aofsorular.com
SOS104U

Vatandaşlık, Ulus-Devlet ve Küreselleşme

8. Ünite 20 Soru
S

Eski Yunan'da vatandaşlık nasıldı? Açıklayınız.

Antik Yunan’da vatandaş olmak herkese açık bir hak değil aksine bir tür imtiyaz sahibi olmak anlamını taşır. Antik Yunan kentlerinde vatandaşlık sadece erkeklere ve elit bir sınıfa belli haklar öngören, bunun dışında kalan büyük kitleleri dışlayan bir yapıya sahip olduğu bilinmektedir.   Bu Antik Yunan vatandaşlık anlayışına göre, toplumdaki bireyler eşit olamazlardı, çünkü bireyleri kuşatan nesnel koşullar olan sosyal sınıf, soy, cinsiyet, üretim biçimine bağlı ekonomik konum, din vb. toplumsal olgular eşitsizliğin ortaya çıktığı aidiyetliklerdi. Antik Yunan kentlerinde doğal kabul edilen toplumdaki eşitsiz ilişkiler değiştirilemezdi. Sonuç olarak, Antik Yunan’daki vatandaşlık anlayışında önemli olan eşitlik değil, birey ile siyasi topluluk arasındaki hak ve yükümlülüklerin karşılıklılığı ilkesidir. Bu aşamada imtiyaz ile yükümlülük neredeyse eş anlamlıydı. 

S

Feodal dönem ve Antik Yunandaki vatandaşlık anlayışından farklı olarak, Ulus-devlete dayalı modern vatandaşlık için neler söylenebilir?

Feodal dönem ve Antik Yunandaki vatandaşlık anlayışından farklı olarak, Ulus-devlete dayalı modern vatandaşlık, birey-devlet arasındaki ilişkileri soya veya kabileye dayalı olarak değil, birey temelinde kurgulamıştır. Ancak, birey içinde bulunduğu ulusun kimliğiyle tanımlanarak vatandaşa dönüştürülmekteydi. Dolayısıyla, modern ulus devletler için meşruiyet kaynağı “ilahi” bir kaynak veya “soy” olmaktan çıkmıştır. Meşruiyetin kaynağı ulus-devletin içinde yaşayan ve bir kimlik olarak tanımlanan “ulus” olmuştur. Bir başka deyişle modern vatandaşlık, ulus-devlete siyasal ve yasal üyelik anlamına gelmektedir ve son iki yüzyılı aşkın süredir vatandaşlık ve ulus, birbirinden ayrılmaz biçimde iç içe geçmiştir. Ulus-devlet, toplumsal farklıkların sosyolojik gerçekliği olan bireyi yurttaş olarak kabul ederek “ulus” olarak tanımlar ve tek kimlik sahibi yapar. Buna göre, bireyin vatandaşlık ve milli kimliği dışındaki mensubu olduğu kimliklerin ve aidiyetlerin devletle ilişkiler ağında bir belirleyiciliği ve işlevselliği söz konusu değildir. 

S

Modern vatandaşlığın ortaya çıkışındaki esas itici güç hangi tarihi olaydır?

Modern vatandaşlığın ortaya çıkışındaki esas itici güç Fransız Devrimi’dir. Zira Fransız Devrimi’nde sivil toplumun daha geniş kesimleri siyasal ve medeni haklardan yararlanmaya başlamıştır.

S

Brubaker’a göre ulusallık nedir?

Brubaker’a göre, ulus üyeliği ile yurttaşlığın birbirine bağlanması, modern yurttaşlığı belirleyen bir norm olarak ulusallık ile ifadesini bulur. Ulusallık, bir siyasal topluluğun aynı zamanda kültür, dil, adetler ve karakter bakımından türdeş özellikler göstermesi gerekliliğine işaret etmektedir. Bir ulus-devlet ancak bu sayede bir ulusun meşru temsilcisi ve gerçek ifadesi olabilir.

S

Modern demokratik devletlerde vatandaşlığın ikili bir yapısı vardır. Bunlar nelerdir, açıklayınız.

Birincisi, siyasal topluluğun kendi kendini yönetmesine bireyin dahil edilmesini işaret etmektedir. İkincisi, vatandaşlık, hem kültürel pratiklerle hem de teritoryal (bölgesel) sınırla tanımlanan özel bir ulusal gruba ait olmak anlamına gelmektedir. Siyasal vatandaşlık bu anlamda bir ulusa ait olmak kültürel olarak özel ve ayrıksı bir durumken, siyasal vatandaşlık daha evrenselci ve içerici bir özelliğe sahiptir.

S

Fransız tarzı vatandaşlık nedir açıklayınız.

Vatandaşlık, Fransa’da uygulanma olanağı bulan doğum yeri esasına (jus soli) göre kazanılabilir.

Fransa’da ulus, devletin kurumsal ve teritoryal çerçevesiyle ilişkili olarak kavranmış; ortak kültürün değil, siyasal birliğin vatandaşlığı oluşturduğu düşünülmüştür. Fransız vatandaşlık anlayışı evrenselci, akılcı ve devlet merkezci olmuştur.

Sonuç olarak, Fransa’daki vatandaşlık kavramı devlete siyasal olarak üye olmayı vurgular ve Fransa’daki Cumhuriyetçi vatandaşlık anlayışında devlete ilişkin özelliklere vurgu yapar.

S

Alman tarzı vatandaşlık nedir açıklayınız.

Vatandaşlık, Almanya’da ortaya çıkan kan-bağına (jus sanguinis) dayalı olarak kazanılabilir.

Alman vatandaşlık anlayışı, tikelci, organik, farklılaşmacı ve etnik merkezlidir. Bunun nedeni Almanya’da ulus fikrinin, ulus-devletten önce ortaya çıkarak gelişmesidir.

Almanya’daki vatandaşlık kavramı Volk adı verilen, soy geçmişi ve kan bağı (Alman olmak) temelinde tanımlanan bir millete dahil olma düşüncesine koşut olarak gelişti. Böylece, Fransa’daki Cumhuriyetçi vatandaşlık anlayışında devlete ilişkin özelliklere vurgu yaparken, Almanya’daki vatandaşlıkta ise etnik bağlar ile eşanlamlı hale geldi.

S

Liberal vatandaşlık ve Cumhuriyetçi vatandaşlık kavramlarını birbirleriyle kıyaslayarak açıklayınız.

Modern vatandaşlıkla ilgili biri “liberal-bireyci”, diğeri “yurttaş temelli cumhuriyetçi” olmak üzere iki siyasal gelenek bulunmaktadır. Liberal vatandaşlık anlayışında bireyler kamusal düzeyde eşit haklarla donatılmıştır. Cumhuriyetçi vatandaşlıkta ise birey, ulusal siyasal topluluğun bir parçası olması nedeniyle parçalanamaz bir biçimde kamu düzenine aittir. Aralarındaki en temel fark, liberal vatandaşlık anlayışının “statü”, cumhuriyetçi vatandaşlık anlayışının ise “pratik” olarak vatandaşlık anlayışına dayanmasıdır.

Liberal bireyci vatandaşlık anlayışında statüye vurgu yapılmaktadır. Statüye vurgu yapılmasının arkasında, hakların bireylerin içsel bir parçası olması yatmaktadır. Zira liberal vatandaşlık anlayışına göre, bireyler toplumu ve devleti önceler. Burada sözü edilen haklar “doğal” haklar ya da “insan” haklarıdır.

Cumhuriyetçi vatandaşlık anlayışında ise vatandaşlık bir pratik olarak kavramsallaştırılmaktadır. Pratikte temellenen bu anlayışta bir görevler söylemi işbaşındadır. Görevlerin yerine getirilmesi sayesinde, bireyler yurttaş olarak kabul edilir. Bu görevler, yurttaşların kendileri gibi yurttaşlardan oluşan siyasal bir topluluğu tanımlamak, tesis etmek ve devam ettirmek için yapması gereken şeylerle ilgilidir. Bu bağlamda, cumhuriyetçi anlayışta, bireylerin toplumu öncelemediğini aksine, bu anlayışın toplum temelli olduğunu belirtmek gerekir.

S

Halfman (1998) göç olgusunun, modern ulus-devlette iki temel problemin kaynağı olduğuna işaret etmektedir. Bunlar nelerdir?

Bunlar; sosyal sistemlerdeki herhangi bir üyelik biçiminden dışlanma riski ve ulusal olarak tanımlanan vatandaşlar topluluğundan dışlanma riskidir.

S

Genel olarak, ulus-devlet içindeki göçmenler için iki tane önemli eleyici faktörden söz edilebilir. Bunlar nelerdir açıklayınız.

Genel olarak, ulus-devlet içindeki göçmenler için iki tane önemli eleyici faktörden söz edilebilir: Becerilere göre ayrımcı uygulamalara tabii olmak ve kültürel özcü anlayışla karşılaşmak. Birincisi, gelir düzeyi ve göçmen statüleri açısından farklılaştırılmış haklar üzerinden sınıflama, seçme ve tabakalaşmaya dayanan tabakalı vatandaşlık sisteminin devamını sağlamaktadır. İkinci eleyici faktör ise kurumsal ırkçılık anlayışının temelini oluşturmaktadır.

S

ABD’de 1964 sonrasında Sivil Haklar Yasası yürürlüğe girdikten sonra ortaya çıkan kurumsal ırkçılık nedir? Örnek vererek açıklayınız.

Kurumsal ırkçılık, açık ve doğrudan ırkçılıktan farklı olarak, göçmen ve onların çocuklarının eğitim alanında veya iş piyasasında iş ararken karşılaştıkları sistematik olmayan ama işlevleri açısından göçmen çocuklarının ayrımcılığı hissettikleri ve sonuçlarını yaşadıkları bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, göçmen olduğu başvurulardaki isimlerden anlaşılan göçmen çocuklarının mülakata çağrılmadıkları ya da mülakata çağrılsa bile reddedilme oranlarının diğer eşit durumdaki insanlardan daha yoğun olduğu araştırmalarla ortaya konulmuştur.

S

Eritme potası nedir? Tanımlayınız.

Eritme potası, azınlık kültürün hakim kültür egemenliğindeki çözülmesinden çok; hakimiyeti oluşturan tüm kültürel yapıların evrim geçirerek, yeni bir kalıp içinde karışmasını ve yeniden oluşmasını ifade etmektedir.

S

Ulus devletin göçmenlere yönelik politikalarını maddeler halinde sıralayınız.

Ulus devletin göçmenlere yönelik politikalarını şu şekilde sıralayabiliriz.

  • Eritme politikası
  • Asimilasyon
  • Bütünleşme veya Entegrasyon
  • Çokkültürcülük
S

Asimilasyon nedir tanımını yapınız.

Asimilasyon, toplumdaki çeşitli azınlık grupların “devlet politikalarının zorlanması yoluyla” kültürel olarak çoğunluğa benzetilmesi süreci olarak tanımlanmaktadır. 

S

Bugün, çokkültürcülüğün merkezi değerleri üç ilkeyle özetlenmektedir. Bunlar nelerdir?

  1. Birinci ilke, “kültürel çeşitliliğin tanınması”dır.
  2. İkinci önemli ilke, “toplumsal eşitlik”tir.
  3. Üçüncü ve son ilke, “toplumsal bütünleşme”dir.
S

Ulus-devlete dayalı olan ve homojen bir ulusla tanımlanan klasik vatandaşlık anlayışının açıkça değişmeye başlamasını sağlayan ve yeni vatandaşlık biçimlerinin tartışılmaya başlanmasının nedenlerine baktığımızda hangi gelişmeler karşımıza çıkar? Sıralayınız.

Bunlar;

  1. Sömürgeciliğin sonuna gelinmesine bağlı olarak yükselen kitlesel göç; uluslararası göçle birlikte ulusal devletlerdeki nüfus çokkültürlü ve çok etnikli bir yapıya kavuşmuştur.
  2. Uluslararası göçün son döneminde göçenlerin eğitim seviyesi yüksek dolayısıyla asimilasyona dirençli kesimlerden oluşması.
  3. Ulus-üstü örgütlerin yükselişi; çokuluslu şirketler ve devletlerüstü kuruluşlar ulus-devletin “özerkliğini” sınırlandırmakta ve ulus-devletin ekonomik siyasal ve toplumsal alanda almak istediği kararların önüne geçmektedir. Bu anlamda, Ulus-devlet sistemi seçilmiş parlamentoların yetkileri “devletlerüstü” kuruluşlara devredildiği ölçüde zayıflamaktadır. Uluslararası örgütlerin etkinlikleri ve sayısının artması ulus-devletin bazı alanlarda geriye çekilmesine yol açmıştır.
  4. Liberal ve eşitlikçi değerlerin ulus-devletin dışlayıcı pratikleriyle gerilim içinde olması.
  5. İnsan haklarının uluslararası hukukun bir enstrümanı haline gelmiştir.
  6. Kişilerin ya da grupların otantik kültürlerini devam ettirme hakları meşruluk kazanmıştır.
  7. Ulus-devletin türdeşleştirme yeteneğinin zayıflaması; Uluslararası göçle birlikte homojen olmayan nüfusların arttığı yerlerde “ulus ile yurttaş” arasındaki bağ çözülmektedir. Birey, ulus-devletleri de aşan çoklu ve farklı bağlılık ve sadakat ilişkilerine girmektedir.
  8. Genel olarak ulus-devlet ve ulus mantığını aşan Avrupa Birliği gibi bölgesel entegrasyon süreçleri ortaya çıkmıştır.
  9. Sınırların denetimi, malların, fikirlerin, göçmenlerin, sığınmacıların akını ve zorlaması nedeniyle gevşemektedir.
  10. İletişim teknolojisi ve sosyal medyanın hızla gelişmesi ulus-devlet sınırlarının coğrafi olarak öneminin azalmasına ve insanların ulus-devletin sınırlayıcılığı olmadan da iletişim kurmalarına yol açmıştır.
S

İlk kez Avrupa’da ortaya çıkan ulus-devlet projesinin amacı nedir?

İlk kez Avrupa’da ortaya çıkan ulus-devlet projesinin amacı; etnik, kültürel ve dilsel farklılıkları bir potada eriterek ortak bir tarih, dil ve kültüre dayalı bir ulus yaratmaktır.Ve bugün ciddi bir meydan okumayla karşı karşıyadır. Bazen “çokkültürlülük” bazen de “çokkültürcülük” olarak adlandırılan bu meydan okuma, özü itibariyle toplumda her türlü tekdüzelik, birlik ve ortaklığı bozan “çeşitlilik” olgusuna vurgu yapmaktadır.

S

Falk’ın vatandaşlığın ulusal sınırların dışında algılanması gerektiği konusundaki yaklaşımları nelerdir?

  • Birincisi, Falk’a göre küresel vatandaşlık ruhu yayılmaya başlamıştır.
  • İkincisi, Falk’a göre küresel vatandaşlık ekonomik güçlerin küreselleşmesiyle irtibatlı olarak evrensel bir kimliğin oluşmasında büyük bir rol oynamaktadır.
  • Üçüncüsü, küresel vatandaşlık, özellikle çevre ve ekonomiye odaklanmaktadır.
  • Dördüncü olarak küresel vatandaşlığı, bölgesel siyasi birlikteliklerin oluşmasına bağlayabiliriz.
  • Son olarak, küresel vatandaşlık 1980’lerde sosyal hareketlere yol açan uluslararası aktivizmle de ilişkilendirilebilir.
S

Van Steenbergen ekolojik vatandaşlığın çerçevesini belirlemeye çalıştığı üç nokta nelerdir?

  1. Van Steenbergen’e göre ekolojik vatandaşlık kapsayıcıdır. Çünkü sadece insan haklarını esas alan vatandaşlık tanımlamalarına artı olarak, hayvan haklarını da savunmaktadır.
  2. Ekolojik vatandaşlık doğaya karşı insanın sorumlulukları üzerinde durmaktadır.
  3. Ekolojik vatandaşlık küresel ekolojik hakları tanımlar.
S

Soysal’a (1994) göre geleneksel vatandaşlığın ulusal boyutunun değişmesine yol açan dört önemli gelişme vardır. Bunlar hangileridir?

Bunlar şöyle sıralanabilir:

  1. Avrupa’da Soğuk Savaş sonrası yaşanan büyük göç dalgası, işgücü piyasasını ulusal sınırların dışına taşırdı. Bu da Avrupa ülkelerinin hâlihazırdaki ulusal ve etnik yapıların daha karmaşık olmasına yol açtı.
  2. 1945’ten sonra sömürgelerin bağımsızlığına, uluslararası alanda önem kazanmalarına yol açtı. Bu nedenle, söz konusu ülkelerin insanları evrensel haklarını talep etmede daha duyarlı bir hale geldiler. Bunun sonucu olarak da birçok kültür ve kimlik sosyal alana ve vatandaşlık kapsamına alınmış oldu.
  3. AB gibi farklı göçmenleri barındıran idari yapılar toplumda sosyal hareketliliği sağlayarak yeni aidiyet biçimlerinin oluşmasına fırsat tanıdılar. Burada AB vatandaşlığını örnek olarak verebiliriz. Böylece, haklar artık zorunlu olarak bir ulus devletle özdeşleştirilmek zorunda değildir.
  4. Küresel söylem yayıldı ve bireysel hakların araçları geliştirildi. Bu haklar yasal bir zeminde dünya düzeyinde insan hakları vurgusuyla dillendirilmektedir