aofsorular.com
İLH1008

AİLE HUKUKU

9. Ünite 26 Soru
S
Evlenme nedir?
Birçok özelliği açısından diğer akitlerden ayrılmakla birlikte sonuçta evlilik akdi de bir akittir. Bundan hareketle klasik dönem fakihleri evliliği, tarafların birbirinden cinsel yönden yararlanmasını mümkün kılan bir akittir şeklinde tanımlar. Fakihlerin yaptığı evlilik tanımı, evliliği sadece cinsel faydalanmaya indirgiyor gibi görünse de bu, diğer hususların görmezlikten gelindiği anlamına gelmez. Bu, daha ziyade tanım tekniği açısından, nikahın mevzuu (gayesi) gözetilerek yapılmış bir tanımdır. Çünkü akitleri birbirinden ayıran temel özellikleri, mevzuları olup bu da akdin ne için yapıldığıdır
S
İslam hukukunda nişanlanmanın hükümleri nelerdir?
Nişanlanma, örf ve âdet gereği genellikle dünür gitmeden sonra evlenmeye söz verilmesini içeren ve yüzüklerin takılması ile yapılan bir merasimdir. Bu merasimden evliliğe kadar geçen süre nişanlılık dönemidir. Evlilik öncesi böyle bir dönemin geçirilmesi şart olmamakla birlikte tarafların birbirini tanıması, evlilik konusunda sağlıklı bir karar verebilmeleri ve sonradan ortaya çıkabilecek sakıncaların daha işin başında iken giderilmesi amacını taşıyan meşru ve önemli bir merasimdir.
S
Nişanlanmanın şartları ile ilgili hükümler nelerdir?
• Nişanlanacak taraflar arasında evlenme engelinin bulunmaması gerekir. Evlenme engelleri, aşağıda nikahın şartlarında ele alındığı gibidir. Bundan sadece kocasının ölümü üzerine vefât iddeti bekleyen kadına yapılan üstü kapalı evlilik teklifi istisna edilmiştir (Bakara 2/235). • Hz. Peygamberin Kişi, kendisi izin vermedikçe kardeşinin evlenme teklifi üzerine evlenme teklifinde bulunmasın sözünden dolayı izin verinceye veya olumsuz bir şekilde sonuçlanıncaya kadar dünür gidilmiş veya nişanlanmış bir kıza evlenme teklifinin yapılması yasaktır. Fakihlerin çoğunluğu, bunun haram veya tahrîmen mekruh olduğunu söylemekle birlikte bu ikinci teklif üzerine gerçekleşen evliliğin geçerli olduğu görüşündedir.
S
Nişanlılık dönemi ile ilgili hükümler nelerdir?
• Nişanlanma, taraflara evliliğin verdiği hak ve yetkileri vermez. Bu yüzden taraflar arasındaki mahremiyet ilişkileri önceden olduğu gibi devam eder. Nişanlıların, meşru şekildeki görüşmelerinde bir sakınca olmamakla birlikte bu görüşmelerinde mahremiyet sınırlarına uymaları gerekir. • Nişanlanma evlilik değil, esas itibariyle bir evlilik vaadinden ibarettir. Bu yüzden nişanlılar, her zaman için bu nişanı bozma hakkına sahiptir, taraflar birbirlerini evliliğe zorlayamaz.
S
Nişanın bozulması ile ilgili hükümler nelerdir?
Herhangi bir sebeple nişanın bozulması durumunda mehir olarak verilen şeylerin ve hediyelerin durumu ve nişanın bozulması yüzünden tarafların gördüğü maddî veya manevî zararlar hukukî açıdan önem arzeder. Buna göre: • Nişanlanmada mehir belirlenmiş ve kıza verilmişse veya mehre sayılmak üzere takı gibi şeyler verilmişse bunlar mevcut olduğu takdirde aynen iade edilir, değilse bedeli ödenir. Çünkü mehir evliliğe ait hükümlerdendir, evlilik ise olmamıştır. • Nişanlılık döneminde tarafların birbirlerine verdiği hediyelerde hediye hükümleri geçerlidir. Hanefîlere göre tarafların, verdikleri hediyeleri istemesi halinde hediye mevcut ise aynen iade edilir, tüketilmiş veya esaslı bir değişikliğe uğramış ise iadesi gerekmez. Mâlikîlere göre ise nişanı bozan erkek tarafı ise verdiği hediyeleri geri alamaz. Nişanı bozan kız tarafı ise erkek tarafı verdiği hediyeleri, mevcutsa aynen alma, mevcut değilse tazmin edilmesini isteme hakkına sahiptir. • Nişanlanma gibi bir müessesenin yer almaması nedeniyle nişanın bozulması durumunda tarafların birinin gördüğü maddî ya da manevî zararın tazmini konusu, klasik fıkıh doktrininde ele alınmamıştır. Genel ilkeler açısından bakılacak olursa nişanlılık evlenme mecburiyeti yüklemediği için nişanı bozan kimsenin, sahip olduğu bir hakkı kullandığı için nişanın bozulmasından doğan zararı tazmin ile yükümlü tutulmasının doğru olmayacağı söylenebilir.
S
Evlenme akdinin unsurları nelerdir?
Bir akitten bahsedebilmek için gerekli olan şeyler o akdin unsurlarını oluşturur. Mezhepler arasında bazı farklılıklar bulunmakla birlikte akdin unsurları taraflar, irâde beyanı ve akdin konusu olmak üzere üç şeyden oluşur. Evlilik akdinde bu unsurlar, şunlardır: • Evlenme akdinde taraflar, evlenecek kadın ve erkektir. Taraflar, şartlarını taşıyorlarsa akde bizzat katılabilir. Asıl olan budur. Ancak nikah akdinin evlenecek kimselerin velileri veya vekilleri vasıtasıyla da yapılabileceği bütün fakihler tarafından kabul edilmiştir. • Her akitte irade beyanlarının yöneldiği ve akdin hükmünü kabule elverişli bir konunun (mahal) bulunması gerekir. Örneğin alım-satım akdinde akdin konusu, satılan maldır. Kira akdinde ev, arazi veya hizmet türünden kiralanan şeydir. Nikah akdinin konusu ise menfaat türünden bir şey olup bu da tarafların birbirinden cinsel yönden yararlanma imkanıdır.
S
Evlenme akdinin şartları nelerdir?
Evlenme akdinin yukarıdaki unsurlar ile ilgili taşımaları gereken birtakım şartları vardır. Bu şartlardan bir kısmı, bulunması gerekli (müspet) şartlar, bir kısmı da bulunmaması gereken (menfî) şartlardır. Diğer yandan akdin varlığına etkileri ve sonuçları bakımından bu şartların hepsi aynı düzeyde değildir. Hanefîler, bu şartları dört ayrı grupta ele alarak inceler. Bunlar in‘ikad, sıhhat, nefaz ve lüzum şartlarıdır.
S
İn‘ikad şartları nelerdir?
İn‘ikad şartları, kuruluş şartları olup bunlar akde, hukuken varlık kazandırır. Bu şartlardan birinin yokluğu durumunda akit bâtıl olur. Mezhepler arasında kuruluş şartları ile ilgili bazı farklılıklar olmakla birlikte belli başlı kuruluş şartları şunlardır: • Ehliyet Akdin taraflarının, edâ ehliyetine sahip olması gerekir. Buna göre mümeyyiz olmayan küçüklerin ve akıl hastalarının yaptıkları evlilikler bâtıldır. • Meclis Birliği Tarafların rızalarını gösteren îcâb ve kabûlün birbirine, araya herhangi bir işin veya îcabdan dönme anlamına gelebilecek bir davranışın girmediği aynı toplantıda bağlanması gerekir. Buna meclis birliği (ittihâdü’l-meclis) denir. • Îcâb ve Kabûlün Birbirine Uygun Olması Akdin kurulabilmesi için îcâb ve kabûlün her yönden birbirine uygun olması gerekir. • Evliliğin Ta‘lîkî Bir Şarta Bağlanmaması Akit sırasında ileri sürülen şartlar iki gruptur. Ta‘lîkî şartlar, takyîdî şartlar. Bunlardan ta‘likî şart, akdi, bir durumun gerçekleşmesine bağlayangeciktirici şarttır. Bu şartı içeren irade beyanıyla akit kurulmuş olmaz. Örneğin fakülte bitince seninle evlenmeyi kabul ediyorum gibi. İleride bu şartın gerçekleşmesi, geçmişteki irade beyanı ile evliliğin gerçekleşmesini gerektirmez. Takyîdî şartlara, sıhhat şartlarında değinilecektir. • Süreklilik Evlilik akdinin, süre belli olsun veya olmasın, geçici bir süre için yapılmaması şarttır. Aksine evlilik akdinin süreklilik (ebedilik) için yapılmış olması şarttır. Bu yüzden evlilik akdinin unsur ve şartlarını taşıdığı halde geçici bir süre için yapılan müt‘a nikahı, dört mezhebin hukukçularının da içinde bulunduğu İslam hukukçularının geneline göre bâtıldır. • Evlenme Engelinin Bulunmaması Evlenecek erkek ile kadın arasında şer‘î açıdan evlenmelerine engel bir durumun olmamasıdır. Evlenme engelinin bulunmamasının in‘ikad şartı mı yoksa sıhhat şartı mı sayılacağı tartışmalıdır. Bunun nedeni, diğer akitlerde olduğu gibi nikah akdinde bâtıl-fâsit ayırımının yapılıp yapılmayacağı ve evlenme engeli bulunduğu halde evlilik yapılmış ise buna bir sonuç bağlanıp bağlanmayacağı gibi konularda farklı yaklaşımların bulunmasıdır.
S
Velayet nedir? Türleri nelerdir?
Velayet, velinin velayeti altındaki kimselere karşı cebir (zorlama) hakkının bulunup bulunmamasına göre velayet-i icbar (zorlayıcı velayet) ve velayet-i nedb veya ihtiyar (zorlayıcı olmayan velayet) olmak üzere ikiye ayrılır: Velayet-i icbar, veliye velayeti altındaki kimseleri rızalarına bakmaksızın evlendirme yetkisi veren velayettir. Bu tür velayet altına eksik ehliyetliler ve ehliyetsizler girer. Velayet-i nedb ise veliye, velayeti altındabulunan kimseyi ancak onun rızasıyla evlendirme yetkisi veren velayettir. Bu velayet altına tam ehliyetli kızlar girer. Velayetin bu taksimi, Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf’a göredir. Muhammed ise velayeti velayet-i istibdâd ve velayet-i şirket olmak üzere ikiye ayırır. Velayet-i istibdâd az önceki velayet-i icbardır. Velayet-i şirket ise veli ile bülûğa ermiş kız arasında ortak olan bir velayettir. Buna göre veli, rızasını almadan kızı evlendiremez, kız da velisinin rızasını almadan evlenemez.
S
Hangi durumlarda evlenme engeli ortaya çıkar?
Evlenme engelleri sürekli evlenme engelleri ve geçici evlenme engelleri olmak üzere ikiye ayrılır: Sürekli evlenme engelleri, taraflar arasında evliliği ebedî olarak engelleyen durumlardır. İslam hukuku açısından sürekli evlenme engelleri, kan bağı, sıhriyet (evlilik) bağı ve süt emme sebebiyle olmak üzere üç türe ayrılır.
S
Sürekli evlenme engeli olan durumlar nelerdir?
• Kan bağı sebebiyle haram olanlar, erkek esas alındığında şu dört gruptur: 1) Erkeğin usûlü: Annesi ve yukarı doğru nineleri. 2) Erkeğinfürû‘u: Kızları ve aşağı doğru oğlunun kızları, kızının kızları. 3) Erkeğin anne ve babasının fürû‘u: Kızkardeşleri, aşağı doğru kızkardeşlerinin kızları, erkek kardeşlerinin kızları. 4) Erkeğin dede ve ninelerinin çocukları: Halaları ve teyzeleri. • Sıhriyet sebebiyle haram olanlar, evlilik sebebiyle haram olanlar olup bunlar da dört gruptur: 1) Usûlün eşleri: Bundan maksat, erkeğin annesinin dışında babasının diğer eşleridir. 2) Fürû‘un eşleri: Aşağı doğru oğlunun, torununun eşleri. 3) Hanımının usûlü: Kayınvalide ve kayınvalidesinin her iki taraftan usûlü. 4) Hanımının fürû‘u: Üvey kızları ve bunların kızları. • Süt emme sebebiyle haramlık ise çocukla öz annesi dışında onu emziren kadın ve bu kadının akrabaları arasında meydana gelen haramlıktır. Çünkü Kur’ân’da Sizi emziren süt anneleriniz ve süt kızkardeşleriniz size haram kılındı (Nisâ 4/23) buyurulmuştur. Burada kural şudur: Süt emen çocuk, emziren kadının öz çocuğu gibi kabul edildiğinde yukarıda sayılankan ve sıhriyet sebebiyle kimler haramsa onlar, süt emen bu çocuğa haram olur. Hz. Peygamberin Nesep yoluyla haram olanlar, sütten dolayı da haram olur şeklindeki sözü, bu kuralı ifade eder.
S
Geçici evlenme yasakları nelerdir?
Geçici evlenme engelleri, ortadan kalkması her zaman mümkün olan evlenme engelleridir. Başlıca geçici evlenme engelleri şunlardır: • Din farkı: Müslüman bir erkek veya kadının müşrik biri ile evlenmesi yasaktır (Bakara 2/221). Müslüman kadın, sadece müslüman erkekle evlenebilir; ehl-i kitap (Yahudi ve Hıristiyan) da olsa başka dinden bir erkek ile evlenemez. Buna karşılık müslüman bir erkek ehl-i kitap bir kadın ile evlenebilir. Evlenilmesi yasak olan bu kimseler, müslüman oldukları takdirde evlenme yasağı da kalkar. • İki akraba ile birden evlenme: Birisi erkek farzedildiğinde diğeri ona haram olan iki kadını bir nikah altında birleştirmek yasaktır. Örneğin iki kız kardeş veya hala ve yeğenini ya da teyze ve yeğenini birleştirmek yasaklanmıştır. Bu şekilde olan iki kadının ikisi ile evlenemez. Ancak bu şekilde olan iki kadından evli olduğu kadın ölür ya da onu boşarsa diğeri ile evlenebilir. • Beşinci kadın: İslam’da adaleti gözetmek şartıyla bir erkek en fazla dört kadınla evlenebilir. Dört hanımı olan birisi, beşinci bir kadınla evlenemez. • Başkasının eşi olma: Evli olan veya iddet bekleyen bir kadın ile evlenmek yasaktır. Evli olan kadın, önceki kocasından boşandığı veya kocası öldüğü ve iddetini bitirdiği takdirde başka bir erkek ile evlenebilir. • Üç kere boşama: Bir erkek, üç kere boşadığı kadın ile bu kadın başka bir erkek ile evlenip ondan meşru bir şekilde ayrılmadığı sürece yeniden evlenemez.
S
Evliliğin sıhhat şartları nelerdir?
Sıhhat şartları, akdin hukuken geçerlilik kazanabilmesi için taşıması gereken şartlardır. Bu şartlardan birinin yokluğu durumunda akit, sahih olmaz. İn‘ikad şartlarından birini taşımayan bâtıl akitten farklı olarak fâsit akde birtakım sonuçlar bağlanır. Hangi durumların sıhhat şartı sayılacağı mezheplere göre farklılık göstermekle birlikte belli başlı sıhhat şartları şunlardır: • Şahitlerin Bulunması: Sıhhat şartlarının en önemlisi, evlilik akdinin yapıldığı esnada iki şahidin bulunmasıdır. Şahit bulundurmaksızın yapılan nikahın sahih olmadığı konusunda Mâlikî mezhebi dışında mezhepler hem fikirdir. • İkrâhın Olmaması: Hanefîler, ikrâhın olmamasını bir sıhhat şartı saymazlar. Onlara göre mükrehin (evliliğe zorlanan kişinin) yaptığı nikah geçerlidir. Hanefîlerin dışındaki çoğunluğa göre ise mükrehin yaptığı evlilik, sahih değildir. • Evlilikte İleri Sürülen Takyîdî Şartlar: Takyîdî şartlar, akdin kurulmasından sonrası ile ilgili şartlar olup şöyle şöyle olmak üzere şeklinde ileri sürülen şartlardır. Bu şartları da evlilik düzenine ve akdin ruhuna aykırı olan ve olmayan şartlar olarak iki grupta değerlendirmek mümkündür.
S
Nefaz Şartları nelerdir?
Kuruluş ve geçerlilik şartlarını taşıması sebebiyle hukuken varlık kazanan bir evlilik akdi, bazen birtakım eksikliklerden dolayı yürürlüğe girmez, işlerlik kazanmaz. İşte nefaz şartları akdin yürürlüğe girmesi ve sonuçlarını doğurması için gerekli olan şartlardır. Bu şartları taşımayan bir evlilik akdi, askıdadır. Yani hukuken varolmakla birlikte henüz sonuçlarını doğurmaya hazır değildir.
S
Lüzum (Bağlayıcılık) Şartları nelerdir?
Feshi mümkün olan birçok akitten farklı olarak evlilik akdi, lâzım (bağlayıcı) akitlerdendir. Akdin bağlayıcı olmasının anlamı, akit yapıldıktan sonra taraflardan birinin veya her ikisinin isteği üzerine akdin feshedilememesidir. Evliliğin sona ermesi konusunda geleceği üzere talak, bir fesih değildir. Evlilik akdinin geriye döndürülemeyecek şekilde olmasını gerektiren şartlara, lüzum (bağlayıcılık) şartları denir. Fakat bazı durumlarda ilgili tarafların veya velilerinin akde itiraz ederek feshettirme hakları vardır. Böyle bir hakkın bulunması, ilgili kişi açısından akdin bağlayıcı hale gelmesini engeller. Akdin bağlayıcı hale gelmesini engelleyen durum, çoğu kez velinin, itiraz hakkının bulunmasından kaynaklanır. Şöyle ki, tam ehliyetli olan bir kız, velilerinin rızasını almaksızın evlenme akdini bizzat kendisi yapmış iseevlendiği erkeğin kendisine denk ve mehrinin de mehr-i misil olması gerekir. Aksi halde velilerin, hâkime müracaat ederek akdi feshettirme hakları vardır. Bununla birlikte veliler, kefâetin bulunmamasına ve mehrin de mehr-i misil olmamasına rağmen yapılan akde razı olurlarsa veya bu haklarını kullanmaktan vazgeçerlerse artık yapılan evlilik akdi, bağlayıcı hale gelir.
S
Mehir nedir?
Mehir Mehir, erkeğin evlenirken kadına verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği malî değeri olan bir şeydir. Farklı şekillerde olmak üzere birçok toplumda benzeri bir uygulamaya rastlanır. Kur’an’da mehrin kadına içten gelen bir bağış olarak verilmesi emredilmiştir (Nisâ 4/24). Bu açıdan mehir, kadının evliliğe ısındırılması, birlikteliğin bir sembolü ve boşanma halinde de maddî bir güvence anlamı taşır. Mehir, evlenen kadının hakkıdır ve kadın aldığı mehir ile çeyiz yapmaya zorlanamaz. Mehir, evlilik akdinin şartı değil sonucudur. Bu yüzden evlilik sırasında belirlenmemiş olsa da kadın mehir almaya hak kazanır. Eğer mehrin miktarı evlilik sırasında belirlenmiş ise buna mehr-i müsemmâ denir. Evlilik sırasında miktarı belirlenmemiş ise kadın, baba tarafındaki benzer durumda bulunan kadınların aldıkları mehre hak kazanır ki, buna mehr-i misil denir. Diğer yandan mehrin tamamının peşin olması şart değildir. Hepsi peşin olarak verilebileceği gibi bir kısmı peşin, bir kısmı daha sonra veya tamamı da daha sonra verilebilir. Peşin verilen mehre mehr-i muaccel, sonra verilmek üzere kararlaştırılan mehre mehr-i müeccel denir.
S
Nafaka nedir? Şartları nelerdir?
Nafaka, başkasının yaşamasını sağlamak için kişinin yüklendiği masraflar anlamına gelir. Nafaka ile yükümlü olan kocadır. Kadın zengin bile olsa nafaka yine kocaya aittir. Kocanın karşılamakla yükümlü olduğu nafakanın kapsamına yiyecek, giyecek, mesken, tedavi ve ilaç masrafları ve bazı durumlarda hizmetçi masrafları girer. Nafakanın belirlenmesinde bazı İslam hukukçularına göre kocanın gelir seviyesi esas alınır, bazılarına göre bununla birlikte kadının da durumu dikkate alınır. Kocanın nafaka ile yükümlü olması, diğer bir ifadeyle kadının nafakaya hak kazanabilmesi için şu şartlar gereklidir: • Evlilik akdinin sahih bir şekilde yapılmış olması gerekir. Fâsit evliliklerde evliliği devam ettirme imkanı olmadığı için, bunun bir gereği olan nafaka da söz konusu olmaz. • Kadının evliliğe hazır bir fizikî olgunluğa sahip olması gerekir. Bu olgunluğa sahip olmayan eş, nafakaya hak sahibi olamaz. • Kadın, kocasının istifade edeceği bir durum ve yerde olmalıdır. Buna göre kadının, kocasının evine taşınmış olması gerekir. Aksi takdirde koca nafaka ile yükümlü olmaz. Yine kadın, kocasının izni olmadan evi terk ederse bu süre zarfında nafaka hakkı kaybolur.
S
Fasit evlilik nedir? Sonuçları nelerdir?
Unsurları ve in‘ikad şartları tamam olmakla birlikte sıhhat şartlarından biri eksik olan evliliğe, fâsit evlilik denir. Örneğin şahitsiz evlilik böyledir. Alım-satım gibi hukukî işlemlerde bâtıl-fâsit ayırımı yapan Hanefîlere göre evlilik akdinde böyle bir ayırım yapılıp yapılamayacağı tartışmalıdır. Fakat uygulamada aralarında fark gözeterek fâsit evliliğe birtakım sonuçlar bağladıkları görülmektedir. Fâsit bir evlilik, zifaf (birleşme) olmamışsa hiçbir sonuç doğurmaz. Zifaf olmuş ise şu sonuçlar doğar. 1) Evliliğin sonuçlarında geleceği üzere mehr-i misil ile mehr-i müsemmadan hangisi az ise kadın buna hak kazanır. 2) Böyle bir evlilikten doğan çocuğun nesebi sabit olur. 3) Hurmet-i musâhere sabit olur. 4) Kadının boşama iddeti beklemesi gerekir. Mirasçılık ise sahih evliliğin sonuçlarından olup fâsit evlilik mirasçılığı doğurmaz. Fâsit bir evlilik akdinde zifaf olsun olmasın tarafların hemen ayrılmaları gerekir. Kendi rızalarıyla ayrılmazlarsa hâkim, zorla ayırır.
S
Aile hukukunda fesih nedir?
Fesih, akit sırasında veya sonradan meydana gelen bir eksiklik veya bozukluk sebebiyle evliliğin sona erdirilmesidir. Akdin yapıldığı sırada var olan eksiklik veya bozukluğa şu durumlar örnek verilebilir: Akitten sonra sıhhat şartlarından birinin bulunmadığının anlaşılması. Örneğin şahitsiz evlenme, kadının önceki kocasından beklediği iddet müddetinde evlenme, tam ehliyetli kızın velisinin rızasını almadan dengi olmayan biriyle veya mehr-i misilden az bir mehirle evlenmesi durumunda velinin evliliği feshettirmesi böyledir. Fesih ile talak arasında mahiyet ve sonuçları bakımından bazı farklar vardır. Bunlar kısaca şöyledir: • Fesih, evlilik birliğine derhal son verirken talakta bu gerçekleşen talakın türüne göre değişiklik gösterir. Bâin talak evliliği hemen sona erdirirse de ric‘î talakta iddet süresinin tamamlanmasıyla sona erer. Bu süre dolmadan kocanın talaktan vazgeçme hakkı vardır. • Fesih, talak sayılmadığı için kocanın sahip olduğu üç talak hakkını eksiltmez. Zifaftan önce fesih yoluyla ayrılmalarda mehir gerekmez, talak da ise belli durumlarda belirlenen mehrin yarısı ya da müt‘a gerekir. • Talak, genel olarak hâkimin hükmüne bağlı değilken, fesih bu açıdan ikiye ayrılır. Örneğin denklik, mehrin eksikliği gibi durumlarda fesih, hâkimin hükmüne bağlıdır. Hâkim, feshedene kadar evlilik tüm sonuçlarını doğurur. İrtidat, hürmet-i musâhereyi doğuran münasebet, yakın akrabalık gibi durumlar ise hâkimin hükmüne ihtiyaç olmaksızın hemen evliliğin sona ermesini gerektirir.
S
Talak nedir?
Talak, belli sözler ile evlilik bağını çözmek ve ortadan kaldırmaktır ve İslam hukukunda evlilik birliğini sona erdirmenin en yaygın yoludur. Talakın özellikleri şunlardır: Talak, özellikle kocanın hakkıdır. Koca, bu hakkını kullanırken bir sebebe dayanmak zorunda değildir. Yine koca, bu hakkını kullanırken eşinin rızasını almak zorunda da değildir. Talakın geçerli olabilmesi için bir hâkim kararına ihtiyaç yoktur. Talakta Kullanılan Sözler ve Talakın Sayısı Boşamayı ifade etmek için kullanılan sözler, sarîh (açık) sözler ve kinayeli sözler olmak üzere iki türlüdür. • Sarîh sözler, söylendiğinde kendisiyle boşamanın kastedildiğinin açıkça anlaşıldığı sözlerdir. Örneğin Sen boşsun, Seni boşadım gibi sözler açık sözlerdir. Bu tür sözler ile yapılan boşamada kişinin niyeti, yani bu sözlerle boşamayı kastedip etmediği dikkate alınmaz. Bu sözleri telaffuz etmiş olması boşamanın gerçekleşmesi için yeterlidir. • Kinayeli sözler ise hem boşama anlamına gelebilecek hem de başka bir anlama gelebilecek türden sözlerdir. Örneğin erkeğin, hanımına söylediği Babanın evine git sözü, boşama anlamına gelebileceği gibi gerçekten babasının evine gitmesini istemesi anlamına da gelebilir. Bu yüzden kinayeli sözlerle boşama, ancak boşama niyetinin bulunması veya halin delalet etmesi ile geçerli olur.
S
Talak türleri nelerdir?
Talak, dönülebilir olup olmamasına göre ric‘î ve bâin talak, sünnete uygun olup olmamasına göre de sünnî ve bid‘î talak kısımlarına ayrılır. • Ric‘î talak, yeniden nikah ve mehire gerek olmaksızın kocaya, boşadığı eşine dönme imkanı veren talaktır. Bir talakın ric‘î olabilmesi için bazı şartlar vardır. Talaktan önce evliliğin fiilen başlamış olması, zifafın gerçekleşmiş olması; bu talakın üçüncü talak olmaması; Hanefîlere göre talakta kullanılan sözlerin sarih (açık) olması gerekir. Kinayeli, şiddet ve mübalağa ifade eden sözler kullanılmamalıdır. Ric‘î talakta koca, iddet içerisinde eşine tekrar dönebilir. Bu konuda eşinin rızasını almak zorunda değildir. Çoğunluğa göre kocanın eşine döndüğünü sözlü olarak ifade etmesi gerekirken Hanefîlere göre bu dönüş, evlilik hayatına devam etmek suretiyle fiilen de olabilir. Dönüşün şahitle tespiti Şâfiîlere göre şart iken diğerlerine göre şart değildir. Ancak şahit bulundurulması müstehaptır. Ric‘î talakta dönüş imkanıbulunduğu için iddet bitene kadar evlilik bağı devam eder. Bu yüzden ric‘î talak mirasçılığa engel değildir. İddet içinde eşlerden biri öldüğü takdirde diğeri ona mirasçı olur. Mehrin ödenmesinde boşamaya kadar süre tanınmışsa ric‘î talak ile borcun vadesi gelmiş sayılmaz. Ric‘î talakta koca, iddet süresinde eşine dönmezse bâin talaka dönüşür. • Bâin talak, yeni bir akit ve yeni bir mehir ile evlenmedikçe kocaya, boşadığı eşine dönme imkanı vermeyen talaktır. Bir talak, şu durumlarda bâin sayılır. Evlilik akdinden sonra fakat zifaftan ve halvet-i sahîhadan önce yapılan boşamalar, bâindir. İleride geleceği üzere kadının isteğiyle kocanın bir bedel karşılığında boşaması (muhâlea) da bir bâin talaktır. Erkeğin üçüncü boşama hakkını kullanarak yaptığı boşama, bâindir. Hanefîlere göre kinayeli sözlerle veya şiddet ve mübalağa ifade eden sözlerle yapılan boşamalar da bâindir. Bâin talak, dönüş imkanı olmadığı için evlilik birliğini hemen sona erdirir ve mirasçılığa engel olur. Dolayısıyla iddet süresinde eşlerden biri öldüğü takdirde diğeri ona mirasçı olamaz. Mehrin ödenmesinde boşamaya kadar süre tanınmış ise bâin talak ile borcun vadesi gelmiş sayılır.
S
Talakın şartları nelerdir?
Talakın geçerli olabilmesi için bir kısmı boşayan kocada, bir kısmı boşadığı eşinde olmak üzere bazı şartları taşıması gerekir. Boşayan kimsenin kocanın, kendisi olması gerekir. Evlilikte olduğu gibi koca, bu hakkını bizzat kullanabileceği gibi vekil veya elçi vasıtasıylada kullanabilir. Kocanın bu hakkı, evlilik akdi sırasında veya daha sonra eşine vermesi de mümkündür. Buna, tefvîz-i talak denilir. Bu durumda kadın, bu hakkı o anda veya daha sonra, dilediği bir zamanda kullanabilir. Kocanın, boşama hakkını hanımına vermesi, kocanın boşama hakkını ortadan kaldırmaz. Boşayan kocanın tam ehliyetli olması, akıllı ve bülûğa ermiş olması gerekir. Buna göre mümeyyiz de olsa küçüğün, akıl hastasının ve ma‘tûhun boşaması geçerli değildir. Aile hukuku bakımından tam ehliyetli kabul edilen sefîhin boşaması ise geçerlidir. Eksik ehliyetlileri ve bazı şartlarda ehliyetsizleri velileri evlendirebilirse de bunların eşlerini onlar adına boşayamaz. Bunların dışında ikrah, sarhoşluk, ölüm hastalığı gibi bazı durumlarda kocanın boşamasının geçerli olup olmadığı İslam hukukçuları arasında tartışmalıdır. Boşamanın geçerli olması için talakın muhatabı olan kadında da bazı şartların bulunması gerekir. Evli olan veya ric‘î talak iddeti bekleyen kadın hakkında talakın geçerli olduğunda görüş birliği vardır. Bâin talak iddeti bekleyen kadın hakkında yeni bir talakın geçerli olup olmadığı konusunda farklı görüşler vardır. Hanefîler iddet, nafaka, mesken ve başkasıyla evlenememe gibi sonuçların devam ettiği gerekçesiyle bâin talak ile boşanan kadın hakkında yeni bir talakın geçerli olduğu görüşündedirler. Diğerleri ise bâin talak ile evlilik bağının ortadan kalktığı gerekçesiyle yeni bir talakın geçerli olmadığı görüşündedirler.
S
Muhâlea nedir?
Muhâlea (Hul’), aralarında anlaştıkları bir bedel karşılığında kadının, kocayı, kendisini boşamaya razı etmesidir (Bakara 2/229). Bunun için kararlaştıralan bedele de muhâlea (hul‘) bedeli denir. Muhâleada anlaşma sağlandığı takdirde boşamanın gerçekleşmiş olması için İslam hukukçularının büyük çoğunluğuna göre hâkim kararına ihtiyaç yoktur.
S
İddet nedir? Süresi ne kadardır?
İddet talak, fesih ve ölüm gibi bir sebeple evliliği sona eren kadının, başkası ile evlenebilecek hale gelmesi için beklemesi gereken süredir. İddet, kadının hamile olup olmadığının tespiti, vefat eden kocanın hatırasına saygı gösterilmesi, ric‘î talakta kocaya eşine geri dönme fırsatının tanınması gibi maksatlara yönelik olarak emredilmiştir. Kadının durumuna göre iddette değişik süreler tespit edilmiştir: • Hayız veya temizlik süresi ile iddet: İddeti gerektiren sebeplerden biri ile boşanan veya ayrılan kadın hamile değil ise ve hayız (ay hali) görüyorsa bunun bekleyeceği iddet süresi üç kur’dur (Bakara 2/228). Hanefîlere ve Hanbelîlere göre üç kur’dan kasıt üç hayızdır. Mâlikîlere ve Şâfiîlere göre ise üç temizlik süresidir. • Doğuma bağlı iddet: İster boşanmış ister fesih yoluyla ayrılmış isterse kocası ölmüş olsun kadın, hamile ise doğumla birlikte kadının iddeti sona erer (Talak 65/4). • Zamana bağlı iddet: Kocaları vefat eden ve hamile de olmayan kadınların iddeti 4 ay 10 gündür (Bakara 2/234). Küçük olduğu için henüz hayız görmeyen veya yaşlılık (menopoz) yüzünden hayızdan kesilmiş olan kadınların iddeti 3 aydır (Talak 65/4).
S
İddet nafakası nedir?
Hanefîlere göre ric‘î talak ve bâin talak ve bazı istisnalarla birlikte fesihten dolayı iddet bekleyen kadının yiyecek, giyecek ve mesken gibi ihtiyaçları kocasına aittir. Mâlikîlere ve Şâfiîlere göre ric‘î talakta ve kadının hamile olduğu bâin talak iddetinde kadının nafakası boşayan kocaya aittir. Fakat bâin talak iddetinde hamile değilse kadın sadece meskene hak kazanır.
S
Nesep nedir?
Nesep, çocuğun anne-babasıyla olan kan bağını ifade eder. Çocuğun, doğduğu kadın ile nesep bağı sabit olduğu için herhangi bir ispat vasıtasına ihtiyaç duyulmaz. Bu daha çok baba açısından söz konusu olan bir durumdur. Çocuğun babası ile nesep bağının tespiti için üç yol vardır ve sonuçları açısından aralarında bir fark yoktur. • Birincisi, sahih evlilikte nesebin sabit olmasıdır. Sahih bir evlilikte doğan çocuğun nesebi kocaya bağlanır. Ancak sahih evlilikte çocuğun nesebinin kocaya bağlanabilmesinin iki şartı vardır. 1) Çocuğun, evlilikten en az altı ay sonra doğmuş olması, 2) eşlerin bir araya gelmelerinin imkan dahilinde olması gerekir. Hanefîlere göre bu ikinci şart gerekli değildir, sadece sahih bir evliliğin bulunması yeterlidir. • İkincisi, fasit evlilikte ve evlilik şüphesi ile birleşmede nesebin sabit olmasıdır. Fasit bir evlilikte nesebin sabit olması için akit yeterli değildir, fiilî birleşme şartı aranır. Bu tür evliliklerde çocuğun nesebinin sabit olabilmesi için yine altı ay veya daha fazla bir zaman geçtikten sonra doğmuş olması gerekir. Yine fasit bir nikahda ayrılıktan sonra azamî hamilelik süresi içinde doğan çocuğun nesebi kocadan sabit olur. • Üçüncüsü, ikrar ile nesebin sabit olmasıdır. Nesep, bir kimsenin birinin kendi çocuğu veya babası olduğunu ikrar etmesi, kabul etmesiyle de sabit olur. İkrar yoluyla nesebin sabit olabilmesi için şu şartlar aranır: Baba ile çocuk arasında uygun bir yaş farkının bulunması, çocuğun nesebinin bilinmiyor olması, çocuğun zinâ mahsulü olduğunun söylenmemiş olması ve şayet çocuk mümeyyiz ise onun da bu ikrarı kabul etmiş olması gerekir.