............. yılında ulusal çıkarların bütün sosyal sınıfların iş birliği ile sağlanabileceğine inanan ve İzmir İktisat Kongresi’nde İstanbul işçilerini temsil eden İstanbul Umum Amele Birliği kurulmuştur.
1923 yılında ulusal çıkarların bütün sosyal sınıfların iş birliği ile sağlanabileceğine inanan ve İzmir İktisat Kongresi’nde İstanbul işçilerini temsil eden İstanbul Umum Amele Birliği kurulmuştur. Cevap: D şıkkıdır.
Soru 2
Aşağıdakilerden hangisi Amele Teali Cemiyeti'nin kuruluş yılıdır?
Çözüm Açıklaması
1923 yılında ulusal çıkarların bütün sosyal sınıfların iş birliği ile sağlanabileceğine inanan ve İzmir İktisat Kongresi’nde İstanbul işçilerini temsil eden İstanbul Umum Amele Birliği kurulmuştur İstanbul Umum Amele Birliği, İzmir İktisat kongresi sonrası Türkiye Umum Amele Birliği’ne dönüşmüş, böylelikle cumhuriyetin ilanından iki gün önce ulusal düzeyde ilk üst örgüt oluşturulmuştur. Ancak bu örgüt uzun ömürlü olmamış, bir yıl sonra kapatılmıştır. 1924 yılında kapatılan Türkiye Umum Amele Birliği’nin yerine geçmek üzere 1924 yılında Amele Teali Cemiyeti kurulmuştur. Cevap: B şıkkıdır.
Soru 3
1936 yılında kabul edilen ............... sayılı İş Kanunu, Türkiye’nin ilk iş kanunudur.
1924 yılından itibaren hazırlanan çeşitli kanun tasarıları sonucunda 1936 yılında ilk iş kanunu olan 3008 sayılı İş Kanunu kabul edilmiş ve 1937 yılında yürürlüğe girmiştir. Cevap: C şıkkıdır.
Soru 4
................ yılında Cemiyetler Kanunu’nda yapılan değişiklikle birlikte, sınıf esasına göre cemiyet kurma yasağı kaldırılmıştır. Böylelikle sendikal örgütlenmenin önü açılmış ve sendika yasağı sisteminden sendika özgürlüğü sistemine geçilmiştir.
1946 yılında Cemiyetler Kanunu’nda yapılan değişiklikle birlikte, sınıf esasına göre cemiyet kurma yasağı kaldırılmıştır. Böylelikle sendikal örgütlenmenin önü açılmış ve sendika yasağı sisteminden sendika özgürlüğü sistemine geçilmiştir. Cevap: E şıkkıdır.
Soru 5
İlk kez grev ve lokavt konusunda yasakçı değil düzenleyici bir yol izleyen kanun aşağıdakilerden hangisidir?
Çözüm Açıklaması
275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ise ilk kez grev ve lokavt konusunda yasakçı değil düzenleyici bir yol izlemiştir. Böylece toplu iş uyuşmazlıklarının çözümünde yasakçı sistemden, karma sisteme geçilmiş; sendikacılığın örgütlenme ve toplu pazarlık ayakları, grev-lokavt ayağı ile birlikte tamamlanmıştır. Cevap: A şıkkıdır.
Soru 6
Türk-İş’ten ilk büyük kopma 1967 yılında ..................... 'in kurulması ile yaşanmıştır.
Türk-İş’ten ilk büyük kopma 1967 yılında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) kurulması ile yaşanmıştır. DİSK, Türk-İş’in mesleki fonksiyonları ağır basan pragmatik sendikacılık anlayışına ve partiler üstü politikasına bir tepki olarak kurulmuştur. Cevap: C şıkkıdır.
Soru 7
................. yılında Anayasa’nın 53. maddesine bir fıkra eklenerek kamu görevlilerine örgütlenme ve toplu görüşme hakkı tanınmıştır.
1995 yılında Anayasa’nın 53. maddesine bir fıkra eklenerek kamu görevlilerine örgütlenme ve toplu görüşme hakkı tanınmıştır. Ancak bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usulleri içeren Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu 2001 yılında çıkartılmıştır. Dolayısıyla 1995 yılından 2001 yılına kadar kurulan kamu görevlileri sendikaları, yasal bir düzenlemeden yoksun olarak faaliyet göstermiştir. Cevap: C şıkkıdır.
Soru 8
Türkiye’de grev ve lokavt ile ilgili aşağıda yazılanlardan hangisi yanlıştır?
Çözüm Açıklaması
Türkiye’de grev ve lokavt, uyuşmazlıkların çözümünde başvurulacak en son yoldur. Grev ve lokavt konusunda sınırsız bir özgürlük söz konusu değildir. Yasal grevler, yalnızca mesleki amaçlı ve toplu pazarlıklardaki uyuşmazlıklar sonucunda yapılabilmektedir. Bir başka ifadeyle Türkiye’de tek yasal grev türü, çıkar grevidir. Bu nedenle yasal grev hakkı, sadece toplu pazarlık yetkisine sahip olan sendikalara tanınmakta, bu yetkiye sahip olmayan sendikalar ve onların üyeleri ile sendikasız işçiler yasal grev hakkından yararlanamamaktadır. Ayrıca 6356 sayılı Kanun uyarınca grev yasağı kapsamındaki işlerde ve işyerlerinde çalışan işçiler de dikkate alındığında, yasal grev hakkından yalnızca çok küçük bir işçi grubunun yararlandığı görülmektedir. Ülkemizde yasal olan lokavt türü ise savunma lokavtıdır. Eş deyişle, işveren veya işveren sendikası, ancak işçi sendikası grev kararı aldıktan sonra lokavt kararı alabilmektedir. Cevap: D şıkkıdır.
Soru 9
Aşağıdakilerden hangisi sendikacılığı olumsuz yönde etkilememektedir?
Çözüm Açıklaması
Toplam istihdam içinde ücretsiz aile işçilerinin sayısının fazla olması, işsizlik oranının yüksekliği, son yıllarda artan köyden kente göç nedeniyle ücretlilerin sayısının artmasına karşın endüstrinin küçük işletmelerden oluşan yapısı ve kayıt dışı istihdam sendikacılığı olumsuz yönde etkilemektedir. Cevap: E şıkkıdır.
Soru 10
............. Kanunla, çerçeve sözleşmeler adıyla yeni bir toplu sözleşme türü de mevzuata girmiştir. Çerçeve sözleşme, Ekonomik ve Sosyal Konseyde temsil edilen işçi ve işveren konfederasyonlarına üye işçi ve işveren sendikaları arasında işkolu düzeyinde yapılan ve mesleki eğitim, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin düzenlemeleri içeren bir sözleşmedir.
6356 sayılı Kanunla, çerçeve sözleşmeler adıyla yeni bir toplu sözleşme türü de mevzuata girmiştir. Çerçeve sözleşme, Ekonomik ve Sosyal Konseyde temsil edilen işçi ve işveren konfederasyonlarına üye işçi ve işveren sendikaları arasında işkolu düzeyinde yapılan ve mesleki eğitim, iş sağlığı ve güvenliği, sosyal sorumluluk ve istihdam politikalarına ilişkin düzenlemeleri içeren bir sözleşmedir. Cevap: E şıkkıdır.
Soru 11
Türkiye’nin ilk iş kanunu aşağıdakilerden hangisidir?
Çözüm Açıklaması
1936 yılında kabul edilen 3008 sayılı İş Kanunu, Türkiye’nin ilk iş kanunudur.
Soru 12
I. 1995 yılında Anayasa’nın 53. maddesine bir fıkra eklenerek kamu görevlilerine örgütlenme ve toplu görüşme hakkı tanınmıştır.
II. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumla birlikte Anayasa’da kamu görevlileri sendikalarına toplu pazarlık hakkı tanınmıştı.
III. 1995 yılından 2001 yılına kadar kurulan kamu görevlileri sendikaları, yasal bir düzenleme ile faaliyet göstermiştir.
Kamu Görevlileri (Memur) Sendikacılığındaki Gelişmeler ile ilgili yukarıdakilerden hangileri doğrudur?
Çözüm Açıklaması
Kamu Görevlileri (Memur) Sendikacılığındaki Gelişmeler 1971 yılında Anayasa’da yapılan değişiklikten itibaren 1995 yılına kadar Türkiye’de kamu görevlilerinin sendikal hakları bulunmamaktaydı. 1995 yılında Anayasa’nın 53. maddesine bir fıkra eklenerek kamu görevlilerine örgütlenme ve toplu görüşme hakkı tanınmıştır. Ancak bu fıkranın uygulanmasına ilişkin usulleri içeren Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu 2001 yılında çıkartılmıştır. Dolayısıyla 1995 yılından 2001 yılına kadar kurulan kamu görevlileri sendikaları, yasal bir düzenlemeden yoksun olarak faaliyet göstermiştir. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu ile kamu görevlilerinin hizmet kolu esasına göre, Türkiye çapında faaliyette bulunmak üzere serbestçe sendika kurabilecekleri, kurulmuş sendikalara üye olabilecekleri ve idareyle amaçları doğrultusunda toplu görüşme yapabilecekleri hükme bağlanmıştır. 12 Eylül 2010 tarihinde referandum sonucunda gerçekleşen Anayasa değişikliğine kadar kamu görevlileri idareyle amaçları doğrultusunda yalnızca toplu görüşme yapma hakkına sahipken referandumla birlikte toplu pazarlık hakkına kavuşmuşlardır. Anayasa’daki bu değişikliğe paralel bir şekilde 4688 sayılı Kanun’da 04.04.2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6289 sayılı Kanun’la değişiklik yapılmış, kanunun adı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu olarak değiştirilmiş ve kamu görevlilerine toplu pazarlık hakkı verilmiştir. Türkiye’de kamu görevlilerinin örgütlenme ve toplu pazarlık düzenini Şekil 7.1. yardımı ile açıklamak mümkündür.
Soru 13
Türkiye’de İşçi ve Kamu görevlileri Konfederasyonları ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
Çözüm Açıklaması
Türkiye’de sendika özgürlüğünün doğal bir sonucu olarak sendika çokluğu görülmekte ve sendikalar arasındaki siyasi ve ideolojik görüş farklılığı nedeniyle birden fazla işçi ve memur konfederasyonu faaliyet göstermektedir. 2018 yılı itibarıyla Türkiye’de dört konfederasyonu (Türk-İş, DİSK, Hak-İş ,Birlik-İş ve Tüm-İş) ve dokuz memur konfederasyonu (KESK, Türkiye Kamu-Sen, Memur-Sen, BASK, Hak-Sen, Birleşik Kamu-İş, Çalışan-Sen, Tüm Memur-Sen ve Anadolu-Sen) faaliyet göstermektedir. Aşağıda en fazla üyeye sahip olan üç işçi konfederasyonu (Türk-İş, DİSK ve Hak-İş) ve üç memur konfederasyonu (KESK, Türkiye KamuSen ve Memur-Sen) hakkında kısa bilgiler verilecektir (Uçkan, 2002, ss.87-119; Mahiroğulları, 2011, ss.244-246; Uçkan, 2013, ss.109-125). • Türk-İş (1952). Türkiye’deki en eski ve en fazla üyeye sahip olan işçi konfederasyonudur (Tablo 7.5). ITUC ve ETUC’a üye olan Türk-İş, Temmuz 2018 itibarıyla yaklaşık 950.000 sendikalı işçiyi temsil etmektedir. Türk-İş’e bağlı sendikaların hepsi toplu pazarlık yetkisini elde edecek güce sahip bulunmaktadır. Türk-İş ana tüzüğünde 1973 yılında yapılan 9. Genel Kurula kadar yer alan kuruluş ve gelişme dönemlerinde benimsediği partiler üstü politika ilkesine ve hâlen yer almakta olan partilere karşı bağımsızlık ilkesine rağmen birkaç istisnai durum (özellikle darbe sonrası kurulan ANAP hükûmetine karşı takındığı tutum ve 1987 genel seçimlerinde ANAP’a oy verilmemesi için başlattığı kampanya) dışında kurulduğu yıldan bu yana iktidarla iyi geçinme politikası yürüten bir konfederasyondur. 1971 yılında tabandan gelen sosyal demokrat hareket, Türk-İş’in bu politikasına bir tepki olarak ortaya çıkmışsa da bu hareket üst yönetim tarafından bastırılmıştır. İzlediği bu politika ile Türk-İş, 12 Eylül 1980 askerî darbesinde faaliyeti durdurulmayan ve kapatılmayan tek işçi konfederasyonu olmuştur. Türkİş izlediği iktidarla iyi geçinme politikası sonucunda ağırlıklı olarak kamu sektöründeki işçileri örgütlemiştir. • DİSK (1967). DİSK, programı Marksist bir çizgide olan Türkiye İşçi Partisi (TİP) ile dolaylı da olsa bir iş birliği sonucunda kurulmuştur. Türkİş’in izlediği pragmatik ve partiler-üstü politika ilkesine bir tepki olarak Türk-İş’ten kopan sendikalar tarafından kurulan DİSK, demokratik kitle ve sınıf sendikacılığını benimsemiştir. ITUC ve ETUC’a üye olan DİSK, Temmuz 2018 itibarıyla yaklaşık 160.000 sendikalı işçiyi temsil etmektedir. İşçilerin kendi partileri içinde görev almalarını, kendi partilerinin iktidara gelmesi için mücadele vermelerini savunan DİSK, işçi sınıfının ekonomik mücadelesinin yanında siyasal ve ideolojik açıdan da mücadele etmesine inanmaktadır. Nitekim DİSK, 1971 yılında TİP’in kapatılmasına kadar TİP’i desteklemiş, sonrasında ise 1980 yılına kadar seçimlerde CHP’yi desteklemiştir. Dolayısıyla özellikle 1980 öncesi dönemde DİSK’in siyasi kimliği sendikal kimliğinin önünde yer almıştır. 12 Eylül 1980 askerî darbesi ile birlikte DİSK’in öncelikle faaliyetleri durdurulmuş, sonrasında da kapatılmıştır. 1991 yılında Türk Ceza Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle birlikte DİSK 1992 yılında tekrar faaliyete geçmiştir. Ancak 5 176 Sendikacılık 12 yıl boyunca kapalı kalan DİSK, önemli bir güç kaybına uğramıştır. Günümüzde ise DİSK siyasi yelpazenin solunda yer almaya devam etmekle birlikte tek bir siyasi partiye angaje olmuş değildir. DİSK özellikle özel sektörde faaliyet gösteren işyerlerinde örgütlenmektedir. • Hak-İş (1976). İslami akımların ve partilerin işçi hareketi içindeki uzantısı olarak kurulmuştur. Millî Selamet Partisi (MSP) önderliğinde kurulan Hak-İş, 1980 yılına kadar özellikle MSP’nin etkili olduğu bakanlıklara bağlı kamu kuruluşlarında örgütlenerek güç kazanmıştır. ITUC ve ETUC’a üye olan Hak-İş, Temmuz 2018 itibarıyla yaklaşık 650.000 sendikalı işçiyi temsil etmektedir. Hak-İş sınıf sendikacılığını reddederek işçi ve işveren arasında denge sağlamaya ve iş birliğini geliştirmeye yönelik bir sendikacılık anlayışını benimsemiştir. Eş deyişle Hak-İş, salt ücret ve sınıf sendikacılığı yerine, menfaat paralelliğine dayanan dayanışmacı ve işbirlikçi bir sendikacılık anlayışını öngörmektedir. 1980 öncesi dönemde dar bir İslami sendikacılık anlayışını benimseyen Hak-İş, 1980 sonrası dönemde de radikal olmamakla birlikte muhafazakâr siyasi kimliğini korumaya devam etmektedir. 1980 sonrasında bir dönem Anavatan Partisi (ANAP) ile ve Refah Partisi (RP) ile yakın ilişkiler kuran Hak-İş’in günümüzde de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile yakın bir ilişki içinde bulunmaktadır. Hak-İş, ağırlıklı olarak kamu sektöründe örgütlü bulunmaktadır.
Soru 14
Bir işyerini kapsayan toplu iş sözleşmesine ne denilmektedir?
Çözüm Açıklaması
6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na göre bir toplu iş sözleşmesi bir işkolunda bir ya da birden fazla işyerini kapsayabilmektedir. Bir işyerini kapsayan toplu iş sözleşmesine işyeri toplu iş sözleşmesi denirken; aynı işverenin aynı işkolunda faaliyet gösteren işyerleri için yapılan toplu iş sözleşmesine işletme toplu iş sözleşmesi denmektedir.
Soru 15
Toplu iş sözleşmesi ve toplu iş uyuşmazlıklarının çözümü ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
Çözüm Açıklaması
Türkiye’de toplu iş sözleşmeleri genellikle iki yıl süreyle yapılmaktadır. Türkiye’de yaklaşık 1 milyon işçi toplu iş sözleşmesinden yararlanmaktadır.
Kamu sektöründe imzalanan toplu iş sözleşmeleri, özel sektördeki toplu pazarlık görüşmelerine örnek oluşturmaktadır.
Türkiye’de sendikalar toplu görüşmelerde ücret pazarlığını merkez alan politikalar uygulamaktadır.
Türkiye’de toplu iş uyuşmazlıklarının çözümünde karma sistem görülmektedir.
Toplu çıkar uyuşmazlıklarında anlaşmazlık, öncelikle arabuluculuk vasıtasıyla çözümlenmeye çalışılmaktadır. Türkiye’de zorunlu tahkim kurumu, Yüksek Hakem Kurulu’dur.
Soru 16
Türkiye'deki sendikaların sorunları ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
Çözüm Açıklaması
Sendikalar, ağırlıklı olarak kamu sektöründe örgütlü bulunmaktadır. Ancak 1980’li yıllardan itibaren özelleştirmelerin hız kazanmasıyla birlikte sendikalar önemli bir üye kaybına uğramaya başlamıştır. Kamu sektöründe örgütlenmek, özel sektörde örgütlenmeye göre görece olarak daha kolaydır. Ancak sendikalar bu kolay ve güvenli örgütlenme alanlarını kaybederken özel sektörde de eski ve güçlü bir örgütlenme deneyimi ve birikimine sahip olmadıkları için yeni üye kazanmak konusunda zorlu bir mücadele vermektedirler. • Sendikalar, emekten yana bir toplumsal hareketin parçası olmak yerine, üyelerinin çıkarlarına yönelik politikalar üretmekten öteye geçemeyen çıkar örgütleri olarak kalmışlardır. Bir başka deyişle sendikacılık, bir hareket olma özelliğini kazanamamış; salt örgütlenme düzeyinde kalmıştır. • Sendikalar, siyasal bilinci yetersiz ve siyasal görüşleri siyasi partiler arasında dağılmış bulunan bir işçi tabanına dayalı olduğu için, kendi aralarında da bölünmüşlerdir. Bir başka ifadeyle Avrupa ülkelerinde sendikalar siyaseti etkilerken, Türkiye’de siyaset sendikaları etkilemekte; siyasi alandaki parçalanmışlık sendikal yapıda da bölünmelere neden olmaktadır. Bu bölünmüş yapı ise sendikal gücün azalmasına neden olmaktadır.
Türkiye’de kamu sektörü sendikacılığın lokomotifi durumundadır. Ancak özelleştirmelerle birlikte sendikalar, kamu sektöründeki sağlam ve güvenli zeminlerini kaybetmektedir.
Soru 17
I. Sendikacılıktan söz edebilmek için öncelikle işçi sınıfını ortaya çıkaracak güçlü ve yaygın bir sanayileşmenin olması gerekmektedir.
II. Demokrasi ve sendikacılık arasında birbirini besleyen iki yönlü bir ilişki bulunmaktadır.
III. Türkiye’de işçiler arasında güçlü bir sınıf bilinci oluşmamış ve sendikal haklar, güçlü bir sınıf mücadelesi sonucu elde edilmiştir.
Türkiye'de sendikacılığın temel özellikleri ile yukarıdakilerden hangileri doğrudur?
Çözüm Açıklaması
Sanayileşmede ve sendikal harekette gecikmenin yaşanması. Sendikacılıktan söz edebilmek için öncelikle işçi sınıfını ortaya çıkaracak güçlü ve yaygın bir sanayileşmenin olması gerekmektedir. Eş deyişle örgütlenmenin olmazsa olmaz koşullarından birisi nicel açıdan belirli bir varlık ve süreklilik kazanmış sanayi işçiliğidir.
Demokratikleşme süreci içinde sendikaların yer almaması. Demokrasi ve sendikacılık arasında birbirini besleyen iki yönlü bir ilişki bulunmaktadır. Sendikaların gelişip serbestçe faaliyette bulunabilmesi için demokratik bir sistemin olması gerektiği gibi sendikaların olmadığı bir demokrasiyi de düşünmek mümkün değildir. Özellikle Avrupa ülkelerinde demokratik hakların elde edilme mücadelesinde en ön saflarda her zaman işçiler yer almıştır ve sendikalar, demokrasinin âdeta koruyucusu durumundadır. Bir başka deyişle, Avrupa ülkelerinde demokrasinin doğuşunun arkasında işçi hareketinin ve işçi hareketine dayalı siyasal mücadelenin yer aldığını söylemek mümkündür.
Sendikal hakların sınıf mücadelesi ile elde edilmemesi ve sendikal hareket üzerinde güçlü bir devlet etkisinin varlığı. Yukarıda bahsedilen faktörlerin de etkisiyle Türkiye’de işçiler arasında güçlü bir sınıf bilinci oluşmamış ve sendikal haklar, Avrupa ülkelerinin aksine, güçlü bir sınıf mücadelesi sonucu elde edilmemiş; paternalist (koruyucu) devlet anlayışının bir sonucu olarak devlet tarafından verilmiş ve her dönem kontrol altında tutulmuştur. Bir başka ifadeyle Türkiye’de çalışma hukuku ve sendikal haklar sosyal ve sınıfsal dinamiklerin ürünü olarak değil, devletçilik anlayışının bir sonucu olarak devletin takdiri ile gelişmiştir.
Soru 18
I. Ulusal çıkarların bütün sosyal sınıfların iş birliği ile sağlanabileceğine inanan ve İzmir İktisat Kongresi’nde İstanbul işçilerini temsil eden İstanbul Umum Amele Birliği kurulmuştur.
II. Devletin endüstri ilişkileri sistemindeki rolünün artması, tüm işçileri kapsayacak genel bir iş kanunu gereksinimini ortaya çıkarmıştır.
III. Modern anlamda bir işçi sınıfının oluşum sürecinde ilk adımlar atılmıştır.
Yukarıda özellikleri verilen durumlar/olaylar sendikacılığın tarihsel gelişiminde hangi dönemlere aittir?
Çözüm Açıklaması
1923 yılında ulusal çıkarların bütün sosyal sınıfların iş birliği ile sağlanabileceğine inanan ve İzmir İktisat Kongresi’nde İstanbul işçilerini temsil eden İstanbul Umum Amele Birliği kurulmuştur İstanbul Umum Amele Birliği, İzmir İktisat kongresi sonrası Türkiye Umum Amele Birliği’ne dönüşmüş, böylelikle cumhuriyetin ilanından iki gün önce ulusal düzeyde ilk üst örgüt oluşturulmuştur. Devlet bu dönemde hem ekonomik hayatı düzenleyen bir güç olarak hem de işveren olarak önem kazanmıştır. Bir başka ifadeyle, devletin yalnızca kamu müdahalesinin bir aracı değil, aynı zamanda en büyük işverenlerden biri hâline gelmesi ile birlikte, endüstri ilişkileri sisteminin üç aktöründen ikisini devlet oluşturmuştur. Devletin endüstri ilişkileri sistemindeki rolünün artması, tüm işçileri kapsayacak genel bir iş kanunu gereksinimini ortaya çıkarmıştır. 1924 yılından itibaren hazırlanan çeşitli kanun tasarıları sonucunda 1936 yılında ilk iş kanunu olan 3008 sayılı İş Kanunu kabul edilmiş ve 1937 yılında yürürlüğe girmiş; 1945 yılında Çalışma Bakanlığı ve İşçi Sigortaları Kurumu ile 1946 yılında İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun kurulmasıyla da gerçek anlamda işlerlik kazanmıştır. 30 yıl yürürlükte kalan 3008 sayılı Kanun, o tarihe kadar ülkemizde ilk kez sistematik olarak ele alınan ve zamanın koşullarına göre bazı ileri standartlar getiren bir iş kanunudur. Ancak kanun, fikir işçilerini, başta tarım olmak üzere bazı faaliyet alanlarını ve 10 işçiden daha az işçi çalıştıran işyerlerini kapsamı dışında tutarak sınırlı bir işçi grubu için düzenlemeler getirmiştir. Kanun, bireysel iş ilişkilerinin yanı sıra toplu iş ilişkilerine ilişkin bazı düzenlemeler de getirerek emek ve sermaye arasındaki mücadele imkânlarını ortadan kaldırmıştır. Kanun, sendikalardan hiç bahsetmezken; grev ve lokavtı açıkça yasaklayarak, bu yasağa uymayanlara cezai ve hukuki müeyyideler getirmiştir.
Soru 19
1947 yılında kabul edilen 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur?
Çözüm Açıklaması
Türkiye’nin ilk sendikalar kanunu, 1947 yılında kabul edilen 5018 sayılı İşçi ve İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun’dur.5018 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra örgütlenme büyük ilgi görmemiş; işçiler sendika kurmaktan ve sendikaya üye olmaktan çekinmişlerdir. Bu çekingenlik, büyük ölçüde 1946 yılında Cemiyetler Kanunu’nda yapılan değişikliktensonra kurulan sendikaların, sol partilerle yakın ilişki kurmaları nedeniyle kapatılmaları ve birçok sendikacının tutuklanmasından kaynaklanmıştır. Ancak bu çekingenliğin ortadan kalkmasından sonra, sendika sayısında hızlı bir artış yaşanmaya başlamıştır (Tokol, 1997, s.66). Dönem boyunca sendikal örgütlenmede bölünmüşlük yaşanmış; sendika sayısındaki artış oranının sendikalaşma oranından yüksek olmasının da etkisiyle az sayıda üyeye sahip ve birbirine rakip çok sayıda zayıf sendika faaliyet göstermiştir. Ayrıca 5018 sayılı Kanun, 3008 sayılı Kanun gibi yalnızca beden işçilerini kapsamış, fikir işçilerine sendikal hakları tanımamıştır.
Soru 20
I. DİSK’te olduğu gibi kitle ve sınıf sendikacılığı anlayışına sahiptir.
II. Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) ve Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) gibi siyasi yelpazenin solunda yer alan çeşitli siyasi partilerle ilişkileri bulunmaktadır.
III. ITUC ve ETUC’a üye olmakla birlikte tüm çalışanların ve örgütlerinin siyaset yapma hakkını ve siyasal örgütlenme özgürlüğünü savunmaktadır.
Yukarıda özellikleri verilen sendikal birlik aşağıdakilerden hangisidir?
Çözüm Açıklaması
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu - KESK (1995). DİSK’te olduğu gibi KESK de kitle ve sınıf sendikacılığı anlayışına sahiptir. KESK, tüm çalışanların ve örgütlerinin siyaset yapma hakkını ve siyasal örgütlenme özgürlüğünü savunmakla birlikte; siyasi parti, kurum ve kuruluşlardan örgütsel olarak bağımsızdır. KESK’in Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) ve Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) gibi siyasi yelpazenin solunda yer alan çeşitli siyasi partilerle ilişkileri bulunmaktadır. ITUC ve ETUC’a üye olan KESK, yıllar itibarıyla güç kaybetmiştir; Temmuz 2018 itibarıyla toplam 11 sendika ve 146.287 sendikalı memuru temsil etmektedir.