Rusya’nın Orta Asya ve BDT Politikaları Kapsamında Bölgesel Güç Dengelerinin Değişimi
Soğuk Savaş sonrası Rusya amaçlarında nasıl bir değişiklik yapmıştır?
Rus siyasal kimliği Slav etnik yapı ve Ortodoks Hristiyanlık temellerini odak noktasında toplayan ve kültürel, tarihi, sosyolojik olarak toplumsal bütünleştirmeyi amaç edinen; Rus milliyetçiliği öğelerinin hâkim unsur
olarak ön planda tutulduğu neo-realist bir kurgu esas alınmıştır.
SSCB'nin parçalanmasından sonra, Rusya topraklarının daha fazla parçalanma riskinin önlenmesi, acil ihtiyaç olarak ön plana çıkmıştır. Bu amaçla nasıl bir yol izlemiştir?
Rusya, özetle, başlangıçta Gorbaçov’un başlattığı “Glasnost ve Perestroyka - Yeniden Yapılanma ve Açıklık’’ politikasındaki demokratikleşme sürecinde acı reçeteyi uygulayarak merkezî ekonomik modelden, liberal sisteme geçişte hiper enflasyonun neden olduğu bir sancılı geçişi yaşamak zorunda kalmıştır.
SSCB'nin parçalanması Rusya'nın güç kaybetmesine neden olmuş mudur?
Boris Yeltsin, söz konusu siyasal ve ekonomik sarsıntıyı dış borçlanma ile atlatırken, Vladimir Putin yönetimi ülkesini, dünya enerji fiyatlarındaki artış trendini iyi takip ederek kurtarmayı başarmıştır. Bu kaos dönemi icinde Rusya, 1991 tarihinde BDT Örgütünü kurmuştur. Başkan Yeltsin’in geçiş dönemindeki siyasal ve ekonomik kaos ortamındaki hayati sıkıntılarını aşan Başkan Putin ve Başkan Medvedev, Rusya’nın Doğu Avrupa ve Orta Asya’daki çıkarlarından vazgeçmeyeceğini izledikleri yeni dış politika tercihleri ile ortaya koymuşlardır. Nitekim Rus siyasal eliti geçen yirmi yıl zarfında ekonomik zorluklarını doğru enerji politikaları ile aşıp tekrar dünya politikalarına yön veren konumunu muhafaza etmiştir. Bu itibarla, SSCB’nin dağılmasına rağmen Rusya 143 milyon nüfus yapısı ile Avrupa kıtasının en kalabalık nüfusuna sahip olup 17.075.400 kilometre kare toprakları ile dünyanın en büyük ülkesidir. Rusya hâlen BM Güvenlik Konseyinin daimi üyesi, nükleer bir büyük güçtür.
Vladamir Putin Rusya'nın gücünü kaybetmemesi için nasıl bir politika izlemektedir?
Vladimir Putin tarafından başlatılan çok yönlü dış politika hamlesi, yansımalarını başta Orta Asya bölgesi olmak üzere yakın çevrede hissettirmeye başlamıştır. Kremlin’in izlediği siyaset ve elindeki güçlü parametreler kısa süre içerisinde Rusya Federasyonu’nu BDT’nin ve bölgenin en etkili aktörü konumuna getirmiştir. Öte yandan Rusya söz konusu süreci, askerî iş birlikleri ve bölgesel örgütlerdeki liderlik konumunu ön plana çıkararak derinleştirme çabası içerisindedir. (Kamalov, 2011.) Rusya, yakın coğrafyasında meydana gelen ekonomik ve politik gelişmeleri sıkı bir şekilde takip etmeye çalışmaktadır. Putin’e göre, Rusya Federasyonu etrafında gerçekleşen Renkli Devrimler, Rusya’nın kurucu Sovyet coğrafyası üzerindeki etkisini büyük oranda kısıtlamaktadır. Ukrayna’daki seçimlerde Rus yanlısı liderlerin seçimi kaybetmesi, Gürcistan’daki Rus askerî birliklerinin geri çekilmesi gibi süreçler Rusya’nın yakın coğrafyadaki etkisinin kaybı olarak nitelendirilmektedir. Rusya söz konusu dış politik etkinliğini bölge ülkeleri üzerinde tekrar güçlendirmek amacıyla, Bağımsız Devletler Topluluğu’nun ekonomik ve siyasal kurumlarına vermiş olduğu önemi artırmaktadır (Wishnick, 2006).
Rusya BDT'yi neden kurmuştur?
- Yeni Rus dış politikası, Çarlık ve Sovyet mirasının devamı olan Süper Güç
statüsünden, Büyük Güç olarak dünya politikasına yön verme dinamizmine göre şekillenmiştir. Zira, yeni Rusya BDT’yi kurarken Batı’da modern ve kendisinden daha gelişmiş bir Avrupa, Pasifik ekseninde Çin, Japonya, Kore ve Avrasya da yeni Cumhuriyetlerin merkezkaç kuvvetten kopma eğilimleri ile karşı karşıya kalmıştır. Avrupa sınırlarında küçülen Rusya, buna karşılık olarak gereğinde
BDT bölgesinde ortaya çıkabilecek bir güç zaafiyetine karşı, nükleer gücün kullanılması seçeneğini masada tutmuştur. - İkinci bir husus olarak Rusya, bu bölgenin enerji kaynaklarındaki hâkimiyetini sürdürmedeki kararlılığını ortaya koymaktadır.
- Üçüncü parametre ise Tacikistan’ın, Çecenistan ve Afganistan’da ortaya çıkan radikal İslami hareketlerin, Dışişleri Bakanı Primakovun deyimi ile, domino etkisi yapmasını önleyerek, ekonomik ve coğrafi etkinliğin devamı olarak öngörülmesidir.
- Dördüncü parametre ise Avrupa’da Alman-Fransız ittifakının Ukrayna, Belarus ve Baltık ekseninde ilerleyerek Rusya’nın Slav dünyasını etkisi altına almasını önlemektir.
- Beşinci unsur ise BDT Avrupa Atlantik ittifakının devamı olarak yorumlanan NATO’nun genişlemesine ve Rusya ana vatanını tehdit etmesine karşı bir kalkan olarak kurgulanmıştır (Caşın, 2006).
Uluslararası düzeni sarsan tehditlere karşı neorealistler tarafından da çeşitli çıkarımlarda bulunulmaktadır. Bunlar nelerdir?
Bunlar sırasıyla, uluslararası politikanın anarşi durumundan kaynaklandığı, devletlerin uluslararası politikada temel aktör olduğu, güvenlik ihtiyacı olduğunda devletin bunu gerçekleştirmek için tüm gücünü maksimize edeceği ve
son olarak devletlerin güvenlik riski hissettikleri durumlarda güçlerini yükseltmeleri gerektiğidir (Vasquez ve Elman, 2003: 168)
Rus dış politikası realist paradigma açısından incelendiğinde, ne gibi bir tespitte bulunulabilir?
son zamanlarda yaşanan gerileme görülmektedir. Bu doğrultuda Rus dış politikasının BDT bölgesine odaklanması ve tekrar nükleer süper güç konumunu sürdürmesi gerektiği öne sürülmektedir (McFaul, 2001).
Atlantikçi görüşün eleştirilme sebebi nedir?
Atlantikçi görüş, Avrasyacıların sıklıkla atıf yaptığı “uluslararası ilişkilerin jeopolitik ve stratejik boyutlarını” gözden kaçırması yönüyle eleştirilmektedir. Salt ekonomik değerlerin yüceltilmesini ön plana alan bu yaklaşım, Rusya’nın güvenlik eksenli dış politikasından farklı bir yöne ağırlık verilmesi sonucunu doğurmaktadır (Arbatov, 1993).
Asya-Pasifik bölgesinde Çin ve Japonya ekonomilerinin önem kazanmaları, Rus dış politikasını da yakından etkilemiştir. Bu noktada Rus siyasal eliti ne gibi bir yol izleme taraftarıydı?
Rus siyasal eliti bu noktada; ideolojik denklemden uzak, liberal esasları benimseyen, daha demokratik, şeffaf, katılımcı ve özgür bir Rus siyasal modelini kurmak için Batı ile yakın güvenlik ve ekonomi düzleminde işbirliğinin geliştirilmesi ana fikrinde yoğunlaşmıştır. Bu noktada Atlantikçi Okul’un temel dış politika eğilimi, Rusya’nın Batı ile geleneksel ayrılıklarını ortadan kaldırmak,
siyasal ve ekonomik entegrasyonu desteklemek olmuştur.
Hangi olay Rus dış politikasındaki dönüşün önemli bir göstergesidir?
Yeltsin iktidarının 1996-99 yılları arasındaki döneminde, Orta Doğu ve Çin
ilişkilerinden sorumlu KGB şefi Yevgeni Primakov’un 1996 Ocak ayında, Batı yanlısı ve liberal dış politika yürütmekle Duma tarafından eleştirilen Kozirev’in yerine Dışişleri Bakanlığına atanması, Rus dış politikasındaki dönüşün önemli bir göstergesi olarak yorumlanmıştır. 1996 yılında Yevgeni Primakov’un Dışişleri Bakanlığına gelişiyle başlatılan bu yeni dönemde Rus dış politikası, Amerikan hegemonyasına karşı duruşun, Avrasya ve BDT ekseni ile dengelenmesiyle tanımlanmaktadır.
Rusya'nın G-8 üyesi olmasını savunan Rus Başkanı kimdir?
Boris Yeltsin
Yeltsin Rusya'nın ekonomik krizin üstesinden gelebilmek için düşünceleri neydi?
Yeltsin, Rusya’nın G-8 üyesi olmasını savunduğu gibi, Batı ekonomik sistemi ile entegrasyonun ülkedeki krizin atlatılmasında önemli bir basamak olduğunu ileri sürmüştür. Yeltsin, Soğuk Savaş’ın sona erdiğini ve Rusya’nın artık ABD’yi düşman olarak görmediğini öngören 1992 tarihli Camp David Protokolü’nü imzaladığı gibi, iki ülke arasındaki stratejik öneme sahip START- II Stratejik Nükleer Silahların Azaltılması Antlaşması’nı da 1993 tarihinde imzalamıştır.
START- II Stratejik Nükleer Silahların Azaltılması Antlaşması'nın önemi nedir?
Yeltsin, Soğuk Savaş’ın sona erdiğini ve Rusya’nın artık ABD’yi düşman olarak
görmediğini öngören 1992 tarihli Camp David Protokolü’nü imzaladığı gibi, iki ülke arasındaki stratejik öneme sahip START- II Stratejik Nükleer Silahların Azaltılması Antlaşması’nı da 1993 tarihinde imzalamıştır
Atlantik Okulu Rusya'nın tehdit algılamasının neden kaynaklı olduğunu düşünmekteydi?
Atlantik Okulu, Rusya’nın tehdit algılamasının Soğuk Savaş sürecinde düşman olarak tanımladığı NATO ve Batı’dan değil, Çin ve Orta Asya’da radikal İslam’ın yayılmacı kimliğinden kaynaklandığı hipotezini benimsemiştir
Rusya'nın Soğuk Savaş sonrası dış politika ile ilgili endişe ettiği konular nelerdi?
Atlantik Okulu, Rusya’nın tehdit algılamasının Soğuk Savaş sürecinde düşman olarak tanımladığı NATO ve Batı’dan değil, Çin ve Orta Asya’da radikal İslam’ın yayılmacı kimliğinden kaynaklandığı hipotezini benimsemiştir. Bu yaklaşımda, Samuel Huntington’ın ortaya attığı ‘’medeniyetler çatışması” hipotezinin teorik dayanağını teşkil eden iki kutuplu güçler dengesindeki komünist tehdit
algılaması yerine radikal İslam merkezli güç dengesi arayışının ve Batı medeniyet anlayışına karşı bir yeni bir bloğun yükseliş içinde olduğu ana fikri ön
plana çıkmıştır. Ancak Başkan Yeltsin ve Rus Dışişleri Bakanı Andrei Kozirev, Yugoslavya krizinde NATO müttefikleri ile görüş ayrılığına düşmüştür.
NATO kısa sürede Doğu Avrupa ekseninde Rusya sınırlarına doğru genişlerken Balkanlar ve Karadeniz- Kafkasya bölgesinde etkili olmuştur. Özellikle
Pembe Devrimlerin Ukrayna ve Gürcistan’ı etkisi altına alması, 11 Eylül sonrasında Afganistan’da NATO askerî gücünün yer alması Rusya için diğer endişe kaynağı gelişmeler olmuştur.
Atlantik Okulu ABD ile olan ilişkilerde ilerleme sağlayabilmiş midir?
Atlantikçi Okul, ABD’nin yeterli ekonomik desteğini ve güvenini sağlamayı başaramamıştır. Moskova yönetiminde söz sahibi olan romantik Atlantik Okulu, milliyetçi Rus siyasal elit tarafından şiddetle eleştirilmiştir.
Almaata Antlaşması’nın 2. ve 3. maddeleri BDT’nin ilkeleri neyi içermektedir?
- Siyasi, ekonomik, çevresel, insani, kültürel ve diğer alanlarda işbirliğinin yapılması,
• Ortak ekonomik alanın oluşturulması, devletler arası ilişkilerin geliştirilmesi, bütünleşme sonucu üye
devletler arasında dengeli ekonomik ve sosyal gelişmenin tesis edilmesi,
• BM ve uluslararası hukuk tarafından tanınan ilke ve normlar çerçevesinde insan haklarının ve diğer temel hakların sağlanması,
• Kitle imha silahlarının ve nükleer silahların yayılmasının engellenmesi,
• Askerî harcamaların düşürülmesi,
• Uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasında etkinliği artırmak amacıyla üye devletler arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi,
• Üye devletler arasında serbest iletişimin ve dolaşımın sağlanması,
• Üye devletler arasındaki münakaşalara ve çatışmalara barışçıl çözümlerin bulunması
Bağımsız Devletler Topluluğu'na katılmayan üç Baltık ülkesi hangileridir?
Letonya, Litvanya ve Estonya
Yapılan tahminlere göre dünya enerji kaynaklarının yaklaşık dörtte biri, sanayi potansiyelinin ise %10’u BDT coğrafyasında yer almaktadır. BDT’nin kurucu antlaşması, 8 Aralık 1991 tarihinde Belarus’un Minsk kentinde; Ukrayna, Rusya Federasyonu ve Belarus Devlet Başkanları tarafından imzalanmıştır. Öte yandan kurucu antlaşmanın 7. maddesi çerçevesinde taraflar; ortak koordinasyon kurumları aracılığıyla ve eşit şartlarda gerçekleştirilecek müşterek faaliyet alanına, hangi yazılı konuların dâhil olduğunu kabul etmektedir?
i. Dış politika faaliyetlerinin koordinasyonu;
ii. Ortak ekonomik alan ile ortak Avrupa ve Avrasya pazarlarının oluşumu ve gelişimi, gümrük politikası konuları;
iii. Ulaştırma sistemlerinin geliştirilmesi;
iv. Çevrenin korunması, uluslararası çevre güvenliği sisteminin oluşturulması, göç politikası ile ilgili konular,
v. Organize suçlarla mücadele (Hüseynov, 2003).
23 Nisan 1993’te yayınlanan Rusya Federasyonu Dış Politika Konsepti’nde,
Rusya’nın eski Sovyet alanına yönelik amaçları nelerdir?
• Yeni bağımsız ülkelerle siyasi, ekonomik ve askerî işbirliğini BDT çerçevesinde ve ikili ilişkiler bazında derinleştirmek,
• BDT altyapısını güçlendirmek,
• Bütün yeni bağımsız devletlerde Rus vatandaşlarının haklarının korunması,
• BDT barış gücünün oluşturulması olarak
ifade edilmiştir.