Yazım
Yazım nedir?
Yazım konuşmanın belli bir alfabe ile yazıya
geçirilmesidir. Ne var ki alfabe konuşma seslerinin çeşitlerini, söyleyişteki farklılıkları tam olarak
yansıtmaktan uzaktır. Ayrıca söyleyişte zamanla
meydana gelen değişmelere ayak uyduramaz; çünkü belli ortak kalıplara, kabul edilmiş esaslara bağlı
kalmak zorundadır. Bu da bir dilin yazımının gelenekleşmesi sonucunu doğurur. Bununla birlikte
geleneğe bağlı bir uygulama sürerken söyleyişte
ortaklaşa kullanılma değeri kazanan değişmeler yer
yer yazılışa da yansıtılır ve yazım da böylece kendi
içinde değişmelere uğrar.
Osmanlı Türkçesi yazımı hangi esaslara dayanır?
Osmanlı Türkçesi yazımı üç esasa dayanır: 1.
Arapça ve Farsçadan alınmış kelimelerin yazılışlarının korunma;, 2. Türkçe kelimelerin yazılışında
-özel amaçlı birkaç harf dışında- bu iki Doğu diline
özgü ünsüz harflerine yer verilmemesi; 3. Üç dilin
ünlülerinin gösterilmesinde belli sayıda harf ve işaretin ortaklaşa kullanılması.
Ana harflerin değiştirilmesi yoluyla yapılan değişiklik uygulaması yanında bir de yalnızca biçimle ilgili,
ama yazımda kural değeri kazanmış değiştirmelerden söz edilebilir. Bunların başlıcaları nelerdir?
a. Arapça’da kimi kelimelerin sonunda üstünlü okunan bir ünsüz harfinden sonraki ی ye uzunluk içindir. Buna “kısaltılmış elif” anlamında elif-i maksûre dendiğini daha önce görmüştük. ـَ üstün bu ی ye ile birlikte â okunur. Bunlar ا elif ile yazılmıştır:
فتوی ,dava دعوا yerine دعوی ,mana معنا yerine معنی yerine فتوا fetva, مصطفی yerine مصطفا Mustafa gibi.
b. Arapça’da yalın kelimelerin sonlarındaki ünsüz harfler un katılarak okunur: kitâbun “kitap”, bâbun “kapı” gibi. Buna tenvinli okuma denilir. Türkçe söyleyişte bu tenvinler düşürülmüştür:kitâb (kitap), bâb “kapı” gibi. Aslında halk Arapçası’nda da böyledir.
c. Tenvin işaretlerinden biri olan ve iki üstün denilen ـً an yazıda ء hemze, ة yuvarlak te ve ى ye dışındaki yerlerde ا elif üstüne konulur. Arapça’da tek başlarına zarf olarak kullanılan zaman ve yer gösteren isimler bu iki üstün ile yazılır ve okunur. Bunların çoğu dilimize alınmış olup bu yazılış ve okunuş özelliklerini korumuşlardır: اخرياً ahîren “en son, biraz önce”, بعضاً bazen, نظراً
nazaran, نسبةً nisbeten, موقةً muvakkaten gibi. Bununla birlikte yazıda bu tenvin işaretinin kullanılmaması yaygın bir uygulama olmuş, bu yüzden de tenvinsiz kalan elifler bir uzunluk işleyişi kazanmıştır: اوال evvelâ, دائما daimâ gibi. Hemen hepsi zarf olarak kullanılmış olan bu kelimelerden bazıları şunlardır: عجبا acabâ, اصال aslâ, فرضا farazâ “tutalım ki”, غالبا gâlibâ, حاال hâlâ, حمضا mahzâ “ancak, yalnız, salt”, مقدما mukaddemâ “bundan önce”, مطلقا mutlakâ, واقعا vakıâ “gerçekte”. Bu okuyuş biçimi yüzünden tenvinli yuvarlak te’ler de elifle yazılmış ve Türkçe’ye özgü bir yazılış ortaya çıkmıştır: صورةً sûreten yerine صورتا suretâ, عادةً âdeten yerine عادتا âdetâ gibi.
d. Hemze’nin yazılışı tek ve birden çok heceli kelimelerde bulunduğu yere ve ünlüsüne göre çeşitlilik gösterir:
• Kapalı tek heceli kelimede, hareke üstün ise, kürsü görevindeki elif üzerine konur: يأس ye‘s “üzüntü” بأس “, be‘s “sıkıntı; zarar,
sakınca”, رأس re‘s “baş”, رأى re‘y “görüş, düşünce” gibi. Yazıda bunlar gösterilmiştir.
• Kapalı tek heceli kelimede hareke esre ise bitişen ve bitişmeyen harften sonra kürsüsü bir diştir: بئر bi‘r “kuyu”, ذئب zi‘b “kurt, kurtçuk” gibi. Bunlar da yazıda korunur.
• Kapalı tek heceli kelimede hareke ötrü ise kürsüsü و vav’dır: بؤس bü‘s “yoksulluktan ötürü büyük sıkıntı içinde olmak”, شؤم şü‘m“uğursuzluk, şomluk”. Yazıda bunlar da korunmuştur.
• Çift ünsüzle biten tek heceli kelimede hece harekesi ne olursa olsun son ses olarak Arapça’da bağımsız yazılır:
شئ şey‘, جزء cüz‘ gibi. Türk yazımında ise bu hemzeler söyleyişe uyularak düşürülür.
• İkinci ve sonraki hecelerin başında, tıpkı kelime başında olduğu gibi, bir ünlü ses olarak okunur, yazıda düşürülmez: متأثر müteessir gibi. Ancak kendisinden önce bir uzunluk elifi (yani â) bulunuyorsa ve kendi harekesi esre (yani i) ise, konmaz; o zaman da esreli okunduğunu göstermek üzere kürsüsü altına konmuş bulunan ي , â ile i arasına girmiş bir y gibi okunur: دائره dâire yerine دايره dâyire gibi. Hemzenin okunuşta bu tür değerlendirilişi daha önceki dönemden başlar ve Osmanlı Türkçesi döneminde de sürer. Bu, aslında Türkçe’nin ses düzeniyle ilgili bir değişikliğin yazıya yansıtılmasından başka bir şey değildir. Verilen örneğin daha ileri bir halklılaştırmayla bugün ağızlarda deyre olarak yaşıyor olması bu y’nin uzak geçmişteki
varlığının izidir.
• Hemze Osmanlı yazısında ayrıca uzunluk elifleri (â) önünde de düşürülür: حكما yerine حكماء ,ulemâ علما yerine علماء hükemâ, بناء yerine بنا binâ, وفاء yerine وفا vefâ gibi.
• Bu ünsüz harfi kelime başında yeni bir uygulama olmak üzere bir diş üzerine konularak da yazılmış, bununla ü ve ö ünlüleri u ve o’dan ayrılmak istenmiştir: ئورتو örtü, ئوست üst gibi. Buna benzer yeni bir uygulama da Türkçe kelimelerde kelime başındaki elif üzerine hemze konmasıdır: أت et gibi. Her iki uygulama da yaygınlık kazanamamıştır.
• Hemze birkaç Türkçe kelimede eriyen ğ ve v ünsüzleri yerinde kalan yuvarlak hece ünlüsünü yazmakta da kullanılmıştır:
صوغوق soğuk yerine صوئوق souk, طاووق tavuk yerine طائوق tauk gibi.
Arapça ve Farsça kelimelerde kelimelerin ana harflerinin değiştirilmesi ile yapılan değişiklikler nelerdir?
Arapça Kelimelerde:
a. Yazıda benimsenmiş olanlar sayıca azdır ve başlıcaları şunlardır:
بيات yerine بايت ,sokak سوقاق / سقاق yerine زقاق ,zıkırmı قريمزی yerine قرمزی ,sofra صفره yerine سفره bayat, خليفه yerine قلفه kalfa, استار yerine اصطر astar, غربال ,küre كوره yerine كره ,usul اوصول yerine اصول gırbâl yerine قلبور kalbur.
b. Belli metinlerde kalmış olanlar ya Evliya Çelebi’nin yaptığı gibi bir amaç uğruna bilerek yapılmış değiştirmelerdir, ya da birçok yazarın söyleyişi yazılışa yansıtabilmek arayışının sonuçlarıdır. Bu gibi örnekleri veren metin yazarlarının doğru yazılışı bilmemeleri çoğu kez söz konusu değildir: هول yerine حول havl (can havliyle), زره yerine زرخ zırh, حالل yerine هالل helâl, خالل yerine هالل hilâl “diş temizlemeye yarayan fildişi çubuk”, حكايه yerine هكايه hikâye, حلم yerine هلم lehim (lehim), حدت yerine هدت hiddet, ساحل yerine ساهل sahil, جثه yerine جسه cüsse, اثبات yerine اسباط ispat, اثر yerine اسر eser, سقا yerine صقا saka, مسات yerine صومات somat, ,tastîr تصطري yerine تسطري ,ustura اوصطره yerine اسرته ,maşad مشاد yerine مشهد ,muzaffer مضفر yerine مظفر حاضر yerine حاظر hazır, نزاهت yerine نضاحت nezahat, زنبق yerine زانباق zambak, ذخريه yerine زخريه zahire, غرض yerine غرز garez, ابدال yerine عبدال abdal, طرف ,ablak آبالق yerine ابلق ,Kâbe كابه yerine كعبه yerine طراف taraf, افاده yerine ايفاده ifade, دور yerine كورسی yerine كرسی ,valide واليده yerine والده ,devir دوير تعيني ,zemin زمن yerine زمني ,ayin آين yerine آيني ,kürsü yerine تعني tayin, متيز yerine متز temiz, طوفان yerine yerine خذمت ,haram خرام yerine حرام ,tufan طفان ظرب yerine ضرب ,ahır آخر yerine آخور ,hizmet خزمت ماشرابه yerine مشربه ,sarnıç صارنيج yerine صهريج ,zarb maşraba, مغاره yerine مغارا mağara.
Farsça Kelimelerde:
Dilde geniş kullanım alanı bulmuş kimi Farsça kelimelerin yazılışlarında da değişiklikler yapılmış, bunlardan da yazımda benimsenenler olmuştur: چارطاق ,çadır چادير yerine چادر ,put پوت yerine بت دستكاه ,imrahor امراخور yerine امري آخور ,beygir بيكري neyeri باركري ,gürz كورز yerine كرز ,çardak چارداق yerine كاركري ,perdah پرداه yerine پرداخت ,dezgâh دزكاه yerine yerine كاكري kâgir (hattâ: كاغر kağır), چاريك yerine yerine سكبان ,reçel رچل yerine ريچال ,çirkef چركف rineye چركاب ,çapraz چاپراز yerine چپ وراست ,çeyrek چريك
سيمن seymen, سايسخانه yerine سكسنه seysene, كاريز yerine كريز keriz, خركله yerine هركله hergele, دردی yerine طورطی tortu, سرنا yerine ظورنا zurna, پراكنده yerine .gibi parekanda پاره كانده
Çoğu bugün de kullanılmakta olan yukarıdaki
Arapça ve Farsça asıllı kelimelerin hepsi söylenişlerindeki bir ya da birden çok değişikliği aksettirmek amacıyla öyle yazılmışlardır. Söylenişteki bu
halklılaşmanın tarihi çok eskidir ve konuşma diline
indiği ölçüde hemen hemen bütün alıntı kelimelere bu Türkçe seslendirme uygulanmıştır. Mesele,
süreç içinde bu değişmelerin ortak yazıma yansıtılamamasıdır.
Kelime köklerinde ünlülerin yazılışı için yaygın ve gelenekleşmiş hangi uygulamalardan söz edilebilir?
a. Tek heceli kelime köklerinde ön sesteki bütün ünlüler harfle gösterilmiştir. Bunun klasik yazımımızda bir kural olduğu söylenebilir:
اون ,öc اوج ,ok اوق ,il ايل ,ır اير ,el ال ,ek اك ,ak آق
un, اون ün.
b. Tek heceli kelimelerde, iç seste e dışındaki
bütün ünlüler harfle gösterilmiştir:
,kul قول ,göz كوز ,yol يول ,dil ديل ,kır قري ,dal دال
كول kül; ama: تك tek, يل yel, بل bel
c. İki ve üç heceli köklerde de hece ünlülerinin
her biri çoklukla harfle gösterilmiştir:
ايكی ,köprü كوپری ,böğür بوكور ,kulak قوالق ,ayak آياق
,ayı آيی/ آيو ,elli اللی ,otuz اوتوز ,dokuz طوقوز ,altı آلتی ,iki
آرايهجق ,tilki ديلكی / ديلكو ,kaplan قاپالن ,arslan ارسالن
arayacak gibi. Bu kuralın istisnası olmak üzere ilk ya da ikinci
hece ünlüsü için harf kullanılmadığı da olmuştur:
جباناق bacanak, قنات kanat, يدی yedi, كوكس göğüs, باغر bağır, بوين boyun, صرتالن sırtlan gibi.
d. Kimi tek ve iki hecelilerde ünlüler için harf
kullanılmamıştır. Bunlar zamirler, sayı adları gibi
çok kullanılan kelimelerdir:
آلتمش ,sekiz سكز ,siz سز ,biz بز ,sen سن ,ben بن
altmış, يتمش yetmiş gibi.
Kelime eklerinde ünlülerin yazılışı için yaygın ve gelenekleşmiş hangi uygulamalardan söz edilebilir?
Türkçe’nin yapım ve çekim eklerinin çoğu ya ünsüz ve ünlü tek ses, ya da tek
hece yapısındadır. İki heceli yapıda ekler de vardır, ancak bunlar ayrı iki ekin bir araya gelmesiyle
oluşmuştur. Bunları da dikkate almak üzere, eklerimizi baş ve son seslerine göre sınıflamak eski
yazımımızla ilgili kuralları ve kural dışı durumları belirlemek açısından önemlidir. Ancak daha
da önemlisi bu kuralların Türkçe’nin uyum kanunlarını yansıtmakla ne ölçüde ilgili bulunduğudur. İşte birbirine bağımlı bu iki konuyla ilgili
sonuçlara ulaşmak ve yazı ile okuma arasındaki
bağı değerlendirebilmek açısından Tablo 5.1’de
Türkçe’nin bütün yapım ve çekim ekleri sınıflandırılmış olarak verilmektedir.
Her ek için eklendiği tabanın uyumlara göre
farklı okunuşlarını gösteren birer örnek verilmiştir.
Bu okunuşlar XVI.-XX. yüzyıl konuşma dilindeki
ortak biçimleri yansıtır.
Kök nedir?
Bir yapım eki almamış sözlük birimidir. Türkçe’nin hemen hemen bütün
isim ve fiil kökleri tek hecelidir; ancak
birçok iki heceli ve biraz da üç heceli köklerimiz bulunmaktadır.
Ek nedir?
Dilin kelime gibi tek başına kullanılmayan, yalnızca köklere eklenerek kalıcı
anlam değişikliği yapan ve farklı kavramları karşılayan ya da kelimelerin durum,
sayı, zaman, kişi gibi kavramlarla ilişkilerini kuran yapı ve çekim birimleridir.
Taban nedir?
Bütün isim ve fiil köklerini, yapım
ekleriyle genişlemiş gövdeleri, ek alabilen
birleşik kelimelerle bütün alıntı kelimeleri
içine alan ortak bir terimdir.
Tek ünsüz sesten ibaret ekler ile ilgili kural ve kural dışı özellikler nelerdir?
Bu eklerin ünsüzle biten tabanlara gelmesi durumunda karşılaşan iki ünsüz arasına
giren ünlünün yazıda harfle gösterilmemesi kurallı bir uygulama sayılabilir. Bununla birlikte kural dışı uygulamalar da vardır. Bunlar zamanla tek çeşitliliğe yönelen yazımın eski dönemden aktardığı yine eski tek
şekilli yazılışların kalıntılarıdır. Bu durum dilin uyum kanunları açısından karışıklığa yol açmış, okumada
sıkıntı yaratmıştır.
Tek ünlü sesten ibaret ekler ile ilgili kurallar ve özellikler nelerdir?
Bu eklerden geniş olanların ه ه) he) ile, dar olanların ise ی) ye) ile yazılmaları oldukça
kurallı bir durumu yansıtır. Ne var ki bu durum okuyuşta şekle bağlı kalma anlayışı yüzünden okuma
dilinde uyumsuz, bozuk biçimlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Konuşma diliyle okuma dili arasındaki
en büyük farkı bu eklerin yazılışından kaynaklanan bu problem teşkil eder. Kimi yapım eklerinin eski
dönemden gelen kalıplaşmış yazılış biçimlerinin devam ettirilmesi bu problemin başka bir yönünü oluşturur. Avrupalı gramercilerin yaptıkları açıklamalar yazımın metin okuyanı ne derecede etkilediğini, buna
karşılık bu kişilerin bile günlük konuşmalarında dilin uyum kurallarına bağlı kaldıklarını bildirir. Ancak bu durumun okumuş şehirlilerin dilini önemli ölçüde etkilediğini ve bu etkinin özellikle İstanbullu okuryazarların dilinde XX. yüzyılda bile sürdüğünü biliyoruz:
yana yerine yâne, kara yerine kâre, meydana yerine meydâne, araya yerine araye, çarşıya yerine çarşiye,
akça yerine akçe, alaca yerine alace gibi
Dar ünlülü eklerden yazılışı çeşitlenenler hangileridir?
Dar ünlülü eklerden yazılışı çeşitlenenler önceki dönemde ünlüsü yalnızca yuvarlak olanlardır.
Bunlar arasında çok canlı bir yapım eki olan lı (li,
lu, lü)’nün eski tek biçimli yazılışı لو ,uyum süreci içinde çeşitlenmiş, XV. yüzyıldan sonraki metinlerde, az da olsa, لی da görülmeye başlamıştır.
Uyumun gerçekleşme süreci içinde yaygınlaşan bu
ikinci biçim giderek tersine bir uyumsuzluğa yol
açmış, ek bu kez de yuvarlak ünlülü heceden sonra
lı, li okunmayı gerektirecek bu yeni biçimiyle yazılır olmuştur. Eklerin yazımında tek şekilliliğe olan
eğilimin bir sonucu olan bu durum, hiç şüphesiz
okuma diline yansımış ve yazıya bağımlı bozuk
okuyuşların kaynağı olmuştur. Bu yüzden verdiğimiz örneklerdeki كونلی ,konuşma dilinde günlü gibi
söylenirken, metinlerde günli biçiminde okunmuş;
كيزلو ise, gizli gibi söylenirken, gizlü olarak okunmuştur. Günlük dile de yansımış olan bu yazı kaynaklı bozuklukların bugüne kalan en çarpıcı örneği
ebrûli kelimesidir. Olağan söylenişi ebrulu olan bu
kelime, ابرولی yazılmasından ötürü öyle okunmuş,
öyle okuyanların dilinden zamanla günlük dile de
atlamıştır
Ünlüyle Başlayıp Ünsüzle Sonlanan İki Heceli Ekler hakkındaki kural ve özellikler nelerdir?
Ünlüsü geniş olanlarda kalın ünlünün harfle gösterilmemesi, ya da hem a, hem e
ünlüsü için tek harfin, ه he’nin (يهرق , لوم ه (kullanılması yazım bakımından kurallı (tek şekilli) bir durumu
yansıtır. Ünlüsü dar olanlardan tekil ikinci kişi iyelik eki ile çoğul emir 2. kişi eklerinin önceki dönemdeki
tek biçimli و vav’lı (وك/ وكز (yazılışlarının Osmanlı Türkçesi içinde işleyen uyum sürecinde bu kez de yerini و vav’sız (ك / كز (ya da ي ye’li (يكز (biçimlere bırakması, daha önce de söylediğimiz gibi, okuyuşta yeni
bir tek biçimliliğe yol açmış, bu da okuma dilinde Türkçe’nin uyum düzenini bozmuştur. Bu yüzden de
meselâ kolunuz, قوليكز yazıldığı için kolınız/kolınuz; tutun, توتك yazıldığı için tutın; tutun, توتيكز biçiminde
yazıldığı için tutınız/tutınuz gibi okunmuştur.
Ünsüzle Başlayıp Ünsüzle Sonlanan Tek Heceli Ekler hakkındaki kural ve özellikler nelerdir?
Ünlüsü geniş olan eklerin yazılışında kurallılıktan söz edilemez. İçinde damak
ünsüzü (ق , ك , غ (bulunan eklerde a için ا elif kullanılmaz. Bunlar başka damak ünsüzlü ekler gibi
(örnek olarak لق , لك ,(düzenleyici eklerdir. Türkçe tabanlarda kalınlık-incelik sırasını belirler; yabancı tabanlarda ise en azından bir önceki hece ünlüsünün söylenişteki kalınlık-incelik niteliği için
göstergedir: آدجمك âdemcik, ama: پارهجق paracık gibi. Kalın ünlünün ا elif ile gösterildiği ار ar, داش daş
gibi eklerde ise yazılış söyleyişi yansıtır. Özellikle ayrılma durumu eki دن den ile çoğul eki لر ler’in her
zaman tek biçimli yazılması tek biçimli okunmasına yol açmış, bu da okuma dilini bozmuştur.
Eklerle ilgili Avrupalı gramercilerden edinilen bilgiler nelerdir?
Bu çalışmalardan elde edilen sonuç, konuşma dilindeki tam uyuma karşılık, okuma dilinde yazıya bağımlı bir tutumun sürdürülmüş olmasıdır. Bu dönem içinde, örnek olarak, ek fiil 3. kişi eki çoklukla در , seyrek olarak da دور biçiminde yazılmış, genel olarak yuvarlak ünlüyle dur, dür gibi okunmuş (بردر birdür, قواليدر kolaydür, برلكدور birliktür, بورجدر borctür gibi), ama uyumun
gerçekleşme aşamasından sonra yeni ortaya çıkan biçim (دير (yüzünden yuvarlak ünlülü bir tabandan sonra dır, dir gibi okunabilmiştir: خوشدير hoştır, مشهوردير meşhurdır gibi. Bu yeni gelişme ek ي ye’siz yazıldığında da dır, dir gibi okunmasına yol açmış,
böylece okuma dili Türkçe’nin uyumlarını hiçbir zaman yansıtamayan yazım yüzünden bozuk işlemekte süregitmiştir. Burada verilen farklı yazılış biçimleri o eklerin sadece yazımdaki çeşitliliğini verir, ama bunların uyumlu okuyuşlarla bir ilgisi bulunduğu söylenemez: اويكز , كتابيكز biçiminde yazılmış kelimeler eviniz, kitâbınız gibi okunur ve bunlar uyumlu okuyuşlardır, ama بورجيكز biçiminde yazılmış bir kelime borcunuz gibi uyumlu değil, borcınız ya da borcınuz gibi uyumsuz okunmuştur. Bunlar yalnızca bir metni okurken, dahası, yazmayı metinlerdeki gelenekleşen yazılış örneklerine dayanarak öğretirken ortaya çıkan bozuk biçimlerdir. Bu yüzden XVIII. yüzyıl Osmanlıcası üzerine çok değerli bir gramer yazmış (1790) olan Viguier, kendisi gibi Türkçe öğrenmek amacıyla İstanbul’a gelmiş bir yabancının hocalardan ve bilgili kimselerden öğrendiği dille konuşmaya kalktığında halk arasında gülünç duruma düşeceğini söyler. Bu tespit konuşma diliyle yazıdan öğrenilen dil (okuma dili) arasındaki farkı bütün çıplaklığıyla vermektedir.
İki ve üç heceli eklerimizin bir bölüğünde birleşen eklerden ilkinin başı bir ünsüz, sonu da bir ünsüzdür. Bu eklerle ilgili kural ve özellikler nelerdir?
Damak ünsüzlü (ق, ك , غ (eklerde (جغز , لق ,ديغندن , مقلق (kalınlık-incelik düzenini bu ünsüzler kurar; ancak düzlük-yuvarlaklık
uyumunu, yazım bu eklerde de göstermez. Bu yüzden, örnek olarak; صوجغز ,sucuğaz yerine sucığaz;
كوجلكز ,gölcüğez yerine gölciğez gibi okunmuştur.
Öte yandan مادن , مازدن gibi kimi eklerde her iki
kalın ünlü için de harfe yer verilmemesi, bunların maden, mazden gibi okunmalarına yol açmış,
لني gibi eklerde ise kalın ünlü için hiç harf kullanılmaması iki hecenin de yalnızca ince okunması
sonucunu doğurmuştur: اقشاملني akşamleyin, بوجنلني
buncileyin gibi.
Genel olarak Osmanlı Türkçesi yazımında eklerle ilgili özellikler nelerdir?
Türkçe eklerin yazılışındaki tek şekilli yazma eğilimi, birçok ekte kurallı bir uygulamaya dönüşmüştür. Bu eğilimin, ortak biçimler kullanmak yoluyla yazıda kolaylık sağlamak düşüncesinden kaynaklandığı açıktır. Ancak, gördüğümüz gibi, bu eğilim yüzünden eklerimizin çoğunu ünlülendirmek, dilimizin zengin ünlü sisteminin işleyişini göstermek mümkün olamamıştır. Bunun sonucu da, yazının okuyuşu yönetmesi ve yönlendirmesi olmuş, bundan okuma dili dediğimiz bozuk bir dil doğmuştur. Osmanlı Türkçesi yazımını öğrenirken, eklerin, çoğu tek şekilli olan bu yazılışlarını öğrenmek en önemli meseledir.
Genizsi n harfi için yazım özellikleri nelerdir?
Türkçe’ye özgü bir sestir. Küçük dilin geniz yolunu açması ve havanın aynı zamanda burundan salınmasıyla nitelik kazanır. Bir diş sesi olan n’de ileri
uzanan dilin ucu üst dişlere dokunurken, genizsi n’de
dokunmaz, dil geri çekilir. Art ve ön damakta olmak
üzere iki boğumlanma noktası vardır. Buna göre art
damakta boğumlananı kalın ünlülerle, ön damakta
boğumlananı ise ince ünlülerle bir arada bulunur:
anlamak, bunalmak, son, yalın, yanılmak, başın, olun
kelimelerindeki n’ler aslında art damak genizsi n’si, inlemek, yeni, bin, ön, deniz, beniz, gelin, görün kelimelerindeki n’ler de ön damak genizsi n’sidir. Bu ses bugün
ortak söyleyişte, yukarıdaki örneklerin söylenişinde
olduğu gibi, diş sesi olan n’ye dönmüştür. Osmanlı
Türkçesi döneminde de n’ye döndüğünü biliyoruz.
Bugün yalnızca kimi yöre ağızlarında yaşamaktadır.
Bu sesi yazıda göstermek için eski dönemden
beri ك kef harfi kullanılmış, buna da sağır kef ya
da kâf-i nûnî (nun kefi) denmiştir. Örnek olarak,
yukarıdaki kelimelerin yazılışı şöyledir:
اولك , باشك , ياكلمق , يالك , صوك , بوكاملق , اكلمق
.كورك , كلك , بكز , دكز , اوك , بيك , يكی , ايكلمك
Yeni harflerin kabulüne kadar bir yazım kalıntısı olarak eski ك kef’li yazılışlar devam ettirilmiştir.
Bu kelimelerden kimilerinin dönem içinde ن nun
ile yazıldıkları da görülür: بوكاملق yerine بوناملق bunalmak, قوكشو yerine قونشو konşu, يالك yerine يالن
yalın gibi. Bu yazılışlar da seste meydana gelen değişmeyi yazı ile aktaran örneklerdir.
Aynı harfin g, (ğ) sesi için de kullanılması yüzünden, ayırıcı bir işaret olmak üzere, önceki dönemde üzerine üç nokta konmuş, ancak bu üç
noktalı kef (ڭ , ڭ ( Osmanlı Türkçesi yazımında
kullanılmamıştır.
İki Türlü l harfi için yazım kuralları nelerdir?
Türkçe’de aslında iki türlü l vardır. Bugünkü alfabemizde ayırıcı bir işaret bulunmaz, ses kalın ve
ince ünlülerle birlikte söylenirken iki ayrı niteliğe
bürünmüş olur. Örnek olarak almak’taki l ile bilmek’teki l aynı nitelikte sesler değildir. Bunlardan
ilki dilin ön kısmının çukurlaştırılması, arka kısmının ise geriye, damak eteğine doğru itilmesiyle
avurttan daha çok havanın geçmesi sağlanarak çıkarılan bir sestir. Buna çukur l, ya da kalın l denir.
İkincisi dil ucu ön dişlere dokunurken havanın
dilin iki yanından avurtlara çarparak salınmasıyla
çıkarılır. Buna da düz l ya da ince l denir.
Arapçanın l’si incedir; ancak bu l, Allah kelimesinde, önceki harekenin (ünlünün) a ve u olması durumunda kalın okunur: vallâhi, nasrullah
gibi. Kalın ünsüz harflerinden sonra uzun ünlüyle
birlikte kalın okunması da yanlış sayılmaz; örnek
olarak صالت salât, طالق talâk kelimelerindeki l’ler
kalın da okunabilir. Bunun dışında her yerde ince l
olarak söylenen bu sesin Türkçe’ye girmiş olan kelimelerdeki söylenişini yazıya aktarmak, bugünkü
yazımımızın da çözüm bulamadığı bir meseledir.
Uzun ünlüden önceki l’nin inceliği ünlü üzerine
konan şapka işaretiyle belirtilir (meselâ gibi); ama
işaretsiz yazıldığında, ya da başka durumlarda farklı okunuşlara yol açar: halbuki ile kaldı ki farklı iki
l ile söylenir, ama halbuki’nin çoğu kez kaldı ki gibi
söylendiği duyulur.
Osmanlı Türkçesi alfabesinde bu iki ayrı ses
için ayrı işaretlerin bulunmamış olması, bu seslerin Arapça ve Farsça’dan alınmış kelimelerin
söylenişinde uğradığı değişmeleri izlememize yol
vermez. Örnek olarak aslı ince l ile lâlâ olan kelimenin ne zamandan beri kalın l ile lala biçiminde söylendiğini bilemiyoruz. Ama şu tek örnek
bile bugün ağızlara özgü söyleyişlerin bu dönem
içinde de bulunduğunu göstermeye yeter. Bunların yazıya yansıtılmış örnekleri pek azdır: قلعه
kal‘a (kale)’nin kalın l’li söylenişini aktaran قال
kala gibi. Türkçenin seslerini ayrıntılı olarak değerlendirmiş olan Meninski gibi Avrupalı gramerciler bu iki türlü sesi ayırmışlar, kalını için üzeri
çizgili bir l (ł) kullanmışlardır: ałmak, yałak, boł,
çatłamak gibi.
İki damak ünsüzü için kullanılan harfler ك ve غ ile ilgili yazım kuralları nelerdir?
Bu harflerin karşıladığı sesler Türkçenin patlamalı-tonlu iki damak ünsüzüdür. Bunlar Türkçe
kelimelerde iç ses olarak l, m, n, r, v, y ünsüzlerinden sonra patlamalı (süreksiz) nitelikleriyle gelebilirler: bulgur, gölge, damga, yangın, engin, karga,
burgu, gergin, savcı, sevgi, yaygı, toygar gibi. غ ile
karşılanan art damaklı ünsüzümüz, yansılamalar
ile kimi ekler hariç, Türkçe kelimelerde başta bulunmaz. Alıntı kelimelerde boğazlı bir nitelikle, ğ
gibi yumuşak (sızmalı ya da sürekli) söylenirler: galip, galiba, gani, gayret kelimelerinde söylenişteki g
böyledir. ك ile karşılanan ön damaklı ünsüzümüz
ise patlamalı (süreksiz) niteliğiyle Türkçe’de kelime
başında bulunabilir: gece, gelmek, görmek, geçmek,
gerçek, gölge gibi.
Bu iki ünsüzümüz hece sonunda kaldığında
sızmalı (sürekli) bir nitelik kazanır: bağ, dağ, sağ,
beğ, tüğ, değmek, değnek, eğmek, eğlenmek gibi. Arap
harfli yazımda bu söyleyiş değeri yazıya aktarılamamıştır.
Öte yandan aynı iki ünsüz özellikle iki ünlü arasında kaldığında söyleyişte eriyip yok olur ve bir
ünlü çatışmasına yol açar: baır (bağır), saır (sağır),
deil (değil), kızcaız (kızcağız) gibi. Avrupalı gramercilerin kaydettikleri söyleyişteki bu nitelik değişmesi de yazıya aktarılmamıştır. Bugünkü yazımımızda çoğu yumuşak g (ğ) denilen harfle, bir bölüğü de y ile yazılan kelimelerde
bu seslerin dayandıkları ses, yani g, eski yazımda
hep ك kef ile karşılanmıştır. Bu kelimeler arasında bulunan eğreti/iğreti,
Arapça عاريت âriyet kelimesinin ekli biçiminden
halklılaşmış bir söyleyişi yansıtır. Bu kelime daha
XVII. yüzyılda ايرتی olarak yazıya geçirilmiştir. Tüy
ve deynek kelimeleri de öyledir: توی , دينك.
Söyleyişte süreklileşip y’leşen bu g’ler eski okuma dilinde hep g olarak söylenmiştir: beg, eger, egri,
begenmek, ege, eglenmek, bögü, ögle gibi.