SOĞUK SAVAŞ'TA TIRMANMA (1950-1962)
1950’lerde Batı Bloku ile Doğu Bloku arasındaki ilişkiler genel olarak nasıldı?
1950’lerde Batı Bloku, bölgesel askerî ittifaklarını Güneydoğu Asya ve Orta Doğu’ya yaydı. Çevreleme politikası yeni örgütlerin kurulmasına yol açtı. Karşılığında Doğu Bloku kendi askerî ittifakını kurdu ve çevrelemeyi kırmaya çalıştı. Sömürge yönetimlerinin birer birer tasfiyesi, iki blok dışında yeni bir siyasal akımı doğurdu: Bağlantısızlar. Bu dönem, aynı zamanda iki süper gücün silahlanma yarışında birbirini geçmek için yoğun çabalarına tanık oldu. Öyle ki, sonunda iki taraf savaşın eşiğine geldiler.
ABD birliklerinin, Birleşmiş Milletler Gücü olarak Kore’de nasıl görevlendirilmiştir?
Savaşın ardından Kore yarımadası kuzey ve güney olmak üzere ikiye ayrıldı. Çin Devrimi, bölgedeki dengeleri değiştirmişti. Bu değişimi saptayan Kim il Sung, Ocak 1950’de güneye saldırmak için SSCB’den destek istedi. Daha önceki önerileri geri çeviren Stalin, bu kez Mao’nun da onayını alarak destek verdi. Stalin’in desteğini ve Mao’nun onayını alan Pyongyang Yönetimi, 25 Haziran 1950’de 38. paraleli geçerek saldırdı. ABD, konuyu BM Güvenlik Konseyi’ne götürdü. SSCB, ÇHC’nin BM’de temsil edilmemesini protesto etmek için toplantılara katılmıyordu. Sovyet vetosundan kurtulan ABD, 27 Haziran’da Güvenlik Konseyinden karar çıkarmayı başardı. Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC) saldırgan ilan edildi ve Kore Cumhuriyeti’ne (KC) yardım kararı alındı. Japonya’da General Mac Arthur komutasındaki ABD birlikleri, BM Gücü olarak Kore’ye kaydırıldı.
Türkiye, Kore Savaşı'na neden müdahil olmuştur?
Türkiye, 25 Temmuz 1950’de alınan Bakanlar Kurulu Kararı’yla Kore’ye 4500 kişilik bir birlik göndermiştir. Bu sayı daha sonra 6000’in üzerine çıkmış; savaşta 721 Türk askeri şehit olmuş, 2000’in üzerinde asker yaralanırken 234 asker esir düşmüştür. Türkiye’nin topraklarından bu kadar uzaktaki bir bölgeye asker göndermesinin temel nedeni NATO’ya üyelik isteğidir.
Kore Savaşının sonuçları nelerdir?
Kore Savaşı çok önemli sonuçlar doğurdu. Bir kere ABD ile ÇHC arasında büyük bir anlaşmazlık/ ayrılık ortaya çıktı. ABD’nin Tayvan’a verdiği destek ÇHC tarafından iç işlerine müdahale olarak algılandı. Savaş ÇHC’yi SSCB’ye yaklaştırırken bu birlikteliğin verdiği güven Vietminh’e destek vermeye itti. Tüm gelişmeleri komünizmin yayılması olarak değerlendiren ABD, bölgeye yönelik politikalarını gözden geçirdi.
1950’li yıllarda ABD'nin Asya'daki politikası nasıl şekillenmiştir?
ABD, 1951’de Japonya’ya savaş açan devletleri San Francisco’da toplantıya çağırdı ve 8 Eylül’de bir barış antlaşması imzalandı. ABD’nin bölgeye yönelik politikaları Japonya’yla sınırlı değildi. Ağustos 1951’de Filipinler’le ittifak antlaşması imzaladı. 1 Eylül 1951’de Avustralya ve Yeni Zelanda’yla askerî bir pakt imzalandı (ANZUS). 1 Ekim 1953’te de Güney Kore’de üsler elde etti. ABD, 1948’de Japonya’ya yapmaya başladığı ekonomik ve askerî yardımı 1950’lerin başında Tayland, Endonezya ve Burma’ya yaydı. Bununla kalmayıp 8 Eylül 1954’te Batı Bloku’nun Güneydoğu Asya parçasını oluşturacak bir örgüt kurdu: Güneydoğu Asya Antlaşması Örgütü. ABD, İngiltere, Fransa, Yeni Zelanda, Avustralya, Filipinler, Tayland ve Pakistan’ın katıldığı bu askerî ittifak bölgedeki “komünist yayılmayı” “çevreleme” hedefini taşıyordu. ABD, bu ittifak zincirinde bir boşluk olarak gördüğü Formoza (Tayvan) ile 2 Aralık 1955’te ayrı bir ittifak antlaşması imzaladı. Sonuç olarak 1950’lerin ortasında ABD çevrelemeyi Japonya’dan Güneydoğu Asya’ya uzatmıştı.
1950'lerde Hindistan ile Pakistan arasındaki ilişkiler nasıldı?
Toprak anlaşmazlıklarının yanı sıra İngiliz emperyalizminin “böl ve yönet” politikasının da etkisiyle birbirine hasım olarak bağımsızlıklarına kavuşan Pakistan ile Hindistan’ın yolları Soğuk Savaş’ın etkisiyle tamamen ayrıldı. Hindistan, bloklardan uzak durmaya çalışırken Pakistan açıkça Batı Bloku’nda yer aldı. 1954’te SEATO’nun ardından 1955’te Bağdat Paktı’na da üye oldu. Pakistan’ın Batı yanlısı tutumu kuşku götürmezse de dış politikasının asıl belirleyicisi Hindistan karşıtlığıydı. ÇHC ile Hindistan arasında çıkan anlaşmazlıkta ÇHC’yi destekledi.
Tibet Sorunu nasıl ortaya çıkmıştır?
Dinî önder Dalai Lama tarafından yönetilen Tibet, merkezî hükûmetin zayıflığı nedeniyle özerk bir yapıya sahipti. En büyük hedefi, merkezî denetimi kurmak olan Pekin Yönetimi, 1950 sonbahar’ında Tibet’e birliklerini soktu. ÇHC ile arasındaki tampon bölgenin ortadan kalkması Hindistan’ı rahatsız etti. Komünist yönetimin uygulanmayarak Tibet’e özerklik tanınması Dalai Lama’yı Pekin’le işbirliğine yöneltmişti. Fakat Tibet’te ÇHC yönetimine karşı mücadele sürdü. Dalai
Lama, isyanın bastırılmasına yardım etmedi. 1959’da ÇHC, tüm Tibet’te yönetimi ele geçirdi. Dalai
Lama, Hindistan’a kaçtı. 1960-62 arasında sınır çatışmaları yaşandı. 20 Ekim-21 Kasım 1962’de çHC Hindistan’ın kuzeyinden saldırıya geçerek burada kendi güvenliği açısından stratejik bölgeleri ele geçirdi. ÇHC-Hindistan anlaşmazlığında SSCB de ABD de değişik nedenlerle Hindistan’ın yanında yer aldılar.
Bağdat Paktı girişiminin sonuçları nelerdir?
Bağdat Paktı girişiminin amaç ve sonuçları açısından farklılıklar gösterdiği öne sürülmektedir. Pakt, söylemde SSCB’nin çevresinde bir “güvenlik koridoru” oluşturmak amacıyla kurulmuştu. Ancak, bu anlamda etkisi olumsuz oldu: Eylül 1955’te Mısır, Çekoslovakya ile silah yardımı anlaşması imzalamış ve bu yolla SSCB Orta Doğu’ya girmişti. Bunu, Kasım 1955’te SSCB ile Suriye arasında imzalanan ilk ticaret anlaşması izledi. Araplar, SSCB’den çekinmediler. Herşeyden önce, SSCB ile ortak sınırları yoktu ve SSCB eski sömürgeci ya da mandater Batılı devletlerden biri değildi. Ayrıca, pek çok Arap devleti SSCB’den tehdit algılamadığı gibi bazıları ABD baskısından rahatsızlık duyuyordu. Üstelik, İsrail’in kurulmasında ve sonrasında genişleme politikası izlemesinde en önemli rolü, yine ABD oynamıştı. Bu söyleme göre, ABD Bağdat Paktı ile SSCB’yi çevrelemeye çalışırken aynı zamanda bölge devletlerinin tepkisini çekerek SSCB’nin bu devletlerle ilişki kurmasını, Orta Doğu’ya girmesini sağladı.
1950'li yıllarda Orta Doğu'da silahlı çatışmaya da dönüşen ilk anlaşmazlık nerede yaşanmıştır?
Ellili yıllarda bölgede silahlı çatışmaya da dönüşen ilk anlaşmazlık Mısır’da yaşandı. Nil nehrine bir baraj inşa etmek için finansal kaynağa ihtiyaç duyan Nâsır yönetimi 26 Temmuz 1956’da Süveyş Kanalı’nı kendi denetimine aldı. Bunun üzerine İngiltere, Fransa ve İsrail ile birlikte Kanal’ı işgal etti. Üzerinde önceden anlaşmaya varılan gizli plan uyarınca, 29 Ekim 1956’da İsrail Mısır’a savaş ilan etti. Bunu, “kanalı korumaya alma” amacıyla İngiliz ve Fransız birliklerinin işgali izledi. Aslında bu planda, ABD’nin yanı sıra o sırada Macaristan’daki ayaklanmayla ilgilenen SSCB’nin de tarafsız kalması bekleniyordu. Ancak, ne SSCB ne ABD bölgedeki Arap kamuoyunu karşılarına alabilecek pasif bir tutum takındılar. Sonunda, sorun BM’ye gitti ve orada anlaşmaya varıldı. İngiltere, Fransa ve İsrail Kanal bölgesinden çekildi. Süveyş bunalımının önemi, Arap dünyasında kamplaşmanın ve Arapların Bağdat Paktı üyelerine karşı takındıkları tutumun sertleşmesinden kaynaklanmaktadır. Kamplaşma Suriye bunalımında da artarak sürdü ve sonunda Irak’ta yönetim değişikliğine değin varacak gelişmelere yol açtı.
1957’de ilan edilen Eisenhower Doktrini'nin sonuçları neler olmuştur?
5 Ocak 1957’de ilan edilen ve Mart’ta Kongre’de kabul edilen ve "Eisenhower Doktrini" olarak anılan bildiride propaganda savaşının SSCB tarafından kazanıldığı sonucuna varılmıştı. Doktrinle ABD Başkanı, Orta Doğu devletlerinden biri komünist denetimi altındaki bir devlet tarafından doğrudan ya da dolaylı bir saldırıya uğrayıp, ABD’den yardım isterse bu yardımda bulunmaya Kongre tarafından yetkili kılınmıştı. Doktrin, Bağdat Paktı üyesi olan Irak dışında Arap dünyasında yalnızca Lübnan tarafından kabul edildi. Bu nedenle doktrinin ilanı kısa vadede Orta Doğu’da ABD’nin istemediği gelişmelerin önünü kesmek bir yana, bunlara ivme kazandırdı.
1957’de yaşanan Suriye bunalımı nasıl başlamıştır?
1957’de yaşanan Suriye bunalımının tırmanışı 6 Ağustos’ta Suriye ile SSCB arasında imzalanan teknik ve ekonomik işbirliği anlaşmasıyla başlamıştır. Karayolları bağlantılarıyla birlikte Lazkiye’de bir liman ve altı yeni havaalanı inşa edilmesi tasarlanıyordu. Böylece Orta Doğu petrollerinin bir bölümünün denetiminin SSCB’nin denetimine geçmesi olasılığı belirdi. Bunu, 13 Ağustos’ta Suriye’nin üç ABD’li diplomatı istenmeyen kişi (persona non grata) ilan etmesi izledi.
Pan-Arabizm ne demektir?
“Arap Birliği” anlamına gelen Pan-Arabizm, tüm Arap halklarını tek bir devlet çatısı altında birleştirme ülküsüdür.
1957 Suriye bunalımının bölgedeki doğrudan sonucu ne olmuştur?
Suriye bunalımının bölgedeki en doğrudan sonucu 1 Şubat 1958 tarihinde Suriye ile Mısır’ın birleşerek Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni (BAC) kurmaları oldu. Nâsır’ın Pan-Arabizm politikasının en önemli ama kısa süren sonucu budur.
Kıbrıs sorunu, ne zaman uluslararası hal aldı?
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, diğer halklar gibi Türkler ve Rumlardan oluşan Kıbrıs’taki halk da İngiltere’ye karşı kendi kaderini belirleme hakkını kullanarak bağımsızlık mücadelesine girişti. Yunanistan’ın 16 Ağustos 1954’te BM’ye başvurusu ve Aralık’ta konunun Genel Kurul’un gündemine gelmesiyle, Kıbrıs sorunu, bir daha “iç sorun” durumuna döndürülemeyecek bir biçimde uluslararası alana geçirilmiş oluyordu. Bu tarihten sonra İngiltere, Ada üzerindeki etkisini yitirmemek için adada iki halkın bulunuşunu öne çıkararak, bunların birini diğerine karşı kullandı. Ada’nın Yunanistan’a bağlanması anlamına gelen “enosis” i savunan Kıbrıslı Rumlarla, Ada’ nın iki halk arasında “taksim” ini savunan Kıbrıslı Türkler; İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüğü altında anlaşmaya vardılar. 19 Şubat 1959’da imzalanan Londra Antlaşmaları sonrasında 16 Ağustos 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti bağımsızlığını resmen ilan etti ve 24 Ağustos’ta BM’ye üyeliği onaylandı.
Balkan Pakt'nın imzalanma amacı nedir?
Ellili yılların başlarında, Soğuk Savaş ortamında oluşturulan “çevreleme” zincirinin Balkanlar ayağını 9 Ağustos 1954’te Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya arasında Bled’te imzalanan Balkan Paktı oluşturdu. Kominform’dan atılan Yugoslavya ile Batı ittifakına kendilerini kanıtlamaya çalışan Türkiye ile Yunanistan ABD’nin desteğinde bir araya geldi. Bu bağlaşmayla ilk kez sosyalist olduğunu öne süren bir devlet, sosyalist kampın dışında bir askerî kampa katılmıştı. Bu anlamda bağlaşma sosyalist kamptaki bölünmenin habercisi oldu.
Uluslarüstülük ne demektir?
Uluslarüstülük veya Supranasyonellik, bir örgüte üye olan devletlerin yetki ve egemenlik alanlarının bir bölümünü, kendi aralarında antlaşmalar yaparak, kurdukları örgütün organlarına devretmeleridir. AKÇT, AET ve AAET uluslarüstü yapıya sahip örgütlerdir.
Dekolonizasyon ne demektir?
İkinci Dünya Savaşı’nın ardından BM içerisindeki Vesayet Konseyi’nin çalışmalarının da etkisiyle sömürge yönetimleri birer birer sona erdi. Bu sürece sömürgeden kurtuluş (dekolonizasyon) denir.
Bağlantısızlar hareketinin öne çıkan liderleri kimlerdir?
Hindistan’da Nehru, Mısır’da Nâsır, Endonezya’da Ahmed Sukarno, Yugoslavya’da Tito öne çıkan liderlerdir.
Bağlantısızlar Hareketinin BM üzerinde etkisi ne olmuştur?
Bağımsızlığını kazanan devlet sayısının hızla artışı Bağlantısızlar’a siyasal güç kazandırdı. Bu durum BM Genel Kurulu’ndaki oy dağılımını etkileyerek, ABD ile SSCB’nin oynadıkları rolleri etkiledi. BM üye sayısı 1945’te 51 iken 1962’de 110’a çıktı. Güvenlik Konseyi veto nedeniyle işlevini yitirince ABD ve Batı, devlet sayısının kendi lehine olmasından yararlanarak Genel Kurul’un işlevini öne çıkarmıştı. Oysaki Bağlantısızlar Genel Kurul’da oy çoğunluğunu ele geçirerek Batı’nın elinden bu kozu aldılar.
Stalin’in ölümünden sonra SSCB'de iktidar sorununa nasıl bir çözüm bulundu?
5 Mart 1953’te Stalin’in ölümü, hiç kuşkusuz SSCB tarihinde çok önemli bir olaydı. İktidar sorununa bulunan çözüm ise “kollektif yönetim”di. Fakat kollektif liderlik, görüş ayrılıklarını ortaya çıkarmıştı. Önemli isimlerden Beriya 1953’te, Malenkov 1955’te tasfiye edildiler. Tarım reformuyla birlikte ziraatçi geçmişe sahip Hruşov öne çıktı. 14 Ekim 1964’te “sağlık nedenleri”nden dolayı görevinden alınana kadar yönetimde kalan Hruşov, SSCB’nin yaşarken görevden ayrılan ilk (ve tek) lideri olmuştur.
SSCB'de “Stalin’den arındırma süreci” ne zaman başlamıştır?
14-25 Şubat 1956 tarihleri arasında çalışmalarını sürdüren XX. Kongre SSCB tarihinde bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilecek niteliktedir. İç politika açısından en önemli gelişme “Stalin’den arındırma süreci” nin resmen başlatılmasıydı.
"Üçüncü Dünya Kavramı" neyi ifade etmektedir?
Soğuk Savaş yıllarında daha ziyade Batılı yazarlar, ABD liderliğindeki Batı Bloku’nu “Birinci Dünya”, SSCB önderliğindeki Doğu Bloku’nu “İkinci Dünya” ve bu ikisine de dâhil olmayan Bağlantısız ülkeleri de “Üçüncü Dünya” olarak nitelendirmişlerdir. Bu tabir aynı zamanda, sömürgeden kurtulmuş, az gelişmiş ülkeler için de kullanılmaktaydı.
Uluslararası ilişkilerde "Truva Atı" ne anlama gelir?
Kökenini Truva Savaşı sırasında, Yunanlıların Truva kentini ele geçirmek için Truvalılara hediye ettiği tahta attan alan bu tabir, uluslararası ilişkilerde bir ülkeyi, örgütü ya da birimi denetim altına almak için oraya dışarıdan yerleştirilen unsurlar için kullanılır.
"Kitlesel karşılık" stratejisinin amacı neydi?
1953 Ekim’inde Eisenhower Ulusal Güvenlik Konseyi’nin 162 sayılı Kararı’nı kabul etti(NSC 162). “Yeni Bakış” (New Look) adıyla anılan bu karar, çıkacak bir savaşta nükleer silahların da kullanılabileceği saptamasına dayanıyordu. Bu durumda taraflar hızlı bir silahlanma yarışına girişerek caydırıcılıklarını artırmaya çalıştılar. ABD “kitlesel karşılık” adı verilen bu stratejiyi Aralık 1954’te NATO stratejisi olarak kabul ettirdi. Bu strateji uyarınca NATO üyesi devletlere herhangi bir silahlı saldırıda bulunulursa buna verilecek karşılık, nükleer silahlar da dâhil bütün kuvvetlerin kullanılması yoluyla gerçekleştirilecekti.
Küba Bunalımı nasıl ortaya çıktı?
1 Ocak 1959’da Batista yönetimine son veren Küba Devrimi, SSCB’nin yardımı olmaksızın gerçekleşmişti. Fakat Amerika kıtasında, üstelik ABD’nin yanı başındaki yeni yönetim ayakta kalabilmek için yüzünü SSCB’ye çevirdi. SSCB, Küba’yı 10 Ocak’ta tanıdı. Nisan’da Küba sosyalist olduğunu açıkladı. 17 Nisan 1961’de ABD’nin Castro yönetimini devirmek için giriştiği “Domuzlar Körfezi” çıkarması başarısızlıkla sonuçlandı. Yine de ABD, Küba yönetimini devirmek için girişimlerinden vazgeçmedi. SSCB, 1962 Bahar’ından başlayarak Küba’da füze üsleri kurmaya başladı. Bunu saptayan ABD yönetimi ise çeşitli önlemler aldı. Gerilim son aşamasındayken 27 Ekim’de Hruşov, Kennedy’ye bir mektup yazarak Türkiye’deki füzelerin kaldırılması ve Küba’nın toprak bütünlüğü hakkında garanti verilmesi karşılığında Küba’daki füzeleri sökmeyi ve Türkiye’nin toprak bütünlüğü hakkında benzer garantiyi vermeyi önerdi. Kennedy, aynı tarihli yanıtında Türkiye’deki füzelerden söz etmeksizin, füzelerin sökülmesi hâlinde Küba’ya uygulanan ambargonun kaldırılacağı ve toprak bütünlüğüne garanti verileceğini belirtti. Hruşov, ertesi gün Küba’daki füze rampalarının söküleceğini bildiren mektubunu yazdı ve bunalım bir çatışmaya varmadan aşılmış oldu.