Algılama
Gestalt psikologlarına göre yakınlık ilkesi ne ifade eder?
Yakınlık ilkesi, uzayda birbirlerine yakın olan nesneleri bir grup olarak algılama eğilimini ifade eder.
Süreklilik ilkesine göre insanlar nasıl bir eğilimdedir?
Süreklilik ilkesine göre, insanlar nesneleri düz bir çizgi ya da düzenli bir eğri üzerinde yerleştirerek bir birim olarak algılama eğilimindedirler.
Otokinetik etki kişide nasıl bir algı yaratır?
Eğer tamamıyla karanlık olan bir odada sessizce oturup, karşı duvardaki sabit ışık kaynağına sürekli bakılırsa, bir süre sonra ışığın hareket etmeye başladığı görülür. Gerçekte ışık sabit olduğu hâlde, hareket ediyormuş gibi algılanır. Otokinetik etki olarak adlandırılan bu olgu, psikolojinin çeşitli alanlarındaki deneylerde uyarıcı olarak kullanılmıştır.
Stroboskopik hareketin resimlerle bağlantısı nedir?
Stroboskopik hareket, resimleri hareketlendirmeyi mümkün hâle getirir. Hareket, sabit nesne imgelerinin hızlı bir biçimde arka arkaya sunulmasıyla yaratılır.
Stroboskopik hareketin sinema ile ilişkisi nedir?
Sinemanın temeli olan bu hareket, gerçekte, izleyiciye saniyede 16 ile 22 resmin ya da çerçevenin gösterilmesidir. Her resim ya da çerçeve bir öncekinden biraz farklıdır. Saniyede en az 16 resmin gösterilmesi, filmin pürüzsüz ve doğal görünmesini sağlar. Eğer saniyede 16’dan az resim sunulursa, hareket kesik kesik görünür ve doğal olmaz.
Fi fenomeninin stroboskopik hareket ile bağlantısı nedir?
Fi fenomeni stroboskopik hareketten ayrı bir hareket türü değil, stroboskopik hareketin basit hâlidir. Her ikisi de süreklilik ilkesinden ortaya çıkarlar. Yani, arka arkaya gelen resim ya da ışık noktalarının bir birim olarak algılanması sonucu hareket hissi yaşanır.
Doğrusal perspektif nedir?
Doğrusal perspektif, doğrusal çizgilerin uzaklaştıkça birbirlerine kavuşacakmış gibi görünmesidir.
Dokum gradyanı ve netlik insanlarda nasıl bir algı yaratır?
Görsel alandaki nesnelerin dokum gradyanı (sıklığı) ya da netliği uzaklık algısını yaratan ipuçlarından biridir. Görsel alanda tüm ayrıntılarının görülebildiği nesneler daha yakında algılanırken, ayrıntıları kaybolan, sıklaşan ve silikleşen nesnelerin uzak olarak algılanma eğilimi vardır.
Derinlik ve mesafeyi algılamak için kullanılan çift göze bağlı ipuçları nelerdir?
Derinlik ve mesafeyi algılamak için çift göze bağlı iki ipucu kullanılmaktadır: Retinal ayrıklık ve kavuşma derecesi.
Retinal Ayrıklık: Sadece insan ve aslan, kaplan gibi avcı hayvanların anatomik yapıları derinliği algılamada iki gözün iş birliği yapmasına izin verir. Bu canlılarda gözler kafanın önündedir ve aralarında mesafe vardır. İnsanda 6 cm. olan bu mesafeye retinal ayrıklık denir. Retinal ayrıklık nedeniyle bir nesneye bakıldığında, iki göz nesneye ait birbirinden biraz farklı olan iki imge görür. Sağ göz, nesnenin sağ yanı, sol göz de nesnenin sol yanı hakkında daha fazla bilgi alır. Birbirinden biraz farklı olan bu iki imge beyinde örtüştürülür ve nesnenin üç boyutlu algılaması gerçekleşir.
Kavuşma Derecesi: Uzaktaki nesnelere bakıldığında gözlerin görüş çizgileri neredeyse paraleldir. Yani birbirlerine kavuşmazlar. Fakat yakındaki nesnelere bakıldığında, gözler birbirine döner ve görüş çizgileri birbirine kavuşur. Gözlerin hareketi hakkındaki bilgi ve bir nesneye odaklanma için görüş çizgilerinin ne kadar kavuşması gerektiği bilgisi beyne gönderilir. Beyin, bu bilgiyi yorumlar ve nesnelerin uzaklığını hesaplar.
Derinlik ve uzaklık algısının insan yaşamındaki etkisi nedir?
Derinlik ve uzaklık algısı insanın yaşamında çok önemlidir. Evrimci psikologlar, insanların bu gelişmiş algı sisteminin onların hayatta kalmalarına ve üremelerine yardımcı olduğunu ileri sürmektedirler. İnsan türünün hayatta kalmasını sağlayan diğer bir algısal olgu da algısal değişmezliktir.
Algısal değişmezlik olgusu olmasaydı insanların dünyaya karşı algısı hangi açılardan değişiklik gösterirdi?
Fiziksel dünyada gerçekleşen sürekli değişimler sonucu algılayıcının duyumlarında da sürekli bir değişim vardır. Bir uyarıcıyı farklı koşullarda görmek, aynı uyarıcıya ait her defasında değişik görsel duyum alınması anlamına gelir. Algısal değişmezlik olgusu olmasa, görsel duyumlarda hiç durmaksızın devam eden bu değişme nedeniyle dünya sabit olarak algılanamazdı ve bu da dünyayı, insan açısından çok kaotik bir yer hâline getirirdi. Farklı ışık, farklı perspektif ve farklı uzaklık koşullarında nesneden göze gelen retinal imge de farklı olacağı için, insan, aynı nesneyi her seferinde yeniden ve yeniden tanımak zorunda kalırdı. Oysa algısal sistem, tanıdık nesnelerin ne kadar farklı koşullar altında olursa olsun aynı nesne olarak algılamaya devam eder.
Büyüklük değişmezliği neyi ifade eder?
Bir nesneye farklı mesafelerden bakıldığında nesnenin retinal imgesi de farklı büyüklüklerde olur. Nesne ile algılayıcı arasındaki mesafe arttıkça nesnenin retinaya düşen imgesi küçülür ya da tersinden, söz konusu mesafe azaldıkça nesnenin retinadaki imgesi büyür. Duyusal girdide mesafeye bağlı bu değişime rağmen, zihin nesneyi aynı büyüklükte algılamaya devam eder. Bu kısmen nesneye aşina olmanın, kısmen de uzaklık ipuçlarını kullanmanın sonucudur.
Renk değişmezliği nedir?
Renk değişmezliği farklı ışık koşullarında bir nesneyi aynı renk ve parlaklıkta algılamaya devam etmektir. Gerçekte aynı nesneden günün değişik saatlerinde farklı açılarla gelen güneş ışığı altında nesnenin rengi farklı görünür. Benzer şekilde nesneler, mum ışığı ya da lamba gibi yapay ışık altında da göze gelen ışık dalgaları nedeniyle farklı renkte görülür. Ancak algısal sistem, bu farklı duyusal girdilere rağmen nesneyi aynı renkte algılamayı sürdürür.
Filozofların algının doğuştan olup olmadığı konusundaki düşünceleri ne yöndedir?
Filozoflar algının doğuştan olup olmadığını sorgulamıştır. Descartes ve Kant gibi filozoflar, algısal yeteneklerin doğuştan var olduğunu iddia ederken, Berkeley ve Locke gibi filozoflar, algısal yeteneğin deneyimler yoluyla öğrenildiğini iddia etmişlerdir.
Algıyı biçimlendirmede içinde yaşanılan çevre ve kültürün önemi nedir?
Çeşitli algısal olgular açısından yapılan kültürler arası karşılaştırmalar, algıyı biçimlendirmede, içinde yaşanılan çevre ve kültürün önemini gösterir. Uzaklık ipuçlarını kullanma açısından kültürel farklılıklara bir örnek olarak Zaire’de yağmur ormanlarında yaşayan Mbuti pigmelerin deneyimleri verilebilir. Yaşamları boyunca yağmur ormanlarından çıkmayan bu insanlar, uzakta nesne görme deneyimine sahip değillerdir ve buna bağlı olarak büyüklük değişmezliği deneyimini mümkün kılacak uzaklık yargıları yoktur. Bu yüzden, bir pigme, antropolog eşliğinde yağmur ormanlarından düz araziye çıktığında uzakta gördüğü küçük siyah noktaların sığır olduğuna inanmamıştır. Siyah noktalar yaklaştığında onların sığır olduğunu gören pigme, bu kez de onların bir büyüyle büyütüldüğüne inanmıştır.
Algıda bağlamın etkisi nedir?
Algının sadece uyarıcının özellikleriyle sınırlı bir bilişsel süreç olmadığı, bağlamın algı üzerindeki etkisiyle de kolayca anlaşılabilir. Uyarıcının içinde yer aldığı bağlam, algılayıcının o uyarıcıyı nasıl yorumladığını ve dolayısıyla nasıl algıladığını da büyük ölçüde belirler.
Algılayıcının bireysel ihtiyaçları o kişinin algısını nasıl etkiler?
Algıyı etkileyen kişisel özelliklerden biri, algılayıcının bireysel ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların yarattığı güdülenme durumudur. Aç olan bir insanın aç olmayan bir insana göre belirsiz resimleri yorumlarken yiyeceğe daha çok benzetmesi algıda güdülenmenin önemini çok açık bir şekilde ortaya koyar. Aynı şekilde susuz kalmış bir insanın da benzer bir tepki göstermesi kuvvetle muhtemeldir. Bu tür örnekler, algılayıcının, ihtiyaçlarını doyuracak şeyleri algılama olasılığının daha yüksek olduğunu gösterir.
Dikkat olgusu algılayıcı üzerinde nasıl yönlendirilir?
Dikkat; önemli ölçüde kişisel beklentiler, değerler, ilgiler ve tutumlar tarafından yönlendirilir. Örneğin kalabalık bir ortamda, pek çok sesin arasında çocuğunun sesini kolayca ayırt eden bir annenin durumu kişisel ilgiye örnek olarak gösterilebilir ya da bir üniteyi ikinci kez okurken, konuları başlıklara göre organize etmek istediğinizde, başlıklara metnin diğer kısımlarından daha fazla dikkat edersiniz. Bu, anne örneğinden farklı olarak, geçici ilgiye örnek olarak verilebilir. Algılayıcı güçlü bir espri anlayışına sahipse, böyle olmayan birine göre bir durumdaki komik unsurlar daha fazla dikkatini çekecektir.
Uyarıcıdan kaynaklanan hangi özellikler dikkati düzenleyebilmektedir?
Uyarıcıdan kaynaklanan bazı özellikler dikkati düzenleyebilir. Uyarıcının şiddeti, büyüklüğü, çevre ile yarattığı kontrast ve uyarıcının hareketi uyarıcıya ait özelliklerdir. Örneğin erkeklere ait bir kahvehaneye bir kadının girmesi, dikkatleri ona yöneltecektir. Bu durumda, algılayıcının kendisinden çok uyarıcının yarattığı kontrast dikkati yönlendirmiştir.
Dikkat edilmeyen uyarıcılar bilişsel sistemde nasıl bir işlemden geçer?
Bilişsel psikologlar, dikkat edilmeyen uyarıcıların bilişsel sistemden öylece çıkıp gitmediğini, onların da işlemden geçirildiğini, ama dikkat edilen uyarıcılara göre işlemden geçme sürelerinin çok daha kısa olduğunu göstermişlerdir. İşitsel algı bağlamında dikkat edilmeyen uyarıcılara ne olduğu sorusunun araştırıldığı bir deneyde, deneklerin sağ ve sol kulaklarına aynı anda farklı iki mesaj verilmiştir. Denekler iki kulaktan birine dikkatlerini odaklamakta hiç zorlanmamışlar, istenildiğinde dikkatlerini bir kulaktaki mesajdan diğer kulaktaki mesaja kaydırabilmişlerdir. Dikkatlerini odaklamadıkları kulaktan verilen mesaj sorulduğunda, denekler mesajın içeriğini hatırlamamışlar, ama mesajı veren sesin cinsiyetini, o sesin tonunu ayırt edebilmişlerdir.