KÜRESEL GÜÇLERİN ORTA DOĞU POLİTİKASI: MÜCADELENİN DİPLOMATİK VE STRATEJİK BOYUTLARI
İngiltere'nin orta doğuda Almanya'nın etkinliğini azaltmak için neler yaptığını tartışınız?
Almanya’nın “Pan Germanist” politikaların Orta Avrupa’da giderek artan ideolojik etkisi, Berlin’in alabileceği pozisyonlar akkındaki değerlendirmelerde öne çıkan belirsizlik boyutu, İngiliz askerî ve siyasal elitinin güvenlik endişelerini derinleştirmiştir. İngiltere, Almanya’nın Avrupa Ahengine şekil veren klasik Büyük Güçler dengesindeki gidişatı dikkatle mercek altına almıştır. XX. yüzyılın başında Büyük Güçler arasındaki mücadelede, İngiltere’nin Osmanlı Devleti ve O’nun müttefiki konumundaki Almanya’yı etkisiz kılarak, Mezopotamya bölgesinde Çarlık Rusya’sının nüfuzunun önlenmesi yolunda bir temel diplomatik çizgi izlediği söylenebilir.
İngiltere'nin I Cihan Harbi sürecinde Osmanlı-Rusya ilişkilerini bağlamında tartışınız?
İngiltere’nin Orta Doğu’da I. Dünya Savaşı öncesi hazırlanan ve Sovyet Devrimi sonrasında Lenin tarafından açıklanan Anadolu gizli paylaşım planlarında Rusya ile Boğazların kontrolü esasa bağlanmıştır. Bu doğrultuda, Kafkaslar bölgesinde Osmanlı Ordusuna karşı Ermeni ayaklanması desteklenmiştir. İngiltere, Türkiye ile Rusya arasına bir set çekmek için Amerika himayesinde bir Ermenistan devleti kurmak istemiştir. (Kürkçüoğlu, 1978:65) İngiltere, Osmanlı İmparatorluğu’nun Çarlık Rusya’sı karşısında toprak bütünlüğünün muhafazasında destek verilmesini öngören politikasında 1907 yılında değişikliğe gitmiştir. Almanya’nın Bağdat Demiryolu projesi ile Orta Doğu petrollerine hakim olabileceği düşüncesi, Rusya ile ittifak edilmesi fikrini ön plana çıkarmıştır. İngiltere, bu noktada, Almanya’nın Osmanlı devleti ile yakınlaşması, askerî ve ekonomik yardımlarını artırmasını ve Bağdat demir yolu projesi ile bölgedeki Arap devletleri üzerindeki nüfuz alanının güçlendirmesini çok ciddi bir tehdit olarak tanımlamıştır.
İngiltere'nin Orta Doğu'daki denizlere hakimiyeti politikasını açıklayınız?
İngiltere Almanya’nın Bağdat Demiryolu Projesi ile Basra Körfezini ve Osmanlı’nın Açık Deniz limanlarını kontrol altına alabileceği, Alman diplomatik baskısının Rus siyasal elitini de etkileyerek, bir ülkeye yakınlaşmasının olası tehlikeler olarak hesaplamıştır. Böylece, İngiltere Rusya’nın İran önünde baskı unsuru olarak da kullanılabileceğini düşünmüştür. İngiltere, deniz egemenliğini Hint Okyanusu’na kadar garanti altına almayı hedef edinmiştir. Öte yandan, Doğu Akdeniz’in güvenliğini sağlayan Süveyş Kanalı vasıtası ile Mısır- Hindistan deniz ticaret hattının açık tutulması için, Osmanlı İmparatorluğu’nu tasfiye ederek Londra’nın çıkarlarını kayıtsız şartsız destekleyecek küçük devletler kurulmasının sağlanması politikasını başlatmıştır.
İngiltere'nin Orta doğu politikalarına karşı Osmanlı Devletinin duruşunu tartışınız?
Abdülhamit Han, ‘’İttihad-İslam/Müslüman Birliği’ni’’ sağlamak sureti ile cihat çağrısı yapması hâlinde İngiltere, Fransa ve Rusya’nın hâkimiyeti altındaki Müslüman topraklarda çok ciddi bir tehdit oluşturmak kartını elinde muhafaza etmeye ve bu suretle tarihî bir caydırıcılık unsurunu diplomatik pazarlık unsuru olarak masada tutmaya çaba sarf etmiştir.
İngiltere'nin Osmanlı Devleti'nin olası hilafet hamlesine karşı oluşan politik hamlelerini açıklayınız?
ngiltere ise kendi yönetimi altındaki Müslüman halkların, Osmanlı Hilafetinden etkilenmesini önlemek maksadı ile Arap ülkeleri üzerindeki etkinliğini artırmayı ve alternatif Hilafetin bu zayıf devletlerin kontrolüne geçmesini sağlayacak değişim için düğmeye basmıştır. İngiltere, bu doğrultuda 1871 tarihinden itibaren Orta Doğu politikalarında en zayıf halka olan Bahreyn, Kuveyt ve diğer emirliklerin bulunduğu Basra Körfezinde imtiyazlar elde ederek, bu bölgeyi kontrol etmeyi amaçlamıştır. Bu bağlamda, Osmanlı Bağdat demir yolunun Almanya ile bu topraklara girmesi önlenmiştir. İngiltere, Osmanlı Devleti’ne karşı Arap yarımadasında başlattığı “böl ve yönet’’ politikasında vaat ettiği Büyük Arabistan topraklarını kontrol edecek Vahhabi Devleti’nin kurulmasını sağlamak maksadı ile Suud Ailesine destek sağlamıştır.
İngiltere'nin, Kominizmin Hindistan'da yayılmasını önlemeye yönelik politikalarını tartışınız?
İngiltere, özellikle 1917 Sovyet Devrimi’nden sonra Komünist ideolojinin Hindistan bölgesine yayılmasını önlemek için “Tampon Bölge” olarak tanımladığı Afganistan’a yardımlarını 1919’dan itibaren arttırmıştır. İngiltere bu maksatla Afgan aşiretleri ile temaslarını arttırmıştır. Sovyet yönetimi ise Kral Emanullah yönetimine askerî ve siyasi desteğini sürdürmüştür.
Çarlık Rusyası'nın Orta Doğu'ya ilişkin temel politikasını açıklayınız?
Rusya, Büyük Güçler mücadelesinde. XIX. yüzyılda, İngiltere ile Hindistan yarımadası ve bölgenin kontrolünü içeren Great Game - Büyük Oyun teorisi içinde rekabet hâlinde olmuştur. Öte yandan, öncelikle belirtmek gerekir ki Türk Boğazlarını kontrol ederek, Akdeniz’de sıcak denizlere inmek, bu ülkenin asli stratejik hedefleri içinde yer almıştır.
SSCB'nin İstanbula yönelik politikasını tartışınız?
Sovyetlerin Türk Boğazlarını kontrolü hedefinin, Stalin tarafından da sürdürüldüğü ve meselenin Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov’un Almanya ile yapılan gizli görüşmelerde dile getirildiği bilinmektedir. Molotov, Sovyetlerin savaş sonunda, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında askerî deniz-kara üsleri kurulması, İran Körfezi ile Batum-Bakü limanlarının Sovyet nüfuz alanına bırakılması taleplerini Alman muhataplarına iletmiştir. Sovyetler döneminde Orta Doğu bölgesindeki hâkimiyet politikasını doktrin olarak “Sömürge ve Yarı Sömürge Halkların Özgürleştirilmesi”ne dayandırmıştır. Buna göre, emperyalist Batı Sömürgeciliğinden kurtulmak için Marksist-Leninist ideolojiye dayalı bağımsızlık savaşlarının işçi sınıfı tarafından gerçekleştirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
SSCB'nin dağılmasından sonraki süreçte (19901-2000) Rusya'nın içinde bulunduğu koşulları tartışınız?
SSCB’nin dağılması, dünya güç dengelerini etkilerken ABD’nin 1991 Körfez Savaşı ile Orta Doğu bölgesini, Kuzey Afrika’dan, Afganistan’da Çin sınırına kadar askerî ve ekonomik kontrol altına alacak ileri hamlesi ile şekillenen yeni bir süreci tetiklemiştir. Rusya, 1991-2000 yılları arasında ana vatan topraklarının dağılma tehlikesinin bertaraf edilmesi, Çeçenistan savaşının kontrol altına alınması, çöken ekonomi ve Rusya’dan kaçışla başlayan Rusya sınırları dışındaki Rus diyasporasının haklarının garanti altına alınmasını amaçlayan bir geçiş süreci ile karşı karşıya kalmıştır.
1990-2000 yıllarındaki Rusya'nın ABD'ye karşı tutumu ile soğuk savaş yıllarındaki iki ülke arasındaki ilişkiyi tartışınız?
Soğuk savaşın aksine, Moskova, Washington’a karşı durmaktan daha ziyade bu ülke ile iş birliği yoluna gittiği söylenebilir. Nitekim Rusya, 1991 Körfez Savaşında BM Güvenlik Konseyinde veto hakkını kullanmadığı gibi, Başkan Bush’un terörle mücadele politikasına destek vermiştir. Bu bağlamda, Rusya, Putin İktidarı ile birlikte 2000’li yılların başında öncelikle iç meselelerini çözüme kavuşturmuştur. Kremlin, müteakiben yeniden ve kademeli olarak küresel siyasal ve ekonomik hedeflere odaklanmıştır. Bununla birlikte, son on yılın ortalarından itibaren Rusya’nın Orta Doğu’daki siyasal ve askerî faaliyetlerinin gittikçe arttığı gözlemlenmektedir.
Rusya'nın Arap Baharı sürecine bakış açısı nasıldır?
Gerçekte Rusya bölgede ihtiyatlı bir rol oynama arzusundadır. Arap Baharı’ndan sonra bölgedeki güçler dengesi değişime uğramıştır. Bu değişim Rusya için hem daha geniş fırsatlar sunuyor hem de çeşitli tehditler barındırıyor. Rus siyasal eliti Arap Baharı’nın sonuçlarını değerlendirme bakımından bölünmüş durumdadır. Tartışmanın bir tarafı, bölgedeki devrim niteliğindeki değişimlerin Rusya’nın pozisyonu güçlendirecek fırsatlar doğurmaktan çok, bir tehdit unsuru olduğu görüşünü savunarak şüpheci bir yaklaşım sergilemektedir. Bu görüşe göre, Arap Baharı bölgenin demokratikleşmesi sürecinden ziyade istikrarsızlaşması ve radikal İslam tehlikesinin artması olarak algılanmaktadır. Diğer bir taraf ise devrimler bölgede meydana gelen sosyal değişimlerin doğal bir sonucudur demektedir. Bu belirsizlik ortamında Rusya, özellikle Arap Baharı’nın ilk ortaya çıktığı dönemde defansif bir
politika izlemiş ve bölge problemlerinin çözümü noktasında çok istekli davranmamıştır.
Rusya'nın 2002'den itibaren Müslüman ülkeler ile yakınlaşmasının nedenleri nelerdir?
Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile birlikte Orta Doğu coğrafyasındaki etkisi zayıflayan Rusya, 2002 yılından bu yana Müslüman ülkeler ile yeniden yakınlaşarak bölgeye geri dönüş yapmaya başlamıştır. Rusya’nın bu dönemde bölgeye olan ilgisinin ana nedeni Çeçen savaşçıların Arap dünyasındaki desteğini kesme isteği olarak ön plana çıkmıştır. Bu dönemden başlayarak Rusya’nın Orta Doğu’daki emelleri ve varlığı önemli ölçüde artmıştır
Rusya'nın Orta Doğu'ya ilişkin temel endişesi nedir?
Rusya Batılı devletler ve ABD ile Orta Doğu’da ABD’nin bölgeyi tek başına kontrol etmesinden rahatsızlık duymaktadır. Bölgesel anlamda ABD’nin hayati etki alanı olarak kabul ettiği Orta Doğu bölgesinde Akdeniz ve İran Körfezi arasındaki su yolları ve enerji nakil hatlarını tek başına kontrolünü sakıncalı bulmaktadır.
Rusya’nın Orta Doğu politikasının en önemli amaçları nelerdir?
- Bölgedeki ABD etkisinin kırılarak Rusya etkisinin artırılması
- Rusya’nın bölge ülkelerinin askerî savunma pazarını sahip olduğu yüksek askerî teknoloji ile kontrol edilmesinin sağlanması
- Orta Doğu ticari pazarında ham madde ve nükleer enerji gibi alanlarında ön alınması
- Dünya enerji pazarında monopolist hâkimiyetin güçlendirilmesi ve bu suretle geçmişte nükleer silahlar ve komünist ideolojinin araç olarak kullanılması yerine Rusya’nın enerji silahı ile dünya politikalarında yeniden söz sahibi olması için OPEC ile yakın politikalar yürütülmesi
- Bu maksatla Orta Doğu bölgesinde gaz ve petrol rezervlerinin pazarında Rus şirketlerinin ve mühendislerin yer almasının temin edilmesi ile Rus vatandaşlarına yeni istihdam alanları yaratılması
- ABD ve AB’den farklı olarak bölgede istikrarın sağlanması
- Kremlin’in değişen konjonktüre bağlı olarak Orta Doğu’da ABD hegemonyasını kırmak, bu konuda gerekirse Çin ile kısıtlı ortaklıklar yürütülmesi
- ABD’nin Körfez ülkeleri ile Suudi Arabistan’a yüksek teknolojiye sahip silah satışları ile güç dengesini bozmasına karşı tedbirler geliştirmek
- Arap Baharı’nda Suriye Krizi ile tırmanan Sünni-Şii ihtilafında, ABD’nin Suudi Arabistan,-Körfez ülkeleri, Mısır ile kurduğu ortaklığa karşı, İran-Irak ve Suriye ile Şii İttifakı derinleştirmek, bu konuda özelikle Irak Savaşı sonrası yükselen ABD
karşıtlığına destek vermek - Kültürel açıdan ılımlı Arap devletleri ile iş birliği sayesinde Rusya sınırları içinde yaşayan Müslüman nüfus ile iletişimin derinleştirilmesi
- Orta Doğu’daki güvenlik sorunlarının Kafkasya ve Orta Asya bölgesine sıçramasının önlenmesi maksadı ile İslami radikalizmin neden olduğu yayılan terörizmin Rusya ulusal güvenliğini tehlikeye düşürmesinin etkisiz hâle getirilmesi
- İsrail ile dengeli ekonomik ve siyasal iş birliği geliştirilmesi, bu maksatla Rus Yahudileri ve İsrail’e göç eden Yahudiler arasında yeni ortaklıklar kurulması
- Filistin sorunu ve Orta Doğu Barış Süreci’nde Moskova’nın etkinliğinin muhafazası
- Orta Doğu’da Ortodoks halkların hamiliğinin Moskova ve Kudüs Patrikliği ile yürütülmesi.
XX. yüzyılın sonunda İran ve Rusya arasındaki ilişkileri tartışınız?
XX. yüzyılın sonunda İran ve Rusya arasındaki ilişkiler her iki tarafında ortak çıkarlarına hizmet eden bir denge içinde olmuştur. Rusya İran’ı askerî ve nükleer teknoloji bakımından desteklerken İran Rusya’nın Çeçenistan politikasına fazla eleştirel yaklaşmaktan kaçınmıştır. Bölgedeki enerji üretimi ve nakil hatlarındaki hâkim konumlarını sürdürmek istedikleri için hem Rusya hem de İran Azerbaycan’ın bu alanlarda güçlenmesinden rahatsızlık duymuşlardır ve bu perspektiften hareketle Bakü-TiflisCeyhan boru hattı projesini desteklemekten kaçınmışlardır.
Rusya İsrail ilişkilerini tartışınız?
İsrail tarafının önünde üç önemli engel bulunmaktadır. Bunlardan ilki, demografik denge olarak, hem İsrail’in işgal ettiği topraklarda hem de Orta Doğu’da İsrail nüfusunun Arap nüfustan az olması ve nüfus artış oranının Araplardan yana olmasıdır. İkinci husus, Filistin’in gelecekte self determinasyon-kendi kaderini tayin hakkını kullanarak, ayrı devlet kurmak isteğini meşrulaştırma çabalarıdır. Üçüncü belirsizlik denklemi ise yükselen güç olarak İslami radikalizmin, Siyonizm’e karşı duruşunda, İsrail devletinin varlığını ve Filistin topraklarını işgalini kabul etmemesidir.
Rusya ve Esed Rejimi arasındaki ilişkiyi tartışınız?
Rus dış politika anlayışına göre, Suriye’de Esad rejimi sonrası iktidara gelebilecek Batı yanlısı bir yönetim, Rusya’nın özelde bu ülkedeki genelde bütün Orta Doğu’daki varlığına bir tehdit oluşturabileceğini düşünmektedir. Diğer taraftan Arap Baharı diye adlandıran bu olayların ilk etapta İran ve sonrasında diğer bölge ülkelerine sıçrama riski mevcuttur. Hatta bu olaylar Rusya’nın arka bahçesi olarak adlandırılan Kafkasya ve Orta Asya’ya da yayılabilir ve bölgede büyük bir kaotik ortam oluşturabilir. Böylesi ortamlar dış müdahalelere açıktır. Bu nedenle Rusya her ne pahasına olursa olsun Suriye’deki Esad rejiminin devamını stemektedir.
ABD temelde Orta Doğu’daki amaçları nelerdir?
ABD temelde Orta Doğu’da petrol kaynaklarının ve deniz ulaşım yollarının erişilebilir olmasını, buna mukabil en hayati müttefiki konumundaki İsrail’in Arap dünyasına karşı bağımsızlık ve güvenliğinin korunması asli amaç edinmiştir. Nitekim Carter Doktrini ile ABD bölgeye askerî güçlerini yerleştirmeye karar vermiştir.
Eisenhower Doktrini'ni açıklayınız?
1957’de yayımlanan Eisenhower Doktrini âdeta ABD’nin bölgedeki yeni rolünün altını çizmektedir. Doktrine göre kendini tehdit altında hisseden her ülke Amerikan ekonomik ve askerî yardımına başvurabilecektir. Buradaki asıl amaç ise Mısır ve Suriye gibi ülkelerin SSCB ile yakınlaşmalarını engelleyerek, uluslararası komünizmin Orta Doğu’da etkisini arttırmasının önüne geçmektir. Doktrinin hayata geçirilmesi sürecinde ilk deneme ise Lübnan’da olmuştur.
Riyad’ın dış politikasında yer alan temel unsurlar nelerdir?
Riyad’ın dış politikasında dört kayda değer unsurdan söz etmek mümkündür. Suudi Arabistan dış politikası kesinlikle bu unsurlar tarafından sınırlandırılmamakla beraber bu unsurlar diğerlerine nazaran daha ön planda yer almaktadırlar (Diriöz, 2012) Bunlar sırasıyla aşağıdaki gibi sıralanabilir;
- Dini unsurlar
- Arap davalarına bağlılık
- Petrol ve Dış Ekonomik İlişkiler
- Bölgesel İstikrar ve Güvenlik