aofsorular.com
TAR103U

ENDÜLÜS'TE İSLAM HAKİMİYETİ I (FETİHTEN 1031 'E KADAR)

9. Ünite 20 Soru
S

Hulefa-yi Raşidin döneminde fethedilen topraklar hakkında kısaca bilgi veriniz?

Hulefâ-yi Râşidîn döneminde başlayan fetih hareketleri iç siyasi olaylar sebebiyle ara sıra kesintiye uğrasa da durmaksızın sürdü. Sonuçta Müslümanlar tarafından Sâsânî İmparatorluğu’na tâbi Irak, İran ve Azerbaycan ile Bizans İmparatorluğu’na ait Suriye, el-Cezîre ve Filistin ele geçirildi. Bu dönemde hâkimiyet sahasını Kuzey Afrika’yı da içine alacak şekilde genişleten Müslümanlar daha Hz. Ömer zamanından itibaren 640 yılında Feremâ ve Bilbays, 641’de Babilon, 642 yılında İskenderiye ve ardından 643’te Trablusgarb’ı fethetmiş; Hz. Osman zamanında Bizans’ın Kuzey Afrika bölgesi yöneticisi Georgios’un merkezi Sübeytula’yı ele geçirerek Tunus’a kadar uzanan oldukça geniş bir alanın zapt edilmesini sağlamışlardı.

S

İspanya’yı fetheden Müslüman komutanlar kimlerdir?

İspanya’yı fetheden Müslüman komutanlar Musa bin Nusayr ve Tarık bin Ziyad’tır.

S

İspanya Müslümanlar tarafından fethedildikten sonra bu bölge hangi isimle adlandırılmaya başlandı?

Müslümanların İspanya’yı fethiyle birlikte bu bölge Endülüs olarak adlandırılmış; Müslümanlar bu ismi bölgede yönetimleri altında bulunan bütün topraklar için kullanmışlardır.

S

Endülüs bölgesinin önemini kısaca açıklayınız?

Bölge batıdan Atlas Okyanus’u, doğudan Akdeniz ile çevrilmiş, Pirene Dağları ile Avrupa’dan, Cebel-i Tarık Boğazı ile de Afrika’dan ayrılmış son derece önemli bir konumdadır ve Müslüman fethi sayesinde İslâm Medeniyeti’nin batıdaki temsilcisi olacaktır.

S

Müslümanların İspanya kuşatması sırasında, karşı safta bulunan Witiza’nın oğullarının orduyu terk etmelerinin nedeni nedir?

Rodrigo Müslümanların harekâtı esnasında kuzeyde Pamplona ve Beşkens bölgesinde Franklarla mücadele halindeydi ve Müslümanların ülkesine girdiğini kendisine gönderilen bir haberci vasıtasıyla öğrenebildi. Hemen buradaki işlerini bırakıp Müslümanlara karşı koyabilmek için başkent Toledo’ya gitti ve süratle ordu hazırlığına başladı. Bu esnada düşman addettiği eski kral Witiza’nın çocuklarından bile yardım istedi. Onlar bu isteğe kendi gayeleri için olumlu cevap verdiler. Rodrigo tahminen 40 bin veya çok daha üzerinde olduğu ifade edilen bir orduyla Müslümanların karşısına çıktı ve ordunun sağ ve sol kanatlarının komutasını Witiza’nın oğullarına verdi. Witiza’nın oğulları orduyu terk etti. Bu davranışları Müslümanlara yardım etmekten ziyade Rodrigo’ya bırakmak zorunda kaldıkları tahtlarına yeniden kavuşabilmek içindi. Ama hiçbir şey onların istediği gibi gerçekleşmedi ve çok şiddetli geçtiği söylenen savaşın galibi Tarık b. Ziyad ve askerleri oldu.

S

Endülüs’ün ilk valisi kimdir, hakkında kısaca bilgi veriniz?

Endülüs’ün ilk valisi Musa b. Nusayr’ın oğlu Abdülaziz’di. Babasının da yönlendirmesi ile İşbiliyye’yi yönetim merkezi olarak seçen, fetih hareketini sürdüren ve Rodrigo’nun eşi Egilona ile evlenen Abdülaziz 716’da vefat etti.

S

Müslümanların kuzeye yönelik seferlerinin durmasına sebep olan olay nedir, kısaca açıklayınız?

732 yılı Ekim ayında Poitiers civarında meydana gelen savaş Müslümanların yenilgisi ve komutan Abdurrahman el-Gâfikî başta olmak üzere ordunun büyük bir kısmının şehit olmasıyla sonuçlandı. Belâtüşşühedâ yani şehitler Düzlüğü, şehitler Yolu veya Poitiers Savaşı Müslümanların kuzeye yönelik seferlerinin durmasına yol açtı. Bundan sonra onlar tamamen içlerine kapanarak kendileriyle meşgul olmaya başladılar. Bunun sonucunda da aralarında gereksiz sebeplerden mücadeleler başladı.

S

Berberilerin ayaklanma sebepleri hakkında kısaca bilgi veriniz?

Endülüs’ün fethinde büyük rol oynamış bulunan Berberîlere hak ettikleri değeri göstermeyen, idari görevleri onlarla paylaşmayan ve hatta toprak dağıtımında bile onlara verimsiz ve ekilmeyen toprakları veren Araplar, Berberîleri küstürerek 741 yılında ayaklanmalarına sebep oldular. Arapların hiç beklemediği bir anda çıkan bu isyanı bastırmada zorlanmaları üzerine Endülüs Valisi Abdülmelik b. Katan daha önce Kuzey Afrika’daki Berberî isyanlarını bastırmak için Suriye’den askerleri ile gelmiş olan Belc b. Bişr’den yardım istedi. Belc ve askerlerinin çabaları sayesinde Berberîlerin isyanı bastırıldı. Ancak bu seferde Endülüs’te Belc ve askerleri yüzünden sorunlar görüldü. Zira Endülüs Arapları kendi ekonomik ve sosyal durumları sarsılır korkusuyla Belc ve yanındakileri istememeye ve onların bir an önce geldikleri yere geri dönmelerini söylemeye başladı. İki taraf arasında bu sebeplerle yaşanan tatsızlıklar Endülüs’e yeni atanan Vali Ebû’l-Hattâr’ın aldığı tedbirler sayesinde çözümlendi.

S

Endülüs’te bulunan farklı dini ve etnik toplumsal yapılar hakkında kısaca bilgi veriniz?  

Endülüs toplumunda fetih yoluyla gelen Müslümanlar ile birlikte önceden beri bu topraklarda yaşamını sürdüren Hıristiyan ve Yahudiler de bulunmaktaydı. Müslümanlar; Araplar, Berberîler ve özellikle I. Hişam ve II. Abdurrahman zamanında sayılarında artış gözlenen Müvelled yani Müslüman olmuş İspanyollar ile Sakalibe’den oluşmaktaydı. Sakleb kelimesinin çoğulu olan Sakalibe, köle tacirleri veya korsanlar tarafından Avrupa’nın doğu kesimleri başta olmak üzere Lombardia ve bazı bölgelerden Endülüs’e getirilen Slav asıllı kölelerdi. Bunlar küçük yaşta geldiklerinden Müslüman terbiyesi ile yetiştirilmekte ve ileride azad edildikten sonra önemli görevlerde ve orduda yer almaktaydı. III. Abdurrahman döneminde ordu halifenin bunlara duyduğu güven sebebiyle Sakalibeden meydana gelmekteydi. Bu sınıf ilerleyen zamanlarda Endülüs siyasi hayatında etkin rol oynamış, hatta XI. yüzyılda aralarında Turtûşe’nin de olduğu Meriyye, Denia, Belensiye gibi şehirler Sakalibe’ye mensup komutanlar tarafından idare edilmiştir. Arap kültürünü benimsemekle birlikte İslâmiyet’i kabul etmeyenler de vardı ki bunlar Mustarib veya Mozarab olarak anılmaktaydı. Her türlü hakları devletin garantisi altında olan, aralarından aday gösterdikleri ve emîrin seçtiği bir temsilci (kûmis) vasıtası ile devlette temsil edilen Mozarablar, Endülüs Emevî devletine yıllık cizye vermekte olup, içlerinden devletin üst kademelerine kadar çıkanlara da rastlanmaktaydı. Vizigotlar zamanında çok zor şartlarda yaşam mücadelesi veren ve onların çıkardığı pek çok kanunla din değiştirme ve köle olarak kabul edilme dahil insanlık dışı muamelelere maruz kalan Yahudiler ise Müslümanların gelmesine en çok sevinen taraf oldu. Zira onlar sayesinde hayatları değişerek Vizigotlar zamanında kaybettikleri bütün haklarına yeniden kavuştular. Bunların arasından da devlete üst düzey görevlerde hizmet edenler çıktı. Yahudiler özellikle IX. Yüzyıldan itibaren kuyumculuk ve ipek üretiminde söz sahibi oldular.

S

Endülüs Emevi Devleti’nin kuruluşu ve ilk emiri hakkında kısaca bilgi veriniz?

Endülüs’ün ilk emîri Abdurrahman b. Muaviye Emevî Halifesi Hişam’ın torunuydu ve küçük yaşta babasını kaybettiği için dedesi tarafından yetiştirilmişti. Emevî Devleti’nin 750 yılında Abbasîler tarafından yıkılması ve onlar tarafından Emevî hanedanını hedef alan düşmanca takip ve katliamdan Abdurrahman azadlı kölesi Bedr ile kaçmayı başararak Suriye, Filistin üzerinden Kuzey Afrika’ya geldi. Buranın kendi geleceği için uygun olmadığını anlaması üzerine hem Abbasîlerin kendisini bulamayacakları hem de ideallerini gerçekleştirebileceğine inandığı Endülüs’e geçmeye karar verdi. Endülüs’ten kendisine yardım edileceğine dair söz alan Abdurrahman gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra büyük bir ihtimalle 755 yılı Ağustos ayında Endülüs’e geçerek el-Münkeb de (Almunecar) karaya çıktı. Onun gelmesi uzun süredir Endülüs’ü idare eden Vali Yusuf el-Fihri’yi çok endişelendirdi. Çünkü kendi geleceğinin tehlikeye gireceğini düşünmüştü. Bu nedenle onu vazgeçirme yollarını aradı ama durum umutsuzdu. Sonuçta Abdurrahman ile Yusuf el-Fihri arasında 15 Mayıs 756’da Kurtuba Nehri yakınlarında Musârra’da çok şiddetli bir savaş oldu ve savaşı Abdurrahman kazandı. Yusuf el-Fihri kaçarak bir dağa saklanmayı tercih ederken, Abdurrahman Kurtuba’daki idare merkezine gelerek yönetimi devraldı. Böylece Endülüs Emevî Devleti I. Abdurrahman ile resmen başladı.

S

Kurtuba Ulu Camii hakkında kısaca bilgi veriniz?

Endülüs mimarisinin en önemli ve en gözde yapıtlarından biri olan Kurtuba Ulu Camii İslam dünyasının üçüncü büyük camiidir. I. Abdurrahman zamanında 786 yılında yapımına başlanan bina Dımaşk’taki Emevî Camii örnek alınarak inşa edilmiş ve her gelen emîrîn katkılarıyla büyümeye devam etmiştir. Yapımında özellikle taş ve tuğlanın kullanıldığı camii, sade bir dış görünüşe fakat çok zengin iç mekân tezyinatına sahiptir. 860 sütuna oturtulan iki katlı kemerlerde kullanılan kırmızı ve beyaz taşlar estetik açıdan görünümü daha güzel ve zengin kılmakta, ayrıca süslemeler ve kûfî yazılarla bu güzellik daha da artmaktadır. Camii tezyinatında genelde bitki, yazı ve geometrik motişer kullanılmıştır. Kurtuba Ulu Camii, Kurtuba’nın 1236 yılında Hıristiyanların eline geçmesinden sonra kiliseye çevrilmiş, XVI. yüzyılda binanın orta kısmına bir katedral eklenmiştir.

S

Endülüs Emiri Hakem’e “er-Rabazî” lakabının takılmasının nedeni nedir?

I. Hakem dönemi isyanların çok sık görüldüğü bir dönem olarak kayıtlara geçti. Hişam zamanında gördükleri değeri ve elde ettikleri imtiyazları Hakem’in tahtta çıkışıyla birlikte kaybeden bu sınıf hükümdarı çok ağır eleştirmeye, onu hedef göstermeye ve halk nezdinde küçük düşürmeye başladı. Sonunda onların destek ve teşvikiyle Hakem’e karşı 805 yılında isyan için çalışmalar başlatıldı. Ancak bu teşebbüsün daha hazırlık safhasında yanlış insanlarla temasa geçilmesi gizli plânların açığa çıkmasıyla sonuçlandı ve Hakem plânda yer alanların cezalandırılmasını emretti. İsyan başlamadan sona eren bu teşebbüs çok fazla zarar vermeden halledildi ancak 13 yıl sonra 818 yılında yine âlimlerin tahrikiyle çıkan isyan bu kadar kolay atlatılamadı. Halkın bir kısmının içinde olduğu isyan Kurtuba’nın Rabaz Mahallesi’nde meydana geldi. İsyancılar Hakem’in haksız yere kendilerinden fazla vergi aldığını bu nedenle ona savaş açtıklarını ancak onun tahttan inmesi ile isyanı bitireceklerini ifade ediyorlardı. Hakem evleri ve dükkânları ateşe verdirerek son derece ciddi isyanın üstesinden gelmeyi başardı. Bu esnada çok sayıda insan öldü ve Rabaz Mahallesi’nin tamamı yıkıldı. Bundan dolayı Hakem’in lakapları arasına er-Rabazî de eklendi.

S

Ülkesine düğün günleri olarak tarihe geçen huzur, refah ve mutluluk dolu bir dönem yaşatan Endülüs emiri kimdir?

II. Abdurrahman, babasından siyasi, dâhili ve ekonomik yönü çok güçlü bir devlet almıştı. O bu devleti çok daha ileri götürerek ülkesine düğün günleri (eyyamu’l-arus) olarak tarihe geçen huzur, refah ve mutluluk dolu bir dönem yaşattı. Tarım, dokuma, inşa ve iktisadi alanlarda ülke genelinde büyük atılımların gerçekleştiği bu süreçte ilmi ve kültürel hayatta görülen canlılık, emîrin âlimlere gösterdiği saygı ve hürmet ile daha da pekişti.

S

Endülüs Emevi Devletini çıkardığı isyanlarla sürekli meşgul etmekle meşhur olan kişi kimdir, hakkında kısaca bilgi veriniz?

Ömer bin Hafsun, sadece Muhammed ve Münzir değil bunların ardından gelen Abdullah ve III. Abdurrahman’ı da fazlasıyla meşgul edecekti. Ömer b. Hafsun’un isyanının bu kadar uzun sürmesi ve ısrarcı olmasının temel sebebi devlet yönetiminden kaynaklanmaktaydı. Çünkü Ömer b. Hafsun, Emevîlerin yönetim tarzından şikâyet etmekte, emîrlerin bütün güzellikleri alıp kendilerini acı çekmeye zorladıklarını belirtmekte ve bu nedenle adaletli davranmaktan başka hedefi olmayan kendi davasının etrafında toplanılmasını istemekteydi. Emîr Muhammed’den itibaren başlamak üzere merkezi otorite her defasında onun üzerine ordu göndermiş hatta zaman zaman kendisini yakalamış ve eman vererek Kurtuba’da emîrin yanında yaşamasına müsaade etmişti. Ancak o bir süre sonra kaçarak yine isyan hareketine kaldığı yerden devam ederek Emevî devletini uğraştırmaya devam etti.

S

Endülüs Emevi devleti tarihinde halk tarafından “büyük fitne dönemi” olarak anılan dönem hakkında kısaca bilgi veriniz?

Münzir’in 888 yılında hayatını kaybetmesinden sonra kardeşi Abdullah Endülüs tahtına çıktı. Endülüs’ün en karışık dönemine denk gelen Abdullah zamanında devlet  otoritesi ülke genelinde kalmamış, hemen her bölgede Arap, Berberî ve yeni Müslüman olmuş her kesimden insanın karıştığı çok sayıda isyan görülmüştü. İsyancılar bu kargaşa ortamını fırsat bilerek bağımsızlıklarını ilan etmeye başladı. Böylece merkezi idareye sözde bağlı veya tam müstakil çok sayıda küçük devletçik kuruldu. Bu dönem halk tarafından büyük fitne ‘el-fitnetü’l-kübra’ olarak adlandırıldı. İbnü’l-Hatib’in deyimiyle “...emîrin Kurtuba’da hutbede okunan adından başka hiçbir otoritesi kalmamıştı.” Devlet genelinde pek çok sorunun olması onun kuzeye İspanyol devletlerine karşı kapsamlı bir sefere çıkmasını engelledi. Emîr unvanını kullanan son Endülüs hükümdarı olan Abdullah ülke yönetimini torunu III. Abdurrahman’a bıraktı.

S

Endülüs’ün en seçkin hükümdarlarından biri sayılan III. Abdurrahman hakkında kısaca bilgi veriniz?

Endülüs’ün en seçkin ve en önemli hükümdarlarından biri olan III. Abdurrahman, küçük yaşta babasını kaybettiği için dedesi Emîr Abdullah tarafından yetiştirildi. Dedesinin himaye ve teşvikiyle tarih, edebiyat, din, harp ve siyasi konularda söz sahibi oldu. Emîr Abdullah kendisinden sonra devletin başına çocuklarının değil torunu Abdurrahman’ın geçmesini istediğinden onu veliaht tayin etti ve ölümü ile de Abdurrahman 16 Ekim 912’de Kurtuba’da tahta çıktı. III. Abdurrahman, Endülüs’ü birlik ve bütünlüğü kalmamış çok kötü bir durumdayken aldı. Ülkenin hemen hepsi isyancıların eline geçmiş, iç karışıklıklar bütün ülkeye hâkim olmuştu. Dış düşmanlar ise Endülüs’ün bu durumundan istifade etmek için beklemekteydi. Yeni emîr bu kötü duruma son vermek için hemen çalışmalara başladı. Yerel hanedanlar ve isyancılarla mücadele etti. Ömer b. Hafsun ülke için hala çok büyük tehditti ve yıkıcı faaliyetlerine bu dönemde de devam etmekteydi. Ancak öncekilerden farkı bu yeni dönemde karşısında genç, dinamik ve oldukça kararlı bir yöneticinin bulunmasıydı. Kendisi de hem yaşlı olduğundan hem de sağlık sorunları yaşadığından daha fazla direnmenin sonuçsuz kalacağını düşünerek III. Abdurrahman’dan kendisini bağışlamasını istedi. Emîr tarafından da bu istek kabul edildi ve aralarında bir anlaşma yapıldı. Ömer b. Hafsun ölünceye kadar bu anlaşmaya bağlı kaldı. Onun ölümünden sonra merkezi otorite ile çocukları uğraşacaklardı ama sonunda galip gelen devlet oldu.

S

Ömer Bin Hafsun ve çocuklarının isyanlarının nasıl sonlandığını kısaca açıklayınız?

Ömer b. Hafsun’un ölümünden sonra Endülüs devleti ile mücadeleyi oğulları devam ettirdi. Onun Cafer, Süleyman, Hafs ve Abdurrahman isminde dört oğlu, bir de kızı bulunmaktaydı. Bu oğullardan Cafer babasının ölümü üzerine hareketin başına geçti. III. Abdurrahman 919 yılında Cafer tarafından idare edilen isyan merkezi Bobastro’yu (Bübeşter) kuşattı. Cafer direnemeyeceğini anlayınca barış istedi, bu istek Kurtuba’ya rehin göndermesi ve haraç vermeyi kabul etmesi şartıyla kabul edildi. Aynı yıl Ömer b. Hafsun’un diğer oğlu Abdurrahman da, hezimete uğratılarak Kurtuba’ya getirildi. Bobastro’da bulunan Cafer’in 920 yılında öldürülmesi ile yerine kardeşi Hafs geçtiyse de o bu görevi diğer kardeşi Süleyman’a bıraktı. Bununla birlikte Süleyman’ın, III. Abdurrahman’ın kuvvetleri ile 927 yılında yaptığı çatışmada öldürülmesi üzerine liderlik tekrar Hafs’a geçti. III. Abdurrahman bu duruma son verilmesi için Bobastro’yu kuşattı. Hafs direnemeyeceğini anlayınca 928 yılında eman dileyerek teslim oldu ve ailesi ile birlikte Kurtuba’ya gönderildi. III. Abdurrahman onu bağışladı ve Hafs orada yaşamaya başladı. Böylece Emîr Muhammed’den bu tarafa yıllardır devleti uğraştıran isyan III. Abdurrahman zamanında tamamen bastırılmış oldu. Bu durum emîrin nüfuz ve itibarının daha da artmasını sağladı.

S

Medînetüzzehrâ sarayı ve şehri hakkında kısaca bilgi veriniz?

Kurtuba’nın 8 km. kuzeybatısında, Cebel-i Arus (Sierra Morena) dağının güney eteklerinde kurulan Medînetüzzehrâ İslâm mimarisinin en önemli eserlerinden biridir. III. Abdurrahman’ın cariyesi Zehra’nın isteği üzerine inşa ettirilen bu eser, saray ve bu sarayın etrafında gelişen bir şehirden ibarettir. 936’da yapımına başlanan Medînetüzzehrâ’nın inşası II. Hakem döneminde 976 yılında bitirilmiştir. Şehir, el-İdrîsî’ye göre üç kademeli olarak inşa edilmiş olup; şehrin üst kısmında halifenin sarayı, harem dairesi ve kale; orta kısmında bahçe ve yeşil alanlar; en alt kısmında ise Büyük Camii ile köle ve hizmetçilere mahsus evler bulunmaktadır. Şehrin üst kısmının tabanı orta şehrin, bunun da tabanı aşağı şehrin çatıları düzeyine düşmektedir. Halife 6.250.000 dinar olduğu anlaşılan vergi gelirlerinin üçte birini buraya harcadığı gibi döneminin bütün imkânlarını kullanmaktan çekinmemiştir. III. Abdurrahman 13.750 genç, 6314 kadın ve kız çocuğu, 3750 kişiden oluşan kuzeyden devşirilmiş muhafız kıtasıyla birlikte Medînetüzzehrâ’da yaşamakta ayrıca sayısı 100.000’i bulan ordusu da kendisine eşlik etmekteydi. Çeşitli ülkelerden gelen elçiler bu şehirde ağırlanırlardı. Medînetüzzehrâ’nın en önemli kısmı sarayıdır. Burada bulunan 4300 sütunun 1013’ü Kartaca ve Tunus’tan, 140’ı İstanbul’dan, 19’u Frenk krallıklarından getirilmiş, diğer sütunlar Endülüs topraklarından temin edilmiştir. Sarayda resim, süsleme ve heykel sanatları göze çarpmakta hatta Zehra’nın bir heykeli de sarayın girişinde bulunmaktadır. Saraydaki 15.000 direk altın kaplama olup, zümrüt, yakut, mermer ve inciyle süslenmiştir. Medînetüzzehrâ II. Hişam ve hâcibi İbn Ebû Âmir döneminde değerini yitirmeye başladı. 1010 yılında Berberîler tarafından yağmalanan şehir, Murâbıtlar ve Muvahhidiler zamanlarında tahrip olmaya devam etti. Hıristiyanlar tarafından 1236 yılında Kurtuba ele geçirildiğinde burasının harabe halinde olduğu ifade edilir.

S

El-Mehdi ile Berberiler arasında çıkan ihtilaf ve çatışmalar hakkında kısaca bilgi veriniz?

el-Mehdi iyi bir idareci olmadığı gibi nezaketten uzak hareketleri ile herkesi kısa zamanda kendinden uzaklaştırdı. Bu da ona karşı 1009 yılı Haziran ayında Berberîlerin de rol aldığı büyük bir isyanın çıkmasıyla neticelendi; fakat başarı- ya ulaşamadı. Bunun üzerine el-Mehdi kendisine karşı geldikleri için Berberîlerin cezalandırılmasını emretti, ancak bunun sonuçları çok ağır oldu. Berberîler el-Mehdi’ye karşı Süleyman b. Hakem’i el-Mustaîn-Billah unvanıyla tahta çıkardılar ve 1009 yılı Kasım ayında Kurtuba’ya girdiler. İki taraf arasında yapı lan şiddetli savaşı kaybeden el-Mehdi ve askerleri oldu. Berberîler bu esnada Halife Hişam’ın yaşadığını öğrenmelerine rağmen tahtta Süleyman’ın kalmasını istediler. Toledo’ya kaçmış olan el-Mehdi yeniden Endülüs tahtına çıkabilmek için mücadelesine devam etti hatta Hıristiyan krallardan bile yardım istemekten çekinmedi. Bu sayede 1110 yılında tekrar Endülüs’ün yönetimini üzerine alsa da bu durum uzun sürmedi ve kendisine karşı yapılan bir darbe ile görevden alınarak yerine Temmuz 1010’da II. Hişam tahtta çıkarıldı. Fakat bu sefer de Berberîler Hişam’ı istemediler ve onu görevden alarak el-Mustaîn’i yeniden halife olarak seçtiler.

S

Endülüs Emevi hilafeti ve devletinin yıkılış sürecini kısaca açıklayınız?

III. Hişam’ın halkın istediği bir yönetici olmadığı kısa sürede anlaşıldı; zira eğlenceden, hoşlanan, hiçbir işten anlamayan, kararsız bir yapıya sahipti ve sonunda tahttan indirildi. Bundan sonra Kurtuba’nın önde gelenleri halifeliğin ülkeye zarar verdiğine dair görüş belirterek bunun ilga edilmesine ve ülkenin şura ile yönetilmesine karar verdiler. Böylece Endülüs Emevî devleti 1031 yılında yıkılmış oldu. 711 yılında büyük heyecan ve umutla başlayan, 756 yılında devlet teşekkülü ile daha da belirginleşen, X. yüzyılda dünyanın sayılı ülkelerinden biri olan Endülüs Emevî Devleti sona erdi. Her ne kadar 1492 yılına kadar Endülüs’teki Müslüman varlığı devam etse de bu eskisi gibi olmayacaktı.