aofsorular.com
İŞL302U

KAYNAK BAĞIMLILIĞI KURAMI

3. Ünite 21 Soru
S

Kaynak bağımlılığı kuramı ne zaman ortaya çıkmıştır? Kökenini açıklayınız.

Kuram, Jeffrey Pfeffer başta olmak üzere Gerald R. Salancik, Howard E. Aldrich ve Hüseyin Leblebici tarafından örgütlerin incelenmesine yönelik farklı sorular etrafında geliştirilen bir dizi araştırmanın ardından, 1970’lerin sonlarına doğru ortaya çıkmıştır. Ancak kaynak bağımlılığı kuramının çıkış noktasını, Pfeffer tarafından Stanford Üniversitesinde tamamlanan
doktora tezi (Pfeffer, 1972a; 1972b; 1972c) oluşturmaktadır. Kuramın gelişim sürecinde, hem ABD’nin politik, iktisadi ve yasal ortamının, hem de özellikle Pfeffer’ın kariyerindeki gelişimin izlerini görmek mümkündür. Bugün kaynak bağımlılık kuramının temel çerçevesini Pfeffer ve Salancik’in ilk olarak 1978 yılında yayımlanan The External Control of Organizations - Örgütlerin Dışsal Denetimi adlı eseri çizmektedir. 

S

Kaynak bağımlılığı kuramı, örgütlerin davranışlarını açıklamayı kaç temel kavrama dayandırmıştır? Bunlar nelerdir?

Kaynak bağımlılığı kuramı, iki temel kavram etrafında örgütlerin davranışlarını açıklayarak özgün kimliğini geliştirmiştir. Bunlar; güç ve bağımlılık kavramlarıdır. 

S

Kaynak bağımlılığı kuramı nedir? Açıklayınız.

Kuram, hem örgütlerin içyapılarında hem de dış çevreleri ile ilişkilerinde ne olup bittiğini anlamak için güç ve bağımlılık kavramlarını kullanmakta ve örgütlerin dış çevreleri ile ilişkilerini nasıl yönettiklerini açıklamaya çalışmaktadır. Bu çerçevede, iki temel fikirden hareket edildiğini söylemek mümkündür. Bunların ilki, örgütlerin ancak etkin olabildikleri sürece hayatta kalabilecekleridir. İkincisi ise örgütlerin etkinliğinin yani başarılı olmalarının, içinde bulundukları çevrenin koşullarına bağlı olduğudur (Pfeffer ve Salancik, 2003). Örgütlerin davranışlarını anlamak için, o davranışların içinde gerçekleştiği bağlamı anlamak gereklidir. En kısa ifadesiyle kaynak bağımlılığı kuramı, örgütlerin ihtiyaç duydukları kaynakları dış çevrelerinden elde edebilmek ve çevreden gelebilecek baskı ve tehditlere karşı koyabilmek için hangi davranışlara neden ve nasıl giriştiğini açıklamaya çalışmaktadır.

S

Örgütlerin davranışını anlayabilmek için kaynak bağımlılığı kuramının, örgütler arası ilişkilere dair ortaya koyduğu argümanlar nelerdir?

Örgütlerin davranışını anlayabilmek için o davranışın içinde gerçekleştiği ortamı anlamak gerekmektedir. Bu çerçevede kuram, örgütler arası ilişkilere dair beş temel argüman ortaya koymaktadır:
• Toplumu ve içindeki karşılıklı ilişkileri anlamak için incelenmesi gereken temel birim örgütlerdir.
• Örgütler bağımsız veya yalıtık varlıklar değildirler. Aksine diğer örgütlerle girdikleri karşılıklı bağımlılık ilişkileri ağı tarafından sınırlandırılmaktadırlar.
• Bu bağımlılık ilişkisi, bağımlı olan tarafın davranışlarına ilişkin belirsizlikle birlikte ortaya çıktığında, örgütün varlığını sürdürmesi ve başarılı olması bir sorunsal hâline gelmektedir.
• Bütünüyle başarılı sonuçlar vermese de yeni bağımlılık ilişkileri yaratılmasına sebep olsa da örgütler, mevcut bağımlılık ilişkilerini yönetmelerini sağlayacak eylemlere girişmektedirler.
• Bu bağımlılık ilişkileri hem örgütler arasında hem de örgüt içinde yaratılan gücün kaynağıdır. Bu güç de örgütün davranış seçeneklerini belirleyen bir etkiye sahiptir.

S

Örgütlerde aktörler kimlerdir? Örnek veriniz.

Aktörler: İşletmelerin faaliyetlerini etkileyen, onların faaliyetlerinden etkilenen tüm kişi ve kuruluşlar; örneğin hissedarlar, yöneticiler, tedarikçiler, satıcı ve aracı kuruluşlar, müşteriler, devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları, düzenleyici örgütler, banka ve finans kuruluşları vb. örgütler için karşılıklı etkileşim içinde oldukları birer aktördürler.

S

Kaynak bağımlılığı kuramı örgütleri koalisyon olarak kabul etmektedir? Nedenini açıklayınız.

Kaynak bağımlılığı kuramı örgütleri, bu politik doğası ile görmekte ve hem örgütün içindeki kararları hem de örgütlerin dış çevre ile olan ilişkilerini politik bir süreç olarak değerlendirmektedir. Yani örgütler çıkarları, amaçları, beklentileri birbirinden farklı olabilen birçok kişi ve grubun oluşturduğu bir koalisyon olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla örgütlerin dünyasında olup bitenleri de ilgili tarafların birbirine bağımlılıkları, güç ilişkileri ve mücadeleleri açısından incelemek gerekmektedir.

Koalisyon: İşletmeyi oluşturan farklı birimler, örneğin pazarlama, üretim, finans, ar-ge departmanları, birbirinden farklı çıkar ve beklentilere sahip olabilir. Ya da ürün geliştirmeden sorumlu mühendisler, satıştan sorumlu ekipler, hukuksal işlemlerden sorumlu avukatlar vb. birçok farklı grubun varlığından söz edilebilir. İşletmeler aslında bu farklı gruplar arasında oluşan koalisyonlardan ibarettir.

S

Kaynak Bağımlılığı Kuramında Örgüt-Çevre İlişkilerini kısaca açıklayınız.

Kaynak bağımlılığı kuramına göre örgütleri çevresel koşullarından yalıtılmış biçimde düşünmek mümkün değildir. Kuram, koşul bağımlılık kuramında da olduğu gibi çevre fikrini, örgütün varlığını sürdürebilmek için gerekli girdileri temin ettiği ortam olarak kabul etmektedir. Diğer bir deyimle örgütler, varlıklarını sürdürmek için ihtiyaç duydukları sermaye, ham madde, malzeme, ara ürün, enerji, işçilik, bilgi gibi girdileri elde etmek için bunları sağlayan kıt kaynaklar üzerinde bir mücadeleye girişmektedirler. Bu mücadele de onları çevrelerine bağımlı kılmakta ve bağımlı oldukları çevresel aktörlerle aralarındaki güç ilişkisinin temelini
oluşturmaktadır.
Örgütlerin faaliyetleri için gerekli tüm kaynakları kontrol altında tutabildikleri bir ortamda, söz konusu kaynak kullanımı basit bir işlem olabilir. Fakat hiçbir örgüt, faaliyeti için gerekli ortamı ve koşulları tümüyle kendisi belirleyebilir durumda değildir. Çünkü örgütler, başka örgütler ya da aktörlerden oluşan bir çevre içinde hareket etmektedirler. İşletmeler, varlıklarını sürdürmek için gerekli kaynakların kullanımı açısından bu dış aktörlere bağımlı durumdadırlar. Buradaki dış aktörlerden kastedilen de örgütün ihtiyaç duyduğu girdileri kontrol eden kişi ve kuruluşlardır.

S

Kaynak bağımlılığı kuramının örgüt ile çevresi arasındaki ilişkiye dair yaklaşımını şekillendiren Benson (1975) ve Zald (1970) tarafından öne sürülen politik ekonomi yaklaşımını kısaca açıklayınız.

Kaynak bağımlılığı kuramının örgüt ile çevresi arasındaki ilişkiye dair yaklaşımını şekillendiren temel varsayım yine, Benson (1975) ve Zald (1970) tarafından öne sürülen politik ekonomi yaklaşımı doğrultusunda oluşmaktadır. İşletmenin çevresel ortamla ilişkisi, çevrenin tümüyle belirleyici olduğu şeklindeki geleneksel görüşten farklı biçimde düşünülmektedir. Çevresel koşulların tamamıyla örgütlerin faaliyetlerini ve yapısal özelliklerini belirleyeceği fikri yerine, örgüt ve çevresinin daha gevşek bir ilişki içinde oldukları, dolayısıyla güç kavramının örgüt ile çevresi arasındaki ilişkiye müdahale edebilecek önemli bir değişken olduğu fikri kabul edilmektedir.
Buna göre kaynak mücadelesi içindeki örgütler, çevre ile karşılıklı etkileşim içinde olan aktörlerdir. İşletmeler, başka işletmelerle birleşerek ya da onları satın alarak federasyonlar, birlikler kurarak, ortak projeler geliştirerek, lobi faaliyetleri yürüterek, sosyal-yasal araçlar yoluyla çevreleri ile olan ilişkilerini kontrol etmeye ve ilişkiyi kendi lehlerine sınırlandırmaya çalışmaktadırlar. Yani işletmeler, çevresel koşullar karşısında tümüyle pasif varlıklar değildirler. Çevreleri ile etkileşim hâlindedirler, hem değişiklere uyum sağlama hem de çevresel koşulları kendi çıkarları doğrultusunda düzenleme ya da değiştirme eğilimindedirler. İster kamu kuruluşu, ister kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum örgütü, isterse özel sektör işletmesi olsun, faaliyette bulunulan dış çevre ile olan bağımlılık ilişkisi değişmemektedir.

S

Örgütlerin çevreleri kaç düzeyde ele alınmaktadır? Açıklayınız.

Örgütlerin karşılıklı etkileşim içine girebildikleri ve onların davranışlarını açıklamak konusunda incelenmesi gereken çevre fikri üç düzeyde düşünülmektedir. Sektör çevresi, işlem çevresi ve algılanan çevre.

İlk düzeyde, bir sektörü oluşturan ya da sektörle ilgili faaliyetler yürüten tüm aktörler yer almaktadır. Örneğin bilişim sektörü dendiğinde akla gelen tüm ilişkili işletmeler ya da kurumlar bu çevreye dahildir. Bilişim sektörü için düşünecek olursak, bilgisayar üreticileri, bilgisayarı oluşturan her bir parçayı üreten işletmeler, bu işletmelerin kullandığı ham maddeleri ve kimyasalları üreten işletmeler, bilgisayar programcıları, yazılım geliştiren firmalar, bilgisayarların satışına aracılık eden teknoloji marketleri, bilgisayarların donanım ve yazılımına, güvenliğine ilişkin bakım ve onarım hizmeti veren işletmeler, İnternet servis sağlayıcıları, bu alanda çalışan kişiler, eğitim veren kuruluşlar vb. birçok aktörden ya da taraftan bahsetmek mümkündür. Bunların her birinin faaliyeti bir biçimde sektöre ilişkindir ancak birbirleri ile doğrudan iletişim ya da etkileşimleri olmayabilir.

İkinci düzeyde örgütün doğrudan işlem gerçekleştirdiği, yüz yüze olduğu tüm kişi ve kuruluşlar yer almaktadır. Yani işletmenin rakipleri, alış veriş ilişkisi içinde olduğu tedarikçi firmalar ve müşteriler, aracı kuruluşlar, işletmenin çalışanlarının bağlı olduğu sendikalar gibi. Ancak örgütün işlemleri üzerinden yaratılmış bu çevre, başarının mutlak belirleyicisi değildir. Yukarıda da belirtildiği gibi çevrenin işletme davranışlarını belirleyebilmesi için yönetim tarafından gözlemlenmesi ve algılanması gerekmektedir.

Üçüncü düzeyde kavramsallaştırılan çevre de bir sosyal aktör olarak örgüt tarafından algılanan, yorumlanan yani yeniden inşa edilen çevreyi tasvir etmektedir. Yöneticilerin zihninde canlanan bu çevre, işletmenin davranışları üzerinde etkili olan çevredir.

S

Kaynak bağımlılığı kuramında örgütün davranışları üzerinde etkili olan çevre,
kaç özelliği açısından incelenmektedir? Bunların isimlerini yazınız.

Kaynak bağımlılığı kuramında örgütün davranışları üzerinde etkili olan çevre, üç özelliği açısından incelenmektedir. Bunlar yoğunluk, kaynak kıtlığı ve iç ilişkililik durumudur

S

Kaynak bağımlılığı kuramında örgütün davranışları üzerinde etkili olan çevrenin özelliklerinden yoğunluk hakkında bilgi veriniz.

Yoğunluk, bir sektördeki toplam üretim hacminin, satışların, istihdamın, yaratılan katma değerin veya varlıkların ağırlıklı olarak kaç işletme tarafından kontrol edildiğini ifade etmektedir. Söz konusu sonuçların az sayıda (sektörün hacmine göre iki, üç ya da dört) örgüt arasında dağılması durumunda sektör yoğunluğunun yüksek olduğu kabul edilmektedir. Örneğin gıda sektöründe dondurma üreticisi iki işletmeden birinin pazar payının %55, diğerinin %35 olduğu, kalan %10’luk payın küçük üreticiler arasında paylaşıldığı bir pazar yapısı mevcut ise söz konusu sektörde yoğunluğun yüksek olduğunu söylemek mümkündür. Sektördeki iş hacminin az sayıda örgüt tarafından yaratılıyor olması, ekonomik gücün de birkaç işletme tarafından paylaşıldığı anlamına gelmektedir.
Bir sektörde yoğunluğun yüksek olması, örgütün istediği sonuçlara ulaşması açısından kolaylaştırıcı bir ortam yaratmaktadır. Yüksek yoğunluklu ortam yani az sayıda güçlü örgütün varlığı belli bir örgüt için daha az sayıda aktörle ilişki kurmak ve dolayısıyla karşılıklı bağımlılık ilişkilerini daha basit biçimde kurup yönetmek anlamına gelmektedir. Yani çevrenin algılanması ve değerlendirilmesi görece daha kolay olmaktadır. 

S

Çevrenin bir özelliği olan yoğunluk ile çatışma ilişkisini açıklayınız.

Bir sektördeki yüksek yoğunluğun tersi, çatışma durumudur. Çatışma: Yoğunluğun düşük olması durumu. Belli bir sektörde pazar payı ne kadar çok örgüt tarafından paylaşılıyorsa o sektörde yoğunluk o kadar düşük demektir. Çatışmanın hakim olduğu sektörlerde bu kez hiçbir aktör karşılıklı bağımlılık ilişkilerini belirleyecek güce tek başına sahip değildir. Örneğin, yeme içme hizmeti veren işletmeler, sağlık ve güzellik merkezleri, turizm seyahat acenteleri, İnternet kafeler düşük yoğunluklu pazarları oluşturmaktadırlar. Görece düşük miktarlarda sermaye yatırımı ile girilebilen bu sektörlerde hiçbir işletme, pazarı tek başına kontrol edecek ölçeğe ve güce sahip değildir. Hem sektöre girmek hem de çıkmak kolaydır ve rakiplerin birbirlerini tanımaları, tüm pazarı etkileyecek girişimlerde bulunmaları oldukça güçtür

S

Kaynak bağımlılığı kuramında örgütün davranışları üzerinde etkili olan çevrenin özelliklerinden kaynak kıtlığı hakkında bilgi veriniz.

Çok sayıda örgütün faaliyette bulunduğu düşük yoğunluklu sektörlerde çatışmanın en önemli nedenlerinden biri de kaynak kıtlığıdır.Kaynak Kıtlığı: Rakiplerle aynı kaynaklara bağımlı olmaktan kaynaklanan durumdur. Rakip örgütler aynı kaynak tabanından yararlanarak yani aynı müşterilere hizmet vererek, aynı satış ağlarını veya yöntemlerini kullanarak, aynı tedarikçilerle çalışarak varlık sürdürdükleri için bu durum, özellikle kritik kaynakların kıt olduğu ortamlarda örgütler arası çatışmayı artırmaktadır.

S

Kaynak bağımlılığı kuramında örgütün davranışları üzerinde etkili olan çevrenin özelliklerinden iç ilişkililik hakkında bilgi veriniz.

İşletme davranışı üzerinde belirleyici olabilen bir diğer karakteristik ise çevrenin iç ilişkililiğidir. İç ilişkililik, bir sektördeki aktörler arasında var olan ilişki, iletişim, iş birliği kurma biçimlerini ifade etmektedir. İç ilişkililiğin yüksek olduğu ortamlarda aktörlerin birbirlerinden haberdar olmalarını sağlayan, etkileşim biçimlerini belirleyen çok sayıda ilişki biçimi vardır. Örneğin işletmeler aynı ticaret birliklerine üyedir, yöneticiler ve çalışanlar belirli meslek örgütlerinin üyesidirler, kongre veya sempozyumlarda bir araya gelmektedir, işletmeler arasında konsorsiyumlar vb. yapılar üzerinden ortak çalışmalar yürütülmektedir, müşteriler ya da satıcılar kendi aralarında örgütlenmiştir. İç ilişkililiğin yüksek olduğu ortamlarda, her bir ilişkinin yapısından ya da doğasından kaynaklanan olası sorunlar nedeniyle işletmeler açısından belirsizliği ve istikrarsızlığı artıcı bir ortam oluşabilmektedir. Aktörlerin gevşek bağlara sahip olduğu, daha az ilişkide bulundukları ortamların, örgütler açısından daha az belirsizlik getireceği ve değişim girişimlerini kolaylaştıracağı öne sürülmektedir. Çünkü her aktörün eyleminin diğeri üzerinde etki yarattığı bir ortamda, ilişkinin yapısında ya da taraflarında bir değişiklik gerçekleştirmek çok daha karmaşık sonuçlar doğurma potansiyeline sahiptir.

S

Kaynak bağımlılığı kuramının temel kavramlarından olan kaynak kavramını açıklayınız.

Örgütlerin faaliyetlerini sürdürmek ihtiyaç duyduğu tüm girdiler anlamında kaynaklar, çeşitli çevresel aktörler tarafından kontrol edilmektedir. Yani söz konusu aktörler örgütlerin hayati kaynaklarının da sahibi konumundadır. Bu anlamda ürün ve hizmet satarak gelir elde ettiği müşteriler; üretimi gerçekleştirmek için gerekli ham madde, malzeme veya yarı ürünleri sunan tedarikçiler; yatırımları finanse etmek için gerekli fonları sunan kuruluşlar, işletmeye sermaye sağlayan yatırımcılar, hissedarlar; pazar koşulları, ürünler, teknolojik yenilikler, devlet müdahaleleri veya çeşitli kurumların düzenlemelerine ilişkin bilgilere sahip uzmanlar ya da kamu yöneticileri; yine faaliyetlerin sürdürülmesi açısından gerekli mesleki uzmanlık bilgisine ve deneyime sahip yöneticiler, çalışanlar, işletmenin hayati kaynaklarını kontrol eden tarafları ya da aktörleri ifade etmektedir.

S

Kaynak bağımlılığı kuramının temel kavramlarından olan bağımlılık kavramını açıklayınız.

Bağımlılık. Bağımlılık, bir aktörün bir faaliyeti ya da eylemi gerçekleştirirken bütünüyle ya da tam olarak kendi istediği sonuçlara ulaşamamasının nedenini oluşturmaktadır. Bir diğer deyişle bir sosyal sistem içinde ya da sosyal ilişkilerde, bir aktörün eylemini/faaliyetini gerçekleştirmek ile ilgili tüm koşulları ya da etkenleri tam olarak kontrol edememesi durumunda bağımlılık ortaya çıkmaktadır.

Örgütler, varlıklarını sürdürebilmek için gerekli kaynaklara ve desteğe ulaşabilmek üzere çevrelerindeki diğer aktörler ile bir mübadele ilişkisi içine girmektedirler. Bu mübadele ilişkisinin nesnesi para, fiziksel girdiler (ham madde, malzeme, araç, gereç), insan kaynağı veya bilgi olabilmektedir. Bağımlılık ilişkileri, örgütlerin faaliyetlerini ve ulaşmak istedikleri sonuçları şekillendirmek veya belirlemek konusunda getirdikleri kısıtlar nedeniyle önem taşımaktadırlar. Bu bağımlılıkların yapısının veri kabul edilmesi de mümkün değildir. Zaman içerisinde bağımlılık ilişkisinin taraflarının ya da ilişkilerin niteliğinin değişmesi, bu durumda örgütsel özerkliğin genişleyip daralması söz konusu olabilmektedir. Kaynak bağımlılığı perspektifi ile örgütler, çevreden yalıtık ya da bütünüyle çevresel belirlenime açık değil, özerklik sahibi ve bu özerkliği korumaya çalışan sosyal aktörler olarak kabul edilmektedirler. Diğer aktörlerle girilen karşılıklı bağımlılık ilişkileri söz konusu özerkliği kısıtlamaktadır ve bu nedenle de özerklik alanını örgüt lehine genişletebilmek için bu bağımlılık ilişkilerinin yönetilmesi gerekmektedir.

S

Kaynak bağımlılığı kuramının temel kavramlarından olan güç kavramını açıklayınız.

Güç: Örgütlerde farklı çıkarlara sahip iç ve dış çevresel aktörlerin birbirlerine karşı bağımlılık oluşturma, örgütün kararlarını kendi lehinde sonuçlar üretecek şekilde etkileme yeteneğidir.Güç, farklı çıkarlara sahip tarafların örgütlü biçimde bir araya geldiği düzenek içinde kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaktadır. Bir tarafın çıkarlarını korumak ya da amaçlarını gerçekleştirmek konusunda diğer taraflara olan ihtiyacı ölçüsünde, söz konusu ilişkide bir güç yoğunlaşması meydana gelecektir. Ancak bu karşılıklı bağımlılık ilişkisi gücün tek dayanağını oluşturmamaktadır. Taraflar arasındaki asimetri, yani bir tarafın diğerine daha fazla bağımlı olması, örgütler arası güç ilişkisinin asıl dayanağını yaratmaktadır.Güç kavramı, hem işletmenin iç yapısındaki ilişkilerde ve kararlarda hem de dış çevresindeki aktörlerle girdiği mücadele sürecindeki işletme davranışlarında belirleyici olmaktadır. Bu çerçevede kaynak bağımlılığı kuramında güç kavramı hem iç hem de dış çevresel aktörler açısından incelenmiştir. 

S

Örgütlerin içinde bulunduğu bağımlılık ilişkilerini yönetebilmesinin bir dizi ön
şartı bulunmaktadır. Bunlar nelerdir? Açıklayınız.

Örgütlerin içinde bulunduğu bağımlılık ilişkilerini yönetebilmesinin bir dizi ön şartı bulunmaktadır. Bunlar;

• Bağımlılık ilişkisinin farkında olmak: İşletmenin, bağımlı olduğu dışsal aktörleri doğru algılaması ve her birinin göreli ağırlığı hakkında fikir sahibi olması gerekmektedir. Bu konudaki yanlış anlama veya fark etmeme problemi, çoğunlukla yeni faaliyete başlayan genç işletmeler ya da yeni bir sektöre giren işletmeler açısından söz konusu olmaktadır.

• Talepleri doğru tanımlamak: İşletme bir çevresel aktörle bağımlılık ilişkisini tanımlamakta ancak karşı tarafın taleplerini ya da kendisine yönelik değerleme kriterlerini tam olarak ayırt edemeyebilmektedir. Örgütlerin verdiği tepkiler daha çok süreçleri etkinleştirmeye yönelmekte, sonuçların kendisinin sorgulandığı gözden kaçabilmektedir.

• Taleplerin çatışması: İşletmelerin faaliyet süreçleri aynı anda birden çok aktörle bağımlılık ilişkisi kurmayı ve yine aynı anda birden çok tarafın taleplerini karşılamayı gerektirmektedir. Ancak çoğu kez bu talepler, tarafların ve işletme ile taraflar arasındaki ilişkinin doğası gereği birbirinden farklı hatta zıt yönde ortaya çıkmaktadır. Hissedarların beklentileri ile çalışanların beklentileri arasındaki çelişki bu durumun tipik örneğini oluşturmaktadır. Aynı biçimde doğal çevrenin korunması konusunda işletme üzerinde oluşturulan toplumsal baskı, üretim maliyetlerinin kontrolü ile ciddi biçimde çelişebilmektedir. Bu durumda örgüt, çatışan talepler arasında seçim yapmak, beklentileri önceliklendirerek karşılamak durumundadır.

S

İşletmelerin çevresel talepler karşısında gösterdiği davranışlardan biri uymadır. Uyma davranışını kısaca açıklayınız.

İşletmelerin çevresel talepler karşısında gösterdiği davranışlardan biri uyma ya da taleplere itaat etme şeklinde kendini göstermektedir. Ancak buradaki uyum gösterme, yeni kurumsal kuramdan farklı bir anlayışla ele alınmaktadır. Kaynak bağımlılığı kuramına göre uyma davranışı örgütün özerkliğini kaybetmesi veya sınırlandırması anlamına gelmektedir. Karar verme konusunda oluşan kısıtlar ve sınırlılıklarla birlikte dışsal taleplere uyum gösterme, örgütün uzun dönemde varlığını tehdit edecek bir boyuta ulaşabilir. Bu nedenle örgütlerin dışsal taleplerin gereklerinden kaçınmaları ve özerkliklerini korumaya çalışmaları beklenmektedir. Yani dışsal taleplere uyma, örgüt açısından arzu edilmeyen bir durumdur. Özellikle birbiriyle çatışan talepler karşısında örgütün uyum göstermesi güç ve karmaşık bir süreç ortaya koymaktadır. Bu durumda örgütün hangi talepleri öncelikli olarak karşılayacağına, hangi talepler karşısında kaçınmayı tercih edeceğine karar vermesi gerekmektedir.

S

İşletmelerin çevresel talepler karşısında gösterdiği davranışlardan biri ayrı tutmadır. Ayrı tutma davranışını kısaca açıklayınız.

Ayrı Tutma: Örgütlerin çevresel baskılara karşı koymak veya tam olarak uymak yerine koşulların gerektirdiği davranışları gerçekleştiriyor gibi yapmasıdır. Yani ayrı tutma, taleplere görünürde uyum sağlanmasıdır. Örneğin çevre koruma ya da kalite standartları konusunda gerekli önlemleri aldığını dile getiren hatta bunu belgeleyen (çeşitli sertifikalar vb. yoluyla) bir işletme, kendi iç süreçlerinde standartlara aykırı uygulamaları sürdürebilmektedir. 

S

Kaynak bağımlılığı kuramına göre, örgütlerin bağımlılık ilişkilerinden kaynaklanan baskı ve kısıtlara tepki olarak ortaya koydukları temel eylem biçimleri nelerdir?

Kaynak bağımlılığı kuramına göre, örgütlerin bağımlılık ilişkilerinden kaynaklanan baskı ve kısıtlara tepki olarak ortaya koydukları dört temel eylem biçimi bulunmaktadır. Bunlar aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir:

• Örgütsel bağımlılıkların yapısını değiştirmeye yönelik stratejiler: İşletmelerin büyümesi, birleşme, yatay ve dikey bütünleşmeler

• Örgütler arası kolektif yapılar oluşturmaya yönelik stratejiler: Normatif koordinasyon, iş birliği yapıları, ortak yönetim kurulu üyelikleri ve bağımlılığın örgütlü yönetimi

• Politik eylemlere girişme: Karşılıklı bağımlılığın yasalar ve sosyal yaptırımlar yoluyla yönetimi

• Üst düzey yönetici değişiklikleri