TÜRKİYE'NİN ORTA DOĞU POLİTİKALARI
Türkiye’nin Orta Doğu ülkeleriyle ticaretinin Avrupa ülkeleriyle ticaretiyle karşılaştırılamayacak düzeyde düşük olmasının en fazla hissedildiği alan nedir?
Orta Doğu bölgesi dünya politikasında çok önemli bir yere sahip olmasına ve Türkiye bu bölgenin önemli ülkeleri arasında yer almasına rağmen, Türkiye’nin son dönemlere kadarki dış politikasında Orta Doğu ciddi şekilde ihmal edilmiştir. Türkiye’nin Orta Doğu ülkeleriyle ticaretinin Avrupa ülkeleriyle ticaretiyle karşılaştırılamayacak düzeyde düşük olması, bu ihmal edilmişliğin en fazla hissedildiği alanın ekonomik ilişkiler olduğunu göstermektedir.
Türkiye hangi yıllarda İran, Irak, Suriye ve İsrail politikalarını kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmiştir?
Özellikle 2000’li yıllarda Türkiye’nin İran, Irak, Suriye ve İsrail politikalarını kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirdiği ve ABD’nin istekleriyle kendi tercihlerinin çatışması durumunda Washington’dan gelen baskılara karşı koyduğu görülmüştür.
Türkiye’nin son dönemde komşu Orta Doğu ülkeleriyle yaşadığı sorunların nedenleri nelerdir?
Arap Devrimlerinin bölgede neden olduğu istikrarsızlığın da etkisiyle Türkiye’nin Orta Doğu politikasında iş birliğini öne çıkaran yaklaşımının devam etmesine rağmen, son dönemde komşu Orta Doğu ülkeleriyle birtakım sorunlar yaşanmaktadır. Bu sorunların büyük ölçüde bu ülkelerde yaşanan iktidar mücadelelerinden kaynaklandığı ve Arap dünyasında halkların özgürlük talebiyle ayaklanmasını doğru şekilde okuyamayan yöneticilerin bu isyanlar karşısındaki tavırlarının Türkiye tarafından eleştirilmesiyle ilgili olduğu söylenebilir. “Eksen kayması” tartışmaları gibi dönemsel anlaşmazlıklar olarak görülebilecek bu sorunların çözülebilmesi için Türkiye’nin komşularıyla iş birliği eksenli bir ilişki kurma konusundaki politikasından taviz vermemesi gereklidir.
Türkiye’nin, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri, İran’a yönelik politikası nasıldır?
Türkiye’nin, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri, en büyük komşusu olan İran’a yönelik politikasının genel olarak “çatışmaya dönüşmeyen bir gerginlik” içerisinde şekillendiği tespitinde bulunmak yanlış olmayacaktır. Temel olarak iki ülkenin bölgede oluşturmaya çalıştıkları nüfuz alanlarının çakışmasından kaynaklanan bu gerginliğin zaman zaman azaldığı, bazı dönemlerde ise tırmandığı ancak hiçbir zaman sıcak çatışmaya dönüşmediği görülmektedir.
Sadabat Paktı neden imzalanmıştır?
Sadabat Paktı, 8 Temmuz 1937’de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında imzalanan dörtlü saldırmazlık paktı olup Tahran’da Sadabat Sarayında imzalandığı için bu ismi almıştır. İmzacı devletler arasındaki sınır sorunlarının kalıcı şekilde çözülmesi ile ülkelerin bağımsızlıklarını vurgulama istekleri öne çıkmıştır. Taraflar birbirlerinin içişlerine karışmama, ortak çıkarları ilgilendiren konularda danışma, saldırıda bulunmama ve sınırlara saygı göstermeyi kabul etmişlerdir. Sadabad Paktı, 1979’da İran’daki yeni rejimin paktı feshettiğini ilan edene kadar hukuki varlığını korunmuştur.
Bağdat Paktı'nın amacı neydi?
Bağdat Paktı, 1955 yılında Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İngiltere arasında kurulan güvenlik ve savunma örgütüdür. Amacı Sovyetler Birliği’nin Orta Doğu’ya nüfuzunu engellemekti. 1958’de Irak’ın Paktan ayrılması üzerine merkezini Ankara’ya taşıyarak Merkezi Antlaşma Örgütü (CENTO) adını almıştır. 1979’a kadar devam eden Bağdat Paktı 1979’da İran ve Pakistan’ın ayrılmasıyla varlığı sona ermiştir.
Cumhurbaşkanı Özal’ın ölümünün ardından Türk-İran ilişkilerinin kötüleşmesine yol açan unsurlar nelerdir?
1990’lı yılların, özellikle Cumhurbaşkanı Özal’ın 1993’teki ölümünün ardından, Türk-İran ilişkilerinde Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan en sorunlu dönem olduğu tespiti yanlış olmayacaktır. Bu dönemde Türkiye’nin genel olarak bütün komşularına karşı uyguladığı çatışmacı dış politikadan İran ile ilişkiler de nasibini almış ve iki ülke arasındaki gerginlikler silahlı çatışmanın eşiğine varmıştır. İlişkilerin bu derece kötüleşmesine yol açan üç temel unsurdan bahsedilebilir. Bunlar:
- Türkiye’de iç politikada İslamcıların güçlenmesi sonucunda Laik-İslamcı mücadelesinin tırmanması ve dış politikanın, özellikle de İran ile ilişkilerin bu politikaya sürekli olarak alet edilmesi.
- 1996 tarihli “Iran and Libya Sanctions Act” (ILSA) gibi yaptırım kararlarıyla İran’a karşı izlediği yalnızlaştırma siyasetini yoğunlaştıran ABD’nin bu konudaki baskılarının artması. İç politik mücadelenin artması da Türkiye’yi bu baskılara daha açık hâle getiriyordu.
- Türkiye’nin giderek artan bir şekilde İran yönetimini PKK’yi desteklemekle suçlaması, buna karşılık Tahran’ın da Ankara’yı ülkesinin güvenliğine karşı faaliyetler içerisinde olan Halkın Mücahitleri Örgütü gibi gruplara destek vermekle itham etmesi.
D-8 ülkeleri hangi ülkelerden oluşmaktadır?
D-8 (Developing Eight), gelişmekte olan 8 ülke anlamındaki D-8 Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya arasında N. Erbakan’ın önderliğinde oluşturulan bir organizasyondur. 15 Haziran 1997’de İstanbul’daki Devlet ve Hükümet başkanları toplantısında kuruluşuna karar verildi. Ekonominin bütünü alanlarında işbirliğinin geliştirilmesi ve koordine edilmesi amaçlanmıştır.
Tahran Anlaşması'nın sonucu nedir?
Tahran Anlaşması: 17 Mayıs 2010 tarihinde uzun görüşmeler sonunda Türkiye, İran ve Brezilya arasında imzalanan Tahran Anlaşması ile İran nükleer sorununun çözümü konusunda bir fırsat doğuyordu. Türkiye ve Brezilya’nın ara buluculuğunda Tahran yönetimi, kendi çalışmaları için ihtiyaç duyduğu 120 kilogram daha yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum karşılığında, kendi sahip olduğu düşük oranda zenginleştirilmiş 1200 kilogram uranyumu aracı Türkiye’ye teslim etmeyi kabul ediyordu.
Füze Kalkanı ile neye karar verilmiştir?
Füze Kalkanı: 19-20 Kasım 2010 tarihlerinde yapılan NATO Lizbon Zirvesi’nde “NATO’nun Avrupa topraklarına yönelik balistik füze saldırılarına karşı bir füze savunma kapasitesi geliştirilmesi” kararlaştırılmıştır. Bu karar doğrultusunda 2011 yılında yapılan toplantılarda, medyada daha çok Füze Kalkanı olarak adlandırılan bu Füze Savunma Sistemi (Missile Defence System) çerçevesinde Türkiye’nin doğusunda erken uyarı radar sistemleri kurulmasının gündeme gelmesi, başta İran olmak üzere, füze kalkanı projesinin kendi güvenlikleri açısından olumsuz etkileri olacağını düşünen ülkelerin eleştirilerine yol açmıştır.
Türkiye’nin Irak ile ilişkilerinin şekillenmesinde kimler önemli bir role sahiptir?
Türkiye’nin Irak ile ilişkileri incelenirken yapılması gereken ilk tespit, bu ilişkilerin şekillenmesinde bölge dışı aktörlerin önemli bir role sahip olduğu gerçeğidir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından 1932 yılına kadar Irak’ı vesayet yönetimi altında bulunduran İngiltere’nin bu ülkenin iç ve dış politikaları üzerindeki etkisi 1950’li yıllara kadar devam ederken bu tarihlerden itibaren Türk dış politikası üzerinde Batı’nın etkisinin arttığı görülmüştür.
Türk-Irak ilişkilerinde “sıcak takip ne anlama gelmektedir?
Türk-Irak ilişkilerinde çok fazla gündeme gelen bir başka konu, her iki ülke yönetimlerine karşı başkaldıran Kürtlerin silahlı eylemlerinde komşu ülke topraklarını kullanmaları ve bunun sonucunda gerçekleşen “sıcak takip” ile daha kapsamlı sınır ötesi operasyonlar olmuştur.
Çekiç Güç adıyla bilinen misyon hangi sonucu doğurmuştur?
“Çekiç Güç” adıyla da bilinen ancak resmî ismi 1996 yılına kadar Operation Provide Comfort (OPC) olan ve İncirlik üssünden havalanan Amerikan ve İngiliz uçaklarıyla denetlenen bu misyon, Irak merkezi hükûmetinin ülkenin kuzeyine hâkim olmasını engellemiş ve bölgede fiili bir Kürt devletinin oluşması sonucunu doğurmuştur.
Hangi Irak devlet büyüğünün Türkiye’ye sığınması, Türkiye-Irak ilişkilerini olumsuz etkilemiştir?
Türkiye-Irak ilişkilerini olumsuz etkileyen konulardan biri de Irak Cumhurbaşkanı Yardımcı Tarık el-Haşimi’nin Türkiye’ye sığınması olmuştur.
Türkiye-Suriye ilişkilerinde iki ülke arasındaki ilişkilerin olumsuz gelişmesinin en önemli gerekçesi nedir?
Birinci Dünya Savaşı sonrası Orta Doğu’sunun sınırları çizilirken gündeme gelen anlaşmazlıklardan birisi olan Sancak/Hatay meselesi etrafında Türkiye Suriye sınırına ilişkin yaşanan sorunların 1939 yılına kadar uzaması ve hatta Hatay’ın Türkiye topraklarına katılması sonrasında bile Şam yönetiminin bu konudaki taleplerini zaman zaman tekrarlaması iki ülke arasındaki ilişkilerin olumsuz gelişmesinin en önemli gerekçeleri arasında gösterilebilir.
1964 yılında Türkiye-Suriye arasında yaşanan gerginliğin nedeni nedir?
Türkiye’nin 1950’li yıllardaki planların ardından 1964 yılında Fırat Nehri üzerinde Keban Barajı’nın inşasına başlaması Suriye tarafından kendi su kaynaklarını tehdit eden bir gelişme olarak algılanmış ve iki ülke arasında gerginliğe yol açmıştı.
Başbakan Turgut Özal'ın Suriye'ye karşı göstermiş olduğu su politikası nasıldı?
Başbakan Turgut Özal, su konusunda Suriye’yi memnun edecek bazı adımların atılması durumunda bu ülkenin Türkiye’nin güvenliği aleyhine faaliyetlerini sonlandıracağı beklentisiyle 1987 yılında yaptığı Şam ziyaretinde bir güvenlik protokolünün yanında bir de ekonomik iş birliği protokolü imzalamış ve bu protokol ile Türkiye, Suriye sınırından Fırat nehrinden saniyede 500 metreküp su vermeyi taahhüt etmiştir.
Türkiye’de 2002 yılında iktidara gelen AK Parti, Türkiye-Suriye ilişkilerini nasıl geliştirmiştir?
2002 yılında Türkiye’de iktidara gelen AK Partinin geliştirdiği “komşularla sıfır sorun” politikası çerçevesinde diğer komşularının yanında Suriye ile de ilişkilerini geliştirme arzusu içerisinde olması Ankara ile Şam arasında ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarda sıkı bir iş birliğinin kurulmasını sağlamıştır. Bu iş birliğinin bir göstergesi olarak, 2002 yılında 772 milyon dolar olan iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2008 yılında yaklaşık %125’lik bir artışla 1.754 milyon dolara yükselmişti.
Türkiye kaç yılında İsrail'i resmen tanımıştır?
Türk-İsrail ilişkilerindeki bütün bu iniş-çıkışlara rağmen, Ankara 1949 yılında resmen tanıdığı İsrail ile diplomatik ilişkileri hiçbir zaman tamamen kesmemiştir. İlişkilerin en sorunlu olduğu dönemlerde bile, bazı İslam ülkelerinin ısrarlı taleplerine rağmen İsrail devletiyle Türkiye arasındaki diplomatik ilişkiler düşük düzeyde de olsa devam etmiştir.
İsrail’in Türkiye'ye karşı uyguladığı “Alçak Koltuk” krizi nedir?
İsrail’in aşırı dinci Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon’un, Türkiye’de hükûmetin İsrail’i hedef alan sert açıklamaları ve bunu takip eden yaptırım kararları ile “Ayrılık” ve “Kurtlar Vadisi Pusu” dizilerinde İsrail karşıtı sahnelerin çekilmesi gibi gelişmelerden duyduğu rahatsızlığı göstermek üzere Türkiye’nin İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’u makamına çağırıp kendisinin oturduğundan daha alçak bir koltuğa oturtması ve gazetecilerin tokalaşma isteklerini geri çevirip İbranice “Görüyorsunuz bizden aşağıda oturuyor, biz yüksekteyiz ve önüne tek bir bayrak koyduk. Ayrıca gülmüyoruz” ifadelerini kullanması Türkiye’de büyük tepkiyle karşılanmıştır.