İletişim Kuramları
Medyanın toplumsal ve kültürel işlevleri nelerdir?
Vurgulanması gereken önemli bir boyutta medyanın toplumsal ve kültürel işlevleridir. Çünkü içinde yaşadığımız toplum ve dünyaya dair bildiklerimizi önemli oranda medyadan ediniriz; medya bilgi, haber, eğlence ve sanat olmak üzere dışsal dünyada olan bitene dair pek çok olay/konu hakkında bilgilendirir. Medyanın geniş bir alana ve insan topluluğuna erişim potansiyeli; içinde yaşanan dünyaya ait gündelik hayat bilgisini üretme kapasitesi nedeniyle de önemli bir politik güçtür. Bu nedenle tarihin her döneminde siyasal iktidarlar tarafından elde edilmek ve denetlenmek istenen bir güçtür. Bu nedenle de propagandanın en etkili aracı medyadır.
İletişim araştırmalarının tarihsel gelişimi nasıldır?
İletişim araştırmaları 20. Yüzyılın başlarında Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkmıştır. Ancak asıl gelişimini II. Dünya savaşı sonrasında gösterir. Metodolojik gelişmeler ve kuramlarda artış savaş sonrası döneme denk gelir ve 1960’lardan sonra İngiltere’de yeni bir akım yükselir; özellikle haber yapma ve haber metinlerindeki ideolojiyi analiz eder. Fransa’da göstergebilimden hareketle medyada görünen anlamın ötesinde yananlamlar ve örtük kurulan anlamlar analiz edilmeye başlar. Alman düşünürler ise medyanın endüstri boyutuna vurgu yapar ve kültürel üretimin kitleselleşerek değersizleşmesini mesele edinir. Böylelikle Avrupa’da medya alanında bilimsel çalışmalar önem kazanır ve Amerika’daki çalışmalara kıyasla daha eleştirel bir bakış hakim olur. Medya alanındaki bilimsel çalışmalar ve kuramlar esas olarak iki temel ayrışmaya yaslanır: Birinci yaklaşım medya olumlu bir bakışa sahiptir: çoğulcu demokrasinin sağlıklı işleyişi ve gelişimi için medyayı gerekli ve önemli bir kurum olarak tanımlar çünkü medya halkın gerçekleri bilmesini sağlayan bir kurumdur. İkinci yaklaşım ise medyaya olumsuz bir bakışa sahiptir çünkü medya gerçeği çarpıtan, manipüle eden ve propaganda amaçlı kullanılan bir araçtır.
İletişim alanındaki kuramlar esas olarak hangi iki temel ayrıma sahiptir?
İletişim alanındaki bu kuramlar da esas olarak iki temel ayrıma sahiptir: Birinci yaklaşım medyaya olumlu bir bakışa sahiptir: çoğulcu demokrasinin sağlıklı işleyişi ve gelişimi için medyayı gerekli ve önemli bir kurum olarak tanımlar çünkü medya halkın gerçekleri bilmesini sağlayan bir kurumdur. İkinci yaklaşım ise medyaya olumsuz bir bakışa sahiptir çünkü medya gerçeği çarpıtan, manipüle eden ve propaganda amaçlı kullanılan bir araçtır. İkinci yaklaşım medyaya daha eleştirel yaklaşır; medyanın ideolojik işleyişiyle daha fazla ilgilenir. 1960’lardan sonra Almanya, İngiltere ve Fransa’daki düşünürlerin çalışmalarından etkilenerek geliştirilir.
Amerikan iletişim çalışmalarında belirleyici olan araştırma geleneği hangisidir?
Amerikan iletişim çalışmalarında belirleyici olan işlevselci amprik araştırma geleneği, sosyoloji ve antropolojinin önemli kuramı işlevselciliğin rehberliğinde geliştirilmiştir. İşlevselci kuramda, toplumun canlı bir organizma olarak varlığını nasıl sürdürdüğü kabul edilir ve bu canlı yapının varlığını sürdürebilmesi için tüm yapılarının çok önemli bir fonksiyonu vardır ve yapılar arasında da bir bağımlılık vardır. Bütün içerisinde bir parçanın fonksiyonunu yerine getirmemesi bütünü olumsuz yönde etkiler. Modern işlevselciliğin en önemli öncüleri Comte, Spencer, Pareto ve Durkheim’dır. İşlevselcilik yaklaşımı Durkheim tarafından sistemleştirilmiş ve daha sonra ise Parsons ve Merton tarafından geliştirilmiştir. işlevselci kuramın medyaya uyarlaması ise toplumu koruyacak değerlerin medya aracılığıyla halka aktarılmasıdır. Çoğulcu demokrasinin korunabilmesi için medyanın farklı grupların görüşlerini ifadesine olanak tanıması ve vatandaşların bilgilendirilmesi gerektiği öne sürülür ve işlevselci bakışla da medyanın demokrasinin ortak değerlerini insanlara özümseterek bir görüş birliği sağlamadaki rolüne dikkat çeker.
Denis McQuail iletişim araştırmalarının medya etkisine yaklaşımlarından hareketle hangi dönemlere ayırır?
Amerika ve Kanadalı bilim insanlarının öncülüğünde geliştirilen iletişim araştırmaları anadamar, anayön veya libaral iletişim çalışmaları olarak adlandırılır ve bugünden bakarak Denis McQuail araştırmaların medya etkisine yaklaşımlarından hareketle üç döneme ayırır:
• İlk dönem (1890-1930): Güçlü Etkiler Dönemi
-
Orta dönem (1930-1960): Sınırlı Etkiler Dönemi
-
Geç Dönem (1960’tan günümüze uzanan süreç): Yeniden Etkiler Dönemi
Güçlü Etkiler Dönemini açıklayınız?
19. yüzyılın sonu ile II. Dünya Savaşı’nın başlamasına kadar ki süreçte yapılan iletişim araştırmaları “Güçlü Etkiler Dönemi” olarak adlandırılır. Bu dönemde medyanın insanlar üzerinde çok güçlü etkilere sahip olduğu ön kabulü vardır. Bu nedenle de bu zaman diliminde geliştirilen kuramlara “Hipodermik Şırınga”, “Gümüş İğne” ve “Sihirli Mermi” gibi isimler verilmiştir. Tıpkı bir şırıngadan ilacın insan vücuduna enjekte edilmesi veya bir merminin yönünden sapmaksızın tam hedefine ulaşması gibi medya aracılığıyla insanların istenildiği gibi yönlendirilebileceği öne sürülür. Psikolojinin Uyaran-Tepki modelinin kullanıldığı ilk dönemin iletişim çalışmalarında medya mesajlarının birer uyaran olduğu ve bu uyarana karşılık vermelerde tepki olarak kabul edilir; böylesi bir bakışla da iletişim araştırmaları, medyanın bireylerin davranışlarında yol açtığı ‘etki’yi ölçmeye çalışır.
1940’lı yıllara kadar bilim insanlarının medyanın hayli güçlü ve insanları istenildiği şekilde etkileme gücüne sahip olduğu inancı hangi temel nedenlere dayanmaktadır?
1940’lı yıllara kadar bilim insanlarının medyanın hayli güçlü ve insanları istenildiği şekilde etkileme gücüne sahip olduğu inancı dört temel nedene dayanmaktadır.
-
Radyo ve sinema geniş kalabalıklara seslenme kapasitesine sahip yeni iletişim teknolojileri sayesinde, iletişim alanında da seri üretimin yapılması ve bunun bir sonucu olarak da kitle izleyicisinin yaratılması.
-
Sanayi Devrimi sonrasında kentleşmenin artması ve kırsal alanlardan insanların kala- balıklar halinde kentlere göç etmesi. Dolayısıyla kentlerde değişken, katılımsız, cemaat bağlarından ve geleneksel değerlerinden koparak köksüzleşmiş, kendisine yabancılaşmış; doğal olarak da manipülasyona açık toplumların oluştuğuna olan inanç.
-
Böylesi bir toplumda yaşayan insanların hayli savunmasız duruma düşerek medyanın et- kilerine daha açık hale geldiğine inanılması.
-
II. Dünya Savaşı öncesinde Nazi propagandasında radyonun etkin kullanımı sonucu medyanın, I. Dünya Savaşı’nda halkın beynini yıkadığı ve Avrupa’da faşizmin iktidara gelmesine yol açtığı düşüncesi.
Sınırlı Etkiler Dönemini açıklayınız.
Medyayı neredeyse her şeye gücü yeten bir araç olarak gören birinci dönemin medya kuramları, daha sonraki dönemde yapılan araştırmaların sonuçlarıyla terk edilmiş; yeni ve farklı bir etki tanımlaması geliştirilmiştir. Bunlardan birincisi askerlerle yapılan eğitim amaçlı çalışmalar; diğeri ise 1940 Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimi esnasında seçmenlerin oy verme davranışında medya etkisinin araştırılmasıdır: Hitler’in liderliğindeNazi propagandasının geniş insan toplulukları tarafından kabul görerek hayli etkili olması pek çok araştırmacıyı, medyanın bireylerin tutumlarını neden ve ne şekilde etkilediği üzerinde çalışmaya yöneltir. II. Dünya savaşı’nın hemen sonrasında yapılan araştırmalar sahaya inilerek değil, askerlerden oluşturulan gruplarla yapılır. Amerikalı araştırmacı Hovland, askerlere propaganda içerikli filmler izlettirerek, hem onları savaşma konusunda eğitmeye hem de medya aracılığıyla yapılan propagandanın etkilerini ölçmeye çalışır. Askerlerle yapılan laboratuvar çalışmaları önemlidir; çünkü bu araştırmaların bulguları ilk dönemde olduğu gibi medyanın, insanların tutumlarını değiştirmede ve ikna etmede sanıldığı kadar güçlü olmadığını ortaya koyar. Deney grubunda bulunan askerlere yoğun propaganda içeren filmler izlettirilmesine rağmen bu grupta bulunan askerlerin savaşma motivasyonunda önemli bir artış sağlanamaz. Eğitim seviyesi yüksek olan askerlerin, eğitimi daha az olanlara göre daha fazla bilgilendiği gözlenir. Ancak deney grubu ile kontrol grubu arasında anlamlı farklılıkların bulunmaması, ilk dönemin etki tanımlamasının değiştirilmesine, medyanın tüm insanlar üzerinde aynı derecede ve çok güçlü etkiye sahip olmadığı sonucuna ulaşılmasına yol açar.
Lazarsfeld ve ekibi medya etkileri konusunda hangi tespitleri yaparlar?
Lazarsfeld ve ekibi medya etkileri konusunda aktifleme, güçlendirme ve değiştirme olmak üzere üç farklı ve önemli etki tespiti yapar:
Aktifleme: Siyasal kampayalar insanların var olan yönelimlerini aktifler. Çünkü insanlar zaten medyadan kendi yönelimlerine uygun içerikleri seçerek takip ederler. Medya insanların toplumsal konumlarından kaynaklanan tercihlerini gerçekleştirmeleri için teşvik eder.
Güçlendirme: Kararlı seçmenler için siyasal kampanyaların anlamı farklıdır. Medya, insanların sahip oldukları tutum ve fikirlerin daha güçlenmesini veya kuvvetlenmesini sağlar.
Değiştirme: Medya bireylerin var olan tutum, görüş veya davranışlarını tümüyle değiştirmede başarılı olamamaktadır. Örneğin, bireyler, kendi görüşleri ve yaşam tarzlarına uygun olmayan bir siyasal partinin seçim kampanyasından etkilenmemekte ve o partiye oy vermemektedir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası yapılan medya ve propaganda araştırmalarında “güçlü etki” varsayımını desteklemeyen bulgulara sahip çalışmalar hangileridir.
İkinci Dünya Savaşı sonrası yapılan medya ve propaganda araştırmalarına göre, medyanın tüm insanlar üzerinde aynı derecede ve çok güçlü etkiye sahip olmadığı sonucuna ulaşılır çünkü gerek Hovland’ın askerlerle laboratuvar araştırması gerekse de Lazarsfeld’in seçmen davranışı hakkında saha araştırması “güçlü etki” varsayımını destekleyen bulgulara sahip değildir.
İki Aşamalı Akış kuramını açıklayınız.
Grup dinamiği ve liderlik vasfına sahip insanların etkileme kapasitesine işaret eden İki Aşamalı Akış adlı yeni bir kuram geliştirir.
Kamuoyu lideri veya kanı önderi denilen kişiler, ortalama insanlara göre medyayı ve siyasal gelişmeleri daha çok takip eden; halk arasında eğitimi, yaşam deneyimi veya kuvvetli öngörüye sahip olması gibi nedenlerle saygınlığı olan kişilerdir. Köy muhtarları, öğretmenler, ailenin büyükleri, toplumun aydınları birer kamuoyu lideri olarak kabul edilebilir. Bu kişiler medyadan aldıkları bilgileri kendi bilgi, deneyim ve görüşleri doğrultusunda değerlendirirler; kendi yorumlarını da katarak çevrelerindeki insanları yönlendirirler. İnsanlara ne yapmaları veya nasıl davranmaları gerektiğini medyadan ziyade kendi cemaat veya grup içinde saygınlığı olan kişiler telkin etmektedir. Örneğin, ülkemizde de özellikle seçim dönemlerinde cemaat veya grup içi bağların kuvvetli olduğu ortamlarda insanlar, belirli kanı önderlerinin telkinleri doğrultusunda oy verebilmektedir. Kanı önderleri din adamları, öğretmenler, muhtarlar, köyün en yaşlısı gibi eğitim, bilgi veya yaşam deneyimine sahip insanlar olmaktadır. İki Aşamalı Akış Kuramı veya kanı önderleri, eğitim seviyesinin yüksek olduğu ve birey kimliğinin gelişkin kılındığı modern kent ortamlarında etkin olarak görülmeyebilir. Daha çok kırsal alanlarda, dışarıya kapalı olarak yaşanan cemaat veya grup içi ortamlarda daha etkili olmaktadır. Böylelikle 1940’lı yıllarda medyanın ilk yıllarda olduğu gibi tek başına çok güçlü bir etkileme potansiyeline sahip olmadığı; yüz yüze iletişimin de önemini koruduğu görülür. Dolayısıyla bu dönemin kuramlarında, araştırmalardaki bulgulardan hareketle medyanın sınırlı veya zayıf etkilere sahip olduğu öne sürülür.
1960’lı yıllardan sonra ortaya çıkan yeniden etkiler dönemindeki başlıca iletişim kuramları hangileridir?
1960’lardan sonra, iletişim araştırmalarında önemli bir çeşitlenme vardır:
• Kullanımlar ve Doyumlar
• Gündem Belirleme
• Suskunluk Sarmalı
• Yetiştirme/Ekme Kuramı
Kullanımlar ve doyumlar kuramını açıklayınız.
Kullanımlar ve doyumlar, Amerikalı bir psikolog olan Elihu Katz tarafından 1970’li yıllarda geliştirilen bir kuramdır. Katz, iletişim araştırmalarının o zamana kadar “Medya insanlara ne yapar?” sorusuna göre desenlendiğini oysa asıl araştırma sonrusunun “İnsanlar medya ile ne yapar?” olması gerektiğini belirtir. Kuramın temel meselesi medya ‘etki’sinden, bireylerin ‘ihtiyaçlar’ına (needs) kaymıştır. Araştırma sorusunun farklı sorulmasının nedeni aslında insanların medyayı kullanım amaçları ve nasıl bir doyuma ulaştıklarının analizidir. Katz, gerçekte medyanın bireyler tarafından ihtiyaçları doğrultusunda belirli bir seçicilikle kullanıldığını; iletişim çalışmaları literatüründe olduğu gibi medya tarafından belirli ideolojiler ve politik amaçlar doğrultusunda rahatlıkla manipüle edilebilen bilinçsiz kitleler olmadıklarını öne sürer. Dolayısıyla kullanımlar ve doyumlar yaklaşımında medyanın teknolojik, estetik, ideolojik ve ideolojik gibi elitist kavramlarla değerlendirilmesine karşı çıkar ve medyanın kültürel tüketim boyutunun analizinin önemli olduğunu öne sürer.
Gündem belirleme kuramının temel varsayımı nedir?
Gündem belirleme kuramının öncü isimleri Amerikalı iletişim bilimciler Maxwell McCombs ve Donald L. Shaw’dır. McCombs ve Shaw seçim döneminde medya gündeminin, kararsız seçmenlerin oy verme kararlarını nasıl etkilediğini araştırmışlardır. Medyanın gündemine aldığı olaylar, seçmenler tarafından da önemli görülmekte ve gündelik konuşma/tartışmaları bu konular hakkında olduğu tespit edilir. Buradan hareketle McCombs ve Shaw, medyanın kurduğu gündem ile halkın bilişsel dünyalarını biçimlendirdiğini öne sürer. Bu kuramın temel varsayımına göre medya insanların nasıl düşüneceklerini etkilemede önemli bir güce sahip değildir; ancak ne hakkında düşüneceklerini ve neyi önemli olarak algılayacaklarını belirlemede hayli güçlü/etkili bir araçtır.
Suskunluk sarmalı kuramının temel varsayımları nelerdir?
Kuram şu varsayımları kabul ederek araştırmalar yapmaktadır:
• Toplum, genel kabul görmüş değerler ve düşüncelerin dışında davrananları dışlamakla tehdit eder.
• Bireyler sürekli olarak dışlanma korkusu duyarlar.
• Bu korku nedeniyle, insanlar sürekli çevrelerindeki tutum ve düşünceleri gözlemleyip, öğrenmeye çalışırlar.
• Bu gözlemleri sonucunda edindiği izlenimler doğrultusunda fikirlerini açıkça dile getirir veya suskun kalmayı tercih eder.
• Bu dört varsayım birbiriyle etkileşim halinde kamuoyunun oluşması, sürdürülmesi ve değişmesinde etki eder
Yetiştirme (cultivation) kuramını açıklayınız.
Yetiştirme (cultivation) kuramı Amerika’da George Gerbner tarafından 1970’li yıllarda geliştirmeye başlamış, düşünür tarafından 1980’li yıllarda daha da genişletilmiştir. Gerbner, medyanın etkilerinin kısa vadeli değil uzun vadede açığa çıktığını belirtir ve bu etkinin de doğrudan değil 68 İletişim Kuramları toplumdaki başka dinamiklerin de etkisi ile dolaylı şekilde oluştuğunu belirtir. Bu kurama göre televizyonun etkileri insanların davranışlarından çok tutumlarına etki etmektedir. Günümüz toplumlarında bireyler var olan bir medya ağı içinde doğmaktadır ve insanların toplumsallaşma yani içinde bulunduğu toplum ve kültürü tanıyıp, ona adapte olma sürecinde televizyon artık çok önemli bir etkendir. Yetiştirme kuramı medyanın toplumdaki rolünü sorgulayarak daha genel/makro bir analiz yapsa da özel olarak televizyondaki şiddetin etkilerini irdeler.
Eleştirel medya çalışmaları nasıl doğmuştur?
İletişim çalışmalarında eleştirel paradigma olarak adlandırılan medya araştırmaları, 1960’lardan sonra Avrupa kıtasında özellikle Fransa, Almaya ve İngiltere’deki teorik gelişmelerden hareketle yapılmıştır. 20. yüzyılın ilk yarısında Avrupalı sosyal bilimciler de medyayı görmezden gelmemiş, her biri kesin sonuca götüren düşünce öğeleri ortaya koymuştur. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki pozitivist düşünürler, iletişim konusuyla iletişimin modern dünyada edindiği merkezi konumu nedeniyle ilgilendiler. Buna karşın Avrupalı sosyal bilimciler, toplumların gelişimi üzerine kimi zaman kötümser görüşleri de barındıran bu düşünürlerin yapıtlarında ekonomik, politik ve toplumsal modernliğin kesinliğinin ortaya koyduğu temel kopuşun önemli bir etkisi vardır. Yıkıcı iki dünya savaşının ardından gelen totaliter ideolojilerin iklimiyle birleşen bu kötümserlik, Avrupa’da modernliğin en belirleyici nesnelerinden biri olan medya üzerine araştırma geleneğinin daha olumsuz bir bakışla yerleşmesine yol açar (Maigret, 2004: 46). Amerika’daki çalışmalarla kıyaslandığında tarihsel olarak da daha geç bir döneme, 1960’lardan sonraya denk gelir
Frankfurt okulu kavramını nedir?
Frankfurt okulu, 1923 yılında Frankfurt’ta kurulan Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü’ndeki düşünürlerin kapitalizm, kitle iletişim araçları ve modern toplumlarda kültürel/sanatsal üretim konularındaki eleştirel görüşlerini anlatmada kullanılır. Okulun öncü isimleri olan Max Horkheimer ve Theodor Adorno, 1930 ve 1940’lı yıllarda pek çok yayın yapmışlardır ancak görüşleri savaş ortamında yaygınlaşamamış; ancak 1960’lı yıllardan sonra benimsenmeye ve tartışılmaya başlanmıştır. Okul, 1933 yılında, Hitler’in tüm Almanya’da egemen olmasıyla Amerika’da Columbia üniversitesine taşınmış, 1942 yılında da tekrar Frankfurt kentine dönmüştür. Max Horkheimer’den sonra, okulun müdürlüğünü ölünceye (1968) kadar Theodor Adorno yürütmüştür. Frankfurt okulu düşünürleri, kapitalizmin 19. yüzyılda bir kitle toplumu yarattığını ve kitle toplumunun ürünü olan “kitle insanı” ile “kitle kültürü” konularında hayli eleştirel değerlendirmeler yaparlar. Sözünü ettikleri kitle toplumu içerisinde medyaya kötümser bir bakış hakimdir ve olumsuz işlevlerine dikkat çekerler. Kitle toplumu ve kitle kültürü sadece okulun düşünürlerinin benimsediği bir yaklaşım değildir. Daha önceki kısımda da ele aldığımız gibi Freud, Le Bon, Spengler ve Ortega y Gasset gibi çağdaş düşünürler tarafından da benimsenen, 19. Yüzyıl sonlarından başlayarak modern toplumları tanımlamada ve “kalabalık” kavramıyla benzer anlamda kullanılan bir kuramdır. Toplumda patolojik bir sapmaya dikkat çekmeye çalışan kitle toplumu yaklaşımı, Frankfurt okuluna özgü şekilde Marksist düşünceyle birleşir ve okulunun çalışmalarında ekonomik yapı, yoksulluk, işsizlik ve emek sömürüsü gibi Marksizm’in bilimsel açıklamaları değil yabancılaşma, fetişizm ve sahte bilinç gibi eleştirel kavramlarını kullanırlar
Hegemonya nedir?
Toplumda egemen sınıfın, kendi değer ve normlarını kültürel olarak egemen kılmasıdır. Hegemonya, zor veya baskı aracılığıyla değil ideoloji (yani bir dünya görüşü veya değerler silsilesine ikna) aracılığıyla gerçekleştirilir.
İdeoloji kavramı nedir?
İdeoloji, en genel anlamda, toplumsal yaşamla ilgili düşünce, anlamlar ve sembolik temsillerin alanını anlatmada kullanılır. Ancak bu genel anlamı içerisinde kültür kavramı ile karıştırılabilir ve kültür ile ideoloji olguları karıştırılabilir. Her tür toplumsal düşünce ve anlamda ideoloji değildir; ideoloji daha çok farklı toplumsal anlam ve değerlerin çatıştığı bir alanda oluşan toplumsal düşünce olarak tanımlanabilir. Bu noktada ideolojinin iktidar kavramıyla da ilişkilendirilmesi önemli ve gereklidir; “ideoloji, toplumsal iktidar ilişkileri sayesinde oluşan kendisi de iktidar ilişkilerinin oluşum dolayımı (aracı) olan toplumsal düşünce ve anlamlar”dır.