YUMUŞAMA
SSCB'nin 1950'lerin sonuna doğru uzay ve roket teknolojisindeki ilerlemeleri karşısında ABD nasıl bir askeri politika izlemiştir?
1950’lerin ikinci yarısında ABD ile SSCB arasında bir yandan diyalog arayışları devam ederken diğer yandan tarafların birbirlerine ilişkin şüpheleri ortadan kalkmamıştı. Özellikle SSCB’nin uzay ve roket teknolojisindeki ilerlemeleri ABD’nin askerî stratejilerinde önemli değişikliklere gitmesine sebep olmaktaydı. NATO’nun Kitlesel Karşılık Stratejisi çerçevesinde, SSCB’nin askerî ve sanayi tesislerinin yerlerinin öğrenilmesi gerekli hâle gelince, ABD 1957’den itibaren SSCB üzerinde U2 adı verilen casus uçaklar uçurabilmek için Pakistan’ın Peşaver kentinde bir üs inşasına başladı. U2 uçakları İncirlik ve Peşaver üslerine yerleştirildiler. Paris’te düzenlenmesi planlanan DoğuBatı Zirvesi’nden iki hafta önce, 1 Mayıs 1960’ta bir Amerikan U2 casus uçağı, SSCB üzerinde keşif görevi icra ederken düşürüldü. Başlangıçta ABD, uçağın casus değil meteoroloji uçağı olduğunu iddia etse de uçağın pilotu Francis Garry Powers sağ olarak Sovyetler tarafından ele geçirilmiş ve tüm operasyonu anlatmıştı. Akabinde Hruşov U2 casus uçağının ülkesine karşı düşmanca faaliyetin bir parçası olduğunu ifade ederek ABD Başkanı Eisenhower’ı ülkesinden özür dilemeye çağırsa da Eisenhower özür dilememiş ve iki ülke arasındaki ilişkiler gerilmiştir.
NATO'nun kitlesel karşılık stratejisi 1967'de yerini hangi stratejiye bırakmıştır?
Küba Bunalımı’ndan sonra, NATO’nun düşmandan gelen her tür saldırı karşısında nükleer silahlara başvurulmasını öngören kitlesel karşılık stratejisi 1967’de, saldırının niteliğine göre konvansiyonel ya da nükleer silahlarla karşılık verilmesi ilkesini benimseyen esnek karşılık stratejisiyle değiştirilmiştir.
ABD ve SSCB'nin nükleer silahsızlanmaya ilişkin ilk büyük adımı nedir?
ABD ve SSCB’nin nükleer silahsızlanmaya ilişkin ilk büyük adımı iki ülke arasında 1969’da başlatılan Stratejik Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri (SALT) olmuştur. 1972’de Nixon ve Brejnev Stratejik Saldırı Silahlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Tedbirler Anlaşması’nı (SALT1 Anlaşması) ve bunu tamamlayıcı nitelikteki Anti-Balistik Füze Antlaşması’nı imzalamışlar; ardından da iki ülke arasında SALT2 görüşmeleri başlamıştır.
1975 Helsinki Zirvesi'nde hangi konular üzerinde anlaşma sağlanmıştır?
35 Avrupa ülkesi, ABD ve Kanada’nın katılımıyla yapılan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) sonucunda imzalanan Helsinki Nihai Senedi’yle, Doğu ve Batı Bloku ülkeleri arasındaki ilişkilerin yürütülmesinde tarafların göz önünde bulunduracakları ilkeler tespit edildi. Toprak bütünlüğüne saygı, sınırların ihlal edilmezliği, anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümü, içişlerine karışmama, kuvvet kullanmaktan kaçınma gibi ilkelerin yanı sıra, insan hakları konusunda da görüş birliğine varıldı. Buna göre imzacı devletler, düşünce, vicdan, din veya inanç özgürlüğü de dahil olmak üzere insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı göstereceklerdi. Helsinki’de ayrıca silahsızlanma çalışmalarına devam edilmesi ve iki blok arasında ekonomik ve ticari işbirliğinin geliştirilmesi konularında da anlaşma sağlandı.
1979 tarihli SALT-2 anlaşması hangi iki ülke arasında imzalanmıştır?
Nükleer silahları ve bunları fırlatma vasıtalarını önemli miktarda sınırlandırmak için 1972-1979 döneminde ABD ve SSCB arasında yürütülen SALT-2 görüş meleri sonucunda Carter ve Brejnev SALT-2 Antlaşmasını Haziran 1979’da Viyana’da imzalamışlardır. Aynı yılın sonunda SSCB’nin Afganistan’ı işgal etmesi üzerine ABD Senatosu antlaşmayı onaylamamıştır. 1986’da ise Ronald Reagan’ın başkanlığı sırasında antlaşmadan imzasını tamamen çekecektir.
ABD ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında Yumuşama Dönemi boyunca varolan anlaşmazlıkların normalleşme sürecine girdiğini gösteren gelişmeler nelerdir?
1969’daki sınır savaşını SSCB ile yaşanabilecek daha büyük bir hesaplaşma için uyarı olarak algılayan Mao, 1971’den itibaren ABD ile ilişkilerini düzeltme yoluna gitmiştir. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger’in 1971’de Pekin’i ziyaretinden sonra, 1972’de Richard Nixon Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC)'ne giden ilk ABD Başkanı oldu. Bu arada, ÇHC’nin destekçilerinin sayısının oldukça arttığı BM Genel Kurulu’nda 1971’de alınan bir kararla ÇHC’nin BM’de Çin’i temsil etmesine karar verilmiştir. ABD, ÇHC’nin Üçüncü Dünya ülkeleri üzerinde artmakta olan nüfuzunun kendisinin aleyhine olabileceğini, bu ülkeyle biran önce normalleşmeye gitmesi gerektiğini hesap ederek hareket etmiş; Nixon’un ziyareti sırasında ABD-ÇHC ilişkilerindeki Kore Savaşı’ndan beri devam eden 20 yıllık düşmanlık sona ermiştir. İki devletin yayınladıkları Şanghay Bildirgesi’yle ABD, Tayvan’ı ÇHC’nin bir parçası olarak tanımıştır. ABD ile ÇHC arasındaki diplomatik ilişkiler ise 1979’da kurulacaktır.
ABD kamuoyu, ilk kez hangi savaşla birlikte bir dış politika konusunda hassas davranmaya başlamış ve ülkede toplumsal gerilim yükselmiştir?
Vietnam Savaşı ile birlikte Amerikan kamuoyunun ilk kez bir dış politika konusunda son derece hassas davranmaya başlamıştır. Savaş karşıtlığı, otorite karşıtlığına dönüşmüş ve toplumsal gerilim yükselmiştir. ABD’nin Vietnam Savaşı başlarken kendisine stratejik hedef olarak belirlediği, “komünizmin bölgede yayılmasının önlenmesi” amacına ulaşılamamıştır. Diğer yandan Vietnam Savaşı, “Vietnam Sendromu” teriminin ABD askeri literatüründe kendine yer bulmasına yol açmıştır. İlerleyen yıllarda ABD ordusunun girdiği savaşlarda işlerin yolunda gitmemesi durumunda bu terime atıf yapılacaktır.
Ademi merkeziyetçi bir yönetim anlayışının benimsenerek ülkenin Çek ve Slovak Cumhuriyetleri olarak iki idari birime ayrılması için adımların atıldığı reform dönemi ne olarak adlandırılmaktadır?
Ocak 1968’de Çekoslovakya Komünist Partisi Birinci Sekreteri olan Alexander Dubçek ekonomik ve siyasal hayatta "Prag Baharı" adı verilen reformlar yapmaya başladı. Bireysel özgürlükleri ve basın özgürlüğünü genişletti. Ademi merkezi yetçi bir yönetim anlayışı benimseyerek ülkenin Çek ve Slovak cumhuriyetleri olarak iki idari birime ayrılması için adım attı.
SSCB herhangi bir ülkenin Varşova Paktı’ndan ayrılma girişimine gerekirse güç kullanarak engel olmasını içeren doktrin hangisidir?
Ocak 1968’de Çekoslovakya Komünist Partisi Birinci Sekreteri olan Alexander Dubçek ekonomik ve siyasal hayatta Prag Baharı adı verilen reformlar yapmaya başlamış; bireysel özgürlükleri ve basın özgürlüğünü genişletmeye çalışmıştır. Ademi merkeziyetçi bir yönetim anlayışı benimseyerek ülkenin Çek ve Slovak cumhuriyetleri olarak iki idari birime ayrılması için adım atmıştır. Dubçek’in bu girişimleri SSCB lideri Brejnev tarafından sert tepkiyle karşılanmış; Dubçek geri adım atmayınca da, Romanya dışındaki Varşova paktı ülkeleri SSCB önderliğinde Çekoslovakya’yı işgal etmişlerdir. Bir süre daha görevine devam etmesine izin verilen Dubçek Nisan 1969’da istifaya zorlanmıştır. Prag Baharı'nın bastırılması sırasında takip edilen yöntem Brejnev Doktrini olarak isimlendirilmiştir. Buna göre, SSCB herhangi bir ülkenin Varşova Paktı’ndan ayrılma girişimine gerekirse güç kullanarak engel olacaktı. Böylece Varşova Paktı ülkelerinin egemenliklerinin SSCB tarafından sınırlandırıldığı tescil edilmiş oldu.
NATO müttefikleri arasında stratejik konulardaki ilk ciddi görüş ayrılığı ne zaman ortaya çıkmıştır?
NATO müttefikleri arasında stratejik konulardaki ilk ciddi görüş ayrılığı 1956’daki Süveyş Bunalımı sırasında çıkmıştı. ABD’nin baskısıyla Mısır’dan çıkmak zorunda kalan iki NATO ülkesinden İngiltere askerî politikalarını daha fazla ABD eksenine oturturken, Fransa ise giderek ABD’den ayrışmaya başladı. Fransa Devlet Başkanı Charles de Gaulle 1959’da ABD Başkanı Eisenhower ve İngiltere Baş bakanı Macmillan’a birer mektup yazarak, NATO içinde bu iki ülkenin rollerini eleştirdi. Fransa, NATO’nun yönetiminde bu iki ülkeyle gerçekten eşit statüde olacağı Üçlü Konsey kurulmasını öneriyordu. ABD bu öneriyi geri çevirince Fransa 1959’da Akdeniz’deki NATO Deniz Gücü’ndeki gemilerini geri çekti. Yine 1962’deki Küba Bunalımı sırasında da ABD’nin, NATO müttefiklerini yeterince bilgilendirmeden SSCB ile pazarlık yapması, başta Fransa olmak üzere bazı müttefiklerce tepkiyle karşılandı ve Fransa Atlantik’teki donanmasını NATO komutasından çıkarttı.
1963 ve 1967 yıllarında İngiltere’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üyeliğini iki kez veto eden ülke hangisidir?
1956’daki Süveyş Bunalımı sonrasında ABD ile İngiltere'nin NATO içindeki rollerini eleştirerek Akdeniz’deki NATO Deniz Gücü’ndeki gemilerini geri çeken Fransa, 1963 ve 1967 yıllarında ise ABD ile arasındaki çok yakın ilişkileri bahane ederek İngiltere’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na üyeliğini iki kez veto etmiştir. De Gaulle’e göre İngiltere, "ABD’nin Avrupa içine sokmaya çalıştığı Truva Atı" idi. 1968 olaylarının getirdiği siyasal istikrarsızlık havasında 1970’de görevinden ayrılan De Gaulle’nin yerine Fransa devlet başkanı olan Georges Pompidou, İngiltere önündeki vetoyu kaldıracak ama NATO’nun askerî kanadına dönmeme politikasını sürdürecektir.
ABD ile Türkiye arasında 1962 Küba Bunalımı ile başlayan gerginliği tırmandıran gelişmeler neler olmuştur?
Küba Bunalımı’nda, SSCB ile pazarlık yaparak Türkiye’deki Jüpiter füzelerini kaldıran ABD’nin Ankara nezdindeki güvenilirliğinde bir sarsıntı olmuştu. Diğer yandan Türkiye ile ABD arasındaki asıl güven bunalımı 1964’te yaşanmıştır. Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkını korumak için Ada’ya askerî müdahalede bulunma girişimi 1964 tarihli Johnson Mektubu ile, Türk ordusuna verilmiş olan Amerikan silahlarının Kıbrıs harekâtında kullanılamayacağı gerekçesiyle engellenmiştir. Johnson Mektubu’ndan sonra belirgin biçimde -Vietnam Savaşı'ndan sonra tüm dünyada olduğu gibi- Türkiye’de Amerikan karşıtlığı yükselmiş; 1960’ların sonunda haşhaş (afyon) anlaşmazlığı ve Türkiye’deki Amerikan askerlerinin statüsü gibi sorunlar ikili ilişkilerin iyice gerilmesine neden olmuştur.
Hangi gelişme sonrasında Yunanistan NATO’nun askeri kanadından ayrılmıştır?
Türkiye 20 Temmuz ve 15 Ağustos 1974 tarihlerinde gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekâtları’na tepki gösteren Yunanistan NATO’nun askeri kanadından ayrılmıştır.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa bütünleşmesi hangi temel amaçlar doğrultusunda gündeme getirilmiştir?
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Avrupa merkezli olarak başlayan Soğuk Savaş’ın neden olduğu önemli gelişmelerden biri de Avrupa’da bütünleşmeye yönelik girişimlerin artmasıydı. Avrupa bütünleşmesi, başlıca üç amaç doğrultusunda gündeme getirilmişti. Bunlar; geleneksel Alman Fransız düşmanlığına son vermek, iş birliği ortamı yaratarak kıtanın ekonomik koşullarını iyileştirmek ve SSCB karşısında istikrarlı bir Batı Avrupa yaratabilmek.
Avrupa bütünleşmesi amacı doğrultusunda atılan ilk adım ne olmuştur?
Avrupa bütünleşmesi amacı doğrultusunda atılan ilk adım, Fransa ve Almanya’nın öncülüğünde Belçika, Lüksemburg, Hollanda ve İtalya’nın katılımıyla 1951’de imzalanan Paris Antlaşması’yla Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nun kurulması olmuştur. Kömür çelik sektöründe uluslarüstü nitelikli bir örgütlenme, bütünleşme için bir başlangıç olarak görüldü ve kısa zaman da siyasi alanı da kapsayacak bir birlik kurma girişimlerine geçildi. Bu çerçevede, Avrupa Savunma Topluluğu ve Avrupa Siyasi Topluluğu adı altında kendi ordusu bulunan ve siyasal açıdan da ortak karar alacak bir Avrupa yapılanması yönündeki çabalar 1954 itibarıyla başarısızlığa uğradı. Bu başarısızlığın en önemli nedeni, başta Fransa olmak üzere, üye ülkelerin egemenliklerini üst bir otoriteye devretmek istememeleriydi.
Mal, hizmet, sermaye ve kişilerin serbest dolaşımı ve bir gümrük birliğine dayanan bir ortak pazar kurulmasını öngören anlaşma hangisidir?
25 Mart 1957’de imzalanan Roma Antlaşması’yla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (AAET) kurulmuştur. Avrupa’da demokrasiyle yönetilen tüm ülkelerin bu örgütlere üye olabileceğinin belirtildiği Roma Antlaşması’nda mal, hizmet, sermaye ve kişilerin serbest dolaşımı ve bir gümrük birliğine dayanan bir ortak pazar kurulması öngörülmüştür.
1960 tarihli Avrupa Serbest Ticaret Alanı (EFTA) hangi ülkeler arasında kurulmuştur?
1960’ta Avusturya, Danimarka, İsveç, Norveç, Portekiz, İsveç, İsviçre ve İngiltere tarafından dış ticaret hedefleriyle sınırlı olmak üzere Avrupa Serbest Ticaret Alanı oluşturulmuştur.
Avrupa Toplulukları terimi hangi tarihten itibaren kullanılmaya başlanmıştır?
Avrupa Kömür Çelik Topluluğu, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu adlı örgütler için, 1965’te imzalanıp 1967’de yürürlüğe giren Füzyon Anlaşması ile tek ve ortak bir konsey ve komisyon kurulmuştur. Bu tarihten itibaren söz konusu üç örgütü ifade etmek için Avrupa Toplulukları terimi kullanılmaya başlamıştır.
1950'lerin ikinci yarısından itibaren etkili olmaya başlayan Nasır liderliğindeki Arap milliyetçiliği ile Soğuk Savaş koşullarının bileşimi bölgede nasıl bir bölünmeye yol açmıştır?
1950’lerin ikinci yarısından itibaren bölgeye Mısır devlet başkanı Cemal Abdül Nâsır liderliğindeki Arap milliyetçiliği damgasını vurmaya başlamıştı. 1958’de Mısır’la Suriye’nin birleşmesiyle oluşan Birleşik Arap Cumhuriyeti 1961 yılında çöktüyse de Nâsır’ın temsil ettiği liderlik, 1960’lar boyunca bölge ülkelerini etki lemeye devam etti. Devlet eliyle kalkınmaya dayanan, toprak reformuna öncelik veren bir ekonomi politika ile harmanlanmış Nâsırcı model, Suriye ve Irak gibi ülkelere de ilham vermişti. Nâsırcılığın bir diğer önemli öğesi Arap birliği fikriydi. Nâsırcılık ve Soğuk Savaş koşullarının bileşimi bölgede farklı bir bölünmeye yol açtı. İlk olarak, iki süper güç arasındaki çatışma bölgeyi etkiliyordu. Özellikle ABD tarafından desteklenen İsrail’e karşı, SSCB de Mısır ve Suriye gibi ülkelere silah yardımında bulunuyordu. İkincisi, Nâsırcı çizgiyi takip eden ve hızlı bir dö nüşümden yana olan devletlerle siyasal ve toplumsal dönüşüm konusunda daha ihtiyatlı olan hanedanların yönettiği devletler arasında bir ayrışma yaşanıyordu.
OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) ülkeleri ilk kez ne zaman petrolü bir siyasal araç olarak kullanmaya başlamışlardır?
II. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya petrol rezervlerinin yaklaşık % 70’ine sahip olan Orta Doğu coğrafyasının önemi giderek artmaya ve özellikle ABD ve Batı’nın Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerinin temel parametresini petrol oluşturmaya başlamıştı. Venezüella, Suudi Arabistan, Irak, İran ve Kuveyt gibi rezerv sahibi ülkeler, petrol fiyatlarını belirlemek ve kendilerini ilgilendiren sorunlarda ortak hareket edebilmek için 1960 yılında bir araya gelerek Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nü (OPEC) kurmuşlardı. 1967’deki Arap-İsrail Savaşı’nda bu ülkeler ilk defa petrolü bir siyasal silah olarak kullanmaya başlamışlardı. Herhangi bir Arap ülkesine saldıran ya da İsrail’e yardım eden devletlere petrol ambargosu uygulayacaklarını bildiren petrol üreten Arap devletleri, 6 Haziran’da ABD’ye ve İngiltere’ye petrol sevkiyatını durdurmuşlardı. Ancak savaş kısa sürdüğü için ambargo da kısa sürede sona ermişti. Yine de bu durum, petrol ihraç eden Arap ülkelerini bir araya getirerek 1968 yılında Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Örgütü’nün (OAPEC) kurulmasına zemin hazırladı.