aofsorular.com
TAR220U

1950 SONRASI TÜRKİYE' DE MİMARLIK

4. Ünite 22 Soru
S

Türkiye Cumhuriyeti tarihi hangi dönemlerden oluşur?

Türkiye Cumhuriyeti tarihi; 

Siyasal, ekonomik ve sosyo-kültürel dönüşümler bağlamında,

  1. “1923-1950 arası dönem”,
  2. “1950-1980 arası dönem” ve
  3. “1980 sonrası dönem”

olarak başlıca üç ana dönemden oluşur. 

S

İkinci dünya savaşı sonrasında Türkiye hangi uluslararası organizasyonlarda yer almıştır?

İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde dünyada ve Türkiye’de yeni bir döneme girilmiştir. Türkiye, Birleşmiş
Milletler ve NATO gibi Batı dünyasının yeni oluşturulan uluslararası organizasyonlarında yerini almış,
ekonomik açıdan da Batı dünyasının düzeninin bir parçası haline gelmiştir.

S

1950’lerden itibaren liberal ekonomi politikaları lehine terk edilmesiyle Türk ekonomisinde nasıl değişiklikler gerçekleşmiştir?

1929’da tüm dünyayı etkisi altına alan “büyük buhran”dan sonra Türkiye’de benimsenen içe dönük
ekonomik model, 1950’lerden itibaren liberal ekonomi politikaları lehine terk edilmiştir. Önceki
dönemlerde endüstriyel kalkınmaya verilen öncelik bu dönemde tarıma yöneltilmiş, demiryolları yerine
karayollarının geliştirilmesine ağırlık verilmiştir. Yeni politikalar, kalkınmada devlet yerine özel sektöre
daha geniş yer vermeyi hedeflemiştir. 

S

1950'ler (savaş sonrası) modernizmiyle Türkiye’nin mimarlık geleneklerinde nasıl değişiklikler olmuştur?

Türkiye’nin mimarlık geleneklerini de değişikliğe zorlamış ve değiştirmiştir. Bu değişiklikler şöyle sıralanabilir:
• Osmanlı’dan beri yapı talebinin kaynağı, kamu yapıları aracılığıyla daima devlet iken,
1950’lerden sonra mimarlığı yönlendirmede artık gelişmeye başlayan iş çevrelerinin istekleri,
beğenileri ve değer yargıları da egemen olmaya başlamıştır (Batur, 1984: 1400). Ancak, özel
sektörün güçlenmeye başlamasına ve verdikleri işler aracılığıyla yapılardaki beğeniyi saptamaya
çalışmalarına karşın, bu dönemde önceki dönemlerden daha fazla kamu yapısı inşa edilmiştir.
Dolayısıyla, Türk mimarlığındaki biçim tercihleri, kamu kurumları için yapılan binalar ile
belirlenmiştir 
• Türkiye mimarlığının tipolojik programına, yeni ekonominin ve genişleyen iş hacminin
gereksinimleri doğrultusunda ofis-büro, market vb. gibi yeni yapı tipleri katılmıştır.
• Marshall Yardımı’nın tarımda makineleşmeye yöneltmesiyle, işgücünü kırsal alandan kentlere
göçe zorlayan süreç başlamıştır. Böylelikle, Türkiye’nin toplumsal coğrafyasıyla birlikte
kentlerin fizik yapısı da değişime uğramaya başlamış ve mimarlığın geleceği dramatik biçimde
etkilenmiştir.
• Dış yardımın yerli yapı endüstrisini yalnızca kaba inşaat malzemesi (çimento, tuğla, kiremit,
cam) ile sınırlandırmış olması ve serbest ticaret rejimi, inşaat malzemesi dışalımını
kolaylaştırmıştır. Böylece, 50’li yıllar Türkiye’sinde yapı sektörü hızla canlanmış, büyük ölçüde
ve lüks yapı malzemesi dışalımı gerçekleşmiş, ithal edilen malzemeler bağlı oldukları kullanım,
biçim ve bunların gerisindeki düşünce kalıplarını da beraberinde getirmişlerdir 

S

“Uluslararası Üslup” tanımını açıklayınız?

“Uluslararası Üslup”, Savaş öncesi Modernist eğilimlerinin ABD’de yeniden yorumlanmış şeklidir. Avrupa Modernizmi’nin toplumsal-politik içeriğinden soyutlanmış ve ABD gökdelen mimarlığının teknik ve ticari deneyimi ile birleşip yenilenmiş bir versiyonudur. 

S

Mimarlıkta; Rasyonalizm, Katı Rasyonalizm ve Fonksiyonalizm kavramlarını tanımlayınız?

Mimarlıkta “Rasyonalizm” kavramı, yapıların biçimlerinin geometrik formlardan oluşması anlayışına dayanır.

“Katı Rasyonalizm” terimi ise, dik açılardan oluşan prizma mimarisini ifede etmek için kullanılmaktadır.

“Fonksiyonalizm” kavramı, modern mimarlığın temelini oluşturan, yapıların işlevden yola çıkarak tasarlanması anlayışına dayanmaktadır.

S

Türkiye’de 1950’li yıllardaki bu durum, “dergi mimarlığı dönemi” olarak ortaya çıkan kavramı tanımlayınız?

Büyük çoğunluğu yabancı dil bilmeyen, yabancı ülkeleri tanımayan mimarlar, gelişmiş ülkelerdeki mimarlık hareketlerini, sadece yabancı dergilerdeki fotoğraflardan izleyerek tanımışlardır. Bu nedenle Türkiye’de 1950’li yıllardaki bu durum, “dergi mimarlığı dönemi” olarak da nitelendirilmektedir.

S

Mimarlıkta "uluslararası üslup"un Türkiye'deki inşaası/uygulaması ile ilgili neler yaşanmıştır?

Türkiye’deki yapı teknolojisinin bu ülkelerdeki düzeye erişmemiş olması nedeniyle, bu tasarımların teknolojik üstünlüklerini uygulayamamışlardır. Bu yüzden, çoğu proje aşamasında kalmış, uygulanabilenler ise yüksek maliyetli olmuş ya da yapım aşamasında değişikliğe uğramıştır. Bu üslubun kullandığı malzemelerden çelik,
Türkiye’de pahalı ve uygulama tekniği bilinmeyen bir malzeme olduğu için, bilinen bir malzeme olan
betonarmeye yönelinmiştir. Bu nedenle bizdeki Uluslararası Üslup uygulamaları ülkenin sınırlı imkânları
içinde, yerel düzeyde kalmıştır.

S

Modern Amerikan mimarlığının etkisi altında Türkiye’de 1950’lerde ortaya çıkan modernizmin ikinci
evresinde başlıca mimari özellikler nelerdir?

Modern Amerikan mimarlığının etkisi altında Türkiye’de 1950’lerde ortaya çıkan modernizmin ikinci
evresinde başlıca mimari özellikler şöyle sıralanabilir:
• Kare veya dikdörtgen gibi asal geometrik biçimler kullanılmıştır.
• Genellikle yatay konumda bir dikdörtgenler prizmasından oluşan kütle üzerinde yükselen tek bir
prizmatik kütle en belirgin özelliktir.
• Saçak yerine teras çatı kullanılmıştır. 

• Prizmatik kütleden oluşan yapıların teras çatılarında, Le Corbusier tasarımlarına benzer eğrisel
biçimlerden oluşan plastik öğeler, parabolik veya tonozlu eğrisel örtülü hacimler düzenlemek
oldukça yaygındır.
• Cephelerde betonarme karkas strüktür sistemini ve pencere bölmelerini ızgara sistemde dik açılı
kafes örgü biçiminde dışlaştıran cephe dokusu, tasarımın en önemli özellikleri arasındadır.
• Dönemin en gözde cephe kaplama malzemesi, markasının adı (BeTeBe) ile anılan cam
mozaiktir.
• Sağladığı saydamlık, hafiflik gibi özellikler nedeniyle geniş cam yüzeylere önem verilmiştir

S

Özellikle 1955’ten sonra İstanbul’da büyük ölçekli planlama ve inşaat eylemleri neleri içermektedir?

Özellikle 1955’ten sonra İstanbul’da büyük ölçekli planlama ve inşaat eylemleri başlatılmıştır. Yapılan çalışmalar tamamen kentin geleneksel dokusuna odaklanmış, yollar genişletilerek bazı dini binalar restore edilmiş ve çevreleri temizlenmiştir. Bu dönemde kentin sorunu olmaya başlayan  gecekondu yerleşimlerinin olumsuzlukları ise çözülmeye çalışılmamıştır (Tekeli, 2007: 30). 1950’ler modernizminin Türkiye’deki ilk örnekleri de İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. Emin Onat ve Sedad Hakkı Eldem’in tasarladığı İstanbul Adliye Sarayı (1948-1978), İkinci Ulusal Mimarlık üslubu ile Uluslararası üslup özelliklerini birlikte bünyesinde barındıran bir geçiş yapısıdır. Turgut Cansever ve Abdurrahman Hancı’nın Büyükada Anadolu Kulübü (1951-1957), ABD’li SOM’in Sedad Hakkı Eldem’in de katkısıyla tasarladıkları İstanbul Hilton Oteli (1953) ile Nevzat Erol’un tasarımı olan İstanbul Belediye Sarayı (1953) ise, bu yaklaşımın Türkiye’deki ilk uygulamalarıdır. 

S

1960-1980 Arası Çoğulculuk Döneminde Türkiye’de Mimarlığındaki gelişmeleri açıklayınız?

Bu dönemde, çoğulcu demokrasi ve sosyal gerçekçilik kavramları ön plana çıkmıştır. 1950’lerde siyasal söylemlerle ilişkisini koparan mimarlık, 1960-80 arasında yeniden siyasal söylem ile etkileşim içine girmiştir . O güne kadar “estetik” içeriği toplumsal içeriğinden çok daha ağır basan mimarlık ürünü, artık diğer boyutlarıyla da tartışılır olmuştur. Konut sorunu ile bize özgü bir mimarlığın biçimsel araştırmaları bu dönemin ana ilgi alanlarını oluşturmuştur. Tasarım ve uygulamada toplumsal belirleyicilerin rolü daha açık olarak kavranmaya başlamıştır. Mimarlığın toplum bilimleri ve diğer disiplinlerle ilişkileri önem kazanmıştır. Dünyadaki gelişmeler daha geniş ve yakından izlenmeye başlanmış, yalnızca akımlar, üsluplar ve biçimler değil, onların gerisindeki düşünce ve yaklaşımlar da sorgulanmaya başlanmıştır. Başından beri ortak yönelimleri olan mimarların, artık birbiriyle çelişen yönelimleri ortaya çıkmıştır.

S

1960-1980 döneminde mimarların katılma veya yönlendirmelerine açık olmayan iki yapım süreci hangileridir?

1960-1980 döneminde mimarlar ekonomik dönüşümün ortaya çıkardığı kentleşme süreci içinde, toplumun
kendi dinamiğiyle oluşturduğu yaşam çevresini çok az etkileyebilmişlerdir. Yeni çevrenin oluşumunda
egemen olan başlıca iki yapım süreci, gecekondu ve yapsatçılık olmuştur. Her iki süreç de, mimarların
katılma veya yönlendirmelerine açık değildir. 1960’lara doğru başlayıp ve sonrasında hızla artan ve
günümüze dek süregelen bir sorun olan gecekondu yapımı, mimar ve kent plancıların öngörülerini bozan,
dengeleri değiştiren, altyapı ve görünüm olarak kentsel çevreyi denetlenemez kılan bir olgu olmuştur.
60’lara doğru başlayıp 70’lerdan sonra yaygınlaşacak olan yapsatçılıkta ise mimar, yapsatçı adına tasarım
yaparak, kullanıcıyı büyük ölçüde tasarım sürecinin dışında tutan bir düzen içinde yer almıştır. Bu düzende mimarın tasarım özgürlüğü, yapsatçı ile mal sahibinin bilgi, görgü ve beğeni
düzeyi ile sınırlı kalmaktadır.

S

Bayındırlık Bakanlığı ya da çeşitli resmi kurumlar tarafından açılan yarışmalar hangi binalarla ilgilidir? Ve bu yarışmalar nasıl sonuçlanmıştır? 

1960-1980 döneminde Bayındırlık Bakanlığı ya da çeşitli resmi kurumlar tarafından açılan yarışmalar, mimari
etkinlikler içinde önemli bir yer tutmuştur. Hastaneler, liseler, büyük üniversite kampusları, belediye  ve bakanlık binaları, bu yarışmalarla elde edilen mimarlık ürünleri arasındadır. Ancak,  arışma yönetmeliklerindeki kısıtlamaların yenilikçi tasarımlara engel olması nedeniyle, çoğunlukla yarışmalardan kayda değer sonuçlar alınamamıştır

S

Parçalı prizmaların kompozisyonuna dayanan yaklaşımını tanımlayınız?

Parçalı prizmaların kompozisyonuna dayanan yaklaşım, ülkedeki mimarlar tarafından diğer tüm
yaklaşımlar içinde en yaygın biçimde kabul edilen ve kullanılan eğilim olmuştur. Prizmanın kendi
geometrisini korurken onu işlevsel biçimde parçalayan ve tekdüzelikten uzaklaştırarak sürprizli hacim ve
mekân etkilerinin elde edilmesini amaçlayan bir tasarlama yöntemine dayanmaktadır. Araziye yayılarak
daha alçak yapılarla çözümlenen, koridorlar yerine iç ve dış avlular kullanan bir yapı programı söz
konusudur. Böylece, hem Uluslararası Üslub’un rasyonalizmi, teknik ve ekonomik olanakları
kullanılabilmiş hem de mimar tasarımda belirli bir özgürlük ve kişisellik alanı bulabilmiştir. Bu
yaklaşımda, blokların eklemlenmesiyle biçim zenginlikleri sağlanarak plastik sonuçlar alınabilmiş ve
Uluslararası Üslub’un büyük prizmalarının çevreye yabancı kalan ezici boyutları yerine daha uyumlu,
daha insancıl bir ölçek söz konusu olabilmiştir. Cephelerde ise, Uluslararası Üslub’un bilinen biçimleri
hâkim olmuştur. 

S

Yeni Brütalizm yaklaşımını tanımlayınız?

Yeni Brütalizm, Türkiye’de parçalı prizmaların kompozisyonuna dayanan yaklaşımı tamamlayan ve geliştiren bir eğilim olarak tutunmuş ve yaygınlaşmıştır (Batur, 1984: 1412). Bu bakımdan, ODTÜ Mimarlık Fakültesi her iki anlayışı da bünyesinde barındıran bir örnektir. Le Corbusier’nin ortaya attığı Brütalizm’den kaynaklanmaktadır. Yeni Brütalizm, malzemenin doğal doku ve rengiyle bırakılması ve yapının içinde yer alan işlevlerin estetik amaçlı olarak dışa yansıtılması ilkelerine dayanmaktadır. Yapının içinde olanın gizlenmeden dışa yansıtılması ve vurgulanması, “tasarımda dürüstlük” kavramıyla açıklanmaktadır. Bu özelliklerin geleneksel konut mimarlığında sıkça rastlanan bir tutum olması ve geri bir yapım teknolojisiyle çalışılan ülkede, gelişmiş tekniklere gereksinme duyulmayan bir yaklaşım olmasından dolayı, Türkiye’de hızla yaygınlaşmıştır.

S

Organımsı Mimarlık (Organhaft) ve Ekspresyonizm yaklaşımını tanımlayınız?

Organımsı Mimarlık (Organhaft) ve Ekspresyonizm, Türkiye’de bağımsız biçim arayışları içinde ortaya çıkan iki eğilim olmuştur. Bu iki eğilimin ortak özelliği, her ikisinin de dik açıyı yadsıyan serbest bir anlayışla tasarım yapılmasını esas almasıdır. İkisi arasındaki en belirgin fark ise, Organımsı mimarlıkta işlevden yola çıkan içten dışa, yani tümevarımcı bir tasarım anlayışının; Ekspresyonizm’de ise formdan yola çıkan dıştan içe, tümdengelimci bir tasarım anlayışının söz konusu olmasıdır.

S

Yeni Rejyonalizm (Yeni Bölgeselcilik) yaklaşımını tanımlayınız?

Yeni Rejyonalizm (Yeni Bölgeselcilik), 1960’ların başından itibaren Türkiye’de görülen bir diğer mimari eğilimdir. Bu eğilimde, geleneksel mimarlık değerlerinin yeniden yorumlanması söz konusudur (Sözen, 1996: 87). Bu dönemde, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bir “geçmişe özlem” eğilimi belirmiştir. Bu eğilim, kentsel mimari mirasın ortadan kaldırılmasına ve mevcut çevrenin ölçeğini, dokusunu, rengini fark etmeyen bir yenilikçiliğe karşı tepki olarak ortaya çıkmıştır ve kavramın içeriği üzerine kuramsal tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Bazı mimarlar “gelenek” konusuna odaklanırken, diğerleri “çevre” bileşenini öne çıkarmıştır. Ancak her iki durumda da mimarlıkta Rejyonalizm’in kilit terimleri, “kentsel doku ve biçimler”, “ölçek” ve “tarihselliğe ilişkin kavramlar”dır.

S

1980 Sonrası Dönemde Türkiye’de Mimarlık hakkında bilgi veriniz? 

1980 sonrası, dünyada soğuk savaş döneminin sona ererek duvarların yıkıldığı küreselleşme dönemidir.  Türkiye’de ise, 12 Eylül darbesi ardından güçlü bir biçimde hâkim olan serbest piyasa (liberal)
ekonomisi, yeni dünya düzeni ile bir denk düşüm içinde desteklenerek Türkiye mimarlığını değişime zorlamıştır. Bu nedenle, 1980 sonrası dönem, Türk mimarlığı açısından bir dönüm noktası daha oluşturmaktadır. Bu dönemde, diğer tüm alanlardaki depolitize olma durumuna paralel olarak, mimarlığın da siyasal ideolojilerle olan bağı kopmuştur. Serbest piyasa ekonomisinin de mimarlık üzerinde çok çeşitli etkileri olmuştur. İthalatın serbest bırakılması ile Türkiye pazarı yapı malzemesi açısından o zamana dek görülmemiş zengin bir çeşitliliğe kavuşmuştur. Hareketlenen tüketim ekonomisi rekabet ortamının oluşmasına ve yerli malzeme üretiminde de standartların yükselmesine neden olmuştur.  

1980 sonrasında, özel sektörün ekonomi içindeki payı önemli ölçüde artmıştır. Bu da, büyük yapı yatırımlarının ticaret ve sanayi kesimince gerçekleştirilmesine neden olmuş ve mimarlık alanına yenilikler getirmiştir. Projelerin elde edilme şeklinde değişiklik olmuştur. Önceki dönemlerde büyük projeler devlet eliyle ve genellikle ulusal ölçekte yarışmalar yoluyla elde edilirken, artık özel sektörün davetli / sınırlı yarışma veya doğrudan sipariş düzeni ortaya çıkmıştır. Özel sektörün prestij ve imge gereksinmesi, tasarımlarda kalite ve düzeyi ön plana çıkarmış, bu da farklılaşma, buluculuk ve teknolojik gösteri alanını genişletmiştir. Özellikle büyük yapı yatırımlarında ileri teknoloji kullanımı, bir prestij göstergesi olmuştur. Dönemin baskın mimarlık eğilimleri, bu sektörün yapılarını biçimlendirmiştir

S

Piyasa mimarisi, Resmi mimari ve Seçkin (elitist) mimari kavramlarını tanımlayınız? 

Piyasa mimarisi, 1960’larda başlayan piyasa uygulamalarının devamı niteliğindedir. Büyük bölümü yapsatçılık sistemi içinde yer alan, uluslararası piyasada yarışabilecek düzeyde olmayıp iç piyasa koşullarının ölçütleriyle çalışmak durumunda olan mimarların oluşturduğu tasarımları içermektedir. 

Resmi mimaride genellikle modernist tasarımlar ağırlığını korumuştur. Belediyelere ve bağlı kuruluşlara ait yapı talepleri ise zaman zaman yöresellik ve yerellik arayışlarının biçimlerine sahip olmuşlardır.

Mimari nitelik açısından üzerinde durulması gereken, “seçkin mimari”dir. Bu mimari içinde, birkaç temel eğilim sözkonusudur. Bunlar, “geç modernizm”, “post-modernizm” ve “tarihselci-ulusalcı-yerel mimari” arayışları olarak sınıflandırılabilir. Geç modernizm ile post-modern biçimcilik, evrensel geçerlikte akımlardır. Program, mekân ve estetik değerler açısından simge ve mesaj değeri taşımaktadırlar

S

"Tarihselci-ulusalcı-yerel mimari" ve "Post-Modern" hareket kavramlarını tanımlayınız?

Tarihselci-ulusalcı-yerel mimari, kültürel kimlik arayışları, ya tarihsel mirasın korunması, ya da söz konusu mirasa ait biçimlerin mimari yorum çeşitlemeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Post-Modern hareket, Modern Mimari’nin tekdüze, sıkıcı, soyut, sıradan insanla iletişim kurmayan seçkinci tavrına karşılık bir tepki hareketi olarak ortaya çıkmıştır. Akımın kuramcısı olan ABD’li mimar Robert Venturi’nin 1966’da yayınlanan “Complexity and Contradiction in Architecture” (Mimarlıkta Karmaşıklık ve Çelişki) adlı kitabı ile gündeme gelmiştir. Post-Modern mimarlar, Modern Mimari’nin reddettiği her şeyi kabul edip, kabul ettiklerini reddetmişler. 

S

Yapı programları kapsamında "Resmi Yapılar", "Hizmet Yapıları" ve "İş ve Alışveriş Merkezleri" kavramlarını tanımlayınız?

Resmi Yapılar: Geçmiş dönemlere göre azalmış olsa da, resmi yapı yatırımları bu dönemde de ağırlıklı olarak devam etmiştir. Hemen her yapı türünde geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Resmi yapıların tip proje olarak üretilenlerin dışında, yarışmalar yoluyla da elde edilmesi de söz konusu olmuştur.

Hizmet Yapıları: Genel merkez, yönetim ve büro binaları olarak prestij amacıyla tasarımcıdan yüksek düzeyde yaratıcılık beklentisi içinde olan ve mimara bu konuda geniş özgürlük tanıyan yapılardır. 1980 sonrası dönemde mimari nitelik açısından ağırlık kazanmışlardır. Bu yapılar bir yandan Türkiye’de gökdelenlerin önde gelen örneklerini oluştururken diğer yandan Post-modern mimarlığın Türkiye’deki önemli örneklerini sunmuşlardır.

İş ve Alışveriş Merkezleri: Serbest piyasa ekonomisinin hüküm sürmesiyle birlikte tüketim kültürü öne geçmiş, bu da alışveriş merkezlerine olan talebin artmasına neden olmuştur. Önceleri yalnızca büyük kent merkezlerinde yer alan bu yapılar, sonraları tüm ülkeye yayılmıştır. Alışveriş merkezlerinin mekânsal düzenleri kimi zaman tek yapı ölçeğinde, bazen otel, ofis, konut bloklarının eşlik ettiği kompleks yapılar içinde, bezen de kentsel yaşam için öneriler getirecek şekilde düzenlenmiştir

S

Yapı programları kapsamında "Turizm Yapıları", "Eğitim ve Kültür Yapıları" ve "Dinsel Yapılar" kavramlarını tanımlayınız?

Turizm Yapıları: 1983 yılında çıkarılan Turizm Teşvik Yasası bağlamında, bu tarihten itibaren
turizm yatırımlarında büyük ve hızlı bir gelişme gerçekleşmiştir (Batur, 1996, s.902). Geç-modernist
tasarımların yanında, post-modern biçim arayışları da yaygın olarak yer almıştır. Bu post-modern
uygulamalar, kimi zaman yerel ve geleneksel motiflerin dikkatsiz ve yüzeysel şekilde tüketime
sunulmasıyla “kitsch” düzeyine de ulaşabilmiştir. Bu dönemde özellikle tatil köyü tasarımları içinde
doğal çevre ile uyumlu tasarlanan olumlu örneklerler yer alırken, biçimsellikten kurtulamamış örneklere
de rastlanmaktadır. 

Eğitim ve Kültür Yapıları: 1980 sonrasında, nitelikli eğitim ve kültür yapıları da inşa edilmiştir.
Kültür yapılarının yanında, özellikle özel eğitim kurumlarının sayısının artmasıyla, bu alanda da prestij
gerektiren tasarımlara talep artmıştır. 

Dinsel Yapılar: Cami yapımı, 1980’den sonra hızla artan bir yapı etkinliği olmuştur. Ancak, ideolojik
zemindeki katılığa paralel olarak, cami tasarımları nitelik açısından düşük bir profil sergilemiştir (Batur,
1996: 904). Genellikle Osmanlı camilerinin betonarme tekniğinde yapılmış kötü kopyaları olarak tekrar
edilmişler, güncel teknolojilerin ve tasarım anlayışlarının dışında kalmışlardır. Osmanlı camileri kendi
dönemlerinin yapım tekniklerini en ileri düzeyde kullanarak etkileyici mekânsal arayışlar ile
tasarlanırken, Cumhuriyet dönemi boyunca tarihselci anlayışın dışına çıkarak mekânsal ve teknik arayış
içinde olan cami tasarımı çok azdır.