Toplumbilimsel Bir Olgu Olarak Kültür
Emile Durkheim, bir toplumda kültüre işaret eden ortak değerler, düşünceler, ahlâki bilinç ve duygusal yaşamdan söz ederken hangi kavramı kullanır?
Toplumbilimin kurucuları arasında yer alan, pozitivizm ve işlevselciliğin savunucularından Emile Durkheim, bir toplumda kültüre işaret eden ortak değerler, düşünceler, ahlâki bilinç ve duygusal yaşamdan söz ederken kolektif bilinç kavramını kullanır. Buradaki kolektiviteden hareketle kültürün, toplumsal uzlaşma ve toplumsal bütünlük sağladığı görüşünü savunur.
Emile Durkheim,“Toplumsal İşbölümü” (1893) adlı eserinde hangi konulara değinmiştir?
Emile Durkheim,“Toplumsal İşbölümü” (1893) adlı eserinde dayanışma türleri üzerinden, basit toplumlarla sanayi toplumları arasındaki farklılıklara işaret eder. Birbirine benzeyen, aynı işleri yapabilen bireylerin mekanik dayanışması ilkel toplumlara özgüyken farklılaşma, uzmanlık ve yüksek işbölümüyle organik dayanışma, sanayi toplumlarında görülmektedir. Durkheim’a göre, artan işbölümü, daha fazla bireysel özgürlük ve mutluluğa yol açmakla birlikte, eylem üzerinde geleneksel ve kültürel denetimlerin güçsüzleşmesi sebebiyle bozulmaya ve anomi olarak adlandırılan düzenleme yokluğuna neden olmaktadır. Bu bağlamda, bireysel gibi görünen intihar eyleminin gerçekleşmesinde, büyük ölçüde, hızlı toplumsal değişme ve toplumsal bütünleşme yokluğunun, kilit unsurlar olduğunu ileri sürer.
Durkheim,“Dinsel Yaşamın Temel Biçimleri” (1912) adlı eserinde din ve toplumsal bütünleşme süreçlerini nasıl açıklamıştır?
Durkheim, bütün dinlerin kutsal olan (sacré) ile kutsal olmayan (profane) ayrımı etrafında şekillendiğini belirtirken kutsal olanın, özellikle dinsel törenlerde tabular, ritüeller aracılığıyla inanç dizilerinin simgeler üzerinden, kültürün bileşenleri olarak sayılan toplumda paylaşılan duygular, ahlâki değerler üzerine yoğunlaşma sağlayarak, ortak kimlik ve aidiyet hissini güçlendirdiğini vurgulamıştır.
Frédéric Le Play, toplumun bütünlüğünü hangi kurumun yapısı üzerinden çözümlemektedir?
Frédéric Le Play (1806-1882) “Science Sociale” okulunun kurucularından olup, toplumlarda dengeyi, barışı ve sabitliği sağlamak için, uyulması gereken temeller üzerinde durmuştur. Bu bütünlüğü, toplumun temel yapılarından biri olan aile kurumunun yapısı üzerinden çözümlemektedir. İşllevselci yaklaşımla kültürün yaşadığı, yeniden üretildiği en küçük birimlerden biri olan ailenin yapısı ne kadar düzenli ve uyum içindeyse toplumun da, o denli uyum içerisinde olacağı öngörülmektedir.
Parsons'un “Toplumsal Eylemin Yapısı” adlı yapıtında bahsettiği eylem modelleri nelerdir?
Parsons, insan eyleminin, normatif bir yapıya sahip olduğu, idealler ve ortak bilinçten de etkilenerek, bireyi güdümlediğini savunan iradeci eylem modelini (voluntaristic model of action) çizmektedir. Bu tezinde, Weber, Durkheim ve Pareto’nun kuramlarının bir sentezini görmek mümkündür. Parsons, geliştirdiği amaçlar, araçlar, şartlar, normlar ve çaba olmak üzere, beş temel birim edimine dayalı, çokboyutlu insan eylemi modelini çizer. Burada, araçlar, şartlar, aktöre dışsal olup, normlar ve çaba, öznel süreçleri gerektirir. Parsons’a göre, kısmen rol beklentilerini belirleyerek, insanlara, birbirleriyle iletişime geçme ve kendi eylemlerini eşgüdümleme olanağı sunan sistem, “Kültürel Sistem”dir.
Merton'un toplumsal yapılar arasındaki ilişkileri düzenleme ile ilgili görüşleri nelerdir?
Merton, toplumsal yapılar arasındaki ilişkileri düzenlemede açık ve gizil işlevler olmak üzere bir ayrım yapmıştır. Açık işlevler, örgütlerin açıklanan amaçları ve görevlerini, gizil işlevlerse örgütlerin faaliyetlerinden doğan sonuçları ifade etmektedir. Gizil işlevlerin açıklanan amaçların yerine konulduğu, sonuçların önemsiz kaldığı durumlar da olabilmektedir. Örneğin; okullarla aileler arasında aracılık ederek, ilişkileri geliştirmek üzere kurulan okul aile birliklerinde üyeler, faaliyetlere katıldığında, statü yükseltme vb. tatminler sağladıkları görülebilmektedir.
Max Weber’in, toplum ve kültür değerlendirmesi ne şekildedir?
Weber, paylaşılan değerler bütünü olarak kültürün, yeniden yaratıldığını belirtirken bu aşamada, öznel anlamlarını ve aktif olarak eylemlerini kontrol eden bireyleri fail (agent) olarak değerlendirir.
Yapısalcı yaklaşımda asıl odak ne üzerinedir?
Yapısalcı yaklaşımda asıl odak, bireysel insan failinin bilinci ve üstün niteliği değil, kültür sisteminin rolü ve kültür sistemi çalışmalarıdır. Bu anlamda, kültürün, tıpkı dil gibi bütünlükçü bakış açısından okunması, dilbilim üzerinden mümkündür.
İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure’e göre dil nedir?
Ferdinand de Saussure’e (1857-1913) göre, dilbilim, toplumsal yaşamın bir parçası olarak simgelerin rollerini ve doğasını inceleyen bilim dalının, semiyolojinin (göstergebilim) dallarından yalnızca biridir. Bu yaklaşıma göre dil, bir göstergeler sistemidir. Gösterge, gösteren (akustik imge ya da yazılı işaret) ve gösterilenden (kavram) oluşur. Gösteren ve gösterilen arasındaki ilişki sabit ya da zorunlu değil, keyfi ve nedensizdir; toplumsal uylaşımların sonucu oluşmaktadır. Gösterme ilişkisi, bir akustik imgeyi (yani göstereni) bir kavrama (yani gösterilene) bağlayan ilişkidir. Böylelikle gösterge, dış dünyadaki bir şeyin anlamlı olarak yerini tutar.
Semiyotik kültür modelini savunan önemli isimlerden biri kimdir?
Semiyotik kültür modelini savunan önemli isimlerden biri Fransız düşünür Roland Barthes’tır. Dilbilim ve kültürel araştırma arasındaki yakın ilişkiyi, gösteren (signifiant) temsil işini yapan şeyle, gösterilen (signifié) temsil edilen şey ya da kavram üzerinden yapılandırır.
Post-yapısalcı kültür kuramcılarının etkilendiği en önemli isimlerden biri kimdir?
Post-yapısalcı kültür kuramcılarının etkilendiği en önemli isimlerden biri Claude Lévi-Strauss’tur. Kültür sistemlerinin kendi kuralları ve işleyifl mantığı olduğunu ortaya koyan Lévi-Strauss, kültürün bütünüyle kavranmasının, açık anlamlar ve kişisel deneyimlerin görünür düzeyinin ötesinde aranmasıyla mümkün olabileceğini savunur.
Post-yapısalcı yaklaşımın en önemli temsilcisi Michel Foucault, kültürü hangi kavramlar üzerinden inceler?
Michel Foucault, kültürü, iktidar, bilgi ve söylem kavramları üzerinden inceler. Toplumsal yaşamın temel öğesi olarak iktidarı alır, iktidar ve bilginin doğrudan birbirini içerdiğini ifade eder. Burada, iktidara ilişkin ideoloji kavramını açıklamada, söylem kavramını kullanır. Saussure’ün etkileri, söylemin derininde bulunan özü belirten episteme kavramını kullanmasında görülür. Söylemin, düşünmenin bir yolu, çevremizdekileri tanımlama ve sınıflamanın yordamı olarak, hiçbir zaman iktidar ilişkilerinden bağımsız olamayacağını savunur. Foucault’ya göre, egemen iktidar ve disipliner iktidar, sapkının normalleşmesine yönelik cezaları içerirken biyo-iktidar biçimi, modern devlette cinsellik ve arzu kavramlarının yalnızca bastırılması ya da sansürle değil, onları harekete geçirerek denetime alınmasını içeren birleşik bir söylemdir. İktidarın bu hegemonik etki alanını kılcal damarlara benzeterek tüm nüfus üzerinde yayılan bir ağa benzetir.
Toplumsal yaşam üzerindeki incelemelerini, toplumsal eylemi oyun metaforu üzerinden gerçekleştiren kimdir?
Toplumsal yaşam üzerindeki incelemelerini, toplumsal eylemi oyun metaforu (dramaturgical metaphor) üzerinden gerçekleştiren Erving Goffman, toplumsal hayatı, sahnelenen bir dramaya benzeterek, bireyleri, rol ayrışmasıyla sahne donanımları ve etkileme yönetimi vasıtasıyla sahne önü ve sahne arkasındaki rolü sergileyen aktörler olarak ele alır. Bu mikro-sosyolojik, yüz yüze ilişkiler üzerinden yapılan analizlerin yer aldığı “The Presentation of Self in Everyday Life” (2009) eserinde bireyler, kültürün dışında duran ve onu kullanan unsurlar olarak görülür.
Karl Marx’ın öğretilerinde kültürün nasıl bir işlevi bulunmaktadır?
Marx’a göre, sanayi toplumunda kültür, bir egemen ideoloji olarak işler. Çünkü; kültürün, yönetici sınıfın (burjuvazi) görüşlerini yansıtan, onun çıkarlarına hizmet eden ve yetkelerini meşrulaştıran bir işlevi bulunmaktadır. Dahası, işçi sınıfının (proleterya), sınıf bilincinin oluşumunu engelleyen ve yabancılaşmaya sebep olan bir yanı bulunmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, kültür kavramının, özerk bir kavramsallaştırma olmadan, toplumsal sınıf yönelimli, ekonomi ve iktidar ilişkileri üzerinden değerlendirilmesinin yapılmasıdır.
Louis Althusser’e göre, devlet kapitalizmin yeniden üretimini sağlamada nasıl bir sistem kullanır?
Kültürel Marksistler’den olan Fransız düşünür Louis Althusser’e göre, üstyapı kapitalizmin yeniden üretimine olanak sağlamasıdır. Devlet, kapitalizmin yeniden üretimini sağlamada iki tür sistem kullanır. Hükümet, ordu, polis, mahkemeler, hapishane gibi zorlayıcı gücü kullanan kurumlar Devletin Baskı Aygıtları (DBA)dır. Devletin ideolojik Aygıtları (DİA) ise eğitim, din, aile, siyaset, sendika, haberleşme, basın-yayını içeren ideolojik yeniden üretim kavramlarını devletin işleyişine bağlayan örgütlenmelerdir.
Gramsci’ye göre hegemonya ne demektir?
Gramsci’ye göre hegemonya, devletin ve yönetici sınıfın, sivil toplum içinde inançları düzenleme yetisidir. Hegemonik blok oluşturan toplumdaki hâkim güçlerle karmaşık siyasi ve felsefi meseleleri gündelik dille kitlelere, nas›ı hareket edecekleri konusunda yol çizenlerden oluşan organik aydınların etkinliklerinin, inançların yayılmasında en önemli rolü oynadıklarını savunur.
Gramsci, hegemonik inançları nasıl tanımlar?
Gramsci, hegemonik inançları eşitsizliği güçlendiren ve eleştirel düşünce girişimlerinin önünü kesen, hâkim kültürel motifler olarak tanımlar.
Frankfurt Okulu kültürü nasıl çözümler?
Neo-Marksist disiplinler-arası perspektifleriyle, psikanalitik yaklaşımı ve Hegel’ci bakış açısını barındıran Frankfurt Okulu, eleştirel kuramlarıyla kültürü bir mücadele alanı olarak çözümler.
Frankfurt Okulu'nun en önemli temsilcileri kimdir?
Frankfurt Okulu'nun en önemli temsilcileri Adorno ile Max Horkheimer'dir.
Theodor Adorno ile Max Horkheimer’ın birlikte yazdığı “Aydınlanmanın Diyalektiği” eserinin özünü ne oluşturur?
Theodor Adorno ile Max Horkheimer’ın birlikte yazdığı “Aydınlanmanın Diyalektiği” (1944) eseri, kitle kültürüne sert bir eleştiri niteliğindedir.Bu eserde eleştirilen, Aydınlanma’nın, akla ve bilimsel bilgiye dayalı özgürlükçü düşünce yapısı yerine, yararcı bir rasyonaliteyle belirlenen dar bir dünyaya yol açarak, pasif ve tek tip tüketicilerden oluşmuş bir kitle toplumu yaratmış olmasıdır.
Kitle kültürü eleştirisinin öne çıkardığı en önemli kavramlardan biri nedir?
Kitle kültürü eleştirisinin öne çıkardığı en önemli kavramlardan biri kültür endüstrisidir.
Kültür endüstrisi ve kapitalizm arasında nasıl bir ilişki vardır?
Kültür endüstrisi, tanıdıklık ilkesine dayalı standartlaşmış ürünler sunarak, izleyicinin algısında gerilemeye neden olurken onlara, sahte-benlik imkânı sunarak, kapitalizmin yeniden üretiminde merkezi rolü oynar.
Adorno ve Horkheimer, kitlelerin kontrol altına alınması sürecini nasıl betimlemişlerdir?
Adorno ve Horkheimer, Sigmund Freud tarafından geliştirilen psikanaliz kuramının önemli bir kavramını ödünç alarak, kitlelerin kontrol altına alınması sürecini betimlerler. Buna göre, her insanda bulunan ana rahmine geri dönme doğal eğilimi (regresyon), bildik ve tanıdık olana yönelme davranışını besler. Sanat ve bilim başta olmak üzere, kabaca kültür olarak adlandırılabilecek, insanın her türlü kendini ifade etme çabası, aynı zamanda bu bildik olanı dönüştürme ve aşma arzusunu harekete geçirir. Ancak; kültür endüstrisi, insanın bildik olana doğru mevcut eğilimini, regresif yani geriye dönüşçü söylem, imge, ürün ve stratejilerle kuvvetli bir şekilde destekler. Bu nedenle endüstriyel bir etkinlik olarak üretilen kültürde, insanın dönüştürücü gücü açığa çıkamaz; tersine baskılanır. Onun yerine, bir çeşit çocuksulaşma, çocukluk zekâ düzeyinde kalma durumu ortaya çıkar. Piyasaya, kültür ürünlerinin tüketimi olarak yayılan zevkler ve beğenilerin kısıtlı ve geriletici olması, bunun en önemli göstergesidir. Adorno ve Horkheimer’e göre, yirminci yüzyılda bu olgu, kitlesel özelliğe ulaşmıştır. Diğer bir deyişle, Freud’un tek bireyin bilinçaltı için geliştirdiği kuram, kültür endüstrisi tarafından tek bir varlık gibi yönetilebilen insan kitleleri için de geçerli hale gelmiştir.
Pierre Bourdieu'ya göre habitus ne anlama gelmektedir?
En temel haliyle habitus, belirli bir dünya görüşüne işaret eden yaşam tarzını ifade etmektedir. Habitus’un düzenleyicisi olan eğilimler (dispositions), birey tarafından üzerine inşa edilen yapılanmış yapılar (structures structurantes) ile karakterize edilebilir.
Bourdieu’ye göre, habitus kavramı kaç çeşit sermayeyle ilişkilendirilir?
Bourdieu’ye göre, aile ve okulun, yani birincil toplumsallaşma araçlarının şekillenmesinde önemli rol oynayan habitus kavramı, üç çeşit sermayeyle ilişkilendirilir. Birincisi, finansal kaynakları ifade eden ekonomik sermayedir. İkincisi, kişilerarası ilişkiler ve her çeşit toplumsal bağları ifade eden sosyal sermayedir. Üçüncüsü, kültür kavramının karmaşık içeriğinin büyük bölümünü kapsayacak nitelikte olup müzik, edebiyat, tiyatro gibi güzel sanatlara ilişkin yetenek, kapasite, teknik bilgi düzeyiyle bu alandaki beğeni ve tercihlerin toplamına işaret eden, aynı zamanda, kültürel beğeni anlamında iyi ve kötüyü ayırt edebilme düzeyini ifade eden kültür sermayesidir.
Yüksek kültür ne anlama gelmektedir?
Yüksek kültür, bir dizi entelektüel ve sanatsal faaliyetle bunların ürünlerini tanımlamada kullanılırken bu ürünleri, ruhsal, estetik ve toplumsal kimlikleriyle bütünleştiren grup ya da gruplara işaret etmektedir.
Popüler kültür ne anlama gelmektedir?
Popüler kültürse, bahsedilen alanlarda, çok geniş kitleleri hedef alarak, yatırımcılar tarafından pazara sunulan kültür ürünlerini ve bu ürünlerin içeriğini tüketen grupları ifade etmektedir.
Pierre Bourdieu’nün habitus kavramı ve kültür sermayesi tanımı yüksek kültür ve popüler kültürün içeriğini betimlemede nasıl kullanılabilir?
Bourdieu, kültürel sermayenin kazanılmasının, ekonomik ve sosyal sermayenin aksine uzun zaman aldığını ve toplumsal devingenliğine engel teşkil ettiğini ileri sürmektedir. Buna göre, iyi okullarda eğitim almış, küçüklüğünden beri operalara götürülüp evinde piyano ile klasik müzik parçalarını çalan ebeveynler tarafından yetiştirilen bir çocukla bu imkânlara sahip olmayan ailenin çocuğu, büyüdüklerinde gelir düzeyleri ekonomik sermaye olarak yakın seviyelerde bulunsa da, kültür sermayeleri bağlamında beğeni ve tercihlerinin farklı olacağını ifade etmektedir.
Küreselleşme olgusunun yerel kültüre etkisi nasıl olmuştur?
Küreselleşme olgusuyla birlikte, genellikle sınırları belirli bir coğrafya üzerindeki etnik özellikler barındıran yerel kültür, daha özgün ve folklorik bir anlam kazanmıştır.
Jean Baudrillard, “Tüketim Toplumu” adlı eserinde tüketim ve kültür ilişkisini nasıl ifade etmiştir?
Tüketim ve kültür ilişkisine dair noktaları “Tüketim Toplumu” eserinde ele alan Jean Baudrillard’a göre, kültür ürünleri fetişleştirildikçe, bireyin toplumsal aktör olarak donanımı basitleştirildikçe, toplumsal kimlik, tüketimin ekonomi politiğinin pratikleri ve değerler sistemi içinde tanımlanmaktadır. Dolayısıyla tüketim kültüründe kültür ürünleri, önce arzu nesnesi haline getirilip, ardından, kitlelerin beğenisine, kâr güdümlü politikalar eşliğinde sunulmaktadır.