aofsorular.com
SOS115U

Malthus Öncesi Nüfus Yaklaşımları

2. Ünite 20 Soru
S

Antik Yunan'da hangi düşünürler kapsamlı bir nüfus teorisi geliştirmişlerdir ve bu teori neleri kapsamaktadır?

(M.Ö. 428-348) Platon ve Aristoteles (M.Ö. 384-
322), siyasi ütopyanın her şeyi kapsayan çerçevesi
içinde bir nüfus teorisi geliştirmiştir. Platon ve Aristoteles,
zamanlarının jeopolitik bağlamında radikal
bir şekilde yeni bir toplum örgütü olarak şehir devletini
tasarladılar: Şehir (site), vatandaşların (özgür
erkeklerin) kamu sivil ve askerî işlere katıldıkları,
kadınların ve kölelerin genel yaşam için gerekli çalışmaları
yaptığı tek bir kasabada toplanmış küçük bir
bölgeydi. Ayrıca, Platon ve Aristoteles, din ve ahlak
başta olmak üzere, Yunan uygarlığının geleneksel
değerlerini sorgulayan bir düşünce çizgisinin de bir
parçasını oluşturdular. Ailenin bir işlevi olarak ve atalara
karşı dinî bir ibadet olarak düşünülen doğurganlığı
dinî bir görev hâline getiren eski ahlakın yerine, üremeyi
Devlet’e karşı bir vatandaşlık görevi hâline getiren
bir sivil ahlakı getirmişlerdir.

S

Platon’un nüfus konusundaki temel görüşleri nelerdir?

Platon’a göre, doğurganlık tamamen toplumsal bir işlev olduğu için, bunu tek başına devletin orga­nize etmesi gerekmektedir. Devlet sadece evlilik ku­rumunu değil, aynı zamanda cinsel ilişkileri, “evlat seçimi”ni (seçkinlerin çocuk yapmasını öneren öjenik bir iddiadır) ve çocukların toplumun ihtiyaç duydu­ğu farklı işlevsel özelliklere yönelik olarak eğitimini ve rehberliğini de düzenlemelidir. Devletin bu ko­nulardaki gücü mutlak olmalıdır ve hiçbir kişisel, ailevi veya başka türden çıkarlar buna karşı rekabet etmemeli veya meydan okumamalıdır.

S

Aristo’nun nüfus konusundaki temel görüşleri nelerdir?

Aristoteles, nüfus artışından endişelenir, ama sade-ce araziyi ve ürününü, giderek artan sayıda bireyler arasında dağıtmak bazı insanları yoksullaştıracağı için bunun sadece toplumsal huzursuzluğa yol açacağını öne sürmüştür. Bu yüzden çocuk sayısının aşırı olduğu kabul edilirse, devletin kadınları hamileliklerini sona erdirmeye zorlayabileceğini savunmuştur. Fakat nüfus kıtlığı da toplumu iş bölümünün ekonomik avantajlarından mahrum bırakacağı için Aristoteles’i endişelendirmektedir.

S

Roma dönemi ve Orta Çağ’da nüfus yaklaşımları genel olarak nasıldır?

Modern öncesi toplumlarda nüfus büyüklüğü ekonomik performansın en iyi göstergesiydi; şehirler ve ülkeler arasında insanların dağılımı kolektif kimliğin yaratılmasında etkili ol­muştu ve ticaretin etkilerini yansıtabiliyordu. İnsan hareketliliği aracılığıyla bilgi akışları ve kültür de­ğişikliği; mortalite ve morbidite, refahın temel be­lirleyicileriydi. Doğurganlık (ve dolayısıyla cinsiyet ilişkileri), insan sermayesine yatırım ve ekonomik üretkenlik ve daha genel olarak insanların umutla­rını ve korkularını şekillendirmekteydi. Aynı şey­ler evlilik gelenekleri ve ev yapısı için de geçerlidir. Klasik uygarlıkta sık gebelik ve ani ölüm, tamamen yabancı bir ortamın ürünüydü. Teknolojik ilerleme ve keşiflerle birlikte, modern dünyayı daha uzak geçmişten ayıran temel şey demografik değişim olmuştur.

S

Roma İmparatorluğu’nun nüfus konusuna yaklaşımı nasıldır?

Roma İmparatorluğu’nda büyük bir nüfus askerî ve siyasi nedenlerle önemli gö­rülmüştür. Hem büyüyen hem de azalan nüfus sorun yaratmaktadır, ancak azalan nüfus daha büyük bir tehdit olarak görülmüştür. Roma hükümdarları nü­fus artışının, Roma İmparatorluğu’nu büyütmek ve büyük bir ordu ve sömürgeciler/fetihçiler üretmek için gerekli olduğuna inanır.

S

Roma İmparatorluğu’nda Augustus'un nüfusla ilgili politikası nedir?

Augustus, ailelerin büyüklüğündeki düşüşü durdurma, evlilik dışı ve çocuksuzlukla mücadele ve genel olarak ahlak standardını iyileştirme arayışındadır.

S

İbn-i Haldun’un nüfus artışı konusundaki görüşleri nelerdir?

İbn-i Haldun’un, sosyoekonomik gelişimi demografik açıdan incelemenin önemini ilk fark eden kişi olduğu söylenebilir. Yazılarının çoğu nü­fusun sosyoekonomik faktörler üzerindeki etkisiyle ilgilidir. Öyle ki İbn-i Haldun, nüfus konusunu teorik olarak sistemli bir şekilde ele aldığı için kimilerince demografinin öncülerin­den sayılmaktadır. İbn-i Haldun’a göre nüfus döngüsel bir gelişim sergiler. Nüfus artışı doğası gereği iyidir ve uzmanlaşmayı geliştirir ve gelirin artmasını sağlar.

S

Merkantilizm nedir?

Merkantilizm, ekonomi politikası tarihinde bir aşama olarak tanımlanmıştır. Daha sonra bu­nun merkezî otoriteye fayda sağlamak için tasarlan­mış dörtlü bir sistem olduğu gösterilmiştir: Birleş­tirici bir sistem, koruma sistemi, para sistemi ve güç sistemi. Merkantilizmin amacı devleti alt sınıfların zararına güçlendirmek olduğu için bu politikalar, özellikle Orta Çağ’da kendi ekonomik politikaları­na sahip olan kasabaların güçlenmesiyle sonuçlan­mıştır.

Merkantilizm, siyasal devletçilik, ekonomi, diplomasi, nüfusçuluk ve savaş olgularını bir araya getirmeye çalışan bir güç stratejisiydi. Merkantilistler ekonomik teoriler oluşturmanın yanında, nüfusla ilgili yeni argümanlar geliştirmişlerdir.

S

Merkantilizme göre nüfus ve ekonomik gelişme arasında nasıl bir ilişki vardır?

Merkantilizm, on altıncı yüzyıldan on sekizinci yüzyıla kadar Batı Avrupa’da çok önemli olan bir eko­nomik doktrin ve felsefeydi. Bu anlayış, uluslararası çatışmayı ve savaşı normal bir durum olarak görüyor­du. Merkantilizmde dış ticaret ve askerî güç, ulusal gücün temel unsurları niteliğindeydi. Ekonomik bü­yüme, kolonilerden doğal kaynakların sömürülmesinin bir sonucuydu ve tercihen tekellerin de mümkün olan her pazarı sömürmeye yardım etmesi gerekiyordu. Bu bağlamda askerler ve sömürgeciler yetiştirmek için yüksek bir nüfus artışı oranının sağlanması önemli bir gereklilikti. Merkantilizmin bir tezahürü, tekstil gibi mamullerin, Avrupa’dan Afrika’ya gittiği üçlü ticareti idi; köleler Afrika’dan Amerika’ya giderken şeker, pamuk ve tütün de Amerika’dan Avrupa’ya gitmiştir.

S

Eleştirel merkantilizm ne zaman ve niçin ortaya çıkmıştır?

17. yüzyılın sonları, mutlakıyetçiliğin ve Col­bertizmin totaliter aşırılıklarına itiraz geliştiren hümanist filozoflar Fénelon (1651-1715), Vauban (1633-1707), Boisguilbert (1646-1714) tarafından öne sürülen Eleştirel Merkantilizmin ortaya çıkışına tanık oldu ve bu teori önemli ölçüde kabul gör­dü. Bu hümanist düşünürler, kralın nüfus fazlalığı ile elde edilecek ihtişamının halkın sefaletine yol açacağına ve bunun kralı sadece lekeleyebileceği­ne inanıyorlardı. Bu düşünürlerin, nüfusun yaşam standardına olan ilgileri, onları ortodoks (gelenek­sel) merkantilizmi yeniden düşünmeye itmiştir. Eleştirel Merkantilist düşünürler, sanayi lehine haksız yere ihmal edilen çiftçiliğe statüsünü geri kazandırmaya, vergi yükünü hafifletmeye, tica­retin ve malların iç pazara gidip gelme hareketini serbestleştirmeye çalışmıştır.

S

Fizyokratların merkantilistlerden temel farkı nedir?

Fizyokratlar, tarımın merkantilistler tarafından ihmal edilmesini eleştirdiler ve devlet gücünün kendi iyiliği için sürdürülmesi gerektiği fikrini reddettiler. Onlar nüfusun refahını ve tüm insanlar için iyi bir yaşam standardına sahip olmayı, başarılı toplumun hedefleri arasında olması gerektiğini savunuyorlar­dı. Fizyokratlar, tarımsal verimlilik ile desteklenebilecek nüfusun büyüklüğü arasında bir ilişki olduğunu kabul etmişlerdir, ancak bu sorunun nüfus artışını sınırlamak yerine tarımsal üretkenliği artırarak çözül­mesi gerektiğini düşünmüşlerdi. Bu bağlamda tarım ve nüfus arasında Fizyokratların kafasındaki bağlantı Malthus’un fikirlerine de tam aksi yönde öncü olmuştur.

S

Fizyokratların nüfus konusundaki görüşleri nelerdir?

Doğanın egemenliği anlamına gelen Fizyokrasi felsefesi, 1700’lerde, merkantilizmin tarımı ihmal etmesine, aralıksız savaşlara, çocuk işçiliğine bir tepki olarak çıkmıştır. Fizyokratlar, tarım üzerinde yoğunlaşmıştır; nüfus ve tarımsal üretim arasında­ki ilişkilere (geçim aracı) odaklanmıştır. Nüfusun gıda arzına bağlı olduğu fikri bu dönemde ortaya çıkmıştır ve artan nüfusun gıda arzı üzerindeki bas­kısını önlemenin en iyi yolunun tarımsal üretimi artırmak olduğunu düşünmüşlerdir. Bu nedenle ta­rım yöntemlerinin mükemmelliğini, tarımın daha kapitalist bazda yeniden düzenlenmesini ve tarım ürünlerine yönelik fiyat kontrollerinin ve ihracat kısıtlamalarının bastırılmasını şiddetle savunmuş­lardır.

Fizyokratlar zenginliğin mübadeleden (ticari alışveriş) kaynaklandığını öngören merkantilist inancı eleştirmiş ve gelişmiş çiftçilik teknikleri, mali reform ve tarım ürünlerinin serbest ticaretinin sermaye birikimi­ni, artı değeri ve genel olarak zenginliği teşvik edeceğini öne sürerek, önceliği mübadele yerine toprağa vermiş­lerdir.

S

İlk nüfusbilim çalışmalarını hangi görüşe sahip insanlar yapmıştır?

Fizyok­ratlar dönemin mutlak hükümdarları tarafından benimsenen yaygın pronatalist (doğum yanlısı politikalar) müdahalelere kar­şı çıktılar. Francois Quesnay gibi fizyokratlar, yaygın yoksulluk olmadan sürdürülebilir bir boyutun ötesinde insan çoğaltılma­sının teşvik edilmemesi gerektiğini savunmuştur. Birçok yönden Fizyokratlar ilk nüfusbilim insanlarıydı.

Toprak, üretimin üç faktöründen biriydi ve emek ve sermayenin aksine sabit bir arza aitti. Sonuç olarak tarıma ağırlık verildiğinde kaçınılmaz olarak emek ve sermaye girdilerine dönüşler azalacak ve dolayısıyla hem gıda üretimi hem de endüstriyel faaliyet ölçeğinde sınırlılıklar ortaya çıkacaktır. Klasik iktisatçılar fizyokratların serbest piyasanın devlet müdahalesine karşı optimal bir rolü olması gerektiği inancını paylaşmaktaydılar.

S

İlk nüfus analizi konusundaki kapalı modeller hangi yüzyıllarda geliştirilmiştir?

On yedinci ve on sekizinci yüzyıl nüfus aritmetiğinin, başta yaşam tablosu olmak üzere kapalı modellerin ilk geliştirildiği ve uygulandığı bağlamı sağladığını hatırlamak önemlidir.

S

İlk modern devlet teorilerini kimler ortaya atmıştır ve bunların nüfus hakkındaki görüşleri nelerdir?

İlk modern devlet teorilerini ortaya atan Hob­bes, Locke ve Machiavelli gibi siyasetçi, tarihçi ve hukukçular genellikle devletin temeli olarak geniş bir nüfusun önemi hakkında birçok şey yazmışlar­dır. Nüfusa yönelik bu bakış, nüfusu doğal (ve çoğu yazar için, bu ilahi bir sonuçtu) düzenin bir ifade­si olarak ve acil pratik konularda devletlerin gücüne (savaş, emek, vergi geliri), nüfusun yaptığı katkı rolü­nün ötesine geçmiştir. Devletlerin sadece doğal hak ve ilişkilerin teşvik edildiği ya da en azından nüfus kontrol ve dengelerinin devletin izin verdiği yer­lerde büyüyüp güçlendiğine inanılıyordu. Dengeli nüfus artışı ve dağılımı ise politikaların gerçekten evrensel düzene uygun olup olmadığının bir işareti veya ölçütü sayılıyordu. O dönemde birçok yazar bu ölçütü Orta Çağ ve Kutsal Kitap’a uygun anlamda da anlamaya devam etmiş ve nüfustaki doğal artışı ilahi iyiliğin kanıtı olarak görmüştür. İnsanların çoğalmaya ilişkin bilinçli seçimleri ve tercihlerinin, her zaman toplumla veya devletle bir uzlaşma unsurunu içermesi gerektiği düşünülüyordu.

S

1741’de yayınlanan J. P. Süssmilch’in “İnsan Irkında Doğum, Ölüm ve Yayılma ile Görülen De­ğişimlerde İlahi Düzen” adlı kitabı, neden demografi tari­hinin ikinci önemli simgesi olarak kabul edilmektedir?

Evrenin biyolojik yasalarını çağının filozoflarından çok daha fazla araştırmış ve selefleri kendinden öncelilerin katkılarını kabul etmiştir. Süss­milch için doğum ve ölümler üzerinde çalışmak, Yaratılış ayetinde ilan edilen ilahi kararların daha doğru anlaşılmasına yol açmaktadır. Süsmilch’in düşünceleri 18. yy. ilahiyatçıları ve dahası aynı yüzyılın bilim insanlarının çok ötesindedir. Al­manlar, temelde demografik olayları ilahi düzen açısından açıklamaya çalışan Süsmilch’i, kendisi­ni nüfus tartışmasına adamış ilk düşünür olarak kabul etmektedirler. O, Tanrı’nın bir dengeyi ko­rumak için evlilik oranı ve doğurganlık oranını azalttığına ya da ölüm oranını attırdığına ya da ortalama ömrü kısalttığına inanıyordu. Birkaç on yıl sonra Malthus’un nüfusa yönelik olumlu kont­rolleri savunacağını yakından tahmin eden Süss­milch, nüfus dengesinin üç kaynaktan birinden kaynaklandığını savunmuştur: Evlilik oranı, do­ğurganlık oranı veya ölüm oranındaki artış. Ona göre tüm bu faktörler, dengeyi korumak için Tanrı tarafından kararlaştırılmaktadır. Süssmilch, çok eşliliğin doğurganlığı azalt­tığını gösteren argümanlar üretmese de tek eşliliğin düzenlenmesinde ilahi bir tedbirin olduğunu, onun için artan ve çoğalmayı ilahi bir düzende yürütmek için tek tatmin edici yolun tek eşlilik olduğunu öne sürmüştür.

S

Graunt’un Doğal ve Siyasi Gözlemler kitabı nüfus çalışmaları açısından neden önemlidir?

Çünkü üç yüzyıldan fazla bir geçmişe sahip de­mografik ilk metindir. İkinci olarak, Doğal ve Si­yasi Gözlemler uzun zaman önce güvenli bir bilim olarak demografinin köşe taşı olarak rüştünü ispat etmiştir.

Graunt’un sorgulama yöntemi iki noktada döne­min klasik Baconcı metodolojisinin ötesine geçmiş­tir ve bu açıdan çok önemlidir: Birincisi, Graunt, günümüzde açıklayıcı istatistikler olarak bilinen şeye yol açan bir araştırma programı tasarlamıştır.

İkincisi, ilk defa çok sayıda sosyal verinin yorum­lanmasına yönelik olarak orantılı tahminler için te­mel matematiksel/istatistiksel yöntemi uygulamıştır.

S

Klasik iktisat teorisine göre, nüfus ekonomiyi nasıl etkilemektedir?

Klasik iktisat teorisine göre, kaynakların sabit olduğu bir toplumda verimliliğin ve kaynakların azalmasının nedeni, nihai olarak yüksek nüfus artışıdır. Buna göre, belli bir nüfusun üzerindeki nüfus bölgenin taşıma kapasitesini aşar ve bu da o çevrenin bozulmasına yol açar. Nüfus artışının ekonomiyi nasıl etkilediği serbest piyasa politika­larının etkili olup olmadığına bağlıdır. Verimli bir pazarda, nüfus artışı inovasyonu ve ileri teknolo­jileri teşvik etmeye hizmet edebilir. Çarpıklıklarla dolu bir ekonomide ise yüksek nüfus artışı çar­pıklıkları şiddetlendirebilir. Klasik iktisatçılar için yüksek nüfus artışı, arazilerin verimsizleşmesine ve çevrenin bozulmasına neden olan bağımsız fak­tördür. Doğal olarak, dünyanın sınırlı kaynaklara sahip olması nedeniyle nüfus artışı insanların refa­hı için bir engeldir. Her bir fazladan kişi, ek sabit kaynakları tüketir. Bağımlılık teorisyenleri içinse yüksek nüfus artışı daha derin bir sorunun, yoksulluğun belirtisidir.

S

Bağımlılık ekolüne göre, politik koşulların nüfus artışına etkisi nasıldır?

Bağımlılık ekolüne göre, kapitalist ekonominin politik koşullarında kaynakların eşitsiz dağılımı veya yok­sulluk, arazilerin verimsizleşmesine, çevrenin bozulmasına ve yüksek doğum oranlarına neden olur. Nüfus artışı bu teorilerin her birinde farklı bir role sahiptir. Sonuç olarak, neoklasik iktisatçılar verimli piyasaları savunurlar, klasik iktisatçılar ise düşük doğurganlığı savunurlar, bağımlılık teorisyenleri gelir eşitliğini ve kaynakların yeniden dağıtılmasını savunmuşlardır.  

S

Klasik iktisatçılardan Malthus ve Ricardo kaynaklar ile nüfus arasında nasıl bir ilişki kurmaktadırlar?

Malthus’a göre: Yiyecek, insanın var ol­ması için gereklidir ve nüfusun gücü, dünyanın, in­sanın geçinebilmesini sağlama gücünden son derece büyüktür. Bu fikre, David Ricardo da katılmıştır: Emekçi sınıfların çok az sayıda isteklerinin olduğu ve bu sınıfların en ucuz yiyecekle yetindiği ülkelerde, halk çok büyük talihsizliklere ve sefilliklere açıktır. Ayrıca, Ricardo, Amerika’da demografik büyüme­yi hızlandıran ve Avrupa’da yavaşlatan unsurun, yiyecek fiyatının Amerika’da düşük, Avrupa’da yüksek olmasından kaynakladığı tespitini yapmış­tır. Ekonomik gelişme iyiyse, işgücüne talep artacaktır ve ekonomi kötüyse, işgücüne olan talep azalacaktır.