aofsorular.com
FEL206U

GAZZALİ

6. Ünite 20 Soru
S

Gazzâlî için Nizamiye Medresesi’nin önemi nedir?

Selçuklu veziri Nizâmülmük’ün sürdürdüğü burs uygulamasından de yararlanarak ilim tahsiline devam edebileceği düşüncesiyle 1080 yılında Nîşâbur’a giderek buradaki Nizamiye Medresesi’ne giren Gazzâlî, burada dönemin en tanınmış kelâm âlimi olan el-Cüveynî’nin öğrencisi oldu. Kelâm ve felsefeyle onun derslerinde tanışan Gazzâlî’nin Nîşâbur’daki öğrenimi sırasında büyük ölçüde yararlanıp etkilendiği şahsiyetlerden biri de meşhur sûfî Ebû Ali el-Fârmedî olmuştur. Cüveynî’nin vefatı üzerine 1085’te Nizâmülmülk’ün karargâhına gitmesi ve yirmi sekiz yaşında bulunmasına rağmen vezirden saygı görmesi Gazzâlî’nin hayatında önemli bir dönüm noktası olmuştur.

S

Gazzâlî’nin yöntemli şüpheciliğinin başlangıç noktası nedir?

Gazzâlî, her şeyden önce bir hakîkat arayıcısıdır ve felsefeyle olan ilişkisi de aslında onun bu niteliği ile yakından ilgilidir. el-Münkız’da anlattığına göre Gazzâlî’nin eşyanın gerçek mahiyetinin ne olduğunu sorması ve bu konuda kesin bilgiye ulaşmak istemesi, onun yöntemli şüpheciliğinin başlangıç noktasıdır.

S

Gazzâlî’nin bilgi ve yöntem anlayışının şekillenmesi nasıl olmuştur?

Önce doğru bilginin imkânı ve hangi yolla elde edilebileceğini araştırmak gerekiyordu. Gazzâlî bu soruların mevcut anlayışların içinde kalarak ve farklı ekollerden birinin görüşünü benimseyerek cevaplandırılamayacağını fark etti. Şu halde yapılması gereken her türlü “aktarma kanaatler”i (el-akâidü’l-mevrûse) bir kenara bırakıp, doğrudan doğruya kendi zihinsel çabasıyla cevap aramaya girişmekti. Kendi deyimiyle yaradılıştan gelen “varlıkların hakikatlerini kavrama tutkusu” daha ilk gençlik yıllarında “taklitten kurtulup tahkike erme” çabasına dönüşür. Gazzâlî’nin epistemolojik bir buhran halini alan ve iki ay kadar süren bu arayışı, onun bilgi ve yöntem anlayışının şekillenmesiyle sonuçlanır. 

S

Gazzâlî’nin gerçek bilgi ve yöntem anlayışını oluşturan temel ilkelerini nasıl sıralayabiliriz?

(i) Varlığın hakikatini kavrama ve gerçek bilgiye (yakîn) ulaşmayı sağlayacak olan en önemli güç, gerçeği öğrenme isteğinin bir tutku halini almasıdır. (ii) Bir araştırma yaparken, varılmak istenen hedef ile ona ulaştıracak olan yol ve yöntemin iyi belirlenmesi, araştırıcının dikkat etmesi gereken hususların başında
gelir. (iii) Araştırmanın başlangıcından bitimine kadar her aşamada konuyla ilgili her şey ciddiyetle ele alınmalı, gerçeği arama konusundaki samimiyet ve titizlik elden bırakılmamalıdır. (iv) Araştırma sırasında karşılaşılabilecek olan her tür engel ve zorluğun aşılmasını sağlayacak cesaret ve azim, gerçeğe ulaşmanın vazgeçilmez şartlarındandır. (v) Gerçek aranırken, konuyla ilgili bütün görüş ve akımlar, hiçbiri göz ardı edilmeksizin ve önyargıdan uzak olarak, ciddî bir yaklaşımla gözden geçirilmeli ve anlamaya çalışılmalıdır. (vi) Sadece gerçeğin peşinde olan bir ilim insanını, sıradan insanlardan ayıran en önemli nitelik, herhangi bir bilgi yahut düşünceyle karşılaştığında, onun kim tarafından ortaya konulduğuna değil, hakikati ifade edip etmediğine bakmaktır. (vii) Her ilmî disiplin ayrı bir uzmanlık alanı olup herhangi bir alanda uzman (hazık) olan bir kimsenin başka alanlarda da uzman olacağı veya bir alanda bilgisiz yahut yetkin olmayan birinin hiçbir alanda uzman olamayacağı şeklindeki bir ön kabul doğru değildir. Dolayısyla hakikat arayıcısı, görüş ve düşüncelerinden yararlanacağı kişilerin uzmanlık alanlarına dikkat etmek zorundadır. (viii) “Uzmanlığa saygı”nın gereği olarak hiç kimse inceliklerine vâkıf olmadığı, amaç, yöntem ve kapsamını iyi bilmediği bir alanda ulu-orta görüş ileri sürmemelidir.(ix) Hakkın (gerçek) bir kişi, grupya da kendi tekelinde olduğu şeklindeki bir anlayış (dogmatizm) son derece yanlıştır
ve hakikat arayıcısının önündeki en büyük engeldir. (x) Bu ilkeler ışığında
ulaşılan gerçekleri, kavrayabilecek olanlardan sakınmak ve saklamak ne kadar
yanlışsa; onu algılayacak durumda olmayanlara açıklamak da o kadar yanlış olur. 

S

Gazzâlî, bilgide kesinlik ölçütünü nasıl açıklar?

Bilgideki kesinlik öyle olmalıdır ki, mesela bir kimse taşı altına, değneği ejderhaya dönüştürerek bilginin yanlışlığını ortaya koymaya yeltense, bu durum hiçbir şüphe ve ihtimale yol açmamalıdır. Mesela ben on sayısının üçten daha çok olduğunu biliyorsam, biri çıkıp bana “hayır üç daha çoktur dese ve bunu kanıtlamak için “ben değneği ejderhaya dönüştürürüm” iddiasında bulunsa ve bunu yapsa, ben de bunu gözümle görsem yine de bu yüzden bilgimden şüphe etmem. Bu olaydan dolayı sadece onun buna nasıl güç yetirdiğine şaşarım; bildiğimden şüphe etmeye gelince... aslâ!

S

Gazzâlî'ye göre akıl teriminin kaç anlamı vardır?

Gazzâlî akıl teriminin dört farklı anlamından sözeder: (i) İnsanın doğuştan getirdiği ve onu diğer canlılardan ayıran teorik bilgi edinme yetisi (garîze), (ii) bu yetinin zorunsuzun olabilirliği, imkânsızın olmazlığı, bir kimsenin aynı anda iki yerde bulunamayacağı ve parça-bütün ilişkisi gibi ilk prensipleri idrak edecek düzeye ulaşmış hali, (iii) yaşam boyu tecrübe ve deneyimlerle oluşan bilgi birikimi ve (iv) bilgi edinme yetisinin olgu ve olaylar arası bağlantıları kestirme ve duygulardan bağımsız olarak yargıda bulunabilir düzeye ulaşmış durumu. 

S

Gazzâlî'ye göre hakikati arayan dört grup kimlerden oluşur?

Gazzâlî'nin "hakikati arayan dört grup” olarak nitelediği kelâmcılar, Bâtıniler, filozoflar ve sûfîlerdir.

S

Gazzâlî'nin filozofların görüşlerini eleştirdiği kitabı nedir?

Gazzâlî, bütün bu ilkelerin ışığında, “hakikati arayan dört grup” olarak nitelediği kelâmcılar, Bâtıniler, filozoflar ve sûfîlerin yöntem ve öğretilerini inceleyip eleştirdiği çeşitli eserler kaleme almıştır. Bu bağlamda filozofların görüşlerini eleştirmek üzere kaleme aldığı Tehâfütü’l-felâsife de onun bu eserlerinden biri ve en çok yankı uyandırmış olanıdır.

S

Felsefenin İslam dünyasında tanınmasıyla birlikte oluşam etki nasıl olmuştur?

Felsefenin İslam dünyasında tanınmasıyla birlikte düşünce hareketi olarak varlığını sürdürmekte olan kelâm akımlarının dikkat ve tepkisini çekmeye başlar. Bu doğaldı, çünkü kelamcıların kendi aralarında tartışageldikleri teorik sorunların çoğu, aynı zamanda filozofların da gündeminde yer alan konulardı. Nitekim İslam dünyasının ilk filozofu olan Kindî, dinî düşünce adına felsefe ve filozoflara karşı çıkan kimi çevrelerden söz eder. Ne var ki başlangıçtan itibaren kendini gösteren bu felsefe karşıtı tavır ve tepkiler, ateşli münazaralarda ileri sürülen görüşler ve kelâmcıların kitaplarında yer alan ifadeler, Gazzâlî’nin deyimiyle “filozofları reddetme amacına yönelik bir kısım karmaşık ve dağınık sözler” olmaktan öteye gitmez.

S

Gazzâlî, filozofları eleştirirken hangi iki etkenden söz eder?

Gazzâlî, filozofları eleştirirken dinî olduğu kadar, epistemolojik, psikolojik, metodolojik ve sosyolojik nitelik taşıyan gerekçelere dayanır. O, yaşadığı dönemde bazı kimselerin kendilerini zekâ ve anlayışça diğer insanlardan üstün görerek, dinî kural ve uygulamaları küçümsediği hatta hiçe saydığını belirtir. Ona göre bu tavrın gerisinde biri epistemolojik diğeri psikolojik olmak üzere iki etkenden yatmaktadır. İlk olarak bu kişiler, Sokrat, Hipokrat, Platon ve Aristo gibi hekim ve filozofların, olgun akla ve birçok fazilete sahip olmakla birlikte din ve inançları inkâr ettikleri, bunları uydurulmuş kanunlar ve aldatıcı hileler olarak gördükleri yolunda yalan-yanlış bilgiler edinmişlerdir. İkinci etken ise bu kişilerin ayrıcalıklı, seçkin ve zarif görünme tutkusuna yahut aşağılık duygusuna kapılmış olmalarıdır. 

S

Gazzâlî’ye göre filozoflar neden bir aldatmaca içindedirler?

Çünkü onlar, özellikle metafizik konulara ilişkin görüşlerini temellendirmede zora girdiklerinde muhataplarını ikna etmek üzere bu disiplinin, zeki kimselerin dahi anlamakta güçlük çektikleri karmaşık, kapalı ve içinden çıkılmaz bir ilim olduğunu; dolayısıyla matematik ve mantık bilmeyenlerin bu konuları anlayamayacağını ileri sürerler.

S

Gazzâlî'nin Filozofların Tutarsızlığı’nı yazmaktaki amacı nedir?

“Amacım, önceki filozofların metafiziğe ilişkin inançlarının tutarsız ve görüşlerinin
çelişik olduğunu açıklayarak reddetmek; gerçekte aklı başındakiler için alay
konusu olan öğretilerinin iç yüzünü ve tehlikelerini göz önüne sermek ve bunun
sıradan halk yığınları arasından çeşitli inanç ve görüşleriyle temayüz eden zeki
kimselere ibret olmasını sağlamaktır”

S

Gazzâlî felsefi ilimleri kaça ayırır?

Gazzâlî öncelikle felsefi ilimleri kendi amacı ve yöntem anlayışı doğrultusunda matematik (riyâzî), mantık, fizik (tabîî), metafizik (ilâhî), siyâsî ve ahlakî ilimler olmak üzere altı gruba ayırır.

S

Gazzâlî altı felsefi ilmi nasıl açıklar?

Bunlardan matematik, mantık ve fizik, kanıta dayalı (burhânî) olmaları itibariyle epistemolojik açıdan güvenilir ilimlerdir ve bunların dinî meselelerle olumlu yahut olumsuz hiçbir ilişkileri yoktur. Dolayısıyla bu ilimlerin özellikle din adına reddedilmesi ve eleştirilmesi faydadan çok zarar getirir. Filozoflar, siyâset ve ahlak alanındaki görüşlerini peygamberlerin ve sûfîlerin öğretilerinden yararlanarak olgunlaştırdıklarından, bunlar da epistemoloji ve din açısından herhangi bir sakınca taşımaz. Onların dinî ilkelerle çeliştikleri ve hataya düştükleri alan metafizik olup fiziğin konuları arasında yer almakla birlikte metafizik boyutu da bulunan sebeplilik (determinizm-causalite) ve nefis problemi de bu kapsamda ele alınmalıdır

S

Gazzâlî için Aristoteles'in önemi nedir?

Filozofların en önde gelenlerinden biri olan Aristoteles’in düşünce sistemindeki çelişkilerin ortaya konulması, belirlenen amacın gerçekleşmesini sağlayacak en kestirme yoldur. Çünkü o, teist bir filozof olarak daha önceki deist/natüralist ve ateist/materyalist düşünürlerin öğretilerini inceleyip eleştirerek felsefeyi geçersiz ve gereksiz ayrıntılardan arındırmıştır. Böylece filozofların temel düşüncelerine en yakın görüşleri belirlediği ve felsefi ilimleri sistemleştirdiği için de Mutlak Filozof ve Muallim-i Evvel ona unvanı verilmiştir.

S

Gazzâlî’ye göre  “cehaletin son noktası” nedir?

Ateş, su, ilaç gibi doğal şeylerin hiçbiri gerçek anlamda sebep ve fail olamaz. Mucize denilen olaylarda görüldüğü üzere ateş gibi bir sebep bulunduğu ve etkisini göstermesi için bütün şartlar hazır olduğu halde Allah istemedikçe beklenen sonuç doğmayabildiği gibi hiç beklenmeyen ve tahmin bile edilemeyen neticeler de ortaya çıkabilir. Doğal nesneleri gerçek sebep ve fail konumuna yerleştiren böyle bir yaklaşım Gazzâlî’ye göre azat edilmiş bir kölenin efendisinin yerine azat tutanağının yazımında kullanılan kaleme şükran duymasına benzer ki bu “cehaletin son noktası”dır.

S

Gazzâlî’ye göre sebep-sonuç ilişkisi içinde filozofların hangi görüşleri kabul edilemez?

Ona göre, savunduğu indeterminist yaklaşım hiçbir zaman doğada her türlü saçma “imkânsız”ın gerçekleşeceği bir karmaşa ve belirsizlik bulunduğu anlamına gelmemektedir. Çünkü ilke olarak Allah’ın iradesine konu olan her şey “imkânsız” olmaktan çıkar; ayrıca Allah bizim zihnimizde kendisi için mümkün olan bu şeyleri yapmayacağına ilişkin bir bilgi yaratmıştır. Bu durumda bizim sebep-sonuç ilişkisi içinde hep artarda birlikte bulunduklarına şahit oluşumuz, onların sürekli bir biçimde öteden beri geçerli olan bir düzene bağlı olarak gerçekleştiği fikrinin zihnimizde yerleşmesini sağlar. Hal böyleyken filozofların bu ilişkide tabii bir zorunluluk görmeleri, Gazzâlî’ye göre, sadece mantıki ve ilmî değerden yoksun olması bakımından değil, aynı zamanda Allah’ın mutlak iradesini ve mucizenin imkânını dışlayıcı bir yapıda olması itibariyle de kabul edilemez niteliktedir.

S

Gazzâlî’, filozoflarla ilgili neyi tartışma dışı tutar?

Gazzâlî’, filozofların farklı terminoloji kullanmasından kaynaklanan problem, çelişki ve tartışmaların, ortak bir anlam kastedilmek şartıyla, üzerinde durulması gerekmeyen ayrıntılar olarak görüp tartışma dışı tutar.

S

Gazzâlî görüşlerini açıklarken kiminle hesaplaşmıştır?

Fârâbî’nin ve özellikle de İbn Sînâ’nın eserleri üzerinde iki yılı aşkın bir süre yoğun bir incelemeye girişen Gazzâlî, önce Filozofların Amaçları (Makâsıdü’lfelâsife) başlıklı eserini kaleme alarak bu alanda görüş bildirecek yetkinliğe ulaştığını göstermiş, ardından Filozofların Tutarsızlığı’nı yazarak genelde filozoflarla özelde ise İbn Sînâ ile hesaplaşmıştır.

S

Gazzâlî kitaplarını yazarken hangi özel yöntemi kullanmıştır?

Amacı ve özel yöntemi uyarınca yirmi problem tespit ederek bunları filozofların kullandığı terminoloji ve mantık disiplini çerçevesinde tartışmıştır. Yer yer polemiğe dönüşen diyalektik bir söylemle gerçekleştirdiği felsefe eleştirisi sonucunda İbn Sînâ’nın ve dolayısıyla da filozofların on yedi mesele hakkındaki görüşlerinin hatalı, çelişik ve tutarsız olduğunu belirleyen Gazzâlî, Tanrı-âlem ilişkisi yahut âlemin ezelîliği, Allah’ın tikellere ilişkin bilgisi ve ölümden sonraki hayatın bedensiz olacağı yahut cesetlerin diriltilmesi konusundaki görüşlerinin dinî ilkeler açısından tümüyle geçersiz (bâtıl) olduğu kanaatine ulaşmıştır.