aofsorular.com
HUK104U

Borç İlişkisi, Borçların Doğumu ve Sözleşmeler

3. Ünite 20 Soru
S

Borç kavramını açıklayınız.

Borçlar Kanununda borç ilişkileri düzenlenmiş ancak, borç ve borç ilişkisi kavramları tanımlanmamıştır. Hukukçular borç kavramını, geniş anlamda ve dar anlamda olmak üzere iki farklı anlamda kullanmaktadır. Geniş anlamda borç “borç ilişkisi” kavramını, dar anlamda borç ise bir borç ilişkisindeki çeşitli borçlardan her birini ifade etmektedirler. Bir borç ilişkisinde bir tek borç olabileceği gibi birden fazla karşılıklı borç da bulunabilir. Örneğin bağışlama vaadinde tek bir borç bulunurken bir alım satım sözleşmesinde her iki taraf da borç altına girmekte ve birden fazla borç bulunmaktadır. Dar anlamda “borç” kavramı ile çoğunlukla para borçları anlaşılmaktadır. Borç ilişkisi, bir kişiyi diğer bir kişiye bir edimi yerine getirme yükümlülüğü altına sokan hukuksal bir bağdır. Borç ilişkisinin unsurlarından olan edim, bir şeyi vermeye, yapmaya veya yapmamaya ilişkin olabilir. Örneğin bir şeyin satımında satıcının borcu bir şeyi vermek; bir arsaya bir bina yapmakta bunu yüklenenin borcu bir şeyi yapmak; rakipler arasında birbirleriyle rekabette bulunmamaya ilişkin bir sözleşmede de tarafların borcu rekabette bulunmamak yani bir şeyi yapmamaktır. Bir borç ilişkisinden doğan alacak hakkı nisbi hak niteliğindedir. Bunun anlamı, alacak hakkı ancak borçluya karşı ileri sürülebilir ve borçlu tarafından ihlal edilebilir. Borç ilişkisinin dışında kalanlara karşı bu hak ileri sürülemez.

S

Edim ve edim türleri kavramını açıklayınız.

Edim, borç ilişkisi nedeniyle alacaklının borçludan isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü olduğu davranış biçimi, diğer bir deyiş ile borçlunun borcunun konusudur. Her borç ilişkisinde bir veya birden fazla edim söz konusu olabilir. Edimin Konusu: Daha önce de belirttiğimiz gibi, borcun konusu olan edim, bir şeyi vermeye, yapmaya veya yapmamaya ilişkin olabilir. Borçlunun, alacaklıya karşı yerine getirmek zorunda olduğu edim, maddi nitelikli olabileceği gibi, manevi nitelikte de olabilir. Örneğin bir şarkıcının bir konser vermeyi yüklenmesi, manevi nitelikli bir edimken; bir satıcının bir mal satıp teslimini yüklenmesi halinde maddi edim söz konusudur. Edimin Unsurları: Bir davranış biçiminin edim olarak nitelenebilmesi için bir takım unsurları içermesi gerekir. Bunları, genel olarak, şu şekilde sıralayabiliriz: • Hukuken korunan bir yarar olmalıdır. • Belli veya belli edilebilir nitelikte olmalıdır. • Olanaksız olmamalıdır. • Hukuka aykırı olmamalıdır. • Ahlaka aykırı olmamalıdır. • Kişilik haklarına aykırı olmamalıdır.

Edimin Türleri: Edimi değişik açılardan sınıflandırmak mümkündür. Olumlu Edim / Olumsuz Edim Olumlu Edim: Bir şeyi vermek ve bir şeyi yapmak, olumlu bir davranışta bulunmayı gerektirir ve olumlu edim olarak ifade edilir. Olumlu edimde borçlu, bir eylemde bulunmak zorundadır. Örneğin satıcının sattığı malı, satın alan kişiye vermesi, mimarın bir proje hazırlaması, işçinin iş yerinde bir hizmette bulunması olumlu edime örnek oluşturur. Olumlu edim maddi ve kişisel olmak üzere ikiye ayrılır. • Kişisel Edim: Olumlu edimlerden bazıları borçlunun kendi bedeni veya fikri kuvvet ve yetenekleriyle yerine getirilebilir ki, bu tür olumlu edimlere kişisel edim denir. Örneğin bir mimarın proje çizmeyi, bir işçinin iş görmeyi yüklenmesinde kişisel edim söz konusudur. Kişisel edimlerin borçlunun kendisi tarafından yerine getirilmeleri gerekir. Kişisel edimler borçlunun ölümü halinde mirasçılara da geçmezler. • Maddi Edim: Doğrudan doğruya borçlunun malvarlığıyla yerine getirilen olumlu edimlere ise, maddi edim adı verilir. Örneğin satıcının satılan malın mülkiyetini alıcıya geçirmesi, bir kimsenin borçlu olduğu parayı ödemesi birer maddi edimdir. Olumsuz Edim: Olumsuz edimde ise borçlu, bir şeyi yapmama veya bir şeye katlanma yükümlülüğü altındadır. Örneğin, iki rakip arasında var olan, belirli bölgelerde birbirleri ile rekabette bulunmayacaklarına ilişkin rekabette bulunmama sözleşmesinde, rakiplerin birbirlerine karşı yükümlülükleri rekabette bulunmamaktır ve bu yükümlülük olumsuz edime örnek oluşturur. Olumsuz edim sözleşmeden doğabileceği gibi yasadan da doğabilir.

S

Borç ilişkisinden doğan sorumluluk kavramını açıklayınız.

Kişi ile Sorumluluk Kişi ile sorumluluk, alacaklının, alacağından dolayı borçlunun kişiliğine el atabilmesidir. Örneğin borçlunun borcu için öldürülmesi, hapsedilmesi gibi. Günümüzde, modern hukuk sistemlerinde kişi ile sorumluluk yoktur. Mal ile Sorumluluk Borçlu, edimini kendi isteğiyle yerine getirmediği takdirde alacaklı, İcra ve İflâs Kanunu hükümleri uyarınca devlet gücü yardımıyla borçlunun mallarına el koymak suretiyle alacağını alabilir. Buna mal ile sorumluluk denir. Mal ile sorumluluk, sınırsız sorumluluk ve sınırlı sorumluluk olmak üzere ikiye ayrılır. Sınırsız Sorumluluk: Kişisel sorumluluk olarak da ifade edilen sınırsız sorumluluk, borçlunun borcundan dolayı tüm malvarlığı ile sorumlu olmasıdır. Borçlu borcunu ödemezse, alacaklı, borçlunun malvarlığındaki bütün mallara ve haklara cebri icra yoluyla el koyabilir. Ancak, İcra ve İflâs Kanununun 82. maddesine göre, borçlunun yaşamını ve mesleğini sürdürebilmesi için zorunlu olan malları bu sorumluluğun dışında tutulmuştur. Sınırlı Sorumluluk: Kural borçlunun sınırsız sorumluluğu olmasına karşın, mal ile sorumluluk bazı hallerde belli mallarla veya belli miktarla sınırlanmıştır. Bu tür sorumluluğa sınırlı sorumluluk denir. Bu sorumluluk da belli mallarla sorumluluk ve belli miktarla sorumluluk olarak ikiye ayrılır. • Belli Mallarla Sorumluluk: Bu tür sorumlulukta borçlu, malvarlığındaki belli mallar ile sorumludur. Bu sorumluluk ya yasadan veya alacaklı ve borçlunun aralarında yapacakları bir anlaşmadan doğabilir. Örneğin TMK m. 631’e göre, devlet en son mirasçı sıfatıyla miras bırakanın borçlarından ancak kendisine geçen mallarla sorumludur.

S

Borç ilişkisi içinde hukuki işlem kavramını açıklayınız.

Hukuksal İşlemler Hukuksal işlemler, Borçlar Kanunu’nun 1-48’incı maddeleri arasında “Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri” başlığı altında düzenlenmiştir. Hukuksal işlem, hukuksal bir sonuç elde etmek üzere irade açıklamasında bulunmaktır. Hukuksal İşlemin Geçerliliği Bir hukuksal işlemin varlığı ve geçerliliği için, bir irade açıklamasına ve bu irade açıklamasının da gerçek iradeyi yansıtmasına gerek duyulur. Bir irade açıklamasında bulunulduğunda bunun her zaman gerçek iradeyi yansıttığı düşünülebilir. Ancak, irade ile bu iradenin açıklanması arasında bazen tarafların isteğiyle bazen de tarafların isteği dışında uygunsuzluk gerçekleşebilir. İlk halde irade ile beyan arasında tarafların isteği ile yaratılan uygunsuzluk, ikinci halde ise iradeyi sakatlayan haller söz konusu olur. İrade ile Beyan Arasında Tarafların İsteği İle Yaratılan Uygunsuzluk: İrade ile beyan arasında yaratılan uygunsuzluk ya taraflardan birinin isteği ile ya da her iki tarafın isteği ile yaratılabilir. Taraflardan birinin isteği ile yaratılan uygunsuzluk halleri, şaka beyanı ve gizli kayıttır. • Şaka Beyanı: İrade açıklamasında bulunan, ciddi olmaksızın ve gerçek iradesini açığa çıkarmaksızın abartılı nitelik taşıyan bir açıklamada bulunmaktadır. Kural olarak şaka beyanı geçerli olmamakla birlikte, irade açıklamasının şekli ve niteliği, objektif olarak, karşı tarafça ciddiye alınmasını olanaklı kılıyorsa, geçerlidir. • Gizli Kayıt: Bir kimse irade açıklamasında bulunmasına karşın, açıklama yapma konusunda isteği yoksa diğer bir deyişle istemeyerek bir açıklamada bulunmuşsa, irade açıklaması bağlayıcıdır. Örneğin bir kimsenin istemediği halde arkadaşı için kefil olduğunu açıklaması. Tarafların her ikisinin isteği ile yaratılan uygunsuzluk hali ise “muvazza”dır. • Muvazaa: İrade açıklamasında bulunan taraflar gerçek iradelerine uymayan bir açıklamada bulunmakta, görünürde bir işlem yaparak üçüncü kişileri aldatmakta ve bu işlemin gerçekte geçerli olmayacağında da anlaşmaktadırlar. Örneğin çocuklarının birinden mal kaçırmak isteyen anne veya babanın tüm mallarını diğer kardeşe satmış gibi göstererek aslında bağışlamaları. Muvazaalı işlemler geçersizlik yaptırımına tabidir. İradeyi Sakatlayan Haller: Hukuksal bir işlemi yapan taraf ya da tarafların irade ile beyanları arasında bazen istenmeden yaratılan bir sakatlık bulunabilir. Beyan sahibinin istemi olmaksızın, ortaya çıkan bu sakatlık bazen beyan sahibinin kendinden, bazen de kendisi dışındaki bir kimseden kaynaklanır. İlk halde yanılma (hata), ikinci halde ise, aldatma (hile) ve korkutma söz konusudur (TBK m. 30 vd.). • Yanılma: Belli bir konuda beyanda bulunan kişi, yanlış kanıya sahip olarak açıklamada bulunmaktadır. Örneğin sözleşme kurmak için Ayla yerine Ayşe’ye öneride bulunması, satım sözleşmesi imzalıyorum düşüncesi ile kira sözleşmesi imzalaması gibi. Hatayı yapan taraf bu beyanı ile bağlı değildir. Hatayı yapan taraf, hatayı öğrendikten sonraki bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını karşı tarafa bildirebilir. Yapılan işlem geçersiz olmakla birlikte, hataya düşen taraf karşı tarafın zararını ödemek zorundadır. Dilerse hataya düşen taraf sözleşmeye onay (icazet) da verebilir. Bu durumda sözleşme geçerli hale gelir. Yasa koyucu bütün beyanda hata hallerini dikkate almamıştır. TBK m. 30’a göre, ancak, esaslı bir hataya düşülmesi halinde sözleşme geçersiz sayılmaktadır. • Aldatma: Bir kimseyi, irade açıklamasında bulunmaya, sözleşme yapmaya zorlamak için, bile bile yanlış bir kanaat uyandırılır veya var olan yanlış kanaat devam ettirilir ise, aldatma (hile) söz konusudur. Karşı tarafın aldatması ile sözleşme yapmak zorunda kalan taraf, esaslı olmasa bile, sözleşme ile bağlı değildir (TBK m. 36/1). Sözleşmeyi feshedebilir. Üçüncü kişi tarafından yapılan aldatma, karşı tarafça bilinmiyor ve bilmesi de gerekmiyorsa, hileyle sözleşmeyi yapan taraf sözleşme ile bağlı olup, sözleşmeyi feshedemez (TBK m.36/2). Aldatma nedeniyle sözleşme yapan taraf hileyi öğrendikten sonraki bir yıl içinde sözleşmeyi feshedebilir ve varsa zararlarını karşı taraftan talep edebilir; dilerse sözleşmeye onay da verebilir. Ancak, sözleşmeye onay vermesi zararlarını istemesine engel oluşturmaz.

S

Hukuksal işlem türlerini açıklayınız. 

Hukuksal işlemler, hukuksal işleme taraf olanların sayıları bakımından “tek taraflı hukuksal işlemler” ve “çok taraflı hukuksal işlemler“olmak üzere ikiye ayrılır. Tek taraflı hukuksal işlemlerde iki taraf bulunmaz. Bu işlemlerde, hukuksal bir sonucun doğması için, tek bir kişinin irade açıklamasında bulunması yeterlidir. Örneğin «vasiyet» tek taraflı bir hukuksal işlemdir. Vasiyeti yapan kimsenin, yasanın belirlediği şekilde, iradesini açıklamasıyla doğar. “Çok taraflı hukuksal işlemler” de ise, birden fazla kimsenin irade açıklamasında bulunması gerekir. Çok taraflı hukuksal işlemler de sözleşmeler ve kararlar olmak üzere ikiye ayrılır

S

Sözleşme ve haksız fiil kavramlarını açıklayınız.

Sözleşme, iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamasında bulunmalarıyla oluşan hukuksal işlemlerdir. Örneğin bir kimsenin beyaz eşya satan bir mağazaya girerek satıcının 500 liraya satmak istediği bir buzdolabını, bu bedelle satın almak istediğini bildirmesi alım-satım sözleşmesinin oluşmasına neden olur. Kararlar ise, birden çok kişinin, belli bir hukuksal sonuca yönelik olarak, karşılıklı değil ortak, diğer bir deyişle aynı yönde irade açıklamasında bulunması ile oluşan hukuksal işlemlerdir. Örneğin bir anonim ortaklığın genel kurulunda, genel kurulu oluşturan kişilerin belli bir yönde irade açıklamasında bulunması bir karrın varlığına neden olur. Borç kaynaklarından olan hukuksal işlemlerin en önemlisi sözleşmelerdir. Bu nedenle hukuksal işlemlerle ilgili yukarıdaki açıklamalarımızla yetinerek, ayrıntılı olarak sözleşmeleri ele alacağız. Haksız Eylemden Doğan Borçlar Borç ilişkisinin kaynaklarından bir diğeri de haksız eylemlerdir. Haksız eylem, hukuk düzeninin uygun bulmadığı zarar verici eylemlerdir. Haksız eylem sonucunda, haksız eylemde bulunan ile zarar gören arasında bir borç ilişkisi doğar. Haksız eylemleri iki grupta toplayabiliriz: Sözleşmeye aykırı eylemler ve dar anlamda haksız eylemler. Sözleşmeye aykırı eylemler, taraflar arasında hukuksal bir ilişkiden özellikle de sözleşmeden doğan hukuksal ilişkinin ortaya çıkardığı yükümlülüklere aykırı olan eylemlerdir. Bu durumda sözleşmeye aykırı davranan kişinin örneğin satıcının sattığı malı belirtilen günde veya hiç teslim etmemesi sözleşmeye aykırı bir eylemdir. Sözleşmeye aykırı davranan bir kimse, bu nedenle karşı tarafın uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğe sözleşmesel sorumluluk diyoruz. Dar anlamda haksız eylemler, taraflar arasında var olan bir hukuksal ilişkiye özellikle de sözleşmeye dayanmaksızın, hukuk kurallarına aykırı olan ve başkalarına zarar veren eylemlerdir. Bir kimsenin yaralanması, bir kimseye hakaret edilmesi bu eylemlere örnek olarak verilebilir. Bir kimse, hukuka aykırı bir eylem ile başka bir kimseye vermiş olduğu zararları gidermek zorundadır. Buna haksız eylem sorumluluğu denir. Bir kimsenin haksız eyleminden sorumlu olabilmesi için, eylemde bulunan kişinin kusurlu olması, diğer bir deyiş ile kusura dayanan sorumluluğunun bulunması gerekir. Ancak, bazı hallerde bir kimsenin eylemi haksız olmasa, diğer bir deyiş ile kusuru bulunmasa da sorumluluğu söz konusu olabilmektedir. Bu sorumluluk kusursuz sorumluluk olarak ifade edilir. 

S

Haksız fiilin unsurlarını açıklayınız.

Borçlar Kanunu m.49’a göre, “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür”. Borçlar Kanunu m. 49 hükmünden de anlaşılacağı gibi, haksız eylemden sorumluluk için dört unsurun varlığı gerekir. Bunlar; hukuka aykırılık, kusur, zarar ve nedensellik bağıdır. Hukuka Aykırılık: Doktrinde baskın olan görüşe göre hukuka aykırılık, hukuk düzeninin, kişilerin mal varlığını korumaya yönelik kurallarına aykırı eylemlerdir. Örneğin bir kimseyi yaralamak, malına zarar vermek hukuka aykırı eylem oluşturur. Hukuka aykırılık, aktif bir davranış, bir hareket, olabileceği gibi (örneğin birinin malını çalmak), hukuk düzeninin bir eylemin yapılmasını öngördüğü durumlarda kaçınmak, diğer bir deyiş ile bir harekette bulunmamak şeklinde de (örneğin yasal bir zorunluluk olan güvenlik önlemlerini almayarak birinin yaralanmasına neden olmak) ortaya çıkabilir. Bazı hallerde, genel olarak hukuka aykırı niteliği olan bir eylemin, hukuka aykırılık niteliği ortadan kalkar. Yasal savunma, zorda kalma, kamu gücünün kullanılması, özel hukuktan doğan bir hakkın kullanılması, zarar görenin rızası, bilimsel eleştiriler, kendi hakkını korumak için kuvvet kullanma bu hallere örnektir. Kusur: Kusur, hukuka aykırı sonucu istemek veya hukuka aykırı sonucu önlemek için gerekli iradeyi göstermemektir. Kusurun biri, kast, diğeri ihmal olmak üzere iki türü vardır. Kast, hukuka aykırı sonucu önceden görerek bu sonucu istemektir. Örneğin bir kimseyi yolunu keserek öldürmek. İhmal ise, istememekle beraber, gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek hukuka aykırı sonuca neden olmaktır. Örneğin otomobili ile gitmekte olan bir kimsenin kırmızı ışıkta durmayarak bir yayaya çarpıp yaralanmasına neden olması. Bazı hallerde eylemde bulunan kusursuz da olsa sorumlu olabilir. Bunlar kusursuz sorumluluk halleridir. Örneğin, adam çalıştıranların sorumluluğu, yapı sahibinin sorumluluğu, motorlu araç işletenin sorumluluğu bu hallere örnek oluşturur. Zarar: Haksız eylemde bulunan kişinin sorumlu tutulabilmesi için, eylem sonucunda bir zararın oluşması gerekir. Zarar, bir kimsenin maddi veya manevi varlığında isteği dışında meydana gelen azalmadır. Zarar, maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır. Maddi zarar, bir kimsenin malvarlığında meydana gelen ve para ile ölçülebilen azalmadır. Manevi zarar ise, bir kimsenin, manevi kişilik haklarına karşı yapılan bir haksız saldırının neden olduğu üzüntü ve sarsıntıdır. Örneğin, bir futbolcunun haksız eylem sonucunda sakat kalıp futbol oynayamadığı için bunalıma girmesi. Nedensellik Bağı: Haksız eylem nedeniyle, tazminat (giderim) borcunun doğabilmesi için, haksız eylem ile zarar arasında nedensellik bağının bulunması, diğer bir deyiş ile zararın haksız eylem sonucunda oluşması gerekir. Örneğin, kırmızı ışıkta geçen bir aracın yayaya çarpması ve yayanın ölmesi. Burada ölüm olayı kırmızı ışıkta geçen aracın çarpmasının sonucudur.

S

Sebepsiz zenginleşme ve sebepsiz zengileşme unsurularını açıklayınız.

Nedensiz zenginleşme, genel olarak, Türk Borçlar Kanunu m. 77-82 arasında düzenlenmiştir. Nedensiz zenginleşme, haklı ve hukuken geçerli bir neden olmaksızın birinin, birbaşkasının mal varlığından veya emeğinden zenginleşmesidir. Diğer bir deyiş ile nedensiz zenginleşmede taraflardan birinin mal varlığında bir artış oluşmakta, bu artış ile diğer kişinin malvarlığı ve emeği arasında bir bağlantı olmakta ve bunun haklı ve hukuken geçerli bir nedeni bulunmamaktadır. Nedensiz Zenginleşmenin Unsurları Nedensiz zenginleşme nedeniyle, bir borcun doğabilmesi ve dava açabilmek için dört unsurun varlığı gerekir. Bunlar tanımdan da anlaşılacağı gibi, zenginleşme, haklı bir nedenin bulunmama, nedensellik bağı ve hukuka ve ahlaka aykırı bir amacın bulunmamasısıdır. Zenginleşme: Sebepsiz zenginleşmeden söz edebilmek için, her şeyden önce bir kimsenin malvarlığında bir artış (zenginleşme) oluşmalıdır. Bir malvarlığında artıştan söz edebilmek için, malvarlığının aktifinde bir artış olması gerekmez. Mal varlığında gerçekleşecek olan bir eksilmenin engellenmesi durumunda da zenginleşme vardır. Örneğin Ayla’nın banka hesabınıdan çıkması gereken bir para yanlışlıkla Caner’in hesabından çıkmış ise, burada da Ayla’nın malvarlığının aktifinde bir artış olmamasına karşın, zenginleşme vardır. Çünkü Ayla’nın hesabından çıkması gereken para çıkmamıştır. Haklı bir Nedenin Bulunmaması: Nedensiz zenginleşmenin söz konusu olabilmesi için, bir malvarlığında meydana gelen zenginleşmenin hukuken geçerli, haklı bir nedene dayanmaması da gerekir. Bu unsur şu şekillerde ortaya çıkabilir: • Hukuksal nedenin geçerli olmaması ve borç olmayan şeyin ödenmesi, • Hukuksal nedenin gerçekleşmemesi, • Hukuksal nedenin ortadan kalkmış olması. Nedensellik Bağı: Nedensiz zenginleşmeden söz edebilmek için, bir kimsenin malvarlığında meydana gelen artış ile diğer kimsenin malvarlığı veya emeği arasında bir nedensellik bağının bulunması; yani bir malvarlığındaki çoğalmanın diğer kimsenin malvarlığı veya emeğinden ileri gelmesi gerekir. Hukuka ve Ahlaka Aykırı Bir Amacın Bulunmaması: Bir kişinin malvarlığında meydana gelen artış ile hukuken geçerli olmayan haksız kazanımdan elde edilmiş olması gerekir. Diğer bir ifade ile bir kimsenin malvarlığındaki artışın nedeni, diğer kişinin malvarlığındaki bir olaydan kaynaklanmalıdır. Ancak bu olayın malvarlığında bir azalma şeklinde gerçekleşmesi gerekmez.

S

Sebepsiz zenginleşmenin hükümlerini açıklayınız.

Türk Borçlar Kanunu m.77’e göre, “Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür”. Nedensiz zenginleşme sonucunda zenginleşen açısından iade borcu doğar. Türk Borçlar Kanunu m.79/1’e göre, zenginleşen kimse iyi niyetli ise, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çokmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında, elinde ne kalmış ise, onu vermekle borcundan kurtulur. Örneğin, Aslı’ya teslim edilmesi gereken yirmi kilo elma, yanlışlıkla Ersin’e teslim edilmiş ve sonradan elmaların beş kilosu çürümüş ise, Ersin iyi niyetli kabul edildiğinde Aslı’ya elinde kalan on beş kilo elmayı iade etmekle borcundan kurtulur. Türk Borçlar Kanunu m.79/2 hükmüne göre ise, zenginleşen kimse, iyi niyetli değilse, zenginleşmenin neden olduğunu biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, malvarlığında meydana gelen zenginleşmeyi tamamen iade etmek zorundadır. Bir önceki örneğimize geri döner ve Ersin’i de kötü niyetli kabul edersek, Ersin, Aslı’ya yirmi kilo elmayı iade etmekle yükümlüdür. İade borcu yerine getirilmeyecek olursa, nedensiz zenginleşme nedeniyle alacaklı olan, alacağını nedensiz zenginleşme davası açarak geri alabilir. Türk Borçlar Kanunu m. 82’ye göre bu dava nedensiz zenginleşmenin ve zenginleşen tarafın öğrenildiği tarihten başlamak üzere iki yıllık ve nedensiz zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten itibaren de on yıllık zamanaşımı süresine bağlı olup, bu süreler geçtikten sonra zamanaşımına uğrar.

S

Öneri kavramını açıklayınız.

Öneri, tek taraflı ve karşı tarafa varması gereken bir irade açıklamasıdır. Öneri herhangi bir şekle bağlı değildir. Önerinin mutlaka da belli bir kimseye yapılması gerekmeyip herkese veya belli bir gruba karşı yapılması da olanaklıdır. Örneğin üzerinde fiyat etiketi bulunan malların, mağazaların vitrinlerine konulması. Önerinin Unsurları: Bir önerinin istenilen hukuksal sonucu doğurabilmesi için birtakım unsurları içermesi gerekir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: • Öneri karşı tarafa yöneltilmiş olmalıdır, • Sözleşmenin esaslı unsurlarını içermelidir, • Öneren önerisi ile bağlı olmak niyetinde olmalıdır. Eğer bir öneride bu nitelikler yer almıyorsa, bu irade açıklaması öneri değil, öneriye davettir. Örneğin, televizyonda fiyat gösterilmeksizin bir malın reklamının yapılması; bir giyim mağazasının vitrininde fiyat etiketi olmaksızın malların sergilenmesi, bir kimsenin arabasının arkasına, fiyat belirtmeksizin, satılıktır yazısı asması, birer “öneriye davet”tir. Önerinin Bağlama Süresi: Borçlar Kanununa göre, öneren belli bir süre, önerisi ile bağlıdır. Türk Borçlar Kanunu, önerinin bağlama süresini, önerinin “süreli” veya “süresiz” olmasına göre farklı şekilde düzenlemiştir. Öneren, kabul için belli bir süre belirtmişse, bu sürenin sonuna kadar önerisiyle bağlıdır. Karşı tarafın kabul açıklaması bu süre sona ermeden önce kendisine ulaşmazsa, öneren artık önerisi ile bağlı olmaz (TBK m.3). Öneride bulunan, kabul için belli bir süre belirtmemişse, öneriyi yapanın bu önerisiyle ne zamana kadar bağlı kalacağı, önerinin karşı karşıya olanlar veya karşı karşıya olmayanlar arasında yapılmış olmasına göre farklı sonuçlar doğurur.

S

Kabul kavramını açıklayınız.

Kabul, kabulcünün yapmış olduğu, aynı öneri gibi, tek taraflı ve karşı tarafa varması gerekli bir irade açıklamasıdır. Kabul de herhangi bir şekle bağlı değildir. Kabul, açık olabileceği gibi örtülü de olabilir. Bir kimse bir öneriyi açıkça kabul edebilir veya öneride bulunanın kendisine gönderdiği bir malı kullanmaya başlayabilir. İlk halde kabul açık iken ikinci halde örtülü olarak açıklanmış olmaktadır. Kabulün Unsurları: Öneride olduğu gibi, bir kabulün istenilen hukuksal sonucu doğurabilmesi için birtakım unsurları içermesi gerekir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: • Tamamen öneriye uygun olmalıdır, • Önerinin bağlama süresi içinde öneriyi yapana ulaşmalıdır, Kabulden Dönme: Kabulcü de, aynen öneriyi yapan gibi, kural olarak kabul açıklaması ile bağlıdır. Fakat kabulcü, kabul haberi öneriyi yapana ulaşıncaya kadar kabulden dönebilir. Hatta aynen öneriden dönmede olduğu gibi, kabulün geri alındığı haberinin öneriyi yapana kabul ile aynı anda ulaşması veya kabulden sonra ulaşmış olmakla beraber öneriyi yapanın kabulün geri alındığını kabulden önce öğrenmiş olması durumlarında da kabul hükümsüzdür (TBK m. 10 /2). Ölüm veya Ehliyetsizliğin Kabule Etkisi: Kabulcünün kabul açıklamasında bulunduktan sonra ölmüş ve fiil ehliyetini kaybetmiş olması kabulün geçersiz olması sonucunu doğurmaz; kabulcünün mirasçıları bununla bağlıdırlar. Ancak kişisel edimin söz konusu olduğu durumlarda mirasçılar bu kabulle bağlı kalmazlar.

S

Sözleşmenin meydana geldiği an ile ilgili kanun ifadesini tartışınız.

Karşı karşıya olanlar arasında yapılan bir sözleşme kabulün açıklandığı anda oluşur ve hüküm ifade eder. Buna karşılık karşı karşıya olmayanlar arasında yapılan bir sözleşmenin hangi anda oluşacağının saptanması gerekir. Örneğin kabul, bir elektronik posta ile yapılıyor ise, kabul posta yazıldığında açıklanmış, öneriyi yapana postalandığında gönderilmiş, öneriyi yapanın posta adresine gittiğinde ulaşmış ve öneri yapan tarafından okunduğu anda öğrenilmiş olacaktır. Türk Borçlar Kanununun kabul ettiği genel ilkeye göre, sözleşme kabul haberinin ulaştığı anda tamam olur. Çünkü TBK m.3, 5 ve 9’de kabul haberinin önerene ulaşmasından söz edilmiştir. Sözleşme kabul haberinin öneriyi yapana ulaşması ile tamamlanmış olmakla birlikte, kabul haberinin öneriyi yapan tarafından öğrenilmesiyle kesinleşir. Türk Borçlar Kanunu m.11’e göre, karşı karşıya olmayanlar arasında yapılmış olan bir sözleşme “kabulün gönderildiği andan başlayarak” hüküm doğurur. Açık bir kabule gerek duyulmayan hallerde (TBK m. 6), sözleşmenin hükümleri, önerinin kabulcüye ulaştığı anda doğar.

S

İsimsiz sözleşmeler kavramını açıklayınız.

Sözleşmeler Borçlar Kanunu ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu veya özel kanunlar ile düzenlenmiş olan bu sözleşmelere isimli sözleşmeler denir. Ancak, ne Borçlar Kanunu’nda ne de özel bir kanun tarafından düzenlenmemiş sözleşmeler de vardır. Taraflar Türk Borçlar Kanunu m. 19’da yer alan sözleşme özgürlüğü kapsamında, özgür iradeleri ile, kanunda düzenlenmemiş sözleşme tipleri de oluşturabilirler. Taraflarca oluşturulan bu sözleşmelere isimsiz sözleşmeler ya da atipik sözleşmeler denir. İsimsiz sözleşmeleri de kendine özgü yapısı olan sözleşmeler, karma sözleşmeler ve bileşik sözleşmeler olmak üzere üçe ayırabiliriz. Kendine Özgü Yapısı Olan (Sui Generis) Sözleşmeler: Kendine özgü yapısı olan sözleşmeler, kısmen ya da tamamen, kanunda düzenlenmiş olan sözleşmelerde bulunmayan unsurlardan oluşur. Bu gruptaki sözleşmelere örnek olarak, sulh sözleşmesi, hakem sözleşmesi, garanti sözleşmesi, satış için bırakma (tevdi) sözleşmesi, tek satıcılık sözleşmesi, sporcu transfer sözleşmesi gösterilmektedir. Karma Sözleşmeler: Karma sözleşmelerde, kanunun düzenlediği çeşitli sözleşme tiplerine ait unsurlar bir araya getirilmiştir. Bu sözleşmeler de combine sözleşmeler, çifte tipli sözleşmeler, çeşitli tiplere ait unsurların birbirine karıştığı sözleşmeler ve kendine yabancı yan edimleri içeren sözleşmeler olmak üzere dört kısımda ele alaınabilir. Kombine sözleşmeler: Bu sözleşmelerde taraflardan biri, kanunda düzenlenmiş sözleşme tiplerine ait birden çok asli edimde bulunmayı, diğeri ise genellikle bir miktar para ödeme şeklinde tek bir edimde bulunmayı taahhüt eder. Çifte tipli sözleşmeler: Bu sözleşmelerde taraflar, farklı sözleşme tiplerine ait asli edimleri karşılıklı olarak değiştirmeyi taahhüt ederler. Dolayısıyla borçlanılan edim ve karşı edim değişik sözleşme tiplerine aittir. Çeşitli tiplere ait unsurların birbirine karıştığı sözleşmeler: Bu sözleşmelerde, çeşitli sözleşme tiplerine ilişkin unsurlar birbirine karışmaktadır. Kendine yabancı yan edimleri içeren sözleşmeler: Bu sözleşmelerde asli edimler, kanunda düzenlenmiş bir sözleşme tipine ait olmakla beraber, başka bir sözleşme tipine ait yan yükümler de üstlenilmektedir.

S

Satış sözleşmesinin tanımı ve unsurlarını açıklayınız.

Satış SözleşmesininTanımı Satış sözleşmesi, Türk Borçlar Kanununun 207 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. TBK m. 207’ye göre, “satış sözleşmesi satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılk bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir”. satış sözleşmesi ile satıcı, malın mülkiyetini alıcıya geçirme borcu altına girmektedir. Satış sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Çünkü bu sözleşme ile, satıma konu mal ile malın karşılığı olan para karşılıklı olarak değiştirilmektedir. Satış Sözleşmesinin Unsurları Yukarıdaki tanımından anlaşılacağı gibi, satış sözleşmesinin esaslı unsurları, satılan şey, bedel ve satılan şey ile bedelin değiştirilmesi konusunda tarafların anlaşmasıdır. Satılan: Satılan, satış sözleşmesinin konusunu oluşturur. Satış sözleşmesinde alıcıya ne satıldığının belirlenmiş olması veya belirlenebilir olması gerekir. Taşınır ve taşınmaz mallar, alacaklar, patent ve marka üzerindeki haklar, elektrik ve gaz gibi tabii kuvvetler ile hak şeklinde olmayıp ekonomik veya fiili bir fayda ve müşteriler de satış sözleşmesine konu olabilir. Satış sözleşmesinin kurulduğu anda satıcıya ait olmayan şeyler ve haklar da satış sözleşmesinin konusu olabilir. Bedel: Bedel, satım sözleşmesinin taraflarından biri olan alıcının satın aldığı şeye karşılık olarak satıcıya ödeme yükümlülüğünde olduğu paradır. Satış sözleşmesinde alıcının borcu her zaman bir miktar paranın ödenmesi olmak zorundadır; örneğin alınan bir mala karşılık mal verilmesi halinde satış sözleşmesi değil; mal değişim sözleşmesi (trampa) söz konusudur. Satış sözleşmesinde bedel taraflarca serbestçe belirlenebilir. Ancak bedelin sözleşmenin yapıldığı anda kesin olarak belirlenmiş olması gerekmez; belirlenebilir olması yeterlidir. Anlaşma: Satış sözleşmesinin unsurlarından bir diğeri de alıcı ve satıcının, bir miktar paranın ödenmesi karşılığında satılanın alıcıya teslim edilmesi ve mülkiyetinin geçirilmesi konusunda anlaşmış olmalarıdır. Taraflar arasındaki bu anlaşma taşınır satışlarında kural olarak herhangi bir şekle tabi değilken; taşınmaz satışlarında, tapu memurunun önünde resmi şekilde yapılması gerekir.

S

Vekalet sözleşmesi nedir, açıklayınız.

Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir (TBK m. 502). Vekâlet sözleşmesinin unsurları, iş görme, işin müvekkilin menfatine ve iradesine uygun olarak yapılması, vekilin edim sonucundan değil, edim fiilinden sorumlu olması ve bağımsız olarak iş görmesi, ücretsiz olarak veya bir ücret karşılığı iş görülmesi ve anlaşmadır. Nitekim TBK m.502 hükmüne göre vekil, sözleşme veya teamül varsa ücrete hak kazanır. Vekilin edim sonucundan değil, edim fiilinden sorumlu olması, vekilin yüklendiği iş görme edimini özenle yerine getirmekle yükümlü olup, istenen sonucun gerçekleşmemesinden sorumlu olmamasını ifade eder. Vekilin bağımsız olarak iş görmesi de, işi görürken, müvekkilin iş organizasyonuna dahil bir kişi olarak hareket etmemesi anlamına gelir. Vekilin bağımsızlığı sadece işin görülmesinde müvekkilin talimatlarına uyma açısından sınırlandırılmıştır. Vekâlet sözleşmesinin konusunu hukuki işlemler oluşturabileceği gibi, sırf maddi fiillerin yapılması da oluşturabilir. Vekaletin kapsamı, öncelikle sözleşmeden veya vekalet verenin talimatından anlaşılır; ancak bunlardan anlaşılamadığı takdirde sözleşmenin konusu olan işin niteliğine göre belirlenir. Vekalet Sözleşmesinin Hukuki Niteliği ve Şekli Vekâlet sözleşmesi, konusunu insan emeği ve faaliyetlerinin oluşturduğu iş görme borcu doğuran sözleşmelerdendir. Vekâlet sözleşmesi, eksik iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Ancak, tarafların bir ücret ödenmesini kararlaştırdığı durumlarda veya ücret ödenmesi konusunda bir teamülün bulunduğu durumlarda tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme özelliği taşır. Vekalet sözleşmesinin geçerliliği kural olarak, herhangi bir özel şekil şartına tabi değildir.

S

Kefalet sözleşmesi nedir, açıklayınız.

Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesi halinde bunun sorumluluğunu kişisel olarak üstlendiği bir sözleşmedir. Kefalet Sözleşmesinin Hukuki Niteliği ve Şekli Kefalet sözleşmesi, yalnız kefilin borç altına girdiği, tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Kefalet ancak geçerli bir asıl borcun bulunması durumunda hüküm ifade eder; kefaletle teminat altına alınan bir asıl borç yoksa, kefalet de borç doğurmaz. Aynı şekilde, mevcut asıl borç herhangi bir sebeple sona ererse, kefalet borcu da kendiliğinden ortadan kalkmış olur. Bu durum kefilin borcunun fer’i bir borç olmasının sonucudur. Diğer yandan kefilin borcu tali (ikincil) bir nitelik taşır. Bu anlamda alacaklı öncelikle asıl borcun borçlusunu takip etmelidir. Ancak borçlunun borcunu ödememesi halinde alacaklının kefile başvurma olanağı doğar. Kefaletin geçerlilik şekli olarak adi yazılı şekil öngörülmüştür; ancak, “kefilin sorumlu olacağı azami miktarın”, “kefalet tarihinin” ve “müteselsil kefil olunmuşsa buna ilişkin ifadenin” kefilin el yazısı ile yazılmış olması gerekir (TBK m. 583/1). Kefilin sorumluluğunun kapsamını değiştirmek, sınırlamak ya da artırmak istendiğinde de bu şekle uymak gerekir (TBK m. 583/3). Ayrıca Türk Borçlar Kanunu bunlara, evli kişilerin kefaleti bakımından diğer eşin yazılı rızası koşulunu getirmiştir (TBK m.584).

S

Franchise sözleşmesi kavramını açıklayınız.

Franchising, bir kimsenin başkasının ilke ve talimatına uyarak ve bir bedel karşılığında onun ürününü ya da hizmetini değerlendirerek pazarlama imtiyazı sağlamasıdır. Bağımsız bir işletmeci, franchise sözleşmesi ile, kendi adına ve hesabuna hareket etmekle birlikte, piyasada tanınan bir pazarlamacının tanınmış özelliklerinden yararlanma hak ve yükümlülüğünü devralmaktadır. Franchising sözleşmesinin tarafları; kendi adına ve hesabına bağımsız çalışan işletmeci ve piyasada isim yapmış bir pazarlamacıdır. Franchise sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen isimsiz bir sözleşmedir. Franchise alan, Franchise verenin talimatları doğrultusunda sürüm yapma ve sürümü artırma ve ayrıca başlangıçtaki belli bir miktar, daha sonra cirosunun belli bir yüzdesi oranındaki bir ücreti periyodik olarak ödemek ile yükümlü olmaktadır. Franchise veren ise, maddi olmayan malları franchise alana kullandırmaktadır.

S

Finansal kiralama sözleşmesi nedir?

Finansal kiralama, yeni yatırımlar yapmak isteyen işletmelerin yatırımlarını, özsermayeden veya banka kredisinden karşılamak yerine, yatırım için daha az likit kaynak ve yatırım neticesinde oluşacak borçlarını uzun vadede ödeyebildikleri alternatif bir finansman tekniğidir. Finansal Kiralama Sözleşmesi, Finansal Kiralama, Faktöring ve Finansman Şirketleri Kanunu ile düzenlenmiştir. Finansal Kiralama, Faktöring ve Finansman Şirketleri Kanunu›nun “Tanımlar” başlıklı m. 3 (ç)’de, finansal kiralama, “bir finansal kiralama sözleşmesine dayalı olmak koşuluyla, bu Kanun veya ilgili mevzuatı uyarınca yetkilendirilen kiralayan tarafından finansman sağlamaya yönelik olarak bir malın mülkiyetinin kira süresi sonunda kiracıya devredilmesi; kiracıya kira süresi sonunda malın rayiç bedelinden düşük bir bedelle satın alma hakkı tanınması; kiralama süresinin malın ekonomik ömrünün yüzde sekseninden daha büyük bir bölümünü kapsaması veya finansal kiralama sözleşmesine göre yapılacak kira ödemelerinin bugünkü değerlerinin toplamının malın rayiç bedelinin yüzde doksanından daha büyük bir değeri oluşturması hâllerinden herhangi birini sağlayan kiralama işlemi” olarak tanımlanmıştır.

S

Finansal kiralama sözleşmesinde tarafların hakları ve borçlarını açıklayınız.

Finansal kiralama sözleşmende tarafların hak ve borçları Finansal Kiralama, Faktöring ve Finansman Şirketleri Kanunu 24. maddesinde belirtilmiştir. Kiracı, sözleşme süresince finansal kiralama konusu malın zilyedi olup, sözleşmenin amacına uygun olarak her türlü faydayı elde etme hakkına sahiptir. Kiracı, finansal kiralama konusu malı sözleşmede öngörülen şart ve hükümlere göre itinayla kullanmak zorundadır. Sözleşmede aksine hüküm yok ise kiracı, malın her türlü bakımından ve korunmasından sorumlu olup, bakım ve onarım masrafları kiracıya aittir. Kiralama konusu malın sigorta ettirilmesi zorunludur. Malın kimin tarafından sigorta ettirileceği sözleşmede gösterilir. Sigorta primleri kiracı tarafından ödenir. Malın sözleşme süresi içinde hasar ve ziyaı sorumluluğu kiracıya aittir. Bu sorumluluk ödenen sigorta miktarının karşılanmayan kısmı ile sınırlıdır ve aşan kısım kiracı tarafından karşılanmak zorundadır. Kiracının seçimi ve talebi üzerine üçüncü kişiden sağlanan malın ayıplı olmasından kiralayan sorumlu tutulamaz. Bu durum, malın bizzat kiracıdan sağlanması hâlinde de geçerlidir.

S

Finansal kiralama sözleşmesinin hukuki niteliği ve şekli konusunu açıklayınız.

Finansal kiralama sözleşmesi, tam iki tarafa borç yükleyen ve kullanımın devri amacını güden kendine özgü yapısı olan (sui generis) bir sözleşmedir. Kiracı, malı kullanmasının karşılığında kira bedeli ödeme borcu altına girer; kiralayan ise malın zilyetliğini her türlü faydalanmasına imkân sağlayacak şekilde kiracıya bırakma borcunu yüklenir. Finansal kiralama sözleşmesinin ne şekilde yapılacağı ve geçerlik kazanacağı ve sonuçları Finansal Kiralama, Faktöring ve Finansman Şirketleri Kanunu m. 22’de belirtilmiştir. Sözleşme, yazılı şekilde yapılır. Taşınmaz mallara ilişkin sözleşmeler taşınmazın bulunduğu tapu kütüğünün şerhler hanesine, kendilerine mahsus özel sicili bulunan taşınır mallara dair sözleşmeler bu malların kayıtlı oldukları sicile tescil ve şerh olunur ve kiralayan tarafından ayrıca Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Birliğine bildirilir. Özel bir sicile kayıtlı olmayan taşınır mallara ilişkin sözleşmeler Birlik tarafından tutulacak özel sicile tescil edilir. Birlik tarafından tutulacak özel sicil herkese açıktır. Hiç kimse sicildeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez.