OKULÖNCESİNDE FEN EĞİTİMİ

M.S. 6.yüzyıldan 10. yüzyıla kadar geçen süre içinde İslam dinin yaygınlaşması bilim Dünyasına yön veren bir unsur olmuştur. Bu dönemde yaşamış İslam Dünyası bilginleri Klasik Yunan dönemine ait bilginlerin eserlerini Arapçaya çevirerek bilgilerin gözden geçirilmelerini, geliştirilmelerini ve korunmalarını sağlamışlardır.

Bilimsel bilgiyi oluşturma sürecinin başını çeken ilk çalışmalar gökyüzü ile ilgilidir. Gökyüzü ilk çağlardan beri insanların ilgisini çekmiştir. Yapılan ilk gözlemler gökyüzüne dair olmuş ve bu gözlemlerin sonucu olarak temel bilimlerin ilki olan astronomi doğmuştur

Milattan önce 384 ve 322 yılları arasında yaşamış olan bilgin Aristo ortaya koyduğu evren modelinde Dünya’nın evrenin merkezinde sabit ve hareketsiz olduğunu ve etrafında 56 gökcisminin yer aldığını öne sürmüştür. Aristo’nun ortaya koyduğu geosantrik evren modeli farklı bilim insanları tarafından yapılan gözlemler sonucunda yanlışlanarak, merkezinde Güneş’in bulunduğu heliocentrik evren modeli ortaya koyulmuştur. Bu durum sanılanın aksine bilimin ve bilimsel bilginin mutlak doğru ve değişmez olmadığını göstermektedir. Bu da bilimin değişken doğasına işaret etmektedir.

Bilim insanların bir parçası olduğu geniş bir kültürel yapının içinde gerçekleşir ve bu kültürel yapının çeşitli özelliklerinden etkilenir. Bu bilimin sosyal ve kültürel doğasıdır. Bilimin etkilendiği kültür özellikleri arasında politika, sosyal yapı, felsefe, din gibi öğeler yer alır. Kopernik'in merkezinde Güneş’in bulunduğu heliocentrik evren modelini ilk olarak Konumlarıan Göre Gök Cisimlerinin Devinimine İlişkin Teoriler Üzerine Yorum adlı eserinde açıklamış fakat heliocentrik evren modeli Hristiyan inanışının ve Katolik kilisesinin desteklediği Dünya merkezli evren anlayışına ters düştüğü için bu eseri yaşamının son günlerine kadar yayınlamaması bilimin sosyal ve kültürel doğasına işaret etmektedir.

Dünya merkezli (geosantrik) evren modelini ilk olarak ortaya koyan gökbilimci Aristo'dur.

Çağdaş bilim anlayışına göre sanılanın aksine bilim doğrulanmış ve kesin bilgilerden oluşmaz. Bilimsel bilgiler yeni verilerin elde edilmesi ile değişebilir.

Çağdaş bilim anlayışına göre bilimsel bilgi yeni verilerin elde edilmesi ve yeni bilgilere erişilmesi ile değişebilir ve gelişebilir.

Bilimin doğası nesnel değil özneldir. Bilim insanları geçmiş deneyimlerini, eğitimlerini, bakış açılarını çalışmalarına yansıtırlar. Bu nedenle bilimin nesnel bir doğası olduğunu söylemek yanlış olur.

Bilim insanlarının teorik bağlılıklarının, inançlarının, önceki bilgilerinin, eğitimlerinin, deneyimlerinin ve beklentilerinin yaptıkları işi etkilemesi bilimin nesnel değil öznel bir doğası olduğuna işaret etmektedir.

Bir insan faaliyeti olarak bilim insanların da bir parçası olduğu daha geniş bir kültürel yapının içerisinde gerçekleştirilir. Bilim içinde yapıldığı kültürün çeşitli öğelerini ve entelektüel katmanlarını etkilerken aynı zamanda bunlardan da etkilenir. Kültürün bu öğeleri arasında sosyal yapı, güç odakları, politika, sosyoekonomik etmenler, felsefe ve din sayılabilir. Galileo ile ilgili verilen ifade de bilimin sosyal ve kültürel öğelerden etkilenmesine bir örnektir. Bu durum bilimin sosyal ve kültürel doğası ile açıklanmaktadır.