aofsorular.com
SHZ102U

2. Ünite 22 Soru
S

Ahlak ya da etik sözcüğünün olgusal karşılığı nedir?

Ahlak ya da etik sözcüğünün olgusal karşılığı, insan topluluklarının veya kültürlerin olması gerekene ve ödevlere ilişkin inançlarının, ilkelerinin ve pratiklerinin tümüdür.

S

Ahlak felsefesi içinde yapılan çalışmalar kaça ayrılır?

Ahlak felsefesi içinde yapılan çalışmalar genellikle normatif etik, metaetik ve uygulamalı etik olmak
üzere üç kategoriye ayrılır. 

S

Normatif etik nedir?

Normatif etik teorileri, yaşamımızı nasıl ve hangi ilkelere göre yaşayacağımız üzerinde odaklaşır. Belirli ilkelerden-örneğin, “en çok sayıda insanın en fazla mutlululuğu sağlanmalı”, “insanları her zaman amaç olarak görmek gerek” gibi ilkelerden-hareketle, "yalan söyleme", "çalma" gibi pratik buyruklar üretir. Ne tür eylemler ahlaksal bakımdan doğru, ne tür eylemler ahlaksal bakımdan yanlıştır? Ahlaksal bakımdan doğru ve yanlışın temel ilkeleri nelerdir? Yaşamda en değerli olan şeyler nelerdir? Nasıl bir toplum adil bir toplumdur? Bir insanı iyi bir kişi yapan şey nedir? Temel
insan hakları nelerdir? Kürtaj veya ötenazi ahlaksal bakımdan doğru mudur yoksa yanlış mıdır? Bunlar normatif etik teorilerinin ilgilendiği başlıca sorulardan bazılarıdır.

S

Metaetik nedir?

Metaetik (ya da üst etik) teorileri, ahlaksal yargıların statüsü ve metodolojisi üzerinde odaklaşır.
"Ödev", "iyi", "kötü", "doğru", "yanlış" gibi terimlerin anlamları, ahlaksal yükümlülüğün doğası, ahlaksal doğruların olup olmadığı, ahlaksal bakımdan doğru veya yanlış olanla ilgili inançlarımızı akılcı bir biçimde nasıl savunabileceğimizi konu edinir. Örneğin, “Kürtaj, cinayettir” diyen birisi ne demek istiyor? Kendisinin, kendi kültürünün, kendi dininin kürtajı tasvip etmediğini mi yoksa kürtajın her zaman, her toplum ve herkes için yanlış olduğunu mu? Yoksa “Kürtajı tasvip etmiyorum sen de yaptırma” mı demek istiyor? Kürtaj eyleminin kendisi mi yanlış yoksa insanlar mı onu yanlış görüyor? Ahlaksal yükümlülüğün temeli nedir? Tanrı mı, insanın mutlu olma arzusu mu, insan aklı mı, toplumsal yaşam mı? Bu soruların yanıtlarını verme çabası metaetik olarak adlandırılır.

S

Uygulamalı etik nedir?

Uygulamalı etik, normatif teorileri belirli pratik sorunlara uygulayan bir etik dalıdır. Örneğin, son
zamanlarda kürtajın cinayet olup olmadığı konusunda bir tartışma yaşandı Türkiye’de. Gerçekten cinayet midir? Bu konuda bir çok argüman ileri sürüldü. Örneğin, bazıları annenin hakları açısından yaklaştı, bazıları fetüsün hakları açısından yaklaştı, bazıları dinsel etik açısından yaklaştı, bazıları sonuçlar açısından yaklaştı. Uygulamalı etik, bu gibi tartışmalarda normatif etik teorileri açısından nasıl karar verilmesi gerektiğini araştırır. Aynı şekilde, günümüzde insan klonlaması, ötanazi, çevre, hayvanlara yapılan muamele, pozitif ayrımcılık üzerinde durulan konulardır. Uygulamalı etik, ilgili sorun hakkında felsefi olmayan bilgileri de gerektirir. Çeşitli sorunlar konusunda uzmanlaşma da gerekebilir. Örneğin, kürtaj tartışılırken, annenin sağlığı, fetüsün ne zaman insan olduğu, insanın ne olduğu gibi sorular da soruldu ve yanıtları arandı.

S

Normatif etik teorileri kaç gruba ayrılır?

Normatif etik teorileri genellikle üç gruba ayrılır. Bunlar, sonuççu teoriler, deontolojik teoriler ve erdem etiğidir. Bunlardan ilk ikisi modern felsefede birbirinin karşıtı olarak algılanır. Erdem etiği ise tarihsel olarak eski olmakla birlikte, modern dönemde unutulduktan sonra aşağıda göreceğimiz gibi yakın zamanlarda tekrar bir canlanma dönemine girmiştir

S

Sonuççu (Teleolojik) teoriler eylemleri nasıl değerlendirirler?

Sonuççu teoriler, bir eylemi, o eylemin sonuçlarının değerine (sonuçların iyi olup olmamasına) göre
değerlendirir. Bu tür teoriler, ödevi ya da ahlaksal yükümlülüğü, ulaşılacak bir amaç olarak koydukları “iyi” ya da “arzu edilir” olduğunu ileri sürdükleri ahlaksal olmayan bir değerden türetirler. Sonuççulara göre bazı şeyler veya durumlar ahlaksal değerlendirmelerden bağımsız olarak (daha) iyidirler veya (daha) kötüdürler. Örneğin, bir yangında yanarak ölmek, fiziksel veya psikolojik acı çekmek gibi durumlar kötüdür. Hoşumuza giden bir psikolojik durum içinde olmak, örneğin, sevinmek ise iyidir.  Bu gibi durumlar, doğal-yani doğada bulunan, gözlenebilen-durumlardır ve iyi ya da kötü olmaları, ahlaksal değerlendirmelerden bağımsızdır. Ahlaksal ödev, bu iyi durumlara göre tanımlanır. Öyle ki bu iyi durumları en çoğa çıkarmak veya kötü durumları en aza indirmek için ne yapılması gerekiyorsa onu yapmaktır. Eylemde bulunurken, mevcut eylem alternatifleri içinde sonucu en iyi olacak eylem yapılmalıdır. Mevcut alternatifler içinde en çok iyiye yol açacak eylemleri yapmak ahlaksal bakımdan doğru, diğerlerini yapmak da ahlaksal bakımdan yanlıştır.

S

Sonuççuların, doğru eylemi eylemin sonuçlarını göz önüne alarak tanımlarının ahlaksal sezgi ve duygularımızla çatışan en önemli sonucu nedir?

Sonuççular, doğru eylemi eylemin sonuçlarını göz önüne alarak tanımlar. Bu tanımlamanın ahlaksal
sezgi ve duygularımızla çatışan önemli bir sonucu vardır. En önemli sonucu, hiçbir eylemin-örneğin
yalan veya doğru söylemenin-kendi başına ne doğru ne de yanlış olmasıdır. Bir eylemi doğru ya da yanlış yapan şey, o eylemin sonuçlarının iyi olup olmamasıdır (Buna göre yalan söylemenin sonucu iyi olursa yalan söylememiz gerekecek). Eylemin yol açtığı sonuçlar iyi ise eylem doğrudur, kötü ise eylem yanlıştır. Ve doğru olan eylemi yapmak ödevdir. İyi sonuçlara götüren araçlar önemli değildir. Amaçlar, araçları haklı çıkarır. Hiçbir zaman tek bir şey yapamazsınız. Nasıl ki bir ilacın olumsuz yan etkileri olursa, iyi sonuçlara götüren bir eylemin kötü yan etkileri de olabilir. O zaman sorun eylemin yol açtığı iyi ile kötünün oranıdır. Oran ne kadar iyi lehine ise eylem o kadar doğrudur. 

S

Egoizmin kaç türü vardır?

Egoizmin psikolojik ve ahlaksal olmak üzere iki türü vardır.

S

Psikolojik egoizm nedir?

Psikolojik egoizm, insan doğasına ya da insan motivasyonuna ilişkin bir teoridir. Teori, İktisatta "rasyonel seçim teorisi", dış politikada "her devlet kendi çıkarını düşünür", sosyal Darwinizmde "herkes hayatta kalma mücadelesi verir", günlük yaşamda “herkes kendini düşünür” gibi teori ve vecizelerde anlatımını bulur. Bu anlayışa göre her insan, farkında olsun veya olmasın, doğası gereği kendi çıkarını korumak veya artırmak ister ve bu yönde eylemde bulunur. Psikolojik egoizme göre bencil olmamak, özgecil olmak insanın elinde değildir. Onlar, en özgecil görünen eylemlerin, örneğin, bir annenin kendini çocukları için feda etmesinin, bir hayırseverin başkalarına yardım etmesinin, bir askerin vatanı için kendini feda etmesinin bile, bilinçli veya bilinçsiz, bencil güdülerden kaynaklandığını ileri sürerler. Böyle özgecil görünen eylemleri yapanlar, gerçekten bu eylemlerden yararlananların iyiliğini değil, bunları yaparken kendi özçıkarlarını düşünmüşlerdir. Özgecil olduklarını sanmaları bir yanılsamadır. Örneğin, bir kişi yaşamının anlamsız amaçsız olduğunu, daha anlamlı ve tatmin edici bir yaşam sürmesi gerektiğini düşünebilir ve kendine bir amaç, örneğin, yoksullara veya engellilere veya sokak çocuklarına yardım etme amacı koyabilir. Bunda anlam bulur ve haz alır. Yoksullara yardım eden, sadaka veren biri veya hayatını yoksullara adamış Rahibe Teresa, cennette veya bu dünyada ödül alacağını düşündüğü için veya başkalarına gücünü, üstünlüğünü, zenginliğini ve başarılı olduğunu göstermek için veya başka insanların övgüsünü kazanmak için bunu yapabilir ve bu güdüsünün farkında olmayabilir. Bir anne “ne iyi anne” desinler diye veya başka nedenlerle çocuklarına karşı özenli olabilir. Kısacası, görünüşte özgecil olan eylemleri, bencil güdülerle açıklayabiliriz.

S

Psikolojik egoizme gelen eleştiriler nelerdir?

Psikolojik Egoizme Eleştiriler
1. Gerçekten çıkarımıza olanı elde etmek için mi çalışıyoruz yoksa görünüşte çıkarımıza olanı mı?
Örneğin, sigara belki kısa vadede mutluluk veriyor, fakat bunun uzun vadede zararımıza olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla gerçekten zararımıza olan şeyleri yapıyoruz bazen. Bu da psikolojik egoizmi çürütür.
2. Çıkarımızı en çoğa çıkarmak her eylemin tek amacı mı yoksa bu eylemde bulunmamızın
nedenlerinden biri mi?

S

Ahlaksal egoizm nedir?


Egoizmin ikinci türü, ahlaksal egoizmi, psikolojik egoizmden farklı olarak kişilerin gerçekte nasıl
hangi güdülerle davrandıkları ile ilgili empirik bir teori değildir. O kişilerin nasıl davranmaları gerektiği ile ilgili normatif bir teoridir. Etik egoizm bir eylemin doğruluğuna ve yanlışlığına karar verirken o eylemin sonuçlarının sadece kendimiz açısından iyi veya kötü olup olmamasına bakmalıyız der. Etik egoiste göre, mevcut eylem alternatifleri içinde uzun vadede kendi çıkarlarımıza en çok hizmet eden eylem ahlaksal bakımdan en doğru eylemdir. Ahlaksal egoizm psikolojik egoizmi, psikolojik egoizm de ahlaksal egoizmi gerektirmez. Bir ahlaksal egoist, örneğin, insanların eylemde bulunurken kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalıştıklarını ahlaken de çalışmaları gerektiğini ileri sürebilir. Olan durumun olması gereken durum olduğunu söyleyebilir. Fakat insanların-en azından bazı insanların-gerçekte özgecil olduklarını, fakat kendilerini düşünmelerini
gerektiğini söyleyebilir. Yani, olan durumun olmaması gereken bir durum olduğunu söyleyebilir.
Örneğin, diyebilirler ki bazı insanlar özgecil davranıp başkalarına maddi ve manevi yardımda
bulunurlarken bu yardımın, yardım edilen insanlarda, nasıl olsa bize yardım ederler diye düşünmelerine yol açtığını ve bunun da kendi başlarının çaresine bakmalarını engellediğini ileri sürebilirler. Aynı şekilde, bir psikolojik egoistin de ahlaksal egoist olması gerekmez. Psikolojik egoist insanların gerçekten kendi çıkarlarını maksimize etmek için eylemde bulunduklarını fakat aslında özgecil olmalarını gerektiğini söyleyebilir. (Kuşkusuz bencil olmaları gerektiğini de söyleyebilir.)

S

Normatif etik teorilerinin en bilineni ve en yaygın olanı nedir?

Sonuççu teorilerin en çok bilineni ve en yaygın olanı, faydacılıktır.

S

Faydacılık nedir?

Sonuççu teorilerin en çok bilineni ve en yaygın olanı, faydacılıktır. Sonuççu teorilerin yapısına uygun
olarak, faydacılıkta eylemlerin amaçlaması gereken bir iyi vardır. Bu iyi birçok biçimde tanımlanır. O,
bazen, Bentham’ın yaptığı gibi, aralarında hiçbir ayrım yapılmayan haz veya mutluluktur. Bazen hazlar veya mutluluklar arasında, Mill’in yaptığı gibi aşağı ve yüksek hazlar ayrımı yapılır. Bazen, ideal faydacılıkta olduğu gibi, kendi başına değerli şeyleri de içerecek şekilde tanımlanır. Bazen iyi hazzın çokluğu değil, acının azlığı olarak tanımlanır. Bu iyi, haz ya da mutluluk olarak da adlandırılan doğal bir özelliktir. İdeal faydacılığı bir kenara bırakırsak, faydacılık iyiyi, Bentham’ın haz hesabının ima ettiği gibi, genellikle ölçülebilir bir doğal bir özellik olarak görür. Bu nedenle metaetikten söz ederken göreceğimiz, doğalcılığın bir örneğidir.

S

Bentham, hazları ve acıları ölçmek için geliştirdiği hesaplama yönteminin adı nedir?

Bentham, hazları ve acıları ölçmek için bir “hedonistik kalkülüs” ya da “haz hesabı” olarak bilinen bir
hesaplama yöntemi geliştirir. Buna göre bütün hazlar birbirine çevrilebilir ve nicelenebilir. Başlıca
kriterler şunlardır: Eylemin yol açacağı hazzın veya acının yoğunluğu (ne kadar yoğun olarak
hissedildiği), süresi (yaşandığı sürenin uzunluğu), kesinliği (tecrübe edilme olasılığının derecesi),
yakınlığı veya uzaklığı (onu ortaya çıkaracak eyleme zamanca mesafesi), doğurtganlığı (aynı türden
başka duygulara yol açma olasılığı), saflığı (nahoş duygularla karışmayacağı veya acıya yol açmayacağı), kapsamı (etkilenecek kişilerin sayısı).

S

Eylem faydacılığına yönelik olan eleştiriler nelerdir?

Eylem Faydacılığına Eleştiriler

Mutluluk gerçekten bu dünyada istenecek tek şey değildir. Çünkü, birincisi, istediğimiz her hazzı veya mutluluğu bize verecek bir makine olsa, hep o makineye bağlı kalır mıydık? Eğer istenmeye değer tek şey haz ya da mutluluksa, makineye bağlı kalmak isterdik. Oysa bağlı kalmak istemiyoruz. İkincisi, uyuşturucu bağımlılılarının, sadistler ve mazohistlerin aldıkları hazlar gerçekten alınmaya değer midir?
2. Sonuçların tümü öngörülemez, dolayısıyla eylemin sonuçları hesaplanamaz. Kant’ın sonuççu
teorilere yönelttiği en önemli eleştirilerden biri, eylemlerimizin sonuçlarını asla kesin biçimde
öngöremeyeceğimizdir. Gerçekten de bir t anında mevcut eylem alternatifleri arasında bir A1’in
en çok mutluluk içeren D1 durumuna yol açacağını düşünerek onu gerçekleştirdik. D1 durumu
gerçekten faydası zararından hayli çok bir durum. Fakat o D2 durumuna yol açtı. O da D3 durumuna yol açtı… Fakat hepsinin artılarını ve eksilerini topladığımızda A1 eyleminin yol açtığı acı hazdan kat kat fazla olabilir. Başka deyişle, bir süre sonra yağmurdan kaçarken doluya tutulduğumuz ya da Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olduğumuz sonucuna varabiliriz. Örneğin, tatlıyı sevebiliriz. Yedikçe mutlu oluruz. Fakat uzun vadede şişmanlatabilir. Bazı bağımlılıklar bize haz verebilir. Fakat uzun vadede sağlığımız için zararlı görünebilir. (Kant bu nedenle, sonuçları hesaba katmamamız gerektiğini, doğru olanı yapmamız gerektiğini söyler bize.)
3. Aşırı sorumluluk getirir. Faydacılık yüklerimizi son derece artırır. Her durumda mevcut eylem
alternatifleri içinde en çok sayıda insan için en çok mutluğu getirecek eylemi seçmeyiz. Örneğin,
vaktimizin bir kısmını spor yapmaya, roman okumaya, film seyretmeye, oyun oynamaya veya
gezmeye veya hoşlandığımız başka işlere ayırırız. Fakat bu tür etkinlikler yerine zamanımızı
mutsuz insanların mutsuzluğunu azaltmak için harcayabiliriz. Bu durumda kendi mutluluğumuz
ve yakınlarımızın mutluluğu için ayıracak vakit hayli azalacaktır.
4. Ahlaksal sağduyumuz ile çelişen sonuçlar içermesidir. Eğer bir çocuğa işkence yapmak en
büyük faydayı sağlıyorsa, o zaman masum bir çocuğa işkence yapmak iyidir. Örneğin, engelli
insanları göstererek, engelli olmayan insanları eğlendiren gösteriler insanları mutlu ediyor. Fakat
insanların engellilerin engelliliği ile eğlenmesi doğru mudur?
5. Amaçlar her zaman araçları haklı çıkarmaz. Bunlar, ulaşılan amaç ile bu amaca ulaştıran eylemi
birbirinden ayırır. Niyet en büyük mutluluğu ortaya çıkarmak gibi iyi bir niyet olduğundan,
eylemin kendisi-o yalan söylemek, verdiği sözü tutmamak, masum insanları öldürmek bile olsa önemsizleşir.
6. Son olarak, faydacılık sosyal adalete de yer vermez. Ona göre toplam mutluluğun artırılmasıdır
önemli olan. Toplam mutluluğun insanlar arasında dağılımı önemli değildir. Faydacılık
açısından yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi E1 ve E2 arasında herhangi bir fark yoktur. Oysa
adalet duygusu E3’ü daha tercih edilir kılar. Eylem 3’te toplam fayda bireyler arasında eşit
dağılmıştır. blo ile gösterelim:

S

Negatif faydacılık nedir?

Faydacılık, herhangi bir durumda doğru eylemin en büyük toplam iyiliğe yol açan eylem olduğu
varsayımına dayanır. O, acının olmaması durumu ile mutluluk durumu arasında bir karşılaştırma
yapıldığında mutluluk durumunu ortaya çıkarmaya öncelik verir. Acının ve toplam iyiliğin-kederin ve
kıvancın-insanlar arasında nasıl dağıldığına önem vermez. Mesela geleneksel faydacılığa göre, acısı ve hazzı hesaba katılacak 50 kişiden 10’u acı çekmesine rağmen toplam mutluluğun 100 olduğu bir durum, acı çeken hiç kimsenin olmadığı, fakat toplam mutluluğun 60 olduğu bir durumdan daha iyidir. İlhamını Karl Popper’dan alan negatif faydacılık ise en çok sayıda insan için en büyük mutluluğu amaçlama hedefi yerine daha mütevazi bir hedef, “herkes için en küçük kaçınılabilir acı” hedefini koymalıyız, der. Biz de bazı durumlarda negatif faydacı gibi davranırız. Örneğin, bağış yaparken veya sadaka verirken en çok ihtiyacı olanı (yoksulları) seçeriz. Negatif faydacılığın ilkesi şöyle ifade edilebilir:
Herhangi bir durumda doğru eylem, toplam mutsuzluğu en aza indirecek olan eylemdir. Popper bunun için birkaç gerekçe gösteririr. Birincisi, mutluluğu en çoğa çıkarma iyi diktatörlerin ortaya çıkmasına neden olur. İkincisi, ahlaksal açıdan bakıldığında acının azaltılması, mutluluğun artırılmasından daha acildir. Son olarak, acının azaltılması için yapılması gerekenler, mutluluğun artırılması için yapılması gerekenlerden daha açıktır.

S

Fakat Kant’ın etik teorisine yöneltilen eleştiriler nelerdir?

1. Kant’ın etik teorisi, sonuçlar karşısında kördür. Kant, sana sığınmış bir dostunu öldürmek
niyetiyle arayan biri, evine gelip sana dostunun nerede olduğunu sorarsa ona yalan  söylemeyeceksin der. Oysa, eylemlerimizin sonuçlarını-doğru söylememizin arkadaşımızın ölümüne yol açacağını-bazı durumlarda kestirebiliriz. Eylemin sonuçları bilinemez diye, ortaya çıkma olasılığı yüksek bir felakete meydan vermek sorumsuzluktur.
2. Bir eylemi haklı çıkarmak için, sadece iyi niyet yeterli değildir. Örneğin, eğer bir insanın kaş yapma konusunda becerisi yoksa, iyi niyetle bile olsa kaş yapayım derken göz çıkarması hoş
karşılanabilir bir şey değildir. Hekimlik konusunda herhangi bir eğitimi, tecrübesi veya becerisi olmayan birinin ne kadar iyi niyetle olursa olsun, hastaları tedavi etmeye kalkışması ahlaksal bakımdan doğru olmaz.
3. Kant, duyguları ve eğilimleri etiğin dışına sürer. Fakat duygusuz bir etik, bir zombi etiğidir. Eğilimler, erdem etiğinde olduğu gibi, doğru olanı yapmaya eğilim ise, kötü değildir, tam tersine arzu edilir bir özelliktir.
4. Ahlaksal çatışmaları reddeder. Fakat ahlaksal çatışmaların olduğu da bir gerçektir. Yalan söylememek ile masum bir insanın canını kurtarmak arasında bir çatışma olabilir.
5. Sıradan şeyler evrenselleştirilebilir ve böylece bir ahlak yasası olduğu ileri sürülebilir: "Sol ayakkabımın bağcıklarını bağlamadan önce sağ ayakkabımın bağcıklarını bağlamalıyım." Buna
da şöyle itiraz edilebilir: "Sağ ayakkabımın bağcıklarını bağlamadan önce sol ayakkabımın bağcıklarını bağlamalıyım" da evrenselleştirilebilir. Dolayısıyla bu bir yükümlülüğü dile
getirmez, söz konusu eylemin izin verilebilir olduğunu gösterir. Bu itiraz da doğrudur.

S

Doğalcılık nedir?

İnsan Darwin’den sonra, gittikçe daha çok doğal bir varlık ve doğanın bir parçası olarak görülür olmuştur. Bu ruh hali, bazı filozofları etiğin de doğal bir olgu olduğu, dolayısıyla etiğin de doğal bir açıklamasının yapılması gerektiği fikrine sevk etmiştir. Etiğin doğallaştırılmasının başlıca stratejisi olandan olması gerekeni çıkarmaktır ve olması gerekene indirgemektir.  Başka deyişle, olgulardan olması gerekene ve değerlere ve olması gerekenden ve değerlerden olgulara geçilir. İyi veya kötü, ahlaktan bağımsız, doğal bir durum olarak tanımlanır.
Ahlaksal yargılar da doğal olgular hakkında önermeler olarak alınır. Doğalcılıkta "iyi", "kötü", "doğru", "yanlış" gibi etik kavramları, etik olmayan, etik alanı dışından, doğada veya doğal düzende bulunan olguları gösteren kavramlarla tanımlanabileceğine inanılır ve tanımlanır. Örneğin, “X iyidir”, “X arzulanan bir şeydir” biçiminde tanımlanabilir. “İyi” nesnelerin maddi, biyolojik, psikolojik özellikleri bakımından da anlaşılabilir. Örneğin, çocukları dövmek kötüdür demek, çocukları dövmek, çocuğun psikolojik işleyişinde ve çevresini algılamasında sağlıklı olmayan gelişmelere neden olur anlamına gelir. (Bir teolog da, ahlaksal terimleri metafizik olgularla tanımlayabilir. Örneğin, İlahi Buyruk Kuramı’nda olduğu gibi, “doğru, Tanrı tarafından buyrulan” şeklinde bir tanım yapabilir. Doğalcılar, etiği açıklamak için Tanrı’ya, ruha, vahye, platonik idealara, metafizik özlere, iradeye gönderme yapmazlar.) Bu anlayışa göre ahlaksal olgular doğal olgulardır, ahlaksal terimler olguları gösterir ve ahlaksal yargılar da açık ya da üstü örtük bir biçimde olgular hakkındaki yargılardır. Etik terimler ve yargılar böyle anlaşılınca, onların doğrulanması ya da yanlışlanması da, tıpkı olgusal önermelerin doğrulanması yanlışlanması gibi, mümkün hale gelir. Örneğin, “iyi” = “arzulanan bir şey” diye tanımlandığında, “X iyidir” gibi bir önerme, X arzulanan bir şeyse doğru, değilse yanlış demektir.

S

Doğalcılığıa yönelik eleştiriler nelerdir?

Doğalcılığa Eleştiriler
1. Olgu-değer ayrımını ihlal eder. Doğalcılara göre ahlaksal terimler doğal özellikleri gösterir. Fakat olgularla değerler, olanla olması gereken arasında geçilemez bir uçurum olduğunu söyleyen bir Hume yasası vardır. Olgulardan değer, olandan olması gereken, olguların betimlenmesinden değer yargısı çıkmaz. Mesela, insanların yalan söylemeleri bir olgudur fakat bundan insanların yalan söylemeleri gerektiği çıkarılamaz. İnsanların hazzı aradıkları doğru olabilir, fakat bundan insanın hazzı en çoğa çıkarması hatta haz peşinde koşması gerektiği sonucu çıkarılamaz. Aynı şekilde etik alanına ait terimler de etik dışı doğal terimlerle veya özelliklerle tanımlanamaz. Böyle yapmaya çalışmak doğalcı yanıltmacaya düşmektir.
2. Soruya açıktır. İyinin herhangi bir doğal özelliğe indirgenmesi George Moore’un ifadesiyle, “soruya açık”tır. Örneğin, “iyi”yi faydacıların yaptığı gibi “en çok sayıda insan için en çok mutluluk” olarak tanımladığımızı varsayalım. Bir K kişisi, mevcut alternatifler içinde “en çok sayıda insan için en çok mutluluğu getiren” E eylemini yaptı. Eğer “en çok sayıda insan için en büyük mutluluk” ifadesi “iyi”nin anlamını verseydi, K’nın E eylemi en çok sayıda insan için en büyük mutluluğu sağlıyor, fakat E iyi midir” diye sormak anlamsız olurdu. Tıpkı, “annenin erkek kardeşi” şeklinde tanımlanan “dayı” için “X annesinin erkek kardeşi, fakat dayısı mı” diye sormanın anlamsız olması gibi. Fakat E eylemi için soru anlamsız değildir. Bu da bu tanımın soruya açık olduğunu gösterir. Örneğin, belirli bir anda K kişisinin yanlış haber yayması, en çok sayıda insan için en büyük mutluluğa yol açabilir. Fakat bu durumda “K’nın yanlış haber yayması ençok mutluluğa yol açtı, fakat gerçekten iyi midir” diye sormak saçma değildir.

S

Görecilik nedir?

Ahlak alanında rölativizm ise şu anlama gelir: Ahlaksal kurallar ve ilkeler nesnel ve evrensel şeyler değildir; her ahlaksal yargı, örneğin, “kürtaj yanlıştır” yargısı, kendi başına ne doğrudur ne de yanlış; onu doğru ya da yanlış yapan şey, onun dışındaki başka bir şeydir. Peki o şey nedir? Ahlak neye göredir ya da Y yerine ne koyabiliriz? Mesela koşullara bağlıdır demek, görecilik demek değildir. Koşulların şöyle ya da böyle olması, bir eylemin ahlaksal bakımdan doğru olup olmamasını değiştirir. Örneğin, bir insana yardım edip etmeyeceğin senin durumuna, yardıma muhtaç kişinin durumuna ve aranızdaki bağlara göre değişir. Bunu herkes kabul eder. Görecilik başka bir şey söyler. O, ahlaksal yargıları insanların ortaya koyduğunu ve bütün ahlaksal yargıların, insanların görüşlerinden ibaret olduğunu ileri sürer. İnsanların görüşleri dışında ve ötesinde, onlardan bağımsız biçimde var olan nesnel bir ahlaksal gerçeklik yoktur. Ahlaksal doğruluk ve yanlışlık insanların görüşlerine bağlıdır. Dolayısıyla Y’nin yerine kişileri, insan gruplarını veya kültürel grupları koyabiliriz. Ahlaksal rölativizme göre bunlardan bağımsız olarak bir eyleme doğru ya da yanlış diyemeyiz.

Göreciliğin bir başka tezi ya da içermesi şudur: Ahlaksal yargılar, insanların görüşleri dışında ve
ötesinde bir gerçekliğe işaret etmediğinden çeşitli kişi veya grupların görüşlerini gerçeklikle karşılaştırma imkanı da reddedilir ve bir kişi veya grubun görüşünün diğer kişi veya grupların görüşlerinden daha doğru veya daha yanlış olduğunu söylemenin imkansız olduğu ileri sürülür. Kürtaj, x kişisine, grubuna veya toplumuna göre doğrudur veya yanlıştır. Hepsi bu. Başka deyişle, kişi veya grupların ahlaksal konulardaki görüşünün tartışılmaz olduğu, her görüşün eşit ölçüde geçerli olduğu kabul edilir. Bunlardan da normatif bir yargı çıkarılır: Her görüşün diğer görüşlere hoşgörülü olması gerektiği tavsiye edilir.

S

Duyguculuğa yapılan itirazlar nelerdir?

Duyguculuğa İtirazlar
1. “Bir cümle ancak analitik veya empirik olarak tahkik edilebilirse anlamlıdır” cümlesi kendisi ne
analitik ne de empirik olarak doğrulanabilir bir cümledir. Mantıksal pozitivizmin kendisinin temel ilkesi olan bu tahkik edilebilirlik ilkesine göre, bu ilkenin kendisinin anlamsız olması gerekir. Oysa anlamlı gibi görünüyor. Öyleyse bu ilke bize etiğin iddialarının anlamsız olduğuna inanmak için herhangi bir gerekçe veremez.
2. Ahlaksal tartışmayı aşırı ölçüde basitleştirir. Birisi kürtaj yanlıştır, diğeri doğrudur derse, birisi tasvip ediyordur, diğer etmiyordur. Bundan kürtajın gerçekten doğru olup olmadığı konusunda hiçbir şey çıkmaz. Bir taraf kürtaja “yuh” diyor, diğer taraf “yaşa”. Herhangi bir tartışmanın ya da akıl yürütmenin imkanı yok. Başkalarının duygularını etkilerken de mantıksal kanıtlamalar getirmiyoruz, fakat onları manipüle ediyoruz.
3. Ahlaksal yargıların doğru yanlış olmadığı, sadece yargıda bulunan kişinin duygularını ifade ettiği görüşü, ahlaksal yakınmaların da önemsiz olduğunu ima eder. Böyle düşünen biri, bir seri katilin onlarca masum insanı öldürmesi karşısında sadece yuh demekle yetinecek, onun gerçekten yanlış bir eylemde bulunduğunu söyleyemeyecektir. Dolayısıyla duyguculuk ahlaksal hakikatleri reddetmekle, ahlakı sulandırıyor. Onu bir zevklerle renkler tartışılmaz meselesi haline getiriyor.