
açıkca olmasa da söz eden ilk madde budur.
• 192’nci madde eslerin çalışma ve meslek seçimini tamamen kendilerine bırakmıştır.
• “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira
sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki
hakları sınırlayamaz. Rızayı sağlayamayan veya haklı bir neden olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir. Aile konutu olarak
özgülenen taşınmaz malın mâliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli
şerhin verilmesini isteyebilir. Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile
sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle
sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen
sorumlu olur” (Md. 194).
• Yeni yasa ile boşanma durumunda oluşacak refah paylaşımı da evlenirken düzenlenebiliyor.
Buna ‘mal rejimi’ deniyor. Yeni yasada dört çeşit mal rejimi mevcuttur:
- Edinilmiş mallara katılma rejimi
- Mal ayrılığı (eskide de var olan rejim) rejimi
- Paylaşmalı mal ayrılığı rejimi
- Mal ortaklığı rejimi
“Taraflar evlenirken veya evlendikten sonra bu dört rejimden birini seçme özgürlüğüne
sahiptir. Eğer herhangi bir seçim yapmamışlarsa yasal rejim olan edinilmiş mallara katılma
rejimini seçmiş sayılacaklardır. Mal rejimi sözleşmesi, noterde düzenleme veya onaylama
şeklinde yapılabileceği gibi evlenirken evlenme başvurusu sırasında yazılı olarak da
yapılabilir.” (Arın, 2001).
Mal rejimi sözleşmesini üç şekilde yapmak mümkündür:
- Noterde düzenleme şeklinde yaparlar.
- Taraflar kendi aralarında yaparlar, noterde onaylatırlar.
- Evlenme başvurusu ile birlikte yazılı istemde bulunurlar.
• 39. Madde ile nüfus kaydındaki cinsiyet değişikliği mahkeme kararı koşuluna bağlanmıştır.
• Madde 287: “Evlilik içinde doğan çocuğun babası kocadır.” Ama evlilik içinde ana
rahmine düşen çocuğun babasının koca olmadığını davacı ispat etmek zorundadır.”
Eskiden, evlilik içinde doğan her çocuk otomatik babadan sayılıyordu.
Yeni yasada açıktır ki; evlilik dışında doğan çocuğun annesi onu doğuran kadındır.
Baba ile soy bağı ise dört şekilde kurulabilir:
- Ana ile evlilik,
- Tanıma,
- Yargıcın hükmü,
- Evlat edinme.
• 307’in madde ile çocuklu insanlara da evlat edinme hakkı verilmiştir.
• Aynı madde ile 30 yaşını doldurmuş bekar kişilere de söz konusu çocuğa bir yıl
süreyle bakmış olması koşulu ile evlat edinme hakkı verilmektedir.
• Velayet de yeniden düzenlenmiştir. Eski yasa velayet konusunda boşanan taraflar
anlaşamadığında babanın oyu üstün sayılıyordu, Md. 337 ile artık taraflar eşittir.
Ana/baba evli değilse çocuğun velisi annesidir (Md. 337).
• Miras konusu da mal rejimlerine göre yeniden düzenlenmiştir.
Kadın hakları konusundaki önemli yasal gelişmelerden birisi de yeni Türk Ceza Kanununun (TCK) yapılması olmuştur. Yeni TCK ile edinilen yasal kazanımlar nelerdir?
Kadını bir birey olarak ele alma: “Yürürlükten kalkmış olan TCK; kadının vücut bü¬tünlüğüne yönelik tecavüz ve taciz gibi cinsel şiddet içeren suçları, birey - insan olarak kadına yöneltilmiş eylemler olarak değerlendirmiyordu. Cinsel şiddet içeren suçların, öncelikle, toplumun, genel ahlak ve adabını rencide ettiğini kabul ediyordu. Bu nedenle de bu tür suçları, ‘Topluma Karşı Suçlar’ başlığı altında ele alıyordu. Yeni TCK, bu yakla¬şımı reddederek, cinsel suçlarda korunması gereken değerin, toplumsal ahlak, gelenek ve göreneklerden önce, öncelikle bir insan olarak kadının kendisi ve onun vücut bütünlü¬ğü olduğunu kabul etmiştir.
Cinsel dokunulmazlık: Yeni TCK, “Cinsel dokunulmazlığı”, kişilerin vücudu üze¬rinde, rızaları dışında cinsel davranışlarda bulunularak beden bütünlüklerinin ihlali olarak tanımlamakta ve “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar”ı, 102,103,104 ve 105. maddelerinde düzenlemektedir. 102. Maddeye cinsel saldırıyı şöyle tanımlıyor: “Cinsel arzuları tatmin amacına yönelik fakat cinsel ilişkiye varmayan davranışlarla, bir kişinin vücut dokunulmazlığını ihlal etme.” olarak tanımlamaktadır. Bu eylemin, şehevi arzu¬larla yapılmış olması yeterlidir. Bu suçun oluşması için şehevi arzuların fiilen tatmini aranmaz. Bu tür eylemleri yapanlar, mağdurların şikayeti üzerine hapis cezası alırlar (TCK:102/1).
Cinsel saldırı: Ayrıca, “Cinsel saldırı fiilleri; Beden ve ruh bakımından kendisini sa¬vunamayacak kişiye karşı, Kamu görevi ya da hizmet ilişkisinin sağladığı gücü kötüye kullanarak, 3. derece dahil kan ve kayın hısımlığı ilişkisi olan kişiye karşı, Silahla veya bir¬den çok kişi tarafından birlikte işlenirse, eylemciye verilecek ceza yarı oranında artırılır”.102. Madde hukukumuzda ilk defa evlilik içi cinsel saldırıyı da şikâyete bağlı bir suç olarak nitelemektedir.
Cinsel taciz: 105. Madde cinsel tacizi düzenlemektedir. “Cinsel taciz, bir kimsenin, vücut dokunulmazlığının ihlali niteliği taşımayan cinsel davranışlarla gerçekleştirilir. Yeni yasamıza göre, bir kimseyi, cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şi¬kayeti üzerine ceza verilmektedir. Yeni yasa, işyerinde cinsel taciz eylemini, bu eylemin nitelikli hali olarak tanımlamıştır. Yasamız, çalışma yaşamı içinde bulunan bir kişinin, işyerinde, hiyerarşi ve hizmet ilişkisinin yarattığı güçten ya da aynı iş yerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanarak, diğer çalışana cinsel tacizde bulunması halinde veri¬lecek cezanın yarı oranında artırılmasını emretmektedir (TCK: 105/2).
Cinsel istismar: Yeni Türk Ceza Yasası yetişkinlere karşı yapılan rızası dışındaki cinsel eylemleri cinsel saldırı suçu olarak; cinsel saldırı suçu çocuklara karşı işlendiğinde ise bunu Md. 103 ile‘cinsel istismar’ olarak tanımlıyor.
Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) nedir, ne zaman, nerede imzalanmıştır?
Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet, özellikle de ev içi şiddet konusunda, uluslararası alanda bölgesel olarak hazırlanmış ilk Avrupa Konseyi Sözleşmesidir.
Mayıs 2011’de Türkiye tarafından İstanbul’da imzalandığı için kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak anılıyor. İstanbul Sözleşmesi, imzalayıp onaylayan ülkelere, fiziksel, cinsel, ekonomik ve duygusal şiddet türlerini önlemek için gerekli yasal önlemleri alma yükümlülüğü getirdi. Sözleşme 25 Kasım 2011’de TBMM’de kabul edildi, 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi.
Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi) içeriğinde neler vardır?
“Kadınlara yönelik şiddet” bir insan hakları ihlali ve kadınlara yönelik ayrımcılığın bir biçimi olarak anlaşılmaktadır ve ister kamusal ister özel alanda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik zarar veya ıstırap veren veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı her türlü eylem veya bu eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma anlamına gelir.
- “Aile içi şiddet” aile içerisinde veya hanede veya mağdur faille aynı evi paylaşsa da paylaşmasa da, eski veya şimdiki eşler ya da partnerler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet anlamına gelir.
- “Toplumsal cinsiyet” kadınlar ve erkekler için toplum tarafından uygun görülen ve toplumsal olarak inşa edilen roller, davranışlar, eylemler ve nitelikler anlamına gelir.
- “Kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet” kadına kadın olmasında dolayı uygulanan ve kadınları orantısız biçimde etkileyen şiddet anlamına gelir.
- “Kadın” sözcüğü 18 yaşın altındaki kız çocuklarını da kapsar.
Bu tanımların, 2012 Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunda kullanılmış olması, sözleşmenin ulusal mevzuata geçmesi açısından önemlidir.
İstanbul sözleşmesine göre kadına yönelik şiddetle mücadelede 4 ilke vardır:
- Önleme (şiddeti önleme),
- Koruma (şiddet mağdurunu koruma),
- Kovuşturma (şiddet uygulayanı soruşturma),
- Politikalar (kadına karşı şiddetin sonlandırılmasına yönelik politikalar).
Sözleşme sadece kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetle mücadele etmiyor, aynı zamanda kadın-erkek eşitliği ilkesinin hayata geçirilmesini amaçlıyor. Medeni durumlarına bakılmaksızın tüm kadınları şiddetten korumayı hedefleyen Sözleşme, şiddete uğramış kişilerin haklarını korumaya yönelik önlemler alırken cinsel kimlik ve cinsel yönelim de dahil olmak üzere hiçbir ayrımcılık yapılmamasını öngörüyor. Sözleşmeyi imzalayıp onaylayan devletler, en başta kadına yönelik her türlü şiddeti önlemek ve bununla mücadele etmek için devlet çapında etkili, kapsamlı ve birbiriyle uyumlu politikaların benimsenmesi ve uygulaması olmak üzere belli bazı sorumlulukları yüklenmiş oluyor. Sözleşme bütüncül politikaların bir parçası olarak veri toplama ve araştırma yapılmasını desteklemeyi amaçlıyor.
Sözleşmeye taraf devletlerin yapması gereken bazı ana yükümlülükler ve Türkiye’deki duruma dair şunları bilmek gerekmektedir:
- Sözleşme sadece kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetle mücadele etmiyor, aynı zamanda kadın-erkek eşitliği ilkesinin hayata geçirilmesini amaçlıyor. 6284 sayılı yasa şiddetle mücadelede çok önemli, ancak kadın erkek eşitliğinin geliştirilesi için daha kapsamlı uygulamalara ihtiyaç bulunuyor.
- Medeni durumlarına bakılmaksızın tüm kadınları şiddetten korumayı hedefleyen Sözleşme, şiddete uğramış kişilerin haklarını korumaya yönelik önlemler alırken cinsel kimlik ve cinsel yönelim de dahil olmak üzere hiçbir ayrımcılık yapılmamasını öngörüyor. Türkiye’de bu konuda yeni kurum ve kurumsal işbirliklerine ihtiyaç bulunuyor.
- Sözleşmeyi imzalayıp onaylayan devletler, en başta kadına yönelik her türlü şiddeti önlemek ve bununla mücadele etmek için devlet çapında etkili, kapsamlı ve birbiriyle uyumlu politikaların benimsenmesi ve uygulaması olmak üzere belli bazı sorumlulukları yüklenmiş oluyor. Türkiye’de şiddetle mücadele ulusal eylem planları bu anlamdaki niyetlerin olumlu olması açsıdan önemli, ancak eylem planlarının ne derece etkili olduğuna bilimsel çalışma gerekiyor.
- Sözleşme bütüncül politikaların bir parçası olarak veri toplama ve araştırma yapılmasını desteklemeyi amaçlıyor. Türkiye’de bu kapsamda bağımsız araştırmaları destekleyecek kamu fonları ve ilaveten üniversite devlet işbirliğine ihtiyaç bulunuyor.
- Sözleşme gereği, güvenli konaklama sağlayan, kolayca erişilebilir sığınaklar hazırlanması için gerekli tedbirler alınması gerekiyor. Türkiye’de ASPB, Belediyeler ve STK’lara bağlı çalışan kadın konukevleri de dâhil olmak üzere toplam 143.
- Sözleşme gereği şiddete uğrayanlara ülke çapında 24 saat kesintisiz ücretsiz hizmet veren telefon destek hattı kurulmalı. ALO 183 bu görevi yerine getiriyor.
- Sözleşme gereği şiddete uğrayanlara yönelik tıbbi ve adli muayene, travma desteği ve danışmanlık sağlamak üzere, tecavüz kriz ve cinsel şiddet yönlendirme merkezleri kurulacak. Bu konuda gelişme gerekiyor.
- Şiddet uygulayanların daha fazla şiddet eyleminde bulunmalarını engellemek için onları eğitmeyi hedefleyen programlar oluşturulacak. Şiddet mağdurlarına çeşitli hukuksal başvuru yolları açılmalıdır. Şiddete uğrayana tazminat ödenmesi sağlanmalıdır 6284 ile aile mahkemeleri bu tür kararlar vermeye yetkili kılındı. Şiddet faillerine yönelik grup çalışma programı ASPB bünyesinde geliştirildi.
- Sözleşme gereği: Şiddet eylemlerinin gerçekleşmesine tanık olanların, yetkili makamlara ihbarda bulunması teşvik edilmelidir.
Ataerkilliğin en belirgin görüntüleri hangi alanlarda nasıl görünür?
Eğitimde kadın erkek eşitsizliği: Örneğin, kız ve erkek çocukların eğitim haklarını eşit biçimde kullanamamaları; kadın ve erkeklerin meslek edindirme eğitimlerinden ya da meslek için eğitimlerden eşit şekilde yararlanamamaları gibi.
Çalışma hayatında kadın erkek eşitsizliği: Bunun üç boyutu vardır: Birincisi işgücü pazarına katılımdır. 2007 yılında Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı %24,8, kadın istihdam oranı ise %22,2’dir (Şener, 2009: 7). İkincisi, yatay ayrım tabir edilen kadınların ve erkeklerin farklı işkollarında çalışması, örneğin kadınlar hemşire olurken erkeklerin doktor olması gibi. Üçüncü boyutu ise dikey ayrım tabir edilen, çalışma hayatındaki hiyerarşide erkeklerin üstte kadınların alt sıralarda olması. En tipik örneklerinden birisi, erkekler müdür olurken sekterlerin genelde kadın olmasıdır.
Mülkiyet ve yoksulluğun dağılımında kadın erkek eşitsizliği: “Kadınlar bütün dünyada işlerin %70’ini yapmakta, ancak yaratılan refahın %1’inden yararlanmaktadırlar.” (Kılıç, 2000:). Kadınlar, dünya üzerindeki mülklerin yalnızca %4’üne sahipler ve yeryüzündeki mutlak yoksulluk sınırındaki 1,5 milyar kişinin %70’ini kadınlar oluşturmaktadır.
Evlilik ve aile yaşamında kadın erkek eşitsizliği: Aile içinde eşlerin eşit söz hakkına sahip olamaması durumudur.
Kanun önünde kadın erkek eşitsizliği: Kanunlarda kadınlar ve erkekler arasında ayrımcılık yapılmasıdır.
Siyasete katılımda kadın erkek eşitsizliği: Dünya genelinde kadınlar siyasal karar alma mekanizmalarında %13.9’luk bir oranda temsil edilmektedirler.Yani siyasi karar alabilenlerin %87’i erkektir. Ülkemizde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) görev yapan 472 erkek ve 78 kadın toplam 550 milletvekili bulunuyor. Yani kadınların temsil oranı %14.2, erkeklerin temsil oranı ise % 85,8’dir.
Medyada söz sahibi olmada ve medya kaynaklarına ulaşımda kadın erkek eşitsizliği: Okuma yazma oranı görsel medyaya erişimde önemli bir unsur. Ayrıca medyada kadınların ne kadar yer aldığına da bakmak gerekiyor, Medya Takip Merkezinin (2011) yaptığı bir araştırmaya göre, Türkiye’nin en çok okunan ulusal gazete ve eklerinde köşesi olan yazarların, sadece yüzde 17’si kadın; Ulusal yayınların “genel yayın yönetmeni” koltuğunda kadına yer yok. Kadın sorunlarının medyaya yansıma ve böylece toplumsal alanda tartışılması ihtimali böylece azalırken, toplumsal mesellerin toplumsal cinsiyete duyarlı bir bakış açısıyla yorumlanıp yazılması da ayrı bir eksiklik olarak karşımızda durmaktadır.
Sağlıklı olma ve sağlık gereksinimlerini karşılamada kadın erkek eşitsizliği: Kaynaklardan eşit biçimde faydalanamamanın sonuçlarından birisi sağlıklı olmama ya da sağlık ihtiyaçlarını yeterli ölçüde karşılayamama halidir. Doktorlar farklı yaşamsal dönemlerde kız çocukları ve kadınların yaşadıkları sağlık sorunları ve olaylarından bazılarını söyle sıralıyor:
Gebelik süresince cinsiyet seçimi, erkek çocuk tercihi,
- Gebeliğin bebeğin kız olması nedeni ile istenmemesi,
- Gebeliğin bebeğin cinsiyetinin kız olduğu için sonlandırılması,
- Beslenememe, sağlık hizmetinden yaralanamama,
- Bebeklik döneminde erkek çocuklarda daha yüksek olan hastalık ve ölüm hızının özellikle 2-5 yaş arasında kız çocuklarında artması,
- Toplumsal baskı,
- Bekâret denetimi,
- Cinsiyet temelli şiddet,
- Cinsel taciz / istismar,
- Paralı seks,
- Kansızlık / beslenme bozukluğu,
- Gebelik, doğum, doğum sonu komplikasyonlar,
- İstenmeyen gebelikler,
- İsteyerek düşükler,
- Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar,
- Menopoz ve sonrasında kadının sağlık sorunlarının ihmal edilmesi.
Aile politikasındaki temel iki yaklaşım nedir?
Açık ve örtük aile politikası. Açık ve örtük aile politikası ayrımı esasen siyaset biliminin bir ayrımıdır. Açık ve örtük politika arasındaki temel fark devletin nüfus politikalarının dışında aileye dönük temel bir aile politikasının olması ve bundan sorumlu bir bakanlığın bulunması, örtük aile politikasıyla aileye dönük unsurların başka politikalar altında düzenlenmesi demektir.
Yeni aile politikalarının üç temel özelliği nedir?
1. Aile politikaları tüm ailelere değil, ihtiyacı olan ailelere dönük olarak hazırlanmaktadır.
2. Tek ebeveynli aile gibi değişen aile yapıları göz önüne alınmaktadır.
3. Danimarka gibi aile politikasıyla yeni tanışan ülkelerde, aile değil, çocuklar ön planda düşünülmekte, aile sadece çocukların ebeveynleri olarak düşünülmektedir.
Aile politikalarını konu bakımından kaça ayrılır?
1. Güçlendirme politikaları: Bunlar, aileyi sürekli gelir sahibi yapmaya yönelik, ekonomik önlemler ve istihdam politikalarıdır.
2. Eğitim ve danışma hizmetleri: Bu hizmetler, aile hayatını kolaylaştırmaya yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetleridir.
3. Ailenin yerini tutacak önlemler: Bu önlemler, aile bireylerinin ayı ayrı ya da bir süre için yaptığı işleri devralacak hizmetler, aile dışı kurumları öngören hizmetler. (Özellikle kreşler çok yaygın bir hizmet türüdür.)
Bu üç odak Avrupa çapında ortaktır, ancak, bunun yanı sıra her ülke kendine özgü bir aile politikası gütmektedir.
Devletler tarafından aileyi dolaylı olarak etkileyen sosyal politikalar neler olabilir?
- Vergilendirme: Çoğu Avrupa ülkesinde ailelerin ödediği vergiler için hafifletici yöntemler uygulanmaktadır.
- Sosyal güvenlik: Çocukları destekleyici sosyal güvenlik politikaları.
- Sosyal yardım: Çoğu Avrupa Topluluğu ülkesinde ekonomik bakımdan hassas ailelerin kamu yardım programlarıyla desteklenmesi sağlanmaktadır.
- Eğitim: Çoğu ülkede üreme sağlığı ve istenmeyen gebeliği önleyici bilgiler halka verilmektedir.
- Nüfus politikası: Çoğu zaman aile politikasıyla beraber işlenir ya da ayrı olarak yoktur. Aile ve nüfus politikaları genelde birbirlerine paralel yürürler.
- Kadın erkek eşitliği politikaları: Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya dönük politikalar uzun vadede aile yapısındaki değişiklikleri öngörmesi açısından genelde var olan aile sistemini desteklemeye yönelik politikalarla ters düşer gibi görünmektedir. Ancak, eşitlik politikalarıyla sağlanacak düzende daha adil ve mutlu ilişkilerin olasılığı artacak, aile içindeki rol dağılımlarının yükü daha eşit paylaşılacaktır.
- Sosyal refah politikası: Aileyi destekleyici olabilir.
Türkiye’de aile politikaları genel sosyal politikalar içerisinde, kalkınma planları çerçevesinde ele alınmıştır. Birinci Kalkınma Planı(1961–1966) içerisinde yer alan aile politikaları nelerdir?
Aileye yönelik doğrudan bir politika içermemektedir; ancak kalkınma planı¬nın sosyal hedefleri ve sosyal güvenlik politikaları aileyi doğrudan etkileyecek niteliktedir. Tüm politikalara aile açısından bakıldığında, aile bireylerine sosyal güvenlik sağ¬layan, kente göç sürecinde yaşanan sosyal sorunlara çözüm bulmayı amaçlayan, kırdaki ailelerin refah sorunlarıyla hem tarımın geliştirilmesi hem sosyal güvenlik sağlanması bağlamında ilgilenen, kentleşme sürecinde aile yapısının geniş aileden çekirdek aileye dö¬nüşümünü destekleyen, sosyal hizmeti destekleyen bir yaklaşım ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’de aile politikaları genel sosyal politikalar içerisinde, kalkınma planları çerçevesinde ele alınmıştır. İkinci Kalkınma Planı (1967–1972) içerisinde yer alan aile politikaları nelerdir?
Bu planda ilk defa aileye yönelik bir aile politikasının işlendiğini görürüz; bu da aile planlamasıdır. Bununla beraber gene aileyi dolaylı olarak etkileyen başka sosyal politikalar da vardır.
Sosyal güvenlik ve sosyal hizmet politikalarına aile açısından bakıldığında, kentleşme ve kente göçle ailede ortaya çıkan sorunların ve bu sorunların toplumsal yansımalarının çözümü için, kentlerde aile danışma merkezlerinin kurulması, korunmaya muhtaç çocuklara daha çok hizmet sağlanması, okullarda rehber öğretmen sisteminin geliştirilmesi, çalışanların ailelerine yönelik maaş artırımı gibi ailelerin kente uyumunu kolaylaştırıcı önlemler getirilmektedir. Kırsal alandaki ailelerin refahını artırmaya yönelik sosyal güvenlik ve ekonomik önlemler getirilmektedir. Bunlarla beraber ailelerin hayatını kolaylaştıracak, yaşlı, özürlü bakımı, alkolik ve toksikomanların rehabilitasyonları, cezaevi sonrası iş hayatına katılma gibi önlemler bulunmaktadır. Ek olarak, aile yapısında ve aile içi ilişkilerde değişiklikler getirecek olan aile politikası önemlidir.
Türkiye’de aile politikaları genel sosyal politikalar içerisinde, kalkınma planları çerçevesinde ele alınmıştır. Üçüncü Kalkınma Planı (1973–1978) içerisinde yer alan aile politikaları nelerdir?
Aileyi etkileyen sosyal refah politikası alanına baktığımızda, bu dönemde nüfus artışını düşürücü politikalar ve yurtdışına göç eden işçilere dönük politikalar görmekteyiz. Sosyal refahın adaletli dağılımın aracı (diğer iki planda sosyal güvenlik iken bu planda) sanayileşme olarak düşünülmüştür. Bu plan döneminde ağırlıkla sosyal politika alanı spordur.
Sosyal güvenlik ve sosyal hizmet politikalarına aile açısından bakıldığında, dağınık ve kopuk sunulan sosyal hizmetlerin, gittikçe kentlerde sayısı artan iç göç yaşamış ailelerin sayısının arttığı bir süreçte eksik kaldığını görmekteyiz. Bu durum ailelerin kente intibakındaki sorunların devam ettiğini göstermektedir. Kırsal kesimdeki aileler için yetersiz olan sağlık hizmetlerinde iyileşmeler söz konusudur. Sanayileşme ve kentleşmeyle değişmekte olan aile yapısı karşında, daha fazla sosyal hizmet ve sosyal güvenlik hedefi bu dönemde de korunmuştur. Ancak ailelere yönelik doğrudan bir politika görülmemektedir.
Sağlanan gelişmeler ise, sağlığın sosyalleşmesi, çevre sağlığı ve bulaşıcı hastalıklarla savaş alanında olumlu gelişmeler yaşanmış, aile planlaması ve ana çocuk sağlığı konularındaki çalışmalar sürdürülmüştür. Çocuk Mahkemeleri Kanunu çıkartılmıştır. Sakatlar Milli Koordinasyon Kurumu kurulmuştur. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu kurulmuştur.
Türkiye’de aile politikaları genel sosyal politikalar içerisinde, kalkınma planları çerçevesinde ele alınmıştır. Beşinci Kalkınma Planı (1985–1989) içerisinde yer alan aile politikaları nelerdir?
Bu planda ailenin bir toplumsal kurum olarak vurgulandığını görmekteyiz. Aileye ilişkin kararlar şöyledir:
- Ferdin topluma kazandırılmasında birinci derecede önemli olan ailenin, maddi ve manevi bakımdan sağlıklı bir kurum olarak korunması eğitilmesi ve geliştirilmesi yönünde tedbirler alınacaktır.
- Özellikle aile ve ana - çocuk sağlığının korunması amacıyla aile planlaması diğer sağlık hizmetleri ile bütünleştirilecek, bu alanda eğitim ve uygulama için tedbir ve teşkilatlanma sağlanacaktır.
- Bebek ölüm hızının azaltılması, çocukların sağlık ve sosyal durumlarının iyileştirilmesi,
- Eğitim politikasında çocukların yetişmesinde en etkili araç olan aile terbiye sistemi, ailenin eğitilmesi…
Sosyal güvenlik ve sosyal hizmet politikalarına aile açısından bakıldığında, genel olarak tüm sosyal politikalarda aile vurgusunun arttığı görülmektedir. Aileler verilen desteğin yanında ailenin geleneksel dayanışma mekanizmalarını korumaya teşvik edildiğini görüyoruz. Tabii burada, geleneksel dayanışma içinde ücretsiz kadın emeği ve bu emeğin kullanılmaya devam edilmesinin teşviki aile yapısına olan etkileri açısından önemli bir tartışma konusudur.
Türkiye’de aile politikaları genel sosyal politikalar içerisinde, kalkınma planları çerçevesinde ele alınmıştır. Altıncı Kalkınma Planı(1990–1994 )içerisinde yer alan aile politikaları nelerdir?
Planın ana ilkelerinden biri olarak, “Türk toplumunun temel taşı olan ailenin ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda desteklenmesine ve güçlendirilmesine, kadının ve çocuğun korunmasına ve eğitilmesine önem verileceği (s. 16) ilkesi benimsenmiştir.
Bu planda doğrudan aileye yönelik politikalar görmekteyiz. Bunlar:
- Aile fertleri arasında bağlılık ve dayanışmayı geliştirici ve özendirici politikalara ağırlık verilmesi,
- Ailenin artan sosyal hizmet ve yardım ihtiyaçlarının karşılanmasında standardizasyona önem verilerek bu alanda gönüllü dayanışmanın teşvik edilmesi,
- Ailelerin çocuk yetiştirme, sağlıklı ve dengeli beslenme konularında bilgilendirilmeleri üzerinde önemle durulması,
- Kadınların eğitim seviyelerinin yükseltilmesi ve mesleki eğitim imkânlarından daha fazla yararlanmaları suretiyle özellikle tarım dışı sektörlerde istihdamlarının yaygınlaştırılması için gerekli ortamın oluşturulmasıdır.
Sosyal güvenlik ve sosyal hizmet politikalarına aile açısından bakıldığında, ana çocuk sağlığı hizmetlerinin ve bu hizmetlerin verimliliğinin artırılması ile kadınların iş hayatındaki durumlarının düzeltilmesine ilişkin amaçlar görmekteyiz. Aileye yönelik hizmet sunumunda ihtiyacı olan ailelere odaklanılmaktadır.
Türkiye’de aile politikaları genel sosyal politikalar içerisinde, kalkınma planları çerçevesinde ele alınmıştır. Yedinci Kalkınma Planı: 1995–2000 içerisinde yer alan aile politikaları nelerdir?
Bu planda ilk kez aile konusu bir başlık olarak bulunmaktadır. Aile konusu nüfus politikası altında ele alınmıştır. Aile konusunda aile planlaması konusu işlenmiştir.
Yedinci plan çerçevesinde aile planlaması hizmetlerinin gerçekleştirilmesinde, ulaşılabilirlik, hizmetin devamlılığı, yaygınlığı ve kalitesi, personelin mezuniyet öncesi ve sonrası eğitimi, iyi danışmanlık hizmetinin verilmesi hedeflenmiştir.
Nüfus ve aile planlaması konularında kurumlararası iletişimi, eşgüdümü, uygulamada etkinliği ve sürekliliği sağlayacak, bu konuda hizmet veren kurumların üzerinde yaptırım gücüne sahip olacak ve yurt düzeyinde nüfusa ilişkin güncel ve güvenilir verilerin bir sistem içinde temin edilmesi ve organizasyonların geliştirilmesi hedeflenmiştir.
Avrupa Birliğinin demokrasiye ve işgücü piyasası düzenlemelerinde önem verdiği bir konu olan kadın erkek eşitliği bu planda üzerinde durulan konulardan biridir. Planda, kadınların eğitim, sağlık, istihdam ve sosyal güvenlik alanları ile ilgili göstergelerinin iyileştirilmesi, mevzuatımızdaki kadın-erkek eşitliğini engelleyen hususların düzenlenmesi, kadının toplumsal statüsünün yükseltilmesi ve kadın-erkek eşitliğinde ilerleme sağlanabilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca, aile planlaması uygulamasının gelişerek devam etmesi ve bu konuda gönüllü kuruluşları ve özel sektörün katkısının teşvik edilmesi hedeflenmiştir.
Tüm bu politikalara aile açısından baktığımızda:
- Ailenin gelir sürekliliğinin, sağlık hizmetleri ihtiyacının ve sosyal güvenliğinin sağlanması suretiyle güçlendirilmesi, kriz durumlarında ihtiyaç ve sorunlarının giderilmesine yardımcı olacak bir sistemin geliştirilmesine yönelik düzenlemeler yapılması; çocuk yetiştirme, yaşlı ve engelli üyelerinin bakımı konularında ailenin eğitilerek desteklenmesinin sağlanması,
- Aileyi korumak ve desteklemek amacıyla uygulanacak politikalarda kadın-erkek eşitliğinin güçlendirilmesine özen gösterilmesi,
- Eğitim, sağlık, çalışma hayatı, sosyal güvenlik ve istihdam alanlarında kadının statüsünün iyileştirilmesi ve mevcut eşitsizliklerin giderilmesi için önlemler alınması hedeflenmiştir.
- Aile içi şiddeti önlemek amacıyla, 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun 1998 yılında yürürlüğe girmiştir.
Türkiye’de aile politikaları genel sosyal politikalar içerisinde, kalkınma planları çerçevesinde ele alınmıştır. Sekizinci Kalkınma Planı: 2001–2005 içerisinde yer alan aile politikaları nelerdir?
Bu planda nüfus politikası gene negatiftir ve aileye ilişkin özellikle üreme sağlığı alanı önemini korumaya devam etmektedir. Aile açısından bazı direkt önlemlerin olduğu göze çarpmaktadır. Yani 8. Plan çerçevesinde Türkiye’de daha açık bir aile politikasının izlenmeye başlandığı düşünülebilir. Aileye yönelik genel hedef ve politikalar şöyledir:
- Üreme sağlığı ve aile planlaması hizmetlerinin temel sağlık hizmetleri ile bütünleştirilerek, kaliteli bir düzeyde, yaşamboyu yaklaşımı içinde cinsiyet ayırımı yapılmadan sunulması ve sağlanması hedeflemiştir.
- Ailenin her bakımdan güçlendirilmesi temel ilke olarak kabul edilmiştir.
- Plana göre, ailenin toplumsal ve ekonomik değişmeye uyum sağlamasına yardımcı olacak tedbirler alınacak, aile bireyleri arasında bağlılık ve dayanışmayı geliştirici ve özendirici politikalara ağırlık verilecek,
- Ailenin gelir sürekliliğinin, sağlık ve eğitim hizmetleri ihtiyacının karşılanması ve aileye sosyal güvenlik ve sosyal yardım sağlanması hususunda gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
Sosyal hizmetler
Bu planda sosyal hizmetlere olan ihtiyacın artmakta olduğu tespit edilmiştir. Sosyal hizmetlerin yürütülmesinde, dağınık kurumsal ve finansal yapılanma, kurumlar arasındaki koordinasyon ve işbirliği eksikliği sebebiyle ortaya çıkan sorunlar önemini koruduğu vurgulanmış; daha etkin sosyal hizmet sunumunun gerekliliği işaret edilmiştir.
İlaveten, sosyal hizmet ve yardımlardan yararlanabilecek birey ve/veya ailelerin tespitine yönelik veri tabanı oluşturulmasına ilişkin mevzuat düzenlemeleri yapılmasına karar verilmiştir.
Türkiye’de aile politikaları genel sosyal politikalar içerisinde, kalkınma planları çerçevesinde ele alınmıştır. Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007 – 2013) içerisinde yer alan aile politikaları nelerdir?
Dokuzuncu planda doğrudan ve yalnızca aileyi hedefleyen öneriler geliştirilmemiştir, ancak, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler politikaları çerçevesinde önerilen tüm yapısal iyileştirmeler içinde aile vurgusu yapılmıştır. Aileye ilişkin sekizinci plandaki hedefler temel mantık olarak ayni kalmıştır. Yani ailenin güçlendirilmesi temel bir anlayıştır. Ancak üreme sağlığı konusundaki vurgu kaybolmuştur. Gelir dağılımının iyileştirilmesi ile sosyal içerme ve yoksullukla mücadelede de aile kendi başına birim olarak ele alınmıştır. Eğitim ve sağlık ve sosyal hizmet sistemlerinin güçlendirilmesi hep aile vurgusuyla önerilmektedir.
Bu plan döneminde, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu kurulmuş, kadına yönelik şiddeti engellemeye yönelik yönetmelik ve Şiddet Önleme ve izleme merkezleri hayata geçmiştir.
Türkiye’de aile politikaları genel sosyal politikalar içerisinde, kalkınma planları çerçevesinde ele alınmıştır. Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018) içerisinde yer alan aile politikaları nelerdir?
Ailenin toplumsal bir yapı olarak bu planın temel politika hedefleri arasında yer almaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamında, kadınların sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamdaki rolünün güçlendirilmesi, aile kurumunun korunarak statüsünün geliştirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin kuvvetlendirilmesi temel amaçlanmaktadır. Aileye yönelik genel hedef ve politikalar şöyledir:
• Aile yardımlarının geliştirilmesi
• Ailelere yönelik danışmanlık ve eğitim programlarının düzenlenerek yaygınlaşması
• Kadın istihdamının arttırılması
• Boşanmaların azaltılması
• Aile ve iş yaşamının uzlaştırılması için esnek çalışma, gündüz bakım ve kreş hizmetlerinin geliştirilmesi
• Toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme konusunda bilinç yükseltmesi
• Sosyal hizmetlerin daha düzenli ve bütünlüklü hale gelmesi için bürokratik olarak birleştirilmesi hedeflenmiştir.
• Sosyal hizmetler ve yardımlar alanlarında hizmet standardı oluşturulması ve faydalanacak kişi ve ailelere dair ölçülebilir kriterler geliştirilmesi ve uygulanması
• Sosyal yardım alanında nitelikli personel ihtiyacının karşılanması
• Sosyal hizmet ve yardımların kırsal alanda da geliştirilmesi hedeflenmiştir.
Türkiye’de aile politikaları genel sosyal politikalar içerisinde, kalkınma planları çerçevesinde ele alınmıştır. On Birinci Kalkınma Planı (2019 – 2023) içerisinde yer alan aile politikaları nelerdir?
Aileye kadınlara ve sosyal hizmetlere yönelik genel hedef ve politikalar şöyledir:
• Kadınların istihdama katılımının arttırılması, bu amaçla eğitime katılım, teknoloji alanında istihdam, aile ve iş yaşamını uzlaştırmaya yönelik bakım hizmetleri ve çeşitli uygulamalar geliştirilmesi,
• Kadın kooperatiflerine ve kadın girişimciliğine destek verilmesi,
• Kadınların aktif siyasete katılımının arttırılması,
• Kadınların özel ve kamu sektöründe karar alma mekanizmalarına katılımının arttırılması,
• Kadına yönelik şiddet, erken yaşta ve zorla evliliklerin önlenmesine yönelik düzenlemelerin etkin uygulanmasını sağlamak amacıyla gerekli çalışmalar yapılması, konuyla ilgili personel eğitimlerinin yapılması, kurumsal kapasitenin artırılması,
• Kadınlara sunulan sağlık hizmetleri iyileştirilip, farkındalık çalışmaları yapılması, sağlık okur yazarlığının geliştirilmesi,
• Medyada kadın temsili iyileştirilmesi,
Sosyal Hizmet Mevzuatı
• Ailenin güçlendirilerek sosyal riskerin azaltılması,
• aile politikalarının tüm paydaşların dâhil olduğu katılımcı bir yaklaşımla oluşturulması, aileye yönelik hizmetlerin kalitesinin, yaygınlığının ve etkisinin artırılması,
• birinci basamak sağlık hizmetlerinin ve aile hekimlerince sunulan sağlık hizmetlerini nitelik ve nicelik olarak iyileştirilmesi,
• Aile Eğitim Programı içerikleri ortaya çıkan ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden düzenlenecek, yeni modül ve eğitim setleri kullanılarak aile eğitimleri gerçekleştirilecek,
• Evliliklerin artmasını ve devamlılığını teşvik edici eğitimler ve danışmanlık hizmetleri
• Geniş ve büyük aile modelleri özendirilmesi,
• Çocuk, engelli ve yaşlı bakım imkanlarının arttırılması,
• Aile içi şiddetin, ihmal ve istismarın önlenmesine yönelik koruyucu, önleyici hizmetlerin etkinliğinin arttırılması,
Türkiye’de aile politikaları genel sosyal politikalar içerisinde, kalkınma planları çerçevesinde ele alınmıştır. İlk günden bugüne aile politikalarına bakıldığında neler gözlemlenmektedir?
- sosyal politika içinde aile vurgusunun giderek arttığını,
- 1970’lerden bu yana devletin sosyal refah ve yardımların planlamasında kullandığı birimin bireyden aile döndüğünü,
- aile planlaması ve üreme sağlığı programlarının önemini koruduğunu,
- nüfus politikası içinde aileye özel yer verildiğini,
- sosyal hizmetler açısından hedef ailelerin 1980’lerde tüm ailelerden 1990’lar ve 2000’lerde ihtiyacı olan ailelere dönüştüğünü,
- sosyal hizmetler alanında gönüllü kuruluşların ve özel sektörün de katılımının desteklendiğini,
- çocuk, yaşlı ve özürlü bakımında 2000’lerde ailenin rolünün vurgulandığını,
- yedinci ve sekizinci planda kadınların statüsünü yükseltmeye ilişkin kararların olduğunu
- Dokuzuncu ve onuncu planda aile genel bir birim olarak tüm politikaların içinde ele alınmakta olduğunu
- On birinci planın özellikle 2023 hedefleri kapsamında kadın ve aile konusunda geniş yer verdiğini, kadın istihdamının arttırılması, geniş aile yapısının teşvik edilmesi gibi temaların öne çıktığını görmekteyiz.
Özellikle çocuğun korunması odağında aileye ilişkin yasal düzenlemeler yapmak devletin anayasal görevlerinden biridir ve bu görev Anayasanın 41. Maddesiyle düzenlenmiştir. Bu maddenin içeriği nedir?
Madde 41. Ailenin korunması ve çocuk hakları
MADDE 41.– (Değişik: 3.10.2001-4709/17 Md.) Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 Md.) Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/4 Md.) Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.
Aile mahkemesinin görevleri nelerdir?
Kanuna göre aile mahkemesinin görevleri şunlardır (Md. 6):
Aile mahkemesi görev alanına giren konular:
1. Yetişkinler hakkında; a) Evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri konusunda eşleri uyararak, gerektiğinde uzlaştırmaya, b) Ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan malî yükümlülüklerin yerine getirilmesine ilişkin gerekli önlemleri almaya, c) Resmî veya özel sağlık veya sosyal hizmet kurumlarına, huzurevlerine veya benzeri yerlere yerleştirmeye, d) Bir meslek edinme kursuna veya uygun görülecek bir eğitim kurumuna vermeye, 2. Küçükler hakkında; a) Bakım ve gözetime yönelik nafaka yükümlülüğü konusunda gerekli önlemleri almaya, b) Bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunan veya manen terk edilmişhalde kalan küçüğü, ana ve babadan alarak bir aile yanına veya resmî ya da özel sağlık kurumuna veya eğitimi güç çocuklara mahsus kuruma yerleştirmeye, c) Çocuk mallarının yönetimi ve korunmasına ilişkin önlemleri almaya, d) Genel ve katma bütçeli daireler, mahallî idareler, kamu iktisadî teşebbüsleri ve bankalar tarafından kurulmuşteşekkül, müessese veya işletmelere veya benzeri işyerlerine yahut meslek sahibi birinin yanına yerleştirmeye, karar verebilir (Md. 6).
Aile mahkemeleri kurulmadan önce, aileye ilişkin davalar hangi mahkemelerde görülmekteydi?
Sulh ve asliye hukuk mahkemelerinde görülüyordu.
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un amacı nedir?
Bu kanunun kabul tarihi: 08.03.2012; numarası 6284’tür. T.C. Resmi Gazete sayısı: 28239, T.C. Resmi Gazete tarihi: 20.03.2012’dir.
Yasanın amacı şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi içinde bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir (Md. 1). Kanunun odağı, kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önlemek ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten korumaktır.
Kanun hazırlanırken, CEDAW başta olmak üzere kadın hakları ve insan haklarına ilişkin ülkemizin de taraf olduğu çeşitli uluslararası belgeler esas alınmıştır.
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da şiddet nasıl tanımlanır?
Kanunda şiddet “Kişinin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış” olarak tanımlanmaktadır. Kadına yönelik şiddet ise “Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan ve bu kanunda şiddet olarak tanımlanan her türlü tutum ve davranış” olarak açıklanmaktadır. Aile içi şiddet ev içi şiddet olarak adlandırılmakta ve “şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet” olarak tanımlanmaktadır.
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna göre mülki amirin verebileceği tedbir kararları nelerdir?
a) Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması.
b) Diğer kanunlar kapsamında yapılacak yardımlar saklı kalmak üzere, geçici maddi yardım yapılması.
c) Psikolojik, meslekî, hukukî ve sosyal bakımdan rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilmesi.
ç) Hayatî tehlikesinin bulunması halinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması.
d) Gerekli olması halinde, korunan kişinin çocukları varsa çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması halinde ise iki aylık süre ile sınırlı olmak kaydıyla, on altı yaşından büyükler için her yıl belirlenen aylık net asgari ücret tutarının yarısını geçmemek ve belgelendirilmek kaydıyla Bakanlık bütçesinin ilgili tertibinden karşılanmak suretiyle kreş imkânının sağlanması.
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna göre hakimlerin verebilecekleri tedbir kararları nelerdir?
1. Önleyici tedbir kararları: İşyerinin değiştirilmesi, kişinin evli olması halinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi, 2001 Türk Medeni Kanunu gereği koşulların oluşması halinde ve korunan kişinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konu¬tu şerhi konulması, ciddi hayatî tehlikenin bulunması halinde 5726 sayılı Tanık Koru¬ma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi;
2. Koruyucu tedbir kararları alınması; (Aşağıdakiler gibi olabilir: Bu anlamda kanun bu tür tedbirleri örnekliyor, ancak sınırlandırmıyor ve hakimin takdir yetkisine bırakıyor.)
a) Şiddet uygulayan kişiye hakimin ihtarı;
b) Şiddet uygulayanın müşterek konuttan uzaklaştırılması ve korunan kişilere, bu ki¬şilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması;
c) Çocuklarla kişisel ilişki kurmanın refakatçi ile yapılması, kişisel ilişkinin sınırlan¬ması ya da tümüyle kaldırılması;
d) Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi. Ve iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi;
e) Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi. Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi;
f) Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı mad¬de kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması halinde, hastaneye yat¬mak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması;
g) Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması.
3. Suçlara ilişkin saklı tutulan hükümler:
Aile içi şiddet dolayısıyla resmi makamlarla ilişkilenmiş olsa da kişinin izinsiz silah bulundurması ya da uyuşturucu kullanması gibi bizatihi suç olan durumların kavuştu¬rulması ayrıca yasa gereği olarak yapılır. Böyle durumlarda hâkim gereğinde denetimli serbestlik tedbirlerine ya da mahkumiyete karar verebilir (Md. 5).
Bu yasa ile gelen önemli bir değişiklik de şudur: Aileyi koruma yasasında sadece aile içi şiddete maruz kalan ya da şiddetin olduğu ailenin içinde yaşayan bireyler ihbarda bu¬lunabilirken, yeni yasanın yedinci maddesi ile şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin varlığı halinde herkes bu durumu resmi makam veya mercilere ihbar edebilir.
Yasa tedbir kararlarının tebliğini ve uygulanmasını ve denetimini de düzenlemektedir. Yine aileyi koruma kanunda olduğu gibi bu yasada da tedbir kararlarının uygulanma ve takip esasları düzenlenmektedir.
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna göre kurulan Şiddet önleme ve izleme merkezlerinin görevleri nelerdir?
Yasa yedi gün yirmi dört saat çalışan, esasen şiddetin önlenmesi ve izlenmesi için destek hizmeti vermekle yükümlü, uzman personelin çalışacağı şiddet önleme ve izleme merkezlerinin kurulmasını öngörmektedir. Bu merkezlerde sunulacak destek hizmetleri aşağıdaki gibi açıklamaktadır (Md. 15):
1. Kurumsal destek hizmetleri
a) Koruyucu ve önleyici tedbir kararları ile zorlama hapsinin verilmesine ve uygulanma¬sına ilişkin veri toplayarak bilgi bankası oluşturmak, tedbir kararlarının sicilini tutmak.
b) Korunan kişiye verilen barınma, geçici maddi yardım, sağlık, adlî yardım hizmet¬leri ve diğer hizmetleri koordine etmek.
c) Gerekli hâllerde tedbir kararlarının alınmasına ve uygulanmasına yönelik başvu¬rularda bulunmak.
ç) Bu kanun kapsamındaki şiddetin sonlandırılmasına yönelik bireysel ve toplumsal ölçekte programlar hazırlamak ve uygulamak.
d) Bakanlık bünyesinde kurulan çağrı merkezinin bu kanunun amacına uygun olarak yaygınlaştırılması ve yapılan müracaatların izlenmesini sağlamak.
e) Bu kanun kapsamındaki şiddetin sonlandırılması için çalışan ilgili sivil toplum ku¬ruluşlarıyla işbirliği yapmak.
2. Korunan kişilere yönelik destek hizmetleri
a) Kişiye hakları, destek alabilecekleri kurumlar, iş bulma ve benzeri konularda reh¬berlik etmek ve meslek edindirme kurslarına katılmasına yönelik faaliyetlerde bulunmak.
b) Verilen tedbir kararıyla ulaşılmak istenen amacın gerçekleşmesine yönelik öneri¬lerde bulunmak ve yardımlar yapmak.
c) Tedbir kararlarının uygulanmasının sonuçlarını ve kişiler üzerindeki etkilerini izlemek.
ç) Psiko-sosyal ve ekonomik sorunların çözümünde yardım ve danışmanlık yapmak.
d) Hâkimin isteği üzerine; kişinin geçmişi, ailesi, çevresi, eğitimi, kişisel, sosyal, eko¬nomik ve psikolojik durumu hakkında ayrıntılı sosyal araştırma raporu hazırlayıp sunmak.
e) İlgili merci tarafından istenilmesi halinde, tedbirlerin uygulanmasının sonuçları ve ilgililer üzerindeki etkilerine dair rapor hazırlamak.
f) 29/5/1986 tarihli ve 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Ka¬nunu hükümleri uyarınca maddi destek sağlanması konusunda gerekli rehberliği yapmak.
3. Şiddeti uygulayan kişiye verilecek destek hizmeti
a) Hâkimin isteği üzerine; kişinin geçmişi, ailesi, çevresi, eğitimi, kişisel, sosyal, eko¬nomik ve psikolojik durumu ile diğer kişiler ve toplum açısından taşıdığı risk hak¬kında ayrıntılı sosyal araştırma raporu hazırlayıp sunmak.
b) İlgili makam veya merci tarafından istenilmesi halinde, tedbirlerin uygulanması¬nın sonuçları ve ilgililer üzerindeki etkilerine dair rapor hazırlamak.
c) Teşvik edici, aydınlatıcı ve yol gösterici mahiyette olmak üzere kişinin;
1) Öfke kontrolü, stresle başa çıkma, şiddeti önlemeye yönelik farkındalık sağlayarak tutum ve davranış değiştirmeyi hedefleyen eğitim ve rehabilitasyon programlarına katılmasına,
2) Alkol, uyuşturucu, uçucu veya uyarıcı madde bağımlılığının ya da ruhsal bozuklu¬ğunun olması halinde, bir sağlık kuruluşunda muayene veya tedavi olmasına,
3) Meslek edindirme kurslarına katılmasına,
yönelik faaliyetlerde bulunmak.
Son olarak; şiddet mağduru ile şiddet uygulayana yönelik hizmetler, zorunlu haller dışında farklı birimlerde sunulur. Bu da herhalde anlaşılır bir maddedir.
6284 Sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliğin içeriği nedir?
Bu yönetmeliği yürürlüğe sokan kanun numarası: 6284, kanun kabul tarihi: 08.03.2012
T.C. Resmi Gazete Sayısı: 28239, Resmi Gazete Tarihi: 20.03.2012’dir.
Yönetmelik, 6284 sayılı yasada belirtilen ihbar aşamasından başlayarak ilgili tüm mercilerin neler yapması gerektiğini açıklamaktadır.
Yönetmelik, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınlar, çocuklar, aile bireyleri ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin nasıl korunacağını, bu kişilere şiddet uygulayanlara yönelik tedbirlerin neler olduğunu bu tedbirlerin nasıl uygulanacağını açıklar. Yönetmelik yasa da belirtilen ancak içeriği açıklanmayan bütün tedbirleri detaylandırmaktadır.
Sosyal Hizmetler İl müdürlüğü ya da ŞÖNİM’e yapılan şikâyet ve ihbarlar, bunlar tarafından acilen olayın özelliğine göre, kolluğa, mülki amire, Cumhuriyet başsavcılığına veya aile mahkemesine bildirilir. İhbar ya da şikayet kolluk güçlerine gelir ise, hemen ŞÖNİM’e haber verir. (madde 4 ve 5.)
Bu noktadan sonra olay Cumhuriyet savcılığına intikal eder. Savcı hızla vakayı olayın niteliğine göre uygulanabilecek olan koruyucu veya önleyici tedbir hakkında karar verilmek üzere hâkime veya mülki amire gönderir. Aile mahkemesi hakimi ya da mülki idareye yönlendirir.
İhbar veya şikâyet mülki amire yapılmış ise, mülki amir koruyucu tedbirlerden birine ya da bir kaçına karar verilebilir. İlaveten, mülki amir olayın niteliğine göre şikâyet veya ihbarı, kolluğa veya Cumhuriyet başsavcılığına bildirir
Hâkim veya mülki amir tarafından verilen kararlar ivedilikle ŞÖNİM’e bildirilir.