EBÛ BEKİR RAZÎ
Ebû Bekir Râzî'ye “Arapların Galenisi” denmesinin sebebi nedir?
Tıp tarihinin önemli simaları olan Hipokrat ve Galen ‘den (Câlînûs) sonra tıp ilmine yaptığı önemli katkılar Râzî’ye “Arapların Galeni” unvanını kazandırmıştır.
Râzî, ilme ve bilgiye olan tutkusunu otobiyografik izler taşıyan hangi eserinde görebiliriz?
Râzî ilme ve bilgiye olan tutkusunu Filozofça Yaşama (es-Sîretü’l-felsefiyye) adını
verdiği otobiyografi niteliğindeki eserinde dile getirmiştir.
Ebû Bekir Râzî'nin Tahran yakınlarındaki Rey kentinde bulunan hastanenin başhekimliğine getirilmesinin sebebi nedir?
İlim tahsili için uzun seyahatlere çıkan Ebû Bekir Râzî, aralarında Horasan bölgesinin de yer aldığı çeşitli ilim ve kültür merkezlerinde edindiği Yunan, Hint, İran ve İslam tıbbına dair zengin tıp bilgisi dolayısıyla Rey’e dönüşünde buradaki hastanenin başhekimliğine getirildi.
Râzî'nin tıp alanına yaptığı en büyük katkılardan biri hangisidir?
Onun tıp tarihine yaptığı önemli katkılardan biri de ilk defa kimyayı tıbbın hizmetinde kullanmış olmasıdır. Deneylerini maymunlar üzerinde gerçekleştiren Râzî, hastaların denek olarak kullanılmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Tıp ve felsefe başta olmak üzere çağının bütün ilimlerine dair eserler veren Râzî’nin özellikle kimya ve tıp alanındaki birçok eseri Latinceye çevrilmekle kalmamış, bazılarının XIX. yüzyıla kadar kırktan fazla baskısı yapılmıştır.
Râzî'nin temsilcisi olduğu felsefe anlayışı hangisidir?
Yaşadığı dönemin dinî, felsefi ve ilmî hoşgörü ortamında tabiatçı-deist felsefenin en önemli temsilcisi olarak Râzî, bireysel ve toplumsal yahut psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını gidererek ahlaklı ve mutlu bir hayatı gerçekleştirmesinde Allah’ın insana verdiği akıl gücü ve adalet duygusunun yeterli olduğu tezini hararetle savunmuştur.
Râzî’nin günümüze ulaşan kaç eseri vardır?
Kendi ifadesinden de anlaşıldığı üzere Râzî’nin kaleme aldığı 200’den fazla eserden ancak elli dokuzu günümüze ulaşabilmiştir.
Râzî'nin varlık anlayışını gösteren temel ilkeler hangileridir?
Râzî varlık anlayışı meselesini , onun felsefesini de karakterize eden beş ezelî ilke (el-kudemâû’l-hamse) adını verdiği bir sistemle açıklamaya çalışır. Harranlı Sâbiî ve Antik Yunan düşünürlerinden yararlanarak ortaya koyduğu iddialarına karşı Râzî, ısrarla kendisine ait olduğunu savunduğu (Ebû Hâtim er-Râzî, 2003: 88) sistemin temel unsurları Yaratıcı (el-bâri), nefis (küllî nefis), heyûlâ (şekilsiz ilk madde), hâlâ (boşluk, mutlak mekân) ve dehr (mutlak zaman) olarak belirlemiştir.
Râzî'nin yaratıcı ile anlayışı nasıl açıklanabilir?
Yaratıcı ilke olan Tanrı hiçbir zorunluluk olmaksızın âlemi yaratmışsa da yaratma anının belirlenmesi bir başka ezelî ilkenin bulunmasını gerektirmiştir ki bu ezelî ilke küllî nefistir.
Râzî'deki nefis ve heyula ilişkisi nasıl açıklanabilir?
Tanrı gibi aktif bir ilke olmakla birlikte yalnızca tecrübe edebildiği şeyleri bilebilecek olan küllî nefis, âlemi meydana getirmek üzere üçüncü ezelî ilke olan heyûlâyı harekete geçirme arzu ve iştiyakı içindeydi. Ne var ki, Tanrı kadar bilgili ve kudretli olmadığından kurmak istediği bu ilişkide onun başarılı olamaması kaosa yol açmıştır. Sonsuz hikmet ve merhameti gereği olarak nefsin bu durumuna acıyan Tanrı’ın ona yardım etmesiyle gerçekleşen birleşme sonucunda heyûlâ şekle bürünmüş ve âlem meydana gelmiştir.
Râzî’nin sisteminde âlemin yaratılması için gerekli olan pasif ile nasıl açıklanmıştır?
Râzî’nin sisteminde âlemin yaratılması için iki aktif ilkenin yanında bir de pasif ilkenin bulunması kaçınılmazdır; çünkü yaratmanın yoktan ve hiçten olduğu düşünülemez. Dolayısıyla yaratmanın yönelip üzerinde gerçekleştiği ezelî ve pasif bir ilke olarak heyûlânın yani mutlak maddenin bulunması gerekir
Râzî'nin varlık anlayışının temel ilkelerinden olan mutlak mekân anlayış nasıl açıklanmıştır?
Dördüncü ilke olarak Râzî mutlak mekândan (hâlâ) söz eder. Ezelî ve pasif
ilke konumundaki atomların yahut heyûlânın aynı zamanda hacmi de söz konusu olduğuna göre onun bir mekânda bulunduğunun kabul edilmesi gerekir. Bu itibarla Râzî biri küllî-mutlak diğeri cüz’î-izafî (göreli) olmak üzere iki ayrı mekândan söz eder.
Râzî'de zaman anlayışı nasıl açıklanmıştır?
Râzî’nin dehr, sermed ve müddet terimleriyle ifade ettiği ezelî saydığı beşinci
ilke ezel ve ebedi kuşatan sonsuz-sınırsız zamandır. O, mekân anlayışında olduğu gibi mutlak ve izafî olmak üzere iki ayrı zamandan söz eder. Mutlak zaman ezelden ebede doğru akan sürekliliği işaret etmektedir.
Râzî'nin mutlak ve izâfî zaman ayırımını ortaya koymasındaki temel sebep nedir?
Râzî, mutlak ve izâfî zaman ayırımını ortaya koyarak, Aristoteles’in hareketin ölçüsü saydığı zaman ile Eflâtun’un ezelîlik ve ölümsüzlük düşüncesini bir arada değerlendirip yorumlamak istemiştir. Nitekim o, Ebû Hatim er-Râzî ile yaptığı tartışmada Eflâtun’un zaman ve mekân görüşünün kendi anlayışıyla bağdaşabileceğini belirtmiştir.
Râzî’nin varlık anlayışı hangi noktalarda eleştiriye uğramıştır?
Râzî’nin kısaca tanıtılan bu beş ezelî ilke üzerine kurduğu metafiziği İslam düşüncesi tarihinde en çok eleştiri alan yaklaşımlar içermektedir. Bunların başında Tanrı dışında ezelî varlıklar olduğu şeklideki kabulü gelmekte, ayrıca teorinin kendi içinde çok sayıda çelişki taşıdığı ve Eflâtuncu, Yeni Eflâtuncu, Pisagorcu ve Hermetik geleneğin yansımalarından ibaret olduğu gibi hususlar gelmektedir.
Râzî’nin temel ahlak anlayışı nasıldır?
Râzî’ye göre Allah’ın verdiği akıl gücü ve adalet duygusu sayesinde insan, peygamberin ya da herhangi bir ruhanînin önderliğine gerek kalmadan iyiyi kötüyü, yararlıyı zararlıyı, güzeli çirkini, doğruyu yanlışı, haklıyı haksızı birbirinden ayırt edebilir.
Râzî'nin ahlak anlayışını ortaya koyduğu eseri hangisidir?
Râzî, ahlaka dair temel düşüncelerini et-Tıbbü’r-rûhânî adlı eserinde dile getirmiştir.
Râzî ahlak anlayışını oluştururken en çok etkilendiği filozoflar hangileridir?
Gerek Ruh Sağlığı (Tıbbü’r-rûhânî) adlı kitabında gerekse konuya ilişkin diğer eserlerinde sıkça gönderme yapmasından hareketle Râzî’nin ahlak anlayışını temellendirirken daha çok “filozofların üstadı ve en büyüğü” olarak gördüğü Eflâtun ile kendisinden “velinimetim” diye söz ettiği Câlînûs’tan yararlandığı açıktır.
Râzî’ye göre yaratıcı tarafından insan bahşedilen en önemli nimet nedir?
Yirmi bölüm halinde kaleme aldığı Ruh Sağlığı’nın ilk bölümünde yaratıcı tarafından insana bahşedilen en büyük, en değerli ve en yararlı nimetin akıl olduğunu belirten Râzî, ahlak anlayışında akıl gücünün işlev ve konumuna verdiği önemi daha işin başında ortaya koyar.
Râzî akıl,irade ve ahlak ilişkisini nasıl açıklamıştır?
İnsanın fiil ve davranışlarının ahlaki sayılması için onun akıllı olmasının tek başına yetmeyeceğini söyleyen Râzî, aklın önündeki engelleri kaldırmada iradenin önem taşıdığına dikkat çeker. Ona göre akıl gibi irade de Allah’ın diğer canlı varlıklar içinde sadece insan türüne verdiği özel bir yetenektir.
Râzî'nin üzerinde durduğu nefis türleri nelerdir
Râzî üç çeşit nefis bulunduğu şeklindeki görüşü benimser. Bunlar düşünen nefis, hayvanî nefis ve nebâtî nefis olup ilkine ilahî, ikincisine gazabî, üçüncüsüne de şehevî nefis adı da verilir. Bedenin beslenip gelişmesini ve üremeyi sağlayan nebâtî-şehevî nefis ile öfkenin kaynağı durumundaki hayvanî nefis, düşünen nefse yani akla hizmet ve destek için vardır.
Râzî'nin ahlak açısından olumsuz gördüğü bazı tutkular nelerdir?
Ona göre bencillik ve alışkanlıklar, insanın kendi hata ve kusurlarını görüp eleştirmesinin önündeki en büyük engeller olup aşılmaları da çok zordur. Bu itibarla o, doğruların bulunup davranışlara çeki düzen verilmesi konusunda sağduyulu ve akıllı dostların uyarı ve tavsiyeleri ile düşmanlar tarafından yöneltilen eleştirilerden yararlanılması gerektiği kanaatindedir.
Râzî’nin ölüm ve ölüm korkusu konusundaki yaklaşımı nedir?
Ona göre ancak ölümden sonraki hayata inanmakla bu korkunun üstesinden gelinebilir. Çünkü ölümün bir yok oluş değil, adaletin gerçekleşeceği bir hayatın başlangıcı olduğuna inananlar ölümden korkmadıkları gibi yaşama sevincini de daima diri tutarlar.Ölümü sonsuz bir yok oluş şeklinde değerlendirenler, ölüm korkusu karşısında birtakım şeylerle kendilerini avutma yoluna gitseler de karamsarlıktan kurtulamaz ve giderek intiharı kurtuluş sayacak duruma gelirler.