Siyaset Sosyolojisine Giriş
Platon'dan başlayarak siyaset felsefecilerinin değindiği temel konular nelerdir?
Toplumsal iş bölümü ve eşitsizlik, yönetici sınıflar, siyasal sistemler ve bu sistemlerin değişiminin altında yatan toplumsal nedenler Platon'dan başlayarak siyaset felsefecilerin değindiği konular olmuştur.
Siyaset Sosyolojisi bir bilim disiplini olarak nasıl tanımlanabilir?
Siyaset sosyolojisi siyasal ve toplumsal aktör, kurum, yapı ve davranışlar arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak ve açıklamak için siyaset bilimi ve sosyoloji disiplinlerinden faydalanan melez bir disiplindir. Siyasi
analizlere yeni bir boyut getiren siyaset sosyolojisi, siyaset ve toplum arasındaki karşılıklı bağımlılık ve etkileşim süreçlerine odaklanır. Siyasi partiler, çıkar grupları ve toplumsal hareketler gibi siyasi aktörlerin cinsiyet, sınıf ve ulus gibi toplumsal yapılar ile karşılıklı etkileşim içinde olduğunu ve birbirlerini şekillendirdiğini varsayar. iktidarın birey, örgütler, topluluklar ya da ülkeler düzeyinde dağılımını ve iktidar ve egemenlik ilişkilerinin toplumsal hayattaki işleyişi ile ilgilenmiştir.
Siyaset sosyolojisinin inceleme kapsamına giren unsurlar nelerdir?
Siyaset bilimince incelenen temel kurumlar yerel ve ulusal hükümetler, yargı, meclisler, bürokrasi ve kolluk kuvveti unsurları olan asker ve polistir. Sosyologlarca incelenen toplumsal alanlar ise kamusal alan, ekonomi ve özel alandır. Kamusal alanda bulunan dernekler, cemaatler, özel medya, eğitim ve sağlık kuruluşları, ekonomik alanda bulunan firmalar, işçi ve işveren birlikleri ve özel alanda bulunan aile ve cinsiyet ilişkileri toplumun genelini oluşturur. Siyaset sosyolojisi ise bu alanların kesişme kümesinde bulunan unsurları inceler. Bu unsurlar ise siyasi partiler, toplumsal sınıflar, meşruiyet, iktidar yapıları, toplumsal ve siyasal değişim, elitler, seçmen davranışları, siyasal kültür ve toplumsal cinsiyet ve hareketler olmuştur.
Harold Laswell, siyaset sosyolojisinin kapsamı konusunda hangi yaklaşımı benimsemiştir?
Bazı siyaset sosyologları iktidar ilişkilerinin olduğu her alanın siyaset sosyolojisi kapsamında incelenebileceğini iddia etmişlerdir. Bu yaklaşıma göre siyaset sosyolojisi iktidarın toplumsal temeli ile ilgilidir. Kişinin ya da grupların kendi tercihlerini başkalarına dayatması olarak tanımlanabilecek iktidar ise sadece devlete has bir nitelik değildir; aksine siyasal alan dışında kalan aile, okul ya da dernek gibi toplumsal gruplarda da mevcuttur. Dahası, siyaseti devlet ile kısıtlayan yaklaşım, devletin olmadığı toplumlarda siyaset olamayacağı anlamına gelir ki bu ampirik gerçekliğe uymayan bir iddiadır. Dolayısıyla iktidar ilişkilerini içeren her kurum, toplumsal grup ve alan siyaset sosyolojisinin inceleme alanına girer. Bu çerçevede Harold Laswell’e göre aileden toplumsal sınıflara dek bütün toplumsal gruplar incelenebilir çünkü bütün toplumsal gruplarda etkilenen, etkileyen ve bu aktörler arasındaki iktidar ilişkileri vardır. Bu yüzden siyaset sosyolojisi sadece devlet ve resmî iktidar ilişkilerini değil; cinsiyet, ırk gibi özel alanı ilgilendirdiği düşünülen her alanı incelemelidir.
Siyaset sosyolojisinin kapsamı konusunda farklı düşüncelerin doğmasının nedenleri nelerdir?
Siyaset sosyolojisinin kapsamı uluslararası siyasette ve sosyal bilimlerde yaşanan gelişmelerin etkisinde zamanla değişmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bağımsızlığını kazanan ülkelerde Batı tipi demokrasinin benimsenmemesi, bu ülkelerdeki siyasi kültür, modernleşme, rejim değişikliği ve uluslaşma süreçlerine dair ilgiyi arttırmıştır. Batı ülkelerindeki 1968 öğrenci hareketleri, kimlik temelli taleplerin yükselişi ve sosyal bilimlerde yaşanan metodoloji ve paradigma değişimleri, daha önceden ikincil planda tutulan kültür ve ideoloji konularının önem kazanmasını sağlamıştır. Sonuç olarak dünya siyasetindeki gelişmeler, sosyal bilimlerde yaşanan paradigmatik değişimler ve ülkelerin farklı öncelikleri siyaset sosyolojisinin kapsamı konusunda farklılıklara yol açmıştır.
Sosyolojinin bir bilim dalı olarak ortaya çıkmasını hazırlayan gelişmeler nelerdir?
Bireylerin toplumsal yaşamının, insan gruplarının ve toplumların bilimsel incelemesi şeklinde tanımlanabilecek sosyoloji bir bilim dalı olarak 19. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. Sosyolojinin bir disiplin olarak ortaya çıkmasının ardında sanayi devrimi ve Fransız devriminin Avrupa toplumlarında yarattığı altüst edici değişikliklere yönelik ilgi yatmaktadır. Öte yandan aydınlanma felsefesinin akla ve bilime duyduğu inanç ve pozitivist paradigmanın sosyal bilimlerde de uygulanması toplumun bilimsel olarak incelenmesini getirmiştir. Böylece, tarih, felsefe ve hukukla ilgili çalışmalardan açıkça farklılaşan, inceleme nesnesi olarak toplumu alan, özgün metodoloji ve kavramsal çerçeveye sahip bir bilim dalı olarak sosyoloji ortaya çıkmıştır.
Sosyoloji biliminin mucidi olarak kabul edilmekle birlikte sosyolojiye sosyal bilimlerden ayrı bir kimlik kazandıran düşünür kimdir? Savusu nedir?
Emile Durkheim olmuştur. Durkheim’e göre içerdiği bireylerin ilişkisinin toplamından oluşan, ancak onu aşan toplumsal olgular, bireyin üzerinde kuvvet uygulayan, onu sınırlayan yekpare bir yapıdır. Gözlemlenebilir toplumsal fenomenlerin altında yatan bu yapılar, bireylerce içselleştirilmiş ve bireyleri içeriden yönetmektedir. Bu şekliyle bireylerden özerkleşen toplumsal yapı, verili bir nesne olarak
kabul edilmiş, bu yaklaşım ise sosyolojinin siyaset, ekonomi ve psikoloji gibi diğer disiplinlerden farklı, toplumu açıklayıcı bir faktör olarak ele alan ve ana konusu toplumun bilimsel incelemesi olan bir disiplin hâline gelmiştir.
Yasaların bilge filozofların, peygamberin ya da saygın devlet adamlarının düşüncelerine dayandırılmaktan ziyade toplumun içsel özünü ifade ettiğini iddia eden, aynı zamanda siyaset ve sosyolojiyi birleştiren ilk siyaset sosyologlarından olan düşünür kimdir?
Fransız siyaset felsefecisi Montesquieu (1689-1755), Kanunların Ruhu Üzerine (1748) adlı eserinde siyaset, tarih ve toplumun bütüncül bir analizini yapmıştır. Yasaların bilge filozofların, peygamberin ya da saygın devlet adamlarının düşüncelerine dayandırılmaktan ziyade toplumun içsel özünü ifade ettiğini iddia eden Montesquieu toplumu karmaşık gözüken yüzeyin altında yatan davranış, kurum ve yasalardan oluşan
düzenli bir yapı olarak tanımlamaktadır. Kanunların toplumsal yapıyı yansıttığını iddia eden Montesquieu siyaset ve sosyolojiyi birleştiren ilk siyaset sosyologlarındandır.
Kurumsalcı siyaset biliminin temel ilgi alanı olan siyasi kurumlar, siyasi aktörler ve siyasi düşünceler nelerdir?
Kurumsalcı siyaset bilimin temel ilgi alanını hükümet, parlamento, bürokrasi, yerel ve merkezi yönetimler gibi formel siyasi kurumlar, seçim, yasama ve siyasa yapımı gibi formel siyasi süreçler, ulus-devlet ve siyasi partiler gibi siyasi aktörler ve bu aktör, kurum ve süreçleri şekillendiren siyasi düşünce ve ideolojiler oluşturmuştur.
Siyasi kurum ve süreçlerin toplumsal yapı ve süreçler tarafından belirlendiğini varsayan sosyoloji alt disiplini nedir?
Siyasetin Sosyolojisidir. Klasik siyaset sosyolojisi olarak da adlandırılan siyasetin sosyolojisi, 1850’lerden itibaren tıpkı din sosyolojisi ya da aile sosyolojisi gibi sosyoloji biliminin bir alt dalı olarak ele alınmıştır. Siyasetin sosyolojisi yaklaşımına göre sınıf ve statü gibi sosyolojik faktörler, hukuk, devlet ve siyasi partiler gibi siyasi değişkeleri belirleyen bağımsız değişkenlerdir. Bu anlamda siyasal kurumlar, ekonomik ve kültürel faktörlerce şekillendirilen ve değişim içindeki toplumsal düzenin bir parçası olarak kabul edilmiştir. Siyasetin sosyolojisi toplum ile başlar ve gücün kullanımı ve dağılımını belirleyen resmî kurumlardan ibaret olan devletin toplum tarafından nasıl etkilediğini inceler.
Siyaset sosyolojisini şekillendiren ve çalışmalarıyla siyaset sosyolojisindeki ana akımların ortaya çıkmasını sağlayan sosyologlar kimlerdir?
Siyaset sosyolojisini şekillendiren ve çalışmalarıyla siyaset sosyolojisindeki ana akımların ortaya çıkmasını sağlayan üç önemli sosyolog vardır. Bunlar; Karl Marks, Max Weber ve Emile Durkheim'dır.
Karl Marks'ın toplum anlayışı ve toplumsal örgütlenme hakkındaki düşüncesi nedir?
Marks toplumu, çıkarları uzlaşmayan sınıflar ile bu sınıflar arası iş bölümü ve özel mülkiyet üzerine kurulmuş bir yapı olarak kabul eder. Bu yapıyı ortaya çıkaran ve değişimini sağlayan unsur ise insanların düşünceleri ve inançları değil, ekonomiyle olan ilişkileridir. Marks’a göre toplumsal örgütlenmenin üç yönü bulunmaktadır: hayatımızı devam ettirebilmek için kullandığımız üretim araçları ve yöntemleri; bu üretim araçlarının sahipliği ile ilgili mülkiyet ve iş bölümü ilişkilerini kapsayan üretim ilişkileri
ve bu üretim ilişkilerinin ortaya çıkardığı hukuki ve siyasal üstyapıdır.
Marks’ın siyaset-toplum ilişkisinde ikinci planda tuttuğu üstyapı unsurlarını ön plana çıkarak siyasetin önem kazanmasını sağlayan Max Weber'i Karl Marks'tan ayıran düşünceleri nelerdir, karşılaştırınız?
Alman sosyolog Max Weber tıpkı Marks gibi siyaset ve toplum ilişkisinin bütüncül bir analizini getirmiştir. Ayrıca Marks’ın siyaset-toplum ilişkisinde ikinci planda tuttuğu üstyapı unsurlarını ön plana çıkarak siyasetin önem kazanmasını sağlayan isimdir. Siyaseti sadece topluma bağlı bir olgu olarak gören Marks’ın aksine Weber siyasetin toplumdan özerk olabileceğini ve iktidarın sadece üretim araçlarının sahipliği ile açıklanamayacağını iddia etmiştir. Marks gibi Weber de toplumsal sınıfların toplumsal tabakalaşmada önemli olduğunu kabul eder. Ancak toplumu sadece üretim araçlarına sahip olanlar ve olmayan sınıflar şeklinde ikiye ayıran Marks’ın aksine Weber, emek piyasasında benzer pozisyonu paylaşan insanların toplamından ibaret olan toplumsal sınıfların eylem için ortak temele sahip olmaması nedeniyle siyasi eylemde bulunamayacağını öne sürer. Marks’ın işçi sınıf homojen bir bütünken Weber işçi sınıfının beceri, eğitim ve yeteneğine göre alt gruplara ayrılabileceğini belirtir.
Max Weber'in demokrasi düşüncesi hangi teorinin gelişmesinde rol oynamıştır?
Modern toplumlarda yasal-ussal otoritenin egemen olduğunu iddia eden Weber, demokrasiyi bir elit yönetim biçimi olarak görmüş ve bu durumu modern toplumların karmaşıklaşmasının getirdiği rasyonelleşme ihtiyacı ile toplumun çoğunluğunun yönetim konusundaki ilgisizlik ve bilgisizliğine bağlamıştır. Bu iddia toplumların kaynakları kontrol eden elitler tarafından
yönetildiğini iddia eden seçkinci (elitist) teorinin gelişmesinde rol oynamıştır.
Emile Durkheim'e göre kaç tip toplumsal yapı vardır, nasıl açıklamıştır?
Toplumu organik bir bütün olarak kabul eden Durkheim, toplumsal yapıların toplumsal dayanışma, istikrar ve dengeye katkıda bulunduğunu iddia etmiştir. Durkheim’e göre üç tip toplumsal yapı vardır: nüfusun, bölgesel örgütlenmenin ve teknolojinin hacmi ve yoğunluğu gibi morfolojik yapı ile ilgili olgular; aile din, politik ve ekonomik gruplar gibi inançları ve pratikleri kapsayan toplumsal gruplar; ahlaki kavramları, dinsel dogmaları, politik ve ahlaki kuralları kapsayan kolektif temsillerdir.
Yapısal işlevselcilik adı verilen sosyal bilimler yaklaşımının savunusu nedir, kim tarafından geliştirilmiştir?
Durkheim’ın çalışmalarından esinlenen yapısal işlevselcilik teorisi toplumun birbirine bağlı aile, eğitim, ekonomi ve din gibi parçalardan oluştuğunu ve farklı işlevlere sahip bu parçaların birbirlerini ve toplumu etkilediğini öne süren sosyal bilimler yaklaşımıdır. ABD’li sosyolog Talcott Parsons tarafından geliştirilen yapısal işlevselci yaklaşıma göre toplumsal düzen her parçanın işlevini getirmesi ve bireylerin toplumsal düzenin
korunmasını sağlayan ortak değer ve davranışlara sahip olması sonucunda ortaya çıkar. Parsons’a göre toplum dört alt sistemden oluşmaktadır: ekonomik
sistem, siyasal sistem, toplumsal topluluk ve sosyokültürel sistem.
Sosyal bilimlerin sadece gözlemlenebilir ve ölçülebilir insan davranışlarıyla ilgilenmesi gerektiğini savunan pozitivist yaklaşım nedir?
Davranışçılıktır. Analiz düzeyi olarak bireyi ele alan davranışçılık akımı, oy verme davranışı gibi gözlemlenebilir, sayısallaştırılabilir ve ölçülebilir siyasal davranışlar ile ilgilenilmesi gerektiğini, bilimsel teknikler kullanılarak yapılan gözlemler sonucu elde edilen verilerin nicelleştirilmesini ve disiplinler arası bir yaklaşımın benimsenmesini savunmuştur. 1850’lerden 1900’lere kadar hukuk ve tarihin etkisiyle kurumsalcı yaklaşımı benimseyen siyaset
biliminde 1900’lerin başlarından itibaren kademeli olarak pozitivist metodolojiye dayalı davranışçı yaklaşım egemen olmuştur.
Durkheim ve Weber gibi sosyologların çalışmalarında bulunan modernleşme teorisine göre toplumlar hangi güçlerin etkisiyle değişmektedir?
Toplumlar ekonomik ve teknolojik güçlerin etkisiyle değişmektedir. Basit olandan daha karmaşık olana doğru evrimsel aşamalar şeklinde yaşanan toplumsal değişim sonucunda toplumlar daha karmaşık, heterojen ve farklılaşmış bir yapıya bürünmekte, kişiler bireyselleşmekte, ulus devletler siyaset sahnesine egemen olmakta, sanayi üretiminin payı artmakta ve kapitalist üretim tarzı egemen olmaktadır. Kapitalist mülkiyet ilişkileri, iş bölümü ve pazara dayalı dağıtım mekanizmalarıyla modern sanayi toplumu bu modernleşme sürecinde ortaya çıkan son aşamadır. Siyaset ise içinde bulunduğu toplumsal sistem ile etkileşim içinde her evrimsel aşamanın ihtiyaçlarına göre şekillenmektedir.
Duverger Kanunu nedir?
Duverger Kanununa göre seçmen davranışları sınıfsal değil siyasal faktörler tarafından şekillendirilir. Maurice Duverger, Siyasal Partiler adlı eserinde seçmen davranışının kurumsal bir faktör olan seçim sistemleri tarafından belirlendiğini iddia etmektedir. Duverger’e göre oy tabanının belirli seçim bölgesinde yoğunlaşmadığı durumlar haricinde seçmenler kazanma ihtimali olan partiye oy verme davranışı sergileyeceklerdir. Duverger Kanunu olarak bilinen bu teoriye göre en fazla oy alanın bütün sandalyeleri aldığı çoğunlukçu seçim sistemlerinde seçmenler oylarının boşa gitmemesi için kazanma ihtimali en yüksek ve kendi ideolojilerine en yakın partiye oy verecek, sandalyelerin oy oranına göre dağıldığı nispi seçim sistemlerinde ise oylar boşa gitmeyeceği için kendi ideolojisine en yakın partiye oy verecektir. Bu anlamda Duverger, siyasetin sosyolojisi yaklaşımından farklı olarak siyasal kurumların siyasi davranışlar ve toplumsal tercihler üzerinde etkili olduğunu iddia etmektedir.
Günümüz siyaset sosyolojisinin önemli isimlerinden olan Kate Nash'ın kültürel dönüşle ilgili olarak ortaya koyduğu beş ana tema nelerdir?
Kate Nash kültürel dönüşün beş ana temasının bulunduğunu belirtmektedir. İlk olarak kültürel dönemeç ile birlikte epistemoloji ve bilgi ve değerlerin altında yatan temelleri inceleyen yaklaşım yerini ontoloji ve bilgi ve gerçek iddialarının arkasında yatan yaşam formlarına bırakmıştır. Böylece değerler ve gerçekler sabit olgular yerine toplumsal olarak kurgulanan öğelere dönüşmüş ve siyaset sosyolojisinin ilgisi bu kurgulama sürecinin ardında yatan güç ilişkilerine kaymıştır. İkinci olarak kimlik ve çatışmaların inşasında kaynak olan anlamların belirsizliğine ve bu anlamların yaratılması sürecindeki bağlamın önemine vurgu yapılmış, böylece tarihsel determinist yaklaşımın sonu gelmiştir. Üçüncü olarak devlet, sınıf, kültür gibi olguların zaman ve mekân içinde değişen unsurlar olduğu kabul edilmeye başlanmıştır. Böylece modernleşmenin ya da üretim tarzının bir sonucu gibi gözüken ulus-devletin aslında bir toplumsal kurgu olduğu iddia edilmiştir. Devlet ya da kültürel kodlar gibi toplumun etrafında sabit bir şekilde organize olduğu kurumlar yoktur. Bunun yerine toplum yüz yüze etkileşim sonucunda ortaya çıkan çok parçalı ve yerel yapılar olarak kabul edilmiştir. Dördüncü olarak aydınlanma düşüncesinin egemen, özgür, rasyonel ve bilinçli insan anlayışı reddedilmiş, özne ve yapıların toplumsal olarak inşa edildiği ve kültür tarafından şekillendirildiği kabul edilmiştir. Beşinci ve son olarak, ilerleme ve rasyonalite gibi evrensel olarak geçerli gerçekler ve değerler bulunacağına dair büyük anlatılar reddedilmiş, değerlere karşı göreceli bir yaklaşım benimsenmiştir.