aofsorular.com
OKÖ303U

BİLİMİN DOĞASI VE ÖĞRETİMİ

5. Ünite 26 Soru
S

Yapılan ilk bilimsel çalışmalara bakıldığında neler görülür? 

Yüzyıllar boyunca insanoğlu yaşamı ve yaşadığı ortamı anlamaya çabalamış ve bu çaba zaman içinde sadece anlamaya değil çözmeye ve çözüm üretmeye de dönüşmüştür. Yapılan ilk bilimsel çalışmalara bakıldığında öne çıkan bilim dallarının matematik, geometri, astronomi ve tıp olduğu görülür. İnsanoğlunun kendi bedenini, yaşadığı doğal çevreyi ve evreni anlama çabası göz önünde bulundurulduğunda bahsedilen bilim dallarının ilk çalışmalara temel oluşturması anlaşılır bir durumdur.

S

Tarih süresince bilimsel çalışmalar ne zaman başlamıştır?

 Tarihsel süreç içerisinde bilimsel çalışmaların ne zaman başladığını kestirmek zor bir iştir. Bugünkü anlayışımızla ‘bilimsel’ dediğimiz belli kurallara dayanan yöntemlerin geliştirilmesi belki de son birkaç yüzyıl içinde gerçekleşmiş olsa da insanlığın ürettiği mevcut bilgi birikimi tarih öncesinden günümüze kadar geçen bir süreyi içerir.

S

Teknolojik yenilikler bilimsel gelişmeler üzerinde nasıl bir etki yapmıştır? 

 Teknolojik yenilikler ise bilimsel gelişim sürecinin hızını arttıran roller üstlenmişlerdir. Teleskop ve mikroskop bilim insanlarının çalışmalarına derinlik ve hız kazandırmış ve daha önce çalışılması mümkün olmayan yeni araştırma alanları doğurmuştur. Radyonun ve jeneratörlerin icadı ise bilimsel çalışmaların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla bilim ve teknoloji arasındaki karşılıklı ilişki her iki alanında hızla ilerlemesine sebep olmuştur.

S

Temel bilimlerin oluşmaya başlaması hangi dönemlere denk gelir?

 Temel bilimlerin oluşmaya başlaması insanların göçebe hayattan yerleşik hayata geçtikleri ve tarımla uğraşmaya başladıkları zamana denk gelir. Zamanla kurulan yerleşik yaşam merkezleri yaşam kaynaklarının paylaşımını zorunlu kılmıştır. Tarım arazilerinin paylaşımı, boyutlarının ölçümü, tahıl stoklarının sayımı ve tahıl ticaretiyle birlikte numaralandırma sistemi doğdu. Sümerlerin, M.Ö. 2400’lü yıllarda konumsal yazı denen yöntemi keşfetmeleriyle sayı saymak kolaylaştı ve karmaşık matematiksel işlemler yapılabilir hale geldi.

S

Gök Biliminin temelleri ne zaman atılmıştır? 

 İnsanların her gün tekrarına şahit oldukları birtakım doğal biçim düzenleri vardı ki bu düzenlerin takibi insan yaşamını doğrudan etkilemekteydi. Güneşin günlük rotası ve ay ve yıldızların geceleri gökyüzünde izledikleri yol insanlar tarafından tarihin erken dönemlerinden beri kayıt altına alınmış ve ilk takvimlerin oluşturulmasına yol açmıştır. Mısırlıların oluşturdukları ilk takvimler Nil nehrinin taşma zamanını 365 günlük yılın başlangıcı olarak kabul ederken, yıldızların konum ve hareketlerini gösteren tablolar M.Ö. 1600 yıllarında oluşturulmuştur. M.Ö. 750’li yıllara gelindiğinde ise Güneş ve ay tutulmalarının kaydedilmesine başlanmıştır. Gökyüzü gözlemlerinin takvim oluşturma ve yıldızların konumunu tespit etme amacıyla kaydedilmesi ilk bilim dallarından biri olan gökbilimin temellerinin oluşmasını sağlamıştır.

S

Doğa felsefesinin temellerini oluşturan bilim dalları nelerdir? Ne zaman ortaya çıkmıştır? 

M.Ö. 6. yüzyıl başlarından M.S. 1. yüzyıla kadar geçen zaman içerisinde doğa felsefesinin temellerini oluşturan astronomi, yerbilim, coğrafya, biyoloji, tıp, geometri, fizik ve psikoloji gibi çeşitli bilimlerin temelleri atılmıştır.

S

İslam dininin ortaya çıkışı bilim dünyasının nasıl etkilemiştir? 

 M.S. 6. yüzyıldan 10. yüzyıla kadar geçen süre içinde ise İslam dininin yaygınlaşması Bilim Dünyasına yön veren bir unsur olmuştur. Bu dönemde yaşamış İslam Dünyası bilginleri Klasik Yunan dönemine ait bilginlerin eserlerini Arapçaya çevirerek bilgilerin gözden geçirilmelerini, geliştirilmelerini ve korunmalarını sağlamışlardır. İslam Dünyasının bilginleri cebir ve trigonometride ilerlemiş, bugün kullanılan sayı sistemini geliştirmiş, fizik bilimine olgulara dayalı deneysel özellikler kazandırmış ve kimyanın simyadan tamamıyla bağımsız bir kimlik kazanmasını sağlamışlardır. Ancak M.S. 10 yüzyılda başlayan haçlı seferleri politik, ekonomik ve kültürel güç dengelerini değiştirmiş ve tüm bunlarla birlikte bilgi de el değiştirmiştir. Böylece İslam bilim ve kültürünün eserleri Arapçadan Latinceye çevrilerek Batı Dünyasını etkilemeye başlamıştır. Ne yazık ki İslam Dünyasındaki bilimsel ilerlemeler bu dönemde gerilemeye başlamış ve yerini Batı Dünyasının çalışmalarına bırakmıştır.

S

20.yüzyılın en önemli keşfi nedir?

 20. yüzyıla gelindiğinde DNA’nın keşfi ile birlikte canlıların yapısı ve birbirleri ile olan ilişkileri bilim Dünyasında çığır açan çalışmalara olanak sağlamıştır.

S

Yapılan ilk bilimsel çalışmalar ne ile ilgilidir?

 Bilimsel bilgiyi oluşturma sürecinin başını çeken ilk çalışmalar gökyüzü ile ilgilidir. Gökyüzü ilkçağlardan beri insanların ilgisini çekmiş ve erişilmez olması sebebiyle insanlar gökyüzüne kutsal ve ilahi anlamlar yüklemişlerdir. Yapılan ilk gözlemler gökyüzüne dair olmuştur ve bu gözlemlerin sonucu, temel bilimlerin ilki olan astronomi doğmuştur. Gökyüzüne dair ilk çalışmalar gök cisimlerinin ve hareketlerinin gözlenmesi şeklinde olmuştur. Çinlilerin yapmış olduğu bu ilk çalışmalar arasında aniden parlayan bir yıldızın, bir kuyruklu yıldızın ve bir ay tutulmasının gözlenmesi vardır. Eski Babil döneminde (M.Ö. 1700-1600) Güneş, ay ve gezegenlerin hareketlerinin kaydedildiği bilinmektedir. Aynı dönemde Babil’de Venüs’ün 21 yıl süreyle gözlemlendiği ve bu yolla sabah ve akşam saatlerinde nerede olacağının tahmin edildiği de kayıt edilen bilgiler arasındadır.

S

Güneş tutulmasını önceden tahmin eden bilgin kimdir?

 Babillilerin titizlikle tutukları gökyüzü gözlem kayıtları üzerine çalışan Yunan bilgin Thales (M.Ö. 624- M.Ö. 546) M.Ö. 585 yılında gerçekleşen Güneş tutulmasını önceden tahmin etmiştir. Böylece Thales dönemin bilim insanları arasında önemli bir yer edinirken Babillilerin tutmuş olduğu kayıtların da Güneş tutulmalarını tahmin etmede güvenilir bir kaynak olduğunu ortaya koymuştur. Bu sayede doğa ile ilgili çalışmalar söz konusu olduğunda gözlem temel bir prensip olarak benimsenmiştir.

S

Ariston’nun bilim dünyasına ne gibi katkıları olmuştur? 

  Thales’den bir yüzyıl sonra (M.Ö. 4. yüzyıl) yaşamış olan Aristo’nun (M.Ö. 384-M.Ö. 322) da ısrarla benimsediği bir araştırma yöntemi olmuştur. Aristo gözlemleri sonucunda yıldızların, gezegenlerin ve ayın belirli hareketlerini açıklamış ve geliştirdiği modelle evrenin yapısına bir açıklama getirmeye çalışmıştır. Gözlemleri sonucunda merkezinde sabit ve hareketsiz bir yerküre ve onun etrafında küre şeklinde 56 gökcisminin yer aldığı ‘geosantrik’ evren modelini geliştirmiştir. Aristo ayrıntılı gökyüzü gözlemleri sonucunda hatalı da olsa oluşturduğu evren modeli ile ileride kanıtlanacak birçok sonuca da ulaştı. Bunlardan en önemlisi Dünyanın küre şeklinde olmasıydı.

S

Batlamyus’un Evren Modeli nedir?

 Batlamyus da Aristo gibi Dünya’yı merkeze yerleştiren bir evren modeli geliştirdi. Ancak bu sistem Ay, Güneş ve gezegenlerin hareketli olduğu söylüyor ve gelecekteki hareketler üzerine gerçeğe yakın tahminler yapabiliyordu. Batlamyus’un modeline göre Dünya evrenin merkezindeydi ve gezegenler farklı hızlarda hareket eden birkaç düzine çemberin üzerindeydiler. Bu model yüzyıllar boyunca geçerliliğini sürdürerek kabul edildi. Zamanla Batlamyus’un modeline dayalı olarak gökcisimlerinin hareketlerine ilişkin tahminlerde yanılmalar gözlendi. Ancak bu model dışında gezegen hareketlerini öngörebilen başka bir model mevcut olmadığından astronomi üzerindeki egemenliğini 1500 yıl boyunca korudu.

S

Batlamyus’un Evren Modeli ile Hristiyanlık dini arasında ne gibi bağ kuruluyordu? 

  Hıristiyan inanışı ve Katolik kilisesi dini öğretilere uygun olduğu için Batlamyus’un Dünya merkezli evren anlayışını desteklemekteydi. Batlamyus’un klasik Dünya merkezli evren modeli en dıştaki küreyle temsil edilen ve ayın dışında yer alan kürenin kapladığı alanın mükemmel ve kusursuz olduğunu, merkezdeki Dünya’ya yakın kürelerin ise daha az mükemmel ve kusurlu olduklarını kabul ediyordu. Bu görüş Hıristiyanlığın göklerdeki kusursuz cennet ve Dünya’ya özgü kusur ve günahların var olduğu cehennem modeli ile tutarlılık gösteriyordu. Bu nedenlerle Dünya merkezli evren modelini inkar etmek sadece bilimsel bir evren modeline karşı çıkmak değil aynı zamanda kiliseye ve Hıristiyan inancına da karşı çıkmak olarak algılanıyordu.

S

Kopernik’in Modeli nasıl açıklanabilir?

 Kopernik merkezinde Güneş’in bulunduğu bir evren modeli (heliocentrik) öne sürerek Dünya’nın ve insanın evrendeki yerine ilişkin kabul edilen görüşleri sarsmış oldu. Dünya artık evrenin merkezinde sabit duran ve diğer tüm gök cisimlerinin etrafında döndüğü bir odak noktası değildi. Aksine Güneş’in yörüngesinde dönen diğer gezegenler gibi sıradan bir gezegendi. Kopernik’in modeli Güneş’i evrenin merkezine koyarak bir devrim yaratmıştır. Ancak günümüz evren anlayışını tam olarak yansıtmamaktadır. Çünkü Kopernik de Batlamyus gibi gezegenlerin sabit ve dairesel hareketlerle döndüklerini söylüyordu. Gezegenlerin yörüngeleri üzerine daha tutarlı bilgilerin edinilmesi Galileo, Tycho Brahe ve Kepler’in ortak çalışmaları sonucu ortaya çıkmıştır.

S

Galilea’nun bilim dünyasına katkıları nelerdir?

 Galileo (1564-1642) Kopernikçi evren modelini kabul etse de, kiliseden gelecek suçlamalardan çekindiği için bu görüşü açıkça desteklemesi kolay olmamıştır. Galileo geliştirdiği 30 kat kırılmalı teleskopla birçok gökyüzü gözlemi yapmıştır. Gözlemleri sonucunda Ay’ın yüzeyindeki girinti ve çıkıntıların vadiler ve tepeler olduğunu, Samanyolu’nun gözle görülemeyecek kadar sönük ışıklı sayısız yıldızdan oluştuğunu ve Jüpiter’in etrafında dönen dört uydusunu keşfetti. Özellikle Jüpiter ve uyduları üzerine yaptığı çalışmalar sonucunda Dünya’nın da uydusu Ay ile birlikte Güneş’in etrafında dönüyor olabileceği sonucunu çıkarttı. Böylece tüm gök cisimlerinin Dünya’nın etrafında döndüğü görüşü sarsılmış oldu.

S

Tycho Brahe ve Kepler’in bilim dünyasına katkıları nelerdir? 

 Tycho Brahe (1546-1601) astronomi üzerine çok önemli çalışmalara imza atmış bir diğer bilim insanıdır. Özellikle 1572’de yapmış olduğu süpernova gözlemi ile parlaklığı ile diğer tüm yıldızları gölgede bırakan yeni ve sıra dışı bir yıldızı fark etmiştir. Kraliçe takım yıldızı içinde yer alan bu süpernova’nın (patlayan büyük yıldız) keşfi kusursuz, değiştirilemez ve değişmez gökyüzü inancını temel alan Aristo’cu evren anlayışının aksine bir durum oluşturuyordu. Tycho ile birlikte çalışan Kepler (1571-1630) ise Tycho Brahe’nin hayatı boyunca geliştirmek için çabaladığı ‘Tychonik’ evren modelini geliştirmesi için kendi yerine seçtiği kişiydi. Tycho Brahe’nin gözlem verileri üzerinde çalışan Kepler Aristo’nun gezegenlerin kusursuz dairesel yörüngeleri ve sabit hareketleri ile açıklanan 2000 yıllık evren modelini reddeden sonuçlar elde etti. Kepler’in araştırmalarına göre gezegenlerin yörüngeleri kusursuz daireler şeklinde değil eliptikti. Dolayısıyla eliptik yörüngelerde hareket eden gezegenlerin hareketleri de sabit değil yörünge boyunca ve Güneşe uzaklıklarına göre değişkendi. Böylece Kepler çalışmaları yoluyla Kopernik’in evren modelini geliştirmiş ve ileriye taşımış oldu. Elbette çalışmalarını yaparken kendinden önce gelen bilim insanlarının (Galileo ve Tycho Brahe) çalışmalarından elde edilen verileri kullanmıştır. Evreni anlama ve açıklama çabası sonucunda ortaya çıkan bilimsel bilgiler insanoğlunun dünyaya, evrene ve evrendeki kendi yerine bakışını önemli ölçüde değiştirmiştir. Özellikle Kopernik, Galileo, Tycho Brahe ve Kepler büyük entelektüel, kültürel ve dini değişimlerin yaşandığı Rönesans döneminde çalışmalarıyla evrene bakışımızı kökten değiştirmişlerdir.

S

 Amerikalı bir biyolog ve öğretim üyesi olan Profesör Sheldon Gottlieb bilimi nasıl tanımlamıştır?

 Amerikalı bir biyolog ve öğretim üyesi olan Profesör Sheldon Gottlieb bilimi, ‘insanların içinde yaşadıkları doğaya ilişkin bilgi edinme ve bu bilgiyi anlamlı desenler oluşturacak bir şekilde organize etme amacıyla yürüttükleri entelektüel bir etkinlik’ olarak tanımlamıştır. Prof. Gottlieb bilimin öncelikli amacının veri toplamak, nihai amacının ise çeşitli veriler arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak olduğunu söylemiştir. Bu tanımdan yola çıkarak bilimin sadece bilgi toplamaktan ibaret olmadığını, Dünya ve Dünyada gerçekleşen olgular hakkında yapılan sistematik ve organize bir araştırma olduğunu söylemek mümkündür.

S

Einstein bilimi nasıl tanımlamıştır? 

 Bilimin günlük yaşantının bir uzantısı olduğunu söyleyen Einstein (1879-1955) ise bilim denilen uğraşın günlük yaşamda karşılaştığımız durumlardan çok da farklı olmadığına vurgu yapmaktadır. Einstein günlük yaşamımızı devam ettirmek için gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerin daha sistematik ve planlı uygulamalarının bilimsel çalışmalar kapsamında da ele alındığını belirtmiştir.

S

Nobel ödüllü Fizikçi Richard Feynman bilimi nasıl tanımlamıştır?

 ‘Bilim kendi içinde geleceğin en muhteşem öğretmenlerinin yanılmazlığına inancın tehlikesini taşır. Aslında bilimi başka bir yolla savunabilirim: Bilim otoriteyi yok saymaya olan inançtır.’ Feynman bilimin en önemli özelliği olan şüpheye dikkat çekmiştir. Bilimin ve bilimsel bilginin yanılmaz ve değişmez olduğuna inanmanın bilimi kendi araştırmacı doğasından uzaklaştıracak bir tehlike olduğunu söylemektedir. Bilimin bir diğer önemli özelliği ise hiçbir otoriteyi ve dayatmayı kabul etmemesidir. Bilim bir bilgi üretme sürecidir. Bu süreç olguların dikkatli gözlemlerine ve bu gözlemlerin anlamlı yorumlarına dayanan teorilerin yapılandırılmasına dayanır. Bilimin değişken yapısı bilginin sürekli bir değişim içinde olmasından kaynaklanır. Çünkü yeni gözlemler var olan teorilerin doğruluğuna itiraz edebilir.

S

Geleneksel bilim anlayışı ile çağdaş bilim anlayışı nasıl karşılaştırılabilir?

 Geleneksel bilim anlayışı olarak adlandırılan anlayış bilimin kesin gerçeklere ulaşmak için yürütülen bir faaliyet olduğunu, bilim yapabilmek için tek bir bilimsel metodun kullanıldığını, bilimin sadece deney yapmak ile sınırlı olduğunu ve bilimsel bilginin değişmeyeceğini savunur. Öte yandan çağdaş bilim anlayışına göre bilim ve bilimsel bilgi değişebilir bir özelliğe sahiptir. Bilimsel bilgi gözlem ve deneylerden elde edilen kanıtlara dayanır ve kısmen bilim insanının hayal gücünün ve yaratıcılığının ürünüdür. Bilim ve bilimsel bilgi üretildikleri toplumun sosyal ve kültürel yapısından etkilenir ve üretildikleri toplumun sosyal ve kültürel yapısını etkiler. Bu açıdan bakıldığında bilim insanları da yetiştikleri ve içinde yaşadıkları toplumun sosyal ve kültürel değerlerinden etkilendikleri için ürettikleri bilimsel bilgi öznel bir yapıya sahiptir. Ayrıca bilimsel bilgi türlerinden olan gözlemler ve çıkarımlar arasındaki ilişki de teoriler ve kanunlar arasındaki ilişki gibi geleneksel ve çağdaş bilim anlayışlarına göre farklı şekillerde açıklanmaktadır.

S

Bilimin değişken doğası nasıl açıklanabilir? 

 Bilimsel bilginin kesin ve değişmez olduğuna dair yaygın bir kanı vardır. Birçok insan bilim insanları tarafından üretilen bilginin sabit ve durağan olduğunu düşünür. Bu oldukça yanlış bir algıdır. Bilimsel bilgi hiçbir zaman mutlak ya da kesin değildir. Bütün bilimsel bilgi türleri (olgu, kanun, teori vb.) değişmeye açıktır. Bilimsel iddialar, hipotezler, kanunlar ve teoriler özellikle teknolojik gelişmeler sonucu elde edilen yeni veriler sayesinde ya da var olan verilerin yeni teknolojilerin sağladığı olanaklarla yeniden yorumlanmasıyla değişebilirler. Bilim tarihinden örneklere baktığımızda bilimsel bilginin değişken doğasını daha iyi anlayabiliriz. Dünyanın şekli ve evren içindeki konumu ile ilgili ilk çalışmalar Aristo tarafından yapılmıştır. Aristo Dünya’nın evrenin merkezinde yer aldığını ve diğer gök cisimlerinin de Dünya’nın etrafında döndüğünü söylemiştir. Evren ve Dünya hakkındaki bu ilk bilgiler elbette doğa olaylarının doğrudan gözlemlenmesi sonucu elde edilmiştir. M.Ö 6.yüzyıl söz konusu olduğunda bugünkü anlamıyla astronomi bilimi henüz net bir şekilde ortaya çıkmamış olsa da yapılan gözlemler doğrultusunda evreni açıklamaya yönelik bazı modeller geliştirilmiş ancak zaman içinde evren hakkında elde edilen bilgiler değiştikçe evren hakkındaki görüşler de değişmiştir.

S

Bilimsel bilgiyi sağduyudan, inançtan ve kişisel beğeniden ayıran en önemli özelliği nedir?

 Kanıttır. Bilimsel bilgi kanıt talep eder. Bu özellik bilimsel bilgiyi sağduyudan, inançtan ve kişisel beğenilerden ayırır. Bir kişinin belli bir görüşe ya da dine inanması için bilimsel bir takım verilere sahip olması gerekmeyebilir ancak söz konusu olan bilimsel bir bilgi ise veriler olmadan bilimsel bilginin geçerliliği ve güvenirliliği sağlanamaz. Bilimsel bilgi doğanın  gözlenmesi ve yapılan deneyler sonucunda elde edilen verilere dayanır. Örneğin göçmen kuşlarının göç yollarının tespit edilebilmesi için kuşların göç sırasında uzun süreli gözlemlenmeleri, depremler hakkında bilgi edinebilmek için fay hataları üzerinde yapılan incelemeler ya da evrenin oluşumu hakkında daha çok bilgi edinebilmek için atom altı parçacıklarının çarpıştırılması için düzenlenen deneyler bilimsel bilgi üretebilmek için kanıt toplama çalışmalarıdır.

S

Bilimin sosyal ve kültürel doğası nasıl açıklanabilir?

 Bilimsel çalışmalar Dünya’daki her ulustan birçok insanın kişisel çabalarının ürünüdür. Farklı etnik ve ulusal kimliklere sahip birçok bilim insanı bilimle uğraşmaktadır. Bireysel çalışmalar da olsa bilimsel bilgi üretimi süreci farklı sosyal değerlerin ve bakış açılarının birleştiği sosyal bir süreçtir. Bilimsel çalışmalar üretildikleri dönemin sosyal ve kültürel yapısından izler taşırlar.

S

Gözlem ve Çıkarım ne demektir? 

 Bilimin doğası söz konusu olduğunda öncelikle gözlem ve çıkarım arasındaki önemli farkın anlaşılması gerekir. Gözlemler doğal olgulara ait duyu organları ya da duyu organlarının uzantıları ile doğrudan elde edilen ve birden fazla gözlemcinin üzerinde fikir birliğine vardıkları tanımlayıcı ifadelerdir. Öte yandan, çıkarımlar duyuların ve duyu organları ile elde edilen bilgilerin ötesindedir. Örneğin, bazı gökcisimlerinin uydularının olduğu gözlemlenmektedir. Gezegenlerin etrafında bir yörüngede dönen cisimlerin tespit edilmesi bir gözlem sonucudur. Gözlenen bu cisimleri gezegenin yörüngesinde tutan bir çekim kuvvetinin olduğunu söylemek ise gözlemlere dayalı bir çıkarım yapmaktır. Bilim tarihi ile ilgili olarak verilen örnekler düşünüldüğünde benzer gözlemler yaparak evrenin merkezinin Dünya ve Güneş olduğu gibi iki ayrı çıkarımın yapılmış olduğunu görebiliriz. Burada önemli olan gözlem ve çıkarımların bilimsel bilginin üretilmesi sırasında önemli iki bilgi türü olduğunu kavrayabilmektir. Hangi çıkarım üzerine bilim insanları fikir birliğine varırlarsa o çıkarım daha geçerli kabul edilir.

S

Bilim insanının özellikleri nelerdir?

 Bilim insanları söz konusu olduğunda toplumda bilim insanlarının erkek, beyaz önlüklü, dağınık saçlara sahip, çılgın, gözlüklü ve tek başına laboratuvarda çalışan kişiler olduğu akla gelir. Ancak bu çok da doğru bir algı değildir. Çünkü bilim insanları cinsiyetleri, çalışma ortamları, dış görünüşleri ve yaşam şekilleri bakımından diğer mesleklere mensup bireyler kadar farklılık gösterebilirler. Bilim yapan birçok kadın araştırmacı vardır. Bilimle uğraşan kişiler yalnızda laboratuvarda çalışmazlar; bir arkeoloğun çalışma alanı antik bir şehir kalıntılarının bulunduğu yer olabildiği gibi, bir psikolog da birçok farklı mekânda çalışmalarını yürütebilir. Üstelik bilim insanları yaptıkları çalışmaları kongrelerde sunmak ve bilimsel dergilerde yayınlamak yoluyla paylaşır ve bilginin çoğalmasını sağlarlar. Bilim insanlarının özellikleri dediğimizde belki de ortak olan en önemli özellikler; • Merak duygularına, • Problem çözme isteklerine, • Otoriteye karşı koyma güçlerine, • Geniş bir hayal gücüne ve yaratıcılığa sahip olmalarıdır.

S

Bilim öğretmenin önemi nedir? 

 Bilim bir toplumdaki her bireyin yaşamını yakından ilgilendiren ürünler ve sonuçlar üreten bir olgudur. Hayatımıza bu kadar önemli ölçüde etki yapan bir olgu hakkında her bireyin temel düzeyde bir anlayışa ve okuryazarlık seviyesine ihtiyacı vardır. Öncelikli olarak bize kendimizle, Dünya ve evren ile ilgili hangi bilim dallarının hangi bilgileri sunabileceğini bilmek gereklidir. Bununla beraber doğal Dünyaya aşina olmak ve onun hem çeşitliliğini hem de birliğini tanımak, bilimin temel kavram ve ilkelerini anlamak her birey için kazanılması gereken bir yeterliliktir. Gündelik yaşam üzerinde bilim ve teknolojinin etkilerini kavrayabilmek, sağlık, hava kalitesi ve enerji kaynaklarının kullanımı gibi yaşamımızı etkileyen konularda bilimsel bilgilere dayalı kararlar alabilmek için bilim öğretimine ihtiyaç vardır. Medyada çıkan bilimsel raporları anlayabilmek, ekonomik üretkenliğe, kültürel ve sivil olaylara katılabilmek, kişisel kararlar verirken bilimsel kavram ve yöntemlerden yararlanabilmek için bireylerin temel bilimsel bilgileri ve bilimin doğasına özgü özellikleri anlayabilmeleri gerekmektedir. Bu sebeplerle okul öncesinden başlayarak eğitimin her kademesinde öğrencileri bilim yapmaya ve öğrenmeye teşvik etmek yaratıcı gücü yüksek, değişime ve ilerlemeye açık toplumlar olabilmek için önemli bir koşuldur.