ORTA DOĞU'DA BARIŞ SÜRECİ
Balfour Deklerasyonu içeriği nedir?
İngilizlerin bölgenin kaderini belirleyen asıl girişim yine Araplardan habersizce Yahudi ileri gelenleri aracılıyla Filistin’de bir Yahudi yurdunun kurulmasına verilecek güçlü destek vaadiydi. Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour’ın adıyla bilinen Balfour Deklerasyonu’nun içeriği bölgenin 1920’de İngiliz manda yönetimine girmesi ile uygulamaya konulmaya başlamış oluyordu.
Taksim planı nedir?
İlgili plana göre Araplara (Arap devletine) Filistin topraklarının %42.8’i (yaklaşık
4.500 mil2) verilirken, nüfusun %31’ini oluşturan ve o güne kadar ellerindeki manda yönetimine rağmen Filistin topraklarının %6.5’ini kontrol edebilmeyi başarmış
olan Yahudilere (Yahudi devletine) ise %56.4’ü (yaklaşık 5.800 mil2) verilmekteydi.
Daha da önemlisi bu sınırlar içinde Yahudi devletinin toplam nüfusu 905.000 olup
bunun 498.000’i Yahudilerden oluşurken 407.000’i, Araplardan oluşacaktı. Ancak
kısa bir süre sonra söz konusu Araplar bu topraklardan sürüleceklerdi.
1948 savaşı hakkında bilgi veriniz
İsrail devletinin kurulduğunun açıklanmasıyla beraber Mısır, Suriye, Ürdün, Lübnan ve Irak kuvvetlerinin Filistin’e girmeye başlamasıyla Birinci Arap-İsrail Savaşı
resmen başlamış oldu. Savaş sonunda İsrail, Filistin topraklarının %78’ini (yani
Gazze ve Batı Şeria hariç) ele geçirmiş bulunuyordu. Maalesef bu savaş her ne kadar Batı’nın ve Amerika Birleşik Devletleri’nin desteğiyle BM eliyle oluşturulmuş
bir yapının provoke etmesiyle başlamış olsa da Arapların saldırısıyla başladığı
için sonuçları asla sorgulanmamış ve zaten gayrimeşru bir yolla elde edilmiş toprakların %78’e ulaşması meşru bir hak olarak görülmüştür.
1956 Suveyş Krizi'nin temel nedeni nedir?
1967 Savaşı’na kadar Orta Doğu’da en önemli gelişme 1952’de Mısır’da darbeyle monarşiye son verilmesinin ardından 1954’te bütün denetimi ele geçiren Nâsır’ın darbenin yıl dönümü olan 26 Temmuz 1956’da Süveyş Kanalı Şirketini millîleştirdiğini açıklaması olmuştur.
6 Gün savaşı'nda Mısır nasıl bir zarar görmüştür?
İsrail’in 5 Haziran 1967’de Mısır’ın hava gücü daha henüz yerde iken etkisiz hâle getirilmiş ve devre dışı bırakılmıştı. Bundan sonra söz konusu olacak olan bir kara harekâtı bir hava savunmasından yoksun ve İsrail saldırılarına karşı korumasız hâlde yürütülecekti. Bu da özellikle Sina gibi coğrafik konumu dolayısıyla savunma imkânlarının daha kısıtlı olduğu bir bölgede yürütülen savaşta Mısır askerî kuvvetlerinin ağır kayıplar vererek geri çekilmesini beraberinde getirecekti.
BM'nin 242 sayılı kararları nedir?
1. Paragrafta a) İsrail’in son savaşta işgal ettiği topraklardan çekilmesi; b) savaş durumuna son verilmesi, bölgedeki her devletin egemenlik, toprak bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığı ile kuvvet tehdidinden uzak olarak güvenlikli ve tanınmış sınırlar içinde barış hâlinde yaşama hakkının tanınması, 2. Paragrafta, uluslararası su yollarında seyrüsefer serbestîsinin garanti altına alınması, mülteciler meselesinin adil bir çözüme kavuşturulması, gayriaskerî bölgeler ihdası suretiyle bölgedeki her devletin toprak bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığının garanti altına alınması ihtiyacı vurgulanmaktaydı. 3. Paragrafta ise Genel Sekreterden bu kararın ilkelerine uygun barışçı ve kabul edilmiş bir çözümün gerçekleştirilmesinde taraflarla gerekli temasları yapmak üzere bir özel temsilci tayin etmesi isteniyordu.
6 Gün Savaş'ı sonuçları nelerdir?
Birleşmiş Milletlerin 22 Kasım 1967 tarihli ve 242 sayılı kararı da İsrail’in işgal ettiği topraklardan, bu arada Mısır’a ait Sina Yarımadasından, Gazze’den, Batı Şeria’dan, Golan’dan ve Doğu Kudüs’ten çekilmesini ve mültecilerin yurtlarına geri dönmelerini öngörüyordu. Ancak İsrail bu ve bundan sonraki BM kararlarına uymayacağını bir çok defa tekrar etmiştir.
1973 Ekim Savaşı hakkında bilgi veriniz.
Suriye ve Mısır’ın ortaklaşa kararlaştırdıkları bir savaş planı iki cephede başlatılan bir sürpriz saldırı ile 1973 Ekim Savaşı başlamıştır. Mısır’ın amacı belli bir hatta durarak İsrail’i barışa zorlamaktı. Mısır, bir kısım toprakların geri alınmasını kendi prestiji için de yeterli görmekte ve uluslararası diplomasinin harekete geçmesini bekleyerek daha ileri gitmeyi gerekli görmemekteydi. Suriye’nin amacı Mısır’ınkinden farklı olmuş 1967’de kaybettiği bütün toprakları geri almayı amaçlamış ve bu hedefine de ulaşmıştı. 14 Ekim’den itibaren ABD’nin açıkça İsrail’e yardım etmesiyle savaşın dengesi İsrail lehine değişmiş ve 22 Ekim’de BM’nin ateşkes kararının kabul edilmesiyle sona eren savaş başladığı yerde bitmişti.
Reagan Planı maddeleri nedir?
Reagan Planı’nın bazı önemli noktaları şöyleydi: “...Camp David Anlaşmalarında da belirtildiği gibi, Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan Filistinlilerin kendi işleriyle ilgili tam özerkliğe sahip olacakları bir tarih olmalıdır. Bu topraklarda yaşayanlara kendi kendilerini yönetme hakkı ve ilgili bütün taraflara meşru güvenlik hakları tanınmalıdır. ...Serbest seçimlerle Filistinlilerin kendilerini yönetecek bir idareyi seçmeleriyle başlayacak olan beş yıllık geçiş döneminin amacı Filistinlilere kendi kendilerini yönetebileceklerini ve Filistin özerkliğinin İsrail’in güvenliği için tehdit oluşturmadığını göstermektir. ...Amerika’nın tutumunun açıkça anlaşılmasını istiyorum; geçiş döneminin amacı iç yönetimin İsrail’den Filistinlilere geçişinin barış ve düzen içinde sağlanmasıdır. Aynı zamanda iktidarın Gazze ve Batı Şeria’da yaşayanlara devredilmesi İsrail’in güvenlik gereksinimleri ile çelişmemelidir. ...Dolayısıyla Birleşik Devletler, Batı Şeria ve Gazze’de bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını desteklemeyecek, İsrail’in ilhakını ve sürekli denetimini de desteklemeyecektir. ...Barış için bir başka yol daha vardır. Bu toprakların son durumu elbette karşılıklı görüşmelerle saptanmalıdır.
Reagan Planı Filistinlilerin karşı karşıya oldukları sorunların hiçbirine ciddi bir çözüm getirmiyordu. Buna karşılık Fez Planı’yla ortaya konan talepler nelerdir?
- Kudüs dâhil, İsrail’in 1967’de işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesi,
- 1967’den sonra işgal edilen yerlerde kurulan yerleşim yerlerinin kaldırılması,
- Kutsal yerlerde üç dinin dinsel törenlerinin özgürce yapılabilmesi,
- Filistin halkının kendi kaderini belirleme hakkını ve tek meşru temsilcisi FKÖ önderliğinde ulusal haklarının vurgulanması,
- Batı Şeria ve Gazze’nin altı aydan fazla süreyle BM gözetimi altında kalması,
- Kudüs başkent olmak üzere bağımsız Filistin devletinin kurulması,
- BM Güvenlik Konseyinin bölgedeki bütün devletlere bağımsız Filistin devleti dahil, barışı garanti etmesi,
- BM Güvenlik Konseyinin yukarıdaki kararların uygulanmasını garanti etmesi
Filistinlilerin temel talepleri nelerdir?
Filistinliler için temel talepler, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkının kabul edilmesi ve FKÖ’nün tek meşru temsilci olarak tanınması, Kudüs’ün doğusu da dâhil İsrail’in
1967’de işgal ettiği topraklardan çekilmesi, başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin
devletinin kurulması, Yahudi yerleşim yerlerinin boşaltılması, yurtlarını terk etmek zorunda kalmış olan Filistinli mültecilerin geri dönüşlerinin sağlanması ve geri dönmek
istemeyenlere tazminat ödenmesi doğrultusundaki BM kararının uygulanmasıydı.
Doğu Bloğu'nun yıkılması sonuçları neler olmuştur?
ABD önderliğinde Irak’a düzenlenen operasyonla düzenlendi. Diğer taraftan, Irak’ın Kuveyt’i işgali ve sonrasında Irak’a karşı güç kullanılması sürecinde Filistinliler ve FKÖ, Irak’ı desteklemiş fakat bunun karşılığında yaklaşık 400.000 dolayındaki Filistinlinin Kuveyt’ten kovulmasıyla kalmamış FKÖ ve Arafat Arap dünyası tarafından o güne kadar sağlanan siyasi ve mali desteği kaybetmişti. Bu durum FKÖ’nün içerde zor durumda olduğu ve fazla pazarlık gücünün olmadığı anlamına geliyordu.
Oslo Barış Süreci hakkında kısaca bilgi veriniz.
25 Eylül’de FKÖ Yönetim Kurulu ve 27 Eylül’de de İsrail kabinesi tarafından onaylanan ve tarihe “Oslo II” ya da “Geçici Anlaşma” (Interim Agreement) olarak geçen anlaşmanın 28 Eylül 1995’te Washington’da Arafat ve Rabin’in yanı sıra Clinton, Mübarek ve Kral Hüseyin tarafından da imzalanması olmuştur. Anlaşmanın gereği olarak İsrail, Batı Şeria’nın Karbata, Kabatiya, ve Yatta kasabalarından da çekilmekteydi. Bundan sonra taraflar arasında yapılan görüşmeler sonucunda İsrail 1995 Kasım’ında Cenin’den arkasından aynı yılın Aralık ayında ise Nablus, Tulkarim, Beytullahim (Bethlehem) ve Ramallah’tan çekilmiştir. İsrail’in El-Halil’den (Hebron) çekilmesini öngören anlaşma ise 1996 Mayıs’ındaki seçimlerde işbaşına gelen ve sertlik yanlısı olarak bilinen Likud lideri Netanyahu döneminde ABD Filistin Özel Temsilcisi Dennis Ross’un da girişimiyle 17 Ocak 1997’de imzalanmıştır
Nihai statü konuları nelerdir?
Kudüs’ün statüsü, sınır sorunu, Yahudi yerleşimleri ve mülteciler sorunudur.
28 Eylül 2000 tarihinin Filistin Sorunu açısından önemi nedir?
28 Eylül 2000, Filistin sorununun tarihi dönüm noktalarından biri olmuştur. Camp David’deki başarısızlığın neden olduğu olumsuz ortamda, Benjamin Netanyahu’nun ardından dönemin ana muhalefet partisi Likud’un Genel Başkanı Ariel Şaron, yaklaşık 1.000 askerle birlikte provokasyon niteliğindeki Harem-i Şerif (el-Aksâ Camii) ziyareti Filistinlilerin protesto gösterilerine yol açmış ve kısa süre içinde El-Aksâ İntifadası olarak da bilinen İkinci İntifadayı başlatmıştır. Bu süreçte bir tarafta İsrail’in artan şiddet ve sindirme girişimi diğer tarafta İslâmi Cihad, El-Aksâ Şehitleri Tugayı, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) ve HAMAS’ın üstlendiği intihar saldırıları devreye girmiştir. 2002 yılına kadar geçen sürede %25’i 18 yaşın altında olmak üzere 900’den fazla Filistinli İsrail saldırıları sonunda yaşamını yitirmiştir. İsraillilere karşı girişilen 36 intihar saldırısında ise 91 kişi ölmüştür.
Şaron Hükümeti politikaları hakkında bilgi veriniz.
Şaron hükûmetiyle beraber her geçen gün gerilim daha da artmış ve barışa ilişkin umutlar giderek tükenmiş; umutlu beklentilerin yerini umutsuzluk almıştır. Şaron hükûmeti, iktidara gelişiyle beraber Filistin kentlerindeki askerî kuşatmayı sona erdireceğini açıkladıysa da bu hiçbir zaman gerçekleşmemiş, zaman içinde daha da sertleşmiş ve giderek tam anlamıyla bir askerî işgale dönüşmüştür. Ramallah başta olmak üzere Tulkarim, Kalkilya, Beytüllahim, El-Halil ve diğer kentlerdeki kuşatma ve işgal gün geçtikçe kalıcı hâle dönüşmüştür. İsrail hükûmeti barış sürecinin başlamasını şiddetin sona ermesine bağlarken Filistin kentlerine füze yağdırmış ve her gün alabildiğine bombalamıştır.
Savunma Kalkanı Operasyonu ile başlatılan İsrail saldırısı 2002 yılında Türkiye Cumhuriyet'i Başbakanı Bülent Ecevit tarafından nasıl ifade edilmiştir?
İsrail saldırılarına sert tepki gösteren Başbakan Ecevit İsrail’i soykırım yapmakla suçluyordu. Ecevit 5 Nisan 2002’de partisinin grup toplantısında
İsrail’i eleştirdiği konuşmasında “Filistin halkına karşı dünyanın gözleri önünde
soykırım uygulanmakta. İsrail yönetimi BM Güvenlik Konseyi kararlarına da
meydan okumakta” ifadesini kullanmaktaydı
ABD, AB, BM ve Rusya’nın katkılarıyla 2002 Temmuz’unda başlayan çalışmaların sonucu
2003 yılı başından itibaren “Yol Haritası” adıyla kamuoyuna açıklanan sreücin içeriği nedir?
Üç aşamadan oluşan “Yol Haritası,” öncelikle Filistin’de kapsamlı siyasi reformların gerçekleştirilmesini ve bu çerçevede seçimlerin yapılmasını, İsrail’in işgal etmiş olduğu topraklardan geri çekilerek yeniden 2000 Eylül’üne geri dönülmesini, her iki tarafın şiddete son vermesini; ikinci aşamada 242 ve 338 sayılı kararların uygulanmasını ve geçici sınırlara sahip ve egemenlik unsurları taşıyan bir Filistin devletinin kurulmasını; bu çerçevede Filistin’de reformların bitirilmesini ve Filistin’in kendi demokratik kurumlarını oluşturmasını; üçüncü aşamada ise tam bağımsız bir Filistin devletinin kurulması aşamasının gerçekleştirilmesini ve bu bağlamda Kudüs, yerleşimciler meselesi ve Filistinli mültecilerin geri dönüşü gibi kilit meselelerin çözümlenmesini öngörüyordu. Bu çerçevede ikinci aşamada başlayan Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki normalleşmenin üçüncü aşamada tamamlanması da öngörülüyordu. Özellikle planın ilk aşaması yani terörün ve şiddetin sona ermesi ve Filistin’de siyasi ve ekonomik reformların gerçekleştirilmesi Bush’un önerilerini içermekteydi ki bu aynı zamanda İsrail’in de önkoşuluydu. Üç aşamalı plan, bir anlamda Prens Abdullah ve Başkan Bush’un planlarının sentezi olarak nitelenebilecek özelliklere sahipti.
Annapolis Toplantısı nedir?
2005-2007 arasındaki dönemde İsrail ve Filistinli gruplar arasındaki çatışmalarda ise 86 İsrailliye karşı 1290 Filistinli hayatını kaybetmişti. Bu arada İsrail-Filistin cephesinde barış görüşmelerine ilişkin en önemli gelişme, Amerikan yönetiminin girişimiyle 27-29 Kasım 2007’de ABD’de gerçekleşen Annapolis toplantısıydı. Annapolis, geniş katılımlı bir toplantı olması açısından önemliydi. Annapolis’e göre taraflar arasında iki devletli çözüme yönelik barış görüşmeleri hemen başlayacak ve 2008 sonuna kadar bitirilecekti. Taraflar bu süre içinde Kudüs, mülteciler, yerleşimciler, sınırlar, güvenlik ve su konularını kapsayan ve nihai statü konuları da denen altı konuda anlaşma sağlamaya çalışacaktı.
Netanyahu'nun iki devletli çözümü nedir?
Ortaya çıkacak Filistin devletinin silahsızlandırılmış olması koşulu getirilmekte ayrıca İsrail’in kurulacak Filistin devletini havadan, karadan ve denizden kontrol etmesi öngörülmekteydi. Ayrıca İsrail, söz konusu devletin güvenliğini sağlamak için bir başka devletten askerî destek istememesi için uluslararası garanti istemekteydi. Devletin askersiz ve silahsız olması ve havadan, karadan ve denizden İsrail tarafından kontrol edilecek olması kurulacak devleti anlamsız hâle getirmekteydi.